ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ: EĞİTİMDE AKIL VE BİLİME ÇAĞRI !
“Efendiler, dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak aymazlıktır, sapkınlıktır, cehalettir.” Mustafa Kemal ATATÜRK
22 yıllık AKP iktidarında Milli Eğitim Bakanlığı 17. kez müfredat değiştiriyor! Değiştiriyor, ama Eğitimde Program Geliştirme Bilim Alanı gereklerini yine dışlayarak! Oysa eğitim program ve kurumlarını bilimsel temelde oluşturmayan ülkeler; başta bilim ve teknoloji olmak üzere, sanattan spora yaşamın tüm alanlarında geriler, uluslararası sıralamalarda (PISA, TIMSS vd.) sonlara düşer.
Türk Eğitim Sistemi, 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Devrimi ile başlayarak 1970’1ere değin geliştirdiği bilimsel temelli öğretim programlarıyla (müfredat) çocuklarına ulusal, ahlaksal-etik, kültürel, sosyal ve çağdaş insani değerler, yetkinlikler, yurttaşlık bilinci ve özgüven kazandırmış, tebaadan yurttaş, kuldan birey, ümmetten Ulus yaratmayı başarmıştır.
Hedef ümmet ve biat toplumu yaratmaktır ki; Batı emperyalizminin yüz yıllik hedefi de budur.
2007 yılından sonra kamu desteğiyle çoğaltılan ve etkinleştirilen İlim Yayma
Cemiyeti, Hizmet Vakfı, Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Türkiye Gençlik Vakfı {TÜGVA), Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı {TÜRGEV) ve benzeri onlarca dernek – vakıf adı ile örgütlenmiş tarikat ve cemaat yapılanmalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve İl-İlçe Müdürlüklerince protokoller imzalanmış, bu dinci yapıların öğrenci yurtları dahil bütün eğitim kurumlarımıza girmesine olanak sağlanmış, son olarak çağ dışı ÇEDES dayatması ve “manevi rehber” uydurmasıyla okullarımıza imamlar atanmaya başlanmıştır! Bugün, 3-6 yaşındaki yüzbinlerce evladımız dinci yapıların anaokullarında, milyonlarca çocuğumuz tarikat ve cemaatların elindedir.
Tarikat ve cemaatlar, Anayasanın 174. maddesi korumasında olan 677 sayılı yasa ile daha 1925 yılında kapatılmış olup (Resmi Gazete 13.12.1925,
- 243) yasa dışıdırlar!
Dayatılan, apaçık bir karşı devrimdir!
Son müfredat değişikliği ve ÇEDES derhal geri çekilmelidir.
İşlenen; anayasayı tebdil, tağyir ve ilga suçudur!
Bağımsız yargı gereğini yapmalıdır
Ulusal eğitim sistemi yaz – boz tahtası değildir, olamaz, olmamalıdır. Kararlılıkla ve kesinkes bilimsel temelde yürütülmelidir. Ulusun ve çağın gereksinimleri doğrultusunda laik, bilimsel, parasız, kamusal ve karma olmak zorundadır. Değerler bilgisi katarak insanı insanlaştıran, çağın temel donanımını sağlayan, analitik düşünme, yaratıcılık ve sorun çözme yetisi kazandıran, yaşamsal, mesleksel ve akademik yetkinlik veren bir eğitim almak temel insan hakkıdır. Eleştirel ve yaratıcı akıl baskılanamaz!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu din dersinin insan
hakkı ihlali olduğunu hükme bağlayan kararları bağlayıcıdır ve mutlaka uygulanmalıdır (Anayasa madde 90/5). Siyasal iktidarların saplantılı ve çağdışı şeriatçı ideolojileri ile biçimlendirdiği din, ırk, politik inanç, cinsiyet gibi ayrımcı ve kutuplaştırıcı dayatmalar asla kabul edilemez! Yatılı Kuran kursu olmaz! Din öğretimi Türkçe olmalı, ezbere dayanmadan, soyut düşün yetisi kazanıldığında ve aile onayıyla verilmelidir.
