20 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için kadın örgütleri, barolar, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve gerçek kişiler tarafından 220’den fazla dava açılmış; 28 Nisan, 7, 14 ve 23 Haziran 2022 tarihlerinde bu davalardan bir kısmı için duruşmalar yapılmıştı. Danıştay 10. Dairesi 2’ye karşı 3 hâkimin oyu ile davaları reddetmiş, çekilme kararını “hukuka uygun” bulmuştu. EŞİK Platformu’nun çağrısı ile kimi dosyalara 1000’in üzerinde kadın avukatın yetki belgeleri sunulmuş; yüzlerce kadın ve hukukçunun katıldığı duruşmaların ardından açıklanan ve çekilme karanın kendisi kadar hukuksuz olan bu kararın temyizi devam ediyor.
5 Eylül’de sunulan ve kırk sayfayı aşan temyiz dilekçesinde çok sayıda uluslararası insan hakları belgesine, akademik yayına, hukukçu görüşüne, emsal karara yer veriliyor ve duruşma talep ediliyor. Dilekçede, davalı Cumhurbaşkanı’nın dava konusu işleme yetkisi olmadığı, kararının gerekçesiz ve sebepsiz olduğu, işlemin amacının belli olmadığı, Cumhurbaşkanlığı’nın kararname çıkarma yetkisinin konu bakımından anayasal olarak sınırlandırıldığı, dava konusu kararın Anayasa’ya aykırı olduğu ayrı başlıklar halinde ayrıntılı şekilde ele alınıyor. Cumhurbaşkanı’nın, konusu doğrudan doğruya temel insan hakları olan bir sözleşmeden “herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına” dair ettiği yemine aykırı ve hukuk sistemimizi altüst edecek bir idari işlemle çıktığı belirtiliyor.
Temyiz süreci, tüm davacılara karar tebliği devam ettikçe sürecek. Henüz temyize başvurmamış olan davacılar doğrudan, daha önce temyize başvuran davacılar ise temyiz süreleri bitmeden ek dilekçe sunmak suretiyle EŞİK web sitesine koyduğumuz temyiz dilekçesinden ve İstanbul Sözleşmesi Bilgi Dosyası içerisinde yer alan Birleşmiş Milletler Uzman Görüşü gibi çok sayıda belgeden istedikleri gibi yararlanabilirler. Tüm belgelere buradan erişilebilir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararı Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne aykırı
EŞİK üyesi Av. Hülya Gülbahar tarafından hazırlanan temyiz dilekçesinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararının Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 62. maddesine aykırı olduğu belirtilerek, “bir andlaşmadan çekilebilmek için, bir andlaşmanın akdedilmesi sırasında mevcut olan şartlarda taraflarca öngörülmeyen esaslı bir değişiklik meydana gelmesi ve taraf devletin taşıyamayacağı şekilde ağır bir külfete neden olan bu değişikliğin nedenlerinin objektif hukuki kıstaslara dayanılarak ortaya konması” gerekliliğine vurgu yapılıyor. Kaldı ki, böyle bir esaslı değişiklik söz konusu olsa dahi, ilk tercih çekilme değil askıya alma olmalıdır. Çünkü insan hakları andlaşmaları devletlerin canları istediğinde, gerekçesiz çıkabileceği metinler değildir.
Venedik Komisyonu, parlamento katılımı arıyor
Venedik Komisyonu Raporu’nun değerlendirildiği dilekçede, Komisyon’un “İnsan hakları sözleşmelerinden çekilme, çoğunlukla, kişilerin korunması için asli garantilerin azalmasıyla ve/veya bu garantilerin izlenmesi ve uygulanmalarını güçlendirmesi için var olan usullerin veya kurumsal mekanizmaların yok olmasıyla sonuçlanır. Bu yüzden, bir sözleşmeden çekilme, onun onaylanmasının karşıtıdır ve tam da o sebeple, parlamento katılımında simetri sağlanmalıdır” tespitine dikkat çekiliyor.
Diğer ülkelerde yüksek yargı bu konuda ne diyor?
Birleşik Krallık ve Güney Afrika yüksek yargısının emsal kararlarına da yer veriliyor. Birleşik Krallık’ta, ilk defa, insan haklarını ve hukuk düzenini etkileyen bir çekilme kararını (Brexit) denetlemek durumunda kalan Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, hukuk düzenini ve hakları etkilemesi halinde, çekilme kararının yürütmenin yetkisine terk edilemeyeceğine karar vermiştir. Güney Afrika Yüksek Mahkemesi, yürütmenin parlamentonun ön onayını almadan, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nden çekilme bildirimine dair kararında; Güney Afrika Anayasası’na göre bir uluslararası sözleşmenin ancak yasama organınca onaylandıktan sonra bağlayıcı hale geldiğini belirterek, aynı usulün çekilme için de geçerli olduğuna ve çekilme kararının, parlamento ön onayını gerektirdiğine karar vermiştir.
