Mustafa TEMİZER
“Manda ve himaye kabul edilemez! Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” kararı ile yola çıkan bu aziz millet, büyük bir milli mücadele vererek İstiklal ve bağımsızlığına kavuşur, Türkiye Cumhuriyetini kurar. İstiklal ve bağımsızlığın korunması ülkenin gelişip kalkınması için her alanda kısa zamanda ciddi atılımlar yapılır. Ekonomik bağımsızlık adına birçok fabrika kurulur.
Gazi Mustafa Kemal sonrası “Manda ve himaye kabul edilemez! Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” anlayışından adım adım vazgeçilir. Siyasiler ve oluşturdukları partiler milletimiz ve ülkemiz üzerinde hesabı olan emperyalist güçlerin desteğini almadan, onların dediklerini yapmadan iktidar olmanın, iktidarda kalmanın mümkün olmayacağına inanır. Bu anlayış, siyasilerde mandacılık fikrinin yer etmesine neden olur.
Emperyalistlerin dayattığı Türk milletine kurulan büyük suikast, Türkiye için idam fermanı olan Sevr anlaşmasını kabul etmedik. İngiliz delegesi Lord Curzon’un Lozan’da kabul etmediğimiz Sevr’in şartları için Türk delegesine; Siz şimdi Sevr’in maddelerini kabul etmiyorsunuz ama zannetmeyin ki biz bunlardan vazgeçtik. Biz bunları şimdilik cebimize koyduk. Yarın savaştan çıkmış bir ülke olarak bize geleceksiniz. Sevr’in maddelerini cebimizden çıkarıp size birer birer kabul ettireceğiz şeklindeki sözleri gerçekleşmeye başlar.
Ülkemizde yaşanan terör olaylarını, PKK sorununu, Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan kumpasları; ülkemiz ve bölgemiz ile ilgili eş başkanı olduğumuz Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) “Arap Baharı”nı kabul etmediğimiz “Sevr”in maddeleri ile karşılaştırdığımız zaman bu gerçekleri görmek mümkündür.
Milletimiz ve ülkemiz üzerinde kirli emelleri olan emperyalist ülkelerin birinci hedefi milletin birliğine engel olmaktır. Bu hedeflerini mevki makam sevdası olan, maddi çıkar, gelecek kaygısı taşıyan, belli zafiyeti olanları kullanarak gerçekleştiriyor.
Bunlar toplumun farklı kesimlerini kontrol altında tutmak için millete faklı gözükseler de aynı kaynaklardan besleniyor, aynı doğrultuda hareket ediyorlar. Aldıkları destekle akşam-sabah, gece-gündüz toplumun gözünü, kulağını, gönlünü propaganda ile bombalıyor. Millet, milli oluşumlara değil milletin birliğini bozan mandacılara yöneliyor. Seçimler adeta mandacılık yarışına dönüşüyor. Dolaylı olarak devlet mandacılar tarından işgal, millet esir ediliyor. Mandacılar devletin tüm imkânlarını kullanarak propaganda yaparken, istiklal ve bağımsızlık aşağı milli kadroların oluşturduğu partiye kendini tanıtma, propaganda yapma imkânı tanınmıyorlar.
Oylar gerçek milli kadroların oluşturduğu partide değil mandacı zihniyette toplanıyor. Seçimlerin yerel veya genel olması fark etmiyor. Devletin çarkı milletin isteklerine göre değil emperyalist güçlerin isteklerine göre dönüyor.
Vatandaş, soracağı birtakım sorularla kendine kurulan bu tuzağın farkına varabilir. Milli Mücadelenin ruhundan, ilke ve hedeflerinden neden uzaklaşıldı? Milli birlik neden sağlanmıyor? Cumhuriyetle birlikte istiklal ve bağımsızlığımızı korumaya, ülkeye geliştirip kalkındırmaya yönelik atılımlardan neden vazgeçildi? 1949’da yapılan “Fulbright Eğitim Antlaşması” ile milli eğitim neden ABD’nin kontrolüne bırakıldı? Neden üretim ekonomisinden vazgeçilip tüketim ekonomisine geçildi? Zor şartlarda kurulan üretime yönelik fabrikalar özelleştirme adı altında birer birer neden kapatıldı? Ülke neden gelişip kalkınmıyor? Sanayide, teknolojide, ekonomide, tarım ve hayvancılıkta, gıdada…. neden dışa bağımlı hale geldik? Bugün neden ekonomik krizle karşı karşıyayız? Neden toplumun büyük bir kısmı açlık sınırının altında bir gelire sahip? Terör sorunu neden çözülmüyor? PKK, PYD gibi terör örgütlerine destek ve yardımları belli olan ülkelerle stratejik ortaklığımız neden devam ediyor? Başta İncirlik, Kürecik olmak üzere ülkemizde bulunan onlarca yabancı üsler için neden bir şey yapılmıyor? ABD’nin ülkemizi de içine alan Ortadoğu ülkelerinin haritasını değiştirmeye yönelik Büyük Ortadoğu Projesinin(BOP) neden eş başkanı olundu? Türk Silahlı Kuvvetlerine neden kumpas kuruldu? Devletin kozmik odasındaki bilgiler neden ifşa edildi? Milli ve manevi değerlerin içi neden boşaltılıyor? Toplumun ortak değerleri neden istismar aracı olarak kullanılıyor? Ülkede ahlâksızlık neden diz boyu? Toplumda hak, hukuk, adalet anlayışı neden kayboldu? Toplum neden yöneticilere ve yargıya güvenmiyor? Sınır güvenliğimiz neden yeterli değil?… Çünkü siyasilerin üst akıl sahibi millet düşmanları ülkenin böyle olmasını istiyor.
