Süleyman KOCABAŞ
Belgeler ve 2000 Yıl Evvelinde Yahudi Devleti Kurulurken Tatbikatları
Belge I: “Sen benin topuzum ve cenk silahımsın, ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helak edeceğim ve; seninle atı ve binicisini kıracağım; ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım; ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valileri ve kaymakamları kıracağım.” (Tevrat, Yeremya Kitabı, Bab: 51, Cümle: 21 -23)
Belge 2: “Allahın Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götüreceği, (Mısır’dan ‘çıkış’ ile Filistin’i yurt edinmeye gelmek), ve senin çok milletleri, Hittileri ve Girgaşileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Perizzileri ve Hivileri ve Yebusileri, senden daha büyük ve kuvvetli yedi milleti kovacağı; ve Allahın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın ve onlarla hısımlık etmeyeceksin: kızın onun oğlunu vermeyeceksin, ve onun kızını oğluna almayacaksın.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab. 7, Cümle: 1 – 3)
Belge 3: “Bir şehre karşı cenk etmek için (savaşmak) ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa (sulha) çağıracaksın. Ve vaki olacak ki, eğer sana sulh cevabı verirse, ve kapılarını sana açarsa, o vakit vaki olacak ki, içinde bulunan bütün kavim sana angaryacı (gönülsüz, istemeyerek yapılan iş) olacaklar ve sana kulluk edecekler. Ve eğer seninle musalaha (uzlaşma) eylemeyip savaşmak isterse, o zaman onu muhasara (kuşatma ) edeceksin ve Allahın Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin; ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi , bütün malını kendin için çapul (haksız yere yağmalama) edeceksin ve Allahın Rabbin sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın. Ancak Allahın Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın; fakat onları Hittileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Pirizzileri ve Hivileri ve Yesubileri, Allah’ın sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin; ta ki kendi ilahlarına yaptıkları bütün mekruh şeylerine göre yaptığı size öğretmesinler; yoksa Allahınız Rabbe karşı suç edersiniz.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab: 20, Cümle: 11 – 18)
Belge 4: “Mülklerini alacağınız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilahlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz ve onların mezbahalarını yıkacaksınız ve dikili taşlarını parçalayacaksınız ve oların Aşerlerini (din adamları) ateşte yakacaksınız ve ilahlarının oyma putlarını baltalayacaksınız ve o yerden adlarını yok edeceksiniz.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab: 12, Cümle: 2-4)
Belge 5: “Sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızı bastığınız her yer sizin olacak; sınırınız çölden ve Lübnan’dan, ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine (Akdeniz) sizin olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak; Allahınız Rab, size söylediği gibi, dehşetiniz ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar (memleket, ülke) üzerine koyacaktır.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab: 11, Cümle: 24 – 25)
Belge 6: “Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım ve herkes kardeşine karşı ve herkes komşusuna karşı, şehir şehre karşı, ülke ülkeye karşı çenk edecekler. Ve Mısırın ruhu içinde kalmayacak ve onun öğüdünü ve büyücülere ve cincilere ve bakıcılara danışacaklar. Ve Mısırlıları sert bir efendinin eline vereceğim; ve katı bozacağım ve putlara yürekli bir kral olanlara hakim olacak… O gün Mısırlılar kadın gibi olacaklar ve orduların Rabbinin üzerlerine saldığı elinin sallamasından titreyip yılacaklar. Ve Yahudi diyarı Mısır için bir dehşet olacak ve onun adı kendilerine anılan her adam, ordular Rabbinin ona karşı ettiği niyetten ötürü yılacak.” (Tevrat, İşaya Kitabı, Bap: 19, Cümle, 3-4 ve 16 – 17)
Günümüz itibariyle bütün dünya kamuoyunun medya organlarından açık açık şahidi olduğu halde, 2000 yıl öncesinin “Yahudi Devleti’nin günümüzdeki paraleli ve uzantısı İsrail Devleti de 7 Ekim 2023’den başlayarak günümüze dek “Muharref Tevrat” ta yer alan bu emir ve tatbikatlarını aynen Gazze ve Batı Şeria’ daki Araplara da “soykırım ve göçe zorlamalar” yapılanmasında uygulamaya koymuş, bunun uluslar arası kanıtı, bu suçlardan olarak Lahey Adalet Divanı’ nda yargılanmaya başlanmasıyla kendisini göstermiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
“Muharref Tevrat” ın Emirlerinin Günümüzde Tatbikatı
Yahudiler Tevrat’ta yukarıda adları geçen kendilerinden olmayanları “soykırım ve göçe zorlama” emirlerini yerine getirmeleri, “İkinci Olarak” (Birinci Çıkış, Hz. İbrahim’le Irak’ın Ur şehri ve çıvarından çıkış ve Mısır’a yerleşmekle olmuştu) Hz. Musa’nın “Firavun’un zulmünden kaçarak” denilerek Filistin’e gelmeye başlayıp burada “Yahudi Devleti” ni kurmaya başlamasıyla birlikte kendisini göstermişti. Adı geçen devlet burada, Yahudi ırkından olmayan yukarıdaki belgelerde isimleri geçen ırkları soykırım ve göçe zorlamalar sonucu Filistin’i “safi Yahudi ırkı” yapmak sonucu kurulmuştu.
