Depremleri, toplumsal ve ekonomik travmalara neden olan bir doğal afet olmaktan çıkartmalıyız
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri’nin yıl dönümü vesilesiyle açıklamada bulunan Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık, “Kahramanmaraş Depremleri sonrasında sadece riskli yapıların değil, üretimden tasarıma, uygulamadan denetime kadar tüm süreçlerdeki iş yapış şeklinin ve zihniyetin dönüşmesi gerektiğini gördük. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, bilimin ışığında, kültürel ve doğal mirasımızı koruyup geçmiş tecrübelerimizden faydalanarak yeni bir toparlanma ve kalkınma döneminin kapısını aralamalıyız. Artık depremleri, toplumsal ve ekonomik travmalara neden olan bir doğal afet olmaktan çıkartmalıyız.” dedi.
2023 yılının ilk günleri ile birlikte Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutlayacak olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşarken, geçmişten aldığımız tecrübeler ve dersler ile geleceğe daha güçlü ve umutlu bakıyorduk ancak 6 Şubat günü tüm ülke olarak adeta bir kâbusa uyandık. Ne yazık ki o sabah deprem konusunda yeterince yol alamadığımızı apaçık gösterdi. 50 binden fazla can kaybı yaşanan Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri yaklaşık 14 milyon vatandaşımızı doğrudan etkilemiş ve tüm ulusumuzu yasa boğmuştur.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri sonrası yapılan değerlendirmelere değinen Türkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, “T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinden etkilenen 11 ilimizde yıkılan binaların %97’si 1999 yılından önce inşa edilmiş ve mühendislik hizmeti almamış, denetime tabi olmamış yapılar olduğu belirtildi. Oysa 1999 yılı öncesinde de deprem yönetmelikleri, uygulama standartları, İmar Kanunu, fenni mesuliyet ‘TUS’ sistemi gibi birçok husus yürürlükteydi. 1999 Marmara Depremi ile tüm bunların depreme dayanıklı, can ve mal güvenliğini sağlayan yapıların inşasında etkili olmadığı görülmüş ve daha sonra önemli aksiyonlar alınmıştı. Bu aksiyonlara örnek olarak; hazır beton ve nervürlü çelik donatı kullanımının zorunlu hâle gelmesi, Yapı Denetimi Sisteminin (YDS) tüm ülke geneline yayılması, Deprem Yönetmeliklerinin güncellenmesi verilebilir. Bu aksiyonlar sonucunda 2000 yılı sonrasında ve özellikle 2011 yılında YDS’nin tüm Türkiye’de uygulamaya geçmesi sonucunda daha güvenilir ve depreme dayanıklı binaların inşası mümkün olmuştur. Buna rağmen günümüzde yapı stokumuzun yaklaşık yarısı 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş durumdadır
Kahramanmaraş ve Hatay Depremlerinde yıkılan binaların %2’si ise 2000 yılından sonra inşa edilmiştir ancak bunların büyük bir çoğunluğu yapı denetimine tabi tutulmamıştır. Depremin etkilediği 11 ilde yapı denetim sistemine geçilmesinden sonra hazır beton kullanılarak yapılan 151 bin 990 binadan 272’si yıkılmış olup, yıkılmayan bina oranı %99,8’dir.” dedi.
Kentsel dönüşüm büyük bir fırsattır
Kentsel dönüşüm süreçlerine değinen Yavuz Işık, “2012 yılında yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Kanunu’nda 2023 yılında yapılan değişiklikler ile sürecin daha hızlanması beklenmektedir. Kentsel dönüşümün ana teması riskli yapıların dönüştürülmesi olarak algılansa da dönüşüm sürecinin çok boyutlu bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Kent madenciliği prensipleri ile inşaat ve yıkıntı atıklarının sürdürülebilir bir şekilde değerlendirilmesi, doğal kaynakların sorumlu kullanılması, neredeyse sıfır enerjili binalara ağırlık verilmesi, olası afetler için tam donanımlı toplanma alanlarının yapılması, ulaşım akslarının yeniden planlanması, düşük karbonlu malzemelerin kullanılması gibi birçok boyutta süreç desteklenmelidir.” dedi.
