Şener Mengene
Strateji Enstitüsü Başkanı
SSCB’nin dağılması sürecinden sonra 1999 yılında Putin’in yönetime gelmesiyle Rusya sürekli güç kazanmaya başladı. Eski SSCB coğrafyasını etki almaya başladı. Kafkaslar, Baltık ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde, Libya ve Suriye de bu etkiyi açık olarak görmekteyiz. Bu süreçte AB ise etkisini kaybetmeye başladı. Özellikle Türkiye’ye uygulan çifte standart Rusya’nın daha güçlenmesine sebep oldu. Hatta Suriye ve Libya da önemli ölçüde söz sahibi oldu.
AB, ABD ve NATO izlemiş olduğu yanlış politikalar sonucunda sürekli etki alanlarını kaybetmeye başlamıştı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, dağılma sürecinde olan AB ve NATO’yu yeniden kenetledi ve birleştirdi.
ABD Başkan Joe Biden ile birlikte iki stratejiyi gerçekleştiriyor. Rusya’yı askeri olarak, Çin’i ekonomik çevrelemeye çalışıyor. Rusya sınırına ve NATO ülkelerine askeri takviye yapıyor. Güney Asya da ise Çin ile komşu ülkelerle ekonomik ve askeri ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor. ASEAN ülkeleri ile işbirliğini güçlendiriyor.
Acaba Rusya Ukrayna’ya girmeye teşvik mi edildi?
Rusya’nın gücünü kırmak için yıpratma savaşına mı sürüklendi?
Sürecin daha iyi anlaşılması için bu soruların sorulması ve cevaplanması gerekiyor.
Türkiye ise; son dönemde Libya ve Karabağ sürecinde önemli kazanımlar elde etmeyi başardı. Diplomatik etkisini artırmaya devam ediyor.
Rusya, 2008 Gürcistan, Osetya ve Abhazya, 2014 kırım ilhakında hiç zorlanmadı. O zaman Kırım da bir direniş olsaydı Rusya Ukrayna işgaline bu kadar kolay kalkışmazdı. Rusya yine öyle bir durum olacağını bekliyordu ama bu defa öyle olmadı. Zaman geçtikçe direniş artıyor, Kiev’de ve diğer şehirlerde Hibrit Savaş ve Beşinci Nesil Savaş şartları yaşanmaya başladı. ABD bir taraftan da ekonomik ve diplomatik olarak Rusya’yı çevrelemektedir.
AB ve ABD’den ekonomik, sosyal, kültürel, sportif ve siyasi yaptırımlar ile Rusya’yı ekonomik olarak zor durumda bırakacaktır. Bu süreç BM, AB, AGİT ve NATO üzerinden Rusya’yı ekonomik ve siyasi olarak yaptırımlarla etki altına almaya çalışmaktadır.
ABD bu gerginlikle bir taşla iki kuş vurmuş durumda. Hem kendi ordusunu kurmaya çalışan AB’ye ben olmadan bir hiçsiniz dedi, hemde Rusya’yı ekonomik olarak baskı altına altı. Bu süreç uzadıkça Rusya, Ukrayna direnişinde kayıp yaşayacak, hemde ekonomik kayıpları artacaktır.Rusya sermaye çıkışlarını engellemek için adımlar atmaya başladı.
Ukrayna da 2008’den itibaren NATO’ya girmeye çalışıyor ama Rusya’nın baskısıyla bu talebi gerçekleşmiyor. Savaştan ağır bir darbe aldı. Ülkenin yeniden inşası ve ekonomisini toparlaması için bir trilyon dolardan fazla bütçeye ihtiyacı olacaktır.
Rusya’nın nükleer tehditi ise Avrupa’yı etki altına alıp isteğine kısa yoldan ulaşmayı amaçlamaktadır.
Biz biliyoruz ki; Rusya isterse Ukrayna’yı haritadan silebilir, nükleer silahları kullanır taş üstünde taş bırakmaz ama bu yöntem savaşı kazandırmaz. Rusya’nın nükleer silahları kullanacağını veya kullandığını görürse batı Rusya’yı boş bırakmaz, Rusya’da da taş üstünde taş kalmaz. Böyle yapan bir sonraki aşamada nükleer silahları kullanarak bütün Avrupa’yı yakabilir. Ona da müsaade edilmez. Rusya blöf yapıyor, nükleer silah kullanamaz.Süreci kendi lehine çevirmek ve siyasi amaçlarına ulaşmak için batıyı etki altına almaya çalışıyor.
Çin ise; ekonomik gücünü sessiz ve etkili olarak kullanıyor. BRİÇS ve Şanghay İşbirliği Örgütü olarak bölge ve dünya ekonomisinde etkisini sürekli artırıyor, olası bir ABD müdahalesinden önce Tayvan’ı psikolojik etki altına almaya çalışıyor.
Türkiye burada; Montrö’nün 19-20 ve 21. maddelerini işletmeli, Rus gemileri Akdeniz’e geçemeyecektir, anlaşma yolu ile Ruslarla mutabakata vararak, önce Tel Rıfat sonra İdlip, Hama-Humus, Halep ve Menbiç’i almalı. Ukraynada zor da kalan ve yalnız kalan Rusya’nın Suriye meselesinde ve Libya da hareket kabiliyeti çok zayıflayacaktır. Libya da yeni yönetimde etkimizi artıralım. Diplomatik hamlelerle daha fazlasını da alabiliriz. Dış politika fırsatlardan istifade etme sanatıdır. Bu şekilde süreci kendi lehine çevirebiliriz.