Bu Ne Sevgi Ah ve Yollar Niçin Bitmiyor: Abdullah Yüce’yi 27 yıl önce kaybetmiştik
O, Türk medyasının, eleştirilmeyen tek adamıydı…
O, Yaratıcı bir gazeteciydi…
O, Yüzlerce spor yazarının öğretmeniydi.
O’nun öğrencisi İlhan KARAÇAY yazdı:
Yıl 1967. Hollanda’ya geldiğim ve Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmaya başladığım yıldı.
Yıl 1968.Amerika yolculuğu için hazırlıklara başlamıştım. Şimdiki eşim olan kız arkadaşım Jeanne bu ayrılık planından hoşnut değildi. Ne var ki bu konuda karar vermiştim bir kere. Yolculuk için yapılan alışveriş bitmiş ve yorgun argın eve gelişimizin ardından beş dakika bile geçmeden kapının zilini çalan postacının uzattığı telgraf, benim Amerika’ya gidişimi ilelebet unutmama ve Hollanda’ya demir atmama neden oldu.
Telgraf, Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Necmi Tanyolaç’tan gelmiştir.
Tanyolaç, yıldırım çektiği telgrafta; “İlhan (STOP) Fenerbahçe Ajax ile eşleşti (STOP) Ajax’ı takibet (STOP) yazı ve fotoğrafları acele gönder (STOP)” diyordu.
İşte o zaman akan sular durdu. O dönemde Hollanda futbolu henüz tırmanışa geçmemişti. Rinus Michels’in çalıştırdığı Ajax’ta, sonradan çok meşhur olan kimler yoktu ki? Mesela Johan Cruyff henüz 17 yaşında idi. Keizer, Swart, Krol, Hulshoff, Suurbier, Neeskens ve Haan gibi dev isimlerin esamisi okunmuyordu ama bunların hepsi sonradan birer futbol yıldızı oldular.
10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne ile karşıladım. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken Ajax-Fenerbahçe maçı beni O’nunla ile nikah masasına kadar götürdü. Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne ile evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.
Havalimanındaki karşilama sadece sazlı ve sözlü değil, dansözlü de olmuştu. Bunu organize eden İstanbul Restaurant’ın sahibi Ünal Temel’e, ’10 Kasım’da dansöz oynatırsın ha, yakacağım seni’ diye takılmıştım.
Kafilede Necmi Tanyolaç ağabey de vardı.Otele vardığımız zaman o günkü Tercüman Gazetesi’ni çıkardı. Birinci sayfada Atatürk’ün kocaman bir fotoğrafı vardı.
Tercüman gazetesi o zamanlar, Atatürk fotoğrafı kullanmakta cimrilik yapardı. Necmi ağabey Atatürk fotoğrafını göstererek, ‘Patron Kemal Ilıcak’a çıktım. Atatürk fotoğrafı kullanmaktan korkmayın. Spor sayfalarımızı okuyan ve okumak isteyen binlece Atatürkçü var’ dediğini belirtti ve o günden sonra Tercüman’da bir tabunun yıkıldığını söyledi.
Necmi ağabey, gerçekten yaratıcı bir kişiliğe sahipti. 17 Eylül 1967 tarihinde oynanan Kayseri-Sivasspor maçında çıkan kavga sonunda tam 43 insanımız hayatını kaybetmişti. Bu haber dünya basınında geniş yer almıştı. ben de Hollanda medyasından haberleri göndermiştim. Necmi ağabey, ‘Futbolundan kan damlayan ülke’ başlığı ile benim haberimi manşet yapmıştı.
Hiç unutmam. 5 Mart 1969 akşamı Paris’te oynanan Ajax-Benfica final maçını Ajax 3-0 kazanmıştı. Necmi ağabey o maçı, ‘Ajax Benfica’yı Eyfel Kulesi’ne astı’ başlığıyla ve bir de çizgi resimle yayınladı. Eğik bir Eyfel’den sarkıtılan ipin ucunda Benfica onbiri asılıydı.
16 Nisan1969 tarihinde, bir gün sonrasının tarihiyle basılan ve Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte tam profesyonelliğe adım attım. Ama o zaman Tercüman Avrupa’da daha çok satıyordu. Hürriyet’in Avrupa’da bir numara olmasını sağlayan Garbis Kesişoğlu ekibinin içinde naçizane ben de vardım.
Necmi ağabey bu kez, 1971 yılında Hollanda’ya geldi. Wembly’de oynanan Ajax-Panathiakos final maçından sonra Avrupa Şampiyonu olan AJax!ın Amsterdam’da yapacağı kutlamalar için…
O zaman Zeist kasabasında, sonradan evlendiğim Jeanne ile bir apartmanda ikamet ediyorduk. Necmi ağabeyi o evde ağırlarken bir maç seyredişi vardı ki. eşim Jeanne o sahneyi hiç unutamadı. Necmi ağabey gözlerini ekrana dikmişti ve etrafa hiç bakmıyordu. Bizimle konuşurken ve yemek yerken gözü ekrandan ayrılmıyordu.
Bir gün sonra Amsterdam’da Güner Kuban’ın bir restaurant açılışı vardı. Üç katlı restauranta ‘Poort van Amsterdam’ adı verilmişti. Güner Kuban ile tanışan Necmi ağabey, ‘Ben bu bayanı bir yerden tanıyorum ama nereden?’ diye konuştu. 3 saat sonra Necmi ağabey, ‘Tamam hatırladım, bu kadın İstanbul’dan meşhur lezbiyen Güner yahu’ dedi.
Güner Kuban, daha sonra açtığı ‘Homolulu’ adlı gece kulübü ve yazdığı ‘Sevişmenin Rengi’ adlı kitaplarıyla lezbiyenliğini alenen açıklamiş oldu.
Necmi ağabey ile daha sonra Avrupa’daki futbol karşilaşmaları sırasında birlikteliğimiz oldu. Bu birlikteliklerin en güzeli ve anlamlısı da 1978’de Arjantin’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda oldu. Bu karşılaşmalar sırasında bir gün, Hürriyet Spor Müdürü olan rahmetli Doğan Koloğlu’na beni göstererek, ‘Bak size tabanca gibi bir oğlan verdim’ dediği zaman çok gururlanmıştım.
Necmi ağabey öldüğü zaman biz de Çamlıca’daydık. Hollanda’dan 9 gazeteci arkadaşla, TUSKON’un dünya işadamları ile yaptığı toplantıya gitmiştik. 26 Kasım günü Çamlıca tepesinde dolaştık ve salep içtik. O sırada Necmi ağabeyi düşünmüştüm. Zira O’nun Çamlıca’da bir bakımevinde kaldığını okumuştum. Necmi ağabeyi nasıl ziyaret ederiz diye düşünürken, ‘Hadi arkadaşlar gidiyoruz’ sesini duyduk. Bir davete icabet etmemiz gerekiyordu. Ne garip tesadüf ki, aynı gecenin sabahında Necmi ağabey vefat etti. Ertesi sabah Hollanda’ya uçtuğumuz için, ölüm haberini de Hollanda’da okuduk.
Nur içinde yat Necmi ağabey.
**************************
Bu Ne Sevgi Ah ve Yollar Niçin Bitmiyor: Abdullah Yüce’yi 27 yıl önce kaybetmiştik
İstanbul’da bir bankada çalışırken amatör şarkıcılık yapan dayım İzzettin Aytekin kanalıyla tanımıştım rahmetliyi. Mersin’e bir konser için geldikleri zaman 16 yaşında idim. Beraberinde ünlü komedyen İsmail Dümbüllü de vardı. yengemin yaptığı içli köfteleri ceplerine doldurarak ayrılmışlardı Mersin’den.
17 Yaşımda iken, İstanbul’da Konservatuar’a kayıt olmaya gitmiştim.
O sırada tabii ki aile dostumuz olan Abdullah Yüce’nin Yeniköy’deki evine gitmiştim. Benimle yakından ilgilenmişti merhum. İstanbul gibi bir metrepolda yaşayabilmem için beni, Şükran Ay’ın kocası Turan Turanlı’ya teslim etmişti. (Kaybettiğimiz Savaş Ay’ın babası.) Turan Turanlı ünlü bir sihirbaz ve gösteri sanatçısıydı. Çadır tiyatroları kurardı ve o çadırlarda konserler organize ederdi. Çadır o zaman Bakırköy’de idi. Sinan Subaşı o günlerin ünlü şarkıcısıydı. O’nunla birlikte sahneye çıktım ve şarkı söyledim. Ama şarkıcılık bittikten sonra da sandalye toplama işlemine de katıldım.
İstanbul’daki şarkıcılık meceram kısa sürdü. Birkaç filmde rol aldıktan sonra Mersin’e döndüm.
Daha sonra kader beni Hollanda’ya taşıdı. Hollanda’da gazetecilik yaparken, seyahatçılık ve konser organizasyonu da yapıyordum.
Bir organizasyona Abdullah Yüce’yi de ekledim. Eski günleri yad ettik.
1984 yılında Hollanda’dan Mersin’e göç ettiğimiz zaman, Abdullah Yüce’yi, ailece işlettiğimiz Popeipolis-Karaçay adlı Gazino Restaurant’a getirdim. Tam altı ay sahneye çıktı merhum Yüce.
27 Kasım 1995’te vefat ettiği zaman 75 yaşındaydı Abdullah Yüce.
Yıllar sonra, 2012 yılında bana bir e-mail mesajı geldi. Mesaj merhumun kızından geliyordu. Evde fotoğraflarımı bulmuştu. Sonra da internette web sayfamı. Yazıştık Abdullah Yüce’nin sevgili kızıyla. O bana, ben de ona fotoğraflar gönderdik.
Nur içinde yatsın !!!