”Yurtta barış, dünyada barış” için, insanca yaşam için, demokrasi için Laiklik kırmızı çizgidir
Çağımızda uygar uluslarca yaygın olarak benimsenmiş olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, ”Herkesin eğitim hakkı vardır. Eğitim, hiç olmazsa ilk ve temel eğitim evrelerinde parasız olmalıdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitimden herkes yararlanabilmeli ve yükseköğretim, başarıya göre, herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.” denmektedir (10 Aralık 1948). Türkiye, Bakanlar Kurulu kararıyla Resmi Gazetede (27.5.1949) yayınladığı bu Bildirgeye uymalıdır.
ÇAĞRIMIZA BASINIMIZIN VE DEĞERLi YURTTAŞLARIMIZIN DESTEK VERMESİNİ BEKLİYOR, SAYGILARIMIZI SUNUYORUZ
Ancak ABD emperyalizmi güdümlü 12 Mart 1971muhtırası ile 1961Anayasası budanmış, dinci kurumlar içih elverişli ortam yaratılmış, 12 Eylül 1980 faşist darbesi ve izleyen hükümetlerce de, Eğitim Sistemi laiklik ve bilimsellikten koparılarak dinselleştirilmeye başlanmıştır. Gerçekte bir 12 Eylül 1980 faşizmi ürünü olan AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bu yana ise, atanan tüm Milli Eğitim Bakanları; hiçbir bilimsel incelemeye, gerekçeye dayanmadan öğretim programlarını ideolojik saplantılarla “yetersiz” (?!) bulmuş; ders ekleyip çıkararak, süreleriyle oynayarak, Felsefe, Mantık, Sosyoloji, Matematik, Psikoloji gibi özgür birey yetiştirmede olmazsa olmaz hitelikli dersleri yok ederek, Evrim Kuramını dışlayarak… bilimsellikten tümüyle uzaklaştırmış, iyiden iyiye dincileştirmiştir.
Eğitim Sen Kayseri Şube başkanı Uğur Sedat Ünsal,Milli Eğitimk Bakanını sert dille eleştirirken şunları söyledi.
Devletin ve MEB başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekmektedir. Devlet, eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir.
EŞİK’TEN TEPKİ
Kısa adı EŞİK olan Eşitlik İçin Kadın Platformu, Milli Eğitim Bakanlığının Asli Görevini Tarikat ve Cemaatlere Devredemeyeceğini hatırlatarak ‘Laik, bilimsel, karma eğitimden vazgeçmiyoruz’ dedi ve şu açıklamayı yaptı.
Eğitim devletin yürütmesi ve denetlemesi gereken asli görevlerindendir. Devlet eğitim alanında; nitelikli, ücretsiz, yoksul çocukların ihtiyaçlarını dikkate alan bilimsel, laik, eşitlikçi bir eğitim hakkı anlayışını herkes için erişilebilir şekilde yaşama geçirmek zorundadır. Bu Anayasal görev göz ardı edilerek, her türlü denetimden muaf tutulan; çocuk haklarının gözetilmediği hatta çocukların çeşitli şekillerde istismar edildiği, Anayasanın eşitlik ve laiklik ilkesine aykırı faaliyet yürüten bazı devlet dışı kurumlara, dini yapılara çocukların teslim edilmeye devam edileceği söyleniyor. Üstelik de Milli Eğitim Bakanı tarafından.
Milli Eğitim Bakanı’nı Anayasal görevini yapmaya, yapmayacaksa istifa etmeye çağırıyoruz.
Milli Eğitim Bakanı işini kişisel siyasi tercihlerine göre, ülkeyi eski, yeni diye kendince ikiye ayırarak değil Anayasaya uygun olarak yapmak zorundadır. Özellikle kız çocuklarını örgün eğitimin dışına iten, küçük yaşta zorla evlendirmelerin ve çocuk işçiliğinin önünü açan 4+4+4 parçalı eğitim sistemine son verilmesini, 12 yıl kesintisiz ve parasız eğitime geçilmesini istiyoruz. Eğitim müfredatının eşitlikçi, insan haklarına saygılı, ayrımcılıktan arındırılmış bir içerikte, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, bilimsel yaklaşımlarla hazırlanmasında ısrar ediyoruz. Ayrıca MEB’in eğitimi taşeronlarla yürütmesi nedeniyle şimdiye dek çocuklara karşı işlenmiş suçların failleri başta olmak üzere bu suçlara dahil olan herkes hakkında derhal soruşturma başlatılmasını tüm sorumlulara hatırlatıyoruz. Laik, bilimsel, karma eğitimden vazgeçmiyoruz.
