Müslüman karşıtı Nefretle ve Ayrımcılıkla Mücadele konusunda Koordinatörler, Özel Temsilciler, Elçi ve Büyükelçiler tarafından yapılan Ortak Açıklama
Hüküm süren jeopolitik ortamda nefret suçları ve nefret dilinin yanı sıra kişisel özgürlükler ve barışçıl toplanma özgürlüğüne yönelik tehditler de dünya genelinde artış göstermiştir. Müslüman ve Yahudi toplulukları, fiziksel ve sözel saldırıların hedefi haline gelmiştir. Bu topluluklar hem çevrimiçi, hem de çevrim dışı ortamda kendilerini her geçen gün daha az güvende ve daha fazla tehdit altında hissetmektedir. Hiç kimse dini, etnik menşei, toplumsal cinsiyeti veya uyruğu dolayısıyla ırkçılık, şiddet, susturulma veya misillemeye maruz kalmamalıdır. Uluslararası örgütler, terör saldırılarının ardından Müslümanlara karşı ayrımcılık ve nefretin salgın boyutunda artabileceğinin farkındadır. Bu tür gelişmeler bizleri derin bir endişeye sevk etmektedir; bu itibarla, Müslüman yurttaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu ifade ederiz.
7 Kasım’da düzenlenen Antisemitizm ile Mücadele Özel Temsilciler ve Koordinatörler toplantısında meslektaşlarımızın yayımladığı açıklamadan yola çıkan bizler, Müslümanlara ve Arap veya Filistinli Hristiyan gruplara, Sihlere ve diğer ırksal veya dini azınlıklar da dâhil olmak üzere bu gruba ait olarak algılanan [kişilere] karşı her türlü önyargıyı, ayrımcılığı ve nefreti hep birlikte kınamaktayız. Antisemitizm de Müslüman karşıtı nefret de aynı şekilde kınanmalıdır. Demokrasimizi ve özgürlüklerimizi doğrudan tehdit eden ve toplumumuzda yeri olmayan ayrımcılık ve ırkçılığın tüm biçimlerini, şiddetle kınıyoruz. Şayet ele alınmazsa bu tür olaylar, toplumumuzdaki sosyal uyumu tehdit edebilir ve kırılgan toplulukları daha fazla zarara maruz bırakabilir.
Bu nedenle, hep birlikte:
- Ülkelerimizin ve üye devletlerin ulusal makamlarının ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadeleye yönelik eylemlerini destekliyor ve Müslüman toplulukların, ister ibadet yerlerinde, ister işyerlerinde, okullarda veya evlerinde olsun, güvenliğini sağlamak için hiçbir çabadan kaçınmamaları çağrısında bulunuyoruz.
- Kamu güvenliği ve kolluk kuvvetlerini, Müslümanlara yönelik nefret suçları ve nefret saikli şiddet olaylarına karşı tetikte olmaya ve ilgili uluslararası ve ulusal normları uygulamaya çağırıyoruz.
- Hükümetleri, yerel makamları, sivil toplum temsilcilerini, dini liderleri ve tüm aktörleri, çeşitli ve çoğulcu toplumlarımızda toplumsal birlik ve barış içinde bir arada yaşamanın sağlanması amacıyla herkesin demokratik haklarını ve sivil özgürlüklerini korumak için birlikte çalışmaya devam etmeye teşvik ediyoruz.
Vatandaşların, sivil toplumun, dini liderlerin, kentlerin ve devlet kurumlarının karşılıklı saygı, barış, diyalog ve anlayışı teşvik etmeye yönelik girişimlerini memnuniyetle karşılıyor ve teşvik ediyoruz. İleriye giden yol, ortak demokratik değerlerimize ve insan haklarına saygıya dayanan saygılı diyalogdan geçmektedir.
Ortak değerlerimiz olan insan haklarını ve herkes için kapsayıcılığı savunmalıyız.
Reem ALABALI-RADOVAN
Federal Devlet Bakanı Şansölye, Göç, Mülteciler ve Entegrasyondan sorumlu Federal Hükümet Komiseri, Irkçılık Karşıtı Federal Hükümet Komiseri, Almanya
Rabin BALDEWSINGH
Ayrımcılık ve Irkçılık Ulusal Koordinatörü, Hollanda
Andrea BENZO
Müsteşar, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği dini özgürlüğün korunması ve dinlerarası diyalog Özel Temsilcisi, İtalya
Delphine BORIONE
İnsan Hakları Büyükelçisi, Fransa
Amira ELGHAWABY
Kanada İslamofobi ile mücadele Özel Temsilcisi
Márk Aurél ÉRSZEGI
Diplomasi Din ve Toplum Özel Danışmanı Dışişleri ve Ticaret Bakanlığı, Macaristan
Karen GRØNLUND ROGNE
Din ve İnanç Özgürlüğü Özel Temsilci Vekili, Danimarka
Alexandre GUESSEL
Antisemitik ve Müslüman karşıtı ve diğer dini hoşgörüsüzlük biçimleri ve nefret suçları alanında Genel Sekreterin Özel Temsilcisi, Avrupa Konseyi
Rashad HUSSAIN
Uluslararası Dini Özgürlüklerden sorumlu ABD Büyükelçisi,
Véronique JOOSTEN
İnsan Hakları Direktörü, Dış İşleri Bakanlığı, Belçika
Marion LALISSE
Müslüman karşıtı nefretle mücadele Avrupa Komisyonu Koordinatörü
Øystein LYNGROTH
Din Özgürlüğü ve İnanç Özel Temsilcisi, ve IHRA Delegasyonu Başkanı, Norveç
Luka MESEC
Çalışma, Aile ve Sosyal İşler ve Eşit Fırsatlar Bakanı, Slovenya
Michaela MOUA
Avrupa Komisyonu Irkçılıkla Mücadele Koordinatörü
Regina POLAK
AGİT Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı ve Ayrımcılıkla Mücadele Ofisi Dönem Başkanı Kişisel Temsilcisi
David Fernandez PUYANA
Büyükelçi, Barış Üniversitesi adına BM ve Cenevre‘deki Uluslararası Kuruluşlar BM Daimi Gözlemcisi ve UPeace UNESCO Daimi Delegesi
Ulrika SUNDBERG
Büyükelçi, Kültürlerarası ve Dinlerarası Diyalog OIC İsveç Özel Temsilcisi
Kapadokya’nın Geleceği Montessori Eğitim Felsefesiyle Yetişiyor
Montessori eğitim anlayışı ve yenilikçi okul öncesi modelleri entegre ederek hizmet veren ilk, Türkiye’nin ise Montessori felsefesine uygun binasına sahip tek kurumu olan, Kapadokya Üniversitesi Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (Kapadokya Montessori Anaokulu), çocuk sağlığına yönelik düzenlediği eğitimlerle dikkat çekiyor.
Kapadokya Montessori Anaokulu, Montessori anlayışını eğitim ve öğretimin yanı sıra çocuk sağlığı ve gelişimiyle pekiştiren, çocukların kişisel sağlıkları hakkında bilgi sahibi olması ve alışkanlıklar edinmesi; bu bilgilerin yeşermesini ve köklenmesini sağlamayı eğitim metodu olarak görüyor. Bu bağlamda koruyucu diş hekimliği uygulamaları çerçevesinde çocuklara farkındalık kazandırmak amacıyla Kapadokya Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Aydın ile Çocuk Diş Hekimliği staj grubu öğrencileri, Kapadokya Montessori Anaokulunu ziyaret ederek öğrencilere ağız ve diş sağlığı konusunda farkındalık eğitimi verdiler ve öğrencilerin diş taramalarını yaptılar.
Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Öğr. Gör Cansu Bozer:
Okul öncesi döneminin çocukların öğrenmeyi öğrendikleri yıllar olduğunu belirten Bozer, Montessori Anaokulunda etkinliklerin yaparak-yaşayarak öğrenmeyi temel alarak hazırlandığını söyledi. Bozer, “Bugün, Üniversitemizin Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı’ndan hocalarımızı ağırladık. Montessori yaklaşımının çocuklarımızın öz bakım becerilerine olumlu yönde katkı sağladığı, temizlik, kişisel bakım becerilerini desteklemede daha ön planda olduğu dünyaca bilinmektedir. Kalıcı öğrenmeyi sağlamaya çalıştığımız anaokulumuzda, Üniversitemizin imkanları doğrultusunda çocuklarımız bugün olduğu gibi sadece öz bakım becerileri değil, bilişsel, sosyal duygusal, dil, psikomotor gelişimlerini de bütünsel olarak desteklemeye devam edeceğiz” dedi.
DÜNYACA ÜNLÜ BODY WORLDS ANIMAL INSIDE OUT SERGİSİ İSTANBUL’DA!
HUPALUPA Expo, BODY WORLDS: ANIMAL INSIDE OUT – “GERÇEK HAYVANLARIN ANATOMİ SERGİSİ”NE EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR…
Dünyaca ünlü “Body Worlds: Animal Inside Out – Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi” İstanbul’da ziyarete açılıyor.
Dünyanın en önemli deneyim sergilerini ülkemize getiren Hupalupa Expo; tarihte plastine edilerek korunan ilk fil olan “Samba”nın, beş metre uzunluğundaki zürafanın, kas ağırlığı 120 kilo olan gorilin ve 100’den fazla hayvan bedeni ile uzvunun yer aldığı Body Worlds Animal Inside Out – Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi”ne ev sahipliği yapıyor.
Geliştirdiği plastinasyon tekniği ile bilim dünyasında devrim yaratan Prof. Dr. Gunther von Hagens; kendi tekniği ile çürümez hale getirdiği hayvan bedenlerini sanatsal bir yaklaşımla ortaya koyuyor. Küratörlüğünü Dr. Angelina Whalley’in üstlendiği bu eşsiz serginin ülkemizdeki bilimsel danışmanlığını İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa sürdürüyor.
Bilim ve sanat çevreleri tarafından dünyanın en kapsamlı hayvan anatomi sergisi olarak tanımlanan “Body Worlds: Animal Inside Out – Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi”; serginin küratörü Dr. Angelina Whalley, Hupalupa Expo İcra Kurulu üyesi Merve Timurlenk Şengül, İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel ve İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ozan Gündemir’in katılımları ile yapılacak basın toplantısında siz değerli basın mensuplarını da aramızda görmekten mutluluk duyacağız.
Not: Sergide yer alan tüm eserler, doğal yollarla hayatını kaybeden canlıların plastine edilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Tarih : 1 Aralık 2023, Cuma
Saat :12.00
Yer : Hupalupa Expo, Ataşehir Metropol İstanbul
‘Bir Yaşam Öyküsü’nden çok daha fazlası…‘Hayal Varsa’ herkesin yaşamına dokunacak bir neslin hikayesi.
Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı Şinasi Altıner’in hayatı, kızı Ayşe Beril Altıner tarafından kaleme alındı. Üç dönem milletvekilliği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapan Şinasi Altıner’in Karabük’ün Kapaklı köyünde başlayan, yaşamın uçları arasındaki hikayesi bir yaşam kılavuzu niteliğinde.
Bir dönüşümün hikayesi…
Kitabın yazarı kızı Ayşe Beril Altıner’ın 14 yıllık bir araştırmanın sonucu, roman tadında yazdığı kitabı ‘Hayal Varsa’, bir siyasetçinin, eski bir bakanın siyasi yaşamının değil, olanakları çok kısıtlı bir köyde doğan, elektrik olmasa da hayallerinin ışığıyla aydınlanan yolu takip eden Şinasi’nin öyküsü. ‘Hayal Varsa’ yokluktan varlığa, karanlıktan aydınlığa, kaybedişten kazanmaya, travmadan yenilenmeye dönüşümün hikayesi.
Hayatı isyansız, keşkesiz, amasız yaşamak… Hayatla aynı yöne akmak…
‘Hayal Varsa’ bir adım sonrasında, ‘orada ne var?’ın merakı, iyiye, ileriye gitmenin tutkusu, ‘ben kendimi en iyi nasıl gerçekleştiririm’in sorgusu, şartlardan bağımsız hep büyük bir hayalin varlığı, kendine inanışın öyküsü… ‘Şinasi’nin, hayatındaki hiçbir sorunu engel olarak görmemesinin, sorunu giderene kadar yaratıcı çözümcülükle yaklaşmasının da kaynağı buydu.
Küçük Şinasi’nin çamurdan yaptığı radyodan ‘dinledikleri’, güttüğü inekleri kaybetme pahasına gözünü kapatıp kurduğu hayalleri, 4 km’lik ilkokul yolunda kaybettiği ve hayatındaki ilk ve tek medeniyet temsilcisi olan ucu silgili kaleminin simgeledikleri, belki de Büyük Şinasi’nin kaydettiği başarılarının temel taşlarıydı.
Merakı mirasa dönüştü…
Hayata karşı büyük bir merakla yaklaşan Beril, babasının yaşam öyküsünü kaleme alışının da bir merakla başladığını söylüyor. ‘’Bana sağladığından çok daha farklı şartlara doğmuş olan babamın kendi yaşam arkında nasıl olup da bunca mesafeyi kat ettiğini hep merak etmiştim. Başta sadece kendi merakımı gidermek içgüdüsüyle başlayan bu sohbetler on dört yıllık bir süreçte sekil değiştirdi. Babam için hazırladığım bir armağan ve kendi çocuklarıma nerden geldiklerini anlatan bir mirasa dönüştü.’’
‘‘Aslında genç Türkiye’nin değişim ve dönüşümünün bir yansıması…’’
Beril Altıner, kitabının akışta kalmaya inanan, umutla beslenen, kendini en iyi şekilde gerçekleştirmek isteyen herkese, özellikle de gençlere umut, bir yaşam kılavuzu olmasını diliyor. Kitabın sadece babasının değil, aslında çok önemli bir neslin hayatını içerdiğinin de altını çiziyor: ‘‘Babam, onunla eş zamanlı ve benzer koşullarda doğan pek çok insan gibi, aslında hayal kurmanın bile neredeyse imkânsız olduğu bir dönemde doğmuştu. Sadece bir evlat olarak değil, üç çocuk sahibi bir anne olarak merak ettim. Hayatta başarı nasıl elde ediliyordu? Sorunların üstesinden nasıl geliniyordu? Mutluluk denen şeyin sırrı neydi? Ve belki de en önemlisi, sadece hiçlerin olduğu bir ortamda hayaller nereden besleniyordu? Bana canımdan yakın babamın biyografisini yazmak için yola çıkmışken, çok geçmeden bunun genç Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim ve dönüşümünün bir yansıması olduğunu da görmeye başladım. Bu kitapta, sadece bir çocuğun veya gencin değil, bir neslin yaşadığı sıkıntıları ve başarıları ele almış oldum. Aynı zamanda kaderin babama sunduğu hayat sürprizlerini onun nasıl yönettiğini gördüm. Yazarken önemli dersler çıkardım. Umarım bu kitap tüm okuyucularımız için geçmişin ışığında bugünümüzü anlamamıza ve yarınımızı şekillendirmemize yardımcı olacak bir çeşit kılavuz olur.’’
82 yaşındaki Şinasi Altıner, memleket ve dünya meselelerine hic eksilmeyen merak ve ilgisiyle, Ankara’daki evinde eşi Sevim Altıner’le elinden geldiğince yaşının keyfini, dedeliğinin tadını çıkarmaya, sportif ve dinamik kalmaya özen gösteriyor. Sürekli öğrenmeye, zamanı yakalamaya, yeni nesilleri anlamaya, günün şartlarına ayak uydurmaya, gelişmeye, kendini güncellemeye odaklanıyor.
Kitabın yazarı, travmanın aslında en çok etkilediği kahramanı olunca…
Kitabın yazarı olmanın yanı sıra hikayenin başrol oyuncularından biri olan Beril 3.5 yaşındayken, öğrencisi tarafından öldürülen annesiyle gömdüğü derin sessizliğini de ilk kez bu kitapla bozuyor. O dönemdeki bebek Beril’in duygularını, travmasını maalesef başkalarının tanıklığıyla yazsa da, bu dile getirişin bir son değil, başlangıç olduğunu biliyor. Babasının yaşam öyküsünün sınırları dışına çıkmamaya özen gösterirken içindeki fırtınayı, babasının yaşadığı trajediye saygı göstererek geriye çekiyor. Kendi çocuğunu hayata getirdikten sonra iki çocuğu evlat edinmesine sebep olan bu kaybediş, biliyor ki başka bir hikayenin konusu… Yıllar içinde yaşananları sindiren, sükunetle anlamlandırmayı öğrenen Beril, hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına, yaşadıklarının, karşılaştıklarının illa bir sebebi olduğuna inanıyor. Yaşam yolculuğunda bu sebepleri keşfetmeye, elinden geldiğince kendi payına düşeni yapmaya çalışıyor.