
EŞİK: EŞİTLİK MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ.
EŞİK: EŞİTLİK MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE SALDIRILAR KARŞISINDA, KİMSEYİ GERİDE BIRAKMADAN, DAHA ÇOK DAYANIŞMA İLE MÜCADELEYİ BÜYÜTECEĞİZ!
Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı henüz resmi bir açıklama yapılmadan önce sosyal medya üzerinden gündemimize düştü. Daha ilk cümlesinde temel hak ve özgürlüklerin daha etkin korunmasını gerekçe olarak gösteren taslak, temel hak ve özgürlükleri açıkça tehdit ediyor. Söz konusu taslağın temelini hazırlayan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve IV. Yargı Reformu Strateji Belgesi, siyasal iktidarın aile kurumu için tehdit olarak gördüğü LGBTİ+’lara yönelik yasal düzenlemelerin geleceğine işaret ediyordu. Temel haklara saldırının kavramsal alt yapısını oluşturmak için “cinsiyetsizleştirme politikası” kavramı icat edildi.
Türk Medeni Kanunu’nda yapılacak düzenleme ile cinsiyet değişikliği süreci zorlaştırılıyor.
Seçme ve seçilme yaşının yasal olarak reşit olma yaşı olan 18 olarak belirlendiği hukuk sisteminde, cinsiyet değiştirme başvurusunu 21 yaşına ötelemekle reşit bir bireyin kendi bedeniyle ilgili karar verme hakkı elinden alınıyor. Başvuru sahibinin üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu ispatlamak zorunda bırakılması ve cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğunu Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek hastanelerde gerçekleştirmek zorunda kalması ise, sürecin ne kadar eziyet verici olacağına ve başvuru sahibinin süreç içerisinde türlü baskılara maruz kalacağına şimdiden işaret ediyor. Üstelik cinsiyet değişikliği izni verilebilmesi için “üreme yeteneğinden sürekli olarak yoksun bulunma” ön koşulunun daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, aynı koşulun düzenleme ile yeniden getirilmek istenmesi iktidarın Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayarak Anayasa’yı ihlal etmesinin ilk tezahürü değil. Hatırlatmak isteriz ki evli kadının soyadı konusunda da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı yok sayılmıştı ve iktidar tarafından iptal edilmiş hükmün aynısı TBMM’ye teklif olarak getirilmişti.
Taslakta, resmi izinler alınmadan cinsiyet değişikliği sürecine girenleri Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak düzenlemeler ile hapis ve adli para cezaları bekliyor. Düzenlemedeki amacın aile kurumunun ve toplumun korunması olduğu belirtilerek kişi hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasına bahaneler üretiliyor.
Türk Ceza Kanunu’na temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ortadan kaldıracak düzenlemeler getirilmek isteniyor.
Kanun Teklif Taslağı’nda doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunmayı alenen teşvik eden, öven veya özendiren kişilerin hapis cezası ile karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Biyolojik cinsiyeti ataerkil kodlarla okuyan siyasal iktidarın ve onun yargı sopasının bu düzenleme ile hem LGBTİ+’lar hem de kadınlara yönelik ciddi bir baskı politikası uygulayacağı şimdiden işaretlerini veriyor. LGBTİ+’ların varoluşları cezalandırılırken, yaşam hakları, sağlık hakları ellerinden alınıyor. Öte yandan pantolon giyen veya sanayide çalışan bir kadının da biyolojik cinsiyetine uygun davranmadığı gerekçesiyle cezalandırılmakla karşı karşıya kalması, ya da küpe takan, saç uzatan, ev temizliği yapan bir erkeğin kriminalize edilmesi yakın bir tehdit olarak önümüzde duruyor. Taslak, “genel ahlak” gibi ucu açık, subjektif kavramlarla kişi hak ve hürriyetlerinin gasp edilmesini kolaylaştırmanın yolunu açıyor. Yargı sopasının, “teşvik etmek, övmek, özendirmek” olarak yorumlayacağı her bir eylem ile bireyleri cezalandırabileceği korkusu verilerek LGBTİ+’lar yalnızlaştırılmak, dayanışma bağları koparılmak isteniyor.
