Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, 6 Parti’nin ‘Mutabakat Metni’ni Ağır Şekilde Eleştirdi
Ülkemiz, bölgemiz ve hatta dünya iç içe geçmiş çok ağır bir, -çok ağır ifadesi yetersiz-, dramatik bir kriz sarmalı içinde bulunuyor. Türkiye 20 senelik AK Parti iktidarı neticesinde varlık ve birlik tehdidi ile karşı karşıya. Türkiye’yi varlık ve birlik krizi ile karşı karşıya bırakan 20 yıl botunca AK Parti’nin izlediği 4 krize neden olan politikalarıdır. Yaşadığımız 4 kriz devlet krizi, milli birlik krizi, ekonomik kriz ve sığınmacılar krizidir.
Ülkemiz, bu dört krizin içinde zor günlerden geçerken, dünya Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 3. Savaşı’na evrilip evrilmeyeceğinin gerginliğini, ağır ötesi bir krizi yaşamaktadır. Her şeyin kontrol dışına çıkma, yani nükleer silahların kullanılması sonrasındaki dünyaya ilk kez bu kadar yaklaşmış durumdayız.
Dünya ve Türkiye bu ağır riskler ile karşı karşıya iken bir yanda Saray rejimini oluşturan Cumhur ittifakı, diğer yanda ise CHP-DEVA-İYİ Parti- Gelecek-Saadet-DP’den oluşan AK-Millet ittifakı mevcut krizleri sadece derinleştirmektedir. DEVA ve Gelecek partilerinin katılmasından sonra AK-Millet ittifakına dönen Millet İttifakı aslında yıllar süren AKP iktidarını ibra etme sürecine girmiştir. Çünkü, Davutoğlu ve Babacan gibi AKP rejiminin 3. ve 4. adamlarının içinde olduğu bir ittifak, AK Parti döneminde yapılan yolsuzlukların, politik komploların, milli birliğimizi tahrip eden politikaların hesabını asla soramaz. CHP ve İYİ Parti, Türk halkına yalan söylemektedir. AK Parti’nin yolsuzluklarının hesabını sormayacaklardır.
AK-Millet ittifakı kamu-özel iş birliği adı altında yapılan ekonomik vurgunların hesabını nasıl soracak? KOİ Projelerin büyük bir bölümünün altında Babacan’ın imzası var!
AK-Millet ittifakı, 5 firmaya 20 yılda nasıl 203,7 milyar dolar ihale verildiğinin hesabını soramaz, çünkü çoğunun altında Babacan’ın imzası var. Esasen bir süre önce gazetelerde 5 firmanın temsilcilerinin AK-Millet ittifakı ile temas kurdukları ve görüşmeler yaptıkları haberleri çıktı. Kılıçdaroğlu AK-Millet İttifakı Ergenekon ve Balyoz’un hesabını sormaz.
AK-Millet ittifakı FETÖ’ye devleti teslim etmenin hesabını soramaz.
AK-Millet ittifakı, PKK’ya Güneydoğu Anadolu’nun birçok ilçenin teslim edilmesinin ve geri almak için 700 jandarma ve polisin şehit olmasının hesabını soramaz.
AK-Millet İttifakı, geri kabul anlaşması imzalayarak bütün Suriyelileri Türkiye’ye Avrupa’dan geri kabul etmenin hesabını soramaz.
Özetle, AK-Millet İttifakı “biz gerçek AK partiyiz” diyen DEVA ve Gelecek Partisi ile artık Atatürk’ün olmadığı CHP ve Genel Başkan yardımcısının PKK ile açılım sürecini desteklerim diyen Melez Parti İYİ Parti’nin ittifakıdır.
AK- Millet İttifakı, 28 Şubat 2022’de Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim adlı bir manifesto yayınlamıştır. Öncelikle Cumhurbaşkanlığı sistemi ismi nasıl ucube bir kavram ise Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim ismi de o kadar ucube bir isimdir. Siyaset bilimleri literatüründe böyle bir kavram yoktur. Ancak aslında önemli husus, 28 Şubat 2022’de yayınlanan manifestonun içeriğidir.
