Türk danışmanlık şirketi Ortadoğu’ya açılıyor
Dijital uygulamalar aracılığıyla eğitimin geleceğine yön verecek çalışmalar ortaya koyan ve uluslararası eğitimde köprü görevi üstlenen Zor Group, iki genç girişimcinin önderliğinde Ortadoğu’ya açılıyor.
10 farklı eğitim ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren Zor Group 14 dilde hizmet veriyor. Türkiye’nin lider markalarından biri olma vizyonuyla temelleri 2019 yılında Büşra Öztürk tarafından atılan Zor Group, faaliyetlerini Ortadoğu’ya genişletiyor.
“Kalitemizden ödün vermeden büyümenin mutluluğunu yaşıyoruz”
14 farklı dilde müşterilerine hizmet verdiklerini ve pek çok alanda da danışmanlık sunduklarını vurgulayan Öztürk, şirketin faaliyetlerine ilişkin şu bilgileri aktardı:
“Yabancı uyruklu lise öğrencilerine dijital uygulamalar yoluyla ülkemizde eğitim alma olanağı sağlıyoruz. Sunduğumuz danışmanlık hizmeti ile eğitimde markalaşma hedefimize her gün daha çok yaklaşıyoruz. Zor Group, başta eğitim olmak üzere toplam 10 farklı alanda hizmet veriyor. Bunlar akademi, psikoloji, danışmanlık, YÖS, uluslararası hukuk, online kolej, akıllı dijital koçluk, bilişim, diyetisyenlik ve doğum okuludur.”
Yabancı uyruklu öğrencilere evde eğitim hizmeti sağlıyoruz
Zor Group Dijital Kurulu Başkanı Halime Karanfil ise güvenilir çalışan profili, danışman odaklı hizmet modeli, Türkiye’nin farklı şehirlerine yayılmış ofisleri ve etkin iletişim ağıyla sektörde ön plana çıktıklarını ifade etti. Karanfil, oluşturdukları platformun özellikle yabancı uyruklu vatandaşlar için son derece önemli bir yeri olduğuna değindi. 2019 yılında temeli atılan online kolejin pandemi döneminde çocukların öğrenmeyi sürdürmesi ve sosyalleşmesine yardımcı olduğunu belirten Karanfil, “Özellikle yabancı uyruklu vatandaşlarımız için evde eğitim hizmeti sağlıyoruz. Bu bakımdan, platformumuz Ortadoğu için hayati bir önem taşıyor” dedi.
Zor Group, ‘YÖS Online Kolej’ projesiyle, dünya çapında farklı ülkelerden 90 binden fazla öğrenciye, 100 binden fazla canlı çevrimiçi sınıf hizmeti sağlayacak.
TÜRKİYE’NİN EN HIZLI METROSU; METROBÜS VE YENİKAPI-TAKSİM-HACIOSMAN METRO HATTI İLE ENTEGRE OLACAK
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu: ‘’Türkiye’nin en derin metro istasyonu Gayrettepe İstasyonu’nun hizmete alınmasıyla havalimanı metro hattımız Metrobüs ve Yenikapı-Taksim-Hacıosman Metro Hattı ile entegre olacak. Hattın erişilebilirlik fonksiyonu gelişecek aynı zamanda Şişli ve Beşiktaş’ta Kağıthane ve Eyüp ilçelerine metro ile bağlanmış olacak.’’
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’nin en hızlı metrosu Gayrettepe-İstanbul Havalimanı Metro Hattının son halkası Kağıthane-Gayrettepe etabındaki saha çalışmalarını bizzat yerinde inceleyerek, yetkililerden bilgi aldı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, incelemelerin ardında metro çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
TÜRKİYENİN EN DERİN METROSU İSTASYONU
Gayrettepe İstasyonu’nu da içeren 3,5 kilometre uzunluğundaki Kağıthane-Gayrettepe etabındaki çalışmalarda sona yaklaşılmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyleyen Bakan Uraloğlu, “72 metre derinliği ile Türkiye’nin en derin metro istasyonu olma özelliğine sahip Gayrettepe İstasyonu’nun hizmete alınmasıyla havalimanı metro hattımız Metrobüs ve Yenikapı-Taksim-Hacıosman Metro Hattı ile entegre olacak. Hattın erişilebilirlik fonksiyonu gelişecek aynı zamanda Şişli ve Beşiktaş’ta Kağıthane ve Eyüp ilçelerine metro ile bağlanmış olacak” dedi.
Bu istasyonun inşası için 67 bin metreküp beton imalatının tamamlandığını, 23 bin metrekare kapalı alan inşa ettiklerini ve kusursuz erişim sağlamak için yaya simülasyonları çalıştıklarını belirten Uraloğlu, 32 adet yürüyen merdiven ile 8 adet asansör planladıklarını ve elektromekanik imalatlarda sona yaklaştıklarını aktardı.
Sertifikasyon süreci sonunda Gayrettepe-Kağıthane kesimi de tamamlanarak proje bütünüyle hizmete açılmış olacağını, böylece hat uzunluğu 37,5 kilometreye istasyon sayısı 9’a çıkacağının bilgisini veren Bakan Uraloğlu, “İstanbullu hemşerilerimiz; İstanbul Havalimanı’na Kabataş-Mahmutbey Metro Hattına entegre olarak doğrudan raylı sistem ile güvenli, hızlı ve ekonomik şekilde ulaşacaklar. Proje ile; Gayrettepe – İstanbul Havalimanı arası seyahat süresi 30 dakika, Göktürk-Mahmutbey arası 38 dakika, Tekstilkent-İstanbul Havalimanı arası 45 dakika, Taksim – İstanbul Havalimanı arası 41 dakika, Taksim – Göktürk arası 26 dakika ve 4. Levent – İstanbul Havalimanı arası 35 dakika olacak” dedi.
BİR METRO PROJESİNDE 10 ADET KAZI MAKİNESİ AYNI ANDA KULLANILDI
Projenin önemini aktaran Uraloğlu: “İlk olarak, 37,5 kilometre uzunluğu ile Türkiye’nin tek seferde ihale edilen en uzun metrosu oldu. Hattımızın en kısa sürede hizmete alınabilmesi için Türkiye’de ilk defa bir metro projesinde 10 adet kazı makinasını aynı anda kullandık. Çok başarılı şekilde icra edilen kazı operasyonlarında gösterilen özen ve Türk Mühendis ve işçisinin çaba ve gayreti; bu çaptaki makinalar arasında kazı hızında dünya rekorlarını doğurdu. Kazı makinesi (TBM), ilerlemelerinde Günde 64,5 metre, haftada 333 metre, ayda 1.233 metre ile kazı rekorları kırdık. Saatte 120 kilometre hız ile Türkiye’nin en hızlı metro araçları da bu hattımızda kullanılıyor.” dedi.
İlk defa yerli ve milli imkanlarla, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca desteklenen bir proje ile Aselsan ve iş birliği içinde bulunduğu TÜBİTAK tarafından geliştirilen sinyalizasyon sisteminin bu metro hattında kullandıklarını ifade eden Uraloğlu, 2023-2043 yılları arasındaki 20 yıllık projeksiyonda toplam ekonomik kazancın yaklaşık 2 milyar 640 milyon Avro olacağını ifade etti.
TÜRKİYE YÜZYILINDA METRO HATTI İNŞAATLARINDA YENİ BİR DÖNEM BAŞLADI
Tren sinyalizasyon ve arayüz çalışmalarının yerli imkanlarla hayata geçirileceğini ve yerli elektrik sistemleri ve bataryalara sahip araçlar kullanılacağını aktaran Uraloğlu, “Artık metro hatlarımızın yapım aşamasından, elektrifikasyon ve sinyalizasyon aşamasına kadar her şeyimiz Türk teknik ve mühendisliğinin ürünü; milli ve yerli olacak” bilgilerini aktararak, Türkiye Yüzyılının ilk senesi çok büyük projeleri tamamlayıp hizmete verileceğini, İstanbul’da dünyanın en özgün ve saygın kent içi raylı sistem projelerini bir hayata geçirdiklerini belirtti.
Uraloğlu: “Marmaray, ülkemizin son yıllarda ortaya koyduğu proaktif politikanın ve küresel vizyonun en önemli göstergesi ve somut adımlarından biriydi. Doğu Asya’dan Batı Avrupa’ya, Pekin’den Londra’ya kesintisiz ulaşım sağlayan bu projemiz Modern İpek Demiryolu’nun en önemli parçasını oluşturdu. 8 Nisan 2023 tarihinde açılışını yaptığımız Başakşehir – Kayaşehir Metrosu ile birlikte 127 buçuk kilometre hattı hizmete girdi. Şu an İstanbul’un raylı sistem ağı yaklaşık 339 kilometre ve yapımı devam eden Bakırköy (İDO)-Bahçelievler-Kirazlı Metro hattı, Halkalı-Başakşehir-İstanbul Havalimanı Metro hattı, Kazlıçeşme – Sirkeci Raylı Sistem ve Yaya Odaklı Yeni Nesil Ulaşım Projesi ve Altunizade – Ferah Mahallesi- Çamlıca Camii – Bosna Bulvarı Metro Hattı ve şu anda bir araya geldiğimiz Gayrettepe – Kağıthane etabı olmak üzere bu projelerimiz bittiğinde bu rakam 395 kilometreye yükselecek” diye konuştu.
Bakan Uraloğlu, projelerin tamamlandığında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak İstanbul’un raylı sistem ağının yüzde 50’den fazlasını biteceğini ve İstanbullu vatandaşların hizmetine sunulacağını kaydetti. Uraloğlu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak özellikle büyük şehirlerde yaşayan vatandaşların yaşamının kâbusa dönüşmemesi için çok önemli kentiçi raylı sistem projelerini hayata geçirdiklerini kaydetti.
Uraloğlu, bugüne kadar ülke genelinde 12 ilin işletme altındaki 922 kilometre şehir içi raylı sistem hattının 395 kilometresi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca yapıldığını, şu anda da Kocaeli, Kayseri ve Konya gibi illerde Bakanlıkca yapımı devam eden 8 projede toplam 81 kilometre uzunluğunda raylı sistem hattı inşaatı bulunduğunu ifade etti.
Son 21 yıl içerisinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak İstanbul’un ulaşım ve iletişim altyapısına 665 milyar liranın üstünde yatırım yaptıklarını, 212,5 milyar lira ile bu miktarın yüzde 32’sini İstanbul’un demiryolu ulaşım ağlarına harcadıklarının altını çizen Uraloğlu sözlerine:
“Bugüne kadar Bakanlık olarak, Marmaray, Avrasya Tüneli, İstanbul Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul-İzmir Otoyolu, İstanbul-Ankara
YHT Hattı ve metro projelerimiz gibi nice prestij projelerini başarıyla tamamlayarak başarımızı ispat ettik. Gördüğünüz üzere yenileri de başarıyla devam ediyor. İstanbul’u hayallerin ötesinde bambaşka bir noktaya taşıdık. Kimsenin şüphesi olmasın İstanbul’a hizmet aşkımız asla bitmeyecek ve İstanbul’u geleceğe taşıyacak proje ve yatırımlarımız hız kesmeden devam edecek.“ ifadelerini ekleyerek konuşmasını tamamladı.
TCL NXTWEAR S akıllı gözlükler Türkiye’de satışa sunuldu
Türkiye’de raflardaki yerini alan TCL NXTWEAR S gözlükler, 130 inç büyüklüğe eş değer yüksek çözünürlüklü izleme deneyimi sunarken yeni nesil çift 1080p Micro OLED ekranı ve benzersiz akustik faz önleme modu ile sinematik bir görsel-işitsel deneyim yaşatıyor. TCL’in XR deneyimlerde devrim yaratan TCL NXTWEAR S giyilebilir ekran gözlükleri Türkiye’de satışa sunuldu. Son kullanıcılar için geliştirilen şık XR gözlüğü, çarpıcı bir ekran ve ses kalitesi ile birlikte geliyor. 130 inç büyüklüğe eş değer bir ekrandan yüksek çözünürlüklü izleme deneyimi sunan yeni nesil çift 1080p Micro OLED ekranı ve benzersiz akustik faz önleme modu ile her yerde, her zaman sinematik görsel ve işitsel şölen sunuyor. Geleneksel gözlüklere benzerlik ve konfor göz önünde bulundurularak tasarlanan TCL NXTWEAR S, 89 gr. hafifliği ile kullanımı da oldukça kolaylaştırıyor. Gözlük ayrıca USB Type-C bağlantı desteğine de sahip. Ayrıca Display Port (DP) özelliğine sahip uyumlu cihazlarla kişisel ekranın benzersiz deneyimini yaşayabilirsiniz. Dahili stereo hoparlörleri de bulunan gözlüğüne dilerseniz bluetooth üzerinden kendi kulaklığınızı da bağlayabiliyorsunuz.Toyota Yeni Teknolojilerle Otomobillerin Geleceğine Yön Verecek
Toyota, “Geleceğin Otomobillerini Değiştirme” teması altında bir mobilite şirketine dönüşümünü destekleyen yeni teknolojiler duyurdu. Markanın teknoloji stratejisi açıklanırken, araç üretiminde gidilecek yön hakkında değerlendirmeler yapıldı. Toyota, Nisan ayında açıkladığı yol haritası bağlamında elektrifikasyon, akıllı teknolojiler ve farklı ihtiyaçları karşılayan teknolojik çözümlere odaklanmaya devam edecek.
Elektrifikasyon alanında her bölge için müşteri beklentileriyle ve pazar şartlarıyla uyumlu çevreci araçlar sunmayı sürdürecek olan Toyota, akıllı teknolojiler alanında geleceğin şehri Woven City gibi çalışmalarla öne çıkacak. Farklı teknolojik çözümlerle ise, herkes için mobilite özgürlüğü ve sunmaya odaklanılacak.
2016 yılında geleceğe yönelik alanlara aktif olarak yatırım yapmaya başlayan Toyota, bu yıl itibariyle Ar&Ge personelinin yarısından fazlasını ve harcamaların yaklaşık yarısını İleri Geliştirme çalışmalarına aktardı. Toyota, bu rakamları önümüzdeki dönemde daha da artırmayı planlıyor.
Tek şarjla 1000 kilometre menzil
Bununla birlikte Toyota’nın sadece tam elektrikliler için kullanılacak fabrikası, üretim ve dönüşüm anlamında önümüzdeki dönemin elektrikli araçlarındaki değişimine damga vuracak. Yeni nesil batarya teknolojileri ve sonik teknolojisi gibi inovasyonlarla birlikte Toyota, tek şarjla 1000 kilometre menzil sağlayan otomobiller sunmayı planlarken daha şık tasarımlar için araçların aerodinamik performansını yapay zekayla destekleyecek.
Yeni fabrikayla üretim alanında, büyük döküm teknolojilerinin benimsenmesi, araç geliştirme maliyetlerinin ve fabrika yatırımının azaltılmasına katkıda bulunacak ve süreçleri kısaltacak.
Yeni nesil tam elektrikli araçları global ölçekte sunacak olan Toyota, tüm segmentlere hitap eden modellerini 2026’da tanıtacak. 2030 yılına kadar 3.5 milyon elektrikli aracın 1.7 milyonu elektrikli araç fabrikasında üretilecek.
Bununla birlikte Avrupa, Çin ve Kuzey Amerika’daki hidrojen pazarları, 2030’da açık ara en büyük pazarlar olacak ve yakıt hücresi pazarının bu noktaya doğru hızla genişleyerek yılda 5 trilyon yen seviyesine ulaşması bekleniyor. Mirai’nin hidrojen ünitelerini kullanan yakıt hücrelerinin satışları da teşvik edilirken, 2030 yılına kadar 100 bin adedi aşan harici yakıt hücresi satış teklifi alındı. Bu tür desteklerle birlikte hidrojenin daha geniş kullanımıyla tedarikin artması ve fiyatların da makul seviyelere gelmesi hedefleniyor.
SAHTE RULMANLAR BÜYÜK RİSK OLUŞTURUYOR
Her sektör ve üründe olduğu gibi rulman sektöründe de sahte ürünlere rastlamak mümkün. Daha ucuz olduğu gerekçesiyle ya da bilmeden alınan sahte rulmanlar hem büyük mali kayıplara hem de firmalar için imaj kayıplarına neden oluyor.
Güç aktarım ürünlerinin köklü distribütörü Silkar Endaş, sahte rulmanların ve güç aktarım ürünlerinin fabrikalar için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Sahte ürünlerin kullanılması üretim hatlarında durmaya sebep veriyor ve aynı zamanda makinalarda büyük hasarlara neden oluyor. Sahte rulman kullanılması sadece operasyonel süreçleri aksatmakla kalmıyor aynı zamanda iş ve işçi güvenliği açısından da büyük riskler barındırıyor.
SİLKAR ENDAŞ HOLOGRAMI GARANTİ SUNUYOR
Sahte rulmanlar genellikle kurulumdan hemen sonra ekipmanlara zarar veriyor. Kimi zaman ise son kullanıcılar gerçek ve sahte rulmanları ayırt etmekte zorlanabiliyorlar.
Sahte güç aktarım ürünlerinin önüne geçmek isteyen Silkar Endaş, satışını gerçekleştirdiği ürünlerin takip ve garantisine yönelik olarak tüm ürünlerini Silkar Endaş hologramı ile müşterilerine sunuyor. Silkar Endaş hologramı, ürünlerin yüzde yüz orijinal ve garanti altında olduğunu belirtiyor.
Silkar Endaş temsilciliğini yaptığı dünya markaları; SCHAEFFLER, (LUK, FAG, INA), NSK, KG, GBM, HRB, MGM, GBM ve kendi markası SEGURO ile çok çeşitli ihtiyaçlara yönelik rulman markalarını bünyesinde barındırıyor.
Rulmanın ömrünü etkileyen; yağlama, sızdırmazlık, sökme takma ve güç aktarım, zincir, kayış, kaplin, kasnak gibi ürün gruplarında da OKS, SIMRIT, NAK, FENIX, REXNORD, MEGADYNE, OPTIBELT markalarıyla endüstriye çözümler sunuyor.
VAT ENERJİ, BİRİNCİ OTOMOTİV TESİSİNDE VERİMLİLİK SAĞLADI
Enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik alanında başarılı çalışmalara imza atan VAT ENERJİ, Birinci Otomotiv tesisinde yürüttüğü enerji verimliliğinin artırılması projeleriyle yüksek verimlilik sağladı.
Her sektörde faaliyet gösteren işletmelerin enerji tüketimleri ve çeşitliliği kendi içlerinde farklılık gösteriyor. Bu durum her işletme ve proses için özel proje dizaynlarına ihtiyacı ortaya çıkarıyor.
Son dönemlerde enerji maliyetlerindeki artışlardan kaynaklı genel giderlerin arasında enerjinin payı oldukça yükseldi. Bu nedenle de enerji verimliliği yatırımları da oldukça hızlandı.
870.687 kWh ENERJİ KAZANCI SAĞLADI
Enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik alanında firmalara özel başarılı çalışmalara imza atan VAT ENERJİ, endüstri tesislerinde hayata geçirdiği enerji verimliliği projeleriyle verimliliğe ve sürdürülebilirliğe katkı sağlıyor.
Birinci Otomotiv tesisinde yürüttüğü enerji verimliliğinin artırılması projesi kapsamında bilgi veren VAT ENERJİ Genel Müdür Yardımcısı Gökay Çomoğlu; “Birinci Otomotiv tesisinde danışmanlığını yürüttüğümüz Basınçlı Hava Sisteminde Enerji Verimliliğinin Artırılması Projesi ve Aydınlatma Sisteminde Enerji Verimliliğinin Artırılması Projesi uygulamaları sonrası kontrollerini tamamlayıp destek almaya hak kazandı. Verimliliğin artırılmasını amaçlayarak başarıya ulaşan proje ile yıllık toplamda 870.687 kWh enerji kazancı sağlanmıştır. Enerji verimliliği bilincinin yüksek olduğu işletmemizi ve enerji verimliliği projelerini hayata geçirme konusunda desteklerini sunan Bakanlığımıza teşekkürlerimizi sunarız.” dedi.
Siz de işletmenizin enerji verimliliğini artırmak ve bu projeleri desteklerle hayata geçirmek için Vat Enerji’ye ulaşabilirsiniz.
E-ELEKTRİK.COM; ALIŞVERİŞİN DOĞRU ADRESİ
Dünyadan ve Türkiye’den çok çeşitli ve farklı segmentlerdeki markaları bünyesinde barındıran e-elektrik.com, ödemesini havale yoluyla gerçekleştiren müşterilerine ekstra indirim yapıyor.
Elektrik sektöründe 30 yılı aşkın süredir yüzlerce markanın binlerce ürününü stoktan teslim eden Uğur Elektrik, e-elektrik.com sitesiyle güvenli alışverişin adresi olmaya devam ediyor.
Tüm Türkiye’ye hızlı teslimat gerçekleştiren e-elektrik.com, anahtar, priz, aydınlatma, enerji kabloları, zayıf akım kabloları, şalt malzemeleri ve sanayi grubu ürünleri ile kullanıcıların aradığı her ürünü bulmasına olanak sunuyor.
TOPTAN FİYATINA PERAKENDE ALIŞVERİŞ İMKANI
Toptan fiyatına perakende alışveriş imkanı sunan e-elektrik.com, ödemesini havale yoluyla gerçekleştiren kullanıcılarına da ekstra indirimler yapıyor.
TEKNOLOJİYLE BÜYÜYEN BİR ELEKTRİK FİRMASI
Teknolojiyle büyüyen bir elektrik firması olarak yoluna devam eden Uğur Elektrik, Türkiye’nin önde gelen kablo markalarından Hünka Kablo ve Hlite Aydınlatma ile birlikte Hündür Grup bünyesinde hizmet veriyor. Uğur Elektrik, tüm yatırımlarını müşterilerinin ihtiyaçlarına göre yaparak büyümeye devam ediyor.
UTİB’in Ur-Ge Projesindeki Firmalar ITMA Fuarı’nı Ziyaret Etti
Ekolojik Tekstiller Ur-Ge Projesi Üyesi Firmalar, Milano’da Trendleri İnceledi
UTİB’in Ticaret Bakanlığı desteği ile yürüttüğü ‘Ekolojik Tekstiller Ur-Ge Projesi’nde yer alan 8 firmanın temsilcileri, İtalya’da ‘Tekstil Dünyasını Dönüştürmek’ teması ile gerçekleştirilen ITMA 2023 Fuarı’nı ziyaret etti.
UTİB’in Ticaret Bakanlığı desteği ile yürüttüğü Ekolojik Tekstiller Ur-Ge Projesi’nin ilk gününden bu yana eğitimlere katılarak danışmanlık alan ve yabancı alım heyetleri ile B2B görüşmelere katılan küme firmaları, 7-11 Haziran tarihleri arasında İtalya’nın Milano kentinde düzenlenen Uluslararası Tekstil ve Hazır Giyim Teknolojisi Fuarı ITMA 2023’ü ziyaret etti.
Sektördeki Son Trendleri İncelediler
Küme üyesi 8 firmanın temsilcileri; dijitalleşme, otomasyon, sürdürülebilirlik, inovasyon ve döngüsellik alanlarında sektöre yön veren çalışmaları inceleme imkânı buldu. Elvin Tekstil, Elyaf Tekstil, İpekiş Mensucat, Kaçar Tekstil, Kırayteks Tekstil, Polyteks Tekstil, Sintaş Büküm Boya ve SYK Tekstil firmalarından oluşan küme temsilcileri, fuarı ziyaret eden Türkiye’nin Milano Başkonsolosu Mehmet Özöktem, Ticaret Ataşeleri Ahmet Erkan Çetinkayış, Ozan Murat Ergan ve Kadir Eser ile bir araya geldi. İtalya pazarı hakkında bilgi alan ve fuardan olumlu izlenimlerle dönen küme üyesi firmaların temsilcileri, global tekstil sektöründeki son trendleri yakından inceledi.
Nitelikli İnsan Kaynağı Oluşturulacak
Türkiye’nin uzun vadede tekstilde bir dünya markası haline gelmesi ve gelişecek ihracat hacmiyle 2023 hedeflerine ulaşılmasını öngören Ekolojik Tekstiller UR-GE Projesi, kümedeki firmaların son yıllarda hızla önem kazanan ve yeni trendler oluşturarak oldukça yüksek getiri sağlayan ekolojik ve sürdürülebilir üretime yönelmelerini teşvik ediyor. Proje ile Türk tekstil sektöründeki üretim ve dış ticaret süreçlerinin çevre dostu bir form kazanarak, küresel normlara uygunluğunun arttırılması ve özellikle gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan standartlara uyumun sağlanmasını da hedefleniyor. Üretici firmalar için farklı teknolojik altyapılar gerektirecek bir sürece geçilerek, nitelikli insan kaynağının oluşturulması ve yeni istihdam sahalarının açılması da amaçlanıyor.
GAGİAD’DA 30. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜ GURURU
Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Koçer, derneğin 30. kuruluş yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Koçer, mesajında, 17 Haziran 1993 yılında Kurucu Başkanımız Adil Sani Konukoğlu ve 44 kurucu üyenin girişimleriyle kurulan GAGİAD’ın her zaman şehrimize fayda sağlayarak, derneğimizi bir adım öteye taşıma gayesi ile ilklerle anılmak ve fark yaratmak adına hedeflerimize ilerlediklerini, 30 yıl içerisinde gelinen süreçte 327 üyesiyle Gaziantep’in en güçlü sivil toplum kuruluşlarından birisi haline geldiğini ve katılan her yeni üye ile güçlenerek yollarına devam ettiklerini anlatan Koçer, hayata geçirdikleri projelerle dernek üyelerine, kentine, bölgesine ve ülkesine katkı sağlayan, gelişime ve değişime yön veren bir misyon üstlendiklerine, ‘’Gücünüz, Gücümüzdür.’’ ilkesiyle birlikten doğan başarının yollarını aydınlattığına işaret etti.
Geride kalan süreçte eğitim buluşmalarından, seminerlere, sürdürülebilir projelerden, atölye çalışmalarına birçok alanda faaliyet düzenlediklerini ve değişimi her daim öncü olarak sürdürülebilir kıldıklarını belirten Koçer, “Dijitalleşmeden, sürdürülebilirliğin her alanına kadar çok farklı başlıklar ile düzenlediğimiz organizasyonlar hem günümüz dünyasının gittiği noktada yeniliklere ayak uydurma konusunda öncülük etme hem de yaşanan gelişmelere farklı perspektif geliştirmenin gayretinde oldu. Üyelerimiz bu faaliyetlerimiz sayesinde yeni projeksiyon geliştirip fırsatları da daha önceden görme imkanı yakalamaktadır. Yeni gelişme ve fırsatları çok yakından takip etmemiz gereklidir. Başta teknoloji alanında takip edemeyeceğimiz hızda bir ilerleme sağlanırken, yapay zekâ teknolojileri gibi alanlarda yaşanan gelişmeler, dünyamızı hızla değiştirmektedir. Günden güne ihtiyaçlarımız ve toplumsal sorunlarımız değişim göstermekte ve dünyadaki ekonomik, siyasi gelişmeler, savaşlar ve iç karışıklıklar, enerji krizleri başta tedarik zinciri olmak üzere bir noktayı etkilemektedir. Bulunduğumuz noktada sadece takip ile kalmayarak olası sorunlar için çözüm ortaya koyucu bir rol almamız önemli. Bu gaye ile faaliyet ve projelerimize yol haritası çizilmektedir. Tüm bunlar yapılırken sık sık da bir araya gelerek aile bilincimizi ve dayanışma ruhumuzu geliştirme konusunda güçlü adımlar atmaktayız. Hayata geçirdiğimiz ve geçirmeyi planladığımız tüm faaliyetlerimizde arkamızda duran üyelerimize de şükranlarımızı bildirirken, önümüzde kat edilmesi gereken uzun yollar olduğunu derneğimizin sanayide ve sosyal yaşamda toplum için öngörülebilir ve yararlı olanı seçerek sürdürülebilir politikalar ile bu yolu başarıyla yürüyeceğine olan inancım her daim tamdır.” diye konuştu.
Bu güce ve hedeflere ulaşmada tüm üye ve paydaşların yadsınamaz katkısının olduğuna anlatan Koçer, GAGİAD’ın bazı başarılarını şöyle sıraladı:
‘’Kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği çalışmalarla ve hayata geçirdiği değişimlerle üyelerine kaliteli hizmetler sunmayı kendine ilke edinen GAGİAD, hep ilklerle ve yeniliklerle anılmaktadır. Türkiye’deki GİAD’lar içerisinde TS EN ISO 9001:2000 Kalite Güvence Belgesi ve TSE COVID-19 Güvenli Hizmet Belgesi almaya hak kazanan ilk dernek olmamızla, Kadınlar Kurulunu ilk kuran dernek olmanın gururunu taşımaktayız. 1997 yılında Gaziantep’e yeşil alan kazandırmak üzere 123.300 metre kare alan üzerine ilk GAGİAD Ormanı projemizi hayata geçirirken bu ormanı her geçen büyütmenin de gayretinde olduk ve 2020 yılında 100.000 metre kare alan üzerine kurulu GAGİAD Hatıra Ormanı-2’nin açılışını gerçekleştirdik. Ekolojiye verdiğimiz değeri perçinlemek için Dayanıklı Bir Yeşil Kalkınma için İş İnsanları ve Yeni Katılanlar Arasında Bilgi Değerleme ve Farkındalık Diyaloğu projesini hayata geçirerek ilk AB Projemizi de hayata geçirdik. Projemiz kapsamında Ortaya koyacağımız sonuç ile sürdürülebilir yeşil kalkınma için GAGİAD olarak sahip olduğumuz misyon ve vizyonla ülkemizin ve dünyanın sürdürülebilir inşasında çok boyutlu bir dönüşümün aktörleri arasında yer alarak fayda sağlamayı önceliğimiz olarak konumlandırdık. İş gezilerimiz ile iş birliklerimizi güçlendirmeye devam ettik. Tüm bu faaliyetlerle kentimize, bölgemize ve geleceğimize katkı sağlamanın çabasında olduk. Küresel gündemde yer alan önemli konulara değinirken tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu gıdanın geleceği konusuna gerçekleştirdiğimiz panel ile şehrimizde bilinç oluşturmayı hedefledik. Gıda Krizi paneliyle tüm dünyanın üzerinde durduğu meseleyi kentimizde gündeme getirdik. Her zaman en yeni ve en iyiyle sizlerin karşısına çıkarak, birlikte güncel gelişmeleri, üyelerimize aktardık. Ekonomiden toplumsal yaşama kadar tüm alanlarda devam eden öncülüğümüzü kentimizin sanayisinde söz sahibi olan ve Gazi Şehrimizden gerçekleştirilen ihracat rakamlarının yaklaşık olarak yüzde 60’ını gerçekleştiren üyelerimiz ile güçlendirdik. Bu doğrultuda faaliyetlerimize devam ederken şehrimiz ve ülkemiz için ekonomik, sosyal ve kültürel olarak toplumun her alanına sirayet eden güçlü adımlar atmaya devam ettik.”
GAGİAD’ın 30 yıldan bu yana muasır medeniyetler seviyesine ulaşma noktasında gayret gösterdiğini ve 30. yıl kutlamaları için gerçekleştirilecek olan faaliyetlerin başlangıcını Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda Anıtkabir ziyareti ile taçlandıracaklarını belirten Koçer, şunları kaydetti:
“30 yıldır gururla yürüdüğümüz bu yolda hep daha iyi ve daha yeniye ulaşmanın gayesinde olduk. Bugünlere kolay gelmedik ama her adımda daha büyük başarılara imza attık. Bu bilinçle yolumuzda ilerlerken bundan sonraki süreçte yapmamız gereken daha çok işin olduğunun farkındayız. Bunun için de hepimize daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. 30 yıl önce bugün, dikilen fidanı koca bir çınar haline getirmenin verdiği onur ile yeni projelerimizle, markamızı ve hizmet kalitemizi hep daha yüksek seviyelere çıkarmaya çalışmaktayız. 30 yıl önceki heyecanı bugün, 30 yıllık tecrübeyle harmanlayarak daha büyük adımlar atmaya çalışacağımızı deklare ederek, GAGİAD Bayrağı altında değerli üyelerimizle başka başarılar kazanmak üzere daha güçlü yarınlar için yolumuza devam edeceğiz.”
HP uyarıyor: Korsan film ve video indiren kullanıcılar, ChromeLoader zararlı yazılımının tuzağına düşüyor
Yeni rapor, saldırganların OneNote belgelerine zararlı yazılım gizlediğini ve tehdit aktörlerinin Office makro denetimlerini atlamak için güvenilir etki alanlarını kullandığını ortaya koyuyor. HP, üç aylık HP Wolf Security Tehdit Öngörüleri Raporu’nu yayınladı ve tehdit aktörlerinin, korsan web sitelerinden popüler filmleri veya video oyunlarını indirmeye çalışan kullanıcıların Chrome tarayıcılarını ele geçirdiğini gösterdi. HP Wolf Security, bilgisayarlardaki tespit araçlarından kaçan tehditleri izole ederek, hızla değişen siber suç ortamında siber suçlular tarafından kullanılan en son teknikler hakkında özel bir yeteneğe sahip. HP Wolf Security müşterileri bugüne kadar 30 milyardan fazla e-posta ekine, web sayfasına tıklamış ve hiçbir ihlal bildirilmeden dosya indirdi. Araştırmacılar, HP Wolf Security çalıştıran milyonlarca uç noktadan elde edilen verilere dayanarak şunları buldu:Shampoo Chrome uzantısını temizlemek zor: ChromeLoader zararlı yazılımını dağıtan bir saldırı, kullanıcıları Shampoo adlı kötü amaçlı bir Chrome uzantısını yüklemeleri için kandırıyor. Bu eklenti, kurbanın arama sorgularını kötü amaçlı web sitelerine ya da reklam kampanyaları aracılığıyla suç örgütüne para kazandıracak sayfalara yönlendirebiliyor. Kötü amaçlı yazılım oldukça kalıcı ve her 50 dakikada bir kendini yeniden başlatmak için Görev Zamanlayıcısı’nı kullanıyor.
Saldırganlar güvenilir etki alanlarını kullanarak makro politikalarını atlıyorlar: Güvenilmeyen kaynaklardan gelen makrolar artık devre dışı bırakılmış olsa da HP, saldırganların güvenilir bir Office 365 hesabını ele geçirerek, yeni bir şirket e-postası oluşturarak ve kurbanlara Formbook bilgi hırsızı bulaştıran zararlı bir excel dosyası dağıtarak bu kontrolleri atlattığını gördü.
Firmalar altta gizlenenlere dikkat etmelidir: OneNote belgeleri dijital karalama defterleri gibi davranabiliyor, böylece herhangi bir dosya içine eklenebiliyor. Saldırganlar bundan yararlanarak “buraya tıklayın” şeklideki sahte simgelerinin arkasına kötü amaçlı dosyalar yerleştiriyor. Sahte simgeye tıklandığında gizli dosya açılıyor ve kötü amaçlı yazılım çalıştırılarak saldırganların kullanıcıların makinelerine erişmesi sağlanıyor. Bu erişim daha sonra diğer siber suç gruplarına ve fidye yazılımı çetelerine satılabiliyor.
Qakbot ve IcedID gibi sofistike gruplar ilk olarak ocak ayında OneNote dosyalarına zararlı yazılım yerleştirdi. Artık siber suç pazarlarında bulunan ve kullanımı çok az teknik beceri gerektiren OneNote kitleriyle, kötü amaçlı yazılım kampanyaları önümüzdeki aylarda da devam edecek gibi görünüyor. HP Wolf Security tehdit araştırma ekibinden Zararlı Yazılım Analisti Patrick Schläpfer, “En son tehditlere karşı korunmak için kullanıcıların ve işletmelerin güvenilmeyen sitelerden, özellikle de korsan sitelerden materyal indirmekten kaçınmalarını tavsiye ediyoruz. Çalışanlar şüpheli dahili belgelere karşı dikkatli olmalı ve açmadan önce göndereni kontrol etmeli. Kurumlar ayrıca e-posta ağ geçidi ve güvenlik aracı politikalarını bilinmeyen dış kaynaklardan gelen OneNote dosyalarını engelleyecek şekilde yapılandırmalı” diyor. Rapor ayrıca, tehdit aktörleri Office formatlarından uzaklaştıkça, siber suç gruplarının e-posta ağ geçitlerini atlatmak için saldırı yöntemlerini çeşitlendirmeye devam ettiğini gösteriyor. Önemli bulgular şunlar:
HP Wolf Security tarafından 1. çeyrekte durdurulan tehditler incelendiğinde, arşivler dördüncü çeyrekte de en popüler zararlı yazılım dağıtım türü oldu (yüzde 42).
HTML kaçakçılığı tehditlerinde 1. çeyrekte 4. çeyreğe kıyasla yüzde 37 puanlık bir artış oldu.
PDF tehditlerinde 1. çeyrekte 4. çeyreğe kıyasla 4 puanlık bir artış oldu.
Makro çalıştırmanın daha zor hale gelmesi nedeniyle Excel zararlı yazılımlarında 1. çeyrekte 4. çeyreğe göre 6 puanlık bir düşüş (yüzde 19’dan yüzde 13’e) yaşandı.
HP Sure Click tarafından tespit edilen e-posta tehditlerinin yüzde 14’ü 2023 yılının ilk çeyreğinde bir veya daha fazla e-posta ağ geçidi tarayıcısını atladı.
Birinci çeyrekte en büyük tehdit vektörü e-posta (yüzde 80) olurken onu tarayıcı indirmeleri (yüzde 13) takip etti.
HP Kişisel Sistemler Küresel Güvenlik Başkanı Dr. Ian Pratt, “Giderek çeşitlenen saldırılara karşı korunmak için kurumlar, e-posta eklerini açma, bağlantılara tıklama veya tarayıcı indirmeleri gibi riskli etkinlikleri izole etmek ve kontrol altına almak için sıfır güven ilkelerini takip etmeli. Bu, bir ihlal riskiyle birlikte saldırı yüzeyini de büyük ölçüde azaltıyor” diyor.
HP Wolf Security, kullanıcıları korumak için e-posta eklerini açma, dosya indirme ve bağlantılara tıklama gibi riskli görevleri yalıtılmış, mikro sanal makinelerde (mikro VM’ler) çalıştırıyor. Ayrıca, virüs bulaşma girişimlerinin ayrıntılı izlerini de yakalıyor. HP’nin uygulama izolasyonu teknolojisi, diğer güvenlik araçlarını atlatabilecek tehditleri azaltıyor ve yeni izinsiz giriş teknikleri ve tehdit aktörlerinin davranışları hakkında benzersiz bilgiler sağlıyor.Yaz tatili öncesi çocuklarını mutlu etmek isteyenler için: TCL MOVETIME MT42
Eğitim ve öğretim yılı sona ermesi, tüm yıl beklenen yaz tatilinin başlangıcı ve karne hediyesinin de zamanıdır. Eğer siz de çocuğunuza yaz tatiline başlarken bir karne hediyesi vermek istiyorsanız, TCL’in güvenlik odaklı MOVETIME MT42 akıllı çocuk saatiyle onu mutlu edebilirsiniz. 2022 – 2023 eğitim ve öğretim yılı sona ererken ebeveynler de çocuklarını mutlu etmek için karne hediyesi arayışına başladı. Uygun fiyatlı premium akıllı deneyimlerin öncüsü TCL’in MOVETIME MT42 akıllı çocuk saati, çocukları sevindirirken ailelerin de gönül rahatlığıyla yaz tatilini geçirebilecekleri bir hediye olarak öne çıkıyor. Karnelerini alan çocuklar bu akıllı saat sayesinde dünyayı güvenle keşfederken ebeveynlerin de endişeleri ortadan kalkıyor. 4.5G sesli ve video aramalar ile metin mesajları Nano SIM kartıyla kullanılabilen TCL MOVETIME MT42 akıllı çocuk saati, ebeveynlerin çocuklarıyla anında iletişim kurabilmelerini sağlıyor. Ayrıca çocuklar, tek dokunuşla çalışan acil durum çağrı düğmesiyle acil durum için belirlenen kişilere herhangi bir gecikme olmadan anında ulaşabiliyor. Ayrıca bu akıllı saat, çocukların her zaman nerede olduğunu gösteren gerçek zamanlı konum belirleme özelliğini de kullanıyor ve konum geçmişini kaydediyor. Güvenli bölge coğrafi sınırlaması sayesinde çocuklar ebeveynlerin belirlediği alanın dışına çıkmaları durumunda cihaz ebeveynlerin telefonlarına bir uyarı gönderiyor. Üstelik TCL MOVETIME MT42 akıllı çocuk saatinde kullanımı çocuklar için daha ideal hale getirmek amacıyla 1,54″ ekranda görüntülenen özel Kids UI bulunuyor. Kullanımı kolay Kids UI, renkli duvar kâğıtları ile ana ekranların kişiselleştirilmesine olanak tanıyor.TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı bugün gerçekleştiriliyor. Toplantıda, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan birer konuşma yaptı.
TÜSİAD YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISI KONUŞMASI TUNCAY ÖZİLHAN – TÜSİAD YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ BAŞKANI
2023 yılının bu ilk TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında hepinizi Başkanlık Divanı adına saygıyla selamlıyorum. Genel kurul toplantımız 6 Şubat’taki deprem felaketinden tam bir gün sonraya denk gelmişti. Bu nedenle daha önce ilan ettiğimiz gündemi iptal etmiştik. Şubat’tan bu yana, bir yandan tarihimizin bu en korkunç depreminin yaralarını sarmaya yoğunlaştık, diğer yandan da bir seçim sürecinden geçtik. Dolayısıyla Ankara’da geçen Aralık ayında yaptığımız toplantıdan bu yana uzun bir süre geçti. Bu uzun sürenin ardından yoğun gündemi bugün birlikte değerlendirme fırsatı bulduğumuza seviniyoruz.
Konuşmama öncelikle geçirdiğimiz seçim süreci ile başlamak istiyorum.
Türkiye, bunca yıllık demokrasi kültürü ve tarihiyle, seçim yarışını adil rekabet koşullarında ve siyasi nezaket kuralları içinde yürütecek olgunluğa sahip. Buna karşılık geçtiğimiz seçim döneminin, iktidarın ve muhalefetin sıkıntılarımızı çözmek ve ülkemizi ileri taşımak için önerdikleri programları yapıcı bir ortamda tartışarak geçirdiğimizi söyleyemeyiz. Fakat seçimleri çok yüksek katılım oranlarıyla ve siyasi olgunlukla tamamladık. Toplumumuz bir kere daha seçme hakkı konusundaki hassasiyetini ortaya koydu. 13. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, kabinesini ve Büyük Millet Meclisi’mize seçilmiş olan tüm vekillerimizi bir kez de buradan tebrik ediyoruz.
Seçimlerin çoğunluğun iradesini ortaya çıkartması demokrasinin çok önemli bir ayağı. Bir o kadar önemli olan demokratik standartların bulunduğu seviyeyi daha yukarı taşıyabilmek. Bu çerçevede demokrasi 85 milyon seçmenin tamamının ve tüm toplum kesimlerinin iradesinin, görüş ve tercihlerinin de gözetilmesini; temel haklarının, hukukunun korunmasını gerektirir. Ülkemizin temel konularında her türlü görüşün demokrasinin ilkeleri çerçevesinde gündeme gelebilmesini ve tartışılarak kararlaştırılmasını önemsiyoruz. Bu amaçla her parti liderinin kendi tabanına rol model olmasını, diğerlerini ötekileştirecek bir üsluptan kaçınmasını diliyoruz. İstişarenin, farklı görüşlerin ve eleştirinin demokrasimizi ileri taşıyacağına inanıyoruz. Bu parlamento döneminde temel hak ve özgürlüklerin hem bireysel hem de kollektif alanlarda çok daha yükselebilmesi için yeni bir heyecanla yeni bir atılım yapabilmeyi diliyorum.
Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken artık bazı değerlerin oturmuş olduğunu görmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. 100 yıllık Cumhuriyet tarihimize bakınca, Cumhuriyet değerlerine bağlı olmanın, çoğulcu demokrasiye sahip çıkmanın, laiklik ilkesine sadakatin, kaynak dağılımının piyasa ekonomisi ile düzenlenmesinin, kurallara dayalı liberal dünya düzeninin parçası olmanın, ülkemizde derinlere kök salan bir geleneği olduğunu görüyoruz. Zaman zaman tartışmalara konu olmasına rağmen, Türkiye’nin yönetim anlayışında hep bu temel değerlere geri dönülüyor. Fakat bu temel değerler üzerinde yapılan tartışmalar, kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Bu yüzden temel değerler konusunda netleşmeli ve çoğulcu demokrasiyi, laikliği, piyasa ekonomisini ve kurallara dayalı liberal dünya düzeninin parçası olmayı artık tartışma dışına itmeliyiz. Bu netleşme, ülkenin istikametinin belirgin olmasını sağlayacak. Bu istikameti tüm dünya görecek. Bu tartışmayı geride bırakınca bugün çözmekte zorlandığımız sorunları çok daha kolay çözebilir durumda olacağız.
Bu sorunların başında ekonomi geliyor.
Göstergeler ekonomimizin belki de son 10 yılın en sıkıntılı döneminden geçtiğine işaret ediyor. Buna göre, ihracat geriliyor, cari açık artıyor, net rezervler eksiye geçiyor, bütçe açığı büyüyor, hayat pahalılığı satın alma gücünü düşürüyor, yüksek enflasyon bilançoları bozuyor ve işlem maliyetlerini artırıyor, mevduat ve kredi faiz oranları yükseliyor, politika faiz oranının düşüklüğüne rağmen yatırımlar canlanmıyor, TL değer kaybediyor, yabancı yatırımcı gelmiyor. Uzun süredir ilk defa “ikiz açık” yaşıyoruz.
Arka arkaya sıralayınca sıkıntılı bir tabloya işaret etmesine rağmen, aslında bu sorunlar çözümsüz değil. Yeter ki sorunun kaynağını doğru teşhis edelim ve buna uygun bir politika setini şeffaf ve takvime bağlı olarak uygulayalım. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’ı ve Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’i ve Merkez Bankası Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan’ı kutluyor ve görevlerinde başarılar diliyoruz. Yeni ekonomi yönetimi ile ekonomik istikrarın kısa sürede tesis edilmesini ve ülkenin yeniden hızlı ve sağlıklı bir büyüme patikasına girmesini temenni ediyoruz. Şimdiye kadar yapılan açıklamalar doğrultusunda itibarı yüksek bir ekonomik programın hazırlanarak ilan edilmesi, kilit kurumlara liyakati ön planda tutan ve piyasalara güven veren atamaların yapılması ve Merkez bankası başta olmak üzere ekonomi politikalarının şekillenmesinde etkili olan kurumların esas görev tanımlarına uygun bir çalışma düzenine girmesi, bu içinde bulunduğumuz tablodan çıkışta çok yardımcı olacaktır. Bu adımların atılmasıyla hem içeride hem de dışarıda ekonomiye güven hızla toparlanacak ve güvenli adımlar ile yol almak mümkün olacaktır.
Sayın Mehmet Şimşek’le bugün toplantı öncesinde TÜSİAD yönetimi olarak bir araya geldik. Ekonomik durumla ilgili tespit ve önerilerimizi Sayın Bakan’la paylaştık. Açık ve samimi bir toplantı oldu. Sayın Bakanın çalışmalarını tamamladıktan sonra ortaya koyacağı ekonomik programın makroekonomik istikrar yönünde katkı sağlamasını bekliyoruz.
Yukarıda dediğim gibi, Türkiye’de piyasa ekonomisi köklü bir tarihe sahip. Bunu yakın zamanda bir kez daha gördük.
Türkiye geçmişte hem piyasa ekonomisini hem de piyasaya devletçi müdahaleleri tecrübe etmişti. Ancak ta Osmanlı’dan beri, kısa süren kısmi uygulama dönemleri hariç, piyasaya öncelik veren model gündemde oldu. Türkiye’de hiçbir zaman Çin’de, Sovyetler Birliğinde veya başka Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sürekli ve ekonominin her alanına yayılan bir devletçi ekonomi geleneği görülmedi. Zamanında karma ekonomi modeli çerçevesinde piyasa müdahalesini benimsemiş olan başka ülkeler gibi biz de bu anlayışı, mahsurlarını görerek, terk ettik. Türkiye gibi girişimci sayısı çok, rekabet ortamı oldukça gelişkin, iş yapma kültürü zengin, üretim yapısı güçlü, sosyal ve sendikal haklar tarihi köklü bir ülkede, devletin piyasaya yoğun müdahale anlayışı sonuç vermiyor. Demek ki, ekonomi politikalarını, bizim gibi sosyalizm geçmişi olmayan liberal demokratik ülkelerin piyasa modeli doğrultusunda düzenlemek gerekiyor.
Piyasa modelinde devlet piyasa dengelerini şekillendirmek için selektif olarak müdahale etmez ama özel sektöre yol göstermek üzere veri derler, yayınlar, araştırmalar yapar, analizler ve tahminler hazırlar. Devlet denetim yapar, piyasaların rekabetçi biçimde işleyişini sağlayacak önlemleri alır, piyasa aksaklıklarının önüne geçer ama fiyatlar arz ve talep tarafından belirlenir. Devlet vergi toplar ve kamusal mal ve hizmetleri tedarik eder. Devlet ayrıca piyasa aksaklıklarının olduğu durumlarda toplumsal sonucu iyileştirmek için de müdahale eder. Örneğin çevre, bölgesel kalkınma, gelir adaletsizliği, istihdam yaratma gibi alanlar için maliye politikaları, sosyal politikalar, üretim ve dış ticaret politikaları kullanılır.
Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümü için üç ayaklı bir program gerekiyor. Bu üç ayağı makroekonomik istikrar, yapısal reformlar ve hukuk devleti oluşturuyor. Bu başlıkların üçüne de eş zamanlı başlamak gerekiyor. Bu durumda her birisi diğerlerinin etkinliğini artıracak ve sorunların daha kısa sürede ve daha az maliyetle çözülmesi mümkün olacak.
İşe, her şeyden önce makroekonomik istikrarı sağlayarak başlamak gerekiyor. Enflasyon şeytanıyla mücadele ve TL’ye güveni yeniden sağlamak birinci önceliğimiz. Ancak enflasyonla mücadelenin yolu TL’ye değer kazandırmaktan geçmiyor. Çünkü TL değer kazanınca, bu durum ister istemez ithalatı ucuzlatıyor, ihracatı pahalandırıyor ve dış açık yükseliyor. 2001 krizi sonrasında yaşadığımız süreç bize bu dersi iyi öğretti. Bu nedenle yurtdışından para girişi yaşanması halinde TL’de ortaya çıkması muhtemel değerlenmenin önünü almak ve döviz akışını piyasada bırakmak yerine zaten zayıflamış olan Merkez Bankası rezervlerini tahkim etmek gerekiyor.
Ana hedef enflasyonla mücadele olurken, sıkı para politikası tercihleri büyümede arzu edilmeyen bir yavaşlamaya ve yaşam standartlarında bozulmaya yol açmamalı. Burada maliye politikası devreye girmeli. EYT uygulaması, vatandaşın hayat pahalılığı karşısında ezilmemesi için doğru olarak yapılan harcamalar, deprem felaketinin yol açtığı hasarın telafisi için tabii ki yapılması gereken ilave harcamalar gibi nedenlerle bütçe açığında ister istemez bir artış ortaya çıkıyor.
Fakat, itibarı yüksek bir ekonomi programının açıklanması, bütçe açığındaki arızi bozulmanın istikrarsızlık unsuru olarak görülmesinin önüne geçer. Zaten böyle bir program kısa sürede olumlu sonuçlarını hissettirmeye başlar ve ülke yeniden sağlıklı bir büyüme patikasına döner.
Açıklanacak programda maliye politikasında harcama disiplinine uyulup uyulmadığına dikkat edilecektir. Deprem ve halkın satın alma gücünün korunması gibi zorunlulukların kamunun harcamalarında ister istemez yol açtığı artışın dengelenmesi için bazı kalemlerde tasarrufa gidilebilir. Özellikle üretim hamlesi açısından etkisi sınırlı, henüz planlama aşamasında olan, çevresel etkileri yüksek olabilecek projeler ertelenebilir. Ayrıca, kamunun satın almalarında ve sağladığı hizmetlerde haksız rekabete yol açabilecek uygulamalar konusunda hassas olunması, ülkedeki üretim ve yatırım ortamının sağlıklı işleyeceğinin işareti olacaktır.
Standard para ve finans politikalarına dönülmesiyle makroekonomik istikrarın tesisi sağlanacak olmakla birlikte cari açık sorununun çözümü daha zor olacak ve daha uzun zaman gerektirecek. Bunun için kapsamlı politikalara ve iyi bir planlamaya ihtiyaç var.
Cari açık sorunu, Türkiye ekonomisinin başlangıçtan itibaren en temel sorunu ola geldi. Sorunun temelinde hammadde ve temel girdilerde ithalata bağlı üretim yapısı var. Cari açık sorununu çözmek için bu yapıyı dönüştürmek gerekiyor. Bu eğitimden teknoloji politikalarına, dış ekonomik ilişkilerden adalet mekanizmasına kadar uzanan geniş bir alanda bir dizi reformu gerektiriyor. Bu reformlar olmadan, dünyada talebin güçlü olduğu ürünlerde, yüksek teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçmeden, cari açık sorunu çözülmüyor. Sadece TL’nin değer kaybetmesi, cari açığı fazlaya dönüştürmüyor.
Dolayısıyla hem cari açığı azaltmanın hem de enflasyonu aşağı çekmenin, işe yaradığı teoriyle olduğu kadar tecrübeyle de bilinen tek yolu üretim ve tasarruf artışıdır. Üretimi ve tasarrufları artırmadan tüketim artışının sonu cari açığın bozulması oluyor. Bunun sürdürülebilir olmadığı aşikar.
Türkiye geçmiş dönemde altyapıda önemli bir atılım yaptı. Otoyollar, tren yolları, limanlar, havalimanları ve köprüler hem Türkiye’nin dört bir köşesini birbirine bağladı hem de Türk ürünlerinin dünyaya ulaşmasının imkanını açtı. Şimdi bu yolları ve limanları Türk ürünleriyle doldurmak istiyorsak daha fazla üretmeli ve yatırım yapmalıyız.
Üretimi ve yatırımı artırmak için önce makroekonomik istikrarı sağlamak gerekiyor. Beraberinde eğitim, bilim, teknoloji, bölgesel kalkınma, kayıtdışı ile mücadele, vergi ve teşvikler, Kobilerin kurumsallaşması, ölçek ve verimlilik artışı temelinde dönüşümü, yeşil ekonomi gibi başlıklarda yapısal reformları hayata geçirmeliyiz.
Bu reformlar, üretimi artırırken, gelirin paylaşımını daha adil yapmak açısından da önemli. Çalışanların üretimden hak ettiği payı almasını sağlamak ve geniş kesimlerin satın alma gücünü korumak gerekiyor.
Üretim yapısını dönüştürürken yaşadığımız deprem felaketini ve bizi bekleyen Marmara depremini de unutmamamız gerekiyor.
Makroekonomik istikrar ve yapısal reformların yanı sıra yatırımı artırmak için uzun vadeli öngörülebilirliği sağlayacak kurumlara ve kurallara dayalı bir ekonomi yönetimi ve girişimci ekosistemi gerekir. Bu da bizi üçüncü başlığımız olan hukuk devleti alanına getiriyor.
Yatırımların artması için elverişli koşullar, hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının şüphe götürmediği, güçler dengesinin sağlandığı, çoğunlukçuluğun değil çoğulculuğun esas olduğu, ifade özgürlüğünün tam olarak korunduğu, şeffaflığın ve hesapverebilirliğin tesis edildiği, atamalarda liyakatin esas olduğu, özerk kurumların bağımsızlığının güvence altında olduğu, politikalarda ve kararlarda sürekliliğin sağlandığı bir yönetim modeli ile sağlanır.
Türkiye’nin rekabetçi olmak dışında başka bir seçeneği yok ve aslında bu durum çoğulcu demokratik bir sistemin vazgeçilmezliğini de güçlendiren bir unsur.
Yaşadığımız küreselleşme çağında ekonomik büyüme ve refah artışı, dünya ekonomisi ile nasıl entegre olduğumuzla da yakından ilişkilidir. Türkiye’nin küresel politikada hangi ticaret bloku içinde yer alacağı ekonomik performansını da etkiler. Bir ülkenin dış politikasında o ülkenin itibarı, güvenliği ve refahı esastır. Ülkelerin dış politikası ve yer aldıkları uluslararası ittifaklar, benimsedikleri ekonomik çerçeve ve iç politikada geçerli olan norm ve değerlerle uyum içinde olmalıdır. Türkiye dış politikasını hiç şüphesiz kendi menfaatleri doğrultusunda belirlemeli. Hem bölge ülkeleriyle hem de küresel güçlerle ilişkilerini ilkeler ve kurumsal yapılar üzerinde geliştirmeli. Jeopolitik gerilimlerin arttığı, küresel dengelerin hassas olduğu günümüzde, Türkiye açısından demokratik ülkeler topluluğunun içinde yer almak önemlidir. Ekonomik ilişkilerimiz açısından en önemli partnerimiz olan Avrupa’nın dijital ve yeşil dönüşüm projelerinin dışında kalmayı düşünemeyiz. İnisiyatifi ele alarak AB müktesebatını uygulamaya dönük ev ödevlerimizi yapmaya başlayabilir, özel sektörümüzün ısrarla beklediği gümrük birliğinin dekarbonizasyon ve dijitalleşme süreçlerini destekleyecek şekilde güncellenmesi için müzakerelerin önünü açabiliriz.
Covid-19 pandemisi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş, deprem felaketi gibi arka arkaya gelen bir dizi olayla sınandığımız zor bir dönemden geçtik. Birçok yara aldık. Bu yaraların sarılması ne kolay ne de hızlı olacak. Ancak bu bizim ülkemiz ve hepimiz üstümüze düşen sorumluluğu üstlenmeye hazırız. Siyasetçilerimizin de iktidarı ve muhalefetiyle aynı sorumluluk duygusuyla hareket edeceğine inanıyoruz. Uluslararası kabul gören, sınanmış politikaları kararlılıkla uygulayarak; ortak aklı devreye sokarak; istişare ve görüş alış-verişini yürüterek bu zor günleri el birliğiyle aşacağımıza inanıyoruz.
TÜSİAD YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISI KONUŞMASI ORHAN TURAN – TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Geçtiğimiz ay yapılan seçimlerle, ülkemizi ikinci yüzyılına taşıyacak yönetimi ve parlamentoyu seçtik. 13. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, kabinesini ve tüm vekillerimizi yeniden tebrik ediyorum.Şimdi hepimizin birinci vazifesi; ülkemizi, ortak gayemiz olan muasır medeniyetler seviyesine taşımak için çalışmak.