Her beton hazır beton değildir
Depreme dayanıklı yapıların özelliklerini vurgulayan Yavuz Işık, “1970’li yılların sonunda hazır beton ile tanışan Türkiye’de hazır betonun kullanımı kademeli olarak 2000’li yılların başında zorunlu hâle gelmiştir. Bu nedenle birçok eski yapıda ‘hazır beton’ yerine şu an için ‘ilkel’ olarak nitelendirilebilecek yöntemlerle beton üretilmiştir. Herhangi bir standarda ve mühendislik yaklaşımına tabi olmayan bu betonlar yine uygun olmayan inşaat demirleri ile birlikte kullanılmış ve mühendislikten uzak tasarım ve yöntemlerle bina yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise ‘hazır beton’ bilgisayar kontrollü otomasyon sistemlerine dayanan, tüm girdi kontrolleri yapılan, en çok denetime tabi tutulan ve denetimi RFID çiplerle gerçekleştirilen güvenilir bir yapı malzemesi ve tam anlamıyla mühendislik ürünüdür.” dedi.
Depreme dayanıklı yapıların tasarımının önemine dikkat çeken Yavuz Işık, “Önemli bir diğer husus da hiçbir yapı malzemesinin sadece kendi özellikleri ile ‘depreme dayanıklı’ olarak tanımlanmaması gerektiğidir. Doğru ve kaliteli malzeme, güvenilir yapıların olmazsa olmaz koşullarından sadece biridir. Esas olan, depreme dayanıklı yapı tasarımıdır.” diye konuştu.
Sorumluluğumuzun bilincindeyiz
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) olarak inşaat sektörünün önemli bir paydaşı ve güvenli yapıların da en önemli bileşeninin sorumluluğunu taşıdıklarını belirten THBB Başkanı Yavuz Işık, “36 yıldır ülkemizin sağlam yapılar üzerinde gelişmesini ve büyümesini sağlamak için yoğun çaba sarf etmekteyiz. Hem sektörümüzün kalite bilincini ve yetkinliğini geliştirmek hem de hazır beton kullanıcılarını doğru uygulamalara teşvik etmek için birçok somut adım attık ve atmaya devam ediyoruz. Bunları yaparken ilgili kamu kurumları ve meslek örgütleri ile iş birliğini önemsiyoruz.
1995 yılında ülkemizde hazır beton üretimine yönelik herhangi bir denetim mekanizması yokken THBB üyeliğinin birinci şartı KGS Belgesi almaktı. Başka bir sektörde benzeri olmayan bu uygulama ile THBB, üyelerinin standartlara uygun üretim yapmasına liderlik ederken bir yandan da tüm sektörün bu yöne evrilmesini sağlamıştır. Daha sonra yürürlüğe giren G İşareti Yönetmeliği ile bu süreç tüm sektöre yayılmıştır. THBB olarak bütün hazır beton üreticilerini standartlara uygun üretim yapmak üzere KGS Sistemi’ne davet ediyoruz.” dedi.
Türkiye Hazır Beton Birliği olarak olarak uzun yıllardır riskli yapı stokunun dönüştürülmesini sürekli gündeme getirdiklerini belirten THBB Başkanı Yavuz Işık, ““Kahramanmaraş Depremleri sonrasında sadece riskli yapıların değil, üretimden tasarıma, uygulamadan denetime kadar tüm süreçlerdeki iş yapış şeklinin ve zihniyetin dönüşmesi gerektiğini gördük. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, bilimin ışığında, kültürel ve doğal mirasımızı koruyup geçmiş tecrübelerimizden faydalanarak yeni bir toparlanma ve kalkınma döneminin kapısını aralamalıyız. Artık depremleri, toplumsal ve ekonomik travmalara neden olan bir doğal afet olmaktan çıkartmalıyız. Bu konuda gerekli politikaların ve eylem planlarının oluşturulmasını destekliyor ve tüm paydaşları göreve çağırıyoruz.” dedi.
