SİYONİST İSRAİL’İN FİLİSTİNLİ ARAPLARA YÖNELİK   “IRKÇI  SOYKIRIMININ VE GÖÇE ZORLAMASI” NIN “MUHARREF TEVRAT” TAN BELGELERİ   

Süleyman KOCABAŞ             

Belgeler ve 2000 Yıl Evvelinde Yahudi Devleti Kurulurken  Tatbikatları

        Belge I: “Sen benin topuzum ve cenk silahımsın, ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helak edeceğim ve; seninle  atı ve binicisini kıracağım; ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım; ve seninle  erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve  seninle çobanı  ve sürüsünü kıracağım; ve seninle  çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valileri ve kaymakamları kıracağım.” (Tevrat, Yeremya Kitabı, Bab: 51, Cümle: 21 -23)

        Belge 2:  “Allahın Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara  seni götüreceği, (Mısır’dan  ‘çıkış’ ile Filistin’i yurt edinmeye  gelmek), ve senin çok milletleri, Hittileri ve  Girgaşileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve  Perizzileri ve  Hivileri ve  Yebusileri, senden daha büyük ve kuvvetli  yedi milleti kovacağı;  ve Allahın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın ve onlarla hısımlık etmeyeceksin: kızın onun oğlunu vermeyeceksin, ve onun kızını oğluna almayacaksın.” (Tevrat, Tesniye Kitabı,  Bab. 7, Cümle: 1 – 3)

         Belge 3: “Bir şehre karşı  cenk etmek için (savaşmak)  ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa (sulha) çağıracaksın. Ve vaki olacak ki, eğer sana sulh cevabı  verirse, ve kapılarını sana açarsa, o vakit vaki  olacak ki, içinde bulunan bütün kavim sana angaryacı (gönülsüz, istemeyerek yapılan iş) olacaklar ve sana kulluk edecekler.  Ve eğer seninle musalaha (uzlaşma) eylemeyip savaşmak isterse,  o zaman onu muhasara (kuşatma ) edeceksin ve Allahın Rab  onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin;  ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi , bütün malını  kendin için çapul (haksız yere yağmalama) edeceksin  ve Allahın Rabbin  sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin.  Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın. Ancak Allahın Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu  bu kavimlerin şehirlerinden  nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın; fakat onları  Hittileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Pirizzileri  ve Hivileri  ve Yesubileri, Allah’ın sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin; ta ki  kendi ilahlarına yaptıkları bütün mekruh şeylerine göre yaptığı size öğretmesinler; yoksa Allahınız Rabbe karşı  suç edersiniz.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab: 20,  Cümle:  11 – 18)

       Belge 4: “Mülklerini alacağınız milletlerin  yüksek dağlar üzerinde   ve tepeler üzerinde  ve her yeşil  ağaç  altında ilahlarına ibadet ettikleri bütün  yerleri mutlaka harap edeceksiniz ve onların mezbahalarını yıkacaksınız ve dikili taşlarını parçalayacaksınız ve oların Aşerlerini  (din adamları)   ateşte yakacaksınız  ve ilahlarının oyma putlarını  baltalayacaksınız ve  o yerden adlarını yok edeceksiniz.” (Tevrat,  Tesniye Kitabı, Bab: 12, Cümle:  2-4)

       Belge 5: “Sizden büyük  ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızı bastığınız her yer sizin olacak; sınırınız çölden  ve Lübnan’dan, ırmaktan, Fırat ırmağından  garp denizine  (Akdeniz) sizin olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak; Allahınız Rab, size söylediği gibi, dehşetiniz ve korkunuzu  ayak basacağınız bütün diyar (memleket, ülke)  üzerine koyacaktır.” (Tevrat, Tesniye Kitabı, Bab: 11, Cümle: 24 – 25)

      Belge 6: “Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım ve herkes kardeşine karşı ve herkes komşusuna karşı, şehir şehre karşı, ülke ülkeye karşı çenk edecekler. Ve Mısırın  ruhu içinde kalmayacak ve onun öğüdünü ve büyücülere ve cincilere ve bakıcılara danışacaklar. Ve Mısırlıları sert bir efendinin eline vereceğim; ve katı bozacağım ve putlara yürekli bir kral olanlara hakim olacak… O gün Mısırlılar kadın gibi olacaklar ve orduların  Rabbinin  üzerlerine saldığı elinin sallamasından  titreyip yılacaklar. Ve Yahudi diyarı Mısır için  bir dehşet olacak ve onun adı kendilerine anılan  her adam, ordular Rabbinin  ona karşı ettiği niyetten ötürü yılacak.” (Tevrat,  İşaya Kitabı,  Bap: 19, Cümle,  3-4 ve 16 – 17)

           Günümüz itibariyle bütün dünya kamuoyunun medya organlarından açık açık şahidi olduğu halde, 2000 yıl öncesinin “Yahudi Devleti’nin günümüzdeki paraleli ve uzantısı  İsrail Devleti  de  7 Ekim 2023’den başlayarak günümüze dek “Muharref Tevrat” ta yer alan bu emir ve tatbikatlarını  aynen Gazze ve  Batı Şeria’ daki Araplara da  “soykırım ve göçe zorlamalar” yapılanmasında uygulamaya koymuş, bunun uluslar arası  kanıtı, bu suçlardan  olarak Lahey Adalet Divanı’ nda  yargılanmaya   başlanmasıyla kendisini göstermiştir.