Cumhuriyetimizin birinci yüzyılındaki kazanımları korumalı, güçlendirmeli ve eksikliklerini gidermeliyiz. İkinci yüzyılımızda ulaşmak istediğimiz hedefimiz için, bu parlamento döneminde elde edeceğimiz kazanımlar, çok önemli olacak.Ben de bugünkü konuşmamda, ülkemizin çok hak ettiği konuma, süratle ulaşabilmesi için yapılması gerekenlere odaklanmak istiyorum.Önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi olabilir. Çünkü ülkemizin potansiyelinin, bugünkü konumuna kıyasla, çok daha yüksek olduğuna inanıyoruz.
Güçlü bir tarihsel mirasımız, köklü bir kültürümüz var.Jeostratejik açıdan çok önemli bir coğrafyadayız.Dinamik genç nüfusumuz, dünya çapında uzmanlarımız ve bilim insanlarımız var.Ülkemizin demokrasi geçmişi köklü. Ekonomik yapımız, sanayimiz ile bulunduğumuz coğrafyada öne çıkıyoruz. Dünyaya entegre, her yerle güçlü bir ekonomik ilişkisi olan bir iş dünyamız var. Bürokratik kadrolarımızın sorunları çözme kabiliyeti yüksek.Nice tecrübeli devlet ve siyaset insanımız var. Sivil toplum geleneğimiz canlı.Bu potansiyellerimiz ülkemizi çok daha yukarılara taşıyabileceğimizi gösteriyor. Uluslararası rekabet gücümüzü daha da artırmamız gerekir.Bölgesel ve küresel sorunların çözümünde çok daha etkin olabiliriz.Bilim, teknoloji ve sanatta uluslararası kıyaslamalardaki yerimizi çok daha yukarılara taşıyabiliriz.
Mevcut sorunları el birliği ile aşıp ülkemizi cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında bir üst lige taşıyabiliriz. Bunun için de konuşmak, söyleşmek gerekiyor.Arzumuz; ülkemizin barış, huzur, istikrar ve refah toplumu olma yolunda, en ileri seviyeye ulaşması. Türkiye, coğrafya ve nüfus olarak büyük; bölgesel, etnik, ekonomik, sosyal, kültürel açılardan farklılıklar sergileyen bir ülke… Haliyle demokratik uzlaşma mekanizmasına ihtiyaç duyan bir ülke.
Cumhuriyet yönetimi, toplumun tüm vatandaşlarının eşit katılımı üzerine kuruludur. Bu meclis döneminde temel beklentimiz, demokrasi ve eşit vatandaşlık doğrultusunda ileriye gitmek. En ağır sorunları bile, meşru zeminde tartışarak çözüm üretebiliriz.
TÜSİAD olarak, bir süredir toplumun farklı kesimleri ile söyleşme toplantıları düzenliyoruz. 100. Yılımız vesilesiyle, “Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılına Girerken” adlı projemizi başlatmıştık. İnanç, etnik kimlik, cinsiyet, toplumsal grup, sınıf farkı gözetmeden, cumhuriyetimizin ikinci yüz yılı için, Türkiye hayalimizi konuşmaya başladık.
Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğiz?Refahı artırırken bölüşümü daha adil nasıl yaparız?Çevreyi koruyan bir kalkınma nasıl olmalı?Küresel dönüşümlerde ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağız?Bu sorulara cevap aradığımız toplantılar, farklı kesimlerin birbiriyle konuşabilmesinin, diyalog kurabilmesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu toplantılar bize, söyleşme kavramının ne kadar kıymetli olduğunu gösterdi. Bu hafta sonu da iki çalıştayı farklı illerde düzenleyeceğiz. Toplantılarımıza sonbahara kadar devam edeceğiz. Daha önce de sizlerle paylaştığım gibi, bu çalıştayların çıktılarını yine sonbaharda kamuoyu ile paylaşmayı planlıyoruz.
TÜSİAD olarak biz de bu dönemde çözümün bir parçası olmaya, diyalog kanallarını hep açık tutmaya ve ülkemizi hak ettiği yere çıkaracak tüm çabalara katkı vermeye hazırız.
Toplumun yarısını oluşturan kadınların hala şiddet görmesi, iş hayatında ve toplumsal hayatta ayrımcılığa uğraması, Türkiye’nin ikinci yüzyılına yakışır özellikler değil. Bu nedenle ikinci yüzyılımızın ilk parlamentosundan beklentilerimizden birisi de 2021’de ayrılmış olduğumuz İstanbul Sözleşmesine geri dönülmesi. Ayrıca ulusal düzeyde elimizdeki en güçlü yasal düzenleme olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na daha sıkı sarılmak ve en etkili şekilde uygulamak zorundayız.
TÜSİAD olarak uzun yıllardır toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışmalar yürütüyoruz. Çünkü ülkemizin hak ettiği demokrasi ve kalkınma düzeyine ulaşmak için, bunu önemli buluyoruz.
Kadınların ve erkeklerin ekonomik yaşama, karar alma mekanizmalarına, siyasete ve toplumsal hayata eşit katılımı olması gerektiğine inanıyoruz. Parlamentodaki kadın oranının yüzde yirmiye yükselmesine rağmen, toplumun yarısının temsili açısından maalesef yetersiz düzeyde olması, eşitlik yönünde daha fazla çaba gösterme konusundaki sorumluluğumuzu artırıyor.
İkinci yüzyılımıza girerken, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunu tartışma dışı bırakmalıyız. Eğitime erişim, işgücüne katılım, siyasette ve çalışma hayatında karar alıcı pozisyonlarda yer alma ve bakım sorumlulukları alanlarındaki kadın-erkek eşitsizliklerini ortadan kaldırmalıyız.
Yeni döneme ilişkin bir başka beklentimiz ise kapsamlı bir eğitim reformu.
Küresel rekabet giderek yoğunlaşıyor. Yapay zeka uygulamaları başta olmak üzere, dijital teknolojilerde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor.
Böyle bir çağda eğitim sistemimiz çocuklarımızı ve gençlerimizi ezberciliğe değil; özgür, eleştirel ve yaratıcı düşünceye yöneltmeli.
Gençlerimizin, teknik ve sosyal becerilerini yükseltmeliyiz. İyi yabancı dil konuşmalarını sağlamalıyız. Gençlerimiz dünyadaki gelişmeleri takip edebilmeli. Eğitim sistemimiz tüm çocuklarımıza fırsat eşitliği sağlamalı. Tüm çocuklarımıza kreşlerden başlayarak, kaliteli eğitim vermeliyiz. Büyümenin nimetlerinden sadece iyi bir eğitimi finanse edebilenler yararlanmamalı; herkes yararlanmalı. Bu unsurları hayata geçirecek bir eğitim reformunu hızla gündeme almalıyız.
Önce pandemi, ardından depremin etkilerinin eğitimde daha fazla fırsat eşitsizliğine yol açmaması için de, elbirliğiyle çalışmaya devam etmeliyiz.
Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği ve eğitim reformu gündemimizin önemli başlıkları.
Bu başlıkların yanına, değişen küresel sistemin etkin bir aktörü olmak, iklim değişikliği ile mücadele ve dijital dönüşüme hazır olmayı da eklemeliyim.
Bu başlıklar, bugünümüzü olduğu kadar, yarınımızı da doğrudan belirleyecek olsa da, gündemi daha acil konular dolduruyor. Bunların en başında ekonomi geliyor.
Göstergeler, ekonomide ciddi bir tabloya işaret ediyor. Artık hem cari açık hem bütçe açığı veriyoruz. Çifte açık, çözülmesi zor bir denklem yaratıyor.
Finansal sektörün, temel işlevi olan, kaynakların rasyonel dağılımını yerine getirmekte zorlanmaya başlamasının sonuçlarını, hepimiz yaşadık.
Gösterge faiz oranının sürekli olarak düşürülmesine rağmen, reel sektörün krediye erişimi giderek zorlaştı. Ticari kredilerin artış hızı enflasyonun bir hayli altına indi. Finansmana erişim sorunu yatırımları baskıladı. Fiyatların ekonominin gerçeğini yansıtmaz hale gelmesi, özel sektörün risk ve getiri hesaplamalarını güçleştirdi. Bu da yatırım kararlarının ertelenmesine, yeni istihdam yaratma kapasitesinin azalmasına ve büyümenin zayıflamasına yol açtı.
Tüketim artışı, yurtiçi üretim artışı yerine ithalat ile karşılandı. Nitekim büyüme rakamları ve ardından gelmiş olan sanayi üretimi ve dış ticaret verileri bu durumu gösteriyor.
2021’in ilk çeyreğinden bu yana üretim-tüketim makası açılıyor. 2023 ilk çeyrek büyüme rakamlarında yıllık olarak sanayi %0.8 gerilerken, tüketim %16.2 arttı.
Bu durumun aşılabilmesi için para ve finans politikalarının değişmesi gerekiyor. Finansal kesimin iyi çalışması çok önemli. Finansal kesim sağlıklı olduğu, kendi fiyatlamalarını yapabildiği ölçüde, reel kesim de sağlıklı olur. İzlenecek olan politikalar, reel kesimin olağan yollardan finansmana ulaşabilmesini sağlamalı; üretim ve yatırımın önünü açmalı.
Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan’a görevlerinde başarılar diliyorum.
Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’in rasyonel politikalara dönüş vurgusunun bu doğrultuda çok önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Sayın Bakan’ın da ifade etmiş olduğu gibi, kolay çözümler ya da hızlı sonuç verecek yöntemler bulunmuyor olsa da, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve öngörülebilirlik prensipleri doğrultusunda, kural temelli politika yapımına bağlı kalınması, ekonomideki bu zor durumun aşılmasını sağlayacaktır.
Sayın Bakan’la az önce son derece faydalı ve yapıcı bir toplantı gerçekleştirdik. Ekonomimize ilişkin görüşlerimizi ve önerilerimizi Sayın Bakan’la paylaştık.
Ekonomimizin çok daha iyi bir noktaya evrildiğini görmek, hepimizin ortak arzusu.
Bu çerçevede, Ekonomik ve Sosyal Konseyin, geniş bir yelpazede, toplumun çeşitli kesimlerinin temsilcilerinin katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin çözüm yolları hakkında görüş üretilmesinde önemli bir katkısı olabileceğini de değerlendirmekteyiz.
