Aşırı sıcak hava insanları ev ve ofislere hapsederken, sıcaklığın 35 dereceyi aştığı günlerde e-ticaretteki artış yüzde 50’yi buluyor.
500’ün üzerinde online mağazadan alışveriş yapanlara nakit para ödeyen site Avantajix.com, İstanbul, Ankara ve İzmir’de bu yıl hava sıcaklıklarının mevsim normallerinde olduğu haziran ayı ile mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği temmuz ayı verilerini karşılaştırdı.
Hava sıcaklığının zirve yaptığı 12.00 – 16.00 saatleri baz alınarak yapılan kıyaslamada, sıcaklıkların 35 dereceyi aştığı günlerde e-ticaret yüzde 50 artıyor. Sıcaklığın 40 dereceyi aştığı günlerde ise online alışverişteki artış yüzde 70’e ulaşıyor.
EN FAZLA İŞLEM MARKET ALIŞVERİŞLERİNDE
Kavurucu sıcakların etkili olduğu günlerde en çok işlem yüzde 36 ile market alışverişlerinde yapıldı. Marketleri, yüzde 21 ile fırsat siteleri takip ederken, üçüncü sırada yüzde 17 ile kozmetik ürün satan siteler yer aldı. Elektronik ve küçük ev eşyası satan online sitelerden yapılan alışverişler de yüzde 12’yi buldu. Kalan yüzde 14’lük kısmı ise tatil ve uçak rezervasyonu, dekorasyon, bahçe ürünleri, mobilya ve diğer olarak adlandırılan sitelerden yapılan alışverişler oluşturdu.
AĞIRLIKLI OLARAK KADINLAR VE EMEKLİLER
Avantajix.com’un kurucu ortaklarından Güçlü Kayral, araştırmanın sıcaklık ile online alışveriş arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğunu belirterek, “Kavurucu sıcaklar ve iklim değişikliği hayatımızda birçok şeyi değiştiriyor. İnsanlar, teknolojinin ve internetin yaygınlaşması ile birlikte, aşırı sıcaklarda evlerinden veya ofislerinden çıkmamaya özen gösteriyorlar. Doğal olarak da temel ihtiyaçları dâhil alışverişlerinin çoğunu e-ticaret üzerinden yapıyorlar. Aşırı sıcaklarda online alışveriş yapanların büyük çoğunluğunu kadınlar ile emekliler oluşturuyor. Çalışan kadınlar, öğle tatilinde kavurucu sıcak altında çarşı pazar gezmek yerine ofiste kalıp dijital mağazaları ziyaret etmeyi tercih ediyor. Emekli kesim de temel ihtiyaçlarını internetten satın alıyor” diye konuştu.
KENTSEL KORUMA UZMANI BAŞAK KAMACI BUDAK: PARSEL PARSEL DEĞİL, ÜLKE YÜZÖLÇÜMÜNDE ARAZİLERİMİZ SATILIYOR
Kentsel Koruma Uzmanı Başak Kamacı Budak, yaptığı yazılı açıklama ile Türkiye’de yaşanan ekonomik zorluklar nedeniyle devlet malı niteliğindeki hazine arazileri “acil nakit ihtiyacını karşılamak” amacıyla satışa çıkarıldığını söyledi. Budak, “Parsel parsel değil, ülke yüzölçümünde arazilerimiz satılıyor” dedi.
“Devlet malı niteliğindeki hazine arazileri, ülkemizin yaşadığı ekonomik buhran nedeniyle satışa çıkarılmaya devam ediyor” ifadelerini kullanan Başak Kamacı Budak yaptığı açıklama ile acil nakit ihtiyacını gidermek için satışa çıkarılan arazilerin toplam büyüklüklerine de vurgu yaptı. Budak; satışa çıkarılan arazilerin Belçika, Arnavutluk, Slovenya ve Makedonya gibi ülkelerin yüzölçümlerinden fazla olduğuna dikkat çekti.
Son olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 33 bin 53 kilometrekarelik hazine arazisinin satışa çıkarıldığını hatırlatan Budak, “Çok sayıda basın kuruluşunun haber yaptığı, bir ülke büyüklüğündeki satış ihalesine ilişkin ilanlara şu anda ne Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın ne de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın web sitelerinden ulaşılamıyor. Satışı yapılan hazine parsellerinin listesini de içeren İlanlar kaldırıldı.” ifadelerini kullandı.
Kentsel Koruma Uzmanı Başak Kamacı Budak’ın yazılı açıklamasında yer alan ifadeler şöyle:
“MAALESEF KAMU YARARI KAVRAMI TAMAMEN UNUTULDU”
“Hazine taşınmazlarının korunması ve idaresinden sorumlu esas kurum, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak Genel Müdürlüğü. Ancak hazine taşınmazları, doğrudan Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devrediliyor ve satışlar gerçekleştiriliyor.
Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının herhangi bir iş ve işlem gerçekleştirirken birinci önceliği “kamu yararı ilkesi” olmalıdır. Ancak maalesef Kamu Yararı kavramı tamamen unutuldu. Bu büyüklükteki devlet arazilerinin ihale sonrası kimlerin eline geçeceği ve hangi amaçlarla kullanılacağı ise belirsiz. Ülke topraklarının bu şekilde el değiştirmesi milli bir sorun ve tehdit olarak da değerlendirilmeli. Yabancıların mülk edinmesi ve ülke topraklarının uluslararası şirketlerin mülkiyetine geçmesi ulusal bir mesele olarak ele alınmalı.
“MADENCİLİK VE ENERJİ SEKTÖRÜNÜN TALEPLERİ DOĞRULTUSUNDA TARIM ARAZİLERİN YOK EDİLDİĞİNE TANIK OLUYORUZ”
Bu nedenle milli bir mesele ve kamu yararı bakımından değerlendirmemiz gereken hazine arazilerimizin kullanım hakkı ve devrinde merkezi hükümet ile yerel yönetimler birlikte öncelikleri belirlemeli. Kentlerin öncelikli sorunlarına uygun olarak önce belediyelerin hizmetlerine ve yatırımlarına uygun olarak hazine arazilerinin kullanım kararları alınmalı. Üretimin arttırılması amacıyla da vatandaşa tarım, hayvancılık veya diğer yatırımlar için bu arazilerin satışını değil, tahsis edilerek kullanım hakkının verilmesi yoluna gidilmesi gerekiyor. Ama maalesef son yıllarda üretimin devam ettiği tarım arazilerinin bile satışa çıkarıldığını, madencilik ve enerji sektörünün talepleri doğrultusunda tarım arazilerin yok edildiğine tanık oluyoruz.
Bu güzel ve bereketli ülkenin tüm kaynaklarını sorumsuzca tüketen mirasyediler gibiyiz. Bu nedenle acilen yerel yönetimler öncülüğünde kentsel kalkınma ve gelişim stratejilerinin belirlenmesi gerekiyor.
Geleceğin finansal hizmetlerinin lokomotifi Neobanklar olacak
Neobank kavramı bankacılık dünyasının en önemli trendlerinden biri olarak öne çıkıyor. Banka şubesine ihtiyaç duymadan tüm finansal hizmetlerin cep telefonu aracılığıyla çözülmesini sağlayan Neobankların sayısı tüm dünyada gün geçtikte artıyor. 2022 yılında yaklaşık 67 milyar dolar olarak kaydedilen küresel Neobank pazar büyüklüğünün 2030’a kadar yüzde 54,8’lik bir yıllık bileşik büyüme oranıyla (YBBO) artması ve 600 milyar doların üzerine çıkması bekleniyor.
Tüketicilerin her geçen gün değişen finansal ihtiyaçlarını karşılamada hızlı ve kolay çözümler üreten Neobankların popülerliği gün geçtikçe artarken, finans dünyası da buna paralel bir şekilde değişiyor ve bankacılığın dönüşme potansiyeli artıyor. 2008 mali krizinden sonra teknolojiden yararlanarak şeffaf ve erişilebilir bir deneyim sunmak amacıyla ortaya çıkan Neobanklar, bugün özellikle Y ve Z Kuşakları tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor. Yapılan global araştırmalara göre Y Kuşağı’nın yüzde 49’u, Z Kuşağı’nın ise yüzde 53’ü finansal hizmetler için Neobankları kullanıyor.
Geleceğin finans deneyimi olarak görülen Neobankacılıkta bazı trendler de öne çıkıyor:
Yapay zekâ ve makine öğrenimi
Neobanklar müşterilerine daha kişileştirilmiş ve verimli bir bankacılık deneyimi sunuyor. İş modelinin temelini yapay zekâ kullanımı ve makine öğrenimi oluşturan Neobanklar, müşterilerine özel, kişiselleştirilmiş finans hizmetini kolay bir şekilde verebiliyor. Müşterilerin tasarruf etmelerini ve daha akılcı kullanımlar yapmalarını sağlayabiliyor.
Dijital cüzdanlar ve ödemeler
Neobanklar dijital cüzdan ve ödeme seçenekleri sunarak ödemeleri daha kolay hale getiriyor. Hızlı, kolay ve güvenli ödeme ve para transferi işlemleri, harcama bölüştürme, limit birleştirme gibi hizmetlerle müşterilerine hem vakitten hem de bütçelerinden tasarruf etme imkânı sağlıyor.
Açık bankacılık ve API entegrasyonları
Neobankların en büyük avantajlarından biri de kesintisiz bir bankacılık deneyimi sunuyor olabilmesi. Neobanklar, yüksek teknoloji kullanım yeteneği ile oluşturulan API’lerle diğer finansal hizmetlere ve bankalara entegre olabiliyor. Bu da müşterilerin tüm mali durumlarını tek bir yerden yönetmesine olanak tanıyor.
Hizmet entegrasyonları
Neobanklar müşterilerine daha bütünsel bir bankacılık deneyimi sunabiliyor. Farklı hizmet platformlarıyla entegrasyon ve iş birliği yapıp müşterilerine özel deneyimler ve kolaylıklar sunabiliyor.
Finansal hizmetlerde IQ ve EQ dönemi
Neobankların geleceğiyle ilgili değerlendirmede bulunan MARS Kurucu Ortağı Emrah Kaya “Neobanklar geleceğin finansal hizmetlerinin lokomotifi konumunda. Bu yaklaşım kullanıcılara finansal anlamda kontrolü kendi ellerine almalarını ve daha özgür bir deneyim sunmalarını sağlıyor. Bunun sebebi de geleneksel bankacılığa göre yüksek teknolojik kapasiteleriyle daha çevik hareket edilebilmesini sağlamaları. Biz de MARS’ı hayata geçirirken bunu planladık. Bir TekFin olarak MARS ile amacımız kullanıcıların hayatını kolaylaştıran çözümleri teknoloji yardımıyla geleneksel bankacılığın dışında çözümler arayanlarla buluşturmak. Bunu yaparken de teknolojimize IQ ve EQ vizyonunu kattık. IQ vizyonuyla bir Neobankın finansal anlamda verebileceği tüm akılcı çözümleri sunduk. Kullanıcılar, MARS’a tanımladıkları kartların limitlerini MARS kartta birleştirilip tek seferde ve tek yerden tüm finansal ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Kendi aralarında para transferi yapabiliyorlar, diledikleri ATM’den MARS fiziksel kartlarıyla ya da QR kodla herhangi bir komisyon ödemeden para çekebiliyor ve QR kod ile ödeme yapabiliyorlar” dedi.
MARS’ta kullanıcıların akıllı bütçe yönetimine sahip olduğunu belirten Emrah Kaya, “Kullanıcılar, otomatik olarak para yatırma, kart önceliklendirme, harcama böl özelliğiyle hem zaman tasarrufu hem de kolaylık elde ediyorlar. EQ özelliğimizle ise MARS Kolonileriyle özel fırsatlardan yararlanmalarını, harcama yaptıkça zaman aşımına uğramayan MARS Miles kazanmalarını sağladık. MARS’ta Prime, Platinum ve Titanium Metal kart üyelikleri bulunuyor. Amacımız, Neobank deneyiminin ülkemizde de yaşatmak” ifadelerini kullandı.
Katılım Emeklilik, hayatın her alanına dokunarak büyüdü
Hayat, sağlık ve ferdi kaza branşlarında hayatın her alanına dokunan katılım esaslı sigorta ürünleriyle sektörün öncülerinden olan Katılım Emeklilik, ilk altı ayın prim üretimi rakamlarını paylaştı. Katılım Emeklilik haziran ayında yaklaşık 700 milyon TL toplam prim üretimine ulaştı. Geçen senenin aynı dönemine göre 4 kat, yılbaşından bu yana ise 2 kat prim üretimi artışını yakalayan Katılım Emeklilik, katılım segmentinde pazar payını da ikiye katladı. Katılım Emeklilik Genel Müdürü Ayhan Sincek, “İklim değişikliğiyle artan afetler, yaşadığımız son büyük deprem felaketi ve ekonomi başta olmak üzere hayatın her alanında artan riskler, maliyetleri artsa da sigorta konusundaki farkındalığı artırıyor” dedi.
ÇAMLICA KULESİ ULUSLARARASI TURİSTİK CAZİBE MERKEZI OLARAK DAHA FAZLA ÖNEM KAZANIYOR
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, ziyaretçi akınına uğrayan özellikle yabancı turistlerin tercih etmeye başladığı Çamlıca Kulesiyle ilgili olarak “Uluslararası turistik cazibe merkezi olarak daha fazla önem kazanıyor. Yüzde 35’i yabancı turistlerden oluşan ziyaretçi sayısı 1 milyon 196 bine ulaştı” dedi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, İstanbul’un yeni silüetlerinden Çamlıca Kulesini ziyaret etti. Yetkililerden bilgi alan Uraloğlu, kuleyi gezdi ziyaretçilerle sohbet etti. Türkiye’de eğitim gören ve Beşiktaş forması giymiş Endonezyalı öğrencilerle sohbet eden Bakan Uraloğlu, ilgi odağı haline gelen Çamlıca Kulesi’nin ziyaretçi durumuna ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Çamlıca Kulesi’nin ziyaretçi sayısı önceki yılın Ağustos sonu itibari ile 788 bin 241 kişi ziyaret etmişti. Çamlıca Kulemizin ziyaretçi sayısı giderek artıyor ve bir önceki yılın aynı ayına göre 407 bin 759 artış göstermiş durumda ve şuan 1 milyon 196 bine ulaştı. Uluslararası bir turistik cazibe merkezi olarak giderek daha fazla önem kazanıyor. Ziyaretçilerimizin yüzde 35’i yabancı turistlerimizden oluşuyor.”
369 metrelik uzunluğu, deniz seviyesinden 587 metrelik yüksekliği ile Avrupa’nın en yüksek kulesi olma özelliğini taşıyan Çamlıca Kulesi, 29 Mayıs 2021’de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılmış olan Çamlıca Kulesi 7’den 70’e herkesin ilgisini çekiyor. Şehrin siluetini, tarihi simgelerini ve doğal güzelliklerini panoramik manzaralarla sunan Çamlıca Kulesi, İstanbulluların yanı sıra şehri ziyarete gelen yabancı turistlerin de ilgi odağı olmaya devam ediyor. Ziyaretçiler, benzersiz İstanbul manzarasına ek olarak çok boyutlu İstanbul filmi Seyyah 360 ve katılımcılarına ayın karanlık yüzeyine seyahat deneyimi yaşatan dijital temapark Hedef Ay ile kulede keyifli zaman geçirme imkanı buluyor. İnteraktif alanlar ve panoramik İstanbul manzarası ile son altı ayda Çamlıca Kulesi’nde turistlerin ortalama ziyaret süreleri ise 1-1.5 saate ulaşmış durumda.
GLOBAL GİRİŞİMCİLİK PROGRAMI’NA SEÇİLEN GOWIT, BİRLEŞİK KRALLIK’TA BÜYÜYECEK
Yerli reklam teknolojileri girişimi olan GoWit, yenilikçi teknoloji scale-up’ların Birleşik Krallık’ta büyümelerini destekleyen Global Girişimcilik Programı’na seçildi. Programın uluslararası ölçekte büyümeyi hedefleyen teknoloji işletmelerine benzersiz bir imkan sağladığına vurgu yapan GoWit Kurucu Ortağı ve CEO’su Emrah Adsan, GoWit’in, bu programa kabul edilmesinin Avrupa pazarında büyüme hedefleri için kritik bir adım olduğunu söyledi.
Kişisel reklamlar ve çok kanallı müşteri erişimi üzerine geliştirdiği çözümlerle, reklamverenlere kapsamlı bir reklam platformu sağlayan GoWit, Birleşik Krallık İş ve Ticaret Bakanlığı tarafından sunulan, yenilikçi teknoloji scale-up’ların Birleşik Krallık’a taşınmalarını ve büyümelerini destekleyen Global Girişimcilik Programı’na (GEP) seçildi. Ücretsiz olarak sunulan GEP programı, Birleşik Krallık merkezli olmayan girişimcilere 10 yılı aşkın bir süredir mentorluk ve iş desteği sağlıyor. Bugüne kadar seçim koşullarını tamamen yerine getirebilen sayılı teknoloji kurucusuna Birleşik Krallık’a taşınma ve işlerini büyütme konusunda destek veren program, her girişime özel büyüme stratejisi sunuyor.
Girişimcilik Programı kapsamında GoWit, öncelikle iş planını geliştirme desteği ile Birleşik Krallık’a taşınma konusunda mentorluk alacak. Uluslararası büyüme rehberliği ve vize desteği gibi önemli hizmetler de alarak program sürecine devam edecek. GoWit, Birleşik Krallık’a taşındıktan sonra ise GEP Mezunlar Akademisi Programı aracılığıyla destek almayı sürdürecek.
“Avrupa’da GoWit’in tanınırlığını artıracağız”
GEP programından yararlanarak Avrupa pazarında büyüme hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçladıklarını söyleyen GoWit Kurucu Ortağı ve CEO’su Emrah Adsan, Birleşik Krallık’taki teknoloji ekosisteminden faydalanarak, Londra’da açacakları ofisi desteklemek istediklerini kaydetti. GEP programı sayesinde, yeni yatırımcılarla da tanışarak, uluslararası ağlarını genişletmeyi ve güçlendirmeyi amaçladıklarını belirten Adsan, sözlerine şöyle devam etti: “Yurtdışı pazarında büyüme stratejilerine yönelik rehberlik alarak, İş ve Ticaret Bakanlığı’ndan kapsamlı bir ölçeklendirme desteği elde etmeyi amaçlıyoruz. Birleşik Krallık geçtiğimiz yıl 123’ün üzerinde unicorn şirkete ev sahipliği yaptı ve inanılmaz bir mali sermaye potansiyeline sahip olma özelliğini koruyor. Özellikle Birleşik Krallık pazarında stratejik hedeflerimizi desteklemeye odaklanarak ve danışmanlardan mentorluk alarak yeni iş birlikleri kuracağız. Bu danışmanlarla finansman stratejileri ve iş ortaklıkları üzerinde çalışma fırsatı bulacağız. Avrupa pazarında GoWit’in tanınırlığını büyük ölçüde artıracağız. İngiltere’nin vergi sistemi ve hükümet politikaları hakkında güncel bilgilere de sahip olarak, şirketimizi profesyonel bir şekilde daha ileriye taşıma stratejilerini geliştireceğiz. Titizlikle yürütülen seçim sürecini başarıyla tamamlayarak programa katılmaya hak kazanan sayılı şirketlerden biri olduğumuz için gururluyuz. Deneyimli danışmanlardan alacağımız destek ve geniş iş ağı olanağı için sabırsızlanıyoruz. Bu imkanları ilk elden deneyimleme fırsatına sahip olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”
|
|
|
2023’te Perakendeyi Şekillendirecek Tüketici Sadakat Trendleri Açıklandı
Şirketlerin kurum içi girişimcilik ile geliştirdiği fikirlerinin doğru inovatif adımlarla hayata geçmesi ve global olarak ticarileşmesini sağlayan alanının lider şirketi GOOINN Innovation, bu ay sektör raporlarında perakende sektörünü şekillendirecek LoyaltyTech 2023 (Tüketici Sadakat Teknolojileri) pazarını ve gelecek trendlerini incelediği raporu açıkladı.
GOOINN Loyalty Tech 2023 Raporu ile müşterilerin nasıl edinildiğine, nasıl etkileşim kurulduğuna ve nasıl sürekliliğin sağlandığına dair geliştirilen sadakat zincirleri kurmak ile ilgili strateji, araç ve taktiklerini ortaya koymak için geniş yayılımlı bir çalışma yapıldı.
Z kuşağının %62’si sadık olmaya hazır
Loyalty Tech 2023 Raporu’na göre; teknoloji, şirketleri tüketici sadakat programları ile ilgilenmeleri konusunda pazarlama bütçelerinde önemli bir yer ayırdıkları bir konuma ulaştı. En aktif sadakat üyeleri olarak düşünülen Z kuşağının %62’si ve Y kuşağının %67’si sadakat programlarından yüksek oranda etkileniyor. Özellikle genç kesimden gelen talep küresel bir sadakat yönetimi pazarı açarak ciddi oranda bir büyüme sağlıyor ve şirketlerin %90’ından fazlası herhangi bir sadakat programına başlamış durumda.
Zinciri doğru kurabilen 2,5 kat daha kızlı büyüyor
Sadakat zincirleri müşterilere kolaylık, kişiselleştirme ve esneklik sunarak müşteri deneyimlerini iyileştirmeyi ve zinciri daha da sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlıyor. Bu zinciri doğru kurabilen şirketlerin gelirlerinin aynı sektördeki rakiplerine göre 2,5 kat daha hızlı büyüdüğü görülüyor.