                                             İKİNCİ BÖLÜM

                       “Muharref  Tevrat” ın  Emirlerinin Günümüzde Tatbikatı

       Yahudiler Tevrat’ta yukarıda adları geçen   kendilerinden olmayanları “soykırım ve göçe zorlama” emirlerini yerine getirmeleri,    “İkinci Olarak” (Birinci Çıkış, Hz. İbrahim’le Irak’ın Ur şehri ve çıvarından çıkış ve Mısır’a yerleşmekle  olmuştu) Hz. Musa’nın “Firavun’un zulmünden kaçarak” denilerek  Filistin’e gelmeye başlayıp burada “Yahudi Devleti” ni kurmaya başlamasıyla   birlikte  kendisini göstermişti. Adı geçen devlet burada, Yahudi ırkından  olmayan yukarıdaki belgelerde isimleri geçen ırkları soykırım ve göçe zorlamalar sonucu  Filistin’i “safi Yahudi ırkı” yapmak sonucu kurulmuştu.

    “Su testisi su yolunda kırılır, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste,  eden ettiğinin cezasını bulur” derler. “Allah’ın adaletine bakın mı diyelim?” yoksa başka bir şey mi diyelim, kendilerinden  olmayan bütün ırkları   soykırım  ve göçe zorlayan Yahudiler de bu “ilahi tecelli” soncu olacak ki, Babilliler -Asurlular  ve Romalılar tarafından devletleri yıkılmış, soykırıma uğramışlar ve uğramayanlar da dünyanın dört bir tarafına göçe mecbur bırakılarak  Filistin Yahudilerden  tamamen arındırılmış, giderek ağırlıklı olarak  İslam’ın fetihleriyle birlikte buraya göz eden Arapların “milli vatanı” haline gelmiştir.

       Yahudilerin kendilerine “Rab” tarafından “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak gördükleri Filistin’e “Üçüncü Dönüşleri” veya  Tevrat’ın ifadesiyle “Çıkışları” 19. Yüzyılda Avrupa’da Yahudiler üzerinde hızlanan zulümler sonucu olarak kendisini gösterdi. Mısır’dan “Firavun zulmünden ” den “Çıkış” misali, bu “Avrupa Zulmün” den çıkışın da öncülerinden olarak  1898’de  İsviçre’nin Basel şehrinde “Dünya I. Siyonist Kongresi” ni toplayan Theodor Herzl oldu. “Basel Programı” ile dile getirilen   “Üçüncü Çıkış” la tarihteki  Yahudi Devleti’ni yeniden kurmak için, bu devletin sınırlarını “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak, Herzl  hatıralarında anlattığı üzere şöyle dile getirdi: “Sınırlar,  Kuzey’deki  Kapadokya  dağları (Türkiye’de yer alan Orta Toroslar ve güneyindeki Adana ve Harran ovaları) , güneyde Süveyş kanalına kadar olan alanı kapsamalı. Devamlı tekrarlanacak slogan ‘Davut ve  Süleyman’ın Filistin’i olmalıdır.”    (Theodor Herzl,  The Complete Diaries  of Theodor Herzl, Volume I,  The Herzl Press  Thomas Yoselof, New York, London, 1960, s. 342).  Roger Garaudy’un tanımladığı üzere   “Kitab-ı Mukaddes Coğrafyası” olarak adlandırılan (Rogers  Garaudy,  Siyonizm Dosyası, Pınar Yayınları, İstanbul, 1983, s.31) bu coğrafyada Siyonistlere aktif destek veren İngiltere’nin 3 Kasım 1917 Balfour Deklarasyonuyla belli bir  süreç (1917 – 1950)  takip edildikten sonra,  bugünkü bağımsız İsrail Devleti, İngiltere’nin manda idaresinde aktif desteğiyle  Filistin’e  yoğun  Yahudi göçü sonucu, bu nüfus Arap nüfusuyla dengelenince   14 Mayıs 1950’de Akdeniz’den  Akabe körfezine kadar dar ve sınırlı bir alanda Birleşmiş Milletler Teşkilatının  1947’de aldığı kararla  kuruldu. Aynı tarihe denk gelen  bu devletin yanında bir de “Bağımsız Filistin Devleti” Birleşmiş Milletler kararıyla kurulunca,  Arapların milli toprağı olan Filistin tam ortasından çat diye ikiye bölündü. Burasının Arapları, topraklarına “koloniyal ve emperyalist işgalci”  olarak, bu sefer de Mısır’da Firavun’un zulmü yerine Irkçı Faşist-Nazizst  Avrupa’nın zulmünden kaçıp gelen” (Bu anlamda Siyonist Yahudiler,  Theodor Herzl ve benzerlerini  kendileri için “İkinci bir Musa” olarak görmüşlerdir)  Yahudiler  ve  devletlerini hiçbir zaman tanımadılar ve bunlardan  kurtarmak için onlarla savaşlara başladılar. Tıpkı tarihte Hittiler,  Hiviler, Kenanilerin, Amorilerin  vs. Mısırdan topraklarına işgalci olarak gelen Yahudilerle  savaştıkları  gibi.