Yaşadığımız tüm sıkıntıların sebebi dindarlık, millilik, milliyetçilik, Atatürkçülük, demokratlık söylemleriyle milleti aldatan mandacı zihniyete sahip politikacılardır. Toplumun bunların söylemlerine inanarak bunlara yetki vermesidir.
Farklı gözükseler de aynı siyasi anlayışa sahip, aynı yerlerden icazetli partilerin ülke sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Ülkede köklü bir siyasi anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Yeni zinde, donanımlı milli kadrolara ihtiyaç var.
Dünyayı kasıp kavuran emperyalist projelere alternatif projelere, tüm insanlığın barış ve mutluluğunu sağlayacak yeni bir medeniyet hamlesine ihtiyacımız var. Bunu yabancılardan icazetli, mandacı politikacılardan beklemek hayaldir.
Yarım asrı aşkın zamandır “ Milletim Uyan! Varlığın, birliğin, geleceğin tehlike! Yeniden Milli Mücadele! İçinde yüzdüğümüz bunalım ve krizler sebepsiz ve basit olmaktan başka; gayesiz de değildir. Zira içine yuvarlandığımız bunalım şuurlu bir kadronun rehberliğinde bütün milletin teşkilatlanması ve mücadeleye katılması ile yok edilmezse; Türkiye’mizi, milletimizi, dinimizi bekleyen bir tek akibet vardır. “Yok olmak”
Bu savaşın kolay olmadığını biliyoruz. Dünyanın en güçlü sermayeleri ve tekniği karşısında; milletimize hazırlanan ihanetleri duyurmak, onu teşkilatlamak ve mücadeleye sevk etmek elbette kolay olmayacaktır.
Düşmanlardan yılmayan, mahrumiyetlerden korkmayan, düşman vaatlerine kanmayan, dünyanın zevkine aldırış etmeyen, ferdi menfaat kaygısını yok eden bir mücadelenin sancağı olmak elbette kolay değil! İstismar yolunu kapayarak mü’mini şuurlandırmak elbette kolay değil.
Milletin bunalımdan kurtuluş mücadelesinde sağlam rehber, teşkilatlayıcı, öğretici, uyandırıcı olmak kolay değil. Bütün bu zorluklara rağmen zor olanı seçiyoruz. Kuvvetimizin büyüklüğünden değil milletimizin yaşayabilmesi için zor olanı seçiyoruz. Bu zor fakat şerefli mücadelemizde yardımcımız yalnız Allah, dayanağımız aşağılanan, onuru kırılan büyük millettir.” diyen Millet Partisi kadrolarının “Her zaman ADALET, her yerde ADALET herkes için ADALET” anlayışı ile ortaya koyduğu; İnsan hak ve hürriyetlerine dayalı HUKUK DEVLETİ. Millî iradenin önündeki engellerin kalktığı DEMOKRASİ. Din düşmanlığı gibi din istismarının da bittiği LAİKLİK. Fakirlik ve çaresizliğin tarihe gömüldüğü herkesin sosyal adalet şemsiyesine alındığı KERİM DEVLET. Bilim, hikmet ve erdemle donatılan, sorun üretmeyen, çözüm üreten BİLGE DEVLET ve BİLİM TOPLUMU. Büyüyen, gelişen, zengin, mutlu, muktedir ve insanlığın yeni barış medeniyeti İslam Rönesansı’nı (İslam’ın yeniden dirilişi) yöneten MUHTEŞEM TÜRKİYE projesinin gerçekleşmesi için maddi manevi destek sağlamak her dindar, milliyetçi, demokrat, milli birlik ve barıştan yana olan tüm vatanseverin görevidir. Zira; ”İştirak etmediğimiz, çilesine katlanmadığımız bir kurtuluş mümkün değildir.”
Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması, iştirak edilmeyen çilesine katlanılmayan bir kurtuluşun mümkün olmayacağı anlayışı ile basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…