ERMENİ TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ İLE İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİNİN SULTAN ABDÜLHAMİT’İ DEVİRMEK İÇİN İTTİFAKI VE GÜNÜMÜZDE TARİHİN TEKERRÜRÜ
Süleyman KOCABAŞ
Vatan Bölücü Ermeni Meselesi Nasıl Başladı?
Ermeni Meselesi, 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşmasına, 61’inci madde olarak, Osmanlı Devleti’nin “Rus askeri Doğu Anadolu’dan çekildikten sonra, Ermenileri, Kürtlerin ve Çerkezlerin saldırılarından korumak için Ermenilerin için” denilerek konulmuş “ERMENİ ISLAHATI MADDESİ” ile “tarih başlangıcı” ve “adresi” ne sahip olmuş, Osmanlı için yeni bir “VATAN BÖLÜCÜ CEREYAN” olarak kendisini göstermişti. Rusya’nın bundan emeli, kendi nüfuzunda olacak “BAĞIMSIZ ERMENİSTAN” sayesinde, milli emeli olan “SICAK DENİZLER” e inmekti. İngiltere ise, bunun aksine kendisini en kậrlı sömürgesi olan Hindistan’a götüren, Doğu Akdeniz “HİNT YOLU” na Rusya’nın inmesini önlemek için Doğu Anadolu’da ona karşı, kendi nüfuzunda “TAMPON BAĞIMSIZ ERMENİSTAN” kurmaktı. Bu haliyle, Berlin Antlaşmasından sonra inisiyatif giderek İngiltere’nin eline geçince, Rusya bu işten geçici bir süre çekilmişti.
İngiltere ve ayrılıkçı Ermeniler, bağımsızlığa gidecek yolda bir “ATLAMA TAHTASI” olacak olan 61’inci maddenin uygulanması için Sultan Abdülhamit’i sürekli sıkıştırmışlar, o da bununla gelecek olan Ermenistan bağımsızlığını önlemek uğrunda “ÖLÜMÜ TERCİH EDERİM ERMENİ ISLAHATINI UYGULAMAM” deyince, 1890’li yılların başlarında TAŞNAK ve HINCAK isimleriyle anılan Ermeni Terör örgütleri (Bugünkü PKK ve YPG benzeri) kurularak, Doğu Anadolu’da şiddet olayları başlatılmış, Sultan bunları, kendi adıyla anılan “HAMİDİYE ALAYLARI” nı kurarak 1900’lü yılların başlarında bastırmıştı. Abdülhamit, bunun yanında, “İNGİLTERE’Yİ İKNA” ederek de onu Ermeni Meselesinden el çektirmişti. İngiltere’nin bu haline kızan Ermeni Terör Örgütleri, “Bizi önce teşvik ve tarik etiler, sonra terk ederek yüzüstü bıraktılar” diyerek ona ateş püskürmüşlerdi.
İşte, Osmanlı’ya yönelik yeni bir vatan bölücü cereyan olarak “ERMENİ MESELESİ” nin ortaya çıkışı hikayesi özetle böyledir. Başlangıcından günümüze kadar olup bitenlerin kronolojik seyri için, iç ve dış belgelere dayalı olarak daha geniş bilgiye sahip olmak isteyenler 11’inci baskısı yapılan 176 sayfalık şu kitabıma müracaat edebilirler: (Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir Ne Değildir?, Vatan Yayınları, İstanbul, 2014)
Ermeni Terör Örgütlerinin Jön Türklerle İttifaklarının Gerekçeleri
1-En başta gelen gerekçe, Sultan Abdülhamit’ten kurtulmaktır. Çünkü Sultan, etkili tedbirlere başvurarak, Ermeni Terör Örgütlerinin, Doğu Anadolu’daki terör olaylarını 1892 – 1898 zaman diliminde tamamen ezmiş, teröristler yurt dışına kaçmışlardı.
2-Bu sebepten Sultan Abdülhamit işbaşında kaldığı sürüce emellerini gerçekleştiremeyecekleri için onu etkisiz hale getirmenin yollarından olarak şu iki mücadele şeklini planlamışlardı:
a-Sultan Abdülhamit’e bir suikast düzenleyerek onu etkisiz hale getirmek: Bunun için 17 Temmuz 1905’de Yıldız Sarayı caminde bir Cuma namazı vakti, Sultan camiden çıkarken ona bomba yüklü akraba suikastı düzenlemişler, bunun sonucu 27 muhafız asker ve sivil vatandaş ölmüş, Abdülhamit’i planlanandan 2 dakika 42 saniyelik bir gecikme mutlak bir ölümden kurtarmıştı.
b-Jön Türklerle ittifak ve işbirliği yaparak Sultan Abdülhamit’i devirmek ve onun “İstibdat rejimi” ni yıkarak, getireceği “hürriyet ve serbesti” ortamında daha rahat çalışmak için “Meşrutiyet rejimi” nin ilanı.
Emeni terör örgütlerinin, emellerini gerçekleştirmek için başvurdukları en son çare bunlar olmuş ve bu, başlangıcı ve sonuçlarıyla aşağıda anlatacağımız seyri takip etmiştir.
