Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu’nun mesajı
5 ARALIK DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ VE TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLİŞİNİN 90. YILI KUTLU OLSUN
1930 yılından itibaren çıkarılan yasalar ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra muhtar olma ve ihtiyar meclislerine seçilme hakkını elde eden kadınlarımız; 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardır. Bu nedenle bu tarih “Kadın Hakları Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile Türk kadını siyasi, hukuki ve sosyal haklarını elde etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarabilmenin eşit yurttaş yaratmaktan geçtiğinin bilinciyle bu devrimlere imza atmıştır.
Anayasa 10. Maddesi hükmü gereğince ” … Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür…” Yine BM Genel Kurulu tarafından 1981 tarihinde yürürlüğe giren ve ülkemizce 1985 tarihinde bağıtlanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ile taraf devlet olarak; erkeklere ve kadınlara ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel ve siyasal haklardan yararlanmaları konusunda eşit haklar sağlama yükümlülüğü altındadır. Bugün gelinen noktada Anayasa madde 1O, madde 90 ve CEDAW hükümleri aksine ülkemiz kadın-erkek eşitliği noktasında ne yazık ki çağdaş dünyanın çok gerisinde kalmıştır. Kadınların fırsat eşitliğinden yararlanamaması, siyasi karar alma mekanizmalarının içinde yeterince yer bulamamaları, kadına yönelik şiddet, kız çocuklarının evlendirilmesi, her geçen gün artan kadın ölümleri, aydınlatılamayan şüpheli(!) ölümler, kadınları yaşatacak Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanamaması, yargılamalarda yaşanan kadını mağdur eden hak ihlalleri, yöneticilerin eşitlik karşıtı ve mağdur kadınları suçlayıcı söylemleri şiddet faillerini cesaretlendirmektedir. Nihayetinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçları ülkemizin kanayan yarası haline gelmiştir.
Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının verilişinin 90. Yılında; çağdaş, demokratik, laik ve eşitlikçi bir toplum hedefiyle kadınların fırsat eşitliğinden faydalanması, kız çocuklarının eğitiminin öncelenmesi, kadınların karar alma mekanizmaları içinde daha etkin yer almaları, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, mağdur kadınların haklarının korunması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sona ermesi adına mevcut yasal düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması ve gerekli yeni yasal düzenlemelerin yapılması için mücadeleye devam etmeye kararlı olduğumuza ve kadınlarla dayanışma içinde olacağımıza söz “Kadınlarını geri bırakan toplumlar, geride kalmaya mahkumdur Mustafa Kemal Atatürk
TKD KAYSERİ ŞUBE BAŞKANI AYŞE UZUNLU’NUN MESAJI
Türkiye Cumhuriyeti yüz yıldır kayıtsız şartsız halk egemenliğine dayalı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Kurtuluş Savaşının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde tıpkı savaşta olduğu gibi kadın-erkek el ele vererek genç cumhuriyeti çağdaş günlere taşıyacak inkılâpları kısa sürede gerçekleştirmiştir. Bu inkılâplar; siyaset, hukuk, eğitim, kültür, toplumsal ve ekonomik alanlarda akıl ve bilimin ışığında yapılmıştır. Türk Milleti, gerçekleştirilen inkılâplarla ileri ve medeni bir toplum olma tercihini yapmıştır.
Yıllar süren savaşlar kadınları kafes arkasından çıkartmış, cephe ve cephe gerisinde Türk kadınlarının verdiği büyük mücadele onu görünür kılmış ve Türk kadınına 1946’da Fransız ve İtalyan, 1971’de ise İsviçreli hem cinslerinin kazandığı haklardan çok önce seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.
En büyük kadın hakları savunucumuz Ulu önder Atatürk, 31 Ocak 1923’te İzmir’de “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur” diyerek daha o günden kadınlara verdiği değeri ve cumhuriyetin bir kadın devrimi olacağı haberini vermiştir. Kadın erkek eşitliğinin sağlanması ülkemizin kuruluş felsefesinde vardır. Ama bunu sağlamak hiç de kolay olmamıştır. Yıllarca eğitimsiz bırakılmış, nüfus sayımında sayılmamış, evlilik ve miras konusunda erkeklerden geri bırakılmış kadınların eşitlik mücadelesi cumhuriyetin ilk yıllarında çok da kabul görmemiştir.
