Doku bankacılığında yurt dışına bağımlılık azalıyor
Yeni nesil biyoteknoloji üssü Stembio, TÜBİTAK MARTEK AR-GE ve İnovasyon bölgesinde faaliyetlerine başladı. Stembio Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Özsu, kök hücre ve doku teknolojileri alanında hizmet verdiklerini söyledi. Özsu, “Türkiye’de ilk ve tek hibrit hücre ve doku merkezi olma özelliğine sahip Stembio, üstün teknolojiye sahip laboratuvarıyla doku bankacılığında yurt dışına bağımlılığı azaltacak. Çeşitli hücresel ürünlerin üretilmesi ile kanser aşılarından gen tedavi hücresel ürünlerine kadar birçok alanda klinik kullanım ve çalışmalarda üstünlük sağlayacak” dedi.
Biyoteknoloji merkezi Stembio Kordon Kanı Hücre ve Doku Merkezi, hücresel ve moleküler düzeyde gelişen modern sağlık teknolojilerinin Türkiye’ye kazandırılmasına ve bu alanda yeni bilgilerin üretilip çeşitlendirilmesine destek olmak amacıyla kuruldu. TÜBİTAK MARTEK AR-GE ve İnovasyon bölgesinde faaliyetlerine başlayan Stembio, kordon kanı bankacılığı, doku bankacılığı ve kök hücre üretimi ile bankacılığı alanlarında hizmet verirken, yedi alt bölümde çalışmalar ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Utku Ateş liderliğinde
Stembio Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Özsu, Genel Medikal Direktör Prof. Dr. Utku Ateş liderliğinde alanında yetkin bir kadroya ve ileri teknolojik altyapıya sahip olduklarını söyledi. Özsu, “Stembio, gelişmiş laboratuvarıyla aynı merkezde tüm işlemleri gerçekleştiriyor, tüm faaliyetlerimizi ulusal ve uluslararası mevzuatlara uygun ve dünya standartlarının gerektirdiği şekilde yürütüyoruz. Avrupa Birliği’nin İyi Üretim Uygulamaları Kalite Güvence Sistemi (Good Manufacturing Practices, GMP) kapsamında verilen cGMP sertifikasına sahibiz. Misyonumuz gereğince bilimsel ve etik değerler çerçevesinden asla ayrılmadan hizmetlerimizi en üst düzeye çıkaracak, ileri teknoloji standartları uygularken sürdürülebilir ve güvenilir süreçler sunacağız” dedi.
Klinik çalışmalarda üstünlük sağlayacak
Stembio’nun vizyonu doğrultusunda Türkiye’de tıbbın geleceğine yatırım yaptıklarını ifade eden Özsu, hücresel ve moleküler düzeyde gelişen sağlık teknolojilerini ülkemize kazandırmayı amaçladıklarını söyledi. Özsu, “800 metrekaresi üretim merkezi olmak üzere toplam 2000 metrekare kapalı alanda, tüm süreçlerin özel yazılımlar ile 7/24 izlendiği bir ortamda hizmet veriyoruz. Türkiye’de ilk ve tek hibrit hücre ve doku merkezi olma özelliğine sahip Stembio, üstün teknolojiye sahip laboratuvarıyla doku bankacılığında yurt dışına bağımlılığı azaltacak. Genetik hastalıklardan kanser türlerinin iyileştirilmesine, gen tedavilerinden hücresel ürünlerin üretilmesine kadar birçok alanda klinik kullanım ve çalışmalarda üstünlük sağlayacak. İlk kordon kanı saklama işlemimizi de gerçekleştirdik. Bilimsel ve etik değerlere bağlı kalarak hizmetlerimizi en üst düzeye çıkarmak için çalışmaya devam ediyoruz” diye konuştu.
Hekimlere ve hastalara destek
Stembio Genel Medikal Direktörü Prof. Dr. Utku Ateş, Türkiye’ye kazandırdıkları gelişmiş laboratuvardan dolayı büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Meslektaşlarının uyguladıkları tedavilere destek olmak amacıyla Sağlık Bakanlığı ve TITCK tarafından Ruhsatlandırılan ve faaliyet izni alan ve eşzamalı olarak EATCB (Avrupa Doku ve Hücre Bankalar Birliği) üyesi olan merkezlerinde 40’a yakın çeşitte hücre ve doku ürünü ile hizmet vereceklerini, sağlık alanındaki en güncel hücresel uygulamaları hekimlerle paylaşacak ve hastalara umut ışığı olacaklarını belirten Ateş, sözlerine şöyle devam etti: “Stembio’yu daha iyi hizmet verebilmek amacıyla yedi alt birim altında yapılandırdık. Bunlar arasında; StembioCell; hücresel tedavi ürünlerinin üretilmesi ve bankacılığı, StemCord; otolog (kişisel) ve allojenik (toplum için bağış) kordon kanı işlenmesi ve bankacılığı, StemTissue; insan kaynaklı doku graftlerinin (allograft) üretimi ve bankacılığı, StemRegen; rejeneratif uygulamalara yönelik hizmet ve cihazların sunulması, StemEst dermokozmetik ve estetik uygulamalara yönelik hizmet ve ürünler, StemAnima hayvanlara yönelik doku ve hücresel tedaviler, StemGen; gen tedavilerinde kullanılan hücresel ürünler yer alıyor.”
25. UÇAN SÜPÜRGE ULUSLARARASI KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ AFİŞİ HAZIR!
Bu yılki teması Kadınların Mirası olarak belirlenen, 26 Mayıs – 5 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek 25. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin afişi duyuruldu. Festival afişi Janet Eke ve Kerim Can Kara’nın tasarımıyla Mareliber tarafından hazırlandı.
Festivalin bu yılki afişi her yaştan kadının birlikte inşa ettiği mirasa ve doğanın eşitliğine odaklanıyor. Afiş kadınların mücadelede ve yaşamda bir aradalığına vurgu yapıyor. Ayrıca dünden bugüne birlikte yaratılan feminist mücadelenin mirasını, geleceğe de birlikte taşımaya ve doğayla iç içe, tahakkümsüz bir yaşama işaret ediyor.
Festival 26 Mayıs’ta Onur Ödülü, Bilge Olgaç Başarı Ödülü, Genç Cadı Ödülü ve Tema Ödülü’nün sahiplerine verileceği açılış töreniyle başlayacak. Bu yıl Onur Ödülü oyuncu Şerif Sezer’e, Bilge Olgaç Başarı Ödülleri oyuncular Neşe Yulaç, Ayşenil Şamlıoğlu ve yapımcı Anna Maria Aslanoğlu’na, Genç Cadı Ödülü ise oyuncu Nazlı Bulum’a verilecek. 5 Haziran’a dek sürecek festival Ankara’da sinemaseverleri ağırlayacak. Ayrıca programda yerli ve uluslararası konuklarla söyleşiler, paneller ve gösterimlerin ardından sohbetler de yer alacak. Dünyanın dört bir yanından yönetmen koltuğunda kadınların oturduğu filmlerin sinemaseverlerle buluşacağı festival programı ise önümüzdeki günlerde açıklanacak.
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 25 yıldır olduğu gibi bu yıl da dünyanın çeşitli ülkelerinden kadın sinemacıların filmleriyle izleyicilerini buluşturmayı planlıyor. Bu yıl festivalde, İspanya’dan Hindistan’a, Ukrayna’dan Vietnam’a kadar 60’ı aşkın kadın yönetmenin filmi gösterilecek. Festivalde gösterilecek filmler arasında ünlü yönetmen Icíar Bollaín’in San Sebastian’da prömiyerini yapan ve En İyi Bask Filmi Ödülü’nü alan son yapımı Maixabel de yer alıyor. Film, siyasi bir cinayete kurban giden eşinin katiliyle “herkes ikinci bir şansı hak eder” diyerek yüzleşen Maixabel Lasa’nın gerçek hayat öyküsüne dayanıyor. Romanyalı oyuncu ve yönetmen Alina Grigore’nin San Sebastian Film Festivali’nden En İyi Film Ödülü ile dönen filmi Mavi Ay (Blue Moon) ise Romanya’nın kırsal bir bölgesinde yaşayan Irina ve sorunlu ailesinin ilişkisinden yola çıkarak karmaşık aile ilişkilerini sorguluyor.
Blue Moon (Mavi Ay), Alina Grigore, (2021)
Hindistanlı yönetmen Payal Kapadai’nin Cannes’da En İyi Belgesel Ödülü’nü alan filmi Hiçbir Şey Bilmediğimiz Bir Gece (A Night of Knowing Nothing) ise uzaktaki sevgilisine mektuplar yazan üniversite öğrencisi L ve mektupları üzerinden Hindistan’ın toplumsal ve politik atmosferinin değişimine eleştirel bir bakış geliştiriyor.
Kateryna Gornosta’nın geçen yılki Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan filmi Stop – Zemlia ise günümüz Ukraynası’nda bir büyüme hikayesine odaklanıyor. Gornosta’nın kendi hikayesiden yola çıktığı filmde, içine kapanık bir genç olan Masha’nın kendini keşfetme öyküsü öne çıkıyor. Festivalde seyirciyle buluşacak başka bir büyüme hikayesi ise Vietnam’dan. Ha Le Diem’in filmi Children of the Mist, kadınların çocuk yaşta evlendirildikleri Kuzey Vietnam’ın dağlık bölgesinde yaşayan 13 yaşındaki Di’nin hikayesine odaklanıyor.
Stop – Zemlia, Kateryna Gornosta (2021)
Festivalde uluslararası filmlerin yanısıra Türkiyeli yönetmenler Ceylan Özgün Özçelik ve Senem Tüzen’in yeni filmleri de yer alıyor. Ceylan Özgün Özçelik’in Cadı Üçlemesi’nin ikinci filmi 15+, kendilerine şiddet uygulayan kocalarını öldüren Aylin ve Havva’nın mektuplarını takip eden deneysel bir belgesel. Ana Yurdu’yla tanınan Senem Tüzen’in Adam Isenberg ve Noah Amir Arjomand ile birlikte yönettiği, 41. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması’ndan En İyi Film Ödülü ile dönen Eat Your Catfish ise ALS’li Kathryn’in gözünden bocalayan bir aile portresi çiziyor.
Ayrıca bu yıl festival programı kapsamında gösterilecek filmler arasında Berlin Uluslararası Film Festivali’nin ödüllü filmleri de bulunuyor. Berlinale’de büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan Carla Simón imzalı Alcarràs, Natalia López’in yönettiği Jüri Özel Ödüllü Robe of Gems, Kaltrina Krasniqi’nin ilk uzun metrajlı kurmaca filmi olan Vera Dreams of the Sea ile Nina Menkes’in çok ses getiren filmi Beynimiz Yıkanmış Ankara’da Uçan Süpürge ile izleyicisiyle buluşacak.
“Benim Marmaram Hayata Kavuşmalı!” Diyen Herkes İçin Marmara Kültürleri Ağı!
Marmaralı sivil toplum kuruluşlarını, uzmanları, bilim insanlarını ve sanatçıları bir araya getiren Marmara Kültürleri Ağı, 21 Nisan’da çevrimiçi düzenlenen açılış etkinliğinde Marmara Denizi’ni korumak için adım atmak isteyen herkese çağrıda bulundu. Marmara Denizi yüzyıllardır kıyılarında çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan, sularında ise birbirinden farklı balık ve canlı hayatını barındıran dünyanın en özel iç denizlerinden birisidir. Böylesi doğal ve kültürel bir zenginliğin kaynağı olan deniz, günümüzde insan kaynaklı kirlenmenin ve aşırı kullanmanın sonucu sahip olduğu değerleri birer birer yitiriyor ve tüm deniz varlıklarıyla ölüme doğru sürükleniyor. “Kaybedecek zaman yok, dayanışma ile Marmara Denizi’ni kurtarabilir ve iyileştirebiliriz” diyen Marmaralı sivil toplum kuruluşları, uzmanlar, bilim insanları ve sanatçılar “Adaları ve Boğazları ile Marmara Kültürleri Ağı” etrafında bir araya gelerek karşı karşıya olunan bu çevre ve yaşam krizi konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesini ve Marmara Denizi’nin kurtarılması için çabaların çoğalmasını hedefliyor. Bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilen bu ağ kapsamında, 2022 yılı boyunca Marmara Denizi’ni iyileştirmek için önlemlerin acilen alınması gerektiği konusunda uyarılarda bulunan bilim insanları ve uzmanlarla sanatçıları, yazarları, çevre örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını ve yerel halkı buluşturacak etkinlikler gerçekleştirilecek. Marmara Denizi ve karşı karşıya olduğu ekolojik yıkım tehlikesi ile ilgili bilgiler kamuoyu ile paylaşılacak, sanatçıların çalışmalarıyla Marmara Denizi’nin önemi, biyokültürel çeşitliliği ve bu denizin doğasıyla denge içinde yaşamayı başarmış yerel kültürlerden çıkarılacak dersler üzerinde durulacak. Bu çalışmalar uzun vadeli bir sürdürülebilir deniz ekolojisi ve deniz kültürleri savunuculuğunun ilk adımı olarak hayata geçiriliyor. Marmara Kültürleri Ağı, Marmara’yı yazan, çizen, düşünen, seven, korumaya çalışan ve “Benim Marmaram tertemiz sularıyla hayat dolmalı!” diyen herkesi bir araya getirmeyi amaçlıyor. Marmara Denizi’nin tüm değerlerinin altını çizerek sahiplenme bilincini ve üzerimize düşenleri yapma farkındalığını hep birlikte yaygınlaştırmalıyız. Deniz bize güzelliğini, balığını, bolluğunu, manzarasını, kokusunu ve rengini verirken, bizler karşılığında onu çöplerimizle, atıklarımızla kirletiyor ve aşırı balıkçılıkla hor kullanıyoruz. Marmara’nın hayat verdiği yerleşimler bugün onun canına geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Marmara sayısız canlı çeşidini, adaları, boğazları, yerleşimleri ve çeşitli deniz kültürlerini kucaklayacak ve besleyecek kadar engin ancak milyonlarca kişinin ve yüzlerce sanayinin kirliliğini saklayıp yutacak dipsiz bir çöp kovası değil. Bu sebeple Marmara Kültürleri Ağı insanın doğaya karşı hoyratlığının önüne geçmek, saygılı ve dengeli bir ilişki kurabilmek için Marmara Denizi’ne çevresinde yaşayanlar olarak nasıl sahip çıkabileceğimizi ve onu kollamayı başarmış kültürlerden neler öğrenebileceğimizi birlikte ele almaya çağırıyor. Deniz doğasında yaşanan çöküntünün ekolojik, sosyal ve kültürel sonuçları zincirleme bir şekilde yaşam değerlerimize kadar uzanıyor. Bundan sadece elli yıl önce Marmara ekosisteminde yer alan balık türlerinin neredeyse hiçbirine bugün rastlanmıyor. Müsilajın henüz bugünlerde görülmüyor olması rahatlamamızı sağlayacak bir durum değil, zira denize bırakılan atık su kirliliğinin önüne geçmek için hala somut adımlar atılmadı. Bilim insanları, yıllar içinde Marmara Denizi’ne giren aşırı azot ve fosfor atığı nedeniyle dip sularında oksijenin büyük kısmının kaybedildiği ve bunun büyük bir ekolojik tehdit anlamına geldiğini söylüyor. Oksijenin azalmasıyla birlikte deniz canlıları da birer birer ölmeye başlıyor. Marmara’nın canını kaybetmiş bir denize dönüşmemesi için bu gerçeklerin bilinmesi ve denizi kurtaracak önlemlerin acilen alınması amacıyla bir araya gelen Marmara Kültürleri Ağı kurucuları, Marmara Denizi’ni korumak için kendisini sorumlu hisseden herkesi ağa katkı vermeye çağırıyor. Çevrimiçi düzenlenen açılış etkinliğiyle tanıtımı yapılan Marmara Kültürleri Ağı “Marmara için, #benimmarmaram için” diyen herkesi çalışmalara davet ediyor. Ağın ikinci etkinliği ise 27 Nisan’da gerçekleşecek “Yaman Koray Eserlerinde Marmara Kültürleri” başlıklı söyleşi olacak. Marmara için tüm çabaların ortak bir sese dönüşmesini sağlamak, sanatsal ve yaratıcı çalışmalarla Marmara’yı koruma gündeminin güçlenmesini ve daha geniş kamuoyuna ulaşmasını başarmak için hep birlikte olalım!MEBUSE TEKAY’IN ÖYKÜ KİTABI ANNEM GİBİ OLMADIM, KAFKA KİTAP LOGOLU YENİ TASARIMIYLA RAFLARDA!
Yazar ve avukat Mebuse Tekay’ın okurları hem mutlu eden hem de hüzünlendiren öykülerinin buluştuğu Annem Gibi Olmadım adlı kitabı, Kafka Kitap logolu yeni tasarımıyla yeniden okurlarla buluşuyor. Mebuse Tekay öykücülüğünün benzersiz büyüsünü gözler önüne seren Annem Gibi Olmadım’da yer alan öyküler aşka, dostluğa, yaşam sevincine, hayal kırıklığına, kısacası hayatın ta kendisine dokunuyor.
Kafka Kitap, Mebuse Tekay’ın, yayımlandığı ilk dönemde büyük beğeni kazanan Annem Gibi Olmadım adlı öykü kitabını 20 yıl aradan sonra yeniden edebiyatseverlere sunuyor.
Annem Gibi Olmadım, sıradan görünenlerin destansı varoluş hâllerini konu ediyor. Kadınlar, çocuklar, erkekler, başka ülkeler ve şehirler, şimdiye dek çoğuna başrol layık görülmemiş oyuncular gibi bu sayfalara yerleşip alabildiğine salınıyorlar. Kiminin anlatısı deli yel gibi esiyor, kimiyse en acı hisleri tarif ederken bile yanağınızı zarifçe okşuyor. Ama hep mağrur, hep yarını gözler hâlde…
Mebuse Tekay’ın toplam 16 öyküden oluşan Annem Gibi Olmadım adlı kitabı, Kafka Kitap logosuyla raflarda ve internet satış sitelerinde!
SOSYAL MEDYANIN YENİ FENOMENİ ‘ŞİLA’
4 Nisan Dünya Sokak Hayvanları Günü için hazırlanan video sosyal medyada viral haline geldi. Sokak hayvanlarına yönelik örnek bir sosyal sorumluluk kampanyası olarak hazırlanan video ünlü isimlerin de paylaşımıyla kısa zamanda binlerce beğeni aldı.
Son dönemlerde sokak hayvanlarına yönelik oluşan olumsuz algı, onlara yönelik kötü davranışlar kamuoyunun en çok karşılaştığı konular arasında yer alıyor. Hayvan haklarına yönelik gerekli yasal düzenlemeler ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları da hız kesmeden devam ediyor. Bu soruna yönelik 4 Nisan Dünya Sokak Hayvanları Günü için hazırlanan bir video ise sosyal medyada hızla yayılmaya devam ediyor.
SOSYAL MEDYADA HIZLA YAYILDI
#BenimEvimGebkim hashtagi ile GEBKİM bünyesinde sokak hayvanları için oluşturulan örnek ve sürdürülebilir yaşam alanını kamuoyuna yansıtarak sevginin öne çıkarıldığı videoda, uzun yıllardır GEBKİM OSB’de yaşayan ve bölgenin sembolü haline gelen Şila’nın bir günlük rutini bu özel gün vesilesiyle kayıt altına alındı. Onun sesinden ve gözünden insanlara karşı duyguları ve hisleri aktarıldı. Videoda Şila’nın görevliler tarafından beslenmesi, barınma olanakları ve yapılan veterinerlik işlemleri de yer alıyor. Video sosyal medyadan çok kısa sürede çok geniş kitlelere ulaşarak büyük bir başarıya da imza attı.
“SEVGİ VE İLGİNİN DE ÖNEMLİ OLDUĞUNU GÖSTERMEYİ AMAÇLADIK”
Hazırlanan video ile ilgili konuşan GEBKİM OSB’nin Yönetim Kurulu Başkanı Vefa İbrahim Aracı, “GEBKİM ekosisteminde sokak hayvanları ile sürekli etkileşim halinde olan bir yapı olarak kamuoyunda oluşan algı, olumsuz tutumlar ve nefret söylemleri bizleri derinden etkiliyor. Bu sorundan yola çıkarak onlar için GEBKİM bünyesinde oluşturduğumuz doğal, sürdürülebilir ve örnek yaşam alanını kamuoyuna yansıtarak sevgi ve ilginin de önemli olduğunu göstermeyi amaçladık.” ifadelerini kullandı.
“BENZER KURULUŞLARA DA ÖRNEK OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ”
Aracı, oluşturdukları ekosistem ile birlikte sokak hayvanlarının daha huzurlu bir ortamda yaşamlarını sürdürdüklerini de belirterek, “Onların en fazla terk edildikleri bölgelerden biri olan sanayi bölgelerine yönelik algı ve hayvanlara karşı artan kötü tutumun değişmesi için böyle bir çalışma gerçekleştirme kararı aldık. Yaklaşık 10 yıldır 16 besleme noktası ve 52 kulübe kapsamında 100’den fazla patili dostumuzun bakımını üsleniyoruz. Bu çalışmamızın benzer kuruluşlara da örnek olabileceğini düşünüyoruz. Bu kampanya ile birlikte onlarla birlikte yaşamanın ve bizlerin neşe kaynağı olduklarını umarım tekrar hatırlatabilmişizdir” dedi.
MERAKLI GUGU’NUN ve UYKUCU AYI HUBOŞ’UN MACERALARI, UÇAN FİL’İN RENKLİ KİTAPLARINDA ÇOCUKLARI BEKLİYOR!
