Mustafa TEMİZER
Medeniyetini geliştirmemek, kültürel değerlerinden; Hakk, hukuk, adalet anlayışından uzaklaşmak, yabancı aklıyla hareket etmek, toplumu bölmeye yönelik eyalet sistemi gibi yönetim şekillerine yönelmek üç kıta yedi denize hükmeden, dünyada barış ve adaleti sağlama misyonunu üslenmiş bir milletin kurduğu imparatorluğun yıkılışına neden olur.
Osmanlıya vatandaşlık bağı ile bağlı olan Osmanlı tebaasını hürriyet ve bağımsızlık vaatleriyle kandıran emperyalist ülkeler onları sözde devletçiklere ayırır. Anadolu topraklarını dört bir yandan işgal eder. İmparatorluğun varisi Türk milletini Anadolu’dan söküp atmaya ve tarihten silmeye yönelik Sevr antlaşmasını dayatır.
İşgalcilere ve mandacılara karşı Anadolu’da başlatılan “Milli Mücadele” ile Sevr kabul edilmez. Lozan antlaşması ile Sevr tarihin çöp sepetine atılır….
ABD Sevr’de ısrar eder, Lozan’ı imzalamaz. Sevr dayatmasının baş aktörlerinden olan İngiliz delegesi Lord Curzon’un ise Türk delegesine “Siz Sevr’ i kabul etmediniz ama biz Sevr’den vazgeçmedik. Sevr’in maddelerini cebimize koyduk. Yarın savaştan çıkmış bir ülke olarak bize geleceksiniz. Cebimize koyduğumuz maddeleri size birer birer kabul ettireceğiz.” şeklindeki ifadeleri işgalcilerin emellerinden asla vazgeçmediklerinin, devleti işgal edeceklerinin beyanıdır.
Emperyalist güçler artık vatanları değil devletleri işgal ediyor. Askeri işgale gerek kalmadan politik oyunlarla; içlerinden mevki, makam sevdalısı, maddi çıkar kaygısı taşıyan işbirlikçileri kullanarak kültürel, ekonomik siyasi, askeri …. her alanda toplumları esir alıyor.
Devleti işgal edilen toplumların kendilerini bağımsız sanmasının, bayraklarının dalgalanmasının, ezanlarının okunmasının…. İşgalci emperyalistler için hiçbir önemi yoktur. Çünkü devletlerini işgal ettiren toplumlar kendi rızaları ile teslim olmuş, kendi vatanlarında köleliği kabul etmiştir.
Milli mücadelenin ilke ve hedeflerinden uzaklaşmak ve Osmanlı İmparatorluğunun yaptığı yanlışları yapmak devletin işgaline, Anadolu topraklarının bölünmesine, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasına neden olacaktır.
Gazi Mustafa Kemal sonrası devletimizi işgale, Cumhuriyetimizi yıkmaya neden olacak yanlışlar yapılır ve yapılmaya devam ediliyor.
Lozan’a imza atmayan ve Sevr’de ısrar eden ABD ile Türkiye arasında 27 Aralık 1949’da “Fulbright Eğitim Antlaşması” imzalanır. Bu antlaşma halen yürürlüktedir. Bu antlaşma ile çocuklarımızın eğitimi ve geleceği Amerika’ya teslim edilir. Antlaşmanın her bir maddesi başka bir teslimiyeti ifade eder. Teslimiyetin özetini antlaşmanın 5. Maddesi yapmaktadır.
Madde 5- Komisyon dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz kişiden müteşekkil bulunacak. Bunlara ilaveten ABD’nin Türkiye’deki diplomatik heyetinin başı komisyonun fahri başkanı olacak. Oyların eşitliği halinde kararı komisyon başkanı verecek.
Bu antlaşmayla Türk çocuklarının bütün kademelerindeki hem müfredatları hem eğitimlerinin nasıl olacağı tamamen Amerikalıların keyfine bırakılmış olması bir devletimizin işgal edilmesi değil mi?
Amerika’nın 1968 yılında Ankara’ya gönderdiği Richard Podol, Amerikan Yardım Teşkilatı’nın ( AID), Türkiye’deki çalışmalarıyla ilgili verdiği raporda şunları yazıyor:
“Yirmi yıldan beri Türkiye’de faaliyette bulunan yardım programı, bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da İktisadi Devlet Teşekkülü hemen hemen kalmamıştır. Genel Müdür ve Müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID bütün gayretlerini bu guruba yöneltmelidir. Geniş ölçüde Türk idarecileri indoktrine etmek gerekir. Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde de durmak yerindedir. Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. Bu grubun yakın gelecekte, yüksek sorumluluk mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması doğru bir karardır.” İfadeleri, uygulanan ekonomik, kültürel, siyası… politikalar ile ülkenin getirildiği nokta devlet işgalinin boyutlarınıı göstermiyor mu?
TV’de canlı yayında “Türkiye’de bir derin devlet vardır ama bu Amerikan derin devletinin uzantılarıdır. Millî bir derin devlet yoktur. Derin millet vardır. Türkiye’nin millî bir derin devleti olsaydı, 1970-1980 arasındaki olayları, 12 Eylül’ü ve diğer müdahaleleri ve 15 Temmuz’u yaşamazdık” diyen Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in susturulması, TV’lerden el etek çektirilmesi, Emekli Generalleri susturmak için olduğu söylenen Etki Ajan Yasası’nın gündeme gelmesi devletin nasıl bir işgal altında olduğunu göstermiyor mