Hilmi Özden
Dr. Reşit GALİP’in (Mustafa Reşit Baydur (1893, Rodos – 5 Mart 1934, Ankara)
AZİZ HATIRASINA
Türküm dedim dünya ahret
Doğruluğum istikamet
Çalışkanlık hem mürüvvet
Yasa üzre ol maharet[1]
Küçükleri koru gözet
Büyüklere hürmet sarf et
Türk dünyaya bir emanet
Gelecektir bak selamet
Türk milleti canım kurban
Yoksul yetim bize yaran[2]
Türk ülkesi olur Turan
Işık saçar rehber Kuran
Atatürk’üm verdin bize
Hür düşünce ilim[3] göze
Dönüş olur Türk’e öze
Yorgunluk yok ele dize[4]
Özden anlat sen bunları
Düşmanları oyunları
Türk’e kurt ve koyunları
Uygur Göktürk ok Hunları
Saygı ve Dostlukla
Hilmi Özden
Tıbbiyede okurken iki kez eğitimini bırakıp Balkan ve I. Dünya Savaşına gönüllü olarak katılan Dr. Reşit GALİP’in aziz hatırasına:
İyi ki sizler vardınız.
Vefat ettiğinde cebinden 5 lira çıkmıştır.
Atatürk’le tartışacak kadar aydın birikimine sahiptir.
Atatürk’ün kendisini sevdiğini ve saygı duyduğunu bildiği halde ondan bile hiçbir şey istemeyecek oranda vakar sahibidir.
Öldüğünde çocuklarına maddî hiçbir şey bırakamamıştır.
Onların nesli bir destandır.
Destan olmayanlar onların destanlarını okurlarsa belki(!) anlayabilirler.
Ebedi olun durağınız Cennet olsun.
Orhan Seyfi ORHON onun için şu veciz ifadeyi kullanmıştır:
“O bizim yürüdüğümüz yolda koşuyordu!”
ANAYASA’NIN 5. MADDESİ
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”.
ATATÜRK:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”.
ANAYASA’NIN 10. MADDESİ
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür”.
2009 yılında Mazlum-Der tarafından “ırkçı söylemler içerdiği ve tercih hakkını kaldırdığı” iddiasıyla Andımızın okunmasının iptali için Danıştay 8. Dairesine başvurdu. Millî Eğitim Bakanlığı o dönemde Hukuk Müşavirliği imzası ve Bakan adına buna itiraz etti. Millî Eğitim Bakanı olan Nimet Çubukçu, 23 Ekim 2009’da Danıştay’a kaldırılmaması doğrultusunda görüş bildirmişti: “Ant, ırkçılık içermiyor. Pedagojik anlamda aykırı değildir. Öğrenci Andı’nda yer alan ifadeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci Andı’ndaki ülküm, yükselmek ileri gitmektir deniyor. Ey büyük Atatürk; açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim ifadesi, Anayasa’nın 2. maddesiyle doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir. Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir…” diyerek iptal talebine karşı savunma yapmıştı. Danıştay 8. Dairesi, 9 Kasım 2009’da davanın ilk incelemesini yaptı, yürütmenin durdurulması istemini, oy birliğiyle reddetti.
2009 DANIŞTAY 8. DAİRE’NİN GÖRÜŞÜ
“Anayasanın 66. Maddesinde, -Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür hükmüne yer vermiştir. Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları, herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adıdır. Aksi yöndeki davalı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim anayasamızda Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın Türk olduğunu belirtmiştir. Açıklanan nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine okullarda andımız yeniden okunmaya başlanmıştır.
Danıştay 8. Dairesi yukarıdaki gerekçeyle, 2011’de Ant’ın okunmaya devam edilmesi yönünde oybirliğiyle karar vermişti[5]. Danıştay 8. Dairesi 18 Şubat 2011’de Millî Eğitim Bakanlığını destekleyecek şekilde karar verdi. Danıştay 8. Daire, andın okutulmasına imkân tanıyan düzenlemenin iptal istemini de 1 Nisan 2011’de oy birliğiyle reddetti.
Ancak 8 Ekim 2013 günü, Çözüm Sürecinde (Bu sürecin çözüm değil ölüm süreci olduğu daha sonra anlaşılmıştır), Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı; İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinde bir değişiklik yaptı; andımızı kaldırdı. “Bugünün dünyasında söyleyenler de, söyletenler de neyi niçin söylediklerini çok düşünmez hale gelmişti. Günün şartlarına uyduruldu” gerekçesini öne sürdü. Eğitim işkolunda örgütlü sendikalar (Türk Eğitim-Sen ile Eğitim-İş); iptal için Danıştay’a başvurdular. 2013 yılından 2018 yılına kadar karar çıkmadı. Sonunda Danıştay 8. Dairesi; başvuruyu haklı buldu, yönetmenlik değişikliğini iptal etmiş oldu.
