EMİR CAN İĞREK’İN İZMİR KONSERİNDE DUYGUSAL ANLAR
“Ali Cabbar” şarkısıyla listelerin zirvesine yerleşen Emir Can İğrek yaz konserlerine devam ediyor. Emir Can İğrek dün akşam İzmir’de verdiği konserde sahnesine Down sendromlu bir hayranın konuk edince duygusal anlar yaşandı
Yeni albümü “Parti Bitti” ile listelerde fırtınalar estiren Emir Can İğrek, “Ali Cabbar” şarkısının popüler olmasıyla hayran kitlesini daha da büyüttü. Türkiye’nin dört bir yanından konsere çağrılan Emir Can İğrek yazı sahneden sahneye koşarak geçiriyor. Emir Can İğrek dün akşam İzmir Aliağa Sanat Günleri kapsamında bir konser verdi.
Emir Can İğrek sahnedeyken konser alanında Down sendromlu bir seyircisinin olduğu notunu aldı. Cansu adındaki hayranını sahneye davet etti. İkili birbirlerine sıkıca sarılınca hem kendileri hem de kalabalık duygusal anlar yaşadı ve büyük bir alkış koptu. Cansu’nun en sevdiği şarkısını soran Emir Can İğrek “Notunu aldım Cansu, aramızda” dedi.
Emir Can İğrek hız kesmeden yaz konserlerine devam edecek.
İBRAHİM BÜYÜKAK’TAN ANLAMLI HEDİYE
Son dönemin en başarılı komedi filmlerine imza atan İbrahim Büyükak 20 Ağustos’taki doğum gününü Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı- Cerebral Palsy Türkiye’ye hediye etti. Sevenlerinden hediye yerine vakfa bağışta bulunmalarını istedi…
“Küçük Esnaf”, “Yol Arkadaşım 1-2”, “Bayi Toplantısı” ve “Özür Dilerim” gibi filmleriyle yazıp oynadığı filmlerle adından sıkça söz ettiren başarılı komedyen İbrahim Büyükak, 20 Ağustos’taki doğum gününü Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı- Cerebral Palsy Türkiye’ye hediye ediyor.
Bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesinde aktif olarak yer alan İbrahim Büyükak doğum gününde Cerebral Palsy’li çocuklar için farkındalık yaratma çalışmalarına destek vermek istediğini söyleyerek, takipçilerine sosyal medya üzerinden çağrıda bulundu. 40 yaşına basacak olan İbrahim Büyükak “Az çok demeden bağışlarınızı yaparsanız beni çok mutlu edersiniz” dedi.
HANDE YENER SAHNE KOSTÜMÜYLE OLAY OLDU
Yaptığı şarkılar kadar unutulmaz sahne şovlarıyla da dillerden düşmeyen Ünlü Popçu Hande Yener, yıllar geçse de popülerliğinden hiçbir şey kaybetmiyor. İstanbul’daki konserinin açılışını yeni şarkısı ‘Hop Hop’ ile yapan ünlü şarkıcı, yeni stil danışmanı Geco Styling imzalı, baştan aşağı pelüşlarla kaplanan sahne kıyafeti ve yurt dışından getirdiği ikonik gözlükleriyle dikkatleri üzerine topladı.
Paraf Kuruçeşme Açıkhava Konserleri’nde ünlü pop yıldızı Hande Yener, uzun yıllar hafızalardan çıkmayacak sahne şovu ile izleyicileri büyüledi.
PELÜŞ MONT TERCİHİ SOSYAL MEDYANIN DA GÜNDEMİNE OTURDU
Konserin açılışını ‘Hop Hop’ şarkısıyla yapan Yener’in yurt dışından getirdiği ikonik dijital gözlüklerinde yeni şarkısı ‘Hop Hop’un da yazması dikkatlerden kaçmadı. Uzun pelüş montu, 1,5 metre boyundaki ek saçları ve dijital gözlükleri, dünya starlarını aratmayan farklı tarzı ile tüm dikkatleri üzerine çeken Ünlü Pop Yıldızı Hande Yener’in, baştan aşağı pelüşlarla kaplanan stili sosyal medyanın da gündemine oturdu.