“Su testisi su yolunda kırılır, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste, eden ettiğinin cezasını bulur” derler. “Allah’ın adaletine bakın mı diyelim?” yoksa başka bir şey mi diyelim, kendilerinden olmayan bütün ırkları soykırım ve göçe zorlayan Yahudiler de bu “ilahi tecelli” soncu olacak ki, Babilliler -Asurlular ve Romalılar tarafından devletleri yıkılmış, soykırıma uğramışlar ve uğramayanlar da dünyanın dört bir tarafına göçe mecbur bırakılarak Filistin Yahudilerden tamamen arındırılmış, giderek ağırlıklı olarak İslam’ın fetihleriyle birlikte buraya göz eden Arapların “milli vatanı” haline gelmiştir.
Yahudilerin kendilerine “Rab” tarafından “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak gördükleri Filistin’e “Üçüncü Dönüşleri” veya Tevrat’ın ifadesiyle “Çıkışları” 19. Yüzyılda Avrupa’da Yahudiler üzerinde hızlanan zulümler sonucu olarak kendisini gösterdi. Mısır’dan “Firavun zulmünden ” den “Çıkış” misali, bu “Avrupa Zulmün” den çıkışın da öncülerinden olarak 1898’de İsviçre’nin Basel şehrinde “Dünya I. Siyonist Kongresi” ni toplayan Theodor Herzl oldu. “Basel Programı” ile dile getirilen “Üçüncü Çıkış” la tarihteki Yahudi Devleti’ni yeniden kurmak için, bu devletin sınırlarını “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak, Herzl hatıralarında anlattığı üzere şöyle dile getirdi: “Sınırlar, Kuzey’deki Kapadokya dağları (Türkiye’de yer alan Orta Toroslar ve güneyindeki Adana ve Harran ovaları) , güneyde Süveyş kanalına kadar olan alanı kapsamalı. Devamlı tekrarlanacak slogan ‘Davut ve Süleyman’ın Filistin’i olmalıdır.” (Theodor Herzl, The Complete Diaries of Theodor Herzl, Volume I, The Herzl Press Thomas Yoselof, New York, London, 1960, s. 342). Roger Garaudy’un tanımladığı üzere “Kitab-ı Mukaddes Coğrafyası” olarak adlandırılan (Rogers Garaudy, Siyonizm Dosyası, Pınar Yayınları, İstanbul, 1983, s.31) bu coğrafyada Siyonistlere aktif destek veren İngiltere’nin 3 Kasım 1917 Balfour Deklarasyonuyla belli bir süreç (1917 – 1950) takip edildikten sonra, bugünkü bağımsız İsrail Devleti, İngiltere’nin manda idaresinde aktif desteğiyle Filistin’e yoğun Yahudi göçü sonucu, bu nüfus Arap nüfusuyla dengelenince 14 Mayıs 1950’de Akdeniz’den Akabe körfezine kadar dar ve sınırlı bir alanda Birleşmiş Milletler Teşkilatının 1947’de aldığı kararla kuruldu. Aynı tarihe denk gelen bu devletin yanında bir de “Bağımsız Filistin Devleti” Birleşmiş Milletler kararıyla kurulunca, Arapların milli toprağı olan Filistin tam ortasından çat diye ikiye bölündü. Burasının Arapları, topraklarına “koloniyal ve emperyalist işgalci” olarak, bu sefer de Mısır’da Firavun’un zulmü yerine Irkçı Faşist-Nazizst Avrupa’nın zulmünden kaçıp gelen” (Bu anlamda Siyonist Yahudiler, Theodor Herzl ve benzerlerini kendileri için “İkinci bir Musa” olarak görmüşlerdir) Yahudiler ve devletlerini hiçbir zaman tanımadılar ve bunlardan kurtarmak için onlarla savaşlara başladılar. Tıpkı tarihte Hittiler, Hiviler, Kenanilerin, Amorilerin vs. Mısırdan topraklarına işgalci olarak gelen Yahudilerle savaştıkları gibi.