Danıştay 10. Dairesi’nin kararını bağımsız ve tarafsız yargı koşullarında vermesi engellendi
Davalar sürerken bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapıldığına ilişkin kuşku uyandıran ve hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına gelen çok sayıda olay yaşandı; davada ilk incelemeyi yapan heyetten 2 üye değiştirildi, davalar sürerken davalı sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı Danıştay’ı ziyaret etti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ konuyla ilgili birden fazla açıklama yaptı. Bozdağ 22 Temmuz 2022 tarihli açıklamasında, “yargılama süreçleri devam eden konularda konuşmamak” gerektiğini söyledikten sonra; Danıştay’ın yürütmeyi durdurma talebini red kararını eleştirenleri konuyu “çarpıtmakla”, haksızlıkla, hukuk bilmemekle suçlayıp, davalı Cumhurbaşkanlığı’nın tüm savunma argümanlarını tekrar etti.
Temyiz mercii üyelerinin görev süresini uzatan Kanun Anayasa’ya aykırı
Davalar sürerken, Danıştay’ın temyiz mercii olan İdari Dava Daireleri Kurulu’nun (DİDDK) yapısına müdahale edildi, DİDDK üyelerinin görev süresi, 31.12.2022’den 31.12.2026’ya dek uzatıldı. DİDDK’nın görev süresini uzatan Kanun’un, mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen madde başta olmak üzere pek çok Anayasa maddesine aykırılıktan, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiği yönünde talebimiz de dilekçede yer almaktadır.
İç hukuk yeterli değil ve etkili bir biçimde uygulanmıyor
Sözleşme’den çıkma kararını “kendi yasalarımız var” diyerek savunmaya çalışan siyasiler kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadır. İç hukukta yürürlükteki mevzuat yeterli değildir ve etkili bir biçimde uygulanmamaktadır. Sözleşme uluslararası hukuk açısından şiddet konusunda en son yapılan düzenleme olduğu için getirdiği yeni hükümler nedeniyle uluslararası hukukta da benzeri yoktur. Örneğin; Sözleşme devletlerin şiddeti önleme görevine vurgu yapmakta ve bu çerçevede eğitimden hukuk, sağlık vb. tüm alanlara dair önleyici çalışmaların neler olacağına ilişkin kurallar getirmektedir. Türkiye iç hukukunda bu çerçeveyi karşılayan düzenlemeler yoktur. Şiddeti önlemeyi amaçlayan6284 sayılı Yasa da eksiktir. Yasa’nın 2. maddesinde bu eksiklik kabul edilerek, Yasa’da hüküm bulunmayan hallerde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanacağı açıkça yazılmıştır. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin izlenmesi için, Sözleşme ile oluşturulan denetim mekanizmasının (GREVIO) Türkiye hukukunda ve devlet mekanizmaları içinde muadili yoktur.
Kaldı ki, mevcut mevzuat etkili şekilde uygulanmamaktadır. Cinskırım boyutlarına ulaşmış olan kadın cinayetleri ve işkence boyutlarındaki şiddet olayları karşısında, infaz yasaları, cinsiyetçi yargı pratikleri gibi yöntemlerle şiddet suçları genellikle cezasız bırakılmaktadır. TCK 96 eziyet maddesi hemen hemen hiç uygulanmamaktadır. 6284 hakkında asılsız argümanlar üretilmesine göz yumularak kadına karşı şiddet adeta teşvik edilmektedir.
Dilekçede belirtildiği ve duruşmalarda da tüm yönleriyle ortaya konulduğu üzere; Cumhurbaşkanı, TBMM’ye ait bir yetkiyi kullanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi Kararı görev gaspı olup, yok hükmündedir. Anayasa’ya açıkça aykırıdır ve siyasi bir karardır. Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi ve kadınlar lehine görüş açıklayan tetkik hakimi, savcılar ve 5 kişilik heyetin iki üyesinin hukuki değerlendirmelerini dikkate almaksızın, Cumhurbaşkanı Kararı’nı iptal talebimizi çoğunluk oyu ile reddetti. Hukuk güvenliği için mücadele etmeye, eşitlikten, özgürlükten, yaşam tarzımızdan ve haklarımızı garanti altına alan yasalardan vazgeçmemeye kararlıyız.