AK- Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter rejim manifestosu Saray Rejimi’ni değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef almaktadır. AK- Millet İttifakının AK Parti sonrasındaki Türkiye’yi kuracakları çerçeveyi oluşturma iddiasını taşıyan manifestoda “Türk Milleti” kavramı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir kez dahi anılmamıştır. Manifestoda “Türk Siyasi Tarihi” bile denilmemiş “Türkiye Siyasi Tarihi” gibi sadece dil bilgisi açısından değil, milli kimlik açısından da sakat bir ifadeye sığınılmıştır.
AK- Millet İttifakının bildirisinde Cumhuriyet’in kuruluş esaslarına en ufak bir bağlılık vurgulanmamaktadır.
Aksine Cumhuriyetimizin kurucu anayasası olan 1924 Anayasası “dar kalıp” olarak nitelendirilmiştir. 1924’de Türkiye’yi dar kalıba girmekle suçlayanlar, aynı dönemde Rusya’da Stalin’in Almanya’da Hitler’in İtalya’da Musollini’nin hüküm sürdüğünü, Büyük Britanya’nın geniş sömürge imparatorluğunun varlığını sürdürdüğünü, ABD’de zencilerin oy hakkı olmadığını unutmaktadır. 1924 Anayasası’nın Padişahların kulu olan insanları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaptığını bilinçli şekilde görmezden gelmektedirler.
AK- Millet İttifakının manifestosunda Anayasa’nın ilk dört maddesinin muhafaza edileceğine dair tek bir ibare yoktur.
Cumhuriyetin kurucu anayasasına “dar kalıp” diye saldıran Davutoğlu ve Babacan’a sesleniyoruz; Siz 20 senelik AKP iktidarının 17 yılına ortak olarak, Babacan ve Davutoğlu, Türk ordusuna karşı düzenlenen Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının ortağı olarak, hukuka tecavüz edilmesinin, AKP-FETÖ ortaklığı ile Türkiye’nin baskıcı tek parti rejimine sürüklenmesinin mimarlarısınız. Babacan ve Davutoğlu, kirli bir referandum ile kurulan Saray Rejimi’nin payandası oldunuz. Şimdi bu iki zat çıkıp, Atatürk’ün Anayasasını “dar kalıp” olarak nitelendiriyorlar. Bu kelimenin en hafif ifadesi ile utanmazca bir terbiyesizliktir.
Utanmazca terbiyesizlik bununla da kalmamaktadır. 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda yayınladığı kutlamada Atatürk’ten bahsetmeyecek kadar Atatürk düşmanlığı içinde kemikleşmiş olan Babacan’ın partisinin milletvekili ise manifestoda “Atatürk ve Türk Milleti” kavramları olmayışını “magazinel” olarak utanmazca nitelendirmiştir.
Öte yandan 2012’de yaptığı bir açıklamada “Türk Milliyetçiliği ile hesaplaşacağız” diye Davutoğlu, Enver Paşa, Gökalp, Atatürk, İnönü ve Çakmak’ı, İngiliz ajan Lavrence ve terörist Öcalan ile aynı kategoriye koymuş ve suçlamıştır.
1924 Anayasası’na saldıran manifestoda öte yandan Cumhuriyet öncesi geçiş döneminin anayasası olan 1921 anayasasına atıfta bulunmakta, referans alınmaktadır. Bu şaşırtıcı değildir. Cumhuriyet’in kuruluş esaslarını reddeden her siyaset, cumhuriyet öncesi dönemin geçiş anayasasına atıfta bulunur. Bu atıf İstiklal Harbi’nin asil değerine sahip çıkmak için değil, İstiklal Harbi sonrasında 1924 Anayasası ile kurulan devleti yıkmak için yapılan atıftır.
Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamayı hedefleyen PKK terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan 1921 Anayasası’na atıfta bulunur.
Bundan dolayı, Türkiye’yi milli –üniter- bir devletten Müslüman Kardeşler ümmet devletine dönüştürmek isteyen Erdoğan’da 1921 Anayasası’na güçlü atıfta bulunur. Abdullah Gül’de 1921 anayasasına atıfta bulunur.
