Kültür-Turizm

GÜNAY USLU, HOLLANDA RADYOSUNDA, ÜNLÜ BESTECİLERİN TÜRK MÜZİĞİNE DUYARLILIKLARINI ANLATACAK

İlhan Karaçay’ın haberi

Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış olan, Corendon Hava Yolları ve Tur Operatörlüğü CEO’su Günay Uslu, şimdi de bir ‘Radyo Yıldızı’ olma yolunda…
Geçmişteki başarılarını ve üstlendiği görevleri daha önce sık sık yayınladığım Günay Uslu’nun, yarın (19 Nisan 2025) saat 10.00’da Radyo 4’te yayınlanacak olan konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
*Avrupa klasik müziğinde Osmanlı etkisi
*Mehterin ilham verdiği eserler (Mozart, Beethoven, Liszt, vs.)
*Doğu-Batı ilişkileri, kültürel hayranlık ve etkileşim
*Türk müziğine olan merakın sanatsal boyutu
*Avrupalı Bestecileri Etkileyen Mehter: Müzikle Osmanlı’nın İzinde
*Mozart’ın Türk Müziği Sevgisi: Radio NPO Klassiek Özel Yayın
*Troya’dan Mehter’e: Avrupa Klasik Müziğinde Türk İzleri
*Türk Marşı’nın Peşinden: Yarın saat 10.00’da Radio NPO Klassiek’te
Avrupa’nın klasik müzik mirasında Türk izlerini keşfetmeye hazır mısınız?
Avrupa’nın en büyük bestecileri neden Türk marşları besteledi?
Mozart’tan Fazıl Say’a, müzikte Osmanlı etkileri, mehterin ilhamı ve kültürel etkileşimin izleri…
Çeşitli branşlardaki başarılı kariyerinde bir ‘Sanat Tarihçisi’ olarak da anılan Günay Uslu,
19 Nisan Cumartesi sabahı saat 10.00’da Radio NPO Klassiek’te yayımlanacak ve saat 12.00’ye kadar sürecek olan özel programında, Mozart’tan Çaykovski’ye, Purcell’den Fazıl Say’a uzanan müzikal bir yolculuk sunacak.
Uslu, bu yolculukta, Osmanlı mehter müziğinin, yeniçeri ritimlerinin ve Türk marşlarının, Batılı besteciler üzerindeki etkisine ışık tutuluyor. Mozart’ın “Türk Müziği ile besteledim” dediği Saraydan Kız Kaçırma operası, Fazıl Say’ın caz dokunuşlu Türk Marşı yorumu, Sultan Abdülaziz’in piyano valsleri ve 19. yüzyılın kadın Türk bestecisi Kevser Hanım…
Hepsi bu programda ses buluyor.
Ayrıca Troya’dan Roma’ya, Curaçao’dan Amsterdam’a uzanan bir kültürel anlatı, Türkiye’nin dünya kültüründeki yeriyle birlikte ele alınıyor.
1972 doğumlu Günay Uslu, kültür tarihçisi, siyasetçi ve iş kadınıdır. Miras çalışmaları, kültür politikası ve yönetimi ile müze çalışmaları alanlarında akademik bir geçmişe sahip olan Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Tezi, Homer, Troya ve Türkler: Geç Osmanlı İmparatorluğu’nda Miras ve Kimlik, 1870-1915, Homeros, Troya ve Heinrich Schliemann’ın arkeolojik keşiflerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal kimlik ve miras bilinci üzerindeki etkisini ele almaktadır.
Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, ayrıca Amsterdam’daki çeşitli müzeler için kültürel projeler ve sergilerde danışman olarak görev almıştır. 1997 yılında kurulan turizm şirketi Corendon’un kurucularından olan Uslu, bu şirkette yedi yıl boyunca otel geliştirme direktörlüğü de yapmıştır.
Ocak 2022’de Uslu, Rutte IV kabinesinde Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanmıştır. Bu görevde kültürün toplumda daha sağlam bir şekilde yer edinmesi, kültür üreticilerinin konumunun güçlendirilmesi ve bağımsız gazeteciliğin desteklenmesi için çalışmıştır.
Aralık 2023’te Uslu, aile şirketi Corendon’a geri dönmüş ve şu anda şirketin CEO’su olarak görev yapmaktadır.
Yarın sabah kaçırmayın!
ÇAĞRI
Değerli Okurlar, yarın sabah 10.00’da, Radio NPO Klassiek’te yayımlanacak bu özel programa kulak vermeniz için sizden bir ricam var.
Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış, sanat tarihçisi kimliğiyle Avrupa’da Türk kültürünün izlerini sürmüş değerli Günay Uslu’yu dinleyin. Dinlemekle kalmayın Hollandalı ve Türk dostlarınıza da haber verin. Eşinize, arkadaşınıza, komşunuza bu yayını mutlaka duyurun.
Onlara, Avrupalıların bir zamanlar Türk ulusuna nasıl hayran olduklarını hatırlatın.
TRT için hazırladığım Avusturya, Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya’daki o unutulmaz belgesellerde; Türk modasına, Türk kahvesine, Türk lalesine, Türk seramiğine, Türk mimarisine, Türk nakışına, Türk halısına, Türk minyatürüne duyulan ilgiyi, özeni, hayranlığı göstermiştim.
İşte şimdi, bu değerli mirası, Avrupa klasik müziği üzerinden bir kez daha hatırlatacak bir program var karşımızda.
Mozart’tan Beethoven’a, Liszt’ten Fazıl Say’a uzanan bu büyülü müzik yolculuğunda, Osmanlı mehterinden gelen ritimlerin Batı sanatına nasıl ilham verdiğini dinleyin.
Unutmayın…
Yarın, 19 Nisan Cumartesi, saat tam 10.00’da, Radyo NPO Klassiek’teyiz.
Bu yayını kaçırmayın. Kaçırttırmayın.
Birlikte dinleyelim, birlikte hatırlayalım.
RADYO KUNUŞMASI TAMAMININ TÜRKÇE TERÜCMESİ
Günaydın, Günay Uslu ile birlikte