Jön Türklerin Vatan Bölücü Ermeni Komitacılarını Suçlayacakları Yerde Sultan Abdülhamit’ i Suçlamaları ve İşbirliğine Giden Yol
Yoğun ve sonuç alıcı olarak 1905’de ortaya çıkacak bu ittifak işbirliğinin bir evveliyatı vardı. Bu isteği, Jön Türklerin kendilerinin de dile getirdikleri halde, daha Ermeni İsyanlarının en civcivli olduğu 1892 – 1898 zaman diliminde kendisini göstermeye başlamıştı.
Sultan II. Abdülhamit’in “İSTİBDAT” denilen rejimini karşı, “KURTULUŞ İÇİN”” denilerek 10 Şubat 1878’de Sultan’ın “tatil etti” denilen Meşrutiyet’in yeniden ilanı emelini taşıyan Jön Türklerin liderlerinden Cemal Paşa, Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin, Ermeni Komitacılarının “ERMENİ BAĞIMSIZLIĞI” nı esas alan 1882-1898 zaman diliminde Doğu Anadolu’daki isyan sebeplerini, II. Abdülhamit’in İstibdat yönetimi ve Meşrutiyet idaresinin olamayışına bağlıyorlardı ki, bu tamamen yanlış izaha yönelik olup, içine düştükleri, “hataları” ndan olarak olup bitenleri hatıralarında dile getirmişlerdir. Bunlar şöyledir:
İttihat ve Terakki Partili Cemal Paşa’nın yazdıkları: “(Jön Türkler) … 1894 – 1896 Ermeni vakalarını II. Abdülhamit’in bir siyasi hatası ve kendi istibdadını devam ettirmek için başvurduğu zalim bir tedbir telakki ettiler. Bunun içindir ki, o zaman Avrupa’da bulunan Ahmet Rıza Bey ve arkadaşları işi bu bakımdan değerlendirerek Ermeni ihtilalcilerine büyük yardımlarda bulundular. Benim gibi memleket içinde bulunan ihtilalciler de aynı görüşü kabul ederek Türklük ve hususiyle Osmanlılık için çok büyük zararlar doğurabilecek mahiyette inkişaf (gelişme gösteren) eden Ermeni katliamlarından dolayı Abdülhamit’i itham etmekten çekinmediler” (Cemal Paşa, Hatıralar, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1977, s. 211)
Jön Türklerin Teşebbüs –ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyetçi kolunun lideri Prens Sabahattin de Ermeni isyanlarının sebebini, Meşrutiyet idaresinin yokluğuna bağlıyor, Sultan II. Abdülhamit’i “Ermenileri yok etmek” le suçluyor, Sultan etkisiz hale getirilip, Meşrutiyet ilan edilirse Ermeni şiddet olaylarının duracağını ileri sürüyordu. (Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. 2, K.4, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1963, s.125)
Jön Türk Partileriyle İttifak Teklifinin 1905’de Ermeni Partisi Taşnaksutyun Partisinden Gelmesi
Bu sürecin nasıl işlediğini, olup bitenlerin görgü tanığı Jön Türklerden Prens Sabahattin’in adamlarından Ahmet Bedevi Kuran dile getirir. Kuran, işbirliği teklifinin Ermeni Komitacıları teşkilatlarından birisi olan “Taşnaksutyun Cemiyeti’ nden geldiğini ve bu cemiyetin baş delege olarak görevlendirdiği Agnoni Malumyan’ın Cenevre’de, görüşmelerde kendisinin de bulunduğu halde, Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza ve adamları ile görüşerek nasıl bir anlaşmaya varıldığı hakkında hatıralarında şunları yazar:
“Birinci içtimada (toplantıda) Ermeniler amaçlarını açıkça söylemişler ve Ermeni Komiteleri tarafından Sultan Abdülhamit aleyhine yapılan suikastın (17 Temmuz 1905 Suikastı) kötü sonuçlar verdiğini ve bu yüzden birçok paraların boşa gittiğini itiraf ettikten sonra, Ermeni Komitelerinin kendi başlarına hareketlerinin gerek memleket ve gerek kendileri için iyi olmadığına kanaat getirdiklerini açıkça belirtmişler, istenilen hedefe varabilmek amacıyla birlikte bir program tanzimini ve takip edilecek yolların şimdiden tayin ve tespitini teklif etmişlerdir.