“HANDE YENER’İN DE DOKUNUŞLARI OLDU”
Tasarladığı 2 kostümü çok konuşulan Stil Danışmanı Geco Styling, “Tamamen pelüştan oluşan mont, bot ve boyunluk tasarımlarımıza Hande Yener’in de dokunuşları oldu. O yeniliklere açık biri ve süreci birebir deneyimledi. Kendisinin bitmeyen enerjisi ve yeni fikirlere açık bir yapısı tasarımla birleşince ortaya tam bir görsel şölen çıkıyor. Sadece açılış sırasında kullandığı uzun pelüş mont konseptinin yanı sıra bir sonraki sahne şovunda kullandığımız denim konsepti ve içten dışa dikilen jean detayları da onun tarzını yansıtmada ne kadar doğru bir tercih yaptığımızı bize gösteriyor.” dedi.
“100 PARÇALIK ÖZEL BİR ÇALIŞMA GERÇEKLEŞTİRDİK”
“Hande Yener’in yeni şarkısını ve tarzını da yansıtacak farklı bir konsept oluşturmayı hedeflemiştik.” diyen Geco Styling, “Bu kapsamda Yener’in bu büyük şovunda kendisine ve ona eşlik edecek dansçı ekibine yönelik 100 parçalık özel bir çalışma gerçekleştirdik. Denim kostüm, kostümü tamamlayan taşlı maske gibi aksesuarların yanı sıra dansçıların da Hande Yener ile bütünlük sağlaması için aksesuarlarını özenle seçerek, yine pelüşla tamamlayıcı olarak kullandık. Bu da çok beğenildi. Çalışmamıza yönelik moda eleştirmenleri tarafından yapılan olumlu dönüşler de bizler için ayrı bir gurur oldu.” ifadelerini kullandı.
İkilinin Hande Yener’in önümüzdeki günlerde yapacağı birçok konseri için de özel tasarımlar üzerine çalıştığı öğrenildi.
Deprem bölgsinde üniversiteler yüz yüze eğitime hazır değil
Eğitim-Sen Genel Yükseköğretim Sekreteri Sinan Muşlu, deprem bölgesindeki üniversitelerin yüz yüze eğitim verebilmesi için gerekli hazırlıkların yapılmadığını söyledi.
Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından depremzedeler KYK yurtlarına yerleştirilmiş ve üniversitelerde çevrim içi eğitim uygulamasına geçilmişti. Deprem bölgelerindeki üniversite öğrencileri için, üniversiteler ve YÖK tarafından gerekli barınma, beslenme ve sağlıklı koşulların oluşturulmadığını dile getiren Eğitim-Sen Genel Yükseköğretim Sekreteri Sinan Muşlu, yüz yüze eğitimin yapılabilmesi için hem öğrencilerin barınma ve beslenme sorunları hakkında hem de evini kaybetmiş akademik ve idari teknik kadro için yeterli hazırlıkların yapılmadığını söyledi.
Elips Haber’den Büşra Sağlam’a konuşan Eğitim-Sen Genel Yükseköğretim Sekreteri Sinan Muşlu, depremden etkilenen Hatay, Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman’da öğrenciler ile üniversitelerin akademik, idari ve teknik kadrolarının barınma sorununu çözmek için kampüslere konteyner yerleştirildiğini ancak gerekli düzenlemeler henüz yapılmadığı için konteynerlerin yaşamaya elverişli durumda olmadığını söyledi.
“Yeterli barınma imkanı yok”
Kahramanmaraş’ta öğrenci yurtlarında halen AFAD görevlilerinin kaldığını belirten Muşlu, “Öğrencilerin barınması için konteyner ne kadar yetecek? Pek mümkün gözükmüyor. İnönü Üniversitesinin yurtları sağlam ama öğrencilerin tamamını kapsayacak bir kapasitesi yok. Geçmişte öğrencilerin bu şehirlerde ev tutması yoğunluktaydı. Lakin şu an öğrencilerin şehirde ev tutma, barınma imkanını sağlama imkanları çok zayıf. Çünkü bu şehirlerde yıkım oldukça fazla” ifadelerini kullandı.
Yüz yüze eğitim pek mümkün değil
Depremin ağır yaşandığı illerde üniversitelerin yüz yüze eğitim vermesinin pek mümkün olmadığını ifade eden Muşlu, “Depremin yaşandığı 6 Şubat’tan bu yana 6 aylık bir süre zarfında üniversite senatoları, eğitimi çevrim içi mi, hibrit mi ve yüz yüze mi yürütecek bu konuda net bir karara ulaşamadılar. Bu durum YÖK’ün üniversite yönetimleri konusunda gerekli strateji, planlama ve bütçe politikası noktasında yoksun olduğunu yani gerekli hazırlıkları yapmadığını gösteriyor” dedi.“
Sağlıklı koşullarda eğitim imkanı oluşturulamadı”
Üniversitelerin açılacağı tarihle ilgili olarak da üniversite yönetimlerinin henüz karar vermediğini söyleyen Muşlu, şu ifadelerini kullandı: “Aldığımız izlenim daha çok çevrim içi eğitim yönünde bir tercih olacağı doğrultusunda. Bazı illerde hibrit eğitim gelişebilir. Eylül ayında okulların açılması söz konusu ama henüz bu noktada net bir karar alınmış değil. Ne akademik kadro, ne de üniversite öğrencilerine beslenme ve sağlıklı koşullar içerisinde eğitim öğretim görme imkanları maalesef oluşturulmuş değil.”
Kaynak: https://www.elipshaber.com/deprem-bolgesindeki-egitim-uzaktan-mi-yoksa-yuz-yuze-mi-olacak-yok-ve-universiteler-yeni-egitim-ogretime-hazirlikli-mi
Çiftlerin tarzını yansıtan özel davetiyeye rağbet arttı
Davetiyeye mühür eklendi, evlenecek çiftler çok sevdi
Yaz ayları evlenecek çiftlerin telaşı ile devam ediyor. Davetiye Dünyası, çiftlere mühürlü davetiye modelleri ile evliliklerin duyurulmasını sağlayan düğün davetiyelerine yenilik getirdi. Davet sahibinin kişiliğini yansıtan davetiyeler, eşi benzerinin olmaması sebebiyle çiftler arasında rağbet görüyor.
Çiftlerin özel günlerinde sevdiklerine mutluluklarını paylaşmak için kullandıkları davetiyeler mutlu günleri hatırlamak için en güzel araçlardan bir tanesi. Düğün sezonu devam ederken davetiyeler de düğünlerin en önemli parçalarından biri olmaya devam ediyor. Davetiyelerde kullanılan yazı tipi, renk ve desen gibi detaylar çiftlerin tarzını ve kişiliğini yansıttığı için son yıllarda özel tasarım davetiyeler öne çıkıyor.
Davetiye imalatçılarının öncü markalarından Davetiyelerde kullanılan mühür, davetiyenin sahibinin imzasını taşıması ve davetiyenin sahibinin kişiliğini ve zevklerini yansıtan özel tasarımlar ile hazırlanıyor. Düğün, nişan, sünnet, doğum günü, yıldönümü, şirket davetleri ve daha birçok davet için kişiye özel mühürlü davetiyeler hazırlanabiliyor. Davetiyenin sahibinin karakterini yansıttığı daha özel bir hale geliyor ve etkinliğe daha fazla anlam katıyor. Davetiye Dünyası olarak, kişiye özel mühürlü davetiyeler ile her zamankinden daha özel ve şık davetiyeler sunuyoruz. Her türlü davet için ve her bütçeye uygun fiyatlarla sunuluyor” şeklinde konuştu.
Vispera Eş-CEO’su Prof. Aytül Erçil’e Uluslararası Kadın Forumu’ndan anlamlı ödül
Kadın liderliğini ilerletmeyi ve küresel çapta eşitliği savunmayı misyon edinen Uluslararası Kadın Forumu (IWF), Vispera Kurucu Ortağı ve Eş-CEO’su Prof. Aytül Erçil’i başarılarından ötürü Fark Yaratan Kadınlar Ödülü’ne layık gördü.
Yapay görme ve makine öğrenmesi alanında uzun yıllardır yürüttüğü akademik çalışmaları ve başarılı girişimleri ile tanınan Prof. Aytül Erçil, Uluslararası Kadın Forumu (IWF) tarafından Fark Yaratan Kadınlar Ödülü’ne layık görüldü. Erçil’e ödülü 4-6 Ekim’de ABD’nin Detroit şehrinde yapılacak törende takdim edilecek.
