Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın tutukluluğunun devamı kararı üzerine parti teşkilatlarımızla birlikte Silivri Cezaevi önünde Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu basın açıklaması yaptı.
Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu: Aziz Türk milleti, değerli basın mensupları, kıymetli Zafer Partililer!
Bugün soğuk değil, ama çok soğuk bir Silivri Günü’nde, adalet haykırmak için bir araya geldik. Silivri’ye hak, hukuk ve adalet için hoş geldik, ama hüzünlü geldik. Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’nun demir parmaklıkları ardına hukuksuzca hapsedilen, Mustafa Kemal’in askeri, Başbuğ Ümit Özdağ’ı selamlamaya geldik.
Dün, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir hukuk faciası daha yaşadık ve bugün, Türk milletine bunu anlatmak üzere Silivri’de bir aradayız. Dün ne oldu? 19 Şubat 2025 tarihinde yapılacağı sabit olan Ümit Özdağ’ın tutukluluğunun değerlendirileceği duruşma, apar topar bir gün önce, 18 Şubat’ta yapıldı. Zafer Partisi Genel Başkanımız Ümit Özdağ’ın mahkemesi, bir gün önce alındığından haberi olmayan avukatlarının katılamadığı acele bir duruşma sonucunda tutukluluğunun devamına karar verildi.
Hukuku katledenleri, Genel Başkanımıza zulmedenleri halkımıza şikâyet etmeye, Türk milletinin vicdanına hapsetmeye geldik! Bütün ömrünü Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğine ve güvenliğine, Türk milletinin hak ettiği mutluluk ve refaha ulaşması için adayan Ümit Özdağ’ı demir parmaklıklara hapsetseniz de bakın burada, binlerce ve ardımızda milyonlarca Ümit Özdağ olarak selam durmaya geldik! Ne bir asrı aşan Cumhuriyetimizde ne de Türk tarihinin herhangi bir kesitinde, herhangi bir siyasetçinin tutuklu ve hükümlü olmasıyla benzerliği olmayan bu büyük adaletsizliği, Türk milletine ve bütün dünyaya Silivri’den haykırmaya geldik.
Her gün yeni bir hukuksuzluğa imza atanlar bilsinler ki, Silivri bundan sonra soğuk değil, Zafer Partililer sayesinde Genel Başkanımız Sayın Ümit Özdağ çıkıncaya kadar ona olan sevgimizle “Silivri sıcaktır” diye nam salacaktır.
En başından beri “Öcalan için rehin tutuluyor” dedik. “Düşman ceza hukuku uygulanıyor” dedik. “İthamların, iddianamelerin altı boş” dedik. “Bu bir hınç alma, bir susturma operasyonu” dedik.
Susmayacağız! Yılmayacağız! Hep birlikte, omuz omuza haykırmaya devam edeceğiz! Ne zamana kadar? Prof. Dr. Ümit Özdağ özgürlüğüne kavuşana kadar!
Aziz Türk milleti, değerli Zafer Partililer ve sayın basın mensupları!
Büyük Selçuklu Devleti’nin bilge veziri Nizamülmülk, yazdığı Siyasetname isimli kitabına, “Küfle belki ama zulüm ile abat olmaz devlet” cümlesiyle başlar. Yani, adaletsiz uygulamaların olduğu bir ülkenin ayakta kalma ihtimalinin olmadığını, bin yıl önce insanlığın zihnine bir mıh gibi çakar.
Hepimiz “Devletlerin dini adalettir.”, “Adalet, mülkün temelidir.” gibi binlerce yıldır imbikten süzülüp gelen cümlelerle büyüdük. Elbette dünya tarihi, sayısız kere adaleti de, adaletsizliği de en çetin örneklerle defalarca gördü. Yaklaşık iki asırdır süren Türk demokrasi tarihimiz, bir siyasi parti genel başkanına reva görülen böyle mesnetsiz ve hukuksuz bir tutuklamayı hiçbir zaman görmedi!