        1950’de Avrupa topraklarından Filistin’e işgalci olarak gelip kurulan  İsrail Devletinin politikası  da tarihteki Yahudi Devletini kurmak   mücadelesine  benzer olarak:

        1-Filistin’in yerli ve kendilerinden olmayan milletlerini  soykırımlar  ve göçe zorlamalarla buradan çıkarmak yanında,

        2-1950’deki “kuruluş sınırları” ndan  memnun olmayıp,  burasını  “Vaat Edilmiş Topraklar” ın en son sınırlarına kadar genişletmek için yeni  savaşlara başvurmak oldu.

      6 Haziran 1967 İsrail – Arap Savaşı, “Büyük İsrail’i kurmak” ın ikinci bir safhası olarak başlatıldı. Bu savaşta Araplar yenilince, İsrail topraklarını “iki kat” olarak büyüttü. Bunu, bu savaş zamanının Savunma Bakanı Moşe Dayan şöyle dile getirdi: “Kudüs’e, El Halil’e, Eriboya ve Batı Şeria’ya hakim olmamız gerekir ve  işgal ettiğimiz topraklar bizi vaat edilen topraklara bir adım daha yaklaştırmıştır” (Aharber, 30.11. 2023 Gazze Belgeseli programından).

      İsrail’in savaşlarla büyümeye devem etmesi,  Filistin’de Arap – Yahudi çatışmasını iyice hızlandırdı. Siyonist İsrail’in, Araplar üzerinde öteden beri olan politikası, bunları da Hittiler, Hiviler, Kenaniler. Amoriler vb. gibi toptan Filistin’den yok etmek üzerine kurulmuştu. İsrail,  daha da büyümek için 1973 savaşını  çıkardı. Bununla da yeni topraklar kazandı. Dünya kamuoyu ve birçok devlet İsrail’e büyük tepki gösterdi.  Birleşmiş Milletler Teşkilatı,  olup bitenleri “Siyonizm Irkçılığı” olarak  10 Kasım 1975 tarih ve  3379 sayılı kararıyla kabul etti ve tescilledi (Siyonizm ve Irkçılık,  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982. S. 273 – 274) . Böylece, Filistin’deki 2000 yıl önceki “Yahudi Irkçılığı” günümüz itibariyle de dünya kamuoyu ve devletleri nezdinde tescillenmiş olunuyordu.

         Filistin’ li Araplar, topraklarına “koloniyal – emperyalist olarak işgalci ve daimi yerleşimci” yapılanmasıyla  yerleşen  Yahudileri   buradan çıkarmak için  “kurutuluş örgütleri” olarak  adlandırılan El Fetih, Hamas  vb. gibi örgütler kurdular. İsrail ve yandaşları, bu örgütler için “terör örgütleri” deseler de birçok  kesim tarafından bu kabul görmedi. Ülkemizden bir değerlendirme olarak, Cumhurbaşkanımız   Recep Tayyip Erdoğan ve ünlü tarihçilerimizden  Murat Bardakçı bunlar için “milli kurtuluş, kuva-yı milliye  örgütleri” tanımlamalarını  yaptılar.

        Yazımıza konu olduğu halde, Günümüz itibariyle de  7 Ekim 2023’de başlayan Gazze’ye hakim Hamas’la İsrail arasında yaşanan savaşın,  özellikleri de    “Muharref Tevrat” ın emirlerine uygun olarak, adı geçen kitabın “Şeriat Devleti” İsrail tarafından Hittiler, Hiviler, Kenanilere, Amoriler’e  vb. yapıldığı gibi  2000 yıl sonrasının ardından gelen  soykırım ve göçe zorlamaların Filistinli  Araplar üzerinden yeniden bir “tarihin tekerrürü” olarak karşımıza çıktığı kendisini göstermiştir.