Kadın liderliğini ilerletmeyi ve küresel çapta eşitliği savunmayı misyon edinen IWF tarafından kendisine verilen ödülden mutluluk duyduğunu söyleyen Erçil, “Kadın liderliğini geliştirmek ve profesyonel hayatta yer alan kadın liderlerin birbirlerini desteklemelerini sağlamak üzere çalışmalar yürüten IWF, geçmişi ve misyonuyla çok önemli bir kuruluş. Böyle bir kurum tarafından ödüle değer bulunmak gerçekten mutluluk verici. Kadın liderler olarak iş dünyasının zorlu şartlarında hem birbirimizle dayanışma göstermek hem de başarılarımızla genç kızların hayatlarına dokunarak onları hayal kurmaya teşvik etmek çok önemli. Genç kızlara girişimcilik ve liderlik yolunda rol model alabilecekleri isimleri tanıtabilecek bu tür organizasyonları bu sebeple çok önemli buluyorum.” dedi.
Erçil’in kurucu ortağı olduğu ve Eş-CEO’luk görevini üstlendiği Vispera bugün 35’e yakın ülkeye teknoloji ihraç eden başarılı bir girişim olarak sektörde adından söz ettiriyor.
Pazar 12:00-18:00, Salı günleri ziyarete kapalıdır
Norveç’in Tønsberg kentinden 29 Nisan’da yola çıktı, 100’den fazla kanal geçerek 3 bin 500 kilometre yol kat etti. Bin yıl önce kargo gemisi olarak kullanıldığı düşünülen Viking yelkenlisinin birebir kopyası 20 metrelik Saga Farmann isimli gemi, 1 Ağustos’ta İstanbul’a vardı. Modern Vikingler’in tarihe geçen 93 günlük deniz yolculuğunu yaptığı yelkenli, 15 Ağustos’tan itibaren ekim ayının sonuna kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebilecek
Türkiye’nin ulaşım, endüstri ve iletişim tarihindeki gelişmeleri yansıtan ilk ve tek sanayi müzesi Rahmi M. Koç Müzesi, tarihi bir yolculuğun İstanbul’daki son durağı oldu. Avrupa’yı denizler ve nehirler aracılığıyla keşfeden, denizcilik tarihinde derin izler bırakan Vikingler’e ait 20 metrelik Klåstad isimli kargo gemisinin rekonstrüksiyonu olan Saga Farmann yelkenlisi, müzenin Haliç kıyısındaki limanına demir attı.
Vikingler’in denizcilik kültürü ve yaşamıyla ilgilenen kişilerden oluşan Saga Farmann Tekne Loncası tarafından 2014 yılında yapılmaya başlanarak o dönemin teknikleriyle dört yılda tamamlanan yelkenli, Norveç’in dördüncü Viking gemisi olan ve 1970 yılında Profesör Arne Emil Christensen’in gözetiminde çıkarılan Klåstad’ın arkeolojik rekonstrüksiyonu. MS 998 yılına tarihlenen ve kargo gemisi olarak kullanıldığı düşünülen geminin enkazı Larvik şehrindeki Viksfjord isimli bir fiyordun derinliklerinde bir tarlada bulundu. Enkaz, Tønsberg kentindeki Slottsfjellsmuseet’te sergileniyor.
Bin yıl önce İskandinavya’dan gelen Vikingler, Konstantinopolis’teki Bizans İmparatoru’na koruma olarak hizmet etmişti. Viking efsanelerinde İstanbul’un adı Miklagård’dı. Mikla ‘büyük’, gard ‘şehir’ anlamına geliyordu. Lars Bill kaptanlığındaki 12 kişilik Saga Farmann ekibi de daha önce hiçbir Viking’in yapmadığını yaparak, Tønsberg’den Vikingler’in deyimiyle Miklagård’a yani İstanbul’a SagaAsia2023 isimli seferi düzenlemeye karar verdi.