1950’de Avrupa topraklarından Filistin’e işgalci olarak gelip kurulan İsrail Devletinin politikası da tarihteki Yahudi Devletini kurmak mücadelesine benzer olarak:
1-Filistin’in yerli ve kendilerinden olmayan milletlerini soykırımlar ve göçe zorlamalarla buradan çıkarmak yanında,
2-1950’deki “kuruluş sınırları” ndan memnun olmayıp, burasını “Vaat Edilmiş Topraklar” ın en son sınırlarına kadar genişletmek için yeni savaşlara başvurmak oldu.
6 Haziran 1967 İsrail – Arap Savaşı, “Büyük İsrail’i kurmak” ın ikinci bir safhası olarak başlatıldı. Bu savaşta Araplar yenilince, İsrail topraklarını “iki kat” olarak büyüttü. Bunu, bu savaş zamanının Savunma Bakanı Moşe Dayan şöyle dile getirdi: “Kudüs’e, El Halil’e, Eriboya ve Batı Şeria’ya hakim olmamız gerekir ve işgal ettiğimiz topraklar bizi vaat edilen topraklara bir adım daha yaklaştırmıştır” (Aharber, 30.11. 2023 Gazze Belgeseli programından).
İsrail’in savaşlarla büyümeye devem etmesi, Filistin’de Arap – Yahudi çatışmasını iyice hızlandırdı. Siyonist İsrail’in, Araplar üzerinde öteden beri olan politikası, bunları da Hittiler, Hiviler, Kenaniler. Amoriler vb. gibi toptan Filistin’den yok etmek üzerine kurulmuştu. İsrail, daha da büyümek için 1973 savaşını çıkardı. Bununla da yeni topraklar kazandı. Dünya kamuoyu ve birçok devlet İsrail’e büyük tepki gösterdi. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, olup bitenleri “Siyonizm Irkçılığı” olarak 10 Kasım 1975 tarih ve 3379 sayılı kararıyla kabul etti ve tescilledi (Siyonizm ve Irkçılık, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982. S. 273 – 274) . Böylece, Filistin’deki 2000 yıl önceki “Yahudi Irkçılığı” günümüz itibariyle de dünya kamuoyu ve devletleri nezdinde tescillenmiş olunuyordu.
Filistin’ li Araplar, topraklarına “koloniyal – emperyalist olarak işgalci ve daimi yerleşimci” yapılanmasıyla yerleşen Yahudileri buradan çıkarmak için “kurutuluş örgütleri” olarak adlandırılan El Fetih, Hamas vb. gibi örgütler kurdular. İsrail ve yandaşları, bu örgütler için “terör örgütleri” deseler de birçok kesim tarafından bu kabul görmedi. Ülkemizden bir değerlendirme olarak, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ünlü tarihçilerimizden Murat Bardakçı bunlar için “milli kurtuluş, kuva-yı milliye örgütleri” tanımlamalarını yaptılar.
Yazımıza konu olduğu halde, Günümüz itibariyle de 7 Ekim 2023’de başlayan Gazze’ye hakim Hamas’la İsrail arasında yaşanan savaşın, özellikleri de “Muharref Tevrat” ın emirlerine uygun olarak, adı geçen kitabın “Şeriat Devleti” İsrail tarafından Hittiler, Hiviler, Kenanilere, Amoriler’e vb. yapıldığı gibi 2000 yıl sonrasının ardından gelen soykırım ve göçe zorlamaların Filistinli Araplar üzerinden yeniden bir “tarihin tekerrürü” olarak karşımıza çıktığı kendisini göstermiştir.