Ümit Özdağ, yaklaşık bir aydır hukuktan ve adaletten uzak, her geçen gün dozu artan bir zulme maruz bırakılıyor. Silivri zindanlarına haksız ve hukuksuz bir biçimde götürülen Ümit Özdağ, yapılanları Türk tarihi hafızasına kaydederken bizler de “Ümit Özdağ’lar bitmez!” diyerek yemin ediyor ve kendimizi büyük Türk milletine adıyoruz.
Hocaların hocası, bilge lider Prof. Dr. Ümit Özdağ’a bu zulmü reva görenler, masum bir vatan evladını demir parmaklıklar ardına hapsedenler, milyonlarca Ümit Özdağ yarattıklarını ve yaratmaya devam edeceklerini bilsinler!
Hatta rejimin bekçileri, savunucuları ve tutuklayıcıları iyi bilsinler ki, Genel Başkanımız ve partimiz hakkında dosyaları kalınlaştırmak için sebep arandığının; demokratik hakkını kullanarak basın açıklaması yapan, afiş asan partililerimizi ve gençlerimizi ifadeye çağırdığınızın, gözaltına aldığınızın; tüm demokratik hak ve olanaklarımızı teknik ve fiziki takiple kontrol altında tuttuğunuzun farkındayız!
Dava arkadaşlarım ve bizleri başka dijital ortamlardan takip eden aziz Türk milleti!
Zafer Partisi Genel Başkanımız Ümit Özdağ, 21 Ocak 2025 tarihinden itibaren, sindirmek ve adeta sesini kısmak amacıyla başlatılan, hukuk ve adaletten uzak uygulamalara maruz bırakılmıştır.
Ancak bilinmelidir ki, Ümit Özdağ içeride olsa da fikirleri dışarıdadır! Ümit Özdağ, yıkılmaz bir dağdır!
Ant olsun ki, içeride yahut dışarıda, onu her nerede tutarsanız tutun, Türkiye’nin düşmanlarıyla mücadele etmeye devam edecektir!
Ümit Özdağ, gayri hukuki tutuklu olsa da içeriden dışarıya, Türkiye’nin Atatürk Cumhuriyeti’nin yılmaz savunucusu olmaya devam edecektir.
Milli, üniter ve laik devletten asla taviz vermeden, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalsın diye, Silivri’den şehitlerimize saygı duruşuna devam edecektir!
Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısını değiştirmeye cüret edenler, çok uluslu bir devlet yapısını arzu edenler ve Türk tarihini Türk-Kürt-Arap diye ayrıştıran yeni paradigmacılar, Ümit Özdağ’ı yok edemezler!
Zafer Partililer, omuz omuza, hukuksuzluğa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesi projesine karşı, lideri Ümit Özdağ’ın başlattığı güçlü mücadelenin ölünceye kadar arkasında olacaklardır!
Aziz Türk milleti! Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisi olan tek parti, Zafer Partisi’dir!
Güçlü, zengin, demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye ülküsü için, Zafer Partisi’ne destek olmaya, destek vermeye devam edin! Ne mutlu Türk’üm diyene!
Genel Başkan Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın rehin tutulduğu Silivri Cezaevinden yaptığı basın açıklaması
Prof. Dr. Ümit Özdağ: Ülkemiz çok ağır bir siyaset, ekonomi, güvenlik ve hukuk krizi yaşamakta ve kriz giderek derinleşmektedir. Cumhur İttifakı’nın krizi aşmak için değil ancak yönetmek için bulduğu çözüm, Türkiye’nin siyasal sisteminin Beyaz Rusyalaştırılmasıdır. Bunun anlamı otoriter başkanlık rejiminin totaliter bir renge dönüşmesidir. Bu amaçla, Cumhur İttifakı Anayasa Mahkemesi kararlarını ve Anayasa’nın iç hukukun parçası kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayarak Anayasayı fiilen askıya almıştır.
Cumhur İttifakı seçilmiş özel savcılıklar ve mahkemeler aracılığı ile muhaliflerin yasal ve anayasal haklarını ihlal etmekte ve mevcut hukuki mevzuatı iktidar yanlılarına farklı, muhalefet mensuplarına farklı uygulamaktadır. Muhalefete uygulanan düşman ceza hukuku ile siyaset, muhalif siyasi partiler, basın şekillendirilmektedir. Böyle bir ortamda “Bağımsız Yargı”dan bahsetmek hatta bağımsız yargı talep etmek, “adaletin tecelli edeceğine” güveniyorum demek anlamsızdır.
Durumu doğru tespit etmek, doğru bir siyasi-hukuki mücadele vermenin de temelini oluşturmaktadır.
Türkiye’nin içine sürüklendiği ve DDK, TMSF ve Siber Güvenlik Yasaları ile daha da ağırlaşan, can ve mal güvenliğinin ortadan kalkmasına uzanacak bir yolu açabilecek derin kriz ortamı, özel sektörün en önemli kuruluşu olan TÜSİAD’ın da olan biteni uzun süre sessiz ve etkisiz izledikten sonra özü itibari ile yumuşak bir açıklama eleştirmesine neden olmuştur. Ancak Cumhur İttifakı’nın bu yumuşak eleştiriye gösterdiği tepki arzu ettikleri modelin Beyaz Rusya olduğunu bir kez daha açık şekilde göstermiştir.
Cumhur İttifakı’nın yönlendirmesi ile TÜSİAD’ın açıklaması üzerine “yargı organlarını etkilemek” iddiası ile TÜSİAD’a soruşturma açılması trajikomiktir.
Anayasa Mahkemesi bireysel hakların ihlaline dair karar aldığı zaman Anayasa Mahkemesi’ne ve mahkeme üyelerine siyasi eleştiri sınırlarını çok aşan tepkiler veren, hatta mahkemenin kapatılmasını öneren açıklamalar yargıyı baskı altına almak, adil yargılanmayı etkilemek olmuyor da TÜSİAD’ın açıklamaları mı adil yargılamayı etkileme girişimi oluyor?
Yaşanan, muhalefete yönelik düşman ceza hukuku uygulamasının bir parçasıdır. İktidar bloğu kayıtsız şartsız itaat etmeyen herkesi artık düşman olarak görmektedir.
Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir hukuk faciasıyla karşı karşıyayız!
Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ 20 Ocak 2025 günü haksız ve hukuksuz yere yetkisiz İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış, ardından mesnetsiz ve hukuken yok hükmündeki bir delile dayanılarak 21 Ocak 2025 günü tutukluluğuna karar verilmiştir. Genel Başkanımızın tutukluluğunun bir ayı bulacak olması nedeniyle, CMK’nın 108’inci maddesi gereği yapılması gereken ‘Tutukluluk İncelemesi’nde ‘tutukluğun devamı’ ya da ‘salıverilmesi’ yönünde karar vermesi beklenen Soruşturma Savcısının kararını ne zaman vereceğini öğrenmek ve devamında kararı değerlendirecek olan Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nin sorgusuna katılarak savunma yapabilmek maksadıyla 17 Ocak 2025 günü Soruşturma Savcısı kalemi ile görüşülmüştür. Görüşmede Genel Başkanımızın bir kısım müdafilerinin Ankara’dan İstanbul’a gelerek Sulh Ceza Hakimliği sorgusuna katılmak istendiği bildirilmiş, bu nedenle ‘Tutukluluk İncelemesi’nin ne zaman yapılacağı sorulmuştur. Kalemin Soruşturma Savcısı ile yaptığı görüşme sonrası, ‘Tutukluluk İncelemesi’nin 19 Şubat 2025 Çarşamba günü yapılacağı bildirilmiştir. Aynı gün soruşturma dosyasını fiziken inceleyen Genel Başkanımızın İstanbul’daki müdafisine de karar değişikliğine dair herhangi bir bilgi verilmemiştir. ‘Tutukluluk İncelemesi’nin 19 Şubat 2025 günü yapılacağının müdafilere bildirilmesine ve bir kısım müdafinin Ankara’dan gelerek incelemeye katılacaklarını ifade etmesine rağmen, haber verilmeden, adeta kaçırılırcasına, ‘Tutukluluk İncelemesi’ bildirilen tarihten bir gün önce yani 18 Şubat 2025 günü yapılmış İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği tarafından, müdafisiz şekilde SEGBİS sistemi ile ifadesi alınan Genel Başkanımızın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA karar verilmiştir. Genel Başkanımızın tutukluluk süreci boyunca yaşananlar, yalnızca bir usulsüzlük değil, doğrudan yargının siyasallaştırıldığının ve hukukun ayaklar altına