Mustafa TEMİZER
Yüce Allah müminlere iman ve takvayı emrettikten sonra başkalarını da İslâm’a çağırmalarını emretmektedir. Allah Müslümanların içinde onlara önderlik edecek, birlik ve beraberliklerini sağlayacak, onlara iyiliği emredecek, onları kötülükten sakındıracak, insanları İslâm’a çağıracak bir sosyal kontrol mekanizmasının bulunmasını istemektedir.
Müfessirler Müslümanların böyle bir kurumu oluşturmalarının farz-ı kifâye olduğunu belirtiyor. Bu görev yerine getirilmediği takdirde, görevin özelliğine göre o topluluğu meydana getiren yükümlülük çağındaki bütün Müslümanlar bu ihmalden dolayı sorumludur diyor.
Her birey, iyiliğin yaygınlaşması ve kötülüğün önlenmesine kendi ölçüsünde katkıda bulunmakla yükümlü kılınmıştır. İslâm toplumunun en önemli ilkelerinden bir de emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l- münkerdir. Her Müslümanın toplum içindeki konumuna, maddî ve mânevi gücüne göre yerine getirmesi gereken bir görevdir.
Buna göre emir bil-ma’rûf “iyi olanı emretme, iyiliği ve güzelliği yaymaya çalışma”, nehiy ani’l-münker ise “kötülüğü yasaklama; kötü, çirkin, kamu vicdanını rahatsız eden, meşruiyet sınırını aşan tutumlara karşı çıkma” anlamına gelir.
Hz. Peygamber “Bir kötülük (münker) gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan (kötülüğe) kalben buğzetsin ki artık bu da imanın en zayıf derecesidir” diyor. (Müslim, “îmân”, 78; Tirmizî, “Fiten”. 11).
Buna göre:
a)- “Kötülüğü el ile önleme” sorumluluğu Müslümanları, toplumda iyiliğin kökleşmesini ve kötülüğün giderilmesini sağlayacak bir siyasî güç meydana getirmek ve sağlam bir toplumsal yapı oluşturmakla yükümlü kılıyor. Bu yapının birlikte oluşturulmasını istiyor.
b)- “Kötülüğe dille karşı çıkma sorumluluğu genel olarak iyilikten yana olma ve kötülüğe tepki gösterme bilincinin toplumda canlı tutulmasını, eğitim, öğretim, irşad, vaaz ve sözlü yayınlar gibi kurumsal çalışmaların önemini gösteriyor. Bunun için âyette Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun buyurulmuştur.
c)- “Kötülüğe kalben buğzetme” bütün Müslümanlar için en düşük düzeyde bir sorumluluktur. Anılan hadiste Hz. Peygamber bunu imanın en zayıf derecesi” saymıştır. Çünkü kalple buğz, -olumlu davranışlarla tamamlanamadığı sürece “el” ve “dil” ile kötülüğe karşı koyma yollarına başvurmadaki acizliği ve güçsüzlüğü gösteren pasif bir tavırdır.
İyiliğe arka çıkıp kötülüğe karşı koyma, ağır olduğu kadar da değerli bir ödevdir. Ancak insanları iyilik yapmaya ve kötülükten uzak durmaya çağıran kişinin, öncelikle kendisi bu görevi yerine getirmelidir. Bununla ilgili bir hadiste bildirildiğine göre böyle birini cehennemde görenler. “Ev filân, bu ne hail Sen dünyada iyiliği emredip kötülükten alıkoymaya çalışmaz mıydın?” derler. Adam şu cevabı verir.- “Ben size iyiliği emreder. fakat kendim yapmazdım: kötülüğü yasaklar ancak kendim kötülük yapardım” diyor. (Buhârî. “Bed’ül-halk”. ıo-. Müslim, “Zühd”. 51; geniş bilgi için bk.
Bu görevlerin tatlı bir üslûpla yapılması, görev yapılırken gönül kırmaktan ve fitne çıkarmaktan sakınılması gerekmektedir. Nitekim Allah Hz. Peygamber’e kötülüğü en güzel davranışla savmasını emretmiş, böyle yaptığı takdirde düşmanların dahi dost olacağını bildirmiştir ( Fussılet 41/84).
Medine Sözleşmesi birliğin nasıl sağlanacağı konusunda en güzel örnektir. Bu sözleşmenin konumuzla ilgili öne çıkan maddeleri şöyle:
13- Takvâ sahibi müminler saldırganlara, haksız bir fiil tasarlayanlara ve cürüm işleyenlere, bir hakka tecavüz edenlere, müminler arasında karışıklık çıkarmak isteyen kimselere karşı olacak ve bunlardan biri kendilerinden bir kişinin evlâdı bile olsa hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.
17. Müminler arasında geçerli olan barış tektir. Hiçbir mümin Allah yolunda girilen bir savaşta diğer müminleri hariç tutarak bir anlaşma imzalayamaz; anlaşma ancak müminler arasında eşitlik ve adalet çerçevesinde yapılacaktır.
19. Müminler birbirinin Allah yolunda akan kanlarının intikamını birlikte alacaktır. 23. Üzerinde ihtilâfa düşülen konular Allah’a ve resulü Muhammed’e arz edilecektir.
25a. Avfoğulları yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet teşkil eder. Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinleri de kendilerinedir. Buna mevlâları da dahildir.
44. Bu vesikada zikredilen kişiler Yesrib’e saldıracak olanlara karşı yardımlaşacaktır.
46. Bu sahîfede adı geçenler için konulan şartlar adı geçen kimseler tarafından tâvizsiz bir şekilde uygulanır. Kurallara mutlaka uyulacak ve asla aykırı hareket edilmeyecektir. …
Hayat nizamı olan İslam’ı şekle indirgeyen; sakal, cübbe, takke, sarık, abdest, namaz, baş örtüsünden ibaret gösteren, İslam’ın Adalet (Herkese eşit mesafade durmak), Emanet (Tüm makamları geçici görmek), Ehliyet (Emaneti Layık olana vermek), Meşveret ( ortak akıl ile yönetmek), Maslahat (Şahsi menfaatleri değil; kamu yararını gözetmek), Birlik, Sosyal Sorumluluk (Emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l- münker) gibi ilke ve emirlerini hiçe sayan, şahsi menfaat ve ikballeri için her şeyi mübah gören iktidar ve muhalefet gruplarının millete yaşattıkları hangi Müslümanlık anlayışı ile izah edilebilir?…
Bugün Türkiye ya yok olmak ya da eski azamet ve yüksekliğine kavuşma meselesi ile karşı karşıyadır. Hz. Peygamberin yaptığı gibi birliğimizi yeniden sağlayacak bir sözleşme etrafında; Osmanlı Beylikler İttifakı ve Birinci Mecliste kurulan ittifakta olduğu gibi, yeniden Anadolu Birliğini sağlayacak adımları atan rahmetli Millet Derneği Kurucu Genel Başkanı Aykut Edibali ve Millet Partisinin 50 yıldan beri yaptığı – Milli Mutabakat -Milli Birlik – Milli İttifak – Yeniden Milli Mücadele – Muhteşem Türkiye – İslam Barış Medeniyeti – çağrılarına kulak vermek ülkemizi parçalamaktan, milletimizi yok olmaktan kurtarmak zorundayız. Unutmayalım ”İştirak etmediğimiz, çilesine katlanmadığımız bir kurtuluş mümkün değildir.” Aykut Edibali
Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla… Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, Diyanet Kuran Yolu Meali ve Tefsiri