Genel olarak ortaya konulan bu kanaat ve düşünceler, herkes tarafından hoş görülmüş ise de, iş ortak bir programın kararlaştırılması noktasına gelince görüş farkları meydana çıkmıştır. Hatta bir aralık görüşmeler kesilmiş ve en sonunda şu esaslar üzerinde anlaşmaya varılmıştır: Her cemiyet kendi varlığını korumakla beraber prensip düşüncelerini bir an için dikkate almayarak ve diğerlerinin tenkidiyle meşgul olmayarak, istibdada (II. Abdülhamit’in yönetimine) son verilmesi için ortak bir program altında çalışacak, mesai şeklini de bu üç cemiyetin gizli olarak seçecekleri delegeler tayin edecekler.” (Ahmet Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası, İstanbul, 1946, s. 234-235)
Görüşmelere İttihatçı olarak katılan Jön Türklerden Dr. Bahaattin Şâkir de, Ermeni Komitacılarıyla nasıl ittifak yaptıkları hakkında şunları yazar:
“Ermenilerin en büyük ihtilal cemiyeti olan Taşnaklar bu zalim idareyi (II. Abdülhamit’in yönetimini) yıkmak için bizimle birleştiler. Ancak bu birleşme yalnız ortak çalışma için olup her fırka yine programında bağımsız hareket edecektir. Bundan memleketimize iki fayda vardır: Birincisi lüzumsuz yere kan döken ve yabancı müdahalesini davet eden ilticaların kötü etkilerine set çekmek, ikincisi de ortak emellere sahip olan Hıristiyan unsurların gücünden faydalanmaktır. Müttefiklik (birliktelik) Abdülhamit’in idaresi yıkılıp, Meclis-i Mebusan toplanana kadar devam edecektir. Ondan sonra her fırka kendi programının icrasında serbest kalacaktır. Biz bir kere hükümeti yıktıktan, Meclis-i Mebusan’ı açtıktan sonra kuvvetli milli hâkimiyetimiz sayesinde ne bir avuç Ermeni’den ne de Abdülhamit hükümetini tehdit eden Avrupa Hükümetlerinden korkumuz kalmayacağı tabiidir…” (Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. I, K. I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1953, s. 387-388)
Sultan II. Abdülhamit, kuvvetli istihbarat teşkilatıyla Jön Türk Partilerinin Ermeni Partileriyle işbirliğinin haberini alınca, küplere binmiş, onlara tepkisini şöyle göstermişti:
“Ben Ermenilerin istiklal sevdasına kapılmalarına şaşmıyorum, hele Büyük Devletler tarafından durmadan tahrik edildiklerini bildikten sonra… Fakat Avrupa’ya kaçıp orada benim aleyhime gazete çıkaran bazı Jön Türklerin Ermeni Komitacılarıyla işbirliği yapmalarına, hatta onlardan para almalarına hâlâ şaşıyorum.
Hem Osmanlı ülkesini parçalanmaktan kurtarmak istediklerini söylüyorlar, hem de parçalayanlarla işbirliği, ahit birliği yapıyorlar! Eğer aralarına ayrılık düşürmeseydim, işi nereye kadar götüreceklerdi acaba?… Anadolu’nun göbeğinde bir Ermeni Devleti kurmak vatanperverliklerinin bir ispatı mı olacaktı?” (II. A. Hamid’in Hatıra Defteri, Kervan Yayınları, İstanbul, 1975, s. 59 )
.Jön Türklerin Ermeniler ve Diğer Ayrılıkçı Unsurlarla Birlikte İsyan ve İhtilal Kararları Almaları
Jön Türklerin İttihatçı ve Adem –i Merkeziyetçi unsurları, ülke ve devletin kurutuluşunun biricik yolunun Meşrutiyet’in yeniden ilanında görerek, 1890’lı yılların ikinci yarısından itibaren yurt içi ve dışında bunun yoğun propagandasına girişmişler, Sultan II. Abdülhamit’in kendilerini cezalandırmaya yönelik baskılarına dayanamayarak çoğu yurt dışına kaçarak mücadelelerini burada dergiler, gazeteler ve kitaplar çıkartmak suretiyle sürdürmeye devam etmişlerdi. Fakat, zaman ilerledikçe, bu yollu propaganda ve çalışmaların rejim değişikliğinde pek etkili olmadığını ve olamayacağın görerek, Sultan II. Abdülhamit’i devirmenin yeni esasları ve yollarını belirlemek için Paris’te önce 4 – 5 Şubat 1902’de “Osmanlı Liberaller Kongresi” ve ardından yine aynı şehirde 24 – 27 Aralık 1907’de “Jön Türk Kongresi” ni düzenlemişlerdi.
1907 Kongresi’nin boyutları çok geniş tutulmuş, bunu iki Jön Türk grubu yanında, “vatan bölücü” faaliyetlerinden olarak Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmak için mücadele eden, fakat bu mücadeleleri Sultan II. Abdülhamit tarafından bastırılan başta Ermeni Komitacıları olmak üzere, Bulgar, Rum, Sırp ayrılıkçı unsurları yanında, Arap, Siyonist ve Arnavutluk ayrılıkçı grupları da bu kongreye dahil edilmişlerdi.
Jön Türklerin Meşrutiyet istemeye yönelik ana sloganları “Hürriyet, Müsavat (Eşitlik) ve Adalet isteriz” olmuştu. Bununla ulaşılmak istenilen hedef, Meşrutiyet’le gelecek “hürriyet havası” içinde, Türklerin yönetime hâkim unsur olmaktan çıkarılarak, diğer milliyet unsurlarının da buna “eşitlik umdeleri” ile ortak edilmesi ve yönetime “adaletin hakim olması” ile bütün ayrılıkçı unsurların, ayrılıkçı emellerini bırakarak Osmanlıcılık (Osmanlı vatandaşlığı) etrafında birleştirerek İmparatorluğu dağılmaktan kurtarıp huzur ve refah içinde yaşatmaktı.