Roche Türkiye, Kahramanmaraş depreminin 1. yıldönümünde deprem bölgesinde sağlık hizmetlerinin kesintisiz devam etmesi ve toplumsal yükün hafifletilmesi için yatırımlarını sürdürüyor
Yıkıcı Kahramanmaraş depreminin 1. yıldönümünde Roche Türkiye, bölgedeki sağlık hizmetlerinin devamlılığı ve ihtiyaçların karşılanması için yatırımlarına devam ediyor. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen deprem felaketinin ardından Roche Türkiye, ilgili kurum ve kuruluşlarla güç birliği yaparak bölge halkının kesintisiz sağlık hizmetine erişebilmesine ve toplumsal yaraların sarılmasına yönelik çalışmalarına devam ediyor. Bu kapsamda Adıyaman’da ağır hasarlı bir Aile Sağlığı Merkezi’nin yeniden inşa edilmesi, Kızılay işbirliği ile depremden etkilenen iki ilde kurulacak konteynerlerde sağlık hizmetleri sunulması, Malatya’da prefabrik klinik araştırmalar ünitesi kurulması ve Türk Eğitim Derneği işbirliği ile depremden etkilenen bölgelerdeki 200 öğrenciye 8 yıl boyunca akademik, psikolojik, ayni ve sosyal destek ile eğitim desteği sağlanmasına yönelik projeler başlatıldı. Adıyaman’da Aile Sağlığı Merkezi inşaatı başladı Roche’un koşulsuz desteği, Adıyaman Valiliği ve Adıyaman İl Sağlık Müdürlüğü işbirliğiyle Adıyaman’da inşaatına başlanan merkez, aşılama, bebek/çocuk izlem, gebe izlem hizmetlerini sunmasının yanı sıra basit cerrahi işlemleri de yapabilecek kapasiteye sahip olacak. Kişilerin yaş, cinsiyet ve hastalık gruplarına yönelik izlem ve taramalarının (kanser, kronik hastalıklar, gebe, lohusa, yenidoğan, bebek, çocuk sağlığı, genç, erişkin, yaşlı sağlığı vb.) gerçekleştirileceği merkezin, toplum sağlığının geliştirilmesinde sürdürülebilir katkılar sunması hedefleniyor. Acil sağlık hizmetleri iki ilde kurulan sağlık konteynerleri ile sağlanacak Depremden etkilenen iki ilde Kızılay işbirliği ve Roche’un koşulsuz katkısıyla sağlık hizmetlerinin sunulabileceği donanımlı 6 adet sağlık konteyneri kuruluyor. Poliklinik hizmeti verebilecek donanıma sahip bu konteynerlerde, eczane, radyolojik görüntüleme ve laboratuvar faaliyetleri yer alıyor. Deprem bölgesinde klinik araştırmalar kesintisiz devam edecek Roche, Malatya’da İnönü Üniversitesi işbirliği ile klinik araştırmalar kapsamında hastaların tedavilerinin kesintisiz bir şekilde devam edebilmesi için hastane bünyesinde prefabrik klinik araştırmalar ünitesi kurmak üzere çalışmalarına başladı. Hastaların yatış yapabileceği müşahede odaları, tedavilerini almaları için hazırlanmış infüzyon ve kan alım odaları, sağlık personeli ile saha koordinatörlerinin çalışabileceği alanları içeren prefabrik ünite aynı zamanda tüm araştırma ürünlerinin ve klinik araştırma belgelerinin güvenli bir şekilde muhafaza edilebileceği özelliklere sahip olmasıyla, klinik araştırmalara katılan tüm hastaların veri bütünlüğünün korunmasını ve tedavi süreçlerine aralıksız devam etmelerini sağlayacak şekilde planlandı. Depremzede öğrenciler için burs sağlanıyor Sağlık alanında sunduğu katkıların yanı sıra Roche, toplumsal yükü hafifletmek adına Türk Eğitim Derneği (TED) burs programıyla depremzede öğrencilerin eğitimine destek oluyor. TED tarafından başlatılan ve Millî Eğitim Bakanlığı işbirliği ile hayata geçirilen “Deprem Geleceğimizi Yıkmasın” burs programıyla, depremde ebeveynlerini kaybetmiş okul öncesi, ilköğretim ve ortaokul düzeyindeki çocukların eğitimlerine kesintisiz devam etmesi amaçlanıyor. Roche, bu burs programı ile 200 öğrenciye 8 yıl boyunca eğitim desteğinin yanı sıra akademik, psikolojik, ayni ve sosyal destek sağlıyor.Otizmi içerden anlatan kitap: Morhis
Otistik yazar Moris Karmona’nın biyografi tarzında yazdığı Morhis isimli kitap, düzenlenen ‘Benimkisi Bir Otizm Hikayesi’ başlıklı söyleşi ve imza günü etkinliğiyle okucusuyla buluştu.