18 Nisan 2018’de andımızın okunmaya devam edilmesi kararına uyulmadı. Millî Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk, kararı temyiz etti. Temyizde Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), “Andımız’ın okullarda okutulmasına hükmeden Danıştay’a gönderdiği itiraz dilekçesinde metin için ‘anakronik‘ (çağdışı) nitelemesinde bulundu”. Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu, Mart 2021’de oy çokluğuyla (7\6) değişikliğin uygunluğuna karar verdi (kurul sayısının aleyhteki görüşte olanların sayıca çoğalması beklenmişti). Hükümet de 11 yıl sonra andımızı kaldırma gerekçesini açıkladı: “Soğuk Savaş döneminde kapalı toplumlarda bir dönem öğrencilerde millî bilinç uyandırılması amacıyla toplu ve sözlü tekrarlara dayanan törensel uygulamalar güncelliğin yitirirken; ileri demokrasilerde uygulamaların terk edildiği gözlenmektedir. Öğrencilerde millî bilincin uyandırılmasına yönelik bu tür uygulamaların yararlı bir etkisi bulunmamaktadır. İlkokullarda her sabah esas duruşta ant okunması, pedagojik olarak da zararlı bulunmakta, öğrenci olmayan, ezbere dayalı bu tip zorunlu zararlı tekrarların öğrencilerin zihinlerini gelişimini olumsuz etkilediği vurgulanmaktadır. Bu yüzden okullardaki Andımızın okunmasına yönetmelik değişikliğiyle son verdik[6]” diyordu.
ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Japonya vb devletler gibi her devletin bir andı-aidiyet yemini vardır. Örneğin ABD andı, el kalp üzerine konarak okunarak okunur. Türkiye’deki Ant karşıtlığı; metin içindeki “Türk” sözcüğü nedeniyledir. Ayrılıkçı yapılar, bunun ırkçılık; teokratik özlemliler ise ümmet karşıtlığı olduğunu öne sürmektedirler. Oysa Anayasamızın 66. maddesini tekrar vurgulamak üzere Türk milletini şöyle tanımladığı unutulmamalıdır: “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”Atatürk ise; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” şeklinde açıklamıştır. Her ikisinde de Irkçılık ifade eden bir tanım yoktur. Batılı-garplı devletler, Büyük Selçuklu Devleti’nden itibaren doğu-şark toplulukları “Türk” diye ifade etmişlerdir. Nitekim Anadolu Selçuklu ile Osmanlı devletlerine “Türk” ve Kurtuluş Savaşı’nı sürdüren Kuvay-ı Milliye’yi de aynı sözcükle ifade edilmiştir. Daha meclis Ankara’da toplanmadan “Türkler” denmiştir. İstanbul merkezli Osmanlı Devleti karşısındaki Anadolu halkını Türk olarak genellemişlerdir. O nedenle kurulan devletin adı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur. Etnik veya teo stratejilere göre Atatürk’ün millet ve milliyetçiliğini tanımlamak ve yargılamak, en iyimser şekliyle ayrıştırmadır. Çağdaş ve geniş boyutlu bir kavramın daraltılmasıdır. Türkiye’yi Yogoslavyalaştırmak, Iraklaştırmak anlamını içerir. Laik anlayıştan uzaklaştırmak, tasada ve kıvançta bölünmez bütün olma ülküsünden saptırmak, ülkeyi kent devletçikleri anlamında özerkleştirmek, ulusal devleti yok etmek vb anlamlara gelmektedir[7].
Balkanlarda “Elhamdülillah müslümanım” ifadesi “Elhamdülillah Türk’üm” şeklindedir. Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri’nin talebeleri Balkanlara bu idrakî yerleştirmişlerdir. Çünkü Pîr-i Türkistan “Elhamdülillah Türk’üm, Müslüman’ım” anlayışı ile doksan binden fazla manevi evladını yetiştirmiştir. Türkistan’dan Anadolu ve Balkanlara Türklük şuurunun taşıyıcıları bu alp erenlerdir.