Bunlar, Jön Türklerin “ham hayalleri” nden ibaretti. Çünkü, onlarla ortaklık yapan ayrılıkçı partiler, Meşrutiyet’in ilanını kendileri için bir “amaç” değil, “araç” olarak görüyorlar, bu rejimin “hürriyetler ve serbesti” ortamında “VATAN BÖLÜCÜ” emellerini daha rahat yürütebileceklerini hayal ediyorlardı. Nitekim de bu sebepten Meşrutiyet ilanı yürümeyecek, muhalifleri ve azınlıkları “frenlemek” için İttihat ve Terakki Partisi, bu sefer de kendi “İstibdat Yönetimi” ni kuracaktır.
Jön Türklerin amacı, muhalifleri işbirlikçilerinin araçlar olarak gördükleri Meşrutiyet’in ilanını çabuklaştırmak için bir “İhtilal Programı” hazırlanması gündeme gelince, bunun son toplantısı 17 Ekim 1907’de Paris’te yapıldı. II. Abdülhamit’in yönetimine isyan ve ihtilal girişimi olarak özetle şu kararlar alındı: “Baskıya karşı direnme, hükümet ve polis görevleri de dahil olmak üzere politik ve ekonomik grevlerle silahsız direnme, vergi ödememe, Ordu içinde propaganda, gerekirse toptan ayaklanma, durum ve şartlara göre diğer hareket biçimleri…” (E.E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, Sander Yayınları, İstanbul, 1972, s. 156)
- Abdülhamit’i devirmeye yönelik “Dış ve İç Müttefikler İttifakı Koalisyonu veya “8’li Masa Toplantısı” nda bu kararların almasına rağmen, aradan 9 ay geçtiği halde Sultan’a bağlı halk isyan ve ihtilal tahriklerine gelmediği için ihtilal gerçekleştirilememişti. Bu sefer, “elde hazır bir güç” denilen ve merkezi Selanik’te bulunan Balkanlardaki III. Ordu tahrik edilerek kullanılacaktı. Nitekim de bunun böyle olacağı Jön Türklerden Ahmet Bedevi Kuran, “Kanaatimiz, inkılabın ancak ordunun yardımıyla merkezinde idi,” (Ahmet Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, s. 224) görüşlerine yer verirken, Sultan Abdülhamit’in muhalifi paşalardan Mahmut Şevket Paşa da “Böyle olması lazım geliyordu. Zira Meşrutiyet başka türlü cebren istihsal (ilan edilmek) olunamazdı” görüşlerine yer vermişti. (Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamit ve Yıldız Hatıraları, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1933, s. 262)
Jön Türlerin kendilerinin bu görüşleri de gösteriyordu ki, isyan ve ihtilal ancak ordunun devreye sokulmasıyla gerçekleştirilebilirdi. Nitekim de böyle oldu. İhtilal teşkilatı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyeleri III. Ordunun Harbiyeli genç subaylarından Yüzbaşı Enver Bey, Yüzbaşı Resneli Niyazi ve Yüzbaşı Ohrili Eyüp Sabri emirlerindeki askerlerle 10 Temmuz 1908’de Balkan dağlarına çıkarak Sultan II. Abdülhamit’in yönetimine isyan ettiler. Bunlara sivillerden “gönüllü” denilenler de katıldılar. Bunların çoğunluğunu, başta Ermeni Komitacıları olmak üzere, Bulgar, Rum, Sırp, Dönme ve Musevi Siyonist Yahudilerin vb. katılması takip ediyordu. Tek ortak amaçları, “Meşrutiyetin ilanı emeli” uğrunda II. Abdülhamit’ in rejiminin etkisiz hale getirilmesi idi.
İsyancı komutanlar, isyan ettikleri bölgelerde Meşrutiyet’i ilan ettiklerini, bu karara II. Abdülhamit de uymazsa, İstanbul üzerine yürüyerek kendisini tahtından indirerek yerine Veliaht Reşat’ı tahta geçireceklerini bildirdiler.
Sultan II. Abdülhamit, isyanı bastırmak için askeri tedbirler aldıysa da başarılı olamadı. En sonunda 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı.
Meşrutiyet Yönetiminde İttihatçıların Ermeni Komitacılarıyla Bozulan İlişkileri
Meşrutiyet’in ilanını, Sultan II. Abdülhamit’i devirmeye yönelik “İç ve Dış Muhalifler Koalisyonu”nun vatan bölücü unsurlarından olarak Ermeni Komitacılar da yurt dışı ve içinde bu ilanı büyük bir sevinçle karşılayarak kutladılar.