Küresel pazar 2030 yılında 28.65 milyar dolar olacak
Raporda, küresel sadakat yönetimi pazarı büyüklüğü 2022 yılında 5.29 milyar dolar olarak değerlendirildi. 2023 yılında 6.47 milyar dolar ve 2030 yılında ise 28.65 milyar dolar olması öngörülüyor.
Müşteri sadakatine yapılan pazarlama harcamaları artacak
GOOINN Loyalty Tech 2023 Raporu ayrıca şu verileri ortaya koydu;
Şirketler artan medya maliyetleri ve değişim gösteren tüketici davranışlarıyla mücadele ederken tüketicileri elde tutmalarına yardımcı olmak için çözümü sadakat programlarında ve teknoloji çözümlerine yatırım yapmaya devam edecek.
B2C pazarlama karar vericilerinin %53’ü bu yıl sadakat teknolojisi için yapılan harcamaları artırmayı planlıyor. Rapora göre bu plan şirketlere; kurumsal hedef ile uyumlu strateji, uygun değer değişimi, programı etkin ve verimli bir şekilde destekleyen, marka ve müşteri ihtiyaçları değiştikçe dinamik kalmayı başarabilen bir teknoloji çözümü kullanmak gibi gereklilikler getirecek.
Ayrıca birçok şirket, program yönetimi ve operasyonel hizmet için “sadakat ajansları, sadakat teknolojisi platformları ve hepsi bir arada sadakat çözümlerinden” destek alacak.
10 trend ön plana çıkacak
Sadakat programları, özellikle FMCG şirketlerinin müşterileri kaybetmeme, gelirlerini artırma ve markalarını farklılaştırma amacıyla güçlü bir araç olarak öne çıkıyor. Ancak sürekli gelişen tüketici beklentileri ve tercihleri, sadakat programlarında teknoloji ve tasarım açısından kendilerini sürekli yenilemek durumunda.
Sadakat programı teknolojisi son trendleri yakalamak ve ödüllendirici bir müşteri deneyimi oluşturmak için kişiselleştirme ve segmentasyon, oyunlaştırma ve sosyalleşme, çoklu kanal ve mobil, sürdürülebilirlik ve sosyal etki, blok zinciri ve kripto para birimi konularındaki yenilikleri yakalamak önemli olacak.
Yeni müşteri edinme maliyeti %50 arttı
Son 5 yılda, yeni müşteri edinme maliyeti %50’den fazla artış göstermiş durumda. Bu sayı tüketici gizliliğindeki değişikliklerin ve çerez kullanımının kaldırılmasının satın alma maliyetlerini artırdığı çevrimiçi formatlarda da artış gösterdi.
Toplam gelirin %40’ının o şirketin en sadık müşterilerinin %8’inden geldiğini açıklayan rapora göre, FMCG şirketleri müşterileri elde tutmak için şu 10 teknoloji pazarına yönelecek; Bunlar şu şekildedir; Otomatik pazarlama kişiselleştirmesi, Marka destekli ödüller, Kart bağlantılı programlar, Nakit iade ödülleri, Kripto ve blok zinciri ödülleri, Dijital sadakat puanları, Kesirli hisseler, Oyunlaştırılmış sadakat programları, Sadakat yönetimi ve Abonelik yönetimi.
Dijital eğitime en yoğun ilgi kız öğrencilerden
Online eğitim, yayıncılık ve teknoloji çözümleri sunan, yenilikçi eğitim ekosistemi tonguçWORKS; tüm yardımcı kaynak kitaplarını mobil eğitim uygulaması TATS ile birleştirerek fijital döneme (fiziksel ve dijital) uygun şekilde fark yaratmaya devam ediyor. 2022-2023 eğitim öğretim yılında yüzde 64,5’ini kız öğrencilerin oluşturduğu ve yaklaşık 1 milyon 158 bin öğrencinin kullandığı TATS uygulaması, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ders kitaplarını “dijital kaynak kitap” haline getiriyor.
tonguçWORKS’ün yenilikçi eğitim teknolojileri alanında faaliyet gösteren markası tonguçDİJİTAL, eğitim alanında birçok teknolojik gelişmeye öncülük ediyor. Türkiye’nin en fazla indirilen mobil eğitim uygulamalarından biri olan TATS ile öğrenciler fiziksel olarak aldıkları kitapların dijital versiyonlarına ulaşıp test çözme, test başarı analizine ulaşma, bütün soruların çözüm videolarını izleme, hatalı sorulardan yeni testler oluşturabilme gibi birçok özelliğe erişiyor.
TATS’ta görüntüleme sayısı 50 milyonu aştı
Eylül 2022 – Haziran 2023 tarihleri arasındaki verilere göre, TATS’ı kullanan öğrencilerin sayısı 1 milyon 158 bin 19’a ulaştı. Görüntülenen sayfa sayısı ise 54 milyon 403 bin 430 oldu. Öğrencilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında ise TATS’ı kullanan öğrencilerin yüzde 64,5’inin kız, yüzde 35,5’inin erkek olduğu görüldü.
En çok görüntüleme alan ilk üç ders Matematik (13.985.005), Türkçe (6.976.320) ve Fen Bilimleri (6.595.141) oldu.
En çok kullanıcısı olan 10 il ise İstanbul (274.193), Ankara (164.016), İzmir (77.678), Konya (70.152), Adana (62.501), Diyarbakır (60.620), Bursa (51.505), Gaziantep (51.054), Kayseri (38.824) ve Antalya (38.263) olarak sıralandı.
“Öğrencilerin yenilikçi teknolojilerle eğitime erişmelerini sağlıyoruz”
tonguçWORKS’ün İcra Kurulu Üyesi Tijen Armağan, “Teknoloji tabanlı eğitim alanında farklı iş modellerini aynı çatı altında toplayan ve bilgiye uçtan uca erişim sağlayan EdTech ekosistemi tonguçWORKS olarak sunduğumuz online eğitim hizmetleriyle Türkiye’den ve dünyadan daha çok öğrencinin yenilikçi teknolojilerle eğitime erişmelerini sağlıyoruz. tonguçAKADEMİ ile YouTube’da toplam 18 kanalda 13 milyon aboneye, online eğitimde 3,5 milyon üyeye, TATS mobil uygulamamızda 3 milyonu aşkın öğrenciye hizmet veriyoruz. Hedefimiz, YouTube’daki 13 milyon abonemizi 15 milyona, web ve mobil uygulamamızdaki 6,5 milyon tekil kullanıcımızı 10 milyona ulaştırarak etki alanımızı artırmak ve öğrenimi destekleyen EdTech teknolojilerimize daha fazla kişinin erişebilmesini sağlamak” dedi.
TATS, Türkiye’de bir ilk
TATS ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren tonguçDİJİTAL, üretimini ve dağıtımını yaptığı kitapları dijital kaynak kitap haline getiriyor. Kitapların arkasında bulunan aktivasyon kodu sistemiyle öğrenciler kitap içeriğine ve
|
|
Kaçış Yok: Gelecek Elektrikli Araçlarda!