Uvertür, Die Entführung (Kaçırılma) – Europe Oda Orkestrası, Jannick Nézet-Séguin – 4:05

Merhaba, ben Günay Uslu ve bu sabah sizi müziğin sesleriyle bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. 18. yüzyılda Viyana’da başlayacağız ve oradan İstanbul’a, Rusya’ya, Boğaz ve Çanakkale üzerinden Troya’ya gideceğiz. Troya’nın ardından Aeneas ile birlikte Kartaca’ya ve İtalya’ya yelken açacağız, ardından Curaçao’ya geçeceğiz. Yolculuğumuzu Hollanda’da tamamlayacağız.
Bu kültür tarihine dayalı bir yolculuk olacak. Yol boyunca birçok karşılıklı etkileşim, kültürel alışveriş ve etkiyi ele alacağız.
Sizi başka dünyalara götürmeyi umuyorum ve bu dünyaların aslında bizimkine ne kadar benzediğini, nasıl iç içe geçtiğini ve birbirine nasıl bağlı olduğunu göstermek istiyorum. Bazen bir arabesk şarkı ya da klezmer parçasıyla kenar köşelere uğrayacağız, ama aynı zamanda büyük klasiklerin dalgalarına da kendimizi bırakacağız.
Böyle bir başyapıt, Die Entführung aus dem Serail (Saraydan Kız Kaçırma). Az önce bu eserin uvertürünü dinlediniz. Europe Oda Orkestrası tarafından icra edildi, şefliğini Rotterdam Filarmoni Orkestrası’nın onursal şefi (2005) Jannick Nézet-Séguin yaptı.
“Uvertürü Türk müziğiyle besteledim” diye yazmıştı Mozart bir mektubunda. Onun için Türk müziği öncelikle vurmalı çalgılardan, pikolo, ziller ve büyük trampet gibi enstrümanlardan oluşuyordu. Bu vurmalı çalgılar Osmanlı ordusunun seçkin birliği olan Yeniçerilerin savaş müziği sayesinde tanındı. Yani ‘Yeni Çeri’, yani ‘yeni askerler’. Yeniçeriler Osmanlı İmparatorluğu içinde güçlü bir askerî ve siyasî kuvvetti, İmparatorluk dışında ise korkulan ve hayranlık duyulan bir güçtü.
Bu hayranlık, sultanların sarayındaki hayat için de geçerliydi. Osmanlılara duyulan bu hayranlıktan biraz sonra daha detaylı bahsedeceğim. Ama şimdi önce Mozart’ın daha önceki bir eserine bakalım:
Zaide, 1779 yılında bestelediği bir eser. Bu eser de sultanın sarayında geçer. Mozart bu eserle Die Entführung’dan önce benzer bir temayı işliyordu. Ancak bu eseri tamamlayamadı; eser bir süre kayboldu. Daha sonra el yazması parçalar bulundu ve ancak 19. yüzyılda sahnelendi.
Şimdi, Beverly Sills tarafından seslendirilen “Ruhe Sanft” aryasını, London Philharmonic Orchestra eşliğinde dinleyeceğiz.
Mozart ve çağdaşları Osmanlı İmparatorluğu’na büyük bir hayranlık duyuyordu.