        “Gazze’de yaşanan  soykırım  ve göçe zorlamaların baş sorumlusu” olarak nitelendirilen  İsrail Başbakanı Benjamin  Netanyahu, bu olup bitenleri  açık açık dili getirmekten çekinmemiştir.   Gazze  Savaşı sürecinde 31 Ekim 2023’de   İsrail halkına mesaj olarak  yaptığı konuşmada, Tevrat’a atıfta bulunarak, 2000 yıl önce Amaliklere (Amoriler)  karşı verdikleri varoluş –yokoluş savaşını bugün itibariyle Filistinli  Araplara karşı verdiklerine dair medyada da   geniş olarak yer aldığı üzere şöyle dile getirdi: “Bu savaş, iyinin kötüye, ışığın karanlığa, yaşamın ölüme karşı  bir zaferi olacaktır. Bu bizim hayatımızın görevidir. Amaliklerin size yaptıklarını  unutma… Bunu da hatırlatıyor ve savaşıyoruz.” Yani, demek istiyordu ki, Tevrat’ ın yukarıda Yeremya ve Tesniye kitaplarında  da adları geçti üzere Amoniler gibi Filistinli Arapları da  tümüyle yok edeceklerini dile getiriyordu.

      Netanyahu, verdikleri  savaşı “dini bir atmosfer”e büründürmekten bir diğer örnek olarak da  30 Kasım 2023’de Ahaber Tv.’nin kendi sesinden  canlı yayınında yine yukarıda Tevrat’tın Tesniye kitabında da yer aldığı  “Yeşaya Kehaneti” den bahsetti. Bunların bir tekrarı olarak  kendi ifadesiyle “kadın, erkek, çocuk, koyun, öküz, deve  her şeyin öldürüleceği” ni söyleyerek  Yeşaya Kehaneti’ni  “Gazze üzerinden gerçekleştirmeye  başlayacakları” nı  dili getirdi. Yani anlayacağınız, 2000 yıl öncesi gibi “safi Yahudi ırkından” ibaret  “Büyük Yahudi Devleti” nin kurulması ve bunun  giderek  başkenti Kudüs olan “Tevrat Şeriatı” na dayalı  “Dünya Tanrı Devleti” kurulması.

        Yine Netanyahu, üstelik de sanki Tevrat’ın emirlerini yerine getiriyorlarmış gibi bu savaşın “ Bir din savaşı” olduğunu ve hatta bu uğurda İncil’e de atıfta bulunarak,  “Bugün savaş zamanıdır;  İncil bu savaşın ne zaman biteceğini söyler”  (Ahaber Tv., 30 . 11.  2023) ifadeleriyle de bunun ancak Filistinli Arapların soykırımı ve göçlerinin tamamlanmasıyla  bitebileceğini de ima etmiştir.

     Netanyahu’dan ayrı olarak,  onun hükümetinin  Siyonist bakanları da Tevrat’ta geçen belge emirlerinin takipçileri oldukları yönünde şunları söylemişlerdir: İsrail Savunma Bakanı Yoar Gallant ve İsrail BM Temsilcisi   Ben Gillereman,  Filistinli Arapları kasıtla,  “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz”.  İsrailli haham ve siyasi  lider Meir Mazoz: “Gazze’ye yardım gönderiyorlar ama, hayvanlarla  uğraşıyoruz.” (Yeni Şafak, 13.11.  2023).  Arapları soykırımla yok etmek yanında onları sürgünden olarak da   Mossad eski başkanı Ram Ben Barak’ın sarf ettiği sözler: “Eğer her ülke 20 bin Filistinliyi alırsa ki, bu 100 ülkeyi içerir. Kanada’da yaşamak Gazze’de yaşamaktan daha iyidir.” (Yeni Şafak, 6. 11. 2023). Bu göç ettirme  isteği yanında, Filistinli Arapların Kongo veya Cad’a gönderilmesi hakkında   da  Ocak 2024 ayı başlarında   İsrail İstihbarat Bakanı Gila Gamliel, Milli Güvenlik Bakanı  İtima Ben Gavir, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich bunu açık açık dili getirdiler (Yeni Şafak 5 Ocak 2014) Maliye Bakanının diğer bir görüşü:    “Gazze’yi havaya uçurun ve her şeyi  duman edin… Bu toprakları  Gazze’de savaşan askerlerimize ve yerleşimcilere vermeliyiz.” (Yeni Şafak, 5 Aralık 2023) İsrail ordusunun Nahay  Tugayı üssünün “din subayı” görevlisi haham Amihai Frıedman’ın askerlere yaptığı konuşmadan: “ Bu topraklar bizim. Hepsi. Gazze ve Lübnan dahil. Vaat Edilmiş Toprakların tamamı bizim.  Büyük çapta gere döneceğiz”  (Yeni Şafak,  5 Aralık 2023). Bu soykırım ve göçe zorlama  örneklerini çok sayıda sıralamak mümkündür.