“Gazze’de yaşanan soykırım ve göçe zorlamaların baş sorumlusu” olarak nitelendirilen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bu olup bitenleri açık açık dili getirmekten çekinmemiştir. Gazze Savaşı sürecinde 31 Ekim 2023’de İsrail halkına mesaj olarak yaptığı konuşmada, Tevrat’a atıfta bulunarak, 2000 yıl önce Amaliklere (Amoriler) karşı verdikleri varoluş –yokoluş savaşını bugün itibariyle Filistinli Araplara karşı verdiklerine dair medyada da geniş olarak yer aldığı üzere şöyle dile getirdi: “Bu savaş, iyinin kötüye, ışığın karanlığa, yaşamın ölüme karşı bir zaferi olacaktır. Bu bizim hayatımızın görevidir. Amaliklerin size yaptıklarını unutma… Bunu da hatırlatıyor ve savaşıyoruz.” Yani, demek istiyordu ki, Tevrat’ ın yukarıda Yeremya ve Tesniye kitaplarında da adları geçti üzere Amoniler gibi Filistinli Arapları da tümüyle yok edeceklerini dile getiriyordu.
Netanyahu, verdikleri savaşı “dini bir atmosfer”e büründürmekten bir diğer örnek olarak da 30 Kasım 2023’de Ahaber Tv.’nin kendi sesinden canlı yayınında yine yukarıda Tevrat’tın Tesniye kitabında da yer aldığı “Yeşaya Kehaneti” den bahsetti. Bunların bir tekrarı olarak kendi ifadesiyle “kadın, erkek, çocuk, koyun, öküz, deve her şeyin öldürüleceği” ni söyleyerek Yeşaya Kehaneti’ni “Gazze üzerinden gerçekleştirmeye başlayacakları” nı dili getirdi. Yani anlayacağınız, 2000 yıl öncesi gibi “safi Yahudi ırkından” ibaret “Büyük Yahudi Devleti” nin kurulması ve bunun giderek başkenti Kudüs olan “Tevrat Şeriatı” na dayalı “Dünya Tanrı Devleti” kurulması.
Yine Netanyahu, üstelik de sanki Tevrat’ın emirlerini yerine getiriyorlarmış gibi bu savaşın “ Bir din savaşı” olduğunu ve hatta bu uğurda İncil’e de atıfta bulunarak, “Bugün savaş zamanıdır; İncil bu savaşın ne zaman biteceğini söyler” (Ahaber Tv., 30 . 11. 2023) ifadeleriyle de bunun ancak Filistinli Arapların soykırımı ve göçlerinin tamamlanmasıyla bitebileceğini de ima etmiştir.
Netanyahu’dan ayrı olarak, onun hükümetinin Siyonist bakanları da Tevrat’ta geçen belge emirlerinin takipçileri oldukları yönünde şunları söylemişlerdir: İsrail Savunma Bakanı Yoar Gallant ve İsrail BM Temsilcisi Ben Gillereman, Filistinli Arapları kasıtla, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz”. İsrailli haham ve siyasi lider Meir Mazoz: “Gazze’ye yardım gönderiyorlar ama, hayvanlarla uğraşıyoruz.” (Yeni Şafak, 13.11. 2023). Arapları soykırımla yok etmek yanında onları sürgünden olarak da Mossad eski başkanı Ram Ben Barak’ın sarf ettiği sözler: “Eğer her ülke 20 bin Filistinliyi alırsa ki, bu 100 ülkeyi içerir. Kanada’da yaşamak Gazze’de yaşamaktan daha iyidir.” (Yeni Şafak, 6. 11. 2023). Bu göç ettirme isteği yanında, Filistinli Arapların Kongo veya Cad’a gönderilmesi hakkında da Ocak 2024 ayı başlarında İsrail İstihbarat Bakanı Gila Gamliel, Milli Güvenlik Bakanı İtima Ben Gavir, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich bunu açık açık dili getirdiler (Yeni Şafak 5 Ocak 2014) Maliye Bakanının diğer bir görüşü: “Gazze’yi havaya uçurun ve her şeyi duman edin… Bu toprakları Gazze’de savaşan askerlerimize ve yerleşimcilere vermeliyiz.” (Yeni Şafak, 5 Aralık 2023) İsrail ordusunun Nahay Tugayı üssünün “din subayı” görevlisi haham Amihai Frıedman’ın askerlere yaptığı konuşmadan: “ Bu topraklar bizim. Hepsi. Gazze ve Lübnan dahil. Vaat Edilmiş Toprakların tamamı bizim. Büyük çapta gere döneceğiz” (Yeni Şafak, 5 Aralık 2023). Bu soykırım ve göçe zorlama örneklerini çok sayıda sıralamak mümkündür.
ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM
İsrail Devletinin Dünya Kamuoyundan En Büyük Tepkiyi Alması
Hatırlanacağı üzere, 7 Ekim 2023’de başlayıp günümüzde halen devam eden ve ne zaman biteceği bilinmeyen “Gazze – İsrail Savaşı”, Hamas’ın Kassam Tugaylarının, İsrail sınırından bir eğlence programı toplantısına fırlattığı füzelerin 400 Yahudi’yi öldürmesi üzerine, İsrail tarafından “bunun intikamını almak için” denilerek başlatılmıştı. Hatta bazı görüşlere göre, 7 Ekim 2023 Olayı, Amerika’nın 11 Eylül 2001’ de Ortadoğu’da yeni sömürgeci ve yayılmacı emellerinden olarak “Büyük Ortadoğu Projesi” nin başlatılmasına vesile olmak için “senaryolu ve kontrolü” New York’ta İkiz Kuleleri yıkımı olayına benzetilerek, Kassam tugaylarının 400 kişiyi tamı tamına olarak öldüremeyeceği, saldırı olayını büyütmek için İsrail helikopterlerinin kendi insanlarını bombalayarak ölü sayısını dünyaya 400 olarak ilan etmesi üzerinden, “kontrollü ve senaryolu bir III. Dünya Harbine yol açmak “olarak da nitelendirildi. Zaten Siyonist Yahudilerin kendilerinin de itiraf ettikleri üzere, I. ve II. Dünya Savaşları İsrail’in kurulmasına yol açmış, III. Dünya Harbi çıkarılmakla da tam olarak “Büyük İsrail’in kurulacağı” yorumları yapılmaya başlanmıştı.
Senaryolu mu gerçek mi artık olan olmuş, özellikle İsrail Başbakanı Netanyahu bütün olup bitenlerden Hamas’ı sorumlu tutarak onu “Tevrat’ taki örneklerinden hareketle de” denilerek yok etmek için içinde 1 milyon 900 bin Arabın yaşadığı Akdeniz sahiline “dar bir şerit” halinde sıkıştırılmış (yaklaşık 365 kilometre karelik, ordusu ve ekonomisi olmayan İsrail’e bağımlı minyatür devlet olarak Amerika’nın arabuluculuğu ile 1990’lı yıllarda Oslo Görüşmeleri sürecinde 1993 “Oslo Antlaşması” nın imzalanmasını müteakip 1994 kurulan Filistin Devleti’nin bir parçası. İkinci Parçası, 6025 kilometrekare Batı Şeria olup merkezi Ramallah’ tır) Gazze’ye karşı kara ve hava savaşlarına başlamıştı. Öyle ki, İsrail bu savaşta suçlu – suçsuz demeden her yeri bombalıyor, bütün binaları yerle bir ediyor, 1. 9 milyon Gazzeli Arapları çoğu çocuk ve kadın soykırımla öldürmeleri yanında onları topyekun Gazze’den göçe zorluyordu. Bu olup bitenlere, “İsrail’in kuruduğu tarihten itibaren en büyük soykırımı ve tahribatı” izlenimi dünya kamuoyunda uyanınca, pek çok ülkede İsrail aleyhine Filistin bayraklarıyla her ırk ve dinden katılımlı kalabalıklarla protesto gösterileri başladı. Bunlar, günümüzde etkinliği artan “medyanın bir zaferi” olarak tanımlandı. Çünkü 6. 5 milyarlık dünya insanı, dünya savaş ve soykırımı önleme antlaşmalarına aykırı olarak çocuklar ve kadılara kadar varan herkesin öldürüldüğünü açık açık ekranlardan izliyordu. İsrail bunları kamuoyuna servis eden gazetecilerden 83 tanesini öldürdü. Ama, gazeteciler gerçekleri yansıtmaya devam ettiler. Çoğu görgü tanığı 750 gazeteci Avrupa’da, 11 Kasım 2023’de dünya kamuoyuna hitaben yazdıkları açık mektupta Gazze’de olup bitenleri “Apartheid, (Güney Afrika Cumhuriyeti’ nde ırk ayrımı ve soykırımı olarak bunun benzeri) etnik temizlik, soykırım” olarak nitelendirdiler. (Yeni Şafak, 12 Kasım 2023).
