Mustafa TEMİZER
Tarihin hiçbir dönenimde dinsiz bir insan da toplum da olmamıştır. İnsan fıtratı gereği bir dine inanma ihtiyacı duyar. Kur’an her doğan çocuğun İslam fıtratı üzere doğduğunu, Allah katında tek dinin İslam olduğunu (“Allah katındaki tek din İslâm’dır” Al-imran 19″) haber verir. Ancak çocuk anne ve babanın telkinleri, yetiştiği ortamın etkisi ile İslam’ı, Hıristiyanlığı, Museviliği … din olarak seçer. Bir insanın Allah’ı ve Ahiret gününü inkâr etmesi dinsiz, inançsız olduğu anlamına gelmez.
Allah indinde tek din olan ilahi kaynaklı dinler, çoğunlukla bu dinlere ve inançlara açıkça yöneltilen saldırılarla bozulup yozlaşmamış. O dinin mensupları veya o dinin mensubu imiş gibi, onlar için çalışıyormuş, onlar için hizmet ediyormuş gibi davrananların yaptıkları yüzünden bozulmuş, yozlaşmış ve toplumsal etkinliklerini yitirmiş.
Faklı dönemlerde uyarıcı ve yol gösterici Resullerin ve Nebilerin gönderilme sebebinin başında dinin yozlaşması, dinden uzaklaşılması gelmektedir.
İlahi dinlerin yozlaştırılması, değiştirilip dönüştürülmesinde en büyük etkinin bizzat o dinin mensuplarının ve mensubu gözüken din adamları, bilginleri olması; o dine düşman olanların işini kolaylaştırmış. Dinin manen etkisini ve gücünü kırmak, mümkünse devre dışı bırakmak isteyen dış güçlere içeriden taşeronlar bulma onları kullanma yolunu açmıştır.
“Hiç şüphesiz Zikr’i (Kuranı) biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz. ” (Hicr: 9) İlahi hükmü gereği Kur’an, Allah’ın korumasındadır ancak; Hz. Peygamber sonrasından itibaren başlayan ve halen süregelen iç ve dış kaynaklı yozlaştırmalar sebebiyle Müslümanların İslam algı ve anlayışı asıl kaynaktan gittikçe uzaklaşmaktadır. İslâm adına bir misyon yüklediğini iddia edenlerin Akâid ve inanç adına inananların birliği anlamında tevhide verdiği zararı İslâm düşmanları vermemiştir.
Kur’an’ın temel esasları, koyduğu saf ve berrak İslâm anlayışı yozlaştırılıyor. İslâm anlayışı zaman içinde önemli ölçüde tahribe uğramış ve uğramaya devam ediyor. Kur’an’ın yol gösterici ve öğüt verici anlayışı, yerini Kuran dışı birçok kaynaktan beslenen yeni anlayışlara, kültürlere bırakma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Müslümanlar Kur’an’ı anlayamaz hale gelmiştir. Kur’an’ı doğru anlayamamanın en önemli sebeplerinden birisi de dinin yozlaştırılmasıdır.
İnsanlık tarihi ile birlikte başlayan güç ve iktidar savaşları çoğu zaman dinler üzerinden sürdürülmüştür. Güç ve iktidar savaşları dinlerin yozlaştırılmasına, değiştirilip dönüştürülmesine, kontrol altına alınmasına neden olmuştur.
Dini ve dini yapılanmaları güç ve iktidarlar sahipleri tarafından kontrol altına alınan toplumların din adamları, alimleri; güç ve iktidar sahipleri aleyhine söz ve tavırlar içine giremezler, iyi geçinmek zorunda kalırlar.
Samimi dürüst Müslümanlar bedeli ne olursa olsun Haktan yana olur, doğruları söyler. Emevi ve Abbasi halifeleri ile bir türlü yıldızı barışmayan Ebu Hanife’nin hayatını birazcık okuyarak samimi, dürüst bir Müslümanın ne yapması gerektiğini anlayabiliriz. Kaynak: Tarihten Günümüze Değişmeyen-İslâm’a Karşı İslâm- Tevfik Karabulut
Bugün İslami söylemlerle kitleleri kontrol ettikleri halde İslam dışı eylemlerde bulunan dindarların din ve İslam anlayışını sorgulamayalım mı? Milyonluk arabalarla gezen, boğazlarda tur atıp balık yiyen, zenginliğine zenginlik katan; vatandaşa gelince Peygamberimiz de fakirdi sabredin diyen dindarların din anlayışını sorgulamayalım mı? Emekliyi, emekçiyi üç beş kuruş zamla avutup kendileri lüks ve şatafat içinde yaşayan dindar yöneticiler din anlayışını sorgulamayalım mı?
Kur’an’ın yönetim ilkeleri
- Adalet (Herkese eşit mesafede durmak)
- Emanet (Tüm makamları geçici görmek
- Ehliyet (Emaneti layık olana vermek)
- Meşveret ( Ortak akıl ile yönetmek )
- Maslahat (Şahsi menfaatleri değil; kamu yararını gözetmek) olduğu halde bunların tam tersini yapan dindar yöneticilerin din anlayışını sorgulamayalım mı?
Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder. (Şura: 30) Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte Kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran:104) Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır! Ancak iman edenler ve salih amellerde bulunanlar ve hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna. (Asr suresi). Uyarılarına rağmen İslam dışı uygulamalara sessiz kalan dindar sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, bilim adamlarının, siyasetçilerin, sanayicilerin, esnaf, memur, öğretmen, öğrenci, işçi çiftçinin din anlayışını sorgulamayalım mı?
Kurtuluşumuzun her alanda yeni bir milli mücadele ile mümkündür. Aksi halde milletimizin, ailemizin, çocuklarımızın, torunlarımızın ve insanlığın geleceği karartılacak. İştirak etmediğimiz çilesine katlanmadığımız bir kurtuluşun mümkün değildir. Kurtarıcılar beklemek bize ancak yeni efendiler kazandıracaktır. Nasılsak öyle idare oluyoruz. Başımıza gelenler kendi ellerimizle ettiklerimiz yüzündendir.
Uyanmamız, görev ve sorumluluklarımızı hatırlamamız, milletimizin ve insanlığın kurtuluşuna vesile olacak yeni bir Milli Mücadele içinde olmamız dilek temenni ve duasıyla…