Norveç’in Tønsberg kentinde 29 Nisan’da başlayan sefer boyunca Avrupa’nın nehirlerini birbirine bağlayan yeni kanallar kullanıldı. Geminin kıta Avrupası’na giriş noktası Almanya’nın Lübeck şehri oldu. Saga Farmann’ın Baltık’tan Karadeniz’e uzanan Avrupa su yollarında yaptığı yolculuğun başlangıç noktası Lübeck’ten 14 Mayıs’ta ayrılan gemi, yolculuğun büyük kısmını Ren, Maine ve Tuna nehirlerinde yaptı. 100’den fazla kanalı geçen, 3 bin 500 kilometre yolu geride bırakan Saga Farmann, Karadeniz üzerinden 1 Ağustos’ta İstanbul’a ulaştı.
93 gün süren yolculuğun yapıldığı 20 metre uzunluğundaki Viking gemisi 15 Ağustos’ta Haliç kıyısında Rahmi M. Koç Müzesi’ne demirledi. Müze ziyaretçileri, ekim ayının sonuna kadar gemiyi yakından görebilecek. Gemi ayrıca belirli zamanlarda gruplar halinde gezilebilecek.
Rahmi M. Koç Müzesi Genel Müdürü Mine Sofuoğlu, “Saga Farmann isimli Viking gemisinin İstanbul’daki son durağının müzemiz olmasından büyük memnuniyet duyuyoruz. Müzemizin zengin denizcilik koleksiyonunda çok kıymetli objeler yer alıyor. Bu çerçevede, dünya denizcilik tarihinin yanı sıra Viking kültüründe önemli bir yere sahip böylesi bir gemiye ev sahipliği yapmak bizleri son derece heyecanlandırıyor. Müzemizde sergilenen Yenikapı 12 batığı da MS 9. yüzyıla tarihlenen, kıyı denizciliği yapan bir ticaret teknesi… Viking gemisi ile aynı döneme tekabül ediyor. Farklı coğrafyalarda, farklı teknikler kullanılarak yapılmış olsalar da ortak noktaları dönemlerinin tüm özelliklerini günümüze kadar taşımış olmaları. Bu nostaljik değerleri korumak, bu konudaki bilincin yaygınlaşmasını sağlamak hepimizin görevi. Ne mutlu bize ki Rahmi M. Koç Müzesi olarak bu kıymetli çalışmaya dahil olduk. Geminin, ziyaretçilerimiz tarafından da büyük ilgi göreceğine inanıyorum. Bu yolculuk, iki ülke arasındaki kültürel alışverişe sağlayacağı katkılar açısından da çok kıymetli” dedi.
Viking gemisinin müzeye gelişiyle birlikte “Döngüyü Tamamlamak/Zenginliklere Giden Yol” isimli sergi de aynı gün ziyarete açıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yılını kutlamak üzere hazırlanan sergi, İstanbul Üniversitesi, Rahmi M. Koç Müzesi ve Oseberg Viking Heritage Foundation arasındaki benzersiz dostluk ve iş birliği ile Vestfold County Museums ile Thor Heyerdahl Institute’ün katkısı sonucunda gerçekleşti. Sergi, Viking Çağı’nda, yani 9. ve 11. yüzyıllar arasında Türkiye ile Norveç arasında bulunan uzun ve kalıcı fikir, insan ve dostluk alışverişini vurgulamayı amaçlıyor ve ekim ayının sonuna kadar görülebilecek.
Oseberg Viking Heritage Foundation Başkanı Einar Erlingsen ise sergiye ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “9 ve 11’inci yüzyıllar arası olarak bilinen Viking Çağı boyunca pek çok İskandinav servet için Bizans İmparatorluğu’nu tercih etti. Binlercesi, Bizans İmparatoru’nu koruyan Vareg Muhafızları’nın arasına katıldı, diğerleri ise ticaret için geldi. Rahmi M. Koç Müzesi’nde açılan sergimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı şerefine hazırlandı. Sergi, geçtiğimiz aylarda Norveç’ten yelken açan ve nehirleri, kanalları, denizleri geçerek İstanbul’a gelen Viking gemisinin birebir kopyası Saga Farmann’ı merkez alıyor. Müze ziyaretçilerinin gemiyi incelemesini, iki ülke arasındaki tarihi bağı onurlandıran sergimizi görmelerini arzu ediyoruz.”