Filistinli Araplar lehine yapılan bütün dünya kamuoyu gösteri ve mitinglerinde hep, “Ateşkes ilan edilsin, soykırım durdurulsun ve Filistin devleti kurulsun” sloganları baş sıralarda yer aldı. En büyük tepki Türkiye’den geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Erdoğan Netanyahu’ yu “Gazze Kasabı, günümüzün soykırımcı Adolf Hitleri” olarak nitelendirdi. Başkenti Doğu Kudüs olmak üzere Filistin Devletinin kurulması ve Türkiye’nin de bunun garantör devleti olmasını istedi. İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Bakanlar Konseyinde yaptığı konuşmada ise, Bir diğer konuşmasında ise, olup bitenlerle “Büyük İsrail’in kurulmak istenildiği” nden bahisle, “Gazze’yi savunmak İstanbul, Bağdat, Mekke ve Medine’yi savunmaktır” dedi (Yeni Şafak, 5 Aralık2023).
Gazze –İsrail Savaşında baş rollerde oynayan Başbakan Netanyahu’ye sağduyulu İsrail halkından bile tepkiler geldi. Bunlar, Tel Aviv ve Kudüs’te yaptıkları protesto gösterilerinde savaşın derhal durdurulmasını ve Netanyahu’ nun istifa etmesini istediler. Bir kısım hahamlar da “Biz Osmanlılar zamanında Filistinli Araplarla kardeşler gibi yaşıyorduk” görüşlerine yer verdiler.
Başta ABD olmak üzere, Avrupa’nın büyük devletlerinden İngiltere, Fransa, Almanya’dan vb. İsrail’in yaptığı soykırımlar ve göçe zorlamalar açık açık bilindiği halde İsrail’i kayırmaktan olarak, “Kendisini savunmak İsrail’in hakkıdır; İsrail ne zaman isterse savaş o zaman biter” söylemleriyle, kendilerinin yaptıkları bütün devletlere kabul ettirdikleri “Uluslararası Savaş Hukuku” ve “Roma –Cenevre Soykırım Suçlarını Önleme Antlaşmaları” na da aykırı olarak ona sürekli destek verdiler. Özellikle de Amerika’nın halihazır Başkanı, ihtiyarlığı sebebiyle kendisinden “bunak” olarak bahsedilen Joe Bıden, “Ben bir Hıristiyan Siyonistim” dediği halde, rstiyan SiySiyanistim” ediği halda düaanya devlet bayşkanları içinde İsrail’e in büayük desteği veren oldu. İsrail’e sürekli silah göndermeye ve Kongre’den ödenek karar çıkartıp İsrail’i para transferlerine devam etti. Amerikan Temsilciler Meclisinden Yahudiler ve İsrail aleyhtarı tutumların “Antisemitizm” olarak nitelendirilmesin dair karar çıktı. Amerika’da ve Avrupa’ nın bir çok devletinde İsrail aleyhtarı gösterilere kısıtlamalar getirildi. Üniversitelerde İsrail’i haklı olarak eleştiren öğretim üyeleri görevlerinden uzaklaştırıldılar vb.
Amerika ve bir kısım Avrupa devletlerinin İsrail’i kayıtsız şartsız, suçlu da olsa suçsuz da olsa desteklemelerinin gizli sebebi ve sırrı büyük ölçüde, İsrail Devleti’nin 1850 – 1950 zaman diliminde Ortadoğu’da doğarken buna sebep olan Siyasal Siyonistlerin, onlara Süveyş kanalı bölgesinde sömürgecilik ve yayılmacılık emellerine de hizmet edecek “Jandarma –Polis Devleti İsrail” olacakları vaatlerinden ileri gelir. Yani, Araplara nazaran kendilerine “Daha iyi ve kullanılabilir dost bir devlet” yapılanması. Bunu daha önceki iki yazımızda sizlerin de gazetemizde okuduğunuz halde belgeleriyle kendi itiraflarından olarak anlatmıştık.