TÜSİAD demokratik laik bir hukuk devleti olan Türkiye için çağdaş bir eğitim seferberliğine ihtiyacımız var
TÜSİAD eğitimle ilgili gündem konuları hakkında bir açıklama yaptı. Açıklamada aşağıdaki görüşlere yer verildi: “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarmış, demokratik laik bir hukuk devleti olan Türkiye için çağdaş bir eğitim seferberliğine ihtiyacımız var. Müfredatı 21. yüzyıl becerilerine uygun hale getirmek, gençlerimize çağın gerektirdiği yetkinliklerin kazandırılması ve katma değeri yüksek bir ekonomi açısından büyük önem taşıyor. Kimseyi geride bırakmadan her bir öğrencinin kaliteli bir eğitime ulaşmasını sağlamak önceliğimiz olmalı. Çağımızda genç kuşaklarımızı ezberciliğe değil eleştirel ve yaratıcı düşünceye dayanan bir eğitimle buluşturmalıyız. Gelecekte özgür düşünen bireylere hem toplumsal yaşamda hem de iş yaşamında her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacağız. Kalkınmanın her boyutunda koyduğumuz iddialı hedeflerin gerçekleşmesi de bunu gerektiriyor. Ülkemizin bu yöndeki ihtiyacı ve yakın geçmişte yaşanan acı tecrübeler dikkate alındığında cemaat ve tarikatlara eğitim sisteminde yer olmaması gerekir. Eğitim sisteminde çağdaş eğitimle bağdaşmayan konuların gündemde olmasının ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile uyuştuğunu söylemek mümkün değildir. Milyonlarca öğrenci, veli, öğretmen, iş, emek, teknoloji dünyası ve akademi gibi çok geniş bir çevreyi etkileyen eğitim alanında bilime dayalı politikalar uygulanması esas olmalıdır.”PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ, “MİLLİ EĞİTİM BAKANININ ÖNÜ ÖZELLİKLE AÇILMIŞ, KANUNA KARŞI HİLELERLE YÜKSELTİLMESİ SAĞLANMIŞ”
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Rize’de basın açıklaması yaptı.
Prof. Dr. Ümit Özdağ: Ülkenin gerçekten bir fetret devrinden geçtiğini ve iktidarın, saray rejiminin yaptığı hatalardan inatla ders almadığını görüyoruz. Bu konuda iki yeni ve çok çarpıcı örneği hayretle izliyoruz. 15 Temmuz darbesinden kısa bir süre sonra 3 Ağustos 2016’da Recep Tayyip Erdoğan ‘bu FETÖ denilen yapının gerçek yüzünü daha önce ortaya dökmediğimiz için pişmanım, devlete ve millete karşı suçluyuz, Allah bizi affetsin, millet bizi affetsin” dedi. Buna rağmen bundan hiç ders almamış olacaklar ki ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini şimdi Milli Eğitim Bakanı tarikat ve cemaatlerle birlikte yaptıklarını ve yapmaya da devam edeceklerini söylüyor. Bunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanı değil. Kaldı kaldı ki Diyanet İşler Başkanı bile cemaatlerle birlikte yönetemez. Bu bir devlet kurumudur. Milli Eğitim Bakanı da milli eğitimi tarikat ve cemaatlerle birlikte yönetemez. Kendisini haklı çıkarmak, işlediği suçu önlemek için tarikat ve cemaatlerle öğrencilerin dağa çıkmasını engellediğini söylüyor. 15 Temmuz’da darbeyi yapan FETÖ terör örgütünden bir kişinin dağa çıkmadığını Milli Eğitim Bakanına hatırlatmak isterim. Üstelik gençlerimizin dağa çıkmasını engelleme görevi tarikat ve cemaatlerin değil devletindir. Milli Eğitim Bakanının yapması gerek iş Türk gençliğini 21. yy’da Amerikan, Alman, Fransız, Norveç, Finlandiya, Japon eğitim sisteminden daha iyi eğitmek ve Türk gençlerini ve Türk gençleri sayesinde Türkiye’yi dünya ekonomisi ile rekabet edebilir bilgi seviyesinde yetiştirmektir. Oysa bu Milli Eğitim Bakanı, milli eğitimin cehaletin örgütlenmesinden kendisini sorumlu hissetmektedir. Biz, Zafer Partisi olarak bu millete ihaneti, devlete ihaneti sessiz bir şekilde izlemeye devam etmeyeceğimizi bütün sevgili kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Zafer Partisi bu konuda gereken bütün hukuki ve siyasi tepkileri ortaya koyacak. Vatandaşlarımızı da bu sürece dahil olmaya ve bu Milli Eğitim Bakanını ki milli olmadığı ortadadır, gayri milli bir Milli Eğitim Bakanıdır. Önü özellikle açılmış, kanuna karşı hilelerle yükseltilmesi sağlanmış bu zatın politikalarını tarihin çöplüğüne atmak için gereken her türlü siyasi, hukuki mücadeleyi vereceğiz.