Şimdi Türk nesline yasaklanmak istenen andımızın sözlerine gelelim: Prof. Dr. Nurullah ÇETİN (30 Eylül 2013) Bey’in yazdığı Andımızla (Andımıza ilave cümleler de onun anlam ve bütünlüğünü bozmamıştır) ilgili yazısından ayet ve hadislerle andımıza dinî açıdan itiraz ettiklerini zannettiklere nasıl cevap verdiğini hatırlatmak istiyorum:
TÜRKÜM
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN TÜRK mensubiyet şuurunu Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” vecizesinde açıklar. Biz burada nice alim ve arif atalarımızdan sadece Kaşgarlı Mahmud, Hacı Bektaş-i Veli ve Mevlana’nın şu sözlerini paylaşmamız yeterli olur kanaatindeyim: Kaşgarlı Mahmud’un Divan-u Lügat-i Türk’te ifade ettiği “iki hadis bulunmaktadır. Kâşgarlı Mahmud¸ Dîvân-ı Lugâti’t-Türk’ü yazma sebebini Allah’a ve Hz. Muhammed’e (s.a.v.) övgü bölümünden hemen sonra şöyle açıklamaktadır. “Talih güneşinin Türklerin burcunda doğduğunu ve Cenab-ı Hakk’ın Türk hakanlığını göğün felekleri arasına yerleştirdiğini¸ onlara Türk dediğini ve egemenlik verdiğini¸ onları çağın hakanları yapıp¸ dünyaya hükmetmenin dizginlerini ellerine verdiğini¸ onları tüm beşeriyete memur ettiğini¸ doğruluğa yönelttiğini¸ onlara katılanlar ve onlar adına çabalayanları güçlendirdiğini¸ böylece istedikleri her şeyi elde ettiklerini ve çapulcuların rezilliğinden kurtulduklarını idrak ettim ve anladım ki akıl sahibi her insan onlara katılmalıdır; aksi hâlde onların ok yağmuruna maruz kalır. En iyisi gönüllerini almak¸ kulaklarına eğilmek suretiyle onlara yanaşmak ve onlarla kendi dillerinde konuşmaktır. Hasımlarından birisi onların tarafına geçerse¸ onu diğerlerinin hışmından korurlar; başkaları da onunla birlikte iltica edebilir ve böylece kötülüğe maruz kalma konusundaki tüm korkular bertaraf olur.” , Kâşgarlı Mahmud¸ eserini yazma sebeplerinden birini de şöyle izah eder: “Buharalı imamlar arasındaki bir güvenilir kaynaktan ve Nişabur halkının bir imamından işittim. Her ikisi de aşağıdaki hadisi aktardı ve ikisinin de isnat zinciri Rasûlullah’a (Allah’ın salât ve selamı onun üzerine olsun) dayanıyor. Kıyamet alametlerinden¸ ahir zaman azaplarından ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkışından söz ediyordu¸ dedi ki: ‘Türklerin lisanını öğrenin¸ çünkü onların saltanatı uzun sürecektir.’ Kaşgarlı Mahmud bu hadis sahih ise-vebali boyunlarına olsun- Türkçeyi öğrenmek dinî bir vecibedir. Eğer sahih değilse¸ marifet bunu gerektirir.”
Hacı Bektaş Atamız “Türk Milleti cihana hâkim olmak için yaratılmıştır[8]” demektedir. Tabi bu ifade kökleri güçlü bir Yesevî geleneğe dayanmaktadır.
Hazreti Mevlana da Mesnevi’de: “Ne mutlu o Türk’e (kâmil insana) ki; çekinmeden, korkmadan konuşmasına devam eder ve atını ateşle dolu hendekten sıçratıverir(ölümü (bile) göze alarak, çok tehlikeli bir iş olan hakikatleri söylemeyi başarır).O, heyecanla, İlâhî aşkla atını öyle bir hızlı sürer, öyle şahlandırır ki, onu ötelere, göklerin üstüne çıkarmayı düşünür! O yalnız Allah’ı düşünür. Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da[9]…”
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ailesinin Mevlevî; babası Ali Rıza Bey ailesinin Bektaşî ve Bayramî meşrepten geldiğini burada hatırlamak gerekmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir babalarından Ziya Gökalp Bey Ali Emirî Efendiden tek nüsha olan Divan-u Lügat-ı Türk’ü rica etmiş Kilisli Rıfat Efendi sayesinde Türk Düşünce tarihine kazandırmıştı. Atatürk bu eserleri ve hakikatleri okumuş ve biliyordu. Onun “Ne mutlu Türküm diyene” vecizesi asırların imbiğinden ve çilesinden geçmiştir.