Sancar Maruflu Sivil Toplum Yerleşkesi’nde düzenlenen etkinliğe Karşıyaka Belediyesi Meclis Üyesi ve Karşıyaka Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı Hülya Polat, Otizm Konfederasyonu Başkanı Ergin Güngör, KEDİ-Kabul, Eşitlik Dahil olma, İstihdam- Otizm Derneği Başkanı Serap Dikmen Ahmetoğlu, Yazarlar ve Şairler Derneği Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Durmaz, Doğan Yapı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Atila Doğan, Moris Karmona’nın babası Alp Karmona ve aile bireyleri, öğretmenleri ve çok sayıda dostu katıldı.
Kitabı toplumun otizm konusunda bilinçlenmesine katkıda bulunmak için yazdığını belirten Moris Karmona, “Atatürk’ün izinde, engel tanımayan bir yazarım. Yaşadıklarım içimde kalsın istemedim, başkaları da öğrensin diye kitabımı yazdım. Otizmliler toplum içinde ayrımcılığa uğramamalı. Otizmli çocuklara yapılan akran zorbalığı önlenmeli. Otizmli çocuğu olan ailelerin de kitabımı ilgiyle okuyacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Karşıyaka Belediyesi Meclis Üyesi ve Karşıyaka Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı Hülya Polat, engellilerin hak savunusu alanında yaptığı çalışmaların önemine dikkat çekerek, “Ne yazık ki sonuçlar istediğimiz hızda alınmıyor. Ancak bu alanda çalışanları desteklemeyi ve birlikte çalışmayı sürdüreceğiz” dedi.
Karşıyaka Belediyesi, Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği, KEDİ-Kabul, Eşitlik, Dahil olma, İstihdam- Otizm Derneği’nin desteği ve Doğan Yapı İnşaat İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti. sponsorluğunda sınırlı sayıda yayınlanan kitap, ücretsiz olarak okuyucuyla buluşacak. Kitap içeriği ayrıca online platformlarda paylaşılacak.
DFSK TÜRKİYE ELEKTRİKLİ ARAÇ UZMANLARINI TÜRKİYE’YE GETİRDİ
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında SHS distribütörlüğü ile Türkiye pazarına giriş yapan Çin’in büyük otomotiv üreticilerinden DFSK Motor’un elektrikli araçlar konusunda uzman eğitmenleri Türkiye’ye geldi. 2 benzinli SUV, 2 benzinli ticari ve 2 elektrikli ticari araçtan oluşan toplamda 6 model ile sektörde kısa bir zamanda önemli bir yer edinen DFSK’nın eğitmenleri 6 ay süreyle Türkiye’de kalarak yetkili servislerdeki personeli, elektrikli araçlar konusunda A’dan Z’ye eğitimli ve donanımlı hale getirecekler.
DFSK Türkiye Genel Müdürü Yunus Şahsuvaroğlu, 2023 yılında güçlü bir giriş yaptıkları Türkiye otomotiv sektöründe ilk etapta 9 yetkili satıcı ve 35 yetkili servisle hizmet verdiklerini belirterek “Elektrikli araçlar ile ilgili regülasyonları yerine getirmek ve mevcut elektrikli ticari araçlarımız ile yakın gelecekte ürün gamımıza katılacak yeni elektrikli araçlarımıza en ileri düzeyde servis imkanı sunmak için DFSK Motor’un elektrikifikasyon konusunda en deneyimli ve en uzmanlarını ülkemize getirdik. Bu eğitmenlerimiz tüm yetkili servislerimizde bulunan ekiplerimizi eğitecekler” dedi.