“Türk ordusunu Balkan Savaşı öncesindeki ordu gibi ikiye bölünmüş bir ordu haline getirmek bir cinayettir.”
Üzerinde önemle durulması gereken başka bir husus Milli Savunma Bakanlığı tarafından alınması gereken önlemleri içeriyor. 10 Kasım’da Atatürk’ün resmini takmayı reddeden sözde teğmenin bağlantıları sosyal medyada yayınlanmaya başladı. TSK içerisinde yeni FETÖ benzeri oluşumlara müsaade etmek Türkiye’ye ihanet olur. Biz, Zafer Partisi olarak Milli Savunma Bakanlığını buradan altını çizerek ve güçlü bir şekilde uyarıyoruz. Sakın, Türkiye’nin bir daha böyle bir sürece girmesine izin vermeyin. Türkiye’nin etrafında ateş çemberinin gittikçe daraldığını görüyoruz. Türkiye böyle bir ateş çemberine sürüklenirken Türk ordusunu Balkan Savaşı öncesindeki ordu gibi ikiye bölünmüş bir ordu haline getirmek bir cinayettir. Bu cinayete tarihten ders alarak ve omuzlarınızdaki o rütbelerin hakkını vererek karşı çıkmalısınız. Ordumuzun içerisine nifak girmesini engellemelisiniz. Biz, Zafer Partisi olarak bu konunun da her platformda takipçisi olma konusunda kararlıyız.
“Ne hükümet ne İstanbul Belediyesi, İstanbul depremine yönelik hiçbir ciddi adım, ciddi girişim yapmıyor.”
Ülkemizin en önemli sorunlardan bir tanesi de yaklaşmakta olan İstanbul depremidir. Marmara bölgesinde ardı ardına dört şiddetinin üzerinde depremler gerçekleşiyor. Eğer İstanbul’la ilgili gereken hızlı kararlı adımlar atılmazsa milyonlarca insanımızın hayatı tehlike altındadır. Şu anda Anadolu’da geziyoruz. Rize’deyiz. Yapmış olduğumuz bütün temaslarda Karadeniz bölgesinde ekonominin en güçlü noktasında bulunan hemen herkesin hayret bir şekilde ama doğru bir şekilde İstanbul depremi konusunda ne kadar endişeli olduğunu gördük. Bu endişelerini ifade ediyorlar. İstanbul, Anadolu’daki depremi ayağa kaldırır ama biz İstanbul depreminden sonra İstanbul’u ayağa kaldıramayız diyorlar. Haklılar. Görüyoruz ki ne hükümet ne İstanbul Belediyesi, İstanbul depremine yönelik hiçbir ciddi adım, ciddi girişim yapmıyor. Sevgili İstanbullulara da sesleniyoruz; şehrinize sahip çıkın. Sahip çıkmayan hükümeti ve belediyeyi uyarın. Söz konusu olan çocuklarınız, eşlerinizin, annelerinizin, babalarınızın hayatıdır. Yarın onların vücutlarını enkazın altından çıkarmak istemiyorsanız şimdi alınması gereken tedbirler konusunda lütfen yetkililerle iletişime geçin. Bunun ötesinde onlarla karşı karşıya gelin, sorumluluklarını hatırlatın ve depremden önce alınması gereken bütün önlemlerin alınmasını sağlayın.
PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ, “MİLLİ EĞİTİM BAKANI GÜNÜ GELDİĞİNDE BU YAPTIĞININ HESABINI YASALAR ÖNÜNDE VERECEKTİR.”
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Artvin’de basın açıklaması yaptı.
Prof. Dr. Ümit Özdağ: Önemli ve kamuoyunun dikkatini çeken bir soruşturma İstanbul’da devam ediyordu, Dilan Polat dosyası. Bu dosyayla ilgili özel bir soruşturma ekibi kurulmuştu 3 komiser ve 5 polisten oluşan. Biraz önce aldığım habere göre bu ekip hadisenin diğer unsurları da bu sürecin içerisinde olan diğer kişiyi de gözaltına alma aşamasındayken aralarında çok meşhur bazı isimlerin de olduğu ani bir kararla görevden el çektirilmiş ve değişik karakollara bu ekip sürülmüş. Eğer bu bilgi doğruysa çok vahim. Çünkü kamuoyunda bu isimlerle ilgili belirli iddialar dolaşıyor. Bu iddiaların dolaştığı bir ortamda Türk polisinin işini yapması engellenmemeli. Kim suça bulaşmışsa polis bunun teknik takip ve diğer hukuki çalışmalarla tespit edip dosyalaştırıp savcılığa iletebilmeli. Bundan önceki dönemin nasıl bir dönem olduğunu İçişleri Bakanlığında hepimiz hatırlıyoruz. Ben, İçişleri Bakanlığı önüne gittiğim zaman dönemim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili görüşlerimi kamuoyuyla paylaşmıştım. Süleyman Soylu’nun görevden alınması sonrasında Ali Yerlikaya’nın gelmesiyle birlikte birçok dosyanın işlem görmeyen, işleme alındığını gördük. Buradan Ali Yerlikaya’ya da sesleniyorum; Sayın Yerlikaya eğer bu Dilan Polat soruşturmasını yürüten özel ekibin görevden alınarak değişik karakollara sürülmesine izin verirseniz bütün inanılırlığınızı yitirirsiniz.
“Milli Eğitim Bakanı günü geldiğinde bu yaptığının hesabını yasalar önünde verecektir.”
Milli Eğitim Bakanı izlediği politikalarla Türkiye’nin güvenliği için bir tehdit olmuştur. Gençlerimizin geleceğini, Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaktadır. Gençlerimiz 21. yüzyılda dünya ile rekabet edebilecek bir bilgi ile donanımla yetişmelidir. Bu telefonu yapabilecek bilgiye, donanıma sahip olmalılar. Sizin beni kaydettiğiniz ve yayın yaptığınız kameraları, mercekleri üretebilecek bilgiye sahip olmalılar. Bu mikrofonun içindeki teknolojiyi üretebilecek bilgiye sahip olmalılar. Gençlerimizin daha iyi matematiğe ihtiyacı var, daha iyi biyolojiye ihtiyacı var, kimyayı bilmeye ihtiyacı var. Sosyolojiyi, felsefeyi bilmeye ihtiyacı var. Dünya ile rekabet edebilecek bir eğitim verilmesi gerekirken. Milli Eğitim Bakanı işi gücü bırakmış, Türk gençliğini tarikat ve cemaatlerin kucağına atmıştır. Bunu da utanmadan TBMM’de söylemiştir. Gerekçe olarak da dağa gitmeyi engelliyorlar demiştir. Tarikat ve cemaatlerin işi gençlerin dağa gitmesini engellemek değildir bu bir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurum ve kuruluşlarının işidir. İki; anlı secdeye değiyor dediğiniz FETÖ, 15 Temmuz gecesi bu ülkeyi iç savaşa sürükleyecek bir darbe yaptı. Parlamentoyu bombaladı. Dağa çıkmışlar mıydı? Hala mı akıllanmadınız? Biz, Zafer Partisi olarak diğer partiler gibi Milli Eğitim Bakanlığında gerçekleşen rezaleti durarak seyretmeyeceğiz. Her fırsatta siyasi ve hukuki her mücadeleyi vereceğiz. Bu yapılan suçtur, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırıdır. Milli Eğitim Bakanı günü geldiğinde bu yaptığının hesabını yasalar önünde verecektir muhakkak.