                                              ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM

İsrail  Devletinin Dünya Kamuoyundan En Büyük Tepkiyi Alması

         Hatırlanacağı üzere, 7 Ekim 2023’de başlayıp günümüzde halen devam  eden ve ne zaman biteceği bilinmeyen “Gazze – İsrail Savaşı”, Hamas’ın  Kassam Tugaylarının, İsrail  sınırından bir eğlence programı toplantısına  fırlattığı füzelerin 400 Yahudi’yi öldürmesi üzerine, İsrail tarafından “bunun intikamını almak için” denilerek başlatılmıştı. Hatta bazı görüşlere göre, 7 Ekim 2023 Olayı,   Amerika’nın  11 Eylül 2001’ de Ortadoğu’da yeni sömürgeci ve yayılmacı emellerinden olarak “Büyük Ortadoğu Projesi” nin başlatılmasına vesile olmak için   “senaryolu  ve kontrolü” New York’ta  İkiz Kuleleri  yıkımı olayına benzetilerek, Kassam tugaylarının 400 kişiyi  tamı tamına  olarak öldüremeyeceği, saldırı  olayını  büyütmek için İsrail helikopterlerinin kendi insanlarını bombalayarak ölü sayısını dünyaya  400 olarak ilan etmesi  üzerinden, “kontrollü ve senaryolu bir III. Dünya Harbine yol açmak “olarak da nitelendirildi. Zaten Siyonist  Yahudilerin  kendilerinin de  itiraf ettikleri  üzere, I. ve II. Dünya Savaşları İsrail’in kurulmasına yol açmış, III. Dünya Harbi çıkarılmakla da   tam olarak “Büyük İsrail’in kurulacağı” yorumları yapılmaya başlanmıştı.

      Senaryolu mu gerçek mi artık olan olmuş, özellikle İsrail Başbakanı Netanyahu  bütün olup bitenlerden Hamas’ı sorumlu tutarak onu “Tevrat’ taki örneklerinden  hareketle de”  denilerek   yok etmek için içinde 1 milyon 900 bin  Arabın yaşadığı  Akdeniz sahiline “dar bir şerit” halinde sıkıştırılmış (yaklaşık 365 kilometre karelik, ordusu ve ekonomisi olmayan  İsrail’e bağımlı   minyatür devlet  olarak Amerika’nın arabuluculuğu ile 1990’lı yıllarda   Oslo Görüşmeleri  sürecinde  1993 “Oslo Antlaşması” nın imzalanmasını  müteakip  1994  kurulan Filistin Devleti’nin bir parçası. İkinci Parçası, 6025 kilometrekare   Batı Şeria olup merkezi Ramallah’ tır)  Gazze’ye karşı kara ve hava savaşlarına başlamıştı. Öyle ki, İsrail bu  savaşta  suçlu – suçsuz demeden her yeri  bombalıyor, bütün binaları yerle bir ediyor,   1. 9  milyon  Gazzeli Arapları   çoğu çocuk ve kadın soykırımla  öldürmeleri yanında onları topyekun  Gazze’den göçe zorluyordu. Bu olup bitenlere, “İsrail’in kuruduğu tarihten itibaren en büyük soykırımı  ve tahribatı”  izlenimi  dünya  kamuoyunda uyanınca, pek çok ülkede İsrail aleyhine Filistin bayraklarıyla her ırk ve dinden katılımlı kalabalıklarla   protesto gösterileri başladı. Bunlar, günümüzde etkinliği artan “medyanın bir zaferi” olarak tanımlandı.   Çünkü 6. 5 milyarlık  dünya insanı, dünya  savaş ve soykırımı önleme  antlaşmalarına aykırı  olarak  çocuklar ve kadılara kadar varan   herkesin öldürüldüğünü açık açık ekranlardan izliyordu. İsrail  bunları kamuoyuna servis eden gazetecilerden 83 tanesini öldürdü. Ama, gazeteciler gerçekleri yansıtmaya devam ettiler.  Çoğu görgü tanığı  750 gazeteci Avrupa’da,  11 Kasım  2023’de  dünya kamuoyuna hitaben yazdıkları açık mektupta Gazze’de  olup bitenleri “Apartheid, (Güney Afrika Cumhuriyeti’ nde ırk ayrımı ve soykırımı olarak bunun   benzeri)  etnik temizlik, soykırım” olarak nitelendirdiler. (Yeni Şafak,  12  Kasım  2023).