İstanbul’daki ilk durağı Kalamış Setur Marina olan ve Denizde Arama Kurtarma’nın (DAK-SAR) gönüllü desteği ile Boğaz’daki transferi sağlanan Viking gemisi, müzedeki sergilemenin ardından Şehir Hatları Haliç Tersanesi’nde bakım gördükten sonra dönüş yolculuğuna başlayacak.
Eataly’nin ünlü şefi Claudio Chinali imza yemeğini Rize’de Lazika çay bahçelerinde yaptı
Eataly ve Lazika Rize’de çay bahçelerinde buluştu, Claudio Chinali imza yemeğini Türk çayıyla yaptı. Çaya hak ettiği değeri vermek ve Anadolu’dan bir dünya markası çıkarmak üzere yola çıkan Türk çay markası Lazika, Eataly’nin Direktörü ve Şefi Claudio Chinali’yi Rize’de çay bahçelerinde ağırladı. Ünlü şef, imza yemeği Türk çaylı marine edilmiş kuzu etini doğadan içeriklerle lezzetlendirerek Rize Ardeşen’de Lazika eşliğinde hazırladı.
İtalyan şef Claudio Chinali, üretim merkezi Rize Ardeşen, paketleme merkezi Elmalık Köyü’nde bulunan Türk çay markası Lazika’nın üretim alanlarını, çay bahçelerini gezerek, imza yemeği olan marine edilmiş kuzu etini, doğadan içeriklerle lezzetlendirerek Lazika çay eşliğinde pişirdi.
“Sürdürülebilir tarım Lazika için çok önemli”
Eataly’nin dünyada sürdürülebilir gıdanın öncüsü olduğunu söyleyen Lazika Kurucu Ortağı Emre Erçin, “Eataly uzun yıllardır bizim önemli bir iş ortağımız. Bütün dünyaya sürdürülebilir gıdanın önemini gösteriyorlar, bu anlamda Türkiye’de de öncüler. Lazika olarak Eataly’nin öncülüğündeki bu ekosisteme dahil olmaktan mutluluk duyuyoruz; çünkü sürdürülebilir gıda tekniklerine uygun davranıyoruz ve sürdürülebilir tarımın önemine inanıyoruz. Biz çaya sahip çıkma misyonuyla çalışıyoruz. Eataly’nin de bu yaklaşımımız sayesinde bizi tercih ettiğini biliyoruz. Kendilerini Türk çayının merkezinde, Rize Ardeşen’de ağırlamaktan keyif aldık. Lazika’nın 14 dönümlük çay bahçelerini gezdik ve tulum yaptık. Claudio Chinali, Eataly’nin menüsünde de bulunan ve çok sevilen imza yemeği Türk çaylı marine edilmiş kuzu etini Lazika çay ile yaptı” dedi.
UNESCO Türk çay kültürünü korunması gereken ‘kültürel miras’ olarak tanımladı
Emre Erçin konuşmasına şöyle devam etti: “Eataly’nin yerel üreticileri ve ürünleri destekleyen bir felsefesi var, ülkemizde de Türk kültürüne sahip çıkıyorlar. Bunun için kendilerine teşekkür ederiz. Bazen farkına varamasak da ülkemizin tüm dünyada saygı duyulan bir çay kültürü var. UNESCO bu sene Türk çay kültürünü korunması gereken ‘kültürel miras’ olarak tanımladı. Türkiye dünyada çay bitkisinin yetiştiği ve ekonomik olarak çay üretiminin gerçekleştirildiği yaklaşık 30 ülkeden birisi. Tarladan itibaren çaya sahip çıkmak, doğru üretimi, hasadı, toplama teknikleri, çay çeşitliliğinin artırılması, dünya çay trendlerine uygun ürün ve üretim yapılması gerekiyor. Dünyada rekabetçi olabilmek için ambalajından ürün içeriğine dünyadaki trendlere yakınlaşmak şart. Lazika olarak Türk çayının demleme kalite standardını anlamak üzerine bir Ar-Ge projesi yürütüyoruz. Bu projede, Türk çayının kaliteli demleme kriterlerini araştırıyoruz. Türk çayına geleneksel tadını veren ana unsur demleme yöntemidir ve Türk tipi çay demleme bir seremonidir. Dolayısıyla bu seremoniye sahip çıkmak, Türk çayını dünyaya bu şekilde tanıtmak gerekiyor.”