Antarktika’da yetişmeyen karahindiba bitkisinin peşinde heyecanlı bir yolculuğu anlatan Meraklı Gugu – Karahindiba ve sürekli bölünen bir kış uykusunun öğretici hikâyesiyle Huboş – Uykucu Ayı, nisan ayında Uçan Fil’in resimli çocuk kitapları arasında yerini aldı! Epsilon Yayınevi’nin çocuk kitapları markası Uçan Fil’in tüm kitapları, raflarda ve internet satış sitelerinde!
Meraklı Gugu – Karahindiba
Övgü Tahberer Terleç
Resimleyen: Deniz Yağmur
Meraklı Gugu, ansiklopedi karıştırmayı çok seviyordu. Rastgele seçtiği sayfalardaki kelimelerle ilgili hayaller kuruyordu. Bu sabah karşısına karahindiba adlı çiçek çıkmıştı. Ancak bu kez hayal kurmayı bırakıp onu bulmaya karar verdi. Acaba, bu macerada Meraklı Gugu’yu neler bekliyor?
Huboş – Uykucu Ayı
Renan Özdemir
Resimleyen: Sema Gürsoy
Yemyeşil bir ormanda adı Huboş olan, sevimli tombiş bir ayı yaşarmış. Bu ayıcık havaların soğuduğunu görünce “Kış uykusuna yatmanın tam zamanı,” demiş. Sıcacık mağarasına girip, pijamasını giymiş dişlerini fırçalamış. En sevdiği yastığını da alarak yatağına yatmıııış. Ohh şimdi mışıııl mışıl bir kış uykusu çekmenin tam zamanıymış. Huboş uykuya dalmak üzereymiş ki birden kapısı çalınmış. “Güm, güm!” Gelen kimmiş acaba?
Bazı hayvanlar için kış uykusu çok önemli… Huboş bu kış rahat bir uyku uyuyabilecek mi?
Uykucu Ayı, hayvanları tanıtan ve “Yaşadığımız her sorunun aslında bir çözümü vardır,” cümlesinden yola çıkan Renan Özdemir’in samimi anlatımıyla uykudan önce gülümseten bir masal.
SAĞLIKLI ve KALICI KİLO VERMENİN YOLUNU PROF. DR. FEYZULLAH ERSÖZ’ÜN YENİ KİTABI DİYET DEĞİL DİETA’DA KEŞFEDİN!
Obezite hastalığını hem ameliyatla hem de ameliyat dışı yöntemlerle tedavi etmekte olan Prof. Dr. Feyzullah Ersöz’ün, kilo almak ve vermek üzerine merak edilenleri, farklı başlıklarla ve kolay anlaşılır bir dille anlattığı kitabı Diyet Değil Dieta Epsilon’dan çıktı. “Beslenme düzeni” anlamına gelen “dieta” kelimesinin zaman içinde nasıl anlam değiştirdiğinden yola çıkan Ersöz, her bir kişinin biricik olan metabolizmasını göz önüne alarak, formül ya da liste olmadan, sadece aklın ışığında en doğru beslenme düzenini nasıl bulacağını anlatıyor.
Diyet Değil Dieta adlı yeni kitabında Prof. Dr. Feyzullah Ersöz, sağlıklı ve kalıcı kilo vermek için kendilerine has bir Dieta oluştururken, bir kişinin en iyi kılavuzunun bedeni olduğunun altını çiziyor. Ersöz, bir kişinin vücudunun içinde neler olup bittiğini, sistemin genel olarak nasıl çalıştığını ve kendi özelinde nasıl farklılıklar olabileceğini bilmesinin, beslenme konusunda yapılacak her şeyi lehine çevirmesini nasıl kolaylaştıracağını gözler önüne seriyor.
Dieta, herkesin kendine özel bir sistemi olan biricik vücudunu daha yakından tanımasını sağlarken; Metabolizma Hızı, İnsülin Direnci, Aralıklı Açlık, Glisemik İndeks gibi sürekli karşılaşılan ama aslında ne olduğu, ne işe yaradığı, nasıl çalıştığı bilinmeyen kavramlar hakkında da bilgi veriyor, merak edilen ve bilinmesi gereken her şeyi konuştuğumuz dilden anlatıyor…
Kilo vermek için uğraşırken işittiğiniz bütün tavsiyelere körü körüne uymak yerine, önce “Neden?” sonra “Nasıl?” diye soruyorsanız bu kitap tam size göre!
Prof. Dr. Feyzullah Ersöz’ün ses getirecek kitabı Diyet Değil Dieta, Epsilon logosuyla raflarda ve internet satış sitelerinde!