      Filistinli Araplar lehine yapılan bütün dünya  kamuoyu gösteri ve mitinglerinde  hep, “Ateşkes ilan edilsin, soykırım durdurulsun ve  Filistin devleti kurulsun” sloganları baş sıralarda yer aldı. En büyük tepki Türkiye’den geldi. Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan,   Erdoğan  Netanyahu’ yu  “Gazze Kasabı, günümüzün soykırımcı Adolf Hitleri” olarak nitelendirdi. Başkenti Doğu  Kudüs olmak üzere  Filistin Devletinin kurulması ve Türkiye’nin de   bunun garantör devleti olmasını  istedi. İslam İşbirliği Teşkilatı  Ekonomik ve Ticari İşbirliği Bakanlar Konseyinde yaptığı konuşmada ise,    Bir diğer konuşmasında ise, olup bitenlerle “Büyük İsrail’in kurulmak istenildiği” nden bahisle, “Gazze’yi savunmak İstanbul, Bağdat, Mekke ve Medine’yi savunmaktır” dedi (Yeni Şafak,  5 Aralık2023).

       Gazze –İsrail Savaşında baş rollerde oynayan Başbakan  Netanyahu’ye  sağduyulu  İsrail halkından bile tepkiler  geldi. Bunlar,  Tel Aviv ve Kudüs’te yaptıkları protesto gösterilerinde  savaşın derhal durdurulmasını  ve  Netanyahu’ nun istifa etmesini istediler. Bir kısım hahamlar      da  “Biz Osmanlılar zamanında Filistinli Araplarla kardeşler gibi yaşıyorduk” görüşlerine yer verdiler.

    Başta ABD olmak üzere,  Avrupa’nın büyük devletlerinden  İngiltere, Fransa, Almanya’dan  vb. İsrail’in yaptığı soykırımlar ve göçe zorlamalar açık açık bilindiği halde İsrail’i kayırmaktan olarak,   “Kendisini savunmak İsrail’in hakkıdır; İsrail  ne zaman isterse savaş o zaman biter”  söylemleriyle, kendilerinin yaptıkları bütün devletlere kabul ettirdikleri  “Uluslararası  Savaş Hukuku” ve  “Roma –Cenevre  Soykırım Suçlarını Önleme Antlaşmaları” na da aykırı olarak  ona sürekli destek verdiler.   Özellikle de Amerika’nın  halihazır Başkanı, ihtiyarlığı sebebiyle  kendisinden “bunak” olarak bahsedilen  Joe Bıden, “Ben bir Hıristiyan Siyonistim” dediği halde, rstiyan SiySiyanistim” ediği halda düaanya devlet bayşkanları içinde İsrail’e in büayük desteği veren oldu.  İsrail’e sürekli silah göndermeye  ve  Kongre’den ödenek  karar çıkartıp İsrail’i para transferlerine devam etti. Amerikan Temsilciler Meclisinden Yahudiler ve İsrail aleyhtarı tutumların    “Antisemitizm” olarak nitelendirilmesin  dair   karar çıktı. Amerika’da ve  Avrupa’ nın bir çok devletinde İsrail aleyhtarı gösterilere kısıtlamalar getirildi. Üniversitelerde İsrail’i haklı olarak eleştiren öğretim üyeleri görevlerinden uzaklaştırıldılar  vb.

      Amerika ve  bir kısım Avrupa devletlerinin İsrail’i kayıtsız şartsız, suçlu da olsa suçsuz da olsa desteklemelerinin  gizli sebebi ve sırrı büyük ölçüde,  İsrail Devleti’nin 1850 – 1950 zaman diliminde   Ortadoğu’da doğarken buna  sebep olan Siyasal Siyonistlerin, onlara Süveyş kanalı bölgesinde  sömürgecilik ve yayılmacılık emellerine  de hizmet edecek  “Jandarma –Polis Devleti İsrail”  olacakları vaatlerinden  ileri gelir. Yani, Araplara nazaran kendilerine “Daha iyi ve kullanılabilir dost bir devlet” yapılanması.   Bunu daha önceki iki yazımızda sizlerin de gazetemizde okuduğunuz  halde   belgeleriyle kendi itiraflarından olarak anlatmıştık.