Meşrutiyetçi Jön Türklerin emeli, “hürriyet, adalet, uhuvvet isteriz” le sloganlaştırılan “Taçlı Demokrasi” ortamında, Osmanlı’nın bütün unsurlarını “Osmanlı Vatandaşlığı” adı altında kaynaştırarak, ülkenin bölünmemesini ve devletin devamlılığını sağlamaktı. Bunun için, “eşitsizliği” gerçekleştirmekten olarak orduya ve memuriyetlere gayri Müslimlerden de alınmalar başlandı. Seçimlerle Meclis-i Mebusan’a 11 Ermeni mebusu girdi. Rum, Bulgar, Siyonist – Dönme Yahudilerden de mebuslar vardı. Kurulan hükümetlere Ermenilerden de bakanlar alındı. Bunlar Hariciye Nazırı Gabriyel Norodükyan, Posta ve Telgraf Nazırı Oskar Efendi ve Nafia Nazırı Hallaçyan Efendi idi. Özelikle, Norodükyan’ın dışişleri bakanı yapılması tepkileri üzerlerine çekti. Devletin en mahrem ve önemli bir bakanlığına İttihatçıların, “Ermenilere yaranmak için” denilerek getirilmesine Beylerbeyi Sarayında ikamet eden Abdülhamit de büyük tepki gösterdi. Bu cümleden olarak, “Devletin böyle en muhataralı (tehlikelerle dolu) bir zamanında Norodükyan’dan başka bir hariciye nazırı bulamadılar mı?” sözlerini sarf etti. Norodükyan, yabancılara ajanlık yapan politikalarıyla 1912 Balkan Harbinin mimarlarından birisi oldu. İsmet İnönü’nün hatıralarında anlattığına göre, Lozan Antlaşması günlerinde ise buraya gelerek Lozan delegelerinden Doğu Anadolu’da “Bağımsız Ermenistan Devleti” kurulmasını istedi. 11 Ermeni milletvekili de Osmanlı’ya yậr olmadı. I. Dünya Harbi başlayınca, bunların yarısı Doğu Anadolu’ya giderek Rus ordusu saflarında Türklerle savaşan komitacı başkanları oldular.
Jön Türklerin Ermenileri memnun etmeye yönelik bunlar ve daha birçok benzeri hal ve hareketleri onları tatmin etmeye yetmedi. Çünkü, kendilerine vaat edilen ve verilen “refah” ın değil, “milli hakimiyet” emelinden hareketle “bağımsız milli devletleri” ni kurmaktan başka onları hiçbir şey tatmin edemezdi. Nitekim de edemediği en kısa bir zamanda, Meşrutiyetin ilanı daha bir yılını doldurmadan kendisini gösterdi. Meşrutiyetin ilanında sonra, önceden yurt dışına kaçmış bütün Ermeni Komitacıları için de af çıkarılarak, bunlar silahlarıyla bile ülkeye giriş yapmışlar, ihtilal örgütlerinden Taşnaksutyun Cemiyetinin şubeleri her tarafta açılarak, ayrılıkçı hareketlerini Meşrutiyet ortamının hürriyet havasında daha rahat yürütmeye başlamışlardı.
Adı geçen Ermeni terör örgütü, “nerede kalmıştık?” dercesine, Meşrutiyet öncesi şiddet olaylarına yeniden başlamak üzere, 31 Mart 1909 İhtilaline denk gelen günlerde Adana’da, adına “Adana Ermeni Olayları” denilen şiddet olaylarını yeniden başlatmıştı. Amaç, yine hep aynı idi: Büyük devletlerin müdahalelerini üzerlerine çekerek bağımsızlıklarını kazanmak.
Adı geçen olay sebebiyle, İttihat ve Terakki Partisinin iki önde geleninin, isyanın asıl suçluları bölücü Ermeni partileri oldukları halde, bunu görmemezlikten gelip, “Ermenilere yaranmaya devam etmek” için suçsuz Müslümanları cezalandırmaya yönelik olarak hatıralarında itiraf kabilenden de şunları yazarlar:
Olay günlerinde Adana Valisi Cemal Paşa’nın yazdıkları: “Adana’ya gelişimden dört ay sonra yalnız Adana şehrinde örfi harp divanı mahkumlarından 30 Müslüman’ı idam ettirdiğim gibi ondan iki ay sonra da Erzin Kasabası’nda 17 Müslüman’ı idam ettirdim. Bununla beraber yalnız bir Ermeni idam olunmuştur. İdam olunan Müslümanlar arasında Adana’nın en eski ve en zengin ailelerine mensup gençler bulunduğu gibi Bahçe Kazası müftüsü de vardı. Bu müftünün o havali Türkleri nezdinde pek büyük bir nüfuzu vardır. (Cemal Paşa, Hatıralar, s. 432)
Şunlar da Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşa’nın yazdıklarıdır: “Adana hadiseleri 31 Mart’ta (1909) ve irtica günlerinde vuku bulmuştu. Takip edilen maksadın halk kitlelerinin taassubunu tahrik ederek katliama sebebiyet vermek suretiyle Avrupa’nın dikkat nazarlarını üzerimize çekmek ve Kilikya’da (Adana – Çukurova) muhtar bir Ermeni Birliği vücuda getirmek olduğundan şüphe yoktu. Ben bu işte tarafsız bir devlet adamı sıfatıyla siyasi maksadımı unutmak ve Müslüman olsun, Ermeni olsun katliam çıkaranları hak ettikleri cezaya çarptırmak istiyordum. Bu olaylar sırasında Müslüman halkı katliama teşvik etmiş olan Müftü ve diğer Müslümanların da cezalandırılmasında ısrar ettim. Bunun üzerine mahkeme müftüyü ve suç ortaklarını idama mahkum etti ve bu idam kararının bakanlar kurulunda onaylanmasını sağlayan yine ben oldum. Hafiflenecekleri kanaatinde idim. Komitelere karşı daima büyük hoşgörüyü gösterdim ve onların gerçek emellerini bilmiyormuş gibi hareket ettim. Fakat hükümetin bu hareket tarzı komitelerin ihtiraslarını hafifletmek şöyle dursun onları bilakis takviye etti.” (Talat Paşa’nın Hatıraları, Güven Basımevi, İstanbul, 1946, s. 24 – 25)
İttihatçılar, Adana Olayları sebebiyle, “Zarar gören Ermenilere tazminat olarak dağıtılmak üzere Vali Cemal Bey’in emrine 200 bin altın vermişlerdir. Müslümanlara hiç bir tazminat ve saire verilmemiştir. Kız ve erkek Ermeni yetimleri bu para ile beslenmiş ve bakılmışlardır.” (F.Hurşid Günday, Hayatım ve Hatıralarım, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1960, s. 36)
İşin garabetine bakınız ki, gafil ve cahil İttihatçılar, “acaba yola gelirler mi” düşüncesinden hareketle, “Ermenilerden çok Ermenici kesilmeleri” olayların vahim sonuçları itibariyle tarihimize “kara bir leke” olarak düşmüştür.
