“UKRAYNA SAVAŞI” NIN AMERİKA’NIN ÜÇÜNÇÜ YENİ DÜNYA DÜZENİNİN YENİ BİR “VEKALET SAVAŞI” OLUŞU
Süleyman KOCABAŞ
24 Şubat 2022’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in saldırı emriyle başlayan “Ukrayna Savaşı”, bu yazımızın yazıldığı 12 Nisan 2022 tarihinde de ne zaman biteceği belli olmadığı halde bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Ukrayna Vekalet Savaşı’nın Dinamikleri
Kurduğu her yeni dünya düzeninde, kendisini zorunlu hissettiği hallerde çok az savaş vererek dünya hegemonyasını devam ettirmeye çalışan Amerika’nın bunu sündürmede başvurduğu sömürgeci geleneği hep, kendisi adına planlanıp yapılan “Vekalet Savaşları” olmuştur. Bu gelenekten olarak Ukrayna’daki vekalet savaşını da kendisi tahrik etmiş ve çıkarmıştır. Bu sebepten ona fazla diyeceğimiz bir şey yoktur. Bu onun geleneksel tabiatı ve huyudur.
Burada asıl olan Ukrayna halkına ve özellikle de Devlet Başkanları Zelenski’ye söyleyeceğimiz bir çift sözümüz ve sitemimiz olacaktır. Bunların, Amerika’nın ve Batı’nın ipiyle kuyuya inilemeyeceğini bilmeleri gerekirdi. Harbin ana sebebini, Ukrayna’nın, güvenliğini Rusya’nın tehdit edebileceği gerekçesiyle Doğu Avrupa ülkeleri gibi NATO’ya girme isteği teşkil ediyordu. Rusya, eski peykleri Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya girmelerini istememiş, girmeleri karşısında bunu sineye çekmişti ama, Sovyetlerin dağılmasıyla kendisinden kopan Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerin NATO’ya girme isteklerine kendi güvenliği açısından şiddetle karşı çıkmış, “bu bizim kırmızı çizgimizdir, bu aşılırsa bu ülkelere savaş ilan ederiz” tavrını açık açık ortaya koymuştu. NATO’ya girmekte ısrar eden Gürcistan’ı 2008’de cezalandırmaya yönelim olarak bu ülkede iç savaş çıkarmanın yanında, kendisi de ordusuyla saldırarak bu ülkeyi üçü bölmek suretiyle onu iyice cezalandırmıştı.
Birinci olarak, eğer Ukrayna halkı ve özellikle de devlet başkanı Zelenski 2008 Gürcistan olayından dersler alabilselerdi, Amerika ve Batı’nın sahte ve yalan vaatlerine kanarak bunların “Vekalet Savaşçılığı” na alet olmazlardı. İkinci olarak, NATO ülkeleri içinde Ukrayna’nın adı geçen teşkilata alınmasını en çok isteyen Amerika idi. NATO’nun en güçlü devletlerinden Fransa ve Almanya “Rusya’yı iyice darıltırız ve bunun zararını görürüz” gerekçesiyle Ukrayna’nın üyeliğe kabulüne şiddetle karşı idiler. Bunlara rağmen Ukrayna üye kabul edilemezdi. Bu da Ukraynalıları NATO’ya girmekten caydıracak bir husustu. Üçüncü olarak, Rusya, 2014 Ukrayna seçimleriyle “Amerika ve Batı yanlısı” denilen Zelenski’nin devlet başkanı seçilmesini hazmedememiş, bu sebepten bu ülkeyi “cezalandırmak” ın ilk adamı olarak Kırım’da referandum yaptırarak burasını Ukrayna’dan koparmış, Amerika ve Batı’ya aldanmış Zelenski’nin devam eden tutarsızlık ve tahrikleri karşısında da Kırım’a yakın iki vilayette buradaki Rusya yanlılarına buraların bağımsızlıklarını ilan ettirerek yeni topraklar koparmış, anlaşılan daha “Vekalet Savaşı” başlamadan Rusya zaten Ukrayna’yı 2008’de Gürcistan’da olduğu gibi daha erkenden 3-4’e bölmüştü. Bu gelişmeler bile, Ukrayna halkı ve liderlerinin gözlerini hâlâ açmıyordu.