2024 yılı içinde yetkili satıcı sayısını 15’e, yetkili servis sayısını da 40’a çıkarma hedefinde olduklarını da dile getiren Şahsuvaroğlu şunları söyledi;
“DFSK Türkiye olarak yola çıkarken en üst seviyede müşteri memnuniyeti ve yüzde 100 yedek parça bulunurluğu sunma hedefini taşıdık ve bunu gerçekleştirdik. Türkiye pazarına sunduğumuz 290 kilometre civarında menzil sunan tek kabin tam elektrikli EC31 pick-up modelimiz ve 300 kilometre civarında menzil sunan EC35 elektrikli van modelimizi tercih eden müşterilerimiz bakım ve onarım konusunda hiçbir sorunla karşılaşmadan en iyi hizmeti alacaklar. Eğitimi tamamlayan ekiplerimiz de kendi ekiplerini yetiştirerek elektrikli araçlar konusunda güçlü bir ağ oluşturacaklar.”
Uykusuzluk Problemi Olanlar Dikkat!
Uyku, insanın, yoksunluğu karşısında en dayanaksız olduğu, kaçınılmaz ve önlenemez bir biçimde yerine konması gereken bir durum. Uykusuzluk hastalığı olarak bilinen “İnsomnia” pek çok insanda görülüyor.
İnsomnia hastalığının uykuya başlamada, sürdürmede, dinlendirici ve kaliteli uyumada güçlük yaşattığını belirten Türkiye İş Bankası grup şirketlerinden Bayındır Sağlık Grubu Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Fuat Özgen, insomnianın kişilerin günlük hayat performanslarını da olumsuz etkilediğini söyleyerek, hastalık hakkında açıklamalarda bulundu.
Gerçek işlevi hala bilinmemesine rağmen, yemek ve içmek gibi yaşam için gerekli fizyolojik bir ihtiyaç olan uyku, beynin istirahat ettiği bir süreç değil; aktif, kompleks ve dinamik bir süreç olarak biliniyor. Basit bir süreç olmayan uyku, beynin birçok kısmı tarafından kontrol edilen çeşitli evrelerden oluşuyor. Sağlıklı uyku; uykuya dalış, hafif, derin ve rüya uykusu evrelerinin yeterli sürelerde görülmesi ile sağlanıyor. Psikolojik faktörlerle birlikte fiziksel hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar da uykusuzluğa yol açabiliyor. Uykuda hareket bozuklukları, parasomniler, uykuda solunum bozuklukları gibi bazı primer uyku bozuklukları da uykusuzluğa yol açabiliyor.
İnsomnia (uykusuzluk) uyku için yeterli fırsat ve imkan olmasına rağmen, süreğen bir şekilde uykuya başlamada, sürdürmede, dinlendirici ve kaliteli uyumada güçlük ve sonuçta gün içi işlevselliğinde bozulmalarla karakterize şekilde ortaya çıkıyor. Erişkinlerin yüzde 30-40’ı yaşamlarının bir döneminde uykusuzluk yakınmaları tanımlarken, yüzde 10-13’ü yaşamlarını ileri derecede etkileyecek düzeyde uykusuzluk tanısı alıyor. Ülkemizde yapılan çalışmada ise kişilerin yüzde 9’unun insomnia tanısı taşıdığı görülüyor.
İNSOMNİA DEPRESYON RİSKİNİ ARTIRIYOR
İyi bir uykunun fiziksel, ruhsal tamir ve yenilenmemiz için gerekli bir süreç olduğunu belirten Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Fuat Özgen “Yenilenme sağlanmadığında fiziksel belirtilerin yanında ruhsal olarak isteksizlik motivasyon kaybı, sinirlilik, dikkat ve bellek bozuklukları ortaya çıkıyor. İnsomniya hastalarında depresyon ya da diğer bir psikiyatrik bozukluk gelişme riski yüksek. İnsomniya hastalarının, insomni olmayanlara göre 3 buçuk yıl içinde depresyon gelişimi dört kat, anksiyete bozukluğu gelişimi iki kat, madde kötüye kullanımı ya da bağımlığı da yedi kat fazla görülüyor. Diğer taraftan hemen her psikiyatrik bozuklukta uykusuzluk yüksek oranlarda bir belirti olarak ortaya çıkıyor” dedi.
BU BELİRTİLER UYKUSUZLUK HASTALIĞINA YAKANLANDIĞINIZI İŞARET EDİYOR OLABİLİR!