İttihatçıların Ermeni Komitacılarıyla İttifakının Bitmesi
Ermeni Komitacılarının amaçları, II. Abdülhamit döneminde olduğu gibi Meşrutiyet döneminde de 1878 Berlin Antlaşmasının 61. maddesini yürürlüğe koymak olmuştu. Varları, yokları bu idi. Çünkü bu sayede bağımsızlıklarına yol açılacaktı.
Meşrutiyet döneminde, Jön Türkler –Ermeni Komitacılarının ilişkilerinden olarak gelinen en son nokta, I. Dünya Harbinin arifesi günlerde, yine, “Ermenileri tatmin etmek için son bir girişim” den denilerek, iktidardaki İttihatçıların, II. Abdülhamit’in 1890’lı yıllarda “ölümü tercih ederim uygulamam” dediği Ermeni Islahatını kendilerinin uygulamaya soyunmaları olmuştu. Bunda, içten Ermeni Komitacılarının bastırmaları yanında dıştan Rusya’nın da diğer büyük devletleri de yanına alarak bastırması etkili olmuştu.
Sadrazam Sait Halim Paşa’nın kabinesinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın hatırlarında yazdıklarına göre, bu sefer de 19. asrın sonlarında İngiltere’nin ıslahat isteme şampiyonluğu, yine sömürgecilik ve yayılmacılık emelleri gereği Çarlık Rusya’sının eline geçmiş, ıslahatlar konusunda Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Giers, Osmanlı hükümetini, diğer büyük devletleri de yanına alarak iyice sıkıştırmaya başlamıştı. (Talat Paşa’nın Hatırları, s. 64 – 65)
Islahat için dış ve iç baskılara dayamayan İttihatçı hükümet, en sonunda neredeyse Rusya –Komitacılar ikilisinin dikte ettiği bir çeşit, “DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERE ÖZERKLİK YÖNETİMİ” demek olan ıslahatı uygulayacağını vaat etmişti ki, bunun anlaşması 1914 yılının başlarında imzalandı. Bunun uygulaması, Temmuz 1914 ayında, biri Erzurum ve diğeri Van’da oturacak olan iki Hıristiyan vali (biri Hollanda ve diğeri Danimarka’dan ithal valiler) tarafından yapılacaktı. Osmanlı’da evveliyatından beri “Islahat ” yapmak ve “Muhtariyet – Özerklik Yönetimi” vermek, ayrılıkçı ve vatan bölücü etnik unsurların bağımsızlığına giden yollar veya “atlama tahtaları” demekti. Osmanlı’nın Balkan vilayetleri, Lübnan, Girit Adası vb. böyle elden gitmişti. Şimdi de bu Ermeniler için yapılmak isteniliyordu. Türkiye’yi bunun getireceği büyük felaketlerden kurtaran, Temmuz ayı içinde I. Dünya Harbi’nin patlak vermesi oldu. Tabii ki, bunun sonucu olarak ıslahat programının uygulanması güme gitti.
Harp başlayınca Osmanlı Devleti, Almanya ile ittifak antlaşması yapıp Rusya’yı karşısına almaya başlayınca, Rusya onunla tutuşacağı bir harpte, Osmanlı Ermenilerine “BAĞIMSIZLIK VAATLERİ” ile onları kendisinin “VEKALET SAVAŞÇILARI” haline getirecekti. Ermeni Komitacıları da buna zaten öteden beri hazır olup, I. Dünya Harbinde ancak Rusya’nın safında savaşarak onun sayesinde bağımsızlık emellerini gerçekleştirmenin planlarını yapmışlar, bu cümleden olarak Taşnaksutyun Partisinin 21 Eylül 1914’de Şam Şubesini gönderdiği bir mektupta “vekalet savaşçıları” olmaları şöyle dile getirilmişti: “Rusların sınırları geçip Osmanlı orduları çekilmeye başladığı zaman, var olan araçlardan yararlanılarak, her yandan genel bir ayaklanma başlatılmalıdır. Osmanlı ordusu böylece iki ateş arasına alınmış olacaktır. Bütün resmi binalar havaya uçurulacak, hükümet içeride işgal edilecek ve Alman taşıma araçlarına saldırılacaktır. Osmanlı ordusu ilerlediği takdirde, Ermeni askerleri silahlarıyla kıtalarından ayrılacaklar, çete oluşturup Ruslarla birleşeceklerdir.” ( Talat Paşa’nın Hatıraları, s. 76)
Ermeni Komitacıları, harp sırasında bu planlarını uyguladılar. Jön Türklerle olan bağları artık iyice kopmuş, İttihatçı hükümet, ise, cephede onların zararlarından korunmak için 24 Nisan 1915’de “Tehcir (Göç Ettirme) Kanunu” çıkararak, bütün Ermenileri harp bölgelerinin dışına çıkarmıştı.