Enflasyon bu ay için biraz gerilemiş gözüküyor. Ancak devam eden zamlar ve TL’de yaşadığımız hızlı değer kaybı, bu sorunun bir süre daha bizimle kalacağını gösteriyor. Oysa ki sağlıklı bir büyüme ortamının ilk şartı, fiyat istikrarı.Paranın değerini korumak, parasal ve finansal istikrarı sağlamak görevi, merkez bankalarına verilmiştir. Merkez bankaları ekonomi yönetiminin merkezinde yer alırlar. Fiyat istikrarını sağlamak, mali sistemin sistemik risklerini kontrol altında tutmak ve ödeme sistemlerinin kesintisiz işleyişini gözetmek üzere çalışırlar. Merkez bankalarının bu fonksiyonları büyüme, istihdam ve refah artışı için, yaşamsal önemdedir.
Önümüzdeki dönemde Merkez Bankamızın, kurumsal bağımsızlıkla birlikte bu misyonunu yerine getireceğini görmek, en büyük dileğimiz.
Fiyat istikrarının acilen sağlanması konusu, Türkiye’nin rekabet gücünün artırılması ihtiyacının ihmal edilmesine yol açmamalı. Türkiye ekonomisinin tek meselesi, enflasyon ve faiz politikası değil. Ülkemiz uzun yıllardır ekonomik yapısında gerekli dönüşümü sağlayamadı. Ekonomi politikası olarak hep para ve finans politikalarına biraz da, dış ticaret politikasına başvuruldu. Ama ekonomi deyince sadece konjonktürü hedefleyen politikaları anlamamalıyız. Umuyorum ki para politikalarında başarıyı yakalarız. Makroekonomik istikrarı kısa sürede sağlayıp, artık para politikasını konuşmaktan vazgeçeriz. Böylece asıl konuşmamız gereken konuya yoğunlaşabiliriz. Ekonomik yapıyı dönüştürmeye ve rekabet gücünü artırmaya başlayabiliriz.
Gelir dağılımının iyileştirilmesi, büyümenin kapsayıcı olması ve hiçbir toplumsal kesimi geride bırakmama ilkelerini de unutmamalıyız.Bu çerçevede vergi sistemini daha adil hale getirmeliyiz.Yoksullukla mücadeleyi güçlendirmeliyiz.Sosyal koruma yardımlarını daha etkin ve kurumsal yapmalıyız.Refah devletini derinleştirmeliyiz.Yirmi birinci yüzyılın ikinci çeyreğine ilerlerken, mevcut üretim yapımızı güncellemeliyiz.
Geleneksel yöntemlerle geleneksel üretime devam ederek küresel piyasalarda var olamayız. Dünya ticaretinde yüksek teknolojili ürün ve hizmetlerin payı artarken düşük ücret, düşük beceri, düşük teknoloji ile üretilenlerin payı azalıyor.
Rekabet gücümüzü artırmak için, ileri teknolojili ürün ve hizmetlere yönelmeliyiz.Daha fazla katma değer yaratmalıyız.Girişimcilerimizi ve KOBİ’lerimizi kurumsallaştırmalıyız. Çalışanlarımızın becerilerini çağa uydurmalıyız.Yeşil dönüşümü bütün bunlarla eş anlı olarak başarmalıyız. Bu dönüşüm tarımdan sanayiye, inşaattan hizmetlere tüm sektörleri ilgilendiriyor. Bu dönüşüm için bir dizi alanda çok sayıda reforma bir an önce başlamalıyız.
Bu reformlarla finansmana erişimi iyileştirmeliyiz.Kayıtlı çalışmayı teşvik etmeliyiz. Sadece son iki ayda sanayi, verimlilik, yüksek teknoloji alanlarında raporlar yayınladık.Verimliliği artırmalıyız. Sanayide yapısal değişimin duraklamasına paralel olarak, verimlilik artışının da sınırlı olduğunu gördük. Her firmanın daha verimli olmasını sağlamamız gerektiği gibi, kaynakların girişimler arası dağılımını da iyileştirmeliyiz. Verimliliği yüksek olan işletmeleri, sanayi portföyümüzde artırmalıyız.
Rekabet koşullarını daha adil hale getirmeliyiz. Piyasa engellerini kaldırmalıyız.İş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün geliştirilmesini teşvik etmeliyiz. Eğitim-istihdam bağlantısını güçlendirerek vasıf uyumsuzluğunu gidermeliyiz.Beyin göçünü durdurmalıyız.Aksi halde global trendleri kaçırırız.
Dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm Avrupa’nın da geleceğini şekillendiren iki temel dinamik.
Geçtiğimiz hafta Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu BusinessEurope Başkanlar Konseyi Madrid Zirvesindeydik. Avrupa iş dünyası açısından da temel öncelik rekabetçiliğin artırılması.
TÜSİAD olarak misyonlarımızdan birisi de ülkemizin iş dünyasını yurt dışında temsil etmek. Dünya piyasalarında ülkemizin ekonomik çıkarlarını korumak için çalışıyoruz.
Seçimler sonrası dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılması ve somut bir zeminde ilerlemesi, hem bizim, hem de Avrupa’nın ortak menfaatini oluşturuyor. Türkiye doğu-batı aksında Çin’den Almanya’ya kadar; kuzey-güney aksında ise Rusya’dan Suudi Arabistan’a geniş bir coğrafyadaki en etkili bölgesel güç. Bu özelliğiyle tüm Avrupa’nın rekabetçiliğine ve açık stratejik özerkliğine katkı sağlama potansiyeline sahip.
Net-sıfır sanayi yapılanmasından, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine kadar, gelecek odaklı pek çok başlıkta zaman kaybetmeden harekete geçilmeli. Stratejik alanlarda Türkiye-AB işbirliği ortak menfaatler doğrultusunda derinleştirilmeli.
İstikrarlı, dirençli ve sürdürülebilir yeni dünya düzeni için, AB ile entegrasyon perspektifini koruyarak, ortak yol haritası belirlenmeli. Üyesi olduğumuz BusinessEurope zirvesinde ve bu zirve çerçevesinde yaptığımız temaslarda tüm bu noktaları vurguladık.
BusinessEurope, Avrupa’nın açık stratejik özerkliğinin ve ekonomik direncinin artırılması için yaptığı öneriler arasına, Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin, yeşil ve dijital dönüşüm politikalarını da kapsayarak güncellenmesini de almış bulunuyor.
Avrupa’da yeşil ve dijital dönüşüm gündemi Türkiye için çok önemli. Tedarik zincirlerinin kısaltılması, çeşitlendirilmesi, yakın coğrafyaya ve ortak değerlerin paylaşıldığı ülkelere taşınması, ülkemiz için birçok fırsat barındırıyor. Uluslararası güç dengelerinin ne yönde değişeceği konusunda farklı görüşler var. Tüm bu unsurları bir arada ele aldığımızda, ilkeler ve kurallar bazlı dış politika önemli hale geliyor.
AB bir siyasi ve ekonomik istikrar, barış ve güvenlik projesi. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, AB ile vize serbestisinin hayata geçirilmesi gibi alanların, yeni hükümetin icraatında yer bulacağına inanıyoruz.
Hepimizi derinden sarsan deprem felaketini konuşmamda en sona bırakmış olmam, konunun öncelik sıralamasında sonda yer almasından kaynaklanmıyor. Tam tersine, en çok aklımızda bu konu kalmalı. Seçim süreci deprem gündemini geri plana itmişti. Şimdi dikkatlerimizi yeniden bu konuya çevirmeliyiz.
Gerek yaşadığımız depremin yaralarını sararak bölgenin eskisinden de daha iyi bir biçimde ayağa kaldırılması, gerekse de İstanbul depremine hazırlanmamız açısından deprem en hayati konumuz. Deprem görev gücümüz iki senedir Marmara depremine dönük olarak iş dünyasının bilinçlendirilmesi konusunda çalışmalar yapıyor. Bugünkü panel oturumumuzda ise bölgenin yeniden ayağa kaldırılmasını ele alacağız.
Anladık ki gerçek beka sorunu, deprem. Hem merkezi hem de yerel yönetim düzeyinde birçok konuyu yeniden ele almamız gerekiyor. Deprem öncesinde kentleri depreme dirençli hale getirmeliyiz. Gerçekleşmesi kaçınılmaz olan depremler sonrasında da yardımları hızlı ve etkin biçimde yapabilmeliyiz. Bunun için yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bu yaklaşımın ana unsurunu da yönetişim konuları oluşturuyor.
Kurumlarımızı ve kurallarımızı güçlendirerek, afet yönetiminde planlı ve katılımcı bir süreci hayata geçirelim.Bu nedenle siyasi kutuplaşmanın ve kısa vadeli önceliklerin, bu gerçek beka sorununu gölgelemesine izin vermeyelim.Deprem bölgesinin yaralarını sarmak için var gücümüzle çalışmaya devam edelim. Marmara bölgesi için hazırlıklarımızı da süratle tamamlayalım.
Deprem deyince aklıma Voltaire’in Candide ya da İyimserlik başlıklı kitabı geliyor. Aydınlanma çağının en önemli isimlerinden olan Voltaire bu kitabı 1755 yılındaki Lizbon depreminin ilhamı ile yazar. Candide, bir felaketten diğerine savrulurken, iyimserliğini hep korumaya çalışır. Sonunda Candide, İstanbul’da bir bahçıvanla yaptığı konuşmadan, insanın dünyasını iyileştirmesinin, herkesin elinden gelen işin en iyisini yapması ve üretmesiyle mümkün olduğunu anlar.
Biz de yurdunu çok seven iş insanları olarak üretiyoruz, yatırım yapıyoruz, istihdam yaratıyoruz, iş ve aş sağlıyoruz. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya; üretime, yatırıma, ihracata, ülkemiz için değer yaratmaya devam edeceğiz.Elbirliğiyle, ülkemizi ikinci yüzyılında hak ettiği yere taşıyacağız.Bizim iyimserliğimiz, ülkemizin geleceğine duyduğumuz güvenden geliyor.Bu memleket bizim, hepimizin.