Kaygı seviyesi yüksek, obsesif kişilik özellikleri gösteren, kontrolcü kişilerde insomnia görülme oranının yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Fuat Özgen, “Gün içinde yorgunluk, kırıklık, dikkat, konsantrasyon, bellek güçlüğü, sosyal ya da mesleki işlevsellikte bozulma veya düşük okul performansı insomnianın belirtileri arasındadır. Ayrıca duygudurum bozukluğu, irritabilite (sinirlilik hali), gündüz uykuluğu, motivasyon, enerji ya da inisiyatifte azalma, hafıza sorunları, dikkat eksikliği, işte ya da araç kullanırken hata yapma veya kaza yapma eğiliminde artma, uyku yoksunluğuna bağlı gerginlik, baş ağrısı, mide-bağırsak sistemine ait semptomlar da hastalığın belirtileri arasında yer alıyor” dedi.
STRES İNSOMNİAYI TETİKLİYOR
Kişinin tıbbi öz geçmişinin, fiziksel muayenenin ve bazı kan testlerinin uykusuzluğun nedenlerinin belirlenmesinde fayda sağlayacağını aktaran Prof. Dr. Fuat Özgen, insomnianın nedenleri hakkında ise şunları söyledi: “Uyku hijyeninin en temel kuralı sabah erken, aynı saatte kalkmak ve uyku gelince yatmak olarak biliniyor. Çoğu vakada uykusuzluk birkaç faktörün bileşimi sonucu oluyor. Bu faktörler arasında uyku hakkında ne düşündüğünüz, yaşam koşullarınızın seçimi ve nerede uyuduğunuz yer alıyor. Bazı durumlarda, tıbbi veya psikiyatrik problemler sebebiyle kullanılan ilaçlar uykusuzluk nedeni olarak ifade ediliyor. Eğer uyku sağlığınız bir aydan daha uzun süredir bozuksa ve günlük işlevlerinizi bozuyorsa doktorunuza başvurmanız gerekiyor. Uykuyla ilgili solunum bozuklukları, huzursuz bacaklar sendromu, psikiyatrik bozukluklar ve diğer tıbbi bozukluklar da uykusuzluğa neden olabiliyor. Bilgisayar, televizyon, iş hayatı, trafikte geçen zaman, görevler, akıllı telefonlar, ödevler, kent yaşamının getirdiği stres oluşturan faktörler insomnianın artışına yol açıyor. Günlük yaşantımızda oluşan stres faktörleri kronik uykusuzlukta, bireysel farklılık olmakla birlikte başlatıcı faktör olarak rol oynuyor. Uykusuzluğun kronik hale gelmesi için genetik faktörler, kişilik yapısı, yatakta uzun zaman geçirme gibi sürdürücü faktörler de önem taşıyor”
UYKUSUZLUK KİLO ALDIRABİLİR
Prof. Dr. Fuat Özgen, uyku yoksunluğunun bazı hormonların salınımını da etkilediğini aktararak sözlerine şöyle devam etti. “Büyüme hormonu uykuda bedenimizi tamir edip, yara iyileşmelerini hızlandırırken yaşlanmayı yavaşlatıyor. Bu hormon özellikle çocukların büyümesini doğrudan etkiliyor. Uyku yoksunluğu çeşitli hormonların salınımını bozuyor. ‘Doydum’ diyen leptin hormonunun salınımı azalırken ‘Açım, yemem lazım’ diyen Ghrelin hormonu az uyunduğunda artıyor. Bu da kilo alımı, enerji tüketiminde azalma, yüksek kalorili gıdalara düşkünlüğe neden oluyor. Altı saatten az uyuyanlarda, 7-9 saat uyuyanlara kıyasla yüzde 30 daha fazla obezite görülüyor. Yeterli süre ve kalitede uyku, kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Az uyuyanlar enfeksiyonlara daha çabuk yakalanıyor. Uyku süresinin kısalması ile bağışıklıkta rol oynayan çeşitli protein oranlarında artışlar görülüyor. Yine kan hücrelerinden salınan enfeksiyondan koruyan moleküllerin düzeyi de azalıyor. Gerek virüs gerekse bakteriyel enfeksiyonlara eğilim artıyor. Yedi saatten az uyuyanlarda soğuk algınlığı, grip benzeri enfeksiyonlar üç kat daha sık gelişiyor. Az uyuyanlarda insülin direnci artıyor. Uykusuzluk çeken hastalar gibi beş saatten az uyuyanlarda da şeker hastalığı gelişimi üç kat artıyor” ifadelerini kullandı.