Savaş devam ederken, Hamas’ın Kassam Tugayları, kara savaşlarında büyük direniş gösterdiler. Gazze’nin altına kazdıkları tünellerden çıkarak İsrail askerleri ve tanklarını el füzeleriyle vurdular. Yüzlerce İsrail askeri öldürüldü ve askeri mühimmatı tahrip edildi. Bu olup bitenler karşısında Netanyahu, “Hamas’ın bu kadar güçlü olduğunu bilmiyorduk” sözlerini sarf ederek, “Bu savaşı ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Savaşı kazanana kadar sürdüreceğiz” dedi. Dünya kamuoyu ve birçok devletler (bunu süper güçlerden Rusya, Japonya, Hindistan vb ve hatta Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya da dahil olduğu halde) nezdinde dile getirilen “Filistin’de kalıcı çözüm ve barış için Filistin Devleti kurulmalıdır” söylemlerine Netanyahu karşı çıktı. İşin esasınsa bakılırsa bu devlet bir çeşit İsrail’e bağımlı, silahı, ordusu ve ekonomisi olmayan “minyatür” devlet” olarak Amerika’nın öncülüğünde “tarafları barış ve çözüm için uzlaştırmaktan olarak” denilerek “Oslo Görüşmeleri süreci” nde Gazze ve Batı Şeria’da “iki parçalı” kurulmuş, devlet başkanları bile tayin edilmişti. İsrail bunu, Amerika’nın zoru ve baskısıyla “geçici bir süre” için kabul etmiş olduğunu dile getirmiş, günümüzde yaşanan son Gazze Savaşı’yla da bu “minyatür devletçik” yapılanmasına hem Gazze şeridi ve hem de merkezi Ramallah olan Batı Şeria’da yok etme savaşına başlamış oluyordu.
DÖNDÜNCÜ BÖLÜM
İsrail’in Uluslararası Lahey Adalet Divanında Yargılanmaya Başlanması
Son Gazze Savaşıyla yaşanan bir diğer “acı tablo ve garabet” yapılanması da, 1. 5 milyar nüfustan ve 57 (bunların 25 tanesi Müslüman Arap devletidir) Müslüman devletin din kardeşleri ve Arapların da bunun yanında ırkdaşları olduğu halde, bunları aralıksız 20 Şubat 2024 gününe kadar 135 gün süreyle her gün havadan ve karadan acımasızca bombalanarak yok edilirken ciddi bir tepki ve reaksiyon göstermemeleri olmuştur. Hatta, bu hizmet uğrunda Başbakan Başbakanı Netanyahu, özellikle aynı ırktan olmaları sebebiyle Arap dünyası ve devletlerinden gelebilecek tepkileri kırmak için şu sözlerini sarf etmiştir. “Arap liderleri, yöneticiler, çıkarlarını ve iktidarlarını düşünüyorlarsa susmalıdırlar”(13 Kasım 2023 Kanal 7 Tv. saat 18 haber bülteninden). Bunu uymaktan da olacak ki, gerçektenden Arap devletlerinde ciddi tepkilerin gelmemesi, bunların liderleri ve hükümetlerinin Amerika, İngiltere ve hatta İsrail tarafından “işbaşına getirilerek, bunların yerli işbirlikçileri yapılanmasında devletler oldukları” görüşleri dile getirilirken, üzerlerinde 250 yıldan beri sürüp gelen Amerika – İngiliz –Yahudi Batı medeniyetinin yıkıcı etkilerinde Müslümanlıktan iyice uzaklaşan Müslüman ve Arap dünyasının “gerçek kurtuluş” için yeniden tam anlamıyla Müslüman olması gerektiği, Siyonist Yahudilerin Filistin’de “Muharref Tevrat”ın emirlerini yerine getirirlerken tam Müslüman olmaları haliyle de İslam Dünyası ve Arapların “Kur’an –ı Kerim’in Müslüman kardeşlerini korumak” a yönelik emirlerini yerine getirebileceklerine yönelik yorumlara da yer verilmiştir.
İsrail’ in yaptıkları soykırımın dökümü, bu yazımızı yazdığımız 20 Şubat 2024 tarihi itibariyle Gazze sahil şeridinde bütün yapıların camiler, kiliseler, okullar, hastaneler, mülteci kamplarına kadar kader her şeyin yerle bir edildiği, soykırımdan olarak ölenlerin çoğu çocuk ve kadınlar olduğu halde 30 bini bulduğu (uçuklar – yıkıklar altında kalanlar kurtarılma imkanlarına sahip olamadıkları için ölenlerin sayısı bunu dahil değildir) yaralı sayısının ise 70 civarında olduğu bütün medya organlarında yer almıştır. Gazze tamamen Araplardan boşaltılarak Mısırla sınır Refah şehrine yığılmışlardı. Soykırımdan olarak Netanyahu daha da ileri giderek Refah sınır kapısına yığılan 1.9 milyon Arap göçmen üzerine de saldırıda bulunacaklarını 20 Şubat itibariyle ilan etti. Radikal Siyonist Bakanlar ise, bunların “gönüllü göç” ten olarak Kongo veya Çat’a gönderilmelerini veya Akdeniz’de “yapay bir ada” oluşturularak buraya taşınmalarını istemeleri de gündemde tutulmaya devam edildi. İşin esasına bakılırsa; Filistinli Arapları “gönüllü veya gönülsü göç” isteğiyle” Siyonist Yahudiler kendi elleriyle “tuzak” a veya “tonga” ya düştüler. Buna diyalektik düşünceyle alternatif olarak bazı çevreler tarafından da Filistin’den “asıl göç ettirilmesi gerekenler” denilerek, 19. Asrın başlarında “Yahudisiz Filistin”e, aynı yüzyıl Avrupa’ sının sömürgeci ve yayılmacı “koloniyal – emperyalist yerleşimciliği” ni taklitle buruya dışarıdan gelip yerleşen Yahudilerin mi göçünün daha makbul olacağı yönünde zihinlerde bir görüş belirirse, Siyonist İsrail ve dünya kamuoyu buna nasıl cevaplar verebilecek acaba? ? Doğrusu merak edilmektedir. Üstelik de Avrupa’nın “koloniyal- emperyalist” yerleşimciliği günümüzde sona erip sömürgelerinden nüfusunu çektikleri halde, Yahudilerin Arapların yıllardan bir kendi vatanları olmuş topraklarında kalmaya devan etmelerinin varlığı nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır?