“Türkiye Batarya ve Elektrikli Araç Üretiminde Üs Olma Yolunda İlerliyor” Türkiye Elektrikli ve Hibrid Araçlar Derneği (TEHAD)Başkanı Berkan Bayram, 31 Ağustos-02 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde yapılacak “NextGen E-Mobility + Charge Expo & Summit Fuarı ve Zirvesi’ öncesinde sektöre dair önemli açıklamalarda bulundu. Bayram, Çinli firmaların Türkiye’de özellikle batarya ve elektrikli araç üretimi konusunda bir alan arayışı içinde olduğunu ve görüşmelerin devam ettiğini söyledi. Bayram, önümüzdeki 5 yıl içerisinde Türkiye’nin en az 2-3 firmanın elektrikli otomobil ve batarya üretim merkezi olmasını beklediklerini ifade etti. TEHAD Başkanı Berkan Bayram, AB ülkelerinin otomotiv pazarında en fazla ithalat yaptığı ülkenin Çin olduğunu, ikinci sırada ise Türkiye’nin yer aldığını belirtti. Bayram, Çin’in hali hazırda Avrupa’da ve başka coğrafyalarda bu alanda yatırımları olduğuna dikkat çekti ve “İki ay önce ithalat kalemlerinde Çin’e karşı otomotiv ürünlerde yüzde 54’e denk gelen toplamda bir vergi artış söz konusu oldu. Dolayısıyla Çin bu dezavantajı da ortadan kaldırmak için Türkiye’de bir yatırıma girmek durumunda. Ayrıca, Çin’in bu anlamda lojistik olarak baktığınızda aslında maliyetleri arttıran bir unsur var uzaklık. Avrupa’ya en yakın lokasyon da Türkiye. “ dedi. “Elektrikli araç ve bağlı teknolojileri yatırımları bize istihdam olarak geri dönecek.” Türkiye’nin önümüzdeki 5 yıl içerisinde en az 2-3 elektrikli otomobil ve batarya firmasının üretim merkezi olmasını beklediklerini ifade eden Bayram, “Bu potansiyeli kaçırmamak adına özel sektör, devlet işbirliği ile ne gerekiyorsa yapmak durumundayız. Fosil yakıtlara bağımlılığımızı azaltmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla orada artık bir adım daha öteye gidemeyiz. Ama elektrikli araç ve bağlı teknolojileri, yani otonom sürüşten yapay zekaya, şarj istasyonlarından elektrik depolama ve batarya teknolojisine kadar bunların hepsi katma değer üreten aslında sektörel yapılar ve bunların hepsi bize istihdam olarak geri dönecek. Dolayısıyla mümkün olduğunca bizim globaldeki markaları Türkiye’deki firmalarla birleştirip veya ortak bir masaya oturtup konsensus bir akıl fikir birliğine vardırmak zorundayız.” dedi. “Dünya enerji liderleri ve yatırımcılar fuarda buluşacak” TEHAD ve Solis Fuarcılık işbirliği ile düzenlenen NextGen E-Mobility + Charge Expo & Summit Fuarı ve Zirvesi’nin Türkiye’nin Emobilite alanında üs olması adına üstleneceği önemli misyona dikkat çeken Bayram, “Yeni mobilite ve enerji dünyası için yeni nesil ticari platform olma misyonunu üstlenen NextGen E-Mobility + Charge Expo & Summit Fuarı, Elektrikli Araç Şarj Altyapısı ve Teknolojisini sektör liderleri, devlet görevlileri, belediyeler, kamu hizmeti veren şirketler, yerleşim alanları ve ticari alanlarda karar vericiler ve dünyanın her yerinden gelen yatırımcılar ve araştırmacılarla bir araya getirecek. TEHAD olarak fuarın stratejik ortağıyız ve üyelerimizle tam destek veriyoruz. Sektörün önünü açmaya ve potansiyelini en verimli şekilde kullanmaya odaklandık” şeklinde konuştu. TOGG’un İlk etapta 150 binin üzerinde ön sipariş alabilmiş olması, çok büyük bir başarı” Yerli elektrikli araç TOGG’un sektöre kattığı ivmeye de değinen TEHAD Başkanı Bayram, “TOGG’un en önemli faydası Edirne’den Hakkari’ye kadar tüm kesimlerin elektrikli otomobil nedir sorusuna cevap buldu. İlk etapta 150 binin üzerinde ön sipariş alabilmiş olması, çok büyük bir başarı. Biz bunu 2015-2016’larda TESLA’da görmüştük. İnsanlar TESLA Store’ın önünde geceden sıraya giriyordu ki, bir sonraki gün TESLA’nın ön siparişine adını yazdırabilelim diye. Bu hikayeyi biz TOGG’la birlikte gördük. Bu bize aslında şunu gösteriyor ki, Türkiye’de aslında her yıl 150 bin adetlik elektrikli otomobil pazarı mevcut. Çünkü ön sipariş bunu bize kanıtladı.” dedi. “Şarj odaklı tek etkinlik” Solis Fuarcılık ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş. Genel Müdürü Feraye Gürel, de 31 Ağustos-02 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde yapılacak “NextGen E-Mobility + Charge Expo & Summit Fuarı ve Zirvesi’ hakkında bilgilendirmede bulundu. Fuar ve Zirve’nin elektrikli araç sektöründe artan talepleri karşılamak, özel ihtiyaçları göz önünde bulundurarak sektöre yön vermeyi amaçladığını ifade eden Gürel, “ Bu yıl 80’ne yakın katılımcı firma ve ortalama 16 Ülkeden 4 binin üzerinde sektör profesyoneli ziyaretçiyi ağırlamayı hedefliyoruz. Sektördeki şarj odaklı tek fuarız. Batarya, Emobilite alanında aslında en fazla katma değer sağlayan ürünler arasında yer alıyor. Türkiye, batarya üretim merkezi olarak, tüm elektrikli araçlarda olma şansı yakalayabilir ve sektörde söz sahibi olabilir. Hedefimiz katılımcı ve ziyaretçilerimize sadece elektrikli araç üretiminde değil, başta şarj ve batarya olmak üzere buna bağlı yan sanayinde ticari işbirlikleri ve yatırım fırsatları sunmak dedi. “Şebeke revizyonu için 2030’a kadar yaklaşık 1.5 milyar Avro toplam yatırım gerekli” Türkiye’de hali hazırda 7 bin 500, özel ve kamuya ait olanlar da dahil edilirse yaklaşık 15 bin şarj istasyonu bulunduğunu ifade eden Gürel, şebeke revizyonu için 2030 yılına kadar yaklaşık 1.5 milyar Avro toplam yatırım gerektiğine dikkat çekti. Gürel, Solis Fuarcılık olarak enerji depolama alanında Türkiye’nin önündeki fırsatı yakalaması için TEHAD ve GENSED ile güç birliği yaparak NextGen E-Mobility + Charge Expo & Summit Fuarı ve Zirvesi ile eş zamanlı olarak güneş enerjisi ve depolama odaklı Solar+Storage NX Fuarı’nı hayata geçirdiklerini ifade etti. “2025 yılında Türkiye’de. 50-60 bin adetlik elektrikli araç pazarı oluşacağı öngörülüyor” TEHAD’ın verilerine göre; Türkiye’de elektrikli otomobil pazarı yıllık 750- 800 bin adetlik otomobil pazarında yüzde 1, yüzde 2 ile temsil ediliyor. Hali hazırda 25 bin elektrikli araç yollardayken, 2021’de 2 bin adetlerde satılan elektrikli otomobil pazarı geçen yıl 8 bin adetlere, bu yılın ilk 6 ayında ise 10 bin adete çıktı. 2023 yılı sonunda bu rakamın 30 – 35 bin adetlere ulaşması bekleniyor. 2025 yılında ise Türkiye’de. 50-60 bin adetlik bir elektrikli araç pazarı oluşacağı öngörülüyor. Öte yandan, Türkiye elektrikli taşıt şarj ağı toplam kurulu soket sayısı 7500 adete, şarj kurulu gücü ise yaklaşık 200MWsa’e ulaştı. 81 ilin tümünde şarj ünitesi mevcut durumda |
Bayrak üretiminde üs konumunda olan Türkiye aynı zamanda önemli bayrak ihracatçısı konumunda. Ülkemizin önemli bayrak üreticilerinden Asya Bayrak Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çilkaya, “Firma olarak 40’tan fazla ülkeye bayrak ihraç etmekteyiz. Bu ülkeler arasında en fazla talep Fransa ve İspanya’dan gelmekte” dedi.