Yüzyıllar boyunca Osmanlılar Avrupa için bir tehdit oluşturdu. İki kez Viyana kapılarına dayandılar; Yeniçeri müzik birliklerinin sesleri Viyana’dan neredeyse duyuluyordu. Ancak bu durum 17. yüzyılda değişti.
Osmanlılar 1683’te mağlup edildi. Karlowitz Antlaşması ile Büyük Türk Savaşı sona erdi. Böylece Türk tehdidi de sona ermiş oldu. Bu andan itibaren ilişkiler dostane hale geldi ve Osmanlılar Lale Devri’ne girdi – Osmanlı sarayının belki de en gösterişli dönemi. Bu da doğal olarak Avrupa’da egzotik Osmanlı dünyasına olan ilgiyi daha da artırdı. Türk objeleri ve temaları Avrupa edebiyatında, modasında, iç mimarisinde, mimarisinde, güzel sanatlarında ve tabii ki müzikte yer buldu.
Bu gelişmeye Turkomanie (Türk hayranlığı) adı verildi. Mimarlıkta ise “Alla Turca” olarak anıldı. O dönemde Avrupa’da yaygınlaşan köşkler ve pavyonları düşünün.
Örneğin, Viyana’da ilk kahvehane 1685’te açıldı ve piyasaya Yeniçeri pedallı piyanolar çıktı – bu pedalla çalarken zil ve trampet sesleri de çıkarılabiliyordu. Bu yüzden besteciler, operalarında ve operetlerinde Türk temalarını sıkça kullandılar – örneğin Handel’in “Tamerlano”su, Rossini’nin “Il Turco in Italia”sı.
Ama Mozart’ın “Rondo alla Turca”sı, Doğu ile Batı arasındaki müzikal etkileşimin zirvesidir. Bu piyano parçasında Yeniçeri müziğini açıkça duyabilirsiniz.
Şimdi dünyaca ünlü Türk besteci ve piyanist Fazıl Say’ın caz versiyonunu dinleyeceğiz.
Grote Pianisten: alleskunner Fazil Say – Concertgebouw – Nederlands

Alla Turca Jazz, Op. B – Fazıl Say – 1:35

Fazıl Say’dan coşkulu ve caz tınılı bir Rondo yorumu. Say, Troya’ya geldiğimizde yine karşımıza çıkacak. Şimdilik İstanbul’dayız. Öyleyse hemen 19. yüzyıla gidelim. Osmanlı Sultanı piyano eserleri besteliyordu ve sarayında birçok müzisyeni ağırlıyordu – örneğin Franz Liszt. Saraydaki kadınlar, özellikle haremin hanımları, müzik eğitimi alıyordu. Biliyoruz ki Sultan, Avrupa’nın büyük şehirlerinde operaları bizzat izlemişti. Şimdi Sultan Abdülaziz’in “Invitation à la Valse (Vals’e Davet)” adlı eserini, Türk besteci ve şef Emre Aracı’nın icrasıyla dinleyeceğiz. Hemen ardından, 19. yüzyılın kadın Türk bestecilerinden Kevser Hanım’ın harika eseri Nihavend Longa geliyor. Bu eser, dünya genelinde pek çok müzisyen tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Size İstanbul Oda Orkestrası’nın, şef Timur Selçuk yönetimindeki klasik versiyonunu dinletmek istiyorum.

