Kültür-sanat, magazin-yaşam haberleri (06.09.2022)

Burak Kut: Şöhretin Büyüklüğünü Tolere Etmek Hiç Kolay Değildi!

20’li yaşlarında şöhrete kavuşan Burak Kut, Kral Pop Radyo’da katıldığı Özgür Aral’la Baş Başa programında o yılları tüm samimiyeti ile anlattı.  Burak Kut; Şöhreti tolere edilmesi kolay bir dönem değildi. 20 yaşında gencecik çocuktum. Bir şarkı yapacağım ve ünlü olacağım diye yola çıkmadım. Çünkü ben ünlü olmak için yola çıkmadım. Ben tutkulu bir müzisyen olarak başladım. O kadar eskiye gitmeyeceğim lakin okul çağında ortaokul ve lisede benim kendi çapında bir şöhretim vardı.  Hem övündüğüm bir konu değil, lütfen yanlış anlaşılmasın ama fiziksel özelliklerimden dolayı okuduğum lisenin karşısındaki kızlar, mesela telefon numaralarını benim okulumun kapısına yazarlardı. Liseler arası müizk yarışmalarında 3 kez Türkiye birincisi oldum.  Liseler arasındaki rekabet çok çetindir. Kabataş Erkek Lisesi adına ve İstanbul Anaoldu Güzel Sanatlar Lisesi adına katıldığım yarışmalarda birinci oldum. Orada da çok sert br rekabet vardır. Hani bugünde vardır ya birinin taraftarı birini sevmezdir, futbol gibi üç sene 1. olduğumda bütün okulların beni alkışladığını görünce dedim ki ‘’bu bir zirve’’ ama daha neler gelecekmiş başıma tabi ki bunu bilemiyordum haliyle. Daha kariyerimin en başında hiçbir tecrübeye sahip değilken, sokağa çıkamayacak duruma gelmek ki, benim kendi evimde de bunu defalarca anlattığım küçücük bir dairede oturuyordum. Ataköy’de stüdyo daireler bilirsiniz, elimi camdan çıkarıyordum 14. kattan çığlıklar kopuyordu. Her gün kapının önüne insanlar toplanıyordu. Tabi başta bu tatlı geldi, yani sevilmek sen tabi yıllardır bir sürü tanınmış kişiye destek veren onların arkasındaki kişisin hakkı ödenmez. İnsansın yani, bu anlamda… Kesinlikle, ben kendim için değil bir sürü insan için böyle olduğunu biliyorum. Sen çok iyi bilirsin bu işlerin nasıl olduğunu tecrübe eksikliği olunca kolay yürümüyor ama o şöhretin büyüklüğünü tölare etmek hiç kolay değildi.

 Beni Keşfeden Kişi Rahmetli Babamdır

 Burak Kral Pop Radyo’da kendisini rahmetli babasının keşfettiğini söylerken, müzikal yolcuğu ile ilgili fazla bilinmeyen gençlik dönemlerinden de bahsetti. Burak Kut; Beni keşfeden aslında rahmetli babamdır. Babam bana Yaşar Kekava ile randevu almıştı. Kendisinin vurulduğu gündür. Benim yaşadığım şoku düşününün. Babam, ‘’ benim bu çocuk yetenekli, müziğe merakı var’’ diye götürürken randevu aldığınız gün en büyük plakclılardan birinde vurulduğunu duyuyorsunuz.  Büyük bir şok yaşamıştım ondan sonra tabi geriledim. Unkapanı’na gidiyorsunuz, sektörde böyle bir şey mi oluyor diye düşünüp korkuyorsun. Korktumda… Sonra yıllar geçti babamı kaybettim. Çalışmaya başladım. Sevgili müzisyen arkadaşım vardı Tolga Sunter. Benim çocukluk arkadaşımdı. Muazzam bir kalp biliyorsunuz. Onla biz çocukken böyle hani şey vardır ya imkansızlıklar içinde tencere kapaklarından davulun zilini yaparsın. Çekmeceleri çevirip annenin şişiyle davul yaparsın resmen o şartlarda müzik yapmaya başlamıştık. Koşar, koşar yakın mahallerden Buraaak diye bağırırlar ya, telefon falan yok. Camı açardım, hadi şurada konser var falan ben de bir özgürlük şeyi var evden çıkayım kızlarla tanışayım haliyle kanımız kaynıyor. Böyle günlerde konserlerde çalmaya başladım.

 ‘’Benimle Oynama’’ şarkısı ile bir Amerikan Klişesini Yıkmak İstedim

Burak Kut, Özgür Aras’a ‘’Benimle Oynama’’ şarkısının çıkış fikrini de paylaştı. Kut; Lise yıllarında girdiğim yarışmalarda Freddie Mercury’nin Bohemian Rhapsody şarkısını söylemiştim. Çok zor bir eserdir.  Bilirsiniz Konservatuvarda arabesk ve rock müzik dinlemek yasaktır. Bizde de öyleydi. Kaset toplanırdı. Ben yatılı kaldım, resmen arama yapılıp arabesk ve rock kasetleri toplanırdı. Tabi bu olay sizin ona daha çok ilgi duymanızı sağlıyor. Bende de o ilgi vardı. O tatlı çocuk durup dururken bir anda ‘’Benimle Oynama’’ şarkısıyla asileşmeye karar vermedi. O benim içimde yatıyordu. Fakat asıl altında yatan şey şuydu; bu dönemde de var bizim dönemimizde de vardı ‘’Amerika şöyle,  Amerika böyle bunlar zaten işi yapmış, ohoooo biz onları yakalayana kadar… ‘’ klişesi…  Bende bir şey dedim ‘’biz neden yakalayamayalım ki… Bizim onlardan ne eksiğimiz var? Niye Amerika Türkler de iyidir’’ duygusuyla klip çekildi.

 ‘’Yaşandı Bitti’’ ile ilgili Sezen Aksu’nun Saptaması Doğruydu!

Burak Kut, o dönem çok ses getiren ‘’Yaşandı Bitti’’ şarkısıyla ilgili olarak da bakın neler söyledi. Burak Kut; Bir gün Sezen hanım beni aradı. Benim için inanılmaz bir şey… Ve bana ‘’Oğlum sen ne yapmışsın, 15 sene sonrasını yapmışsın’’ tam olarak Sezen hanımın bu saptaması doğruydu.

 Burak Kut programda Sezen Aksu ile ilgili olarak o bilinen mikrofon hikayesini biz kez daha anlattı. Burak Kut;   ‘’Yaşandı Bitti’’ albümündeki bütün şarkılar başka mikrofonla  o şarkı ise Sezen hanımın mikrofonuyla okundu. Mikrofonu ondan aldım ve mikrofon yandı. Çok acayip bir hikayedir.  Mikrofonu yakmışlar diye ağlayarak teslim ettim Sezen Hanıma… Sezen hanım da ‘’ya oğlum manyak mısın? Yaptırırız… ‘’diyerek beni avuttu.

 Bu camiaya küsmemin 3 nedeni var

Burak Kut programda müzik camiasına küsmesinin nedenlerini de sıraladı.  Burak Kut camiaya tabi ki küstüm. Birkaç konu başlığında anlatılabilir. Bir kendi iç çevrem, iki sektörel ve üç medya…

Birden başlayayım; herkes bende toplanırdı mesela, ben imkansızlıklar içinde büyüdüm ya, kimsede olmayan şeyleri Amerikalardan getiriyordum. Hayatım o dönemde yoksulluktan bir anda Micheal Jackson’un hayatına döndü. O dönemde bende evime topluyordum o can dostu saydığım insanları. Ama benim prensibim şuydu; ‘’benim bu kadar oyuncağım var ben ne yapacağım ki bu kadar oyuncağı gelin beraber oynayalım. Gelin film izleyelim, gelin yüzelim’’ diyordum. Evimden çıkıp bana bu görgüsüz diyorlarmış.  Arada da iyi dostlar vardı. Bu beni çok yormuştu. Orada bir sallanmaya başladım.

İki, yapımcılar… Yarış atı durumu vardı o zamanlar. Altın yumurtlayan tavuk gibi bakıyorlardı.  Onu yap, bunu yapma durumları çok oldu.

Üç medya… Herkesin hayatında kimse yanlış anlamasın köprüyü geçene kadar ‘’aman abim, canım abim’’ durumu vardır. Gazetecilere eğilip, bükülme durumu vardır. Bir haber olmak için yapmadığımız şey kalmıyor derler ya, benim kariyerimde böyle bir şey yok. Bir raddeden sonra artık beni bir salın demek istiyorsun. Şimdi basın da senden devamlı bir şey istiyor. Kariyerinin başında tamamdır. Çünkü yapımcın istiyor, sen istiyorsun tamam. Aşırı yoğun olduğun zaman sürekli gel gel , git git benim karakterime uymayan şeyler. Yönetilmeyi de seven birisi değilim. Konu ile ilgili bilgim varsa paylaşarak ilerlemeyi seven birisiyim. İş; gel Burak, git Burak durumuna döndü. Tatlie gideyim, kitap okuyayım, kendime zaman ayırayım istiyorum, yok…  İlerleyen zamanlarda şunu da fark ettim, benim üzerimden deli paralar kazanılıyor. Bugün asla izin vermem. Bir rant vardı. Birçok gazete beni posterimi veriyordu. Benim posterimi verdiği gün gazete tirajını üçe katlıyordu. Birim olarak deli paralardan bahsediyorum. Bir de ‘’Seni biz yarattık’’ demeye başladılar. Bu nasıl olabilir ki. Ben kimseye gitmedim, kimseden bir şey istemedim ki… Beni nasıl yarattın. Bunlara ben çok takılıyordum.

 Benim Sessizliğim çok Seslidir

Burak Kut yeni kurduğu Yapım şirketi ve çalışmalarından da bahsetti. Kafam Leyla isimli şarkıyı müzikseverler ile buşturan Burak Kut şarkını bakın nasıl anlattı Özgür Aras’a…   ‘Kafam Leyla’ unutmak istediğimiz pandemi sürecinde ortaya çıktı. Nende kendime göre bocalama sürecinde başlarında bir kendimi çeki düzen vermem gerektiğini düşündüm. Oyunculuğu ikinci sevdam ve çok seviyorum. onun Onun üzerine gittim ama sonra oturup dedim ki, Burakcığım sen müzik konusunu bir eline al. Ses eğitimi, bestecilik, Sezen Aksular, Aysel Gürellerle teşviki mesaim var. Hit olmuş şarkılarım var ama üzerinde bir istikrarsızlık var. İlk önce bahanelerimi giderdim. Yatırımlar yaptım. Teknoloji hep ilerliyor biliyorsun. Yapabildiğim için de şükür ettim. Yeni bu işe başlayan arkadaşların adına da çok üzgünüm. O kadar anormal fiyatlarla karşılaştım ki vay haline dedim genç müzisyenlerin. Sonra bahanem kalmadı. Bu biraz disiplin gibi bir şey. Bestecilikle ilgili de benim içinden hep bir şeyler gelir. Ben sessizliğim çok sesli diyorum. İçimde hep bi müzik vardır. Çok konuşan biri değilimdir. Çok gözlem yapan biriyimdir. Bugün senin bir durumundan etkilenip bir şarkı yazabilirim. Kızım söylediğim komik bir durumdan etkilenip şarkı yazabilirim ki yazdım da.

Kafam Leyla ile bize ne anlatmak istedin?

Ben eğlence ortamlarında şarkı söyleyen biriyim. Çoğunlukla oralarda işler yapıyoruz. Aslında onları anladığımı, ‘’İçiyorsam keyfimden değil’’ cümlesi benim pek söylemim değildir. Ben içki içen bir adam değilim. Halen de içmem. Bu şarkıda anlatmak istediğim şey sadece içki değil. Benim yakınlarımda da anti depresan kullananlar var. Bir sıkıntı var. Bu aslında hepimizin içinde. Onu anlatıyor. İçiyorsam keyfimden değil, yalnız kalamam diyorum. Şaka ile karışık, insan hayvanını bir belgesel sunucusu tadında anlatıyorum. Neşeli, günlük hayatımda espri yapmayı seven biriyim ve neşeli olmayı da severim. O dille bir şarkı yazmak istedim. Kendiliğinden gelen hızlı şarkılar varya bazıları tasarlanır ve uzun zamanda biter. Bu böyle bir anda çıktı geldi.

 Sadece aşka dair şarkılar yazmadım

Burak Kut ayrıca; Kendime sözüm var artık ara vermeyeceğim ve kontrolü ele aldım. Allah nasip ederse bunlar olacak işler. Şarkılarım hazır bir kere paylaşmak için heyecanlanıyorum. Bu yaşamda gördüğüm şeyleri bir aktarma bir anlatıcı olabildiğimi düşünüyorum. Anlatıcı olabildiğimi düşünüyorum. Besteci ama anlatıcı besteci… Benim üstatlarımda öykündüğüm bir durumdu. İçimden öyle bir şey çıktı. O yüzden çok mutluyum. Sadece aşka dair şarkılar yazmadım. Toplumsal şarkılar da yazdım. Artık bunların hepsini açığa çıkarmak istiyorum. Tabi ki bu kadar çok şarkıyı kendim kullanacak durumda değilim. Bazen diyorum ki bunu Aleyna gibi biri söylemeli diyorum. Tam onun jenerasyonu. Bunu bir rock gurubu söylemeli diyorum. Kendi şirketimin yansıra alt şirketler ile de çalışmak isterim. Bu sektörü beğenmiyorsak, kendi bildiğimiz beğendiğin gibi işler çıkarmaya devam etmek istiyorum.

DÜNYA FESTİVALLERİNE DAMGA VURAN ve  MERAKLA BEKLENEN YAPIMLAR, 16-21 EYLÜL’DE AYVALIK ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ’NDE!

 Seyir Derneği tarafından düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16-21 Eylül 2022 tarihleri arasında yılın merakla beklenen, dünya festivallerinde ses getiren yerli ve yabancı yapımlarını izleyiciyle buluşturacak. Direktörlüğünü Azize Tan’ın, program danışmanlığını Fatih Özgüven’in üstlendiği festival, film gösterimlerinin yanı sıra yönetmen, yapımcı, senarist ve oyuncularla söyleşilere, güncel meselelere dair panellere, “Genç Sinema” programına, Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları işbirliğiyle çocuklara yönelik gösterim ve drama atölyelerine de ev sahipliği yapacak. Yarışma bölümü bulunmayan festival kapsamında; yıl içinde kamera önünde ya da arkasında, sinemanın herhangi bir alanında gösterdiği başarıyla dikkat çeken, kariyerinin başındaki bir isme ise Mey|Diageo desteğiyle “Yeni Bir …” ödülü verilecek.

 Ayvalık’ta bu yıl kurulan Seyir Derneği’nin 16-21 Eylül 2022 tarihleri arasında gerçekleştireceği Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin nitelikli içeriğiyle dikkat çeken programı açıklandı. Festival Ayvalık Belediyesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Kültür için Alan, Komili, OGM Pictures, Kürşat Ayvalık, ASKEV Sinema, MUBI, Milliyet Sanat, Setur Ayvalık Marina, İnci Vural, Esra Başak, Şerif Kaynar, Füsun Okutan, Haldun İplikçioğlu, Ayvalıkzade, Ayvalık Ticaret Odası, Çamlık 87, Çöpmadam ve Medya Takip Merkezi’nin değerli katkılarıyla gerçekleşecek. Festival, Ayvalık’ın ardından 24 ve 25 Eylül tarihlerinde Mordem Sanat işbirliğiyle Diyarbakır’da izleyicilere özel bir seçki sunacak.

FESTİVALDE CANNES RÜZGÂRI:AÇILIŞ FİLMİ AYRILMA KARARI (DECISION TO LEAVE)

Ayvalık Uluslararası Film Festivali, yakın dönem Güney Kore sinemasının usta yönetmeni Park Chan-wook’un merakla beklenen son filmi Ayrılma Kararı ile açılacak. 2022 Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görülen ve eleştirmenlerden tam not alan film, araştırdığı cinayetin şüphelisi kadına âşık olan ve soruşturma ile duyguları arasında sıkışıp kalan bir dedektifin hikâyesini konu alıyor. Ayrılma Kararı, 16 Eylül Cuma akşamı Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da açılış töreninin ardından gösterilecek.

YILIN EN ÇOK KONUŞULAN FİLMLERİ AYVALIK’TA

Festivalin Uluslararası bölümünde, başta Cannes Film Festivali’nde izleyiciyle ilk kez buluşan filmler olmak üzere yılın diğer iddialı yapımları yer alıyor.

Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan David Cronenberg imzalı Müstakbel Suçlar (Crimes Of The Future) kışkırtıcı bir bedensel dönüşüm öyküsü. Viggo Mortensen, Léa Seydoux ve Kristen Stewart’ın başrollerini paylaştığı film, bedeninde alışılmadık yeni organlar belirmeye başlayan ve hızlandırılmış evrim sendromu olarak adlandırılan hastalığa sahip bir adamın, yeni organlarını ortadan kaldırmayı canlı bir gösteriye dönüştürmesini anlatıyor.

Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü kazanan, 84 yaşındaki yönetmen Jerzy Skolimowski imzalı Aİ (EO), Baltazar adlı bir eşeğin bir Polonya sirkinde başlayan ve bir İtalyan mezbahasında biten hikâyesini; festivalde Jüri Büyük Ödülü kazanan Claire Denis’nin, Denis Johnson’ın aynı adlı romanından uyarladığı Öğle Güneşinde Yıldızlar (The Stars at Noon) ise, 1984 yılında Nikaragua’da gizemli bir iş insanı ve inatçı bir gazeteci arasında tansiyonu yüksek bir ortamda gelişen romantik ilişkiyi konu alıyor.

Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yarışan ve geçen yıl Bergman Adası filmiyle izleyiciyle buluşan Mia Hansen-Løve’un, Güzel Bir Sabah (One Fine Morning) adlı filmi, küçük kızıyla yaşayan ve hasta babası için uygun bir bakımevi arayan genç bir kadını odağına alıyor.

Fransız sinemasının genç ustalarından François Ozon, bu yıl Berlin Uluslararası Film Festivali’nin açılışında gösterilen Peter von Kant ile, Rainer Werner Fassbinder’in ünlü filmi Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nın modern bir yorumunu, ünlülüğün acımasız bir hicvini sunuyor.

Ozon’un bambaşka yorumuyla izleyeceğimiz 1972 yapımı Rainer Werner Fassbinder imzalı Petra Von Kant’ın Acı Gözyaşları (The Bitter Tears of Petra von Kant) da festivalde izleyiciyle buluşacak. Aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan klasikleşmiş yapım, insan ilişkilerindeki iktidar savaşını üç kadın üzerinden anlatıyor ve soruyor; “Kişisel ilişkilerimizde karşımızdaki kişi üzerinde iktidar kurmadan ya da eleştirdiğimiz güç zehirlenmesine kapılmadan davranabiliyor muyuz?”

Heykeltıraş, şair ve romancı Brian Catling’in kitabından uyarlanan Earwig, Lucile Hadžihalilović’in gizemli ve düşsel dünyasından uzun süre saklanmış sırlara ve yeniden uyanan anılara dair büyüleyici bir masal sunuyor. 2021 San Sebastian Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen film, daha açılış jeneriğinden izleyiciyi bir tür transa, rüyaya, kâbusa ya da bir hipnoz ışığını takip etmeye çağırıyor.

Kristoffer Borgli’nin yönetmen koltuğunda oturduğu, Oslo’da geçen bir narsizm hikâyesini anlatan İlgi Manyağı (Sick Of Myself) festivalde izleyiciyle buluşacak. Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen film, erkek arkadaşının sanat kariyeri yükselişe geçtiğinde dikkat çekmek için kendini hasta eden bir kadını odağına alıyor.

Andreas Dresen’in ödüllü filmi Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı (Rabiye Kurnaz Vs. George W. Bush) 20 yıl önce Pakistan’da yakalanarak Guantanamo toplama kampında tutulan Murat Kurnaz’ın davasını, annesi Rabiye’nin oğlunu kurtarmak için verdiği mücadele üzerinden takip ediyor. Bu hikâyeyi dramatiklikten uzak, komedi dozu yüksek bir yapıda anlatan filmin başrol oyuncusu Meltem Kaptan, Berlin Film Festivali’nde En İyi Başrol Oyuncusu Ödülü kazanırken, film En İyi Senaryo ve Sanat Sinemaları Birliği Ödülü’ne layık görüldü.

George Miller’in Mad Max: Fury Road’dan tam yedi yıl sonra yönetmen koltuğuna geri döndüğü Üç Bin Yıllık Bekleyiş (Three Thousand Years Of Longing), İngiliz yazar A.S. Byatt’ın 1994 tarihli “Bülbülün Gözündeki Cin” adlı öyküsünden uyarlama. Idris Alba ve Tilda Swinton’ın başrollerini paylaştığı, Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan filmde Zerrin Tekindor, Ece Yüksel, Burcu Gölgedar ve karikatürist Erdil Yaşaroğlu başta olmak üzere Türkiye’den oyuncular da rol alıyor.

 Dan Geller ve Dayna Goldfine imzalı Hallelujah: Leonard Cohen, A Journey, A Song adlı belgesel ise, Cohen’in bu çok cover’lanan şarkısının plak şirketi tarafından reddedildikten sonra liste başı bir hit’e dönüşmesinin yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculuğa Cohen’in kişisel defterleri, dergileri ve fotoğrafları, performans görüntüleri ve son derece nadir ses kayıtları ve röportajlar eşlik ediyor.

BU DÜNYANIN ÇOCUKLARI

Ayvalık Uluslararası Film Festivali, Bu Dünyanın Çocukları bölümüyle, hangi ülkeden, hangi toplumsal kesimden olursa olsun hemen hemen bütün çocukların duygusal, ruhsal ve fiziksel incinme tehlikesi altında yaşadıkları bir zaman diliminde olduğumuzun altını çiziyor.

Shoplifters, Like Father Like Son, After Life filmleriyle tanınan Kore-Eda Hirokazu’nun Bebek Servisi (Broker) filmi, genç yaşta ebeveyn olan ergenlerin evlatlık bebek ticaretine bulaşmalarını konu alıyor. Filmin başrol oyuncusu Oscar ödüllü Parasite filminin yıldızı Song Kang-Ho, filmdeki rolüyle Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.

Charlotte Wells’in, Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası kapsamında gösterilen ve çekimleri Muğla’da yapılan duygu yüklü filmi Güneş Sonrası (Aftersun) annesi babası ayrı olan bir kız çocuğunun babasıyla Türkiye’de çıktığı acı-tatlı bir tatili anlatıyor.

Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen, Erige Sehiri imzalı İncir Ağaçlarının Altında (Under the Fig Trees), incir bahçelerinde gençlik aşklarını arayan bir grup Tunuslu incir hasatçısının hayatlarını gözler önüne seriyor.

Cannes Film Festivali’nde 75. Yıl Özel Ödülü’nü kazanan Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne, Ayvalık’ta gösterilecek filmleri Tori&Lokita’da (Tori and Lokita), göç dalgasına kapılarak ülkelerinden birlikte kaçmış, aralarında kan bağı olmamasına rağmen Avrupa’da oturma izni alabilmek için kardeş olduklarını kanıtlamaları gereken Tori ve Lokita isimli iki çocuğun hayat mücadelesine odaklanıyor.

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel; İstanbul Film Festivali Belgesel Film Yarışması’nda Mansiyon Ödülü’ne layık görülen Volkan Üce imzalı Her Şey Dahil, izleyenleri, Türkiye’nin farklı köşelerinden gelen mevsimlik işçi çocukların her şey dahil bir otelde çalıştıkları iki sezona tanıklık ettiriyor.

Louis Garrel imzalı kara komedi Kurtarıcı (Crusade) ise, gizemli projelerini finanse etmek için işbirliği yapan yüzlerce çocuğun hikâyesini anlatıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki bu çocukların projelerinin hedefi ise gezegeni kurtarmak… Yaratıcı drama eğitmeni Elif Özsoğuk, film gösterimi sonrasında çocuklar için bir atölye çalışması gerçekleştirecek.

YENİLER DE AYVALIK ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ’NDE

Festivalin Yeniler bölümünde, önümüzdeki yıllarda adlarını sıkça duyacağımız yeni sinemacıların filmleri yer alıyor.

Screen Dergisi tarafından 2021 yılında Geleceğin Yıldızları arasında gösterilen Thomas Hardiman’ın ilk uzun metraj filmi Medusa Deluxe, birbirinden eksantrik kuaförlerin katıldığı yılın kuaförü yarışması sırasında gerçekleşen bir cinayet sonrası gelişen olayları konu alıyor.

Bu yıl Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yarışan, Manuela Martelli’nin ilk uzun metrajlı filmi “1976”, Şili’de Pinochet döneminde bir kadının kadın düşmanlığı ve yolsuzlukla mücadelesini araştırıyor.

TÜRKİYE SİNEMASINDAN GÜÇLÜ BİR SEÇKİ

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin Türkiye Sineması 2021-2022 bölümünde, ulusal ve uluslararası festivallerde gösterilmiş, son dönemin çok konuşulan yerli yapımları yer alıyor. Tayfun Pirselimoğlu’nun aynı adlı kendi romanından uyarladığı, Erdem Şenocak’ın başrolünü üstlendiği Kerr, babasının cenazesi için geldiği kasabada bir cinayete tanık olunca sıkışıp kalan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Varşova Film Festivali’nde ilk kez izleyiciyle buluşan film 58. Antalya Film Festivali’nden En İyi Yönetmen, FİLM-YÖN En İyi Yönetmen ve En İyi Müzik ödüllerini; 41. İstanbul Film Festivali’nde ise En İyi Yönetmen ve En İyi Sanat Yönetmeni ödüllerini kazandı. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu, yapımcı Vildan Erşen ve başrol oyuncusu Erdem Şenocak filmden sonra sohbet için izleyicilerle buluşacaklar.

Ali Kemal Güven’in, uzun yıllardır görüşmeyen iki lise arkadaşını bir rakı masasında buluşturduğu Çilingir Sofrası, “özgür ve toksik maskülenliğin olmadığı bir coğrafyada yaşanan hayatlar ve hikâyeler nasıl değişirdi” sorusunu soruyor. İstanbul Film Festivali’nde Onat Kutlar anısına verilen Jüri Özel Ödülü’nü kazanan filmdeki performanslarıyla Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görüldüler. Gösterim sonrası yönetmen Ali Kemal Güven, yapımcı Seda Özkaraca ile oyuncular Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen festival izleyicisinin sorularını yanıtlamak için Ayvalık’ta olacak.

Ali Tansu Turhan’ın ilk uzun metraj filmi Diyalog, bir film çekimi için bir araya gelen ve filmdeki, tükenmiş bir ilişki yaşayan rollerinin aksine gerçekte yeni tanışan ve duygusal bir bağ kuran iki oyuncuyu takip ediyor. İzleyiciye film içinde film sunan, gerçekliğin farklı katmanlarıyla ilgilenen film 32 dakikalık plan sekansıyla da dikkat çekiyor. Diyalogun gösterimi sonrasında yönetmen Ali Tansu Turhan, senarist Burcu Uğuz, başrol oyuncuları Hare Sürel ve Ushan Çakır izleyicilerle buluşmak için Ayvalık’ta olacaklar.

Ziya Demirel’in ilk uzun metraj filmi Ela ile Hilmi ve Ali, aynı apartmanda yaşayan farklı yaşlara ve dünyalara sahip Ela, Hilmi ve Ali’nin peşinde karanlık, kışkırtıcı ve kara mizahı bol bir hikâye anlatıyor. Başrollerini Ece Yüksel, Serkan Keskin ve Denizhan Akbaba’nın paylaştığı filmin gösterimi sonrasında, film ekibi Ayvalık izleyicisinin sorularını yanıtlayacak.

Kızının velayeti Türkiye’de ünlü bir adam olan kocasına verilince kızını kaçırmaya karar veren Fransız Claire’in zorlu yolculuğunu anlatan bir başka ilk film “Yaban”, Tareq Daoud imzası taşıyor. Yönetmen gösterimin ardından filme dair sohbet etmek üzere Ayvalık’ta olacak.

Nazlı Elif Durlu’nun kara komedi türündeki ilk uzun metraj filmi Zuhal, başarılı bir avukat olan ve İstanbul’un merkezinde yalnız yaşayan Zuhal adlı bir kadının evinin derinlerinden gelen bir kedi sesinin peşinde çıktığı çaresiz arayışı ve o güne dek yüzlerini bile görmediği komşularıyla yaşadığı absürt karşılaşmaları konu alıyor. Filmin başrolündeki Nihal Yalçın, yönetmen Nazlı Elif Durlu ve yapımcı Anna Maria Aslanoğlu film sonrası söyleşide izleyiciyle buluşacak.

İlk filmi Kasap Havası ile dikkat çeken Çiğdem Sezgin yeni filmi Sunada, hayatta kendi istediği gibi var olmaya çalışan yersiz yurtsuz bir kadının erkek egemen dünyadaki hikâyesini anlatıyor. Sinemamızdaki kadın temsilleri açısından kendine önemli bir yer edinecek filmin başrollerinde Nurcan Eren, Tarık Papuççuoğlu, Fırat Tanış ve Erdem Akakçe yer alıyor. Film ekibi gösterime katılmak ve izleyicilerin sorularını yanıtlamak üzere Ayvalık’ta olacak.

Cem Demirer’in ilk uzun metraj filmi Mendirek Bozcaada’da geçiyor. Yaşananları kimi zaman balıkçı Aslan’ın kimi zaman da kuzeni Yılmaz’ın gözünden anlatan film, karakterlerin iç dünyalarında yaşadıklarını ve giderek kötüleşen ruh hallerini gözler önüne seriyor ve izleyiciyi gerilimi yüksek gerçekle sanrıların birbirine karıştığı bir yolculuğa davet ediyor. Cem Demirer ve başrol oyuncuları Alihan Kaya ve Barış Yılmaz Gündüz filmin gösterimine katılacaklar.

DEĞERİNİ ARAYAN İNSANA ve DÖNÜŞEN DÜNYAYA DAİR KISA FİLMLER

Festivalin kısa metraj film programında toplumla istekleri arasında kalan, varlığını sorgulayan, dayatmalar karşısında bocalayan, sıkışmış ve değerini arayan insanları ve dönüşen dünyayı ele alan başarılı yapımlar yer alıyor.

Ali Ercivan’ın ilk kısa filmi Lekesiz, rüyasını gerçekleştirip sınıf atladığına inanan bir adam ve zaten hep oraya ait olmuş, kendince yüksek farkındalıklı bir kadının bir lekeyle başlayan çöküşlerini anlatıyor. Filmin başrollerinde Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal yer alıyor. Film ekibi, gösterim sonrası Ayvalık izleyicisiyle buluşacak.

Geçen yılın ödüllü belgeseli Maddenin Halleri’nin yönetmeni Deniz Tortum ile ABD’li sanatçı Kathryn Hamilton’un birlikte yönettikleri Our Ark ise dünyadaki her hayvanın üç boyutlu kopyalarını yaparak bir tür sanal Nuh’un gemisi yaratan bir şirketin çalışmalarından yola çıkıyor ve tüm dünyanın bir tür yedeğini almaya çalışan insanlığın peşinde, bütün bu dijital arşivlerin kim ve ne için yapıldığını sorguluyor.

Arda Gökçe’nin yalnızlık, yabancılaşma ve iletişimsizlik kavramlarını irdeleyen ilk kısa filmi Sıradan Bir Gün’de, Meli Bendeli’nin canlandırdığı ana karakter Tolga, kentsel kültüre dayalı modernleşmenin, bireyselleşmenin ve varoluşsal anlamda kendini gerçekleştirmenin sancılarını yaşıyor. Gökçe ve Bendeli, gösterim sonrası filme dair merak edilenleri cevaplamak üzere Ayvalık’ta olacak.

 Can Merdan Doğan’ın yazıp yönettiği, başrollerinde Nihal Yalçın ve Murat Kılıç’ın yer aldığı ilk kısa filmi Stiletto, geceleri taksi şoförlüğü yapan Hasan’ın, sabah eve dönerken stiletto giymiş genç bir kadın görmesiyle arzuları uyanmış bir halde o gün sıradan hayatının sınırlarını aşarak karısı ve çocuklarıyla birlikte bir felaketin eşiğine sürüklenmesini beyazperdeye taşıyor. Stiletto gösterimi sonrasında film ekibiyle söyleşi gerçekleşecek.

13 yaşındaki bir Yahudi çocuğun Şabat gününde gerçekleştirilecek Bar Mitzvah töreni öncesi yaşadıklarını üç kuşağın gözünden trajikomik bir dille anlatan, gösterim sırasında Ayvalık’ta olacak yönetmen Sami Morhayim imzalı Susam’da başrolleri Fatih Al ve Feri Baycu Güler paylaşıyor.

Bir taşra belediyesinde cenaze hizmetlerinde çalışan Rıza ve Sabit’in, kimsesiz bir cenazenin defin işlemleri için yaptıkları yolculukta başlarına gelenleri konu alan kısa film Belki Bir Gün Gideriz, İnan Erbil imzası taşırken; Türkay Döşkaya yönetmenliğindeki Rüzgâr İçinde ise kendisini çağıran rüzgârın peşinde, aradığını bulmak için ormana ulaşan bir karakteri ve doğayı merkezine alan deneysel bir kısa film. İnan Erbil ve Türkay Döşkaya da film gösterimleri için Ayvalık’ta olacak.

İLGİ ÇEKİCİ BİR BELGESEL SEÇKİSİ

Festival programında, belgesel türünün önemli ve ilgi çekici örnekleri de yer alıyor. Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği deneysel belgesel Cadı Üçlemesi 15+’da, canına tak eden kadınlar cezaevlerinden yaraları ve şifaları haykırıyor, şiddetin zaman ve mekân tanımayan döngüsünde iki kadının “suçlu” bulunması sorgulanıyor. Kendilerine şiddet uygulayan kocalarını öldürmüş Aylin ve Havva’nın; evlerini, sevgiyi, öfkeyi, çocukluklarını, çocuklarını, düşlerini ve kâbuslarını mektuplarına döktükleri duyguları Hare Sürel ve Gülçin Kültür Şahin’in sesinden anlatılıyor. Ceylan Özgün Özçelik, Gülçin Kültür Şahin ve Hare Sürel gösterim sonrasında izleyiciyle buluşacak.

Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun yazıp yönettiği Dermansız adlı belgesel, askerdeyken rahatsızlanıp gittiği Bursa Memleket Hastanesi’nde 47 yıl boyunca hiç çıkmadan yaşayıp ölen Abdullah Kozan’ın hikâyesini konu alıyor. Filmin yönetmenlerinden Melik Saraçoğlu, film sonrası söyleşi için Ayvalık’ta olacak.

Senem Tüzen, Adam Isenberg ve Noah Amir Arjomand’ın yönettikleri Eat Your Catfish adlı belgesel çaresi olmayan bir hastalık nedeniyle altüst olan bir ailenin hikâyesini sadece acı ve tükenmişlik üzerinden değil bütün yönleriyle mizahı da içeren şekilde anlatıyor. Filmin yönetmenlerinden Noah’ın ALS hastası annesi Kathryn’in bakış açısından çekilen film, 930 saatlik görüntünün kurgulanmasıyla ortaya çıktı. Noah Amir Arjomand, gösterim sonrası gerçekleşecek söyleşide filme dair merak edilenleri yanıtlayacak.

Nur Akalın’ın 1995 yılındaki Paris, 2001 yılındaki Bangkok ve 2003 yılındaki Auschwitz-Birkenau gezilerinden notları perdeye yansıttığı filmi Do You Like Jupiter? festivalde gösterilecek deneysel belgesellerden. Ayvalık’ta yaşayan Akalın, film gösteriminden izleyicilerle buluşacak.

Cem Kaya’nın, bu yıl Berlinale’nin Panorama bölümünde gösterilen ve Seyirci Ödülü’ne layık görülen üçüncü belgesel filmi Aşk, Mark ve Ölüm, 1961 tarihli Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın ardından Türkiye’den Almanya’ya göçenlerin, onların çocuklarının ve torunlarının yaşattığı bağımsız müzik kültürünün hikâyesini sunuyor. Cem Kaya da filmiyle ilgili merak edilenleri yanıtlamak üzere gösterim sonrasında izleyicilerle buluşacak.

 Fotoğraf dünyasının yaşayan efsanesi Josef Koudelka’nın Ruins (Kalıntılar) adlı çalışmasının Türkiye ayağında, 6 yıllık süreçte çekilen Koudelka – Aynı Nehirden Geçmek, fotoğrafçı ve yönetmen Coşkun Aşar’ın imzası taşıyor. Aşar, Koudelka ile birlikte toplamda 11 şehri, 60’a yakın antik kenti ziyaret ettikleri bu yolculukta Koudelka’nın hem sanatsal hem de felsefi “maksimum” arayışına odaklanırken; neşe, şefkat ve sessizlik anlarına tanık oluyor. Aşar ve filmin yapımcısı Ayhan Hacıfazlıoğlu da Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak sinemacılardan.

AYVALIK ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ, KAYBETTİKLERİMİZİ ANIYOR

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde bu yıl, yakın zamanda kaybettiğimiz isimlere özel bir program hazırlandı. Anısına başlıklı bu bölüm kapsamında Erden Kıral anısına Vicdan; Cüneyt Arkın anısına Orhan Oğuz imzalı İki Başlı Dev; Cem Madra anısına John Cassavetes’in yönettiği Yüzler (Faces); usta yönetmen Peter Brook anısına Yedi Gün… Yedi Gece (Seven Days… Seven Nights… – Moderato Cantabile) gösterilecek.

ULRIKE OTTINGER 80 YAŞINDA

Ressam olarak başladığı kariyerine 1970’lerde sinema ile devam eden ve o dönemden bu yana Alman sinemasındaki feminist bakışın en önemli temsilcilerinden biri olan Ulrike Ottinger’in 80. yaş gününe özel Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi (The Image of Dorian Gray in the Yellow Press) festivalde izleyiciyle buluşacak. 1983 yılında çektiği bu filmde Ottinger, cinsel kimlikleri alt üst ederek, Oscar Wilde’ın romanındaki ünlü karakter Dorian Gray’i bir kadın oyuncuya, Veruschka von Lehndorff’a emanet ediyor.

PANELLER

 Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında son dönem belgesel sinemadaki üretimlerden ve festivalde gösterilen belgesel yapımlardan yola çıkarak “Türkiye’de yaratıcı belgesel: Yeni anlatım olanakları” başlıklı bir panel düzenlenecek. “Bir Zenaat Olarak Oyunculuk” ve “Şu Anlaşılmazlık Meselesi: Bir filmi Anlamak ya da Anlamamak” da festival programında yer alan diğer paneller.

FESTİVALDE ÇOCUKLAR İÇİN SİNEMA

 Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları işbirliğiyle gerçekleştireceği gösterimler kapsamında Çok Uzakta (Too Far Away) adlı çocuk filmi gösterilecek. Sarah Winkenstette yönetmenliğindeki yapım, köylerindeki kömür madeni nedeniyle kente taşınmak zorunda kalan Ben ve yeni okulunda tanıştığı başta rakip gördüğü Suriyeli mülteci Tarık ile umut ve sevgi dolu dostluğunu konu alıyor. Film sonrasında Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları Koordinatörü ve Bütün Çocuklar Bizim Derneği yönetim kurulu üyelerinden ebeveyn koçu Ayşegül Cebenoyan tarafından çocuklar için bir etkinlik düzenlenecek.

“GENÇ SİNEMA” PROGRAMI ile 30 ÖĞRENCİ AYVALIK’TA OLACAK

 Gençlerle yürütülecek eğitim projelerine büyük önem veren Seyir Derneği, Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında Kültür için Alan desteğiyle bu yıl Genç Sinema programını başlatıyor. Başta sinema bölümünde okuyan ya da üniversitelerin sinema kulüplerine üye öğrenciler olmak üzere, sinema alanında kendisini geliştirmek isteyen tüm öğrencilere yapılan açık çağrı sonucunda Genç Sinema programına 30 öğrencinin başvurusu kabul edildi.

İstanbul, Ankara, Zonguldak, İzmir, Çanakkale, Muğla, Ordu, Antalya, Eskişehir ve Kütahya’dan toplam 25 farklı üniversiteden 30 öğrenci festival boyunca Ayvalık’ta olacak; yapımcılık, yazarlık, yönetmenlik, kurgu, post-prodüksiyon gibi farklı alanlarda profesyonel isimlerin vereceği atölye çalışmalarına katılabilecek ve festival organizasyonunun farklı alanlarında görev alarak festivalin önemli bir parçası olacaklar.

Öğrenciler, yılın dikkat çekici ve merakla beklenen festival filmlerini izleme, panel ve konuşmaları takip etme, sinemacılarla tanışma ve sohbet etme imkânı bulacak. Programdaki atölyelere ek olarak, festival organizasyonunda gönüllü çalışarak tecrübe kazanacak ve kendilerini geliştirecekler.

“YENİ BİR …” ÖDÜL SÜRPRİZİ

Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında bir yarışma yapılmamasına karşın bu yıldan itibaren “Yeni Bir …” başlığıyla bir ödül verecek. Ödül, herhangi bir kategori ayrımı gözetmeden, o yıl içinde sinema alanında gösterdiği başarıyla dikkat çeken yeni bir yönetmen, oyuncu, senarist, kurgucu, ses tasarımcısı vb. gibi, teşvik edilmesi gerektiği düşünülen genç bir sinemacıya verilecek. “Yeni Bir …” ödülü, festivalin, genç sinemacıların yetişmesi ve teşvik edilmesi konusundaki misyonunu da pekiştirecek. Kurulduğu günden bu yana 150 senelik bir mirası devralmış olmanın bilinciyle hareket eden Mey|Diageo’nun katkılarıyla bir genç sinemacıya 40.000 TL’lik bir ödül verilecek.

 Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin bu yılki afişi, resimlerinde çiçek, yaprak ve hayvan desenlerini kullanarak hem gerçeküstü bir dünya yaratan hem de yanı başımızdaki doğanın şifa vermesine ve de kendisi için şifa aramasına vurgu yapan Ayvalıklı sanatçı Elvan Alpay’ın resimlerinden ilhamla ortaya çıktı. Festival afişinin görsel tasarımı Emel Işıtan’ın imzasını taşıyor.

FESTİVAL MEKÂNLARI VE BİLET BİLGİLERİ

 Festivalde film gösterimleri Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro ve Eski Köylü Pazarı Meydanı’nda yapılacak. Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde tam bilet 50 TL, indirimli bilet 30 TL olarak 9 Eylül’den itibaren Biletix’te satışa çıkacak. Eski Köylü Pazarı Meydanı’ndaki gösterimler ücretsiz gerçekleştirilecek.

SARAH JIO’NUN ÇOK SEVİLEN ROMANTİK ROMANI AGAPİ ÖLÜMSÜZ AŞK, YENİ BASKISIYLA EPSİLON’DAN ÇIKTI!

 New York Times çok satanlar listesinin gediklilerinden Sarah Jio’nun çok sevilen romanı Agapi Ölümsüz Aşk, Epsilon logosu ve iç açıcı yeni kapak tasarımıyla raflarda yerini aldı! Türkiye’nin en çok okunan yabancı yazarlarından biri olan, romantik edebiyatın popüler ismi Jio, sıcak ve samimi anlatımıyla aşkın hiç kaybolmayan ve engel tanımayan altı farklı türünü tahmin edilmesi imkânsız sonlarla kalplere kazıyor. Agapi Ölümsüz Aşk, yaşadıkları zorluklara rağmen hayatın her alanında var olan güçlü kadın karakterlerin hikâyeleri kalplerinizi ısıtacak…

 Yazdığı kitaplar dünya genelinde milyonlarca satan Sarah Jio’nun Agapi Ölümsüz Aşk adlı romanı, Duygu Parsadan’ın çevirisi ve Epsilon logolu yeni kapağıyla okurlara ulaşıyor.

Bir kar fırtınası sırasında dünyaya gelen Jane, 29 yaşına kadar fark etmediği ender bir yeteneğe sahiptir: Gerçek aşkı görme yeteneği. Zor bir çocukluk geçiren, yalnız ve umutsuz bir romantik olan Jane, bir gün gizemli bir kadından bir mesaj alır. 30. doğum gününe kadar gün batımından önce aşkın altı türünü tanımlamalı ve tanımalıdır, aksi takdirde hayatının bundan sonrasında korkunç sonuçlarla karşı karşıya kalacaktır. Tutkuyla yaşanan aşk Eros, oyun gibi yaşanan aşk Ludus, arkadaşlıktan doğan aşk Storge, aklın yönettiği aşk Pragma, iniş çıkışlarla dolu aşk Mania ve koşulsuz aşk Agapi…

TATİL DÖNÜŞÜ TEMİZLİKTE BİTKİSEL ÇÖZÜMLER

Ekolojik ve vegan Life by Fakir ailesi, tatil dönüşü temizlikte bitkisel bazlı, doğal ürünleriyle etkili hijyen çözümleri sunuyor.

Eylül ayının gelmesiyle yaz mevsimi sona ererken tatilden dönüşler başladı. Okulların da açılacak olmasıyla anneleri tatil dönüşünde dip köşe bir temizlik bekliyor. Yazlık giysiler yerini kışlıklara bırakırken mevsim geçişleri çamaşır yıkamanın da en yoğun olduğu dönem.

Doğaya ve insana dost temizlik ürünleri ailesi Life by Fakir, yüzde yüz bitkisel bazlı ürünleriyle temizliğe etkili çözümler sunarken, doğanın sürdürülebilirliğine de katkı sağlıyor. Life by Fakir ürünlerinin tümü Vegan ve Ecomark sertifikasına sahip, serinin hiçbir ürünü insan sağlığına olumsuz etkileri olan GDO, SLS, klor, paraben, boya gibi kimyasallar içermiyor.

Renkli ve Beyazlarda Doğal İçerikle Etkili Performans

Yüzde yüz bitkisel bazlı aktif madde içeren Life by Fakir doğal sıvı çamaşır deterjanı, üstün leke çıkarma gücü ile renkliler ve beyazlarda yüksek performanslı temizlik sağlıyor. Ürün, çamaşırlarda kalıntı bırakmıyor ve çamaşırlarınızın renklerini koruyor. Vegan ve ekolojik Life by Fakir sıvı çamaşır deterjanı, ideal ölçüde kullanıldığında tam 30 yıkama yapmanıza imkan veriyor. Ekstra durulamaya gerek bırakmadan daha az su tüketimi yapmanızı sağlıyor ve doğada kolay çözünerek çevreye zarar vermiyor.

Giysileri Yumuşacık Yaparken Sularımızı Koruyor

Bitkisel ve vegan içerikli Life by Fakir konsantre yumuşatıcı, çamaşırları yumuşacık yapıp mis gibi kokmasını sağlıyor. İçeriği sayesinde kolayca durulanıp kalıntı bırakmayan ürün, ideal ölçekte kullanıldığında tam 60 yıkamaya kadar performans gösteriyor. Life by Fakir konsantre yumuşatıcı, renkli, siyah ve beyaz tüm çamaşırlarda güvenle kullanılabiliyor. Life by Fakir’in konsantre ürünlerinin üretiminde, konsantre olmayan ürünlere oranla ortalama yüzde 75 daha az su kullanılıyor. Marka, total üretime bakıldığında tonlarca su tasarrufu sağlayarak kuraklığa karşı mücadeleye destek veriyor.

Bebekler İçin En Doğalı

Life by Fakir, bebekler ve hassas cilde sahip olanlar için de özel içerikli ürünler geliştirdi. Life By Fakir Baby serisinde yer alan bitkisel yağlardan üretilmiş doğal granül sabun, yüzde yüz bitkisel bazlı sıvı çamaşır deterjanı ve konsantre yumuşatıcı, bebekler ile hassas ciltli yetişkinlerin çamaşırları için özel olarak geliştirildi. İlk günden itibaren bebek kıyafetlerinde güvenle kullanılabilen ürünler, zorlu leke ve kirleri kolaylıkla temizlerken giysilerin bebek teni hassasiyetinde, yumuşacık olmasını sağlıyor. Ayrıca özel formülü sayesinde kolayca durulanıp çamaşırlarda kalıntı bırakmıyor.

Vegan ve Ecomark sertifikalı Life By Fakir ürünlerinin bebekler, çocuklar ve hassas cilde sahip bireyler için tahrişe veya irritasyona neden olmadığı dermatolojik olarak test edilmiştir.

Bisiklet Sergisi, Adalar Müzesi’nde Açılıyor Adalar Müzesi “Bisiklet Sergisi”, “Bisiklet üzerinde 137 Yıl” temasıyla, 1 Eylül Perşembe günü Saat 16.00’da, Adalar Müzesi’nin Büyükada Aya Nikola ana binasında açılıyor. “Bisiklet Sergisi”, Adalar’ın yıllar içinde alamet-i farikasına dönüşmüş bisikletin tarihine, İstanbul’a ve özellikle de Adalarımız’a gelerek yaygınlaşmasına ışık tutuyor. Ünlü yazarlardan sporculara, tarihi kişiliklerden, yerel halka bisikletle büyüyen, ada yollarını bisikletle arşınlayan pek çok Adalı’nın, yolu Adalar’dan geçmişlerin bisikletleri, aksesuarları, sözlü tarih anlatıları ve hatıraları serginin belkemiğini oluşturuyor. Sergide yer alan yaklaşık kırk bisiklet arasında İnönü ailesinin, Mehmet Ali Aybar’ın, şair Zahrad’ın, ünlü bisiklet yarışçısı Garbis Bora’nın bisikletleri de var. Dünyayı ilk kez bisikletle dolaşan İngiliz seyyah Thomas Stevens’ın 1885’da uğradığı Büyükada’ya dair yazdıkları ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Nâzım Hikmet’e, yolu Adalar’a düşen sanatçıların bisikletli hikâyeleri de serginin bir parçası. Adalılar’ın anılarındaki bisiklet hikâyelerinin geçmişten bugüne nasıl geldiğini mercek altına alan sergi aynı zamanda bisikletin işlevselliğin ötesinde günümüze damgasını vuran ‘sürdürülebilirlik’ özelliğine de gönderme yapıyor, karbon ayak izi olmaksızın araçtan amaca dönüşümünün altını çiziyor. Türkiye’nin belki de ilk kapsamlı bisiklet sergisini gezecek ziyaretçiler, bisikletin tarihini kendi bisiklet anılarıyla harmanlarken, dünyamızı sarsan iklim krizini aşmak için pedallara nasıl asılabileceğimizi de bir kez daha hatırlayacaklar. Altı ay açık kalacak serginin ana sponsoru Axa Sigorta. Accell Bisiklet-Carraro, Shimano gibi bisikletin önemli markalarının sponsorlukları yanı sıra, Müze Sergi İşleri, Jotun Boya, Decathlon da serginin destekçileri arasında. Adalar Müzesi, “Bisiklet Sergisi”Adalar’da Bisiklet Üzerinde 137 yıl Sergi küratörü: Aydan ÇelikEditör ve Çevirmen: Melis Şeyhun ÇalışlarTasarım Ekibi: Deniz Koç Çeliker, Buket Kaya AtasevenGrafik Tasarım: Atölye Nor, Zehra Derya KoçSergi Uygulama: Ali ErkurtSözlü Tarih ve Videolar: Ayten Şele, Mehmet Ali Hancı

Kılavuzum sağlam…Kariyerinde kılavuzu Yonca oldu…

Burak Orhan, müzik ve eğlence dünyasında trenleri belirleyen isimlerin başında gelen ünlü iletişimci Özgür Aras‘ın prodüktörlüğünü yaptığı Noah Music Entertainment etiketiyle müzikseverlerle yeni şarkısı “Günaha Davet”i müzikseverlerle buluşturdu…

Genç sanatçı Burak Orhan‘a en büyük destek “Günaha Davet”i yıllar önce albümünde söyleyen Yonca Evcimik’ten geldi.  90’larda pop müzikte dansları ve müziğiyle çığır açan Yonca Evcimik, hem vokali, hem de klibin son sahnesinde Burak Orhan ile dans ederek desteğinin sonsuz olduğunu dile getirdi. Burak Orhan gibi genç yeteneklere tecrübelerini her zaman paylaşma taraftarı olan Yonca Evcimik bizimde gençlerden öğreneceğimiz şeyler var’ dedi. Desteği için Evcimik’e teşekkür eden Burak Orhan, ’90’larda pop rüzgarını başlatan isimle çalışmaktan çok mutlu ve gururluyum. Kılavuzum sağlam ve kariyerimde sağlam adımlarla ilerleyeceğim’ dedi.

“Özgür Aras’la Baş Başa”nın Konuğu Simge Oldu!

Müzik ve eğlence dünyasında trendleri belirleyen isimlerin başında gelen ünlü iletişimci Özgür Aras’ın, Kral Pop Radoyo’da her Pazar saat 16:00’da yayınlanan “Özgür Aras’la Baş Başa” programının konuğu Türk Pop Müziğinin güçlü sesi Simge oldu. Özgür Aras ile keyifli bir sohbet gerçekleştiren Simge, çok özel açıklamalar yaptı.

“Kalbimin Sesini Dinlemem Benim Sırrım”

Birçok hit şarkıya imza atan Simge, Özgür Aras’ın şarkı seçimlerinde bir sırrı olup olmadığı sorusuna şu yanıtı verdi; “Şarkıları iyi kokladığımı düşünüyorum. Hissediyorum, kalbimin sesini dinlemem bence benim benim sırrım.” dedi

Dönem Dönem Pes Ettiğim Zamanlar Oldu!

Konservatuar yıllarından beri 15 senenin üzerinde şarkı söylediğini belirten Simge, bu süreçte hiç pes ettiği zamanlar olup olmadığını da Özgür Aras’a anlattı. Simge; “Dönem dönem oldu. Çok eski dönemleri hatırlıyorum pes ettiğim dönemler deyince onlar aklıma geliyor.  Ama tabiki pes etmek ve bütün bu yaşanılan herşeyinde benim başarı yolumdaki bütün taşları üst üste koydurup beni yukarıya çeken bir şey olduğunuda anladım. O yüzden şimdi iyi zamanlarmış diyebiliyorum, geriye dönüp baktığımda… “ dedi.

Piyasadan Tanınmış Bir Hanımefendi Yıllarca Önümü Kesmeye Çalıştı!

Ne Zaman Korktu O Zaman Yakın Olmak İstedi!

Simge, müzik kariyerine başladığı dönemlerde herkes tarafından sevilen ve tanınan kadın bir sanatçının önünü kesmeye çalıştığını da açıkladı. Simge; “Bunu zaten hep söyledim yakın çevrem bilir. Çok ünlü, bilinen, piyasadan tanınmış, herkesinde çok sevdiği bir hanımefendi yıllarca önümü kesti. Kesmeye çalıştı… Ama şunu da gördüm hayatı yaşarken… Bir gerçeklik varsa, gerçekten başarılıysanız kimse buna daha fazla engel koyamıyor. Uzun bir zaman, benim başarısız olduğum döneme denk gelen dönemde yapacağını yaptı hanımefedi… Ama sonrasında da benimle yakın arkadaş olmayı tercih etti.  Ve… bunu herkese yapıyordu zaten… Bana da aynı şekilde davrandı. Ne zaman korktu, o zaman yakın olmak istedi. Korkusunu anladım ve çok haklı buldum. Ve onun daha da korkması gerektiğine inanıyorum. Korktuğu başına geldi ve ben başarılı oldum çünkü… “ dedi.

“Hem Ağlatan Hem Oynatan Kadınım!”

Simge programda slov şarkıların mı yoksa hareketli şarkıların mı yorumcususun sorusuna ise şu yanıtı verdi; “Aslında iki taraftada patlamış şarkılara ekibimle birlikte imza attık.  Serdar Ortaç ekolü bir cümledir ;“Hem ağlatacaksın,hem oynatacaksın” der kendisi. Bende onu çok örnek aldım. Şansım yaver gitti. Genelde şey diyebilirler çoğunlukla daha slov şarkılar söyleyen kadın gibi algılanıyor olabilirim. Ama aynı zamanda da oynattığım için hem oynatan hem ağlatan kadın diyebilirim kendime… “ dedi.

En Az 8 Şarkılık Albümler Yapacağım!

Simge, albüm yapmayı mı yoksa single yapmayı mı tercih edersin sorusuna ise albüm yanıtı verdi. Simge; “Kesinlikle bir şarkıcıysanız ve bu mesleği yapıyorsanız işinizin getirisi olarak albüm yapmak gerektiğine inanıyorum. İlk albümü 2011 yılında  “Yeni Çıktı” etiketiyle gördüler ve dinlediler. Arkasından çok uzun yılllar tekli çalışmalar yaptım. Çünkü onların tek çıkmasını istiyordum, hepsi tek başına birer hitti… Benim kariyerimede çok güzel hizmet ettiler. Ama şimdi bundan sonra ki yapmak istediğim şey bol bol dinleyicime en az 8 şarkıdan oluşan albümler yapmak. Devamında da küçük aralıklarlada single’lar yapmak. İnşallah seneye tekrar karşılarında olacağım diye düşünüyorum. “ dedi.

Hande Yener’in “Armağan” Şarkısını Çok Kıskanmıştım, Ama… !

Simge, Özgür Aras’ın “Hiç kıskandığın bir şarkı oldu mu ?” sorusuna ise  Hande Yener’in  Armağan” şarkısı olduğunu söyledi. Simge; “Kıskandığım bir şarkı vardı ama inşallah o şarkıyı kıskanmayacak kadar güzel şarkım olur deyip “Yankı”nın sahibi oldum. Ayrıca bestecisi olarak var olduğum içinde mutluyum. Ama kıskandığım şarkı “Armağan”dı her zaman… Hande Yener’in… O da çok özel bir şarkı, “Yankı”da çok özel bir şarkı… O yüzden şimdi artık hiçbir şarkıyı kıskanmıyorum. Ben hala “Yankı”nın üzerine çıkamama derdindeyim. Ama yeni gelecek şarkıdan da son derece umutluyum. İkinci “Yankı” geliyor diyebiliriz. “dedi.

Maddi Sıkıntılar Yüzünden “Geri Dönüş Olsa” Şarkısını Alamamıştım!

Simge, programda almak isteyip alamadığın yada kaçırdığın bir şarkı olup olmadığı sorusunuda yanıtladı. Simge, bu şarkının Murat Boz’un “Geri Dönüş Olsa” şarkısı olduğunu söyledi. Simge; “Geri Dönüş Olsa” Murat Boz şarkısı… O dönem bir takım maddi sıkıntılar yüzünden ben maalesef o şarkıyı kaçırdım. Ama Murat Boz’la da çok güzel oldu. Belki bir gün cover yaparım.Benim versiyonumla söylemek istediğim bir şarkı, içimde kaldı…”

İnsanların Şarkı Dinleme Sabrı Tükendi!

Özgür Aras’ın, Türk Pop Müziği öldü mü ? Sorusuna ise Simge şu yanıtı verdi; “Bence ölmedi. İnsanların şarkı dinleme sabrı tükendi. Bende de aynı şey var. Bakıyorum, dinliyorum çok beğendiğim bir şarkıyı bile iki kereden fazla üst üste dinleyemiyorum. Böyle garip bir dönem, bu değişimi neye borçluyuz? bu neyin değişimi ? bilmiyorum. Eskisi gibi Türk Pop müziğinde patlayan bir şarkı da duymuyoruz…. Herkes çok sıkılgan, herşeyden çok çabuk sıkılıyoruz. “dedi.

Müzik Listelerine Güvenim Kalmadı!

Programda Simge’ye “Piyasadaki yarışın içinde olmak nasıl bir duygu” diye soran Özgür Aras’a Simge’nin cevabı ise; “Ben o yarışın içinde kendimi görmüyorum. Ancak o yarışın içinde insanlar kaybolabiliyorlar. Gerçek kimliklerini ortaya koymadıklarında kaybolduklarını düşünüyorum. Bende hiç bu yarışta geride mi kaldım gibi bir korku olmadı. Mesela haftalarca listelerde bir numara olan şarkılar ve şarkıcılar var. İnsanlar konuşuyor, bende duyuyorum. Duyduğum için söylüyorum. Şarkı başarılı olduğu için mi o listede bir numarada? Gerçekten bunu sorguluyor insan… Yoksa ciddi bir para ödendiği için mi ? O yüzden insanların ve benimde artık o listelere güveni kalmadı.  Doğru olduğuna inanmadığım hiçbir şey bana güven vermiyor. Benim dinleyecim benim dinler, radyo çalarsa en güzel şey budur. Onun dışında ki hiç bir şey umdumda değil… “ dedi.

EPSİLON’DA RENGÂRENK BİR AĞUSTOS!

Epsilon, romantizm yüklü aşk romanlarından sürükleyici psikolojik gerilimlere; iş dünyası, eğitim, sağlık ve psikoloji alanlarındaki çalışmalardan renkli çocuk kitaplarına ve çizgi romanlara renkli bir seçkiyi Ağustos 2022’de okurlarla buluşturdu. Epsilon logolu tüm kitaplar raflarda ve internet satış sitelerinde!

Belki Bir Gün Colleen Hoover

“Kalbe kimi, ne zaman, nasıl seveceğinin söylenmediğini öğrendim. Kalp canı ne isterse onu yapıyor. Kontrol edebileceğimiz tek şey; hayatımıza ve aklımıza, kalbimize yetişme şansı verip vermeyeceğimiz.”

 Sydney’nin dört dörtlük bir hayatı vardır. Üniversitede sevdiği bölümde okuyordur, ayakları üzerinde durmasını sağlayan bir işe ve büyük bir aşkla bağlı olduğu harika bir erkek arkadaşa sahiptir. Ta ki karşı balkonda gitar çalan gizemli adam Ridge, ona erkek arkadaşının kendisini aldattığını söyleyene kadar. Sürprizlerle dolu bir müzisyen olan Ridge, Sydney’ye hayatını yeniden kurması için müziğinin ve evinin kapılarını açar ve beraber şarkılar yapmaya başlarlar. Ancak bu müzikal birliktelik hiç hesapta olmayan zorlukları ve karşı konulmaz bir yakınlaşmayı beraberinde getirecektir.

Şarkıların, aşkın ve ihanetin iç içe geçtiği, iniş çıkışlarla dolu bu romanda New York Times çoksatanlar listesinin yıldızlarından Colleen Hoover bizi kalbin yaptığı seçimlerin sonuçlarıyla şaşırtıyor. Belki Bir Gün, müziğe ve kelimelere tutkuyla bağlı iki insanın özgün hikâyesinden çok daha fazlası. Aşkın ve duyularımızın sınırlarını zorlayan Sydney ve Ridge’in bütün dürüstlükleriyle yazdıkları tüm şarkıları Griffin Peterson, Colleen Hoover okurları için özel olarak seslendiriyor.

Dâhiler Ülkesi: Finlandiya’dan Japonya’ya Eğitimde Dünya Devlerinin Başarı Sırları Lucy Crehan

Lucy Crehan, şehir merkezindeki bir okulda öğretmendir. “En iyi performans gösteren” eğitim sistemlerinden alındığı iddia edilen ancak sürekli değişen hükümet politikalarından bıkmıştı. Dünyada ilk sıralarda yer alan ülkelerin sınıflarında gerçekten neler olup bittiğini öğrenmeye karar verdi.

Bu konuda daha da derine inmeye kararlı olan Lucy Finlandiya, Japonya, Singapur, Şanghay ve Kanada’da kişisel bir eğitim yolculuğuna çıktı. Okullarda öğretmenlik yapıp kendini onların çok farklı kültürlerine kaptırdı. Okul hayatıyla ilgili çizelgelerde ve grafiklerde yer almayan şaşırtıcı gerçekleri keşfetti.

Dâhiler Ülkesi, Crehan’ın dünya çapındaki yolculuğunu belgeliyor, deneyimlerini politika, tarih, psikoloji ve kültür araştırmalarıyla bir araya getirerek bu ülkelerden neler öğrenebileceğimize dair kapsamlı yeni bilgiler sunuyor.

Bu ülkeler yüksek puanlara nasıl ulaşıyor? Başkaları onlardan ne öğrenebilir? Ve bu başarının bedeli nedir?

“Crehan’dan üstün bir eser… Diğer ülkelerin nasıl öğrendiklerindençıkarılacak çok şey olduğu fikrinin güçlü bir savunması.” Economist

“Dikkat çekici ve orijinal bir kitap… Mutlaka okunmalı.” Dylan Wiliam

Efendi Adamın Toksik Kırılganlığı Dr. Robert A. Glover

“Ne yaparsam yapayım, mutlu edemiyorum, mutlu olamıyorum.”

“Kadınları anlamak zor!”

“Kadınlar neden efendi adamları sevmiyor?”

 Bu cümleler sürekli dilindeyse, günün sonunda kendini hüsrana uğramış kara kara düşünürken buluyor, benzer senaryoları yaşayıp mutsuz oluyor, sürekli mağdur hissediyorsan ama yine de her şeyi dört dörtlük yaptığına kesinlikle eminsen… Belki de aynayı artık kendineçevirmenin vakti gelmiştir.

Efendi Adam Sendromu’na dair çalışmalarıyla birçok insanın hayatını değiştiren Dr. Robert A. Glover, Efendi Adamın Toksik Kırılganlığı’nda, “efendi adamların” pek de “efendice” olmayan özelliklerine parmak basıp bu sendromu yaşayanların eline bir ayna tutuşturuyor ve onları kendileriyle yüzleştiriyor:

Efendi adam sorun çözer ve ilgilidir ama almak için verir.

Çatışmadan kaçınır ve uysaldır ama pasif-agresif patlamalarla karşılaşmanız an meselesidir.

Herkes için en doğruyu yapmaya çabalar ama kendisi için endoğru olanın ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktur.

Kaba saba erkeklerden farklı olduğuna inanır ama bilmiyor ki… Çılgının tam tersi yine çılgındır.

Doğruyu yaptığına öyle emindir ki aşkta, işte ve hayatta hep kaybeden tarafta olmasının suçlusu muhakkak başka biridir. Dolayısıyla mutsuz, yalnız ve öfkelidir.

Bu tanımlarda kendini, bir arkadaşını, sevgilini veya eşini görüyorsan Efendi Adamın Toksik Kırılganlığı kitabına kulak vermelisin. İçindeki veya çevrendeki efendi adamı keşfedecek ve başarı, mutluluk ve sevgi dolu bir hayatın kapılarını aralayacaksın.

Kız A Abigail Dean

“Şahane”Paula Hawkins

“Sansasyonel ve sürükleyici.”Richard Osman

30’dan fazla dile çevrilen, dizi hakları satılan ve çoksatanlar listesini alt üst eden Kız A, Abigail Dean’den çarpıcı bir çıkış romanı.

“Beni tanımıyorsunuz ama yüzümü görmüşsünüzdür. Önceki fotoğraflarda belimize kadar hatlarımızı minik piksellerle anlaşılmaz hâle getirdiler; saçlarımız bile ifşa edilemeyecek kadar farklıydı. Fakat hikâyenin bıkkınlık vermesi ve bizi koruyanların da usanmasıyla birlikte internetin rutubetli köşelerinde bizi bulmak kolaylaştı.”

Ben Alexandra Gracie ama beni Kız A olarak bilirler. Kardeşlerimle birlikte Korku Evi’nde büyüdüm. Ve on beş yaşındayken kaçmayı başardım. Yeni bir hayatın beni beklediğini düşünüyordum. Şimdi ise bir şey beni o eve geri çağırıyor.

Bir kaçış hikâyesi olarak başlayan roman, okuru tamamen saran psikolojik bir gerilime dönüşüyor. Çocukluğun kanayan yaraları yeniden açılıyor, geçmiş ve şimdi birleşiyor, sadakat ve ihanet sorgulanıyor ve bir ailenin dramı gözler önüne seriliyor.

“Yılın en iyi gerilim romanı.”Independent

 “Kışkırtıcı.”Guardian

Sözler Tükendiğinde Anne Griffin

John McGahern En İyi Kurgu Ödülü

“Bu kitapta gerçekten özel bir şey var…”John Boyne, Çizgili Pijamalı Çocuk’un yazarı

Sözler Tükendiğinde, koskoca bir dünyayı küçücük bir ana sığdırıyor. Maurice Hannigan harikulade bir karakter ve onun hem acı hem de tatlı hikâyesi akıllardan uzun süre çıkmayacak. Anne Griffin gerçekten nadide bir mücevher yaratmış.”

−John Banville, Man Booker ödüllü Deniz ve New York Times çoksatanı Time Pieces kitaplarının yazarı

“Hatırlamak için buradayım; olduklarımı vebir daha asla olamayacaklarımı.”

 Hayatınızı özetleyecek beş kişi seçmeniz gerekse kimleri seçerdiniz? Her birine kadeh kaldıracak olsanız onlara ne söylerdiniz? Ve sözler tükendiğinde, kendinizle ilgili neleri fark ederdiniz? Seksen dört yaşındaki Maurice Hannigan, İrlanda’da küçük bir kasabadaki büyük bir otelin barında oturuyor. Her zamanki gibi tek başına ama bu gece başka… Kendinize bir sandalye çekin ve kadehinizi hazırlayın çünkü o, sonunda hikâyesini anlatmaya hazır.

Yürekleri ısıtan bu güçlü anlatımda Maurice Hannigan’ın sesi, sözler tükendikten sonra bile uzun süre sizinle kalacak…

Deneyime Aldanmak: Kararları İyileştirmek İçin Hayattan Doğru Dersleri Çıkarmak Emre Soyer, Robın M. Hogarth

Deneyim harika bir öğretmen… Öğretemediği zamanlar hariç.

Deneyimlerimiz bizi biz yapan, dünyayı anlamamıza yardımcı olan son derece değerli bir bilgi kaynağı. Önemli kararlar verirken deneyime güveniriz. Başkalarını deneyimlerine göre değerlendiririz. Ama karmaşık ve belirsiz olan sosyal ve ekonomik dünyada durum aslında göründüğünden daha karışık.

Davranışbilimciler Emre Soyer ve Robin Hogarth, Deneyime Aldanmak’ta deneyimin sezgilerimizi yanılttığı birçok konuyu ele alarak, aldığımız derslere sağlıklı bir şüphe ile bakmamızı sağlıyor. Bu konuda yapılmış birçok araştırmayı damıtarak işyerinde ve sosyal hayatta kullanılabilecek stratejiler öneriyor. Bu sayede kararları, yaratıcılığı, karmaşık konuları anlayışı, başarı şansını, etik davranışı ve mutluluğu iyileştirmeyi amaçlıyor.

“Bu keyifli ve ilgi çekici kitap bize deneyimin kazandırdığı sarsılmaz kanaatlerin kusurlarını tanıtıyor ve sonradan geriye dönüp bakıldığında erdemli olmanın kolay olduğunu hatırlatıyor. Şiddetle tavsiye ederim!”

-Gerd Gigerenzer, Max Planck Institute for Human Development’ta profesör, Risk Savvy’nin yazarı

“Deneyim harika bir öğretmen olabilir ama biz galiba oldukça kötü öğrencileriz. Soyer ve Hogarth, merak uyandıran yazım tarzları ve bir tarih kitabında bulabileceğiniz sayıda şaşırtıcı örnekleriyle, insan aklının geçmişten yanlış dersleri nasıl kolaylıkla aldığını anlatıyor. Herkese gereken bir kitap.”

-Nicholas Epley, University of Chicago, Booth Business School’da profesör, Mindwise’ın yazarı

Mutlu Hamilelik: Hamilelik Hakkında Yaşam Biçiminize Yön Verecek Tavsiyeler Gina Ford, Dr. Charlotte Chaliha

“Ebeveynlik dünyasına hoş geldiniz: Burası heyecan verici ve sürekli değişen bir yer.”

 Tebrikler! Bir bebeğiniz olacak. Eğer ilk hamileliğinizse önünüzdeki aylarda sizi neyin beklediğini bilemeyebilirsiniz. Daha önce çocuk sahibi olmuşsanız yeni bir serüvene hazır olun. Gina Ford’un hazırladığı ve Doğum Uzmanı Dr. Charlotte Chaliha’nın rehberlik ettiği bu kitap, anne adaylarına sakin ve mutlu bir hamilelik için ihtiyaç duydukları pratik, güven verici ve gerçekçi tavsiyeler sunuyor. Hamile kalma yöntemlerinden bedeninizde deneyimleyeceğiniz değişikliklere, beslenmeden sağlık konusunda yapılması gerekenlere değin birçok öneride bulunuyor. Bebeğinizi kucağınıza aldığınızda sizi neler beklediğine ve bebeğinizle ilk haftaları birlikte nasıl geçireceğinize kadar birçok konuya da açıklık getiriliyor.

Mutlu Hamilelik, rahat bir hamilelik geçirmenin ve bebeğinize hayata en iyi başlangıcı sağlamanın temel bir rehberi.