“Vekalet Savaşı” nı başlatmak için Amerika ve Batı’nın Ukrayna’yı sahte vaatlerle tahrikleri devam ediyordu. “Artık sabrımız taştı” diyerek, 24 Şubat 2002’de Putin’in saldırı emri verip savaş başlayınca, ancak bu sırada Ukraynalıların gözleri açıldı. Savaşın ağırlığını üzerinde iyice hisseden Zelenski, bütün çaresizlikleri karşısında verdiği beyanatlarında “Amerika ve Batı bizi aldattı” demeye getirdi ve savaşı bir türlü durduramayan Birleşmiş Milletler Teşkilatına büyük sitem etti. NATO’ya girmekten vazgeçtiklerini, ateşkes karşılığı Rusya’nın her istediklerini masada koşulsuz müzakereye açık olduklarını söyledi. Harp başlamadan önce söylemesi gereken ve iki ülke arasında diplomatik temaslarla çözümlenme yolları açık bunları harp başlayınca söylemesi bir işe yaramadı. Rusya, ağır saldırılarıyla bütün Ukrayna’yı uluslararası savaş hukukuna da aykırı olarak yerle bir etti. Tamiri çok zor taş üstünde taş, gözde üstünde baş bırakmadı ve milyonlarca Ukraynalıyı ülkelerini terke zorladı. Olan, aldatılmış, aldanan ve tarihten ve en yakın geçmişten dersler alamayan zavallı Ukrayna halkına oldu. Bir devlet başkanı “ben devlet başkanıyım” demekle devlet başkanı olmaz. Liderleri Zelenski’nin akılsız, ehliyetsiz ve liyakatsiz bir lider olduğu belgelendi ve “ülkesinin mahvına sebep olan adam” olarak tarihe geçti.
Kazanan yalnızca Amerika olmuş, adı geçen savaş, dünyanın süper gücü Amerika’nın, hegemonyasını rakipsiz devam ettirebilmesi için II. Dünya Harbinden sonra kurduğu iki yeni dünya düzeninin ardından üçüncüsünü kurmanın başlangıcından olarak buna öncülük yapmaya yönelik yeni bir “vekalet savaşı” özelliğinde kendisini göstermiştir. Amerika, sulh günlerinde Rusya’ya yaptıramayacağı yaptırımları, ambargo ve kısıtlamaları, Rusya’yı ve Putin’i ancak bu savaşla “Savaş suçlusu” ilan ederek yapmak fırsatı buldu. Kendisi de en az Rusya kadar kışkırtmalarıyla “savaş suçlusu” olduğu halde. Eğer uluslararası bir mahkemede Rusya yargılanacaksa, yanında Amerika da yargılanmalıdır.
Kronolojik sıraya göre Amerika’nın üç yeni dünya düzenleri şunlardır:
- 1945 – 1990 Birinci Yeni Dünya Düzeni,
- 1990- 2015 İkinci Yeni Dünya Düzeni,
- 2015’den günümüze Üçüncü Dünya Düzeninin kurulmaya devam edilmesi.
Amerika’nın Birinci Yeni Dünya Düzeni
- asrın başlarından II. Dünya Harbinin bitimine kadar, dünyanın birinci süper gücü olan İngiltere bunu, adı geçen savaşın kendisini zayıflatıcı etkisiyle de bu süper güç oluşunu, kendi isteği ile “ikiz kardeşi” denilen Amerika’ya devretmişti.
Amerika’nın I. Yeni Dünya Düzenini kapsayacak olan 43 yıllık (1947-1990) zaman dilimini adı geçen devlet, bloklar arası “SOĞUK SAVAŞ STRATEJİSİ” üzerine kurmuştur.