DOĞRUYUM
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud suresi, Ayet Nu:112)
ÇALIŞKANIM
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir.”(Necm suresi, Ayet Nu: 39-40)
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma zamanı yapan O’dur.” (Furkan suresi, Ayet Nu: 47)
“Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra Suresi, Ayet Nu: 19)
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas suresi, Ayet Nu: 77)
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a suresi, Ayet Nu: 10)
“Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. Dedi ki: Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O’nun katındadır.” (Al-i İmran suresi, Ayet Nu: 195)
İLKEM; KÜÇÜKLERİMİ KORUMAK, BÜYÜKLERİMİ SAYMAKTIR
“De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.” (En’am suresi, Ayet Nu: 151)
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra suresi, Ayet Nu: 17/23)
“-Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi mutlaka yapan melekler vardır.” (Tahrîm suresi, Ayet Nu: 66/6).
Hadisler: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Hz. Muhammed (sav), Tirmizî 7/155, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.)
”Bir genç, yaşından dolayı bir kimseye saygı gösterirse Allah (c.c.) da yaşlanınca kendisine saygı gösterecek kişiler takdir eder”. (Hz. Muhammed (sav), Tirmizi Kitabul-Birr-2023.)
Peygamberimizin (s.a.v.) çocukları öptüğünü gören bir bedevî, bunu pek tuhaf bularak: “Hayret! Siz çocukları öpüyor musunuz? Biz çocukları hiç öpmeyiz” deyince, sevgi pınarı Efendimiz ona acıyarak bakmış: “Allah Teâlâ senin kalbinden sevgiyi söküp almışsa, ben ne yapabilirim”, buyurmuştur. (Müslim, Fedâil 64, Edep 18)
Peygamberimiz (s.a.v.) torunları Hasan ve Hüseyin için: “Onlar benim dünyamdan (öpüp kokladığım) iki güzel çiçeğimdir” derdi. (Buhari Menakıp 22)
“Hz. Peygamber yolda rastladığı çocuklara selam verirdi”. (Buhari, İsti’zan 15)
Hz. Enes diyor ki: “Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in-Medine’nin- Avali semtinde oturan bir sütannesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi.”
Hz. Ömer (r.a.) bir adamı vali tayin etmişti. Vali ile beraber bulundukları sırada Hz. Ömer, babası şehit düşmüş olan bir çocuğu şefkatle sevip bağrına basmıştı. Vali, Hz. Ömer’in bu şehit çocuğuna karşı gösterdiği şefkati yadırgamıştı. Hz. Ömer’e: “Benim üç çocuğum var, hiç birisini kucağıma alıp öpmedim,” dedi. Hz. Ömer: “Kendi evladına şefkati olmayanın Allah’ın kullarına da şefkati olmaz. Bu sebeple seni valilikten azlettim!” dedi ve onun görevine son verdi.
İLKEM YURDUMU, ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEKTİR
“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” (Mümtehine Suresi, Ayet Nu: 8-9)
Hz. Muhammed (sav): “Vatan sevgisi imandandır.”
“Allah rızası için bir gün nöbet beklemek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır.” (Buhari; Cihad, 71)
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, hicret esnasında Mekke’den ayrılırken Hezreve denilen yerde devesini durdurdu. Doğduğu ve çocukluk yıllarından beri yaşadığı yer olan mukaddes belde Mekke’ye son kez hüzünle baktı, baktı. Ve şöyle buyurdu:
“Vallahi sen bana Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah’ın katında en sevgili olanısın. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmaz, senden başka yerde yurt ve yuva tutmazdım.” (Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, C. 1, s.288)
İLKEM MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEKTİR
Allah, Müslümanları kendi milletlerinin düşmanlarına karşı savaşa çağırıyor: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar—Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere—kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz herşey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.” (Enfal Suresi, Ayet Nu: 60)
Hz. Muhammed (sav) de milletini özünden çok seven bir peygamberdi. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.”
Kızının Vasile B. el-Eskâ (ra)’ dan aktardığına göre o şöyle demiştir: -“Ey Allah’ın Resûlü, kavmiyetçilik nedir?” dedim. Resulullah (sav): “Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardımcı olmandır.” buyurdu. (Ebû Davud, edeb 112)
Vasile b. el-Eska (r.a.): “-Ya Resülallah, kişinin soyunu-sopunu (kavmini) sevmesi, kavmiyetçilik (asabiyye) sayılır mı?” diye sormuş, Hz. Peygamber de: “-Hayır, kişinin kavmine zulümde yardımcı olması kavmiyetçilik (asabiyye) dir.” cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, IV, 107,160, İbn-i Mace. Fiten 7.)
