
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI (SES) KAYSERİ ŞUBESİ, 17 NİSAN “SAĞLIK EMEKÇİLERİNE YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE GÜNÜNDE” KONUYLA İLGİLİ BAKANLIK ÖNÜNDE İFADE ETTİKLERİ DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERİNİ BİR KEZ DAHA PAYLAŞTI. ‘NE SAĞLIK EMEKÇİLERİNE YÖNELİK ŞİDDETİ NE DE TOPLUMDA KÜLTÜR HALİNE GETİRİLMEYE ÇALIŞILAN ŞİDDETİ KABUL ETMİYORUZ! İŞ YERİNDE, SOKAKTA, EVDE HER ALANDA ACİL DEMOKRASİ DİYORUZ!’7 DENİLEN AÇIKLAMA ŞÖYLE.
Sağlık emekçileri olarak zor koşullarda çalışıyoruz. Çalışma ve yaşam koşullarımız yıllar içinde düzeltilmemiş, taleplerimiz karşılanmamış, yeni sorunlar eklenerek giderek katmerleşmiştir. İçinde bulunduğumuz her türlü zorluğa rağmen, en iyi şekilde hizmet vermek için gecemizi gündüzümüze katıyoruz.
Yıpranıyoruz, yıpranma hakkı alamıyoruz. Ücretlerimiz giderek eriyor, elimize geçen para artsın diye daha çok çalışmaya, daha çok nöbet tutmaya zorlanıyoruz. Personel eksikliği giderilmiyor, geçici görevlerle sürekli boşlukları doldurmaya zorlanıyoruz. İş güvencemiz yok, sürekli tehdit altındayız. Sağlık bir ekip işi iken, her birimizin rolü biricik ve vazgeçilmez iken sağlık emekçileri arasında ayrımlar oluşturuluyor, aramızda farklılıklar yaratılarak iş barışımız bozuluyor.
Bize bu çalışma koşularını dayatan şeyin, sağlık sisteminin getirildiği nokta olduğunu, emekçilerin haklarını her alanda budamaya niyetli sistem olduğunu iyi biliyoruz. İçinde hizmet vermeye çalıştığımız sağlık sisteminin yeterli olmadığını gayet iyi biliyoruz.
Ücretsiz sağlık hizmetinin ortadan kaldırıldığını, sağlık için cepten yapılan ödemelerin giderek arttığını, bugün çok sayıda kalemde cebimizden katkı/katılım payları altında para çıktığını biliyoruz. GSS prim borcu olan milyonlarca kişiye her gün yenilerinin eklendiğini biliyoruz. Hastanelere erişimin zorlaştığını, randevu almanın zorluklarını, günlerce hatta aylarca sonrasına randevu alınabildiğini biliyoruz. Artık sanal kuyruklarda bekliyoruz. Hasta başına ayrılan muayene süresinin 5 dakikaya indirildiğini biliyoruz.
İçinde bulunduğumuz koşullar ve sağlık hizmetlerinin durumu böyle iken giderek artan şekilde şiddete uğruyoruz. İdarecilerden baskı ve şiddet görüyoruz. Ayrıca hasta ve yakınlarından şiddet görüyoruz. Bu şiddet canlarımızı aramızdan alıyor, kimimiz kendi yaşamından vazgeçiyor.
Şiddetin nedenlerinin sağlık sisteminin yukarıda saydığımız eksikleri olduğunu biliyoruz. Hizmete erişim zorlaştıkça, gerçek sağlık sisteminin vaat edildiği gibi olmadığını görünce, hesap sorulan, öfke boşaltılan biz sağlık emekçileri oluyoruz. Çünkü olmayan bir sağlık sisteminin vaadi ile halkı kandıranlar, her aksaklığın sorumlusunun biz sağlık emekçileri olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyorlar. Sağlık emekçilerini itibarsızlaştırarak, sağlık emekçilerini hedefe koyarak ve suçlayarak halkı yanıltmaya, sağlık sisteminin sorunlarının üstünü kapatmaya çalışıyorlar.
ERSİN ARSLAN’IN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ OLAN 17 NİSAN “SAĞLIK EMEKÇİLERİNE YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE GÜNÜNDE” KONUYLA İLGİLİ BAKANLIK ÖNÜNDE İFADE ETTİĞİMİZ DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERİMİZİ BİR KEZ DAHA PAYLAŞMAK İSTİYORUZ.
Şiddet konusunda da işin kaynağına dönmek gerekiyor. 2000’li yıllara kadar hastanelerimizde sadece bir polis memuru adli vakalar için bulunurdu. Şimdi her hastanede onlarca, yüzlerce güvenlik görevlisi var. Fakat şiddet gittikçe tırmanıyor. Şiddet “sağlıkta dönüşüm” denilen piyasacı uygulamalar yaygınlaştıkça artmaya başladı. Sağlık alanını kar elde etme alanı olarak gören, sağlık hizmetlerini üretim-tüketim ilişkisi içinde metaya dönüştüren ve her gün kışkırtılan sağlık talebi ile yöneticilerin değersizleştiren dil ve üslubu ile bu sistem şiddet üretiyor.