Bu strateji, Hitler Almanya’sını mağlup etmek için İngiltere, Fransa, Komünist Rusya ittifakına harbin sonlarında Amerika’nın da dahil olması sonucu ortaya çıkmıştır. Harbin, bunların zaferini müteakip, “Dünya artık eskisi gibi olmayacak” denilerek, Yeni Dünya Düzeninin öncülüğünü başta Amerika’nın yaptığı halde, “ortağı” olarak kullanacağı unsur da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği veya diğer bir namı “Komünist Rusya” olacaktı. Bu sırada bu devletin devlet başkanı Gürcü asıllı “Sovyet Diktatörü” denilen Josef Stalin’di. Öyle ki, “tarihin en gaddar diktatörlerinden” denilen bu adam, Amerika’nın I. Yeni Dünya Düzeninin kurulmasında adı geçen devlete en büyük yardımcı olacak ve olmuş bir liderdi. Özelikle de bu düzen kurulurken Amerikan ayağını Başkan Roosevelt ve İngiltere ayağını Başbakan Churchill’in teşkil ettikleri halde baş başa veren bunların, Stalin hakkında “Stalin ne güzel adam, bize hizmet ediyor” demeleri, bütün olup bitenlerin “perde arkası” nı gün gibi gösteriyordu.
1.Dünya Harbi’nde Alman orduları, bütün Doğu Avrupa’yı işgal ettikten sonra, Rusya içlerinde Ural dağlarının eteklerindeki Stalingrat şehrine kadar gelmişler, burada ağır bir yenilgiye uğradıktan sonra geri çekilemeye başlamışlardı. Müttefikler tarafından, Almanları kovalayan “Kızıl Ordu” ya, Doğu Avrupa ülkeleri Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Çekoslovakya ve Polonya’daki Alman ordularını buralardan çıkartma görevi de verilmiş, hatta hızını kesmeyerek Almanya’ya da saldırı emrini veren Stalin’in orduları başkent Berlin’e kadar uzanmış, ardından Almanya “Doğu” ve “Batı Almanya” olarak ikiye bölünmüştü. Stalin’in bu başarıları sonucu, özellikle Amerika –İngiltere (Anglo –Sakson Ekseni) Doğu Avrupa ülkeleri ve Sovyet işgalindeki Doğu Almanya’da komünist rejimlerin kurulmasına göz yummuştu. Bütün bu olup bitenler sonucu, Kapitalist dünyanın, Komünizmi ve Komünist dünyayı ötelerden beri, kendisiyle mücadele edilip yok edilmesi gereken bir şeytanı ilan etmesine ne demeli idi?
Görülüyor ki, Amerika’nın “Soğuk Savaş Dönemi Stratejisi” ne dayalı I. Yeni Dünya Düzeni böyle ortaya çıkmış, birbirlerini görünüşte “düşman” ilan etmiş bunların, gizliden gizliye anlaştıkları halde, özellikte de 1945 Yalta Konferansında iyice anlaştıklarına bakılırsa, Avrupa ve dünyayı kendi aralarında gizlice paylaştıkları gerçeği kendisini göstermiştir. Paylaşımın ve I. Yeni Dünya Düzeninin şartlarından olarak:
1-Bütür Doğu Avrupa ülkeleri rejimleri komünizme dönüştürüldüğü halde, Komünist Rusya’nın hakimiyet ve nüfuz alanına dahil edildi.
2- I ve II. Dünya harplerinde yayılmacılık ve sömürgecilik emellerini gerçekleştirmek için baş rollerde oynayan Almanya bölünmek, yarısı Amerika ve yarısı Komünist Rusya’nın nüfuzunda kalmak suretiyle ve üstelik de ordusu yok edilip, silahlanması önlenerek üçüncü bir dünya harbine sebebiyet vermesi önlenecekti.
3-Asya’da Japonya ise, hem Amerika’nın hem de Rusya’nın rakibi olduğu halde, bunu da Almanya gibi etkisiz hale getirmek için ordusu ortadan kaldırılacak ve silahlanması önlenecektir.