alındığının kanıtıdır. Adalet mekanizmasının temel ilkelerinden biri olan savunma hakkı, açıkça gasp edilmiş ve yargı süreci, siyasi baskının bir aracı haline getirilmiştir. Ancak bu hukuksuzluk sadece bir yargı hatası olarak görülemez. Yaşananlar, açık ve net bir şekilde Genel Başkanımıza yönelik sistematik bir sindirme operasyonunun parçasıdır. Yarın Genel Başkanımızın duruşması öncesi Silivri’de gerçekleştirilecek büyük halk buluşmamızdan duyulan korkunun bir yansıması olarak, Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın mahkemeye çıkışı gizli tutulmuş ve sürecin kamuoyuna yansıması engellenmeye çalışılmıştır. Türk milletinin adalet talebinden korkanlar, yargıyı bir silah olarak kullanarak bu süreci bir kez daha manipüle etme yoluna gitmiştir! Ancak bilinmelidir ki bu baskılar, bu hukuksuz kararlar, bu çürümüş sistem, ne Genel Başkanımızı ne de Zafer Partisi’ni yolundan döndürebilir! Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ, Türk milletinin adalet ve hürriyet mücadelesinin en ön safında yer almaktadır ve bu kirli tezgâhlara boyun eğmeyecek kadar güçlü, milletine ve davasına bağlı bir liderdir! Bu hukuksuzluğu planlayanlar, yargıyı araçsallaştırarak sindirme çabasına girenler, Türk milletinin iradesinden ve adalet talebinden kaçamayacaktır! Bugün adaleti ayaklar altına alanlar, yarın hukukun karşısında hesap verecektir! Türk milleti, hayatı pahasına Türk milletinin haklarını savunan Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’a yapılan bu hukuksuzluğu unutmayacak ve haklı davasına sahip çıkacaktır. |
Özdağ’ın annesi Gönül Özdağ, Silivri Cezaevi’nde Ümit Özdağ’ı ziyaret etti
Genel Başkan Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın annesi Av. Gönül Özdağ ve kardeşi Prof. Dr. Hilal Özdağ Sevgili, Genel Başkanımızı Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti.
Av. Gönül Özdağ:“Bundan tam 62 yıl önce 27 yaşımda bir elimde 2,5 yaşındaki evladım Ümit, karnımda ise ikinci çocuğum Ankara’da Mamak Cezaevinin kapısında eşimi ziyaret için bekliyordum.
Bugün 90 yaşında, bu kez benim elimden kızım tutuyor, az gören gözlerim, az duyan kulaklarımla zihnimden, yüreğimden geçenleri okuyor sizlere. Bu yaşımda “soğuk olur” dedikleri Silivri cezaevinde ve gerçekten soğuk bir günde 3. evladımın avukatı olarak savunduğu 64 yaşına gelmiş Ümidimi ziyaret ediyorum.
Evladım ile ilgili olarak Antalya’da yaptığı bir konuşma nedeniyle İstanbul Başsavcılığı yetkisiz bir şekilde soruşturma açtı. Bu soruşturma en başından beri hukuksuz. Evladım bir gece sırf eziyet maksadıyla Ankara’dan İstanbul’a 190 km hızla götürüldü. Baktılar atılı suç ile içeride tutamayacaklar, teskin etmek için uğraş verdiği Kayseri’deki olaylar nedeniyle uydurma bir raporu esas alarak suçladılar. Kumpas davalarında, daha önceki haksız ve hukuksuzluklarda bütün bunları görmüş olan vatanseverler Ümit’in neden içerde tutulduğunu biliyor. Uğruna nice şehit verilen gazi olunan bu vatan için evladım da saygı nöbeti tutuyor. Onunla gurur duyuyorum.
Emekli bir hukukçu olarak cüppelerinin önünde ilik olmadığının farkında olan tüm Adalet mensuplarına büyük saygı duyuyorum ancak bu süreçte tüm haksızlık ve hukuksuzlukları yapanları bir avukat olarak önce bir gün tecelli edeceğinden emin olduğum Adaletin gerçek temsilcilerine sonra da bir anne olarak Allaha havale ediyorum.”