İsrail’in, Gazze’de uyguladığı yakıp yıkmaları, soykırımları ve göçe zorlamaları karşısında dünyada ilk defa yalnız kaldığı ve suçlu gösterilmeye başlandığı geniş çapta görülmeye başlandı. Bu sebeplerden onun “soykırım, etnik temizlik” ” suçundan Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanması birçok devlet tarafından dile getirirli. Güney Afrika Cumhuriyeti, adı geçen divana ilk başvuruda bulunarak “soykırım suçu davası” açtı. Divan, yaptığı ilk toplantısında İsrail’in soykırım delillerinin ciddi manada çok olduğunu ileri sürerek dava açmayı ve duruşmalara başlamaya karar verdi. İsrail destekçisi başta ABD olmak üzere bir kısım Avrupa devletler, “İsrail’in soykırım yaptığına dair işaretler yok” söylemiyle bu davanın açılmasına karışı çıktılar.
Adı geçen divan ikinci defa olarak 19 Şubat 2024’de 52 devlet ve 3 uluslar arası kuruluşun kendisine sunacağı “sözlü soykırım sucu delilileri” ni dinlemek ve sonunda bir karar varmak üzere yeniden toplandığı sırada İsrail’in saldırıları, Filistin’in hem Gazze şeridi ve hem de Batı Şeria’ da 7 Ekimden beri hız kesmeden sürüyor, medya organlarında “soykırrım ve tahribat” haberlerinin yayınlanmasına yoğun olarak devam ediliyordu.
Görülüyor ki, 2000 yıl önceki “Muharref Tevrat’ ın emirlerine uygun olarak yapılan soykırım ve göçe zorlamalar, Gazze ile sınırlı kalmayıp Batı Şeria Araplarını da içine aldığı halde, aynen bugün itibariyle de Filistinli Müslüman Araplar ve hatta Hıristiyanlara karşı da yapılıyor. Dün Hittilerin, Hivilerin, Kenanilerin, Amonilerin vb. “dini simgelerini yıkmak” la öğünen Yahudiler, bugün itibariyle ise Müslüman Arpaların Filistin’de 194 camisini yıkan ve 266 camisine hasar veren (asıl hedefleri, Mescit-i Aksa Camisini yıkıp yerine Süleyman Mabedini inşa etmek olduğu halde) ve Hıristiyanların ise 3 kilisesini yıkmaları ve 3’üne de hasar vermeleriyle öğünüyorlar…
Bütün bu olup bitenlere gerçekçi bir çözüm yolu bulmaktan olarak, İçine ayrım yapmadan Yahudileri de dahil edeceğimiz halde, bütün insanlığın bir arada barış ve huzur içinde yaşamasını istiyorsak, özellikle de Yahudilerin yanında, diğer bir kısım milletlerin de “tarihimizin arşivinde kayıtlı kutsallarımız ve vazgeçilmezlerimiz” denilen “ ırkçı faşist idealleri ve emelleri” ni terk ederek, bütün milletlerin insan hak ve hürriyetlerine, yaşama haklarına saygılı ve adalet anlayışıyla “gerçekten demokratik ortak bir zemin” de hareket etmeleri gerektiğine inanıyoruz ve bunun yerine getirilmesini istiyoruz.