      Savaş devam ederken, Hamas’ın  Kassam Tugayları,  kara savaşlarında büyük direniş gösterdiler. Gazze’nin altına kazdıkları tünellerden çıkarak İsrail  askerleri ve tanklarını el füzeleriyle  vurdular. Yüzlerce İsrail askeri öldürüldü ve  askeri mühimmatı tahrip edildi. Bu olup bitenler karşısında Netanyahu, “Hamas’ın bu kadar güçlü olduğunu bilmiyorduk” sözlerini sarf ederek, “Bu savaşı ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Savaşı kazanana kadar sürdüreceğiz” dedi.  Dünya kamuoyu ve birçok devletler (bunu süper güçlerden Rusya, Japonya, Hindistan vb ve hatta  Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya da  dahil olduğu  halde)   nezdinde  dile getirilen “Filistin’de kalıcı çözüm ve barış  için Filistin  Devleti kurulmalıdır” söylemlerine  Netanyahu karşı çıktı.   İşin esasınsa bakılırsa bu devlet bir çeşit İsrail’e bağımlı, silahı, ordusu ve ekonomisi olmayan   “minyatür” devlet” olarak Amerika’nın öncülüğünde “tarafları barış ve  çözüm için uzlaştırmaktan olarak” denilerek  “Oslo Görüşmeleri süreci” nde Gazze  ve Batı Şeria’da  “iki parçalı”  kurulmuş, devlet başkanları bile tayin edilmişti. İsrail bunu, Amerika’nın zoru ve  baskısıyla “geçici   bir süre” için kabul etmiş olduğunu dile getirmiş,   günümüzde yaşanan son  Gazze Savaşı’yla da bu “minyatür devletçik”  yapılanmasına  hem Gazze şeridi ve hem  de merkezi Ramallah olan Batı Şeria’da yok etme  savaşına başlamış oluyordu.

                                               DÖNDÜNCÜ BÖLÜM

İsrail’in Uluslararası Lahey Adalet Divanında Yargılanmaya Başlanması

         Son Gazze Savaşıyla  yaşanan bir diğer “acı tablo ve  garabet” yapılanması da,  1. 5 milyar nüfustan ve 57 (bunların 25 tanesi Müslüman Arap devletidir) Müslüman devletin din kardeşleri ve Arapların da bunun yanında  ırkdaşları olduğu halde, bunları aralıksız  20 Şubat 2024 gününe kadar 135 gün süreyle  her gün havadan ve karadan acımasızca  bombalanarak yok edilirken  ciddi bir tepki ve reaksiyon göstermemeleri olmuştur.  Hatta, bu hizmet uğrunda  Başbakan  Başbakanı Netanyahu, özellikle aynı ırktan olmaları sebebiyle  Arap dünyası ve devletlerinden gelebilecek  tepkileri kırmak için  şu sözlerini sarf etmiştir. “Arap liderleri, yöneticiler, çıkarlarını ve iktidarlarını düşünüyorlarsa susmalıdırlar”(13 Kasım 2023 Kanal 7 Tv.  saat 18  haber bülteninden). Bunu uymaktan da olacak ki, gerçektenden Arap devletlerinde ciddi  tepkilerin gelmemesi, bunların  liderleri ve hükümetlerinin  Amerika, İngiltere ve hatta İsrail tarafından “işbaşına getirilerek, bunların yerli işbirlikçileri yapılanmasında devletler oldukları” görüşleri dile getirilirken, üzerlerinde  250 yıldan beri sürüp gelen  Amerika – İngiliz –Yahudi Batı  medeniyetinin yıkıcı etkilerinde  Müslümanlıktan iyice  uzaklaşan Müslüman ve Arap dünyasının “gerçek kurtuluş” için yeniden tam anlamıyla  Müslüman olması gerektiği, Siyonist  Yahudilerin Filistin’de  “Muharref Tevrat”ın emirlerini yerine getirirlerken   tam Müslüman olmaları haliyle de   İslam Dünyası ve Arapların “Kur’an –ı Kerim’in Müslüman kardeşlerini korumak” a yönelik emirlerini yerine getirebileceklerine yönelik  yorumlara da  yer verilmiştir.

     İsrail’ in  yaptıkları soykırımın dökümü,  bu yazımızı yazdığımız 20 Şubat 2024 tarihi itibariyle  Gazze sahil  şeridinde bütün yapıların camiler, kiliseler, okullar, hastaneler, mülteci kamplarına kadar kader her şeyin  yerle bir edildiği, soykırımdan  olarak ölenlerin çoğu çocuk ve kadınlar olduğu halde 30 bini bulduğu  (uçuklar – yıkıklar  altında kalanlar kurtarılma imkanlarına sahip olamadıkları için ölenlerin sayısı bunu dahil değildir)     yaralı sayısının  ise 70 civarında olduğu bütün medya organlarında yer almıştır.   Gazze tamamen Araplardan boşaltılarak Mısırla sınır Refah şehrine  yığılmışlardı. Soykırımdan olarak Netanyahu daha da ileri giderek Refah sınır kapısına yığılan  1.9 milyon Arap göçmen  üzerine de saldırıda bulunacaklarını 20 Şubat  itibariyle   ilan etti.    Radikal Siyonist Bakanlar ise, bunların “gönüllü göç” ten olarak Kongo veya Çat’a gönderilmelerini   veya Akdeniz’de “yapay bir ada” oluşturularak buraya taşınmalarını  istemeleri de gündemde tutulmaya devam edildi.  İşin esasına bakılırsa; Filistinli Arapları “gönüllü veya gönülsü göç”  isteğiyle” Siyonist Yahudiler kendi elleriyle “tuzak” a  veya “tonga” ya düştüler.   Buna diyalektik düşünceyle alternatif olarak bazı çevreler tarafından da Filistin’den “asıl göç ettirilmesi  gerekenler” denilerek, 19. Asrın başlarında “Yahudisiz Filistin”e, aynı yüzyıl Avrupa’ sının sömürgeci ve yayılmacı “koloniyal – emperyalist yerleşimciliği” ni taklitle buruya dışarıdan gelip yerleşen Yahudilerin mi göçünün daha  makbul olacağı yönünde  zihinlerde bir görüş belirirse, Siyonist İsrail ve dünya kamuoyu  buna nasıl cevaplar verebilecek acaba? ? Doğrusu merak edilmektedir. Üstelik de  Avrupa’nın “koloniyal- emperyalist”  yerleşimciliği  günümüzde sona erip sömürgelerinden  nüfusunu çektikleri halde, Yahudilerin Arapların yıllardan bir kendi vatanları olmuş  topraklarında  kalmaya devan etmelerinin  varlığı  nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır?