İnce, Ümit Özdağ’ı ziyaret etti
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Silivri Cezaevi’nde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı ziyaret etti, kamuoyuyla Ümit Özdağ’ın notunu ve mesajlarını paylaştı.
İnce ‘Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ü. Özdağ’ı bugün cezaevinde ziyaret ettim. Kendisinin sizinle paylaşmamı istediği mesajlar şunlar: “7 adımlık bir koğuşta tek başıma kalıyorum. Günde ortalama 10-12 kişi ziyaretime geliyor. Her defasında görüşmecimle görüşmeye giderken aranıyorum. Görüşmeye giderken de görüşmeden dönerken de aranıyorum. Sahte evrakla suç üretiyorlar. Abdullah Öcalan için rehinim. Anayasa yapım sürecinde beni engel görüyorlar. Burası yüksek güvenlikli bir cezaevi, PKK’lı da var, IŞİD’li de var. Riskli bir cezaevi. Can güvenliğim yok. Televizyonda iktidara yakın kanallar var. Muhalif olarak sadece Halk TV var. Mecburen Halk TV izliyorum. Halk TV’ye kırgınım, benden hiç bahsetmiyorlar. Cezaevi personeli bana çok saygılı davranıyor.” dedi.
Memleket Partisi’nden gündemdeki iddialara dair açıklama geldi.
“Memleket Partisi’nin kimseye 5 kuruş borcu yoktur. Ortaya atılan iddialar tamamen hayal ürünü ve asılsızdır.”
Memleket Partisi kıt imkanlarla kurulmuş; kurucularının, üyelerinin ve gönüllülerinin bağışlarıyla ayakta duran, kimsenin finanse etmediği tertemiz bir siyasi partidir. Memleket Partisi’nin kimseye 5 kuruş borcu yoktur. Ortaya atılan iddialar tamamen hayal ürünü ve asılsızdır.
“İMRALI CEZAEVİNİ, İMRALI BALAYI ADASI’NA ÇEVİRMEK İSTEMELERİ HANGİ MECBURİYETİN SONUCU?”
Zafer Parti Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partimizin haftalık basın toplantısında konuştu.
Dört ay önce, 22 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin duyurmasıyla başlatılan ikinci çözüm, ihanet sürecinin pazarlık masasını dağıtmak için başlattığımız Türk vatandaşlarını bilgilendirme, gizli ve kirli pazarlığı ifşa etme çabalarımız, Partimizin Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, gençlerimizin Ümit Hocasının Silivri mahpushanesinde tutuklu olarak alıkonmasıyla engellenmeye çalışılmıştır. Bugün 27. gün gençlerimizin Ümit Hocasına yargı marifetiyle siyasetten el çektirilmiştir.
Zafer Partisi olarak bir ay öncesine kadar ‘Mehmetçik Katillerine Af Yok’ sloganıyla meydanlara inerken şimdi Zafer Partisi, Ümit Özdağ’a özgürlük çabasına girmek zorunda bırakılmıştır. Yapılmak istenen aslında tam da buydu. İstenen vatandaşların yargı sopasıyla sindirilmesi ve susturulmasıdır. İstenen Türk halkının ve ülkenin sorunlarının konuşulmamasıdır.
İktidardaki siyasal İslamcı zihniyet yalnızca dini değil artık ne yazık ki yargıyı da siyasallaştırmıştır. Bugün Zafer Partisi olarak bu basın toplantısında bugün sizinle emeklilerimize sadaka gibi verilen açlık sınırının altındaki maaşlarını konuşmak isterdik. Fakat bunu yaparsak hakkımızda emeklileri kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla savcılık tarafından soruşturma açılabilir. Bugün yine açlık sınırının altında kalan asgari ücreti konuşmak isterdik fakat bunu yaparsak işçileri kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla hakkımızda savcılık soruşturması başlatılabilir.