Ülke bayrakları ve diğer bayrak çeşitleri ile sektörün önemli üreticileri arasında yer alan Asya Bayrak firması, 40’tan fazla ülkeye ihracat yapıyor. Firmadan yapılan açıklamada, Avrupa, Ortadoğu, Aysa ve Afrika’da bir çok ülkeden özel sipariş aldıkları ifade edildi.
40’tan fazla ülkeye bayrak üretiyor
40’tan fazla ülkeye bayrak ihraç ettiklerini kaydeden Asya Bayrak Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çilkaya, “Firma olarak 40’tan fazla ülkeye bayrak ihraç etmekteyiz. Bu ülkeler arasında en fazla talep Fransa ve İspanya’dan gelmekte. Bunun yanı sıra Almanya, İtalya, Yunanistan, Hollanda, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, İran, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Kazakistan, Arnavutluk, Japonya, Mısır, Somali gibi 40’tan fazla ülkeden aldığımız siparişlerin üretimini yaparak ihraç etmekteyiz” diye konuştu.
“Ülke bayraklarının dışında parti ve şirket bayrakları da üretiyoruz”
Geniş ürün yelpazesine sahip olduklarını ifade eden Çilkaya, ülke bayraklarında parti bayraklarına, şirket bayraklarından süsleme ve dekoratif organizasyon bayraklarına kadar birçok alanda bayrak ürerimi yaptıklarını söyledi.
Ürün yelpazesine ilişkin bilgi veren Çilkaya, “Türk bayrağı, başka ülkelerin bayrağı, flama bayrak, gönder bayrak, masa bayrağı, makam bayrağı, yelken bayrak, kırlangıç bayrak, süsleme bayrağı, elde sallama bayrak gibi birçok çeşit ürünün üretimini yapmaktayız. Ülke bayraklarının dışında siyasi partilerin bayraklarını da üretiyoruz.”
Belediye seçimleri talebi artıracak
Önümüzdeki yıl Mart ayıda yapılacak olan belediye seçimlerinin bayrak üretimini artıracağını belirten Çilkaya, daha çok parti ve Türk bayrağı siparişi geleceğini söyledi.
Çilkaya, “Önümüzdeki yıl Mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde dolayısıyla siparişler artacaktır. Seçim dönemlerinde daha çok parti bayrakları olmak üzere şanlı Türk bayrağımız da yine yüksek adetlerde siparişler oluşuyor. Ülkemizde beş yılda yerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyor. Her seçim döneminde olduğu gibi 2024’ün Mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde de üretimimiz yüksek kapasitede çalışacaktır. Bayrak üretimi seçimler özelinde ele alındığında sadece ülkemizdeki siyasi seçimlerin dışında başka ülkelerdeki seçimlerle ilgili de siparişler almaktayız. Seçimlerin bayrak üretimi üzerindeki etkisi bir hayli fazla” şeklinde konuştu.
Hibya, programda Türkiye İletişim ve Bilişim Federasyonu (TİBFED) Kamu ve Siyasi İşler Başkanı Mevlüt Tekdemir’i stüdyosunda ağırladı.
Yayının moderatörlüğü Hibya Haber Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı M.Türker Akanlar’ın üstlendiği programda; sektörün sorunları ve çözüm yolları konuşuldu.
M.Türker Akanlar, daha önceki programlarda da Cep Telefoncular Derneği (CEPDER) tarafından sektörün sorunlarını gündeme getirdiklerini hatırlattı. Akanlar, “Cep telefoncuların birçok sıkıntı ve sorunları vardı. CEPDER tarafından daha önceki yayınlarımızda da bunları gündeme getirdik. CEPDER’i hatırlatmakta fayda var.” dedi.
TİBFED’in nasıl kurulduğunu anlatarak sözlerine başlayan TİBFED Kamu ve Siyasi İşler Başkanı Mevlüt Tekdemir, “TÜİK verilerine göre Türkiye’de 150 bini aşkın cep telefon satıcısı esnafı bulunmakta. Ancak maalesef bu esnaf kitlemiz 25 yıldır dernekleşme ve oda kurma konusunda sıkıntılar yaşamakla beraber ihtisas alnınınn dışında kendisiyle bağdaşmayan odalara kayıt olmak zorunda kalmış. 150 bin esnaf üyemiz var ama bunlar berberler odasına bağlı, kasetçiler plakçılar odasına bağlı ama plakçı dahi kalmadı.” ifadesini kullandı.
Mevlüt Tekdemir, GSM sektörünün sorunlarının giderilmesi, emekçilerin hak ve menfaatlerinin korunması ve emek verenlerin maddi ve manevi kazançlarını artırmaları adına önce TİBFED’in kurulduğunu dile getirdi.
Tekdemir, CEPDER’in federasyon olma yolunda geçtiği aşamalara değinerek, “Bu odaların sektörümüz esnafını iş insanlarını, üreticilerinin hak ve menfaatlerini savunması gibi bir şey söz konusu olmadığı için, Türkiye’de bulunan büyün GSM sektörünün emekçilerinin sorunlarının giderilmesi hak ve menfaatlerinin korunması, bu sektöre emek verenlerin maddi ve manevi kazançlarını artırmaları ve bir iş birliğinin sağlanması maksadıyla 2019 yılında kurucu il başkanımız Şenol Şen tarafından Afyonkarahisar’da kurulan dernek, 2021 yılında CEPDER adını alarak yoluna devam etmiştir.” şeklinde konuştu.
Türkiye İletişim ve Bilişim Federasyonu’nun (TİBFED) 12 Haziran’da resmi olarak kurulduğunu ifade eden Mevlüt Tekdemir, “Türkiye’nin her bölgesinden 5 adet cep telefoncu derneği birleşerek 12 Haziran’da Türkiye İletişim Bilişim Federasyonunu resmi olarak kurmuş bulunmaktayız.” ifadelerine yer verdi.
“Hedefimiz her mahalleye bir sorumluluk vermek.”
TİBFED’in bugüne kadar yaptıklarından bahseden (TİBFED) Kamu ve Siyasi İşler Başkanı Mevlüt Tekdemir şunları kaydetti:
“1900 kişilik çok güçlü bir teşkilat şeması oluşturduk. Çok hızlı bir şekilde atamalarımız yapmaktadır. Hedefimiz, her mahalleye bir sorumluluk vermek, ulaşamadığımız teşkilata katamağımız hiçbir ilçe esnafı kalmaması. Bu yolda da çok hızlı bir şekilde gidiyoruz. Muhalefet ve iktidar partilerine fedarasyonu tanıtıcı ziyeretlerde bulunduk. Amacımız kendimi tanıtmakla beraber sektörün sorunları ve sıkıntıalrını sahadan almak. Bunları hükümet düzeyinde giderilmesi için çalışmalar yapmak.”