Sağlıktaki şiddet sadece hasta ve yakınlarının emekçilere yönelik şiddeti değildir.
İşyerlerindeki liyakatsiz yöneticilerin uyguladığı mobbing, muhalif olan sendika üyelerine yönelik siyasal (sürgün, işten atma, açığa alma, soruşturma vb) şiddet,
Açlık ve yoksulluk sınırı arasında çalışmaya mahkûm edilerek uygulanan ekonomik şiddet gibi birçok şiddet türü ile uğraşıyoruz. Toplumu ayrıştıran, kışkırtan, kutuplaştıran siyasal atmosfer, bireysel silahlanma vb.
O zaman şiddet üretmeyen bir sistem yaratma mücadelesini hep birlikte vermemiz lazım.
Bu nedenle de normalleştirilmeye çalışılan şiddet kültürüne karşı sağlıklı bir toplum için bütünlüklü olarak mücadele etmek gerekir.
Toplumun sağlığını korumak ve geliştirmek ancak toplumsal yaşamı demokratikleştirerek, birey ve toplumu özgürleştirerek ve eşitsizliklerle mücadele ederek en temel insani ihtiyaçların karşılanması ile mümkündür. Sağlık hizmetleri, ancak tüm bu sıralananlarla birlikte toplum sağlığının geliştirilmesine katkı sağlayabilir. Sağlık emekçilerine yönelik şiddeti engellemenin birinci yolu toplumdan ve hizmet üreten emekçiden yana bir sistem inşa edilmesi ile mümkündür.
Elbette bu gerçekleşinceye kadar şiddeti engellemek için caydırıcı yasal düzenlemeler ile tedbirler alınmak zorundadır. Bunlardan bazıları;
İşkolundaki emek ve meslek örgütleri olarak önerdiğimiz sağlıkta şiddet yasasının tek bir virgülü dahi değiştirilmeden kabul edilmesini istiyoruz.
Sağlık emek-meslek örgütleri ve uzmanlık derneklerinin önerileriyle güvenli çalışma alanları istiyoruz.
Mesleklerimizi hedef gösteren tüm kitle iletişim araçlarının denetlenmesini istiyoruz.
“Sağlıkta Dönüşüm” Programı hemen terk edilmelidir. Toplumu hastalıklardan koruyabildiğimiz; koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği bir sistem inşa edilmelidir. Bunun için hizmet sunanların ve alanların örgütlü yapıları aracılığıyla katıldığı, sağlık bakanlığı koordinasyonunda bir mekanizma ile yeni bir sağlık sistemi inşa çalışmaları derhal başlatılmalıdır.
İdareci belirlemeleri liyakat kriterlerini taşıyan kişilerin aday olacağı ve çalışanlar tarafından seçimle belirleneceği şekilde olmalıdır.
Bunların dışında kısa vadede şiddetin toplumsal yaşamadan çıkarılmasında farkındalık yaratmak için;
Sağlık Bakanlığı diğer bütün kamu kurumlarına öncülük ederek; “sağlıklı bir toplum için şiddetsiz yaşam” “sağlık için demokrasi” “sağlık için herkese iş, aş, insani barınma ve eğitim” gibi temaları öne çıkaracak tarzda işkolunda örgütlü bizim gibi örgütlerin de desteğini alarak yeni bir kültür oluşması için çalışma yapmalıdır.
Ayrıca Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı başta olmak üzere iktidar ve muhalefetin tanınan yüzleri ile işkolumuzdaki emek ve meslek örgütlerinin yöneticilerinin de içinde yer aldığı ve sağlık emekçilerine yönelik şiddeti azaltmaya yönelik kamu spotları hazırlanmalı ve TV’lerde yayınlanmalıdır.
İlkokuldan Üniversiteye kadar insan hakları, demokrasi, demokratik yaşam konularında farkındalık yaratacak eğitim süreçleri müfredatlara acilen eklenmelidir.
Son olarak; Şiddetin çalışma ortamımızın olağan bir parçası haline getirilmesi isteniyorsa, bu şiddete alışmamız isteniyorsa, bir kez daha ifade edelim ki bu şiddeti kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Birlikte çalıştığımız tüm sağlık emekçileri ile bu şiddeti durdurmak, haklarımıza kavuşmak için mücadele edeceğiz. Sağlık hakları ellerinden alınan halkımızla ele ele vererek layık görüldüğümüz bu sağlık sistemini değiştirmek için, sağlık hakkımız için mücadele edeceğiz. Dr. Ersin Arslan şahsında yaşamını yitiren tüm sağlık emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyoruz. Onlara sözümüz sağlık emekçilerinin ve halkımızın yararına bir sistem inşa etme mücadelesini yükseltmek olacaktır.