Yine aynı şekilde bozulan eğitim sistemini konuşmak isterdik sizinle. Öğrencileri kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla hakkımızda savcılık soruşturması başlatılabilir bunu yaparsak. Yine evinde tencere kaynatamayan, çocuklarını yatağa aç yatıran, okula aç gönderen annelerden, yokluktan, yoksulluktan, açlıktan bahsetmemiz gerekirdi bugün fakat ev kadınlarını kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla hakkımızda savcılık soruşturması başlatılabilir. Peki, siyasallaşan yargının sopası sırtımıza inecek diye Türk halkının, ülkemizin sorunlarını, yaralarını konuşmayacak mıyız?
Elbette konuşacağız. Konuşacağız ve bunu bir fedakarlık olarak yapmayacağız. Yani kendimizi Türk milleti için eziyet çekiyor görmeyeceğiz. Gerçekte bunu halktan, haktan, haklıdan ve doğrudan yana olduğumuz için yapacağız.
Yani aslında her birimiz yine yaptığımız bu mücadeleyi kendimiz için yapacağız. Vatandaşlık hukukuna sahip çıktığımız için kendi şahsiyetimiz ve haysiyetimiz için yapacağız. Artık sendikalar da kendileri için konuşmalı. Aydınlar kendileri için konuşmalı. Üniversiteler kendileri için konuşmalı. Meslek odaları kendileri için konuşmalı. Ve halk tek tek vatandaşlar kendileri için konuşmalı. Değerli Türk kamuoyu Vatandaşlara sorulan Türkiye’deki en önemli sorun nedir sorusuna katılımcıların %87’si ekonomi cevabını vermiş.
Fakat Cumhur İttifakı sanki vatandaşın yeni bir anayasa isteği varmış gibi, böyle bir ihtiyacı varmış gibi, sanki birincil öncelikli sorun olan ekonomi sorununu çözümleyecek uygulamalar anayasa değişikliğindeymiş gibi, Cumhur İttifakı iktidarı Türkiye’mizin öncelikli gündemini ekonomiyle değil, anayasa tartışmalarıyla meşgul etmektedir. Halbuki 1982 Anayasası sadece AK Parti hükümetleri döneminde yani son 22 yılda 177 maddelik 82 anayasasının 134 maddesini değiştirmiştir. AKP hükümeti üçü referandum yoluyla olmak üzere 82 anayasasında 12 defa değişikliğe gitmiştir. Birinci öncelikli sorun olan ekonomiyi sayıları 13 milyonu bulan yasalışı kaçak nüfus ve sığınmacılar sorunu takip ettiği halde ekonomi sorunundan sonra AKP hükümeti hapis cezasını çekmekte olan terörist başı Abdullah Öcalan’ın salıverilmesi tartışmalarıyla ülke gündemini meşgul etmektedir.
Yani kaçak, yasa dışı nüfus ve göçmen sorununun yaratmış olduğu demografik bozulmanın yanı sıra ülkeye yüklemiş olduğu ekonomik yükü de konuşturmamak için terörist başı Abdullah Öcalan’ın salıverilmesi tartışmalarıyla da ayrıca ülkeyi meşgul etmektedir. Bilindiği gibi İmralı Adası yüksek güvenlikli ceza ve infaz kurumudur. Yüksek güvenlikli ceza ve infaz kurumu olan İmralı Adası’nın adeta yüksek konforlu tatil ve balayı adası haline getirilmek istendiğini duyuyor, okuyorsunuz. 40 yıldır sürdürdüğü kanlı terörüyle yalnızca asker, polis, öğretmen değil beraberinde bebeklere kadar inen sivil vatandaş katliamları bile yapan terörist başı için İmralı mahpushanesini İmralı Balayı Adası’na çevirmek istemeleri hangi mecburiyetin sonucudur?
Nasıl bir cebir söz konusudur? Cumhur İttifakı’nın iki başat siyasisi olan Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’ye bu teröristle pazarlık masasını dayatan, kurduran gerekçeler, koşullar nelerdir? Belki Cumhur İttifakı iktidarı Türkiye’nin yararına ve çıkarına olmayan bazı kararları almak zorunda kalmış olabilir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin herhangi bir mecburiyeti yoktur.