4-Yunanistan, Türkiye ve Ortadoğu petrol bölgesi, Doğu Avrupa’nın Rusya’ya verilmesi karşılığı, Amerika’nın nüfuz bölgesine ayrılacaktır. Stalin, bir iç harple, Yunanistan’da komünist rejimi kurmak isteyen taraftarlarına desteğini keserken, durup dururken Türkiye Amerikan nüfuzuna sokulamayacağından, “sahte bir tehdit gösterisi” olarak Türkiye’ye Boğazlardan üs ve Kars ve Ardahan’ı ülkesine ilhak notaları verip “kurtuluş için” denilerek Milli Şef ve Cumhurbaşkanı İnönü’nün Amerika ve kurulacak olan NATO’nun eteğine sarılmasına sebep olunacaktı. Zaten Osmanlı’nın tasfiyesi ile “özne” olmaktan çıkarılıp Avrupa-Amerika’nın nesnesi haline getirilen Türkiye’nin bu nesne halinin Amerika –Batı –NATO’nun nüfuzunda daha büyük boyutlarda kendisini göstermesi sağlanacak, bu nüfuzun altında Türkiye “yarı bağımsız ülke” haline getirilecekti.
5-Komünist Rusya, Doğu Avrupa’da nüfuzunu kurarken Amerika’nın da Batı Avrupa üzerinde nüfuzunun kurulmasına karşı çıkmayacaktı. Doğu Avrupa üzerinde nüfuzunu kuran Stalin’in kuru sıkı bir şekilde, “Batı Avrupa’nın demokratik ülkeleri” denilen ülkeleri de tehdidi üzerine, bu ülkeler, bundan korunmak için “Amerika’nın koruyucu melekliği” nde (!) askeri olarak 1948’de NATO (Komünizm tehlikesini önlemek için Kuzey Atlantik Savunma İttifakı) ve ekonomik, siyasi olarak da Avrupa Birliği kurulacaktı.
Bütün bu olup bitenlerin ardından “Demokrat Ülkeler” denilen Batı Avrupa ülkeleri, üzerlerinde Amerika tarafından “Demoklesin Kılıcı” gibi tutulan “sahte bir komünizm tehdidi” ile kurutuluş için Amerika’nın eteğine yapışmaları sonucu, tarihlerinden ilk defa, bir “özne” olmaktan çıkarılıp, üzerlerinde Amerikan hakimiyet ve nüfuzunun bir “nesnesi” haline getirileceklerdi.
İşte, Roosevelt –Churchill –Stalin üçlüsünün 1945 Yalta Konferansında anlaşmaları böyle olmuş, ardından 1947’de Amerikan Başkanı Truman’ın Komünizm ve Sovyet Rusya’yı şeytanlaştırmaya başlayan “Truman Doktrini” yle “Soğuk Savaş Dönemi” kendisini göstermişti. Zaten adı üzerinde, Stalin de NATO’ya karşı 1956’da VARŞOVA PAKTI’ nı kurunca, bloklar arası savaş adreslerini bulmuş oluyordu. Bu dönemde, Amerika ve Rusya, karşılıklı üstün silah yapılanmaları ve özellikle “dünyayı yok edecek” denilen nükleer silahları kullanmamak gerekçesiyle hiçbir zaman karşılıklı savaşmadılar. Dünya’yı hakimiyetlerine almak uğrunda “SICAK SAVAŞLAR” olarak, kapitalizm veya komünizm öcüleriyle korkuttukları kendileri dışındakileri birbirleriyle veya iç savaşlar tezgahlamak suretiyle dünyayı “VEKALET SAVAŞLARI” yla 1990’lı yılların başlarına kadar idare ettiler.
Amerika’nın İkinci Yeni Dünya Düzeni
1990’da Rusya’da Komünizm çöküp Sovyetler Birliği dağılınca, dünyanın tek süper gücü olarak Amerika kaldı. Tabiatıyla bu, adı gecen devletin yeni bir dünya düzeni kurmasına yol açacaktı. Dünyada hiçbir sistem “ŞEYTANSIZ” var olamaz ve yaşayamaz. Amerika, I. Yeni Dünya Düzenini “Komünizm Öcüsü”, “KOMÜNİZM ŞEYTANI” üzerine kurmuştu. II. Yeni Dünya Düzeninde yeni şeytanı olarak “SİYASAL İSLAM” I ilan etti. Komünizm gibi bu da “hayalı bir tehdit” idi. Bunun Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya yansıması şöyle oldu:
1-28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi: Bu sefer de içimizdeki “Amerika’nın ajandaları” tarafından “komünizm öcüsü” nün ardından hemen “Siyasal İslam öcüsü” ne adapte olundu. Adı geçen darbe bunlar tarafından “irticaya taviz yok”, “laiklik elden gidiyor”, “Şeriat devleti kurulacak” vb. gerekçeleri ile planlanıp bunları önlemek için yapıldı. Bu, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden sonra, Türkiye’yi Amerikan ve Batı emellerine göre yeniden dizayn eden dördüncü darbe oldu.