     İsrail’in, Gazze’de uyguladığı  yakıp yıkmaları,  soykırımları ve göçe zorlamaları  karşısında dünyada ilk defa yalnız kaldığı ve suçlu gösterilmeye başlandığı geniş çapta görülmeye başlandı.   Bu sebeplerden  onun  “soykırım, etnik temizlik” ” suçundan Uluslararası Adalet Divanı’nda  yargılanması birçok devlet tarafından dile getirirli.   Güney  Afrika  Cumhuriyeti,  adı geçen divana ilk başvuruda bulunarak  “soykırım suçu  davası” açtı.  Divan,  yaptığı ilk toplantısında İsrail’in soykırım delillerinin ciddi manada çok olduğunu ileri sürerek  dava açmayı ve duruşmalara başlamaya karar verdi. İsrail destekçisi   başta ABD olmak üzere bir kısım Avrupa  devletler, “İsrail’in soykırım yaptığına dair işaretler yok” söylemiyle  bu davanın açılmasına karışı çıktılar.

     Adı geçen divan ikinci defa olarak 19 Şubat 2024’de 52 devlet ve 3 uluslar arası  kuruluşun   kendisine sunacağı  “sözlü soykırım sucu delilileri” ni  dinlemek ve sonunda bir karar varmak üzere yeniden toplandığı sırada İsrail’in saldırıları, Filistin’in hem Gazze şeridi ve hem de Batı  Şeria’ da 7 Ekimden beri hız kesmeden   sürüyor, medya organlarında  “soykırrım ve  tahribat”  haberlerinin yayınlanmasına yoğun olarak devam ediliyordu.

    Görülüyor ki, 2000 yıl önceki “Muharref  Tevrat’ ın emirlerine uygun olarak yapılan soykırım ve göçe zorlamalar, Gazze ile sınırlı kalmayıp Batı Şeria Araplarını da içine aldığı halde,  aynen bugün itibariyle de Filistinli Müslüman  Araplar  ve  hatta Hıristiyanlara karşı da yapılıyor. Dün Hittilerin, Hivilerin, Kenanilerin, Amonilerin  vb.  “dini simgelerini  yıkmak” la öğünen Yahudiler, bugün itibariyle ise Müslüman Arpaların  Filistin’de 194 camisini yıkan ve  266 camisine  hasar veren (asıl hedefleri,  Mescit-i Aksa Camisini yıkıp yerine Süleyman Mabedini inşa etmek olduğu halde)  ve Hıristiyanların ise 3 kilisesini  yıkmaları ve 3’üne de hasar vermeleriyle  öğünüyorlar…

      Bütün bu olup bitenlere gerçekçi bir çözüm yolu bulmaktan olarak, İçine ayrım yapmadan  Yahudileri de  dahil edeceğimiz halde, bütün insanlığın  bir arada barış ve huzur içinde yaşamasını istiyorsak,   özellikle de Yahudilerin  yanında, diğer bir kısım milletlerin   de  “tarihimizin  arşivinde  kayıtlı kutsallarımız ve vazgeçilmezlerimiz” denilen “ ırkçı faşist  idealleri  ve emelleri” ni terk ederek,   bütün milletlerin  insan hak ve hürriyetlerine,  yaşama haklarına saygılı ve adalet anlayışıyla   “gerçekten demokratik ortak bir  zemin” de hareket etmeleri gerektiğine inanıyoruz ve bunun yerine  getirilmesini  istiyoruz.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

MİLLET DAVASI NEDİR?(2)

Mustafa Temizer Dava: Ülkü; amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey; idealdir. Dava adamı: Bir ülkü uğruna …