BÜYÜK BİR “MȂNEVİ BUHRAN”A DOĞRU MU SÜRÜKLENİYORUZ?
Süleyman KOCABAŞ
Bu Yazıyı Neden ve Niçin Yazdım?
20 Ağustos 2022 sabahında uyandığımda bu yazıyı yazmak aklımdan geçmiyordu. Fesburgumu açtığımda, fesburg arkadaşlarımdan birisinin Prof. Aziz Sancar’ ın görüşü olarak not düştüğü şu ifade tepemi attırdı ve bu yazıyı yazmak zorunda kaldım: “ Arap kültürünü din sanmak Türk milletinin yanlışı olmuştur.”
Bizde İslamiyet’i “Arap kültürü” sayıp, onun millet hayatımızdan kovmanın edebiyatı ve geleneği, daha Cumhuriyetin ilk yıllarında “Atatürk Devrimleri süreci” nde kendisini göstermeye başlamıştı. Milletimizi mazisinden koparmayı esas alan Harf ve Dil Devrimleri yapılırken, devletin en başında yer alanlardan başbakanlar İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın bile “Bu devrimleri, Arap kültüründen kopmak ve Batı kültürü ve laikliğe daha iyi adapte olmak için yaptık” görüşlerine, belgeleriyle birçok yazımızda yer vermiştik.
Bu sakat görüş, kanaatimce, dinimizi ve tarihimizi iyi bilmemekten kaynaklanmakta veya “Belirli güç odaklarına verilen sözleri yerine getirmek” yanında, hatalı “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru” na saplanmaktan ileri gelmektedir. Bu yanlışlık tahlil edilecek olunursa şunlardan bahsedebiliriz.
İslamiyet Arap Kültürü Değildir
Hakkında, “Arap kültürüdür” denilmekle, İslamiyet, onu “ırkçılık” a indirgenip, “ırkçılık silahı” yla vurularak onun milletimizin hafızası ve yaşayışından silinmesi bu planlamayla gerçekleştirilmek istenmekte olup, bu aynı zamanda, bilerek ve bilmeyerek Hristiyan Misyonerliğine hizmet etmek demek olacağından, Misyonerce bir tavırdır. Çünkü bunların mücadele metotlarında Müslüman Türk Milletini İslamiyet’ ten uzaklaştırmak için her yola başvurmak vardır.
Bir kere, İslamiyet “Arap kültürü” değildir. Peygamberimiz Hz. Muhammed, geleneksel putperest Arap küfür kültürünü de yıkarak, onun yerine ilahi vahiy kültürü ile gelen, bütün insanlığa hitap eden evrensel kültür ve medeniyet anmayışını getirmiştir. Üstelik de hiçbir Hristiyan, Filistin de Taberiye gölü civarında yaşayan Arami kavmi veya milletinden olan Hz. İsa’nın getirdiği din Hristiyanlık için, “Hristiyanlık bir Arami kültürüdür, yanlışlığa düşmeyip ondan vazgeçelim” dememiştir ve demez. Ama, gelin görün ki, İslamiyet için bize dedirtilerek ırkçılık silahıyla vurmaya yönelik milletimizi ondan koparmak isterler.
Büyük Milletlerin “Millet Olma Süreçleri” ni Üç Büyük Dine Girmekle Tamamlamaları
Tarihte Büyük Milletler (Yahudiler, Araplar, Latinler, Germenler, Saksonlar, Slavlar, Grekler, Farslar, Türkler vb.) “mütekâmil millet olmak” süreçlerini üç büyük dinden birisine girmekle tamamlamışlardır. Tarihte buna, “Çok tanrıcılık ve putperestlik pagan din kültüründen tek Tanrılı ilahi vahiy mesajlı dinlere geçiş” deniliyor.