Cumhuriyetin ilanından önce kadın haklarının kurulacak yeni devlette yer bulması için Kadınlar Halk Fırkasını kurmak isteyen Türk kadınlarının bu isteği reddedilmiş ve siyasi çalışmalar yapmamak şartı ile 1924’te Türk Kadınlar Birliği Derneği’ni kurmalarına izin verilmiştir. Dönemin siyasi koşulları henüz kadınlara siyasi haklar verilmesi için uygun değildir. Mecliste kadınların sayılması konusunda bile şiddetli tartışmalar yaşanmakta, basında bu konuda kadınları aşağılayan, hafife alan makale ve karikatürler yayımlanmaktadır. Böyle bir zeminde Türk Kadınlar Birliği ve derneğin kurucusu Nezihe Muhittin 1927 yılına kadar sert bir muhalefetle kadınların siyasi hakları için çalışmıştır. Türk Kadınlar Birliği’nin çalışmaları siyasi haklar için mücadele, kadın haklarının toplumda yaygınlaştırılması, eğitim çalışmaları, kadınların sosyal ve ekonomik yaşam katılımı, toplumsal özgürlüğün kültürel temellerine katkı şeklinde sayılabilir. Nezihe Muhiddin o yıllarda “Biz Türk Kadınları toplumsal ve siyasal yaşamda hak ettiğimiz yeri almalıyız. Önce Türk Kadınlarını bilinçlendirmeli ve eğitmeliyiz. Onlara daha fazla şey istemelerini ve bunlara nasıl ulaşacaklarını anlatmalıyız. Amacımız Türkiye’de kadın ve erkeğin toplumsal, ekonomik ve siyasal eşitliğidir.” demektedir.
Yılların geri bıraktığı kadını gün yüzüne çıkartmak hiç de kolay olmamıştır. Atatürk’ün ve onun aydın arkadaşlarının yaptığı çalışmalar, 1926’da Medeni Kanun’un Kabulü bile gerçek anlamda eşitliği sağlayamamıştır. Gerek Türk Kadınlar Birliği’nin gerekse Atatürk ve etrafındaki aydınların çalışmaları ile toplantılar düzenlenmiş, başka ülkelerdeki tartışma ve uygulamalar araştırılmış, kadın hakları konusunda açıklamalar yapılmıştır. Bu dönemde Türk Kadınlar Birliği’nin ısrarlı çalışmaları hem basını ve muhalifleri hem de hükümeti zorlayıcı etkiler yaratmıştır. Bütün bu çalışmalar belirgin bir düşünsel birikim sağlamış, kamuoyunu yapılacak yasal düzenlemeler için hazırlamıştır.
1930, 1933 ve son olarak 5 Aralık 1934’te Türk kadınları için seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 11 yıl sonra her alanda eşitlik sağlanmıştır. Bugün eşitliğin de yıl dönümüdür. Bu hakların kazanılması için olduğu kadar, korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi için de mücadeleye devam edilmektedir. Ancak günümüzde kadınlar daha önceleri hiç olmadığı kadar sosyal baskı, şiddet ve cinayete maruz kalmaya başlamıştır. Ekonomik sıkıntılar da kadınların üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. 90 yıl sonra hala kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hakları bazı kesimleri rahatsız etmektedir.