İNSOMNİADA NEDENE YÖNELİK TEDAVİ PLANLANMALI
Tedaviye başlamadan önce iyi bir değerlendirme yapılıp insomnia nedeninin ortaya konması gerektiğini belirten Prof. Dr. Fuat Özgen, “İnsomnia psikiyatrik veya fiziksel bir hastalığın belirtisi olarak insomnia ortaya çıkmışsa bu hastalığın tedavisi uykusuzluğun tedavisinde öncelikli oluyor. Yine uykuda hareket bozukluğu gibi primer bir uyku bozukluğu sonucu ortaya çıkan insomniada tedavi tamamen farklı prensiplerle yapılması gerekiyor. Uyku hijyeni eğitimi, bilişsel ve davranışsal tedavi yöntemleri gibi farmakolojik olmayan tedaviler kronik insomniada birincil tedavi seçenekleri arasında yer alıyor. En temel öneriler, sabah kalkış saatinin erkene alınması, akşam uyku gelince yatılması, uyunmayan sürenin yatakta geçirilmemesi olarak ifade ediliyor. Uykusuzluğa neden olan ikincil nedenler tespit edilerek ve bunlara yönelik tedavilere öncelik vermesi büyük önem taşıyor. Uykusuzluk çeken kişiler sıklıkla doktora başvurmadan kendi kendini tedavi maksadıyla ilaç ve alkole başvurduğunda bu durum hastalığın kronikleşmesine yol açıyor” diye konuştu.
İNSOMNİAYA KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER
Prof. Dr. Fuat Özgen, insomniaya karşı alınabilecek kişisel önlemleri sıraladı:
Sabah uyanınca yataktan çıkılmalı
Her sabah aynı saatte ve erken kalkılmalı
Gündüzleri uyunmamalı
Düzenli egzersiz yapılmalı ancak akşam saatlerinde heyecan oluşturacak aktivitelerden kaçınılmalı
Yatak odası ses, ışık, ısı yönünden korunmuş olmalı
Yatak odası uyku dışında çalışmak için kullanılmamalı
Uyku saatine yakın yemek yememeli
Kafeinli, alkollü, kolalı içeceklerden ve tütün kullanımından kaçınılmalı
Uyku gelmeden yatağa gidilmemeli, yatakta uyumaya çabalamamalı
Kanser Hastalığına Karşı Hangi Testler Yapılmalı?
Gelişen tıp bilimi ve teknolojisiyle birlikte, insan sağlığına dair pek çok soru işareti çözüme kavuşmuş, ancak hala üstesinden gelinmesi zorlu bir düşmanla karşı karşıyayız: kanser. Kanser, vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkan, yayılma eğiliminde olan ve zaman içinde farklılaşabilen bir hastalık. Kanser, genetik faktörler, çevresel etkenler ve yaşam tarzı alışkanlıkları gibi birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkabilir. Bağışıklık sisteminin normalde hücreleri kontrol altında tutması gereken bir süreçte, bu kontrol kaybolduğunda kanser gelişebilir. Bu durum, vücut içinde bir hücrenin genetik yapısında meydana gelen değişikliklerle başlar ve zamanla bu hücre kontrolsüz bir şekilde çoğalarak tümör oluşturur. Eğer tümör kontrol edilemezse ve çevre dokulara yayılırsa, kanser ilerleyen aşamalarda hayati organları etkileyebilir. Hemen her hastalıkta olduğu gibi kanserde de erken teşhis ve tanı konulması hastalığın tedavisi için büyük önem taşımaktadır. Generali Sigorta, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde kansere karşı yapılması gereken testlere dair bilgileri paylaştı.