Bu “geçiş süreci” nde, Şamanist Türk Milleti de İslamiyet’i seçmekle, iddia edildiği üzere “yanlışlık” a düşmemiştir. İslamiyet’i “kılıç zoru” olmadan, onu yıllar içinde tanıyarak “kendi isteği” yle kabul eden tek millet Türk Milleti olmuştur. Çünkü, milletimiz İslam evrensel kültürünün birçok unsurları ile kendi örfi kültür unsurları arasında “büyük benzerlikler” görerek kendisine en uygun din olarak İslamiyet’i seçmekle, diğer milletler benzeri “mütekâmil millet olma” sürecini tamamlamıştır.
Türkler, Müslüman olmasalardı nasıl bir akıbetle karşılaşırlardı? Pagan dinler veya başka büyük dinlere giren Türlerin, girdikleri bu dinler milletleri içinde “sosyal asimilasyonlar” a uğrayarak tarihten silinmelerine bakılırsa, Müslümanlık dışında başka dinleri seçen Türklerin de bu akıbetten kurtulamayacağı karşımıza çıkar. Birer Türk kavimleri olan Macarlar ve Bulgarların kimlik kayıpları böyle olmuş, bugün itibariyle Türk’le ilişkileri sadece isimlerinden ibaret kalmıştır.
Türk Milletine En Büyük Medeniyet ve Süper Güç Olma Atılımını İslamiyet’e Girmek Yaptırmıştır.
Yaklaşık 5000 yıllı tarihinde Türk milleti, tarihinin ne büyük iki zirvesini, Büyük Selçuklu Devletinin Ortadoğu’da yaklaşık 251 yıl süreyle (1058 – 1299) “süper güç” olması ve onu takiben Osmanlı Devletinin, daha geniş boyutlarda yaklaşık 474 yıl (1299 – 1774) süreyle, üstelik de üç kıta (Asya, Avrupa ve Afrika) üzerinde “dünyanın en âdil yönetim anlayışıyla” denilen yönetimiyle büyük hakimiyet ve nüfuz kurarak dünyanın “birinci süper gücü” olmasının sebebi, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesi sayesinde olmuş, “Türk – İslam Sentezi” ile oluşturulan milletimizin “Yeni Medeniyet Tasavvuru” ona bu atılımı yaptırmıştır.
Müslümanlıkla Türklük etle kemik gibidir. Birbirinden ayrılamazlar. Türkün hayatından İslam’ı çıkarırsanız geriye pek fazla bir şey kalmaz. Zaten, tarihi ve ebedi düşmanımız Batı nezdinde de Türk demek İslamiyet, İslamiyet demek Türk demek şeklinde algılanmıştır. Görülüyor ki, “İslam olmak, Müslüman kalmak” bizim “BEKA” mız için zorunludur. Bunun aksini düşünmek, “BEKA SORUNUMUZ” haline gelir ki, hiç kimsenin büyük bir “mânevi felaket” i milletimizin başına sarmaya hakkı yoktur.
Yeni Bir Medeniyet Tasavvuruna İhtiyacımız Vardır
Günümüz Türkiyesi, Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılında (1923 – 2023) bile bölgesi ve dünyada “süpür güç” olamamışsa buna en büyük sebep, Batılıların kendi itiraflarıyla da “Materyalizm” ideolojileri ve rejim anlayışlarına dayalı “Çökmüş Modern Batı Medeniyeti” ni bizim de Tanzimat’tan bu yana taklitçilikle “Medeniyet Buhranı” içine sürüklenmemiz olmuştur. Yeni atılımlar yapabilmek için, milletimizin mazisiyle de büyük ilişkiler kurarak bir “Yeni Medeniyet Tasavvuru” na büyük ihtiyacı vardır. Ünlü tarihçimiz Prof. Dr. Osman Turan’a tabiriyle, “Milletimizin medeniyet davası tarihi henüz yazılmamıştır”. Üniversitelerimiz ne güne duruyorlar? Kendilerini “resmi ideoloji” ve diğer bir kısım ideolojilerin cenderesinden çıkararak bunu yazmak ve yapmak zorundadırlar. Bu aynı zamanda, “Yeni Medeniyet Tasavvurumuz” üzerinden buhranlar ve büyük ıstıraplar içinde kıvranan Batı’nın yanında bütün insanlığın da “kurutuluş” una vesile olacaktır.