İşte, Jön Türklerin partilerinin, Ermeni ayrılıkçı partileriyle işbirliğine yönelik ittifaklarının seyri giderek iyice Türkiye’nin aleyhine olarak böyle yaşanmıştır.
Ermeni partilerinin silahlı militanları, I. Dünya Harbi yıllarında başlarına gelen felaketleri işbirliği yaptıkları Jön Türklerden bilerek, harp sonunda onlardan “intikamları” ın almak için onları suikastlarla öldürmeye başlamışlardır. Bu cümleden olarak Talat Paşa Berlin’de, Enver Paşa Tacikistan’da, Sait Halim Paşa Roma’da, Cemal Paşa Tiflis’te, Bahaettin Şakir Berlin’ de vb. Ermenilerin kurşunları hedef olarak hayatlarını kaybetmişlerdir.
Ermeni Meselesine Nazire Günümüzde Tarihin Tekerrürü
Görülüyor ki, vatan bölücülüğü kendisine vazgeçilmez emel edinmiş Taşnaksutyun Partisi ile İttihat ve Terakki Partisi’nin Sultan Abdülhamit’i devirmek ve Meşrutiyet’i getirmek için yaptıkları ittifak ve işbirliği hazin bir şekilde sonuçlanmıştır.
Günümüze kıyasla ve özellikle de tarihin tekerrürü açısından Taşnaksutyun Partisi’nin etnik esasa göre bölücülüğünün günümüzde “İZDÜŞÜMÜ VEYA KARŞILIĞI” olarak, yine bu sefer de yıkılan Osmanlının mirası topraklar üzerinde kurulmuş “BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” ni, etnik esasa göre bölmek uğrundu, günümüzün emperyalist devletleri tarafından “TAŞERON VEYA VEKALET SAVAŞCILARI” olarak kurdurulduğu PKK’nın ve siyasi uzantılarının varlığı karşımıza çıkmaktadır. Bu haliyle de PKK’yı Kürt kardeşlerimizle özdeştirmek veya birlikte göstermek doğru değildir. İşin esasına bakılırsa, Osmanlı döneminde “ERMENİ DOSTLARIMIZI” ı da Taşnaksutyun Partisi ile özdeştirmek veya birlikte göstermek yanlıştır. Yaklaşık 1000 yıldan beri beraber “KADER BİRLİĞİ” içinde yaşadığımız ve kendilerine “MİLLET-İ SADIKA” (Türklere en sadık millet Ermeniler anlamında) dediğimiz Doğu Anadolu’da Ermeni vatandaşlarımız işin başlangıcında, emperyalist devletler tarafından kurdurulan Taşnak ve Hıncak gibi Ermeni Terör örgüleriyle beraber değillerdi. Bunlar, İngiltere ve Rusya’da eğitilip ve silahlandırılıp sınırlarımızdan Doğu Anadolu’ya sokulduktan sonra iki toplum arasında tatsız olaylar başlamıştı. İşin başında Ermeniler teröristlere, “Müslüman dostlarımızla aramızın bozulmasını istemiyoruz” diye cephe almışlar ve hatta Ermeni teröristleri kendi elleriyle yakalayıp Osmanlı güvenlik kuvvetlerine teslim etmişlerdi. Bunu da belgeleriyle “ERMENİ MESELESİ NEDİR NE DEĞİLDİR?” isimli kitabımda anlattım.
Günümüze kıyasla, Ermeniler benzeri, üstelik de bizim gibi Müslüman oldukları halde daha iyi kader birliği yaptığımız Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki “KÜRT KARDEŞLERİMİZ” de PKK ile birlikte değildirler ve olamazlar. Bu ayrımın iyi yapılması, “PKK=KÜRTLER” denkleminin kurulmaması lazımdır.
PKK ve Türevlerinin “Millet İttifakı” ile İttifaklarının Gerekçeleri
1-Günümüzde bir çeşit, tarihte yaşanan “Ermeni Olayları” na nazire, “TIPATIP BENZERİ” veya “İZDÜŞÜMÜ”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Partisi AK Parti hükümetinin, 15 Temmuz 2016 Darbesini müteakip, “PKK TERÖRÜ” nü yurt içi ve yurt dışında yaptığı etkili mücadeleler sonucu günümüz itibariyle iyice etkisiz hale getirmesi ittifak gerekçelerinin birinci sebebidir.