Invitation à la Valse – Emre Aracı – 2:32
Nihavend Longa – Timur Selçuk, İstanbul Oda Orkestrası – 2:02

Bildiğiniz gibi Boğaziçi, Ruslar için sıcak denizlere açılan kapıydı ve çarlar yüzyıllar boyunca bu boğazı ve İstanbul’u ele geçirme hayali kurdu. Bu da bizi Rusya’ya kısa bir yolculuk yapmaya teşvik ediyor. Bunu Çaykovski’nin Birinci Piyano Konçertosu ile yapacağız.
Çaykovski bu konçertoyu 1875’te tamamladı. Başta pek beğenilmedi; çok karmaşık bulundu. Ancak zamanla bu görüş değişti ve eser büyük bir popülerlik kazandı. Bu eseri ilk kez yaklaşık 13 yaşımdayken duydum. Amsterdam’ın Jordaan bölgesinde, ablamın çatı katındaki küçük dairesinde. Haftaiçleri onunla birlikte orada kalıyordum. Eseri ilk duyduğumda, korna sesleri, etkileyici piyano akorları ve romantik yaylılar beni büyülemişti. İlk bölüm giderek yumuşar ve sonunda dramatik ve yoğun bir hale gelir.
Bu bana çok büyük gelmişti. Farklı bir dünyanın kapıları açılmıştı bana. Şimdi, Berliner Filarmoni Orkestrası tarafından icra edilen bu konçertonun ilk bölümünü dinleyelim.
6. Pjotr İlyiç Çaykovski, Piyano Konçertosu No. 1, Si bemol minör, Op. 23 – Allegro non troppo e molto maestoso – Allegro con spirito, Yevgeny Kissin’in piyanoda, Berliner Filarmoni Orkestrası eşliğinde, şef Herbert Von Karajan yönetiminde 1980’lerde kaydedilmiş, 2005’te yayımlanmış bir kayıt: 23:39
Yeniden İstanbul’a dönüyoruz, Boğaz’ı geçip Çanakkale Boğazı üzerinden Troya’ya gidiyoruz. Türkiye’nin batı kıyısına. Belki biliyorsunuzdur, geç Osmanlı döneminde Homeros mirasının sahiplenilmesi üzerine bir doktora tezi yazdım. Şimdi dikkatli olmam gerek, çünkü kendimi tutmazsam Troya Savaşı, İlyada, yani Avrupa edebiyatının savaş, aşk, nefret, öfke, yas ve elbette kahramanlar – Hektor, Aşil, Patroklos, Odysseus, Ajax, Agamemnon, Helena, Paris – üzerine yazılmış ilk eseri hakkında uzun bir konferans verebilirim.
Ayrıca Schliemann’ın yaptığı kazılar, Priamos’un hazinesi, bu miras üzerindeki hak iddiaları ve bu mirasın Avrupa kültürünün temelini nasıl oluşturduğu da beni cezbediyor. İlyada öylesine popülerdi ki, M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren sözlü olarak aktarılmış, sonra da yazıya dökülmüş, tekrar tekrar yorumlanmıştır. Amsterdam’daki futbol kulübünün adının Ajax olması veya Aşil tendonunun isminin bu hikâyeden gelmesi tesadüf değildir.
Troya Savaşı hikâyesine olan kişisel ilgim çocuklukta başladı. Her yaz, anne babam dört çocuklarıyla birlikte arabayla –bazen minibüsle Avrupa’yı geçerek Troya ile İzmir arasında bir balıkçı kasabasına giderdi. Bu kasaba, birçok kişi tarafından Homeros’un doğum yeri olarak kabul edilir. Gerçi bu ünvanı sahiplenen başka yerler de vardır.
Ege kıyısında, Homeros’un “sirene kayalıklarına” bakan o yerde yaz tatillerimizi geçirirdik. Çanakkale’den gelen serin sularda yüzerek… Troya kahramanlarının hikâyeleri bu tatillerin değişmez bir parçasıydı, en büyük an ise Gelibolu’dan Troya’ya feribotla geçmekti. Dalgalarla birlikte sallanırken, Dardanellere (Çanakkale Boğazı) binlerce Yunan gemisinin akın ettiği o eski günleri düşünürdük. Babam bize Hektor, Paris, Helena ve Priamos’u büyük bir coşkuyla anlatırdı. Bu kahramanlar adeta canlanırdı ve biz Avrupa’yı arkamızda bırakırken Küçük Asya’daki Troya bizi çağırırdı. Bu her yıl tekrarlanan büyüleyici bir deneyimdi.
Ve büyüleyici olan bir diğer şey de Türk besteci Fazıl Say’ın 2019 tarihli yorumu. Şimdi onun “Heroes of Troy” (Troya’nın Kahramanları) adlı eserini dinleyelim.
Afbeelding met tekst, krant, boek, Publicatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
7. Heroes of Troy – Fazıl Say: 2:44
Biraz daha Troya’da kalıyoruz. Troya Savaşı’nı müzikal olarak anlatan olağanüstü bir eser: Sir Michael Tippett’in King Priam operası. Savaşın sesi üflemeli çalgılarda, koro bağırışlarında yankılanıyor.
En dokunaklı an, Priamos’un Aşil’in çadırına girip oğlu Hektor’un bedenini istemesidir. Priamos şöyle der: “Hiçbir babanın yapmadığı bir şeyi yapıyorum, oğlunu öldürenin ellerini öpüyorum.” Aşil, onun ellerini tutar ve oğlunun cesedini geri vereceğine söz verir. Ardından birlikte bir kadeh şarap eşliğinde ölümleri üzerine düşünürler. Paris’in Aşil’i, Aşil’in oğlunun da Priamos’u öldüreceğini…
Şimdi bu duygu yüklü sahneyi dinliyoruz. London Sinfonietta tarafından 1981’de kaydedilmiş:
Afbeelding met muur, overdekt, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
8. Tippett – King Priam – Sahne 3:

“Priam! Here! What is this?” (1:49)
“I Clasp your knees…” (1:14)
“Old man, I am touched” (3:35)

Troya’yı geride bırakıyor ve Aeneas’la birlikte yeni bir şehir kurmak için yola çıkıyoruz: Roma. Yol üzerinde Kartaca‘ya uğruyoruz, burada Kraliçe Dido, Aeneas’a âşık olur. Ancak Aeneas’ın görevi açıktır: yeni bir şehir kurmak. Yoluna devam eder, Dido ise kederinden ölür. Şimdi Dido’nun ölüm sahnesini, Henry Purcell’in Dido and Aeneas operasından, Jessye Norman’ın seslendirdiği “When I am laid in earth” aryasıyla dinliyoruz.
9. Dido and Aeneas – When I am laid in earth – Jessye Norman: 5:23
İtalya’ya geldik ve artık Puccini’nin “O Mio Babbino Caro” aryasını dinlemeden yolumuza devam edemeyiz. Bu duygusal aryayı, Maria Callas kadar etkileyici seslendirebilen yok.
10. O mio babbino caro – Gianni Schicchi, Giacomo Puccini – Maria Callas: 2:38
Maria Callas’ın büyüleyici sesi. Bu opera divası muhteşem ama aynı zamanda trajik bir hayat yaşadı. Büyük aşkı Onassis, onu Jackie Kennedy için terk etti. Callas bunu asla atlatamadı, ardından o muhteşem sesi de onu terk etti. Hayatı adeta bir opera gibiydi. Şimdi onun sesinden, Verdi’nin “La Traviata” operasından “Addio, del passato” (Geçmişe Elveda) aryasını dinleyelim. Callas’tan etkilenmemek mümkün değil.
11. Addio, del Passato – Verdi, La Traviata – Maria Callas: 3:28
İtalya’dan ayrılıyor, güzel ada Curaçao‘ya geçiyoruz. Son yıllarda sıkça bulunduğum, harika dostluklar kurduğum, yaratıcı ve eleştirel insanlarla projeler geliştirdiğim bir yer. Valsleri, mazurkaları ve tumba’larıyla Curaçao müziğini tanıma şansım oldu. Şimdi dinleyeceğimiz:
12. El Curaçao – Wim Statius Muller – Piyanoda Marcel Worms: 1:25
Wim Statius Muller, önemli bir besteci ve piyanistti; aynı zamanda İç Güvenlik Teşkilatı’nda uzun yıllar yöneticilik yaptı. İlginç bir kombinasyon. Curaçao’nun Otrobanda mahallesindendi – zengin müzik geleneğiyle bilinir. Curaçaolu klasik müziğin öncüsü Jan Gerard Palm gibi pek çok önemli müzisyen Otrobanda kökenlidir. Şimdi, Palm ailesinin bir diğer üyesi Albert Palm’dan “Otrobanda”yı dinleyelim, piyanoda yine Marcel Worms.
13. Otrobanda – Albert Palm – Marcel Worms: 1:58
Curaçao’dayken, halkın sesi olan efsanevi Rudy Plaate’ı da anmak isterim. 1937 doğumlu Plaate, 400’den fazla şarkı yayınladı. Ada hayatı ve güzellikleri üzerine şarkılar söyledi. Papiamento dilinde şarkı söyleyen ilk sanatçılardandı. En bilinen eseri “Atardi” – Curaçao’nun resmi olmayan marşı, gün batımının güzelliğini anlatır. Ada kültürüne damgasını vurmuş en büyük müzisyenlerden biri. Selwyn de Wind’in belgeseli Atardi, kesinlikle izlemeye değer. Şimdi dinliyoruz:
Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
14. Atardi – Carel Kraayenhof: 1:48
Carel Kraayenhof ile birlikte tekrar Hollanda’ya, Amsterdam’a dönüyoruz. Şimdi Amsterdam Klezmer Band’i dinleyeceğiz.
Müzikleri etkileyici, enerjik, heyecan verici ve bir yandan da rahatlatıcıdır. Klezmer, Balkan, ska, caz, çingene, doğu ezgileri ve zaman zaman hiphop’un harmanlandığı bir karışım.
Size dinletmek istediğim parça: “Musurlum”, diğer adıyla “Misirlou”. Bu şarkı pek çok kültürde yer bulmuş, uzun bir geçmişe sahip. Yunanistan, Türkiye ve Mısır bu parçayı sahiplenir. Dick Dale & The Del-Tones’un enstrümantal yorumu, surf müzikle özdeşleşmiş, Tarantino’nun Pulp Fiction filmindeki versiyonu ise hafızalara kazınmıştır. Dinliyoruz:
15. Musurlum – Amsterdam Klezmer Band: 4:47
Şimdi, benim için çok özel iki müzisyeni onurlandırmak istiyorum: Theo Loevendie ve Han de Vries.
Theo Loevendie, büyük bir caz müzisyeni ve besteci. Klasik müzik, caz, doğaçlama, tonal-atonal, batı-doğu ayrımı tanımamıştır. Birçok ödüllü eseri var. Şu anda 90’lı yaşlarında ve hâlâ zaman zaman Amsterdam’daki Cafe Welling’de sahne alıyor.
Aynı kafede karşılaşabileceğiniz bir diğer müzisyen: dünyaca ünlü obua virtüözü Han de Vries. Birçok prestijli ödül sahibi, onun için yazılmış pek çok yeni eser var. Obua sesine anında âşık olabilirsiniz. Ben oldum.
Önce Theo Loevendie’nin, Lucas ve Arthur Jussen kardeşler için özel olarak bestelediği iki piyano için yazılmış “Together” eserinden ilk bölümü dinleyeceğiz. Ardından, Han de Vries’in büyüleyici obua performansıyla Vivaldi’nin bir eserini.
16. Together I – Theo Loevendie – Lucas & Arthur Jussen: 2:12
17. Vivaldi: Obua Konçertosu, La Minör, RV 461: III. Allegro – Han de Vries: 2:31
Beraber yaptığımız bu güzel yolculuğun sonuna yaklaşıyoruz. Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Umarım yeni sesler ve bilinmeyen diyarlar keşfetmişsinizdir. Farklı bakış açıları ve yeni hayal dünyaları edinmişsinizdir.
Bu huzursuz zamanlarda size en iyi dileklerimi sunuyorum. Sabahı, bir diğer büyük Hollandalı besteci Simeon ten Holt’un “Canto Ostinato” eseriyle kapatmak istiyorum.
18. Simeon ten Holt – Canto Ostinato, bölüm 1: 9:11

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.