2-Yepyeni bir iktidarın doğuşu: “Siyasal İslam Öcüsü” tutmayınca, Amerika bu sefer de “Ilımlı İslam” a oynamaya başladı. Bunun sonucu, kendisi zaten yıllardan beri “Siyasal İslamcı” olarak suçlanan Necmettin Erbakan Hareketi içinden, kendilerine “Yenilikçiler” denilen bir ekip çıktı. Erbakan’ın “Milli Görüş Gömleğini çıkardık” diyen bunlar, açık açık “Ilımlı İslam” a oynadıkları mesajlarını verince, “Amerikan destekli” denilerek 3 Kasım 2002 iktidara taşındılar.
3-Büyük Ortadoğu Projesinin doğuşu: Başta Arap dünyasını içine aldığı halde, Türkiye’nin de bunu dahil edildiği 2000’li yılların başlarında, özellikle Amerikan Başkanı oğul Busch zamanında, çoğu Arap ülkesi 22 İslam ülkesinin hem rejimleri ve hem de sınırlarını değiştirmeye yönelik Büyük Ortadoğu Projesi doğdu. Sahte gerekçelerle sırasıyla, Afganistan, Irak, Suriye’ye Amerikan –NATO müdahaleleri kendisini gösterdi. 2011’de başlayan “Arap Baharı”, Arap ülkelerine bahar getirmekten ziyade buraları Amerika, İsrail ve Batının emelleri uğrunda tam bir kışa ve harabeye çevirdi.
Amerika’nın Kurulmakta Olan Üçüncü Dünya Düzeni
Amerika’nın I. Yeni Dünya Düzeni Atlantik –Avrupa Eksenli, II. Yeni Dünya Düzeni Ortadoğu-İslam Ülkeleri Eksenli kurulmuştu. Başlangıç tarihi 2015 sayılabilecek III. Yeni Dünya Düzeni ise, Avrupa – Pasifik Eksenli olarak kurulmakta ve diğer ikisinde yer aldığı gibi Türkiye de bu yepyeni düzen içinde yer almakta ve Amerika’nın “Yeni Tehdit Değerlendirmesi” den denilerek, bütün stratejistler ve siyasal gözlemciler tarafından hep şu görüşe yer verilmektedir: “Adriyatik’ten Pasifik Okyanusuna kadar ekonomik gelişmeleriyle, giderek Amerika ve Batı’nın rakipleri haline gelmeye başlayan Çin, Rusya ve Türkiye’nin varlığı bunları rahatsız etmekte ve erkenden bunu önlemenin çareleri aranmaktadır.”
Başta Batı ve sonraları Amerika, coğrafi büyüklükleri yanında tarihi misyonları itibariyle de adı geçen üç devlete tarihleri boyunca hep “potansiyel tehlike” gözüyle bakmışlardır. Osmanlı, I. Dünya Harbinde tasfiye edilip, Türkler bir özne olmaktan çıkarılıp bir nesle haline getirilmelerinin yanında, Batı – ABD ikilisi tarafından, özellikle ekonomik olarak Çar II. Nikola Rusya’sına 1917’de “Kızıl Komünizm” ihracı ve Çan Kay Şek Çin’ine ise 1950’de yine “Kızıl Komünizm” ihracı ile bu iki dev coğrafyanın da kolu –kanadı kırılmıştı. Bunların, ülkelerinde 1990’lı yıllarda “Kızıl Komünizm” çöktükten ve artık bunlar da üstelik de başta Amerika olmak üzere Batı’nın desteği sonucu, yani anlayacağınız “Küresel Sermaye” nin de bu iki ülkeyi “Kızıl Kapitalizm” yoluyla kalkındırması ve giderek kendisiyle rakip hale getirmesi, bunu hazmedemeyen Amerika’yı, III. Yeni Dünya Düzenini bunları yeniden zayıflatmaya yönelik olarak kurmaya sevk etmiştir. Türkiye’nin ise, yaklaşık 100 yıldan beri sürüp gelmekte olan ve süper güç olmasını engelleyen “statükocu vesayet” in AK Parti iktidarında kırılarak, Türkiye’nin her alanda ve özellikle de ekonomik alanda devam etmekte olan ve birçok problemlerine rağmen atak yapması da Amerika –Batı’nın endişelerini üzerine çektiğinden, III. Yeni Dünya Düzeninin hedefi, adı geçen bu üç ülkeyi etkisiz hale getirmek zemini üzerine kurulmuştur.