Dini bir tören olan imam nikahı serbestken, aynı cinsiyetteki bireylerin özel alanda sadece sembolik bir tören yapmalarını dahi hapisle cezalandırmanın yolu açılıyor.
Tüm bunlar olurken, “tutuklama” tedbiri konusunda yapılacak düzenleme ile tutuklama kolaylaştırılıp keyfileştiriliyor.
Anayasa’nın Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması başlıklı 13.maddesine göre Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Anayasa’nın 13.maddesine, kanun önünde eşitliği ifade eden 10. maddesine, temel hak ve özgürlükler konusunda bağlı olunan uluslararası sözleşmelere açık aykırılık ihtiva eden bir yasal düzenleme taslağı ile karşı karşıyayız ve bu düzenleme yalnızca LGBTİ+’ları değil, herkesi tehdit ediyor.
Teklif Taslağı henüz resmi olarak açıklanmamışken uygulamalar başladı bile
Aile şuraları, aile çalıştayları, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi, 2025 Yılı’nın Aile Yılı ilan edilmesi, IV. Yargı Reformu Strateji Belgesi ve Kanun Teklifi Taslağı derken, bir yandan da aile odaklı politikaların uygulanmasına ve cinsiyet temelli saldırılara yönelik uygulamalar başlatıldı. Laik Cumhuriyet’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da içerisinde yer aldığı aile odaklı eylem planları henüz oluşturma aşamasındayken uygulanıyor. Cinsiyet eşitliğinin aile birliği için tehdit oluşturduğu anlayışı ile toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerine yasaklar getiriliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, EĞİTİM SEN’in 10 Mart günü toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ders yapılması ve farkındalık oluşturulması ile ilgili kararına karşı kamuoyuna yönelik bir açıklama yayınladı. Açıklamada Anayasa’nın 41.maddesi’nde yer alan “Aile Türk Toplumu’nun temelidir.” cümlesine dayanarak, “aile hayatını koruyan” tüm yasal düzenlemelerin dikkate alınmasına vurgu yaptı. Bakanlık, gerekli adli ve idari süreçleri başlatacağını da belirtti. Görüleceği üzere, teklif taslağı bırakın henüz TBMM’den geçmeyi, resmi olarak dahi açıklanmamışken uygulaması çoktan başladı. Uzun yıllardır cinsiyet eşitliği ile aileyi karşı karşıya getiren ve cinsiyet eşitliğini aile birliğinin en büyük düşmanı olarak gören, yukarıda reisli toplum, aşağıda reisli aile modeli yaratarak koşulsuz biat ve itaat zincirini tamamlama gayretinde olan iktidar, bu itaat zincirini eşitsiz güç ilişkilerinin olduğu ailelerle sağlayabileceğini biliyor. Siyasal ideolojisine göre yaratmak istediği ailelerde kadınları evlere kapatırken, ideolojik ailesinin düşmanı olarak gördüğü LGBTİ+’ların varlığını dahi inkâr ediyor. Ses çıkaran ve dayanışanları bile cezalandırmak istiyor. Laik Cumhuriyet’te defalarca laiklik karşıtı açıklamalar yapan, dini cemaat ve tarikatların oluşturduğu sivil toplum örgütleri ile protokoller imzalayan ve bunu yapmaya devam edeceğini kamuoyu önünde açıkça ifade eden Milli Eğitim Bakanı, milli eğitimi laiklikten, temel insan haklarına saygıdan ve eşitlikten hızla uzaklaştırırken, Anayasa’yı ve yasaları iktidarın her zaman yaptığı üzere eğip bükmekten, işine geldiği gibi yorumlamaktan geri durmuyor.
İlacımız dayanışma!
Hiçbir gelişmenin bir başkasından bağımsız olmadığı, gündemin siyasal iktidarın aile odaklı politikasına göre şekillendiği gerçeği unutulmayarak dayanışmaktan ve hiç kimseyi geride bırakmadan hep birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok.
Sızdırılan teklif taslağı ile niyetini belli eden, bütün bu eşitlik karşıtı, aile odaklı politikalarını temellendireceği yasal dayanağın hazırlığında olan siyasal iktidara ise buradan bir kez daha sesleniyoruz. Anayasa’ya, temel insan haklarına, bağlı olunan uluslararası sözleşmelere aykırı yasa yapamazsınız.