Kan testleri yapılmalı
Kanser araştırmaları, hastalığın nedenlerini, önlenmesini ve tedavi yöntemlerini anlamak için büyük bir hızla ilerlemektedir. Genetik araştırmalardan, çevresel faktörlerin incelenmesine kadar pek çok disiplinden gelen bilim insanları, kanserle mücadelede önemli adımlar atmaktadırlar. Ayrıca, erken teşhisin önemi de vurgulanarak, düzenli sağlık kontrolü ve bilinçli yaşam tarzı seçimleriyle kanserin etkileri en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Kanser taraması için yapılan kan testleri, kanserin varlığını ya da belirtilerini belirleme amacı taşır. Ancak, bu testler kesin kanser teşhisi koymazlar; sadece potansiyel bir sorunun belirtisini gösterirler ve daha fazla inceleme yapılmasını gerektirebilirler.
Tam Kan Sayımı (CBC) testi, kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombosit sayısını ölçer. Kanser belirtileri arasında anemi veya enfeksiyon varsa bu test anormal sonuçlar verebilir.
Biokimya Paneli kanserle ilişkilendirilen belirli maddelerin (tümör belirteçleri) seviyelerini ölçen bir dizi test içerir. Bu belirteçler, bazı kanser türlerinin varlığını veya aktivitesini göstermeye yardımcı olabilir. Örnek olarak, PSA (Prostat Spesifik Antijen) prostat kanseri taraması için kullanılır.
Karaciğer Fonksiyon Testleri, karaciğerin sağlığını değerlendirmek için yapılan testlerdir. Karaciğer kanseri veya diğer kanser türlerinin karaciğeri etkileyip etkilemediğini kontrol etmek amacıyla kullanılabilir.
Kan Pıhtılaşma Testleri ve bağışıklık sistemi ile ilgili belirli maddeleri ölçen İmmünolojik Testler de mutlaka yapılması gerekenler arasında.
Görüntülemeler de önemli testler arasında
Kanser teşhisi ve takibi için yapılan görüntüleme testleri, vücut içindeki anormallikleri daha ayrıntılı bir şekilde görmek ve değerlendirmek amacıyla kullanılır. Bu testler, doktorlara tümörün yerini, boyutunu, yayılımını ve diğer önemli özelliklerini belirleme konusunda yardımcı olur.
Bilgisayarlı tomografi (BT veya CT), X-ışınları kullanarak vücut içinde detaylı kesitsel görüntüler oluşturan bir teknolojidir. Kanserli tümörleri, lenf düğümlerini ve diğer organları incelemek için sıklıkla kullanılır.
Manyetik rezonans görüntüleme MR, güçlü manyetik alanlar ve radyofrekans dalgaları kullanarak detaylı iç organ görüntüleri oluşturan bir tekniktir. MR, özellikle yumuşak dokuları daha iyi gösterdiği için bazı kanser türlerinin değerlendirilmesinde tercih edilebilir.
Positron Emisyon Tomografisi (PET), radyoaktif bir madde (genellikle glukoz) enjekte edildikten sonra vücuttaki hücresel aktiviteyi ölçerek kanser hücrelerini belirlemek için kullanılır. PET, diğer görüntüleme teknikleri ile birleştirilerek daha kapsamlı bilgiler sağlamak amacıyla PET/CT veya PET/MR gibi kombinasyonlarla da kullanılabilir.
Ultrasonografi, yüksek frekansta ses dalgalarını kullanarak vücut içinde organları ve dokuları görüntülemeye yardımcı olan bir tekniktir. Kanserli kitleleri ve tümörleri değerlendirmek için kullanılabilir. Mamografi, özellikle meme kanseri taramasında kullanılan bir görüntüleme tekniğidir. Meme dokusunu X-ışınlarıyla inceleyerek anormal kitleleri veya lezyonları tespit eder.
Endoskopi esnek bir tüp içinde kamera kullanarak vücut içindeki organları inceleyen bir yöntemdir. Endoskopi ile alınan görüntüler, kanser türleri ve lezyonlar gibi problemleri değerlendirmek için kullanılabilir.
Bunlar dışında genetik bazı testler, moleküler yapıyı ortaya koyabilecek farklı tetkikler, parça alınıp incelenmesini sağlayan biyopsi de kanser hastalığının tanı ve tedavisi için gerekli testler arasındadır.