ÜLKÜM; YÜKSELMEK, İLERİ GİTMEKTİR
Ayet: “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer suresi, Ayet Nu: 9)
Hadis: “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır.” (Hz. Muhammed (sav), El-‘Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 323)
EY BÜYÜK ATATÜRK!
Atatürk neden büyüktür? Çünkü o, kendi döneminde Millî Mücadele sürecinde, son Haçlı ordularını Müslüman Türk vatanı olan Anadolu içlerinde durdurmuş, önüne katıp geldikleri yere; denize dökmüş bir İslam mücahididir de ondan büyüktür. Haçlı ordusuyla savaşan İslam mücahidi bir komutana saygı duymanın İslam’a, Kur’an’a aykırı tarafı neresidir acaba?
Atatürk, Türk-İslam vatanı olan Anadolu’nun emperyalist Batılılarca tekrar Hristiyan yurdu olmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Haçlı Batının Sevr planıyla Anadolu’yu paramparça etmesine, bölüp parçalamasına ve yutulabilecek lokma haline geldikten sonra kolayca yutmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Türk vatanı Anadolu’da Müslüman Türk’ün Müslümanlığını özgürce yaşamasına imkân veren bir bağımsız millî Türk devleti kurduğu için büyüktür.
Atatürk, Türk vatanı Anadolu’da Türk istiklâlinin, hürriyetinin simgesi olan Türk bayrağının özgürce dalgalanmasını sağlayan bir millî Türk devleti kurduğu için büyüktür.
Atatürk’ün büyüklüğünü anlamak için emperyalist Haçlı-Siyon çevrelerin Türk milletine düşmanlığına bakmak lazım. Bağımsız millî Türk devletini tasfiye etmeyi bir proje halinde uygulamaya çalışan batılıların sözlerine bakmak lazım. Mesela İngiliz derin devletinden Andrew Duff, Eylül 2005’te şöyle demiş: “Türkiye Avrupa’nın gerçek partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizmle mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye artık Kemalizmde değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli. Türkiye’nin, merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi (yani federatif yapı) yapıya geçmeye ihtiyacı var. Diyarbakır’da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil, diğer bölgeler için de öneriyorum.”
Türk çocukları Andımızı okurken “Ey büyük Atatürk!” diye haykırırken, bütün ruhlarıyla Atatürk’ün emperyalizme, Haçlı saldırılarına karşı duran istiklâlci şahsiyetini kuşanmış oluyorlar. Atatürk naçiz vücudu toprak olmuş, fani bir kişi idi. Ama yaptıklarıyla o, Türk milletinin bağımsızlık ruhunun bir sembolüdür.
Türk çocuklarını Amerika’nın yüce menfaatlerinin koruyucusu olarak, Amerikan varlığına armağan etmek isteyenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaktır.
Majesteleri Kral ya da Kraliçeye ve vârislerine bağlı kalıp yolunda ilerleyeceğine yemin edenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaklardır.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Kur’an-ı Kerim’de bir ayette Türklere bir gönderme vardır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah öyle bir millet getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; onlar mü’minlere karşı alçak gönüllüdürler, kâfirlere karşı onurlu ve güçlüdürler; Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lutfudur ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütuf ve ihsanı geniştir ve her şeyi bilendir.” (Maide suresi, 54.ayet)
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 13. ayet)
Bir hadis-i şerifinde de Hz. Muhammed şöyle diyor: “Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (asm) buyurdular ki: “Şiddetli savaşlar vukua geldiği zaman Allah mevalinden (Arap olmayan Müslümanlar) öyle bir ordu gönderecek ki atlarının cinsi yönünden Arapların en kıymetlisi ve silah yönünden onların en iyisi olup Allah, İslam dinini onlarla te’yid (takviye) edecektir.”
Mehmet Akif Ersoy, “Ordunun Duası” şiirinde “TÜRK ERİYİZ, SİLSİLEMİZ KAHRAMAN” diye haykırırken “NU MUTLU TÜRKÜM DİYENE” ile aynı duyguları taşımaktadır:
Yılmam ölümden, yaradan, askerim;
Orduma, “gâzî” dedi Peygamberim.
Bir dileğim var, ölürüm isterim:
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
“Allâhu ekber!” gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhu ekber!
Orduma, “gâzî” dedi Peygamberim.
Bir dileğim var, ölürüm isterim:
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
“Allâhu ekber!” gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhu ekber!