“Bir anne adayını hamilelikte ve doğumda nelerin beklediğine dair güvenilir bir kaynak.”Library Journal

“Birçok anne için kurtarıcı olduğunu kanıtlamış bir kitap.” Daily Telegraph

Annemi Bir Robotla Değiştirdim Nilay Şahin / Resimleyen: Sevgi Müren Şenyurt

Gerçekten yaptım. Evet, annemi bir robotla değiştirdim. Üstelik çok yetenekli ve akıllı bir robotla. Daha da önemlisi; robotum, annemin “hayır” dediği her şeye izin veren eşsiz bir programla tasarlandı. Bir çocuk daha ne isteyebilir, değil mi? Yine de şunu söylemeliyim ki ne istediğimize dikkat etmeliyiz! Hem de çok dikkat etmeliyiz! Benden söylemesi…

Ben Prenses X Cherie Priest

İki yakın arkadaş, büyük hayranlar, gizemli bir internet çizgi romanı ve uzun zaman önce kaybolan bir kız, çizimlerle süslü bu sürükleyici romanda bir araya geliyor…

Yıllar önce, iki yakın arkadaş birlikte bir prenses kurgular. Libby resimleri çizer, May hikâyeleri yazar ve kahramanları Prenses X, bütün ejderhaları katledip kızların hayallerinde canlandırabildikleri bütün dağlara tırmanır. Birkaç sene sonra, yağmurlu bir gece, Libby’nin annesiyle içinde olduğu araç Ballard Köprüsü’nden geçerken köprüden uçunca, Libby hayatını kaybeder ve Prenses X de onunla birlikte bu dünyadan göçer.

Yıllar sonra bir gün… On altı yaşındaki May, tek başına Seattle sokaklarında dolaşırken bir vitrinin kenarına yapıştırılmış çıkartmayı görür.

O da ne? Yoksa Prenses X mi?

May dikkatle etrafına bakınca her yerde Prenses’e rastlamaya başlar… Çıkartmalar. Armalar. Duvar resimleri. IAmPrincessX.com adresindeki bir internet çizgi romanına adanmış kocaman bir yeraltı kültür olduğunu fark eder. May çizgi romanı inceledikçe Libby’nin hikâyesi ve internetteki Prenses X arasında rahatsızlık verici benzerlikler olduğunu fark eder. Bunun tek bir anlamı olabilir… Yoksa…

Çekçek Çocuk Kampa Gidiyor L.A. Campbell

Hal Rifkind, yani Çekçek Çocuk yaz kampına gidiyor. Fakat bu kamp sizin bildiğiniz kamplardan değil: Bir tarih kampı! Dört yüz yıldır hiçbir şeyin değişmediği Jamestown Kampı’na hoş geldiniz. Kampçılar tereyağını nasıl yapacaklarını öğrenmek zorundalar. Dereden su taşımak zorundalar. Ya da işlerini yapmadıklarında cezalandırılacaklar. Fakat bu kampta Çekçek Çocuk için yanlış giden bir şeyler var. O zaman Çekçek’in günlüğünü okuyup öğrenme vakti!

L.A. Campbell, Park Ridge, New Jersey’de büyüdü. Colorado Üniversitesine kaydoldu ve gazetecilik bölümünü dereceyle bitirdi. Kendi reklam ajansını kurdu, ardından Comedy Central ve New York Magazine gibi markalarla çalışarak ödüller kazandı. Çekçek Çocuk ve Zaman Kapsülü ile Çekçek Çocuk Kampa Gidiyor’ un yazarıdır. Şu an eşi ve iki çocuğuyla birlikte New York’ta yaşamaktadır.

Morfin ile Vitamin 2 Zeynep Yılmaz

Dostlarım,Peşimde bir tefeci, bir mezarlık bekçisi, beyin yaratmakla kafayı bozmuş bir bilim insanı ve ana karakterlerinin hayatını tehdit eden bir yazar bozuntusu varken size yeniden ulaşmayı başardım. Bence bu bir mucize. Morfin mucizelere inanmadığını söylese de kafasının içinde bir mucizeyle yaşarken ona inanmak zor. Ve evet, rahat olabilirsiniz, Hikayenin sonunda ölmüyorum.

Sevgiler, Sizi ömrünün sonuna kadar sadakatle sevecek olan dostunuz,Vi.

Poptropica 1 – Haritanın Gizemi

Yazar: Jack Chabert / İllüstrasyon: Kory Merritt

“Gizem, aksiyon, kahkahalar… Bu kitapta her şey var!”

—Jeff Kinney, Saftirik Serisi‘nin Yazarı

“Çocuklar arasında popüler olabilecek bir kitap. Bu çizgi romanda aksiyon, komedi ve çocukların ilgisini çekebilecek harika hikâyeler var. Poptropica, son yıllarda çıkan en iyi çocuk kitabı serisi!”

—Lincoln Peirce, Kocakafa Nate

Oliver, Mya ve Jorge sıcak hava balonuyla gezintiye çıktıklarında, bir grup kızgın Viking ve nesli tükenmiş hayvanlarla dolu bir adaya düşerler.

Keşfedilmemiş bir takımada olan Poptropica’ya hoşgeldiniz!

Üç arkadaş eve dönüş yolculuğuna çıkmaya hazırlandıklarında bu adada uğursuz bir şeylerin gizlendiğini fark ettiler. Fakat bu şey Poptropica’nın kendisini de tehlikeye atıyordu!

Oliver, Mya ve Jorge kana susamış Vikinglerin elinden kurtulabilecek mi? Eve geri dönüş yolunu bulabilecekler mi? Ve en önemlisi de en yakın pizzacı nerede? Bütün bu soruların cevabını Haritanın Gizemi’nde bulacaksınız!

Poptropica 2 – Kayıp Yolculuk Yazar: Mitch Krpata / İllüstrasyon: Kory Merritt

NEW YORK TIMES ÇOKSATAN SERİSİ

“Çocuklar arasında popüler olabilecek bir kitap. Bu çizgi romanda aksiyon, komedi ve çocukların ilgisini çekebilecek harika hikâyeler var. Poptropica, son yıllarda çıkan en iyi çocuk kitabı serisi!”

—Lincoln Peirce, Kocakafa Nate

Oliver, Mya ve Jorge’nin yeni maceralara yelken açtığı keşfedilmemiş adalar grubu Poptropica’ya hoş geldiniz. Tek bir sorun var: Bu cesur üçlü sihirli haritayı nasıl okuyacaklarını bilmiyor. Çok geçmeden kendilerini, hakkında çok az şey bildikleri bir dünyada bulup orada kayboluyorlar. Hain Octavian ise yine onların peşinde. Bu sefer yeni düşmanlar da işin içine giriyor. Oliver, Mya ve Jorge, Octavian’ı bir kez daha alt edebilecek mi? Onları Poptropica’dan atmak isteyen bu insanlar da kim? Tüm gizem, Kayıp Yolculuk’ta açığa çıkıyor.

Poptropica 3 – Gizemli Sembol Yazar: Mitch Krpata / İllüstrasyon: Kory Merritt

NEW YORK TIMES ÇOKSATAN SERİSİ

“Çocuklar arasında popüler olabilecek bir kitap. Bu çizgi romanda aksiyon, komedi ve çocukların ilgisini çekebilecek harika hikâyeler var. Poptropica, son yıllarda çıkan en iyi çocuk kitabı serisi!”

—Lincoln Peirce, Kocakafa Nate

Poptropica’nın gizemli dünyasından en son ayrıldığımızda Oliver, Mya ve Jorge kendilerini buzullarda köşeye sıkışmış bulmuşlardı. Şimdi kahramanlarımız, görevi Poptropica’yı korumak olan gizli bir grubun gözetimindeyken bilinmeyen yerlere doğru yol almaya başlarlar. Kendilerine verdikleri adla Koruyucular, dış dünyadan gelebilecek herhangi bir müdahalenin tarihin akışı üzerinde feci sonuçlara yol açabileceğine inanıyorlar. Daha da beteri, Octavian sonunda ortalığı birbirine katan haritayı ele geçirdiğini iddia ediyor! Oliver, Mya ve Jorge, Koruyucular’dan kaçıp Octavian’ı kötü planlarını gerçekleştirmeden önce bulabilecekler mi? Macera Gizemli Sembol’de giderek derinleşiyor!

Sihrin Tonları: Çelik Prens V.E. Schwab

New York Times’ın bir numaralı çoksatan yazarı V. E. Schwab’ın kaleminden, Sihrin Tonları üçlemesindeki Maxim Maresh’in, Kell’in üvey babası ve ülkenin acımasız kralının geçmişine dalın!

Dünyaların birbirine sihirle mühürlenmesinden bu yana iki yüz yıl geçti. Arnes’in başkenti Kırmızı Londra, Maresh İmparatorluğu’nun yönetiminde büyüyor. Ancak Kral Nokil Maresh, oğlu Prens Maxim’in kendi Londra’sı yerine başka Londra’lara kafa yorduğunu öğrendiğinde, Prens’in dikkatini çekme umuduyla onu tehlikeli bir askeri sefere gönderiyor.

Maxim’in gideceği yer olan Verose –daha iyi bilinen adıyla Kan Sahili– belalarıyla ünlü, tehlikeli bir liman kentidir. Maxim vardığı gibi dolandırıcılar ve hırsızlar, düzenbazlar ve kavgacılarla karşı karşıya kalıyor… Daha da kötüsü, haydutlar ve askerler tarafından korkulan, kötü şöhretli korsan kraliçe Arisa limana yanaşıyor!

Andrea Olimpieri (Dishonored) tarafından harika bir şekilde resmedilen ve Enrica Angiolini (Doctor Who: The Thirteenth Doctor) tarafından ustalıkla renklendirilen bu daha önce hiç anlatılmamış, heyecan verici hikâye, modern fantezinin en çekici karakterlerinden biri olan Maxim Maresh’in sırlarını açığa çıkarıyor!

Bu özel baskı, V.E. Schwab’ın yorumları ve daha önce görülmemiş çizimler de dahil olmak üzere 16 sayfalık bir ekstra bölüm içeriyor!

“Olağanüstü… Büyük bir hızla ilerliyor ve çizimler harika!”

Culture Of Gaming

“Muhtemelen şu anda piyasada olan en iyi fantezi çizgi romanı.”Culturess

Yağmurdan Sonraki Çimen Kokusu Patrick Jacquemin

Kırklı yaşlarında parlak bir kariyeri olan Annabelle hayatını sorgulamaya başlar. Tükendiğini hissettiği bir anda tek çıkış yolunun sadece uzaklaşıp gitmek olduğunu düşünür. Ve sonunda her şeyi, herkesi arkasında bırakarak gitmeye karar verir. Yolun sonunda, ona doğanın olağanüstü sırlarını keşfettirecek olan Georges’la karşılaşır. Annabelle’in hayatı bundan sonraysa tamamen değişecektir.

Duyularınızı harekete geçirecek ve yaşamı yeni baştan keşfedeceksiniz…

 Patrick Jacquemin, RueDuCommerce.com’un ortağı ve eski kurucusudur. 2012’de şirketinden ayrılma kararı alarak zamanını roman yazmaya ve vahşi hayvanların korunmasına adamıştır.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

Lösev dükkanı Emniyette açıldı, uyuşturucu operasyonu

Emniyet Müdürlüğü yerleşkesinde açılan “Lösev Dükkan” standını ziyaret eden personel hem Lösemili Çocuklar Vakfı’na destek …