Günümüz itibariyle, herkesin gözü önünde cereyan ettiği halde, 14 Mayıs 2023 seçimlerinden daha bir yıl önce, “TEK ADAM ERDOĞAN’I DEVİRECEĞEİZ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMETTO REJİMİNİ YENİDEN GETİRECEĞİZ” amacıyla, liderliğini CHP ve Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’nun yaptığı adına “ALTILI MASA TOPLANTILARI” denilen toplantılar başlamıştı. Masanın diğer 5 ittifak üyesi şunlardı: İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti.
İşin esasına bakılırsa, tarihte Jön Türklere ve partilerine nazire, “ALTILI MASA” ya “GÜNÜMÜZÜN JÖN TÜRKLERİ” gözüyle de bakmak mümkündür. Hele bunu, bu masanın CHP’den sonra en büyük ortak ikinci üyesi İyi Parti’nin nin başkanı Meral AKŞENER’ in sarf ettiği şu sözleri iyice ispatlar gibidir: “Dedem Tek Adam Abdülhamit’i devirmişti. Ben de Tek Adam Erdoğan’ ı devireceğim.”, “Hürriyet, Adalet, Müsavat isteriz.”, “Kahrolsun İstibdat (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın getirdiği Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kast ediyor), yaşasın hürriyet”. vb
PKK ve türevleri de zaten, emellerini gerçekleştirmek için “TEK ADAM VE DİKTATÖR ERDOĞAN DEVRİLMELİDİR” e kilitlendikleri için “ALTILI MASA” ya destek verdiklerini açık açık dile getirmeye başlamışlar ve hatta bu sebepten, “PKK’NIN TBMM’DE SİYASİ UZANTISI HALKLARIN DEMOKRASİ PARTİSİ (HDP)” denilen, bu oluşum, masada bulunmadığı halde, bu haliyle ona yakıştırılan sıfat, “ALTILI MASANIN GİZLİ YEDİNCİ ORTAĞI” sıfatı olmuştur. Şu anda PKK’nın Kadil’de oturan liderleri tarafından HDP’ye verilen bütün emirler sürekli, “TEK ADAM ERDOĞAN VE PARTİSİNİ DEVİRMEK İÇİN ALTILI MASA İLE İTTİFAK YAPINIZ” olmuştur.
Bu da zaten, Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı ilan ettiği Kılıçdaroğlu tarafından HDP’ ile Nisan 2023 ayı başında yapılan anlaşma ile, adı geçen partinin oylarını da almak suretiyle seçilmek için gerçekleşmiş, bu sebepten HDP Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini ilan ettiğinden kendisini Cumhurbaşkanı adayı çıkarmamıştır. Bütün bunların tarihin tekerrürü açısından yorumu ise, “İttihat ve Terakki Partisi, Ermeni terör örgütleri ile ittifak yaptığı gibi, yine onun tarihte yaptığı hataların tekrarından olarak, bu sefer de bu partinin günümüzde bir çeşit devamı olan CHP’nin de günümüzün terör örgütü PKK ile ittifakı gerçekleşmiştir” olmuştur.
2-Tarihte Ermeni Terör Örgütleri, Sultan Abdülhamit’in devrilmesini istemekle kalmamışlar, daha rahat çalışabilecekleri Meşrutiyet’in ilanı için de ittifaklar yapmışlardı. Günümüze nazire PKK-HDP’ni de Altılı Masa ile ittifak unsurlarından birisi de, Erdoğan tarafından getirilen ve adına “OTORİTER YAPILANMA” da denilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Rejimini” de emellerini gerçekleştirmeye aykırı buldukları için, Altılı Masa’nın getireceğini vaat ettiği “Güçlendirilmiş Parlamento –Başbakanlık Rejimi” ne dönüş emeline, de adı geçen ikili, kendilerine bu konuda da Kandil’den verilen emirler gereği aktif destek vermeye başlamıştır.
Başını yıllardır Erdoğan –Bahçeli ikilisinin çektiği “CUMHURİYET İTTİFAKI” na karşı, son bir yıl içinde kurulan “MİLLET İTTİFAKI” nın bütün “İÇ ORTAKLARI” yukarıda anlattığımız gibi tezahür etmiştir. Tarihin tekerrürü açısından Sultan Abdülhamit’e yapıldığı gibi, bir de “DIŞ ORTAKLAR” ından da bahsedilmesi gerekir. Günümüzün dünyasında da yayılmacı ve sömürgeci emperyalist büyük devletlerin, medyada yaygın olarak yer aldığı üzere genel yapılanmalarıyla Cumhuriyet İttifakı’na olumsuz yaklaşımlarına bakılırsa, sırf bu sebepten de 14 Mayıs 2023 seçimlerine, iç ve dışta “TÜRİKİYE’NİN 100 YILLIK EN ÖNEMLİ KADER SEÇİMİ” değerlendirmesi yapılmaktadır.
Tarihten günümüze bütün bu olup bitenlerden gerekli dersleri alarak, Milletimizin 14 mayıs günü sandıkta en doğru kararını vermesi dileğimizdir.