OECD’DEN AVRASYA TÜNELİNE “ÇEVRECİ ÖDÜLÜ”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, “Avrasya Tüneli, çevreci yaklaşımı ve Paris İklim Anlaşması hedeflerine olan uyumuyla öne çıkıyor. Bu ödül, projemizin çevreye duyarlılığını ve gelecek nesillere bırakılacak sağlam bir altyapıyı temsil ettiğinin bir göstergesidir” dedi.
Türkiye’nin ulaştırma ve altyapı sektöründeki en büyük projelerinden biri olan Avrasya Tüneli, uluslararası arenada çevreci ödülüne layık görüldü. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) tarafından desteklenen “Mavi Nokta Ağı Sertifikası” (Blue Dot Network- BDN) kapsamında başarılı bir pilot uygulama süreci tamamlayan Avrasya Tüneli, çevre dostu ve sürdürülebilir altyapı projelerine örnek teşkil ediyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Avrasya Tüneli’nin bu prestijli ödüle layık görülmesinin, projenin uluslararası standartlara uygunluk ve çevresel sürdürülebilirlik açısından ne denli başarılı olduğunun bir kanıtı olduğunu söyledi. Bakan Uraloğlu, “Avrasya Tüneli, çevreci yaklaşımı ve Paris İklim Anlaşması hedeflerine olan uyumuyla öne çıkıyor. Bu ödül, projemizin çevreye duyarlılığını ve gelecek nesillere bırakılacak sağlam bir altyapıyı temsil ettiğinin bir göstergesidir” dedi.
AVRASYA TÜNELİ’NİN ÖNEMİ VE TEKNOLOJİK YENİLİKLERİ
Avrasya Tüneli, Türkiye’nin iki kıtasını birbirine bağlayan önemli bir altyapı projesi. Temeli 2011 yılında atılan tünel, Asya ve Avrupa yakalarını birbirine bağlayarak İstanbul trafiğini rahatlatmayı hedefliyor. Toplamda 14.6 kilometre uzunluğundaki tünel ve bağlantı yollarıyla projenin amacı, Kumkapı ile Koşuyolu arasındaki seyahat süresini önemli ölçüde azaltmak ve böylece trafik yoğunluğunu minimize etmek. Avrasya Tüneli, çevre ve enerji tasarrufu sağlamak için bir dizi teknolojik yenilikle donatıldı. Tünel, enerji verimliliği ve su altı yaşamını koruma odaklı tasarlandı. Aynı zamanda projenin inşasında kullanılan malzemelerin çevresel etkileri de dikkate alındı. Tünelin çevreci ödülü kazanmasındaki en büyük etkenlerden biri, Paris İklim Anlaşması hedeflerini destekleyen ve sürdürülebilir altyapı yatırımlarını teşvik eden bir yaklaşımı benimsemiş olması.
MAVİ NOKTA AĞI SERTİFİKASI NEDİR?
“Mavi Nokta Ağı Sertifikası” (Blue Dot Network- BDN), Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Avustralya ve Birleşik Krallık hükümetleri tarafından yürütülen bir girişim. Bu girişim, sürdürülebilir altyapı projelerini teşvik etmeyi ve dünya genelinde çevre dostu, şeffaf ve çeşitlilikçi altyapı yatırımlarını desteklemeyi amaçlıyor. Avrasya Tüneli, bu sertifikayı alarak çevresel, sosyal ve finansal sürdürülebilirlik alanında
|
|
|
AVRASYA TÜNELİ’NİN ALDIĞI ÖDÜLÜN ANLAMI
Bu ödül, projenin uluslararası alanda kabul gören ve takdir edilen bir standarda uygun olarak gerçekleştirildiğinin bir göstergesi olarak dikkat çekiyor.
Avrasya Tüneli’nin çevreci ödülü alması, sadece Türkiye’nin değil, uluslararası alanda altyapı projeleri yürüten diğer ülkelerin de çevre ve sürdürülebilirlik ilkelerine daha fazla odaklanması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Türkiye’de karayolu nakliyesinde, günde 176 milyon dolar navlun ödemesi yapılıyor
Avrupa’nın en büyük karayolu nakliyesi hacmine sahip Türkiye’de, bir günde karayolu nakliyesinde 176 milyon dolar navlun ödemesi yapılıyor. Ülkemizdeki kamyonların %85’i şahıslara ait. Yollardaki 930 bin kamyonun yaklaşık 550 bini ticari yük taşıması yapıyor. Bunların da yaklaşık 60 bini üreticilerin kendilerinin sahip oldukları, daha ziyade kısa mesafe, milk-run vb statüde kapalı rota çalışan kamyonlar (un fabrikası kamyonu, akaryakıt tankeri vb) oluyor. Kalanlar, kamu, TSK, hafriyat, beton kamyonu, kurtarıcı/vinç vs kamyonları olarak hizmet veriyor.
Karayolu nakliyesinde bir günde dönen para, e-ticarette dönen paradan daha büyük. Ticaret Bakanlığı’nın yönettiği e-Ticaret Bilgi Platformu verilerine göre, 2022 yılında ülkemizde e-ticaret hacmi bir önceki yıla göre %109’luk artışla 800,7 milyar TL oldu ve bu verilere göre e-ticarette günde yaklaşık 132 milyon dolar harcandı. Karayolu nakliyesinde bir günde yapılan 176 milyon dolar navlun ödemesi, e-ticarette günde dönen rakamın üstünde gerçekleşiyor.
2023’te ilk 7 ayda, yurtiçi nakliye pazarı %15 daraldı
Türkiye’de günde ortalama 400 bin kamyon FTL (tam kamyon) yük alıyor. Bunların yaklaşık 100 bini kısa mesafe milk-run benzeri (liman-fabrika gibi) gibi düzenli hat yükleridir.
Türkiye karayolu nakliye trafiğinin 2022 Aralık ayına göre %15 civarında düşmüş durumda olduğunu kaydeden Tırport Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, bunun iki önemli sebebi olduğunu belirterek, şunları söyledi:
1-Üretimde hissedilir bir düşüş gözleniyor. Bir kısmı üretimde aynı hacimde devam etse de, ürünü piyasaya sunmadan önce imkanları çerçevesinde 2-3 ay depolamayı tercih ediyorlar. (Yüksek enflasyon nedeniyle fiyat artışı beklentisi stoklamayı arttırıyor)
2-Yoldaki kamyonların 1/3’ü yük almadan boş dönmek zorunda kalıyor. Yüksek mazot fiyatları bireysel kamyon sahibini mutlaka dönüş yükü alarak dönmeye zorluyor. Kamyoncu gerekirse zorluyor, 3-4 gün daha bekliyor ve boş dönmek istemiyor.
2023’te ilk 7 ayda navlun %30 arttı
Tırport Insights verilerini değerlendiren Tırport Başkanı Dr. Akın Arslan, 2023’ün ilk 7 ayında navlun fiyatlarının %30 arttığını kaydederek açıklamada bulundu. Tırport Insights’ın Temmuz ayı verilerine göre; her gün FTL taşıma yapan bir kamyon günde ortalama 455 km yol yapıyor. Ortalama navlun fiyatı 15 bin TL’leri bulmuş durumda. Navlun yılbaşından bu tarafa bazı hatlarda %25-35 civarında arttı. Türkiye’de bir günde ortalama navlun ödemesi 176 milyon dolar civarında. Yıllık nakliye pazarı hacmi 50 milyar doların üzerinde ve lojistik sektör büyüklüğü 100 milyar doların üzerindedir. Depolama tarafında ise yıllık 7-8 milyar dolarlık bir hacim bulunuyor.