Amerika’nın III. Yeni Dünya Düzenini kurmak için yeni bir VEKALET SAVAŞI olan Ukrayna Savaşı ile, adı geçen üç ülkeden ilk olarak Rusya’nın bu savaşla zayıflatılması planlanmıştır. Putin, 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırı emrini verdikten sonra, Amerikan Başkanı Biden’in Kongre’de yaptığı konuşmada, “Küresel Sermaye mücadelesinde Rusya’yı yeneceğiz” sözlerini sarfı, adı geçen harbin ve III. Yeni Dünya Düzeninin amacının ne olduğunu apaçık ortaya koymuştur.
Rusya dize getirildikten sonra sıra, küresel sermaye mücadelesinde diğer bir rakip Çin’in dize getirilmesine gelecektir. Amerika, sömürgecilik geleneğinden olduğu üzere, kendisi Çin’le de savaşmayacak, muhtemelen bu uğurda, zaten iyi ilişkiler içinde bulunduğu Japonya ve Hindistan’ı “Vekalet Savaşçıları” olarak kullanmayı planlayacaktır.
III. Yeni Dünya Düzeninin üçüncü ve son olarak “Türkiye cephesi” ne gelince, büyük bir ihtimalle Amerika Türkiye’yle de savaşmayacak, İngiliz Emperyalizminin I Dünya Harbi ve özellikle de Türk İstiklal Harbi yıllarında Türkiye’yi II. Yeni Dünya Düzenine (1918– 1946) dizayn ve adaptasyon için “Vekalet Savaşçısı” olarak Yunanistan’ı kullanmıştı. Bugün de Amerikan emperyalizmi, tarihin bir tekerrürü olarak Yunanistan’ı kullanacaktır. Bu, adı geçen devletle sınırlı kalmayıp belki de bu işe Bulgaristan ve Romanya da dahil edilecektir. Çünkü, ABD bu ülkelerde yıllardan beri üsler kurmakta ve buralara askeri yığınak yapıp, Türkiye’yi Güneydoğu ve Akdeniz’den çembere aldığı gibi Batıdan da çembere almaya çalışmaktadır. Balkanlı üç ülkedeki silahlanmalar, “Amerika bunları, kendisinin ve NATO’nun Rusya ile olan savaşında kullanacaktır” söylemleri bir “maskeleme” den başka bir şey değildir. İşin aslına bakılırsa, zaten de gerek Amerika ve gerekse Batı, “Ukrayna Savaşı” sebebiyle Rusya ile savaşmayacaklarını açık açık ilan etmişler, bu tavırlarıyla silahlanmanın “perde arkası” nda Türkiye’ye karşı silahlandırdıkları gerçeği kendisini göstermiştir.
Kısa ve özetle olsa da, dünyanın en büyük emperyalist, haydut ve terörist devleti Amerika’nın üç çeşit Yeni Dünya Düzeni yapılanmalarını anlattık. Bunların hepsinde de Türkiye’nin “hedef ülkeler” arasında yer aldığını kısaca vurgulamaya çalıştık. Bunların daha büyük boyutlarda ele alınması, üzerlerine görevler düşün herkes tarafından yapılmalı, millet, devlet ve vatanımızı korumanın tedbirleri ve çareleri erkenden bulunmalıdır. “Ukrayna Savaşı” ndan çıkaracağımız derslerden birisi de bu olmalıdır.