Bugün bütün dünyada insan hakları çerçevesinde, kadın ve erkek için toplumun her alanında ve her kademesinde eşitlik ve adalet olgusu üzerinden cinsiyet ayrımına yer vermeyecek şekilde düzenlemeler yapılmaktadır. Yolumuz bu yoldur. Dönüp de kimse yüz yıl öncesini hayal etmesin. Daha ileri gitmek için özellikle yerel yönetimlerde ve meclisteki kadın milletvekili sayısının artması önem taşımaktadır. Kadınların siyasette varlığının gösterilmesi, toplumsal politikanın kadın bakış açısıyla ele alınmasını sağlar. Kadının seçilmesi konusunda 1934’ten bu yana alınan yol maalesef yetersizdir. İlk seçimlerde meclise Ferruha Güpgüpoğlu’nu ilk kadın milletvekili olarak gönderen Kayseri’nin de, tüm ülkenin de bu konudaki karnesi zayıftır. Meclisin yolu hala kadınlar için birçok zorlukla doludur. O nedenle birçok zorluğun üstesinden gelerek mecliste yer alan kadın milletvekillerimizden beklentimiz kadın sorunlarına duyarlı olmaları ve siyasi partisi ne olursa olsun kadının toplumdaki statüsünü yükseltecek şekilde çalışmalar yürütmeleridir. Hükümet, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarının bütüncül politikalar geliştirebilmesi ve uygulayabilmesi için bu kadın siyasetçilerin önderliğine ihtiyaç vardır. Kadın milletvekillerimizden eşitlik çalışmalarını desteklemelerini, kadınların yaşam kalitesini artırmayı ve toplumun tümünü kapsayıcı politikalar geliştirmelerini bekliyoruz. Kadının sosyal ve siyasi hakları için çalışılması sadece kadınlarımızın değil; gelişmiş, medeni ve insanca yaşama sahip olma amacındaki tüm milletimizin de en büyük hedeflerinden olmalıdır.
Kadınlar haklarının farkındadır. Her türlü engele rağmen de mücadeleye devam etmektedir. Yüz yıl öncenin mücadelesi bugün hala yolumuza ışık tutmaktadır. 5 Aralık’lar eşitlik mücadelesinin bayramıdır. 5 Aralık, kadınların siyasette ve toplumun diğer alanlarında eşit bireyler olarak yer alabilmesinin kapılarını açmıştır. Bu tarih, sadece bir kazanımı değil, kadınların toplumda hak ettikleri yeri almaları yolundaki mücadelelerinin de sembolüdür. Kutlu olsun.
NNYÜ’DE DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ SÖYLEŞİSİ
EŞİK: Hayatın her alanında eşitlikten ve eşit temsil hakkımızdan vazgeçmiyoruz!
Türkiye’de kadınlar 1930’da belediye seçimlerinde, 1933’de muhtarlık seçimlerinde, 5 Aralık 1934 tarihinde ise milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. Dünyada kadınların seçme seçilme hakkı için verdikleri mücadelenin boşa gitmediğini gösteren, zamanın koşullarında devrim adını alan bu adımlar, devam eden eşitlik mücadelemize ışık tutuyor.
1937 Milletvekilleri seçimlerinde seçilme hakkını ilk kez kullanan 17 kadın milletvekili seçilmişti. Bu sayı ile Türkiye dünyada ikinci sırada yer alıyordu. Bugün ise mecliste % 19,9 kadın vekil oranı ile dünya sıralamasının en altlarındayız. Seçme ve seçilme hakkının 90. yılında, halen 17 ilde bugüne kadar hiç kadın milletvekili seçilmedi. Bu iller Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Niğde, Rize, Sinop ve Yozgat.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın erkek eşitliğinde atılan devrim niteliğindeki adımlar ve özellikle 80 ve 90’lı yıllarda kadınların etkin mücadelesiyle elde edilen kazanımlar son 22 yılda aşındırılmıştır. Bunun göstergelerinden biri, On İkinci Kalkınma Planında 2028 yılı için hedeflenen Parlamentodaki Kadın Temsil Oranının %25 olarak belirlenmesidir. Bu hedef kadınların hedefi değildir. Kabul etmiyoruz. Laik demokratik bir ülkenin eşit yurttaşları olarak yaşama hakkımızın gereği; mecliste ve hayatın her alanında, temsilde ve atamada %50 eşitliktir.
Kadınların yüzlerce yıllık mücadele ile kazandıkları seçme seçilme hakkının hayata geçmesi ve eşit bir yaşam mücadelesi, kayyımlar atanarak, eğitimden istihdama kadın hakları budanarak durdurulamaz!
Haklarımız, hayatlarımız, hayallerimizden vazgeçmeyeceğiz.