Sizin karşı karşıya bulunduğunuz içinde bulunduğunuz zorunluluk her neyse onu sırtınıza alın ve Türkiye’nin sırtından düşün. Türk milletinin yolunu önünü tıkamayın. Değerli Türk kamuoyu toplumlar yaşadıkları topraklarından yurtlarından kopartılmamalı. Zafer Partisi ve Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ uzun yıllardır Suriye’nin kuzeyinin boşaltılmasına oradaki insanların Türkiye’ye getirilerek burada yerleşik hale getirilmesine karşı çıkmakta ve itiraz etmektedir.
Çünkü bu Türkiye’nin öncelikli sorunlarından biriydi. Toplumlar yaşadıkları topraklarından, yurtlarından kopartılmamalıdır. Bu yapılanın yani Suriye’den buraya göç ettirilen Suriyeli nüfusun bu yapılanın o bölgeyi Suriye’nin kuzeyini arapsızlaştırmak için yapıldığını orada garnizon bir terör devleti kurulması için yapıldığını söyleyegelmiştir Zafer Partisi ve Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ.
Suriye’nin parçalı bir devlet ülke yapısında olmasını Ortadoğu’da isteyen tek devlet İsrail’dir. Bir halkın topluca göç ettirilerek bir bölgenin etnik temizliğe tabi tutulması girişimlerinin bir benzerini şimdi de Gazze’de uyguluyorlar. Suriye’de uyguladıktan sonra Suriye’nin kuzeyinde yaptıktan sonra şimdi de Gazze’de uyguluyorlar. Gazze’deki Filistinlilerin topluca ülke dışına göç ettirilmesi siyaseti Suriye’nin kuzeyinde Arap topluluğuna uygulanan politikanın aynısıdır.
Nasıl ki Gazze Filistinlilerin ise ve Suriye’nin kuzeyi de orada yaşayan halkın ise ve tam da bu sebeple Türkiye’de artık yerleşik hale gelmeye başlayan Suriyeliler vatanlarına, topraklarına geri dönmelidir. Yaşadığımız uluslararası diplomasi, politika ve krizler Zafer Partisi’nin yasa dışı göç ve kaçak nüfus konusunda ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. İşte tıpkı Gazzeliler gibi Suriyelilerin de kendi vatanlarında olması gerektiğini söylüyoruz. Buradaki Suriyeliler kendi vatanlarına dönmelidir.
Tutarlılık budur. Biz siyasal Sslamcılardan siyasi ahlak beklemiyoruz fakat en azından tutarlılık bekliyoruz. Nasıl ki AKP hükümeti İmralı Adası’nı adeta şahsa özel bir balayı adasına çevirmek istiyorsa ABD Başkanı Donald Trump da Gazze’yi bir tatil köyüne çevirmek istiyor. Gazze’yi bir tatil köyüne çevirmek istiyor.
Trump geçen hafta başı gazetecilerle yaptığı söyleşide Gazze’yi satın almaya ve sahiplenmeye kararlıyım diye açıklamış. İsrail politikasını, Filistin politikasını böyle açıklamış. Gazze’yi satın almaya ve sahiplenmeye kararlıyım. İsrail’e ilk yerleşimler yapılırken izlenen yolu, Yani Filistinlilerin arazilerini satın alma yöntemini Filistinlilerin elinde kalan son topraklar içinde yöntem olarak kullanmak istedikleri anlaşılıyor.
Açıklamalardan anlaşılan aynı şekilde yakın bir gelecekte Batı şeria içinde Gazze’den sonra Batı şeria içinde aynı şeyleri söyleyecektir. Şimdi bizim Türkiye olarak beklentimiz, Ürdün ve Mısır’ın ensar muhacir güzellemesi yapmayarak Trump’ın politikasına çanak tutmaması ve Filistinlilerin kendi topraklarında yaşama hakkını savunmasıdır. Ve aynı politikayı yine hem Filistinliler hem de ülkemizdeki Suriyeliler için AKP hükümetinden istiyor ve bekliyoruz. Ensar Muhacir güzellemesi yapmadan Mısır ve Ürdün’den beklediğimizi Türkiye için de uygulanabilir yapmalıyız.
Bunu sadece Suriyelilerin çıkarı için değil, Türkiye’deki Türk vatandaşlarının hak ve çıkarları için de istiyoruz.