Lojistik firmaları Dijital Forwarder’lara dönüşecek
Türkiye’nin en büyük lojistik firması bu pastadan sadece % 0,7 pay alabiliyor. Pazar son derece dağıtık. Tırport gibi 100 binin üzerinde bireysel kamyona dijital platformu üzerinden çözüm üreten yeni nesil dijital forwarder’lar pazarda tek başına %5’in üzerinde pazar payı almaya müsait görünüyorlar.
Müşterilerine gerçek-zamanlı, konum-tabanlı, akıllı lojistik çözümler üreten ve intermodal çözümleri aynı platform içinde destekleyen Tırport, 14 ülkede 8 dilde global ölçekte lojistik sektörünü dijitalleştirmeye ve dönüştürmeye devam ediyor.
Bir kamyon ayda ortalama 200 bin TL fatura kesiyor
Nakliye sektöründe e-ticaretten daha büyük bir para dönüyor. 400 bine yakın bireysel kamyon sahibi var ülkemizde. Ortalama aylık 150-300 bin TL arası fatura kesiyorlar. KOBİ’lerde ilk %1’lik dilimindeler. Bu kitleyi bankalar, fintech’ler, faktoring firmaları görmezden geliyor. Bireysel kamyon sahipleri yaklaşık 500 bin KOBİ’den oluşan, ortalama aylık 200 bin TL fatura kesen Türkiye’nin en büyük kitlesel meslek grubudur. Pazarda dönen günlük 176 milyon dolarlık hacim ise Türkiye’deki e-ticaret hacminden daha büyüktür. Bireysel kamyon sahiplerine, lastikçiler, servisler, kamyon markaları da yeterince sahip çıkmıyor. Oysaki dev bir ticaret var içeride. Günde 176 milyon dolar, bu işin sadece navlun tarafı. Bunun haricinde yılda 40 bini üzerinde çekici/kamyon, 10 binin üzerinde yarı römork satılıyor. Türkiye’de ikinci elde ise 250 binin üzerinde kamyon el değiştiriyor ve sıfır satış rakamının 6 katından fazla ikinci elde trafik gerçekleşiyor.
TSN teknolojisi Sanayi 4.0’a yön veriyor
Bütünleşik haberleşmeyi Sanayi 4.0’ın merkezine yerleştirmeye imkân tanıyan Zaman Duyarlı Ağ (TSN) teknolojisi, pazarın oyuncuları tarafından geleceğin endüstrilerinde bir zorunluluk olarak görülüyor. Teknolojiye yönelik hızla artan talebe paralel olarak TSN uyumlu cihazlar sunan endüstriyel otomasyon sağlayıcılarının sayısı da artmaya devam ediyor. Bu noktada endüstriyel haberleşmenin geleceğine hazırlanmanın ilk adımının TSN’den geçtiğini söyleyen CLPA Türkiye Müdürü Önder Şenol, bu teknoloji ile elde edilecek kazanımların önemine dikkat çekti.
Sanayiden üretime kadar hayatın her katmanında karşımıza çıkan dijital dönüşümde endüstriyel ağlar, belirleyici bir güce sahip. Günümüzün esneklik ve güvenilir haberleşme ihtiyacını ise Zaman Duyarlı Ağ (TSN-Time Sensitive Network) teknolojisi karşılıyor. Bu aşamada üreticilerin Sanayi 4.0 uygulamalarının ihtiyaç duyduğu yüksek hızlı ve güvenilir bir endüstriyel haberleşmeden yararlanabilmesi için TSN yatırımı yapması gerektiğini ifade eden CLPA Türkiye Müdürü Önder Şenol, sanayide yaşanan değişikliklere kolay uyum sağlayabilen esnek üretim hatlarının oluşması için de TSN teknolojisinin olmazsa olmaz olduğunu belirtti.
Üretkenlik ve performansı artıran bilgiye erişim artıyor
Üretim süreçlerine dahil edilen TSN teknolojisinin dünyanın önde gelen üreticileri tarafından tercih edildiğini söyleyen Önder Şenol, bu çığır açan yeniliğin avantajlarını ise şöyle anlattı: “TSN, bir dizi IEEE 802.1 standardı vasıtasıyla determinizm sağlayan standart Ethernet’in bir geliştirmesidir. Endüstriyel Ethernet’e bakıldığında bu standartlar arasında zaman senkronizasyonuna ilişkin IEEE 802.1AS ve trafik programlamasına ilişkin IEEE 802.1Qbv standardı, Sanayi 4.0 uygulamalarına yön veren kilit standartlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu fonksiyonlar, birlikte deterministik performans sağlayarak farklı türlerdeki veri trafiğinin aynı ağı paylaşmasına olanak tanıyor. Bu teknoloji ile şirketler, proses şeffaflığı ve üretkenliklerini daha üst düzeylere taşıma fırsatı elde ediyor. Dolayısıyla dijital dönüşüm stratejileri, kilit operasyonların optimizasyonunda kullanılabilecek veriye dayalı öngörüler üretebiliyor. Aynı zamanda bilgi teknolojisi (IT) ile operasyon teknolojisinin (OT) entegre hale gelmesini ve uçtan uca bütünlük kazanmasını sağlıyor. Böylece hem daha fazla veri toplanabiliyor hem de toplanan verilerin daha doğru sonuçlar veren modellerle analiz edilmesiyle üretim operasyonları için daha faydalı bilgilere ulaşılabiliyor. Üstelik kritik kontrol veri paketlerini bozmadan IT ve OT trafiğini aynı ağda yönetebilme imkanından dolayı altyapı maliyetlerinden de tasarruf elde ediliyor.”
TSN geniş ölçekte yaygınlaşıyor
CLPA tarafından hayata geçirilen CC-Link IE TSN’nin, açık endüstriyel ethernet ağ teknolojilerinde önemli bir yeri olduğunu belirten Önder Şenol; “Şu an baktığımızda müşterilerine rekabetçi ürün geliştirme ve TSN’nin tüm avantajlarından faydalanabilme olanağı sunmak adına endüstriyel otomasyon sağlayıcıları, bu teknolojiden yararlanarak çok çeşitli cihazlar geliştirebiliyor. Uygulama tarafında ise Gigabit bant genişliği ve TSN fonksiyonlarını birleştiren ilk açık endüstriyel ağ olarak CC-Link IE TSN pazarda yer alıyor. Bu teknoloji, aynı ağ üzerinde diğer açık ağların ve bilgi teknolojileri sistem bilgilerinin iletişimini entegre ederken gerçek zamanlı performans sağlayan kontrol iletişimini etkinleştirebiliyor. Böylece yapılandırma özgürlüğü sağlıyor ve kablolama maliyetlerini önemli ölçüde düşürüyor. Veriye dayalı öngörü imkânı da sunan bu teknoloji, dijital dönüşüm stratejileri kapsamında şirketlerin bu öngörülerini kullanabilmesini sağlıyor. Bu noktada CLPA olarak performans ve işlevselliği üst seviyeye taşıyan CC-Link IE TSN teknolojimizle dünyanın dört bir yanındaki üreticilerin yanında yer alıyoruz” şeklinde konuştu.
|