Şimdi AK- Millet İttifakı aynı şeyi yapmaktadır. Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisini anlamak daha kolay. Bu 3 parti Atatürk’ü kuruluş felsefesini, anayasanın değiştirilemeyecek ilk 3 maddesini zaten açıkça inkar ediyorlar.
Peki, Atatürk’ün kurduğu ve 1924 Anayasasının mimarı olan CHP neden Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine sahip çıkmıyor? Neden Erdoğan’ın Cumhuriyet ve Cumhuriyet’in kazanımlarını yok saymak için sürekli gündeme getirdiği 1921 Anayasası’na atıfta bulunuyor? Neden Türk vatandaşlığı değil, Türkiye yurttaşlığı diyen federasyoncu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na anayasa yazdırıyor?
Neden Mustafa Kemal’in askeri değilim” deyip “terörist elebaşını komutan” diye selamlayan, kendisini şehit askerlere değil, ölü PKK’lılara yakın hisseden Mehmet Ali Çelebi ile düşman, Selahattin Demirtaş ile dost olan, Zaman Gazetesi’ne Ergenekon operasyonunu hararetle desteklediğini söyleyen Canan Kaftancıoğlu’nu İstanbul il başkanı olarak tutuyor?
Neden Atatürk’e “kefere Kemal” diyen Mehmet Bekaroğlu gibi, Atatürk düşmanı milli devlet düşmanı bir siyasetçiyi CHP’de ısrarla tutuyor?
Neden Cihangir İslam gibi bütün yaşamı Cumhuriyet ve Atatürk’e karşı savaş ile geçmiş bir kişiyi CHP’ye kabul ediyor?
Bu nedenleri alt alta koyunca ortaya çıkan tek cevap, CHP’de artık Mustafa Kemal Atatürk olmadığıdır.
Bir başka soru da MHP’de “Türk Milliyetçiliği iktidara taşınamıyor, Türk Milliyetçilerini iktidara taşımalıyız “diye yola çıkan Akşener’in gelmiş olduğu noktadır.
Erdoğan’ı “Bütün Milliyetçilikleri ayağımın altına alacağım” dediği için eleştiren Akşener, bu mutabakat metni ile “Türk milliyetçiliği ile hesaplaşacağız diyen Davutoğlu ile kol kola girmiştir.
Ancak mutabakat belgesindeki vahim durum sadece bunlarla da sınırlı değildir. Gazeteci Erdem Atay, bu manifestonun uluslararası ilişkiler boyutu ile ilgili bir tespit yapmıştır. 21 Şubat 2021’de bir İngiliz düşünce kuruluşu olan Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) (Democratic Progress İnstitute) tarafından “Türkiye’de Çalışma Çözümü ve Anayasa Yapımı” başlıklı bir çalışma yapmıştır. Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün başında Kerim Yıldız isimli zat vardır. Kerim Yıldız İngiliz Lordlar Kamarası üyesi Lord Avebury’ün desteğiyle kurulan “Kürt İnsan Hakları Projesi” adlı kuruşuşun eski başkanıdır.
DPI’nın uzmanlar kurulu üyeleri Ali Bayramoğlu, Oral Çalışkan, Cengiz Çandar, Vahap Çoşkun, Fazıl Hüsnü Erdem, Ayşegül Doğan, Kezban Hatemi, Kadir İnanır, Ahmet İnsel, Bejan Matur, Avni Özgürel, Ufuk Uras, Sevtap Yalnız, gibi isimlerden oluşmaktadır. DPI, İngiltere-Kuzey İrlanda arasında yapılan görüşmelerin benzerini Türkiye-PKK arasında yapmayı hedeflemektedirler. İşte bu kuruluşun düzenlediği çalıştaydan çıkan sonuçlar Nisan 2021’de 287 sayfalık “Türkiye’de Çatışma Çözümü ve Anayasa Yapımı” başlıklı raporda yayınlanmıştır. Bu raporun yazarları Akil İnsanlar Heyeti Üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, AİHM uzmanı Prof. Dr. Sevtap Yokuş, Kürdistan 24 yazarı ve Akil İnsanlar Heyeti üyesi Dr. Vahap Coşkun ve Dr. Zeynep Ardıç’tır. Bu rapor ile 6 Partinin yayınladığı mutabakat belgesi arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır.
Rapor, Türk Milleti kavramının kaldırılmasını istiyor. Mutabakat metninde Türk Milleti yok. Rapor 15 kez 1921 Anayasası’na vurgu yapmış. Mutabakat metni de 1921 Anayasası’na atıfta bulunuyor.
Adeta 6 parti DPI’nın raporundan kopya çekilmiştir. Rapor “etnik, dilsel, dinsel ve kültürel açıdan çok çeşitli” olduğunu ileri sürdüğü Türkiye’ye kapsayıcı anayasa öneriyor. Mutabakat metni de “kapsayıcı” anayasa diyor. Rapor kayyum atamasına karşı çıkıyor. Mutabakat metninde de kayyuma karşı çıkılıyor. Raporda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasını istiyor. Mutabakat metni de aynı talepte bulunuyor. Rapor ve mutabakat metni merkezi yerel yönetimler ilişkisinde yeni denge kurulmasını istiyor.
Mutabakat metninde yer alan “Herkesin kendi kimliğiyle, eşit kamusal, siyasal yaşama katıldığı…” ifadesi DPI’ın raporunda yer alıyor.
Manifestonun İYİ Partili Prof. Dr. Bahadır Erdem tarafından okunan bölümünde şöyle denilmektedir: “Bu nedenle bizler, herkesin inancına, kanaatine ve yaşam tarzına saygı duyulduğu, kişilerin din, inanç ve yaşam tarzı fark etmeksizin özgürce yaşadığı, herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak eşit şekilde toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katıldığı bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz.”
1923’den bu yana siyasal ve kavramsal hayata başkasının kimliği ile mi katılıyoruz? Devletlerde yurttaşlar kamusal ve siyasal sisteme vatandaşlık kimliği ile katılırlar. Eğer herkes kendi kimliği ile derseniz, etnik ve mezhepsel kimliklere siyasal nitelik vermekten bahsediyorsunuz demektir. Aynı günlerde İYİ parti’nin bir genel başkan yardımcısının PKK ile müzakereleri destekleyen bir açıklama yapması tesadüf değildir. İstanbul’da bir ilçe başkanının HDP’yi öven açıklama yapması tesadüf değildir.
Özetle, Artık AK- Millet İttifakının manifestosu “Erdoğan’sız AK Particiliktir.” Bu manifestoda parlamenter demokrasi manifestosu değil, milli devlete savaş açma manifestosudur. AK- Millet İttifakı, Davutoğlu ve Babacan’ın fikri hegomonyasına girmiştir.
Zafer Partisi olarak, Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçisi bir duruş ile bütün Türk Milleti’ne, bütün vatanseverlere, özetle Ne Mutlu Türk’üm diyenlere sesleniyoruz. Atatürk’ün “Türk Öğün, Çalış, Güven” cümlesini unutmayın. Erdoğan’ı aşmak için Davutoğlu’na, Babacan’a, PKK/HDP’ye muhtaç değilsiniz.
Erdoğan’ı aşmak için sizi Babacan’a, Davutoğlu’na HDP’ye götüren Kılıçtaroğlu ve Akşener gibi mağlubiyet sarhoşlarına da ihtiyacınız yok!
Kendinize güvenin. Zafere inanın. Bir çığ gibi yürüyelim, gözler ileride ihanet ve yenilgi geride kalsın. Zafer dağları yükselirken her yerde Türkiye’nin düşmanları, ayağınızın altında ufalansın.
Evet, Zafer Türk Milleti’nin olacak.
Zafer Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin olacak.
GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM TASARISI MİLLİ KİMLİĞE SALDIRIDIR
Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcıları; Dr.Aslan Yaman, Bartu Soral, Fikret Bayır ve Murat Yıldız tarafından altı siyasi parti tarafından, 28 Şubat 2022 tarihinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ismiyle yayınlanan bildiriye ilişkin hazırlanan rapor hakkındaki basın bildirisidir.
Bu bildiri; ülkemizin birlik ve bütünlüğünün ve milli kimliğimizin korunmasına bir saldırı, iflas etmiş ekonomik modellerin dış borca batarak sürdürülmesini sağlamaya yönelik bir çaba ve chp, iyi parti ve demokratik partinin davutoğlu-babacan eksenine savrularak teslim olmasının bir belgesidir.
Kamuoyuna sunulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, mevcut anayasada yapılacak değişiklikler, özel sayısal çoğunluklara ve takip edilmesi gereken özel süreçlere bağlandığından bu karmaşık yapının nasıl çözüleceğinin de açıklanan Bildiri’de yer alması gerekirdi. Bu yapılmadığından 6 siyasi partinin açıklanan modeli nasıl ve hangi süreçlerde hayata geçirecekleri ve hangi anayasal değerlere dayanacakları anlaşılamamıştır. Genel anlamda, çalışma hatalı düzenlenmiş ve taslağı hazırlayanların devletin temel yapısı ve oluşturmak istenilen yapı hakkında bilgi noksanlığı olduğu gözlenmiştir.
HDP’ye Göz Kırpılıyor
Bildiri’nin hiçbir yerinde “Atatürk” ve “Türk milleti” ifadesi yoktur. Çünkü bu altılı ittifak PKK ile beraber etnik milliyetçilik üstünden bölücülük faaliyetinde bulunan HDP’ye göz kırpmaktadır. Bildiride ifade edilen bireylerin eşit ve özgür vatandaşlar olması ile ne kastedilmiştir? Yoksa bu ifadeniz, ülkemizi “Federasyonlara ayırarak parçalama” niyetinizin açığa vurulmasından ibaret bir cümle midir? Yoksa eşit vatandaşlık kavramını 1970 yılında yapılan TİP’in 4. Kongresinde kabul edilen Kemal Burkay’ın kaleme aldığı kararların 4. paragrafından olduğu gibi mi aktardınız?
Adrese Teslim Kararlar
Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aslan Yaman yaptığı basın açıklamasında ekonomiye dair gündemi değerlendirdi.
“Son derece kötü yönetilen ülkemiz Devlet Krizi ile Millet Krizi ile, Sığınmacılar Krizi ve Ekonomik Krizler sarmalı ile aynı anda mücadele ederken, ekonomik kriz tüm kesimlerin hayatını devam ettirmesini dahi zorlayacak şekilde yaygınlaşmaktadır. “ dedi.
5’li Müteahhit Çetesi Dışında Da Ülkede Hizmet Veren Kuruluşlar Var
ENAG’ın açıkladığı rakamların doğruluğunu ifade eden Aslan Yaman, “Üretici Fiyat Endeksinde açıklanan yıllık % 105 artış, imalat yapan üreticileri derinden etkilemekte ve adeta iş yaptıklarına pişman etmektedir. Döviz ile sözleşme imzalamış 5’li çetenin dışındaki kamuya iş yapan irili ufaklı binlerce müteahhit, iş bırakma noktasına gelmiştir.” dedi.
İnşaat sektörünün durma noktasına geldiğini ifade eden Yaman; “Başlamamış işler için müteahhitlere cezasız iptal hakkı tanınmasının doğru olacağını düşünüyor ve hükümeti 5’li müteahhit çetesi dışında da ülkede hizmet veren kuruluşlar olduğunu görmeye davet ediyoruz.”dedi
Zeytinlikler için idam fermanı yayınlandı
Zafer Partisi Sözcüsü Şahsuvaroğlu, “Madenciler daha çok kazansın diye çıkarılan kararname ile zeytin alanları için idam fermanı yayınlanmış oldu” açıklaması yaptı.
Rusya Ukrayna Savaşı ve Türk tarımının durumu hakkında haftalık olağan basın toplantısında konuşan Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu, zeytinlik alanlarının madencilik faaliyetlerine açılmasına tepki gösterdi.
Küresel Liderlik Savaşı
On dördüncü gününü geride bırakan Rusya – Ukrayna savaşını değerlendiren Zafer Partisi Sözcsü Şahsuvaroğlu, “Doğal olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi gündemi değiştirdi. Henüz Suriye krizi çözülmemişken Türkiye yeni bir savaşa komşu oldu. Bu savaş Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile sınırlı değil. Mevcut tek kutuplu dünya düzenini kurumları ile birlikte sürdürmek isteyen ABD ile bunu kabul etmeyen kendisinin de bir dünya gücü olarak gören Rusya arasında başlamış uzun vadeli bir mücadelenin başlangıcı. Özetle bu savaş Çin’inde dahil olduğu Avrasya gücü ile Atlantik gücü arasında küresel liderlik mücadelesidir” şeklinde konuştu.
Türkiye’yi Zor Günler Bekliyor
“Umalım ki tek adam yönetimi “geçim savaşı” veren halkımızın sıkıntılarını ört bas etmek için yanlış adımlar atıp, ülkemizi içinden çıkılamayacak sorunlara bulaştırmaz” diyen Zafer Partisi Sözcüsü Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti;
“Rusya-Ukrayna savaşının Türkiye’ye ekonomik etkileri olacaktır. Savaş durdurulamaz ise bu ülkelerden gelecek turist sayısı düşecek, buğday ve ayçiçeği başta olmak bazı tarımsal ürünler ithalatında sıkıntılar yaşanacak, yaş meyve-sebze ihracatımız sekteye uğrayacaktır. Doğal gaz ve tarımsal ithalat faturamız daha da artacaktır. Bu da fazladan cari açık demektir.”
Zeytinlikler İçin İdam Fermanı
Basın açıklamasının son bölümününde, madencilik faaliyetleri için zeytinlik alanlarınının kullanıma açılmasını sert bir dille eleştiren Şahsuvaroğlu, Fatih Sultan Mehmet’in “ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” sözünü hatırlattı.
Lütfü Şahsuvaroğlu, şöyle konuştu; “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından sektörün görüş alınmadan madencilik faaliyetlerini düzenleyen yönetmelikte değişiklik yapıldı ve 1 Mart’ta Resmî Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yönetmelik değişikliği ile zeytinlikler madencilikler faaliyetlerine açılmış oldu. Bu değişiklik zeytin alanları için idam fermanı gibidir. Bu yönetmelik Anayasa’nın 44, 45 ve 166 maddelerine ve 1939 tarihli 3573 sayılı zeytincilik kanuna aykırıdır.
Yıllardır, ülkemizin dağları, yaylaları, köyleri, meraları madencilik denilen bir sistemle yağma ve talan edilmekte idi. Bu talana zeytinlikler de eklenmiş oldu, talan yasalaştı. Sıkça ecdad vurgusu yapan icratın sahiplerine, Fatih Sultan Mehmet Han’ın sözünü hatırlatmak isteriz. Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim. Yüz yıl meyve veren ağacı keseni kul da sevmez Allah da.
Bir başka çelişki ise görevi zeytinciliği korumak olan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sadece görüş veren, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ise zeytincilik sahaları ile ilgili karar veren bir kurum haline getiriliyor olmasıdır. Soruyoruz; Tarım ve Orman Bakanlığı bu yönetmeliğe yayınlanmadan önce uygun görüş vermiş midir?
Vermemiş ise bu yönetmelik nasıl çıkmıştır?”
Yüzyılın Dolandırıcılığı
Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Aslan Yaman Türk Telekom’un özelleştirmesi hakkında yaptığı basın açıklamasında; “Tüm dünyada yüzyılın dolandırıcılığı olmaya açık ara aday” değerlendirmesini yaptı.
2025 yılında bedelsiz olarak Hazineye devredilecek olan Türk Telekom’daki bankalara ait % 55 hisse 1.6 milyar dolar ödenerek Varlık Fonu tarafından satın alınmasını değerlendiren Aslan Yaman; “Soygun o kadar açık ve ortada ki; bir müfettiş yardımcısının görevlendirilmesi bile yeterli olacaktı. Çünkü soruşturmaya başlarken bankalara “bir masa bir kasa Öğer’e neden bu kadar yüksek krediyi verdiniz” diye sorulduğunda, “talimat aldık” deyivereceklerdi. Bu dönemde bankalardan kim sorumluydu dersiniz? O zamanki ekonomi bakanımız Ali Babacan. Babacan da kendisine talimat verenleri açıklayıverecekti.” ifadesinde bulundu.