ZYGMUNT BAUMAN, IRENA BAUMAN, JERZY KOCIATKIEWICZ ve MONIKA KOSTERA’YI BULUŞTURAN AKIŞKAN MODERN DÜNYADA YÖNETİM, AYRINTI’DAN ÇIKTI!
Çağımızın en önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman, mimar ve kentsel çalışmalar uzmanı Irena Bauman ve örgüt ve yönetim bilimciler Jerzy Kociatkiewicz ile Monika Kostera’nın söyleşisinden derlenen Akışkan Modern Dünyada Yönetim, Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı! Bauman’ın “akışkan modernlik” olarak tanımladığı çağımızın getirdiği öngörülemezlikle yönetimin vaat ettiği denetim arasındaki karşıtlığa odaklanan kitap, ufuk açıcı bir tartışmayı okurlara ulaştırıyor. Akışkan Modern Dünyada Yönetim, yönetim biçimlerinin dönüşümlerini ve değişen yönetim anlayışlarını ele alarak tarihi bir perspektif sunarken aynı zamanda felsefi ve sosyolojik bir sorgulama da yapıyor. İnsanların eskiden yönetmeye dair daha geniş bir perspektife sahip olduğunu ancak günümüzde kendisinin ve ailesinin geleceği gibi daha minör kaygılarla ilgilendiklerini öne süren dörtlü, bu nedenle toplumsal meselelere ilginin azaldığına değiniyor.
Ayrıntı Yayınları’nın İnceleme Dizisi kapsamında okurlarla buluşan Akışkan Modern Dünyada Yönetim’i Türkçeye Aslı Önal çevirdi.
Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernlik” olarak tanımladığı içinde yaşadığımız çağ, her alanda muazzam belirsizliklerle karakterize olur. Bunun en önemli neticelerinden biri, bireylerin referans alabilecekleri yerleşik toplumsal yapı, kurum ve örgütlerden mahrum kalmasıdır. Böylesi bir belirsizlik hali, yönetim kuramından ve onun denetim ve öngörülebilirlik gibi vaatlerinden önemli ölçüde ayrışır. Dahası akışkan modernlik çağında “yönetim”, ait olduğu profesyonel alanın sınırlarını çoktan aşıp özel hayatın neredeyse tüm alanlarını kuşatır hale gelmiştir.
Akışkan modernliğin ön görülemezliği ile yönetimin vaat ettiği denetim arasındaki karşıtlık, ister istemez bazı soruları akla getirir: Yönetsel pratik, akışkan modernliğin olumsuz etkilerinin önüne geçebilir mi? Akışkan modernliğin şu an içinde bulunduğu dehşet verici durumun sorumlusu, hayatımızın her alanında yönetime duyduğumuz sarsılmaz inanç olabilir mi? Eğer öyleyse, yönetime olan yaklaşımımızı değiştirebilir miyiz?
Örgüt ve yönetim bilimciler Jerzy Kociatkiewicz ile Monika Kostera, mimar ve kentsel çalışmalar uzmanı Irena Bauman ve çağımızın en önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman bireycilik, tüketim kültürü, toplumsal eşitsizlikler ve iklim değişikliğinin belirleyici olduğu bu “fetret devri”ndeki başlıca sorunların çözümünde “yönetim” kavramının oynadığı merkezirolü, heterotopya, mezo-düzey örgütlenme, yöneticisiz yönetimler, üretken tüketicilik gibi ufuk açıcı kavramlar ışığında tartışmaya açıyorlar.
SÖMESTİR TATİLİNE SIRA DIŞI BİR DENEYİM: ANATOMİ SAFARİSİ!
GERÇEK HAYVANLARIN GİZEMLİ DÜNYASINA YOLCULUK ZAMANI…
“BODY WORLDS: ANIMALS INSIDE OUT – GERÇEK HAYVANLARIN ANATOMİ SERGİSİ” ZİYARETÇİLERİNİ AĞIRLAMAYA DEVAM EDİYOR.
Gerçek hayvan bedenlerinin ve organlarının plastinasyon yöntemiyle korunduğu sergi, 4 Şubat 2024 tarihine kadar ziyarete açık olacak.
Dünyanın en kapsamlı hayvan anatomi sergisi olarak tanımlanan “Body Worlds: Animal Inside Out-Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi”, Ataşehir METROPOL İSTANBUL AVM’deki HUPALUPA Expo’da açıldığı günden bu yana, binlerce ziyaretçiyi ağırladı. Gördüğü yoğun ilgi nedeniyle ziyaret tarihleri sömestir tatilinin sonuna kadar uzatılan sergi, 7’den 70’e her yaştan ziyaretçilerine, sıra dışı bir deneyim yaşatıyor.
“Body Worlds: Animal Inside Out-Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi” hayvan bedenlerinin bilinmeyen özelliklerini ve biyolojik yapılarını sanatsal bir anlayışla gözler önüne seriyor. “Hayvan derisinin ve kürkünün altında ne/neden var?” sorusu, meraklıları, anatomik bir safariye çıkarıyor.
Ziyaretçiler, ülkemizde olmayan fil ve zürafa gibi farklı coğrafyaların canlılarını bir arada görme ve 100’den fazla hayvanın kemik yapısını, kaslarını, sinir sistemini ve organlarını yakından inceleme imkânı buluyor. Doğal yollarla hayatını kaybeden ve sergi için bağışlanan hayvanlar, plastinasyon yöntemi ile çürümez hale getirilerek sergilenirken; hayvanlar âleminin şaşırtıcı gerçekleri de gün yüzüne çıkıyor. Gorillerin uyumadıkları zamanların % 50’sini yemek yiyerek geçirdiklerini, salyangozların saate 10 metre yol alabildiklerini, bir boğanın kalbinin insan kalbinden 5 kat ağır olduğunu, fillerin her gün 150 kilo ot, ağaç kabuğu ve meyve tükettiği gibi şaşırtıcı gerçekleri de öğrenme imkanı buluyorlar.
Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi; zürafadan file, köpekbalığından ahtapota, boz ayıdan devekuşuna kadar çok sayıda muhteşem canlının karmaşık biyolojisini keşfetme imkânı sunuyor. Her yaştan insanın hayvan anatomisini kolayca anlaması için tasarlanan sergi kapsamında hayvanların iç dünyası, çürümeyi durduran plastinasyon tekniği sayesinde detaylı bir şekilde gösteriliyor.
“Body Worlds; Animal Inside Out – Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi”, 4 Şubat 2024 tarihine kadar Ataşehir METROPOL İSTANBUL AVM’de yer alan HUPALUPA Expo’da ziyaret edilebilecek. Sergi, hafta içi 14.00 – 20.00 saatleri arasında, cuma, cumartesi, pazar ve sömestr tatili boyunca ise 11.00 – 19.00 saatleri arasında, her saat başı seanslarıyla ziyaretçilerini ağırlayacak.
Grammy ödüllü sanatçı İstanbul’da
Son zamanlarda gerçekleştirdiği müzik projeleri ile adından sıkça söz ettiren başarılı genç piyano sanatçısı ‘Berk Can Arslan’,Jennifer Lopez, Pitbull, J Balvin, Akon ve DJ Khaled gibi isimler ile projelere imza atan Grammy ödüllü sanatçı ‘Mohombi’ ile düet proje yayınladı.
Dünyaca ünlü sanatçıların hit şarkılarında imzası bulunan ‘Mohombi’ ile ‘Zombie’ isimli savaş karşıtı eserin cover düzenlemesini gerçekleştiren genç müzisyen, Global müzik kariyerinde örnek aldığı çok özel bir isimle düet yapmış olmasının hayallerinden biri olduğunu paylaştı. Mohombi ve Berk Can Arslan ‘Zombie’ düeti Türkiye’de büyük bir prodüksiyon ve organizasyonla gerçekleştirildi. Ülkemizin ödüllü global müzik prodüktörleri ‘Tamer Şengül (TAME) ve Don Weezy’ nin prodüktörlüğünde düzenlenen müzik projesine Ulusal ve global basınında ilgisi büyüktü. Önümüzdeki dönemde sürpriz isimlerle sanatsal projelerini hızlandırmayı planlayan sanatçı Berk Can Arslan, Zombie eserinin lansmanı için dünyaca ünlü müzisyen ve ülkemizde popüler akımlar gerçekleştiren Tik Tok ve digital medya ünlüleri ile bir araya geldi. The Cranberries ‘in Zombie’ isimli eserini yeniden düzenleyen sanatçılar Berk Can Arslan ve Mohombi, İstanbul AKM merkezinde ‘Gazze için bende oradayım’ konserinde dünya’da barış mesajı ile ortak canlı yayında eserlerini seslendiler. Genç piyano sanatçısı geçtiğimiz yılda doğanın yalnızlığına ve çaresizliğine dikkat çekme amacı ile ‘Resital Doğa’da ismini verdiği sosyal sorumluluk projelerini gerçekleştirmişti.İçinde bulunduğumuz yüzyılın belki de en büyük sorunu olan düzensiz göçlerin sebep olduğu trajedi insanlığın önündeki en zor sınavlardan biri… Türkiye; savaş, çatışma ve şiddet yüzünden yerinden edilen milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yaparak bu sınavı vermeye devam ediyor.
Ülkenin sınırında, aklın kenarında bir roman
Sertaç Yumun’ un “Kenara Yakın” adlı romanı, Türkiye’den Avrupa’ya göçün önemli geçiş noktalarından biri haline gelen Edirne’de yaşananları hikayenin arka planı olarak sunuyor. Kitabın bu yönüyle zamanımıza tanıklık ettiği söylenebilir.
Roman, ilk cinayetini işleyecek genç bir kiralık katilin gerilim dolu hikayesini anlatıyor. Her geçen gün çevresine ve dünyaya yabancılaşan günümüz insanının, “öteki” ne karşı duyduğu şüphe yüzünden yaşadığı tedirginlik, bu tedirginliğin onu sürüklediği yalnızlık ve endişe kitabın ana çıkış duygusunu oluşturuyor.
Cinayet ve Felsefi Meseleler
Kenara Yakın, Türkiye’nin Yunanistan sınırında sığınmacıların umutlarını sömüren kaçakçıları, bu uğurda işlenen cinayetleri, kanlı hesaplaşmaları konu edinen atmosferinde, bir kiralık katilin aşkı tanıdıktan sonra yaşadığı tereddütleri tüm duygusal ve psikolojik boyutlarıyla anlatmayı başarıyor.
Kitap, gerilim türünden beklenen sürükleyici anlatısı ve sürprizli finali yanında ana karakterin detaylı psikolojik tahlillerine, varoluş, ahlak gibi temel felsefi meselelere yer vererek, olay örgüsünün görünen yüzeyinin altında derinlikli bir başka okuma fırsatı sunduğunu da müjdeliyor.
İstanbul Çağrışımları Meşher’in panelinde konuşuldu
Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi kapsamında “Çağrışımlar” başlıklı panel düzenledi. İstanbul’a bugünden ve farklı disiplinlerden bakış sunan panelde, her biri alanında uzman konuşmacılar serginin kendilerinde bıraktığı çağrışımları paylaştı. Sesler, kokular, deniz mavisi, rüzgârlar, yok olan binalar… Sergiye dair yorumların çeşitliliğini gözler önüne seren panel, katılımcıları da çağrışımlar yolculuğuna çıkardı.
İstanbul’un önde gelen disiplinlerarası sergi mekânı Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi kapsamında düzenlediği “Çağrışımlar” isimli panelde İstanbul’u ele aldı. Tarih, fotoğraf, sahne sanatları, görsel sanatlar, edebiyat ve müzik gibi farklı alanlarda çalışmalarını sürdüren uzman isimlerin sergiden ilhamla kişisel çağrışımlarını paylaştığı panel, 5 Ocak’ta Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) Oditoryumu’nda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. İlgiyle izlenen ve katılımcıları çağrışımlar evreninde yeni yolculuklara çıkaran panelin açılış konuşmasını Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk yaptı.
Şehrin içinde hayat arayanlar…
Serginin küratörlerinden Şeyda Çetin’in moderasyonundaki ilk oturumda Latife Tekin “İstanbul Üstüne İstanbul Kuranlar” başlıklı metnini katılımcılara okudu. Etkinlik için yazar tarafından hazırlanan bu metin, Tekin’in imzasıyla katılımcılara dağıtıldı. Şehri şehir yapan etkenleri öne çıkardığı konuşmasına, İstanbul’u görmeden hayalen resmeden sanatçıları selamlayarak başlayan Tekin, “O hayal meyal eserler başka bir yerden dokunup duygulandırdı beni, İstanbul’u görmeden göçüp gelmiş insanlar arasında büyüdüğüm için. İlk romanlarımda şehrin içinde hayat arayanları hikâye edip anlattım; kederli, masum bir habersizlikle İstanbul üstüne kurdukları İstanbul’da savrulup gidenleri,” dedi.
Tekin’in ardından Murat Germen “Bakma, Görme ve Aktarma Biçimleri: İstanbul’un Evveli ve Âhiri” başlıklı sunumla katılımcılara seslendi. Sergide yer alan Henry Aston Barker, Antoine-Ignace Melling gibi isimlerin eserlerini benzer açı ve kadrajlardan kendi çektiği fotoğraflarla karşılaştırmalı olarak sunan Germen, “İstanbul’un evveline dair pek çok tasvir var. Bu şehir bir yandan da büyük bir hızla değişiyor. Son zamanlarda korkutucu bir hal aldı bu değişim… Âhir de biraz ona gönderme, onu temsil ediyor,” dedi.
Yok olan tiyatro sahnelerinin izinde
Panele rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Dikmen Gürün’ün “Beyoğlu’nda Seyir Hâli” başlıklı metnini Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk okudu. “Meşher’in duvarlarını kaplayan tablolar, çizimler arasında dolaşıyorum,” diyen ve Beyoğlu’nun yok olan tiyatro sahnelerinin izini süren Gürün, metni Muhsin Ertuğrul’un 1931 yılında Darülbedayi dergisinde çıkan şu sözleriyle bitirdi: “Bir tiyatro istiyorum efendim. Ben bir tiyatro istiyorum. Bir tiyatro binası lazım. Bu İstanbul şehrine her şeyden evvel bir tiyatro binası lazım.”
“Evlerin şekli gibi müzik de homojendi”
Panelin ikinci oturumu ise serginin küratörlerinden Ebru Esra Satıcı’nın moderasyonunda yapıldı. İlk olarak Cem Behar “Şehrin Ortak ‘Sound’u”nu anlattı. Sergide yer alan Cosimo Comidas de Carbognano’nun (Kömürciyan) iki panoramik eserine odaklanan Behar, “Meşher’deki panoramalara bakınca neredeyse beş asra yayılan bir ses yelpazesi söz konusu. İki panorama benim için çağrışım kaynağı oldu. Pera’da Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen biri Carbognano. Yani İstanbul’a dışarıdan bakanların aksine İstanbul’un içinden biri… Tarihi yarımadayı çok geniş bir açıyla ele almış. Biri Galata Kulesi, diğeri Kız Kulesi yakınlarından. Yüzlerce, binlerce evin hepsi aynı şekilde çizilmiş. Bu manzaralar bana şehrin genel müzikal sound’unun da homojen olduğunu düşündürüyor. Sözünü ettiğim müzikal sound, geleneksel Osmanlı-Türk musikisi. 19. yüzyılın ortalarına, belki de daha sonrasına kadar bu musiki geleneği tıpkı resmedilen evlerin şekli şemali gibi homojen,” dedi.
“Batı’dan Bakışla İstanbul” başlıklı konuşmasında Murat Belge söze, ilk çağlardan günümüze İstanbul’un yüzyıllara yayılan tarihi, değişim ve gelişimine dair genel bilgiler vererek başladı. İstanbul’un birkaç kez el değiştirmiş bir şehir olmasının, hem mimari hem de kültürel anlamda değişiklikler yaşamasına neden olduğunu anlatan Belge, şehrin mimari kökeninin Grekoromen, geometrik ve kamuya yönelik olduğunu, Osmanlı’daki yaklaşımın ise kamudan özele doğru olduğunu aktardı.
“Bir şehrin tarihi -miş’li geçmiş zamanla yazılamaz”
Gülsün Karamustafa da “Sosyal Medyada ‘Paylaşılan’ Eski İstanbul”u anlattı. Karamustafa, “Sosyal medyada karşımıza eski bir fotoğraf çıktığı zaman önce özlem ve nostalji oluyor. Herkes ‘Ne kadar güzelmiş o günler, keşke o günlere ışınlansam,’ diyor. Bu kaynakların sunum biçiminde aynı zamanda bir bellek oluşturma çabası da var. Ancak bu çaba akademik bir çalışma ya da kaynak arama değil. Bir -miş’li geçmiş konuşma tarzıyla İstanbul anlatma durumu var, bir şehrin tarihi -miş’li geçmiş zamanla yazılamaz. En önemli noktası da bu resimler sebil gibi kullanılıyor ve hiçbirinin nereden geldiğini, kimin olduğunu bilmiyoruz. Sadece internette akıp gidiyor. Bu durumun nereye doğru gittiği de belirsiz. Peki, bu kaynaklarda yazılan yanlışlar nedeniyle ilerisi için nasıl bir bellek oluşacak? Bir hayli dramatik,” dedi.
“Panel, sergiye yeni anlamlar kazandırdı”
Panelin kapanış konuşmasını sergi çalışmalarına Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergi kataloğu için kaleme aldığı “Biz ki İstanbul şehriyiz, güzelizdir” başlıklı makalesiyle katkı sağlayan Zeynep Çelik yaptı. Çelik, “Sergideki panoramalardan aldığım ilk mesaj sadece şehrin güzelliğiyle sınırlanmıştı. Halbuki serginin, İstanbul’un göz alıcı cephesi ardında dürtüklediği pek çok konu ve soru var. Bugünkü sohbetimizin formatını oluştururken amacımız belki de ilk bakışta birbirine benzeyen 100 küsur sanat eserinin bizleri nereye götüreceğini izlemekti. Farklı alanlardan gelen konuklarımızın konuşmaları birbirlerini çok güzel tanımladı, yeni pencereler açtı ve sergiye yeni anlamlar kazandırdı,” dedi.
Her iki oturumda da konuşmacıların sunumlarının ardından soru-cevap bölümü düzenlendi.
Sergi 26 Mayıs’a kadar görülebilecek
Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar, bir kısmı ilk defa İstanbul’da sergilenen panoramik ve geniş açılı şehir temsillerini içeren gravürlerden nadir kitaplara, yağlıboya tablolardan fotoğraflara 100’ün üzerinde eseri izleyiciyle buluşturuyor. Ömer Koç Koleksiyonu’nda yer alan nadide eserlerden oluşan sergi, 15. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan bir zaman dilimini kapsıyor. Şehre merak duyan Batılılar tarafından üretilmiş eserlerin bir araya geldiği bu seçki, şehrin zengin bir görsel kaydını oluşturuyor. Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi, 26 Mayıs’a kadar görülebilecek.