Milliyet Haberler Ajansı’na 1984’te girdikten sonra birçok habere imza attım, çoğunun oldukça anısı var.
Belki her biri için ayrı bir kitap yazabilirim.
Ama unatamayacağım ve anısı kalan bir olayı, o haberi özetlemek ‘son vasiyeti’ sizlere anlatmaya çalışacağım.
O olayın kahramanı ve unutamayacağım insanlardan biri TCDD Kayseri- Sivas hattı şefi Nihat Beken.
Milliyet Haberler Ajansı, Kanal D Kayseri Temsilcisi ve Kay TV Haber Müdürü iken o dönemde 6 yaşında kanser olan oğlu Serkan için beni aradı.
Çok zor durumda olduğunu, oğlunu kurtarmak için ‘Allah böyle bir derdi, çaresizliği kimseye vermesin’ diyerek destek istedi.
Yüzü halen gözlerimin önünde olan Serkan’ın o güleç yüzü, ‘Bende yine oynamak, koşmak, bisiklet sürmek istiyorum’ sözleri gözlerimin önünde; kulaklarımda.
Oğlunu kurtarmak için Valilik izni ile yardım kampanyası başlattı.
O dönem bazı kendini bilmezler Nihat’ı hem işinden etmek, hem yardım kampanyasını sabote etmek için ellerinden gelen herşeyi yaptı.
Küçük Serkan günden günü eriyor, saçları tedavi amaçlı kazınmıştı. Babası da saçlarını kazıtmış, bazılarıda destek vermişti.
Küçük Serkan’ı kurtarmak için çırpınan Nihat ‘Şu doktor, şu bitki, şu hayvan kanı’ gibi denilenleri bile oğlu için yapmaya çalışıyor, buluyordu.
Ama kendisine destek yerine köstek olmaya çalışanlarda dedikoduların, algıların dozunu kaçırıyordu.
Böyle günlerde Bosna-Hersek’te katliam yaşanıyordu. Bosna’ya giden ve orada yaşamını kaybeden Nevşehirli imamın ailesi ve gidenlere destek amacıyla Valilik izni olmadan yardım kampanyası yapılıyordu.
Bende hem Bosna’dan hem Serkan’ın durumundan etkilenip Kay tv’de ‘Bizim Bosna’ diyerek bu durumu gündeme getirdim.
Bu haber proğramı sonrası Serkan için ağlayanlar, yardıma koşanlar, ‘ne yapabiliriz’ diyenler adeta sıraya girdi.
Nihat biraz rahatlamış ama doktorların ‘biz elimizden geleni yapacağız’ sözlerinden umutlanamıyordu.
Kan gereksinimi bile öyle zordu ki anlatamam. Biz basın mensuplarına ‘kan ihtiyacı’ anonsları, altyazıları verirdik.
Kanser uzmanları ‘hastanın sevdiğini yerine getirmek ilaçtan daha etkili’ diyordu.
Serkan’da fanatik Beşiktaş ve kaptan Rıza Çalımbay hayranı idi. Kayserispor’da o dönem Beşiktaş ile Kayseri’de lig maçı oynayacaktı. Nihat ‘Rıza’ya bunu söylesek gelir mi?’ dedi.
Ben ‘Rıza geri çevirmez’ dedim.
Beşiktaş Kayseri’ye geldiğinde kaptan Rıza’ya havaalanında söyledim. Rıza otele bile gitmeden yanına bir forma alıp ‘Hadi Serkan’a gidelim’ dedi.
Serkan’ı kanser tedavisi gördüğü hastanede ziyaret etti, forma verdi, hatıra fotoğrafı çektirdi, bende bunu diğer hastalar adına ‘örnek-model olması’ açısından haberleştirdim. Serkan hem ziyaret hemde haberi görünce çok sevindi, biraz canlandı. Doktorlarda, aileside, bizlerde mutlu olduk.
Nihat Beken’in oğlunu kurtarmanın yanı sıra çevresindeki ahtapotlarla insan üstü mücadelesine çok tanıklık ettim. Kendisi de rahatsızdı ama birçok çaresiz kalan aile gibi o da çocuğunu kurtarmak için ayakta durmaya çalışıyordu.
Bu arada işyerindeki mücadelesinide biliyorum.
(Tabi bende dahil bir çok kişi, bırakın iyi günü, kötü gününde çelme takan kahpe şehrin kalitesiz, mesleğin ahlaksız şeriflerini, iş arkadaşlarını çok görmüştür)
Eğer bugün TCDD’de yol bakım işçileri hayvan vagonu ile değil işçi vagonu ile gidiyorsa onun sayesinde. Ne kadar onu anlatsam, yazsam, anılarına birileri eklenti yapar.
Ve Serkan, kanser uzmanlarının dediği gibi 13-14 yaşında yaşama veda etti.
Nihat’ı o günden sonra neredeyse her karşılaştığımızda ‘Oğlumu kurtaramadım. Demek ki elimden geleni tam yapamadım’ gibi suçu kendinde arıyor ama ‘kadere inancını’ yitirmiyor ‘Allah verdi, Allah aldı’ diyordu.
Serkan’ın ölümü soğuk bir gündü. Mezara defni ve sonrasında Nihat ‘çocuğum üşüyor’ sözleri ile o geceyi mezarda geçirmiş, sık sık bunu tekrarlamıştı.
Çok çekti, çok ilginç olaylar yaşadı.
Oğlunu kurtarmak için bankalara ve çevresine çok borçlanmıştı ama yinede kendisine olmadık kahpelik yapanlara yenilmek istemedi. Borçlarına, sözlerine son derece sadıktı.
Serkan sayesinde tanıdığım Nihat Beken, sık sık beni arar ‘Kardeş ne zaman benim çayımı, çorbamı içmeye geleceksin’ derdi.
Gazeteciler ve doğum günlerimde hiç unutmaz, arar, yapabileceği bir şey olup olmayacağını sorardı.
Serkan’ın ölümünden sonra yıkılmış, ayakta duruyor, emekli olmadan ise ortaya çıkan hastalığı ile bu kez kanser belasını kendi yaşadı.
Belki 10-15 yıldır tedavi gördü, yatağa düştü, mücadele etti.
Hem evlat acısı hem hastalığı, hem çevresindeki tanıdığı-tanımadığı kahpeler yüzünden son nefesini verdi.
Son yolculuğu 18 Temmuz günü öğlen Hulusi Akar camiinde kılınacak namazdan sonra yapılacak.
Nerede mi?
Yıllar önce toprağa verdiği oğlu Serkan’ın bulunduğu mezara.
Çünki onun vasiyeti idi.
‘Ölürsem beni oğlumun mezarına gömün. Onu orada daha sıkı sarayım, artık üşümesin, geldim babam’ derdi.
İyi bir vefalı arkadaşımı daha kaybederek bir kişi daha eksildik.
Şimdi gazetecilik ve doğum günlerimde beni arayan, soran, kutlama yapan, anıları konuşan biri eksildi.
Nihat ile bu vatan, devlet, millet için kahpelerden dertlenirdik.
Sevenlerinin ve ailesinin başı sağolsun Allah rahmet eylesin.
Yıllarca, kanserden kurtaramadığı oğlu için, sonrada aynı dertten kendisi çekti, yaşamını noktaladı.
Siz siz olun, ister hastalık, ister borç, ister başka bir nedenle çaresiz kalan insanları sabote etmeyin. Onlara el uzatın, onlar bir gün sizlere bırakın kollarını bedenleri ile gelir.
Kayseri’nin güzel bir sözünü, her zaman kahpelik yapanlara ‘Ölünce ne ile anılmak istersin. Anılarınla mı, ananla mı?’ sözünü tekrarlamak istiyorum.
Niye mi yazının başlığındaki ‘son vasiyet’in kahramanı Nihat Beken ve böylesi olayları yaşayan insanlar için.
Belki şimdi ‘Son vasiyeti’ ile kokusunu özlediği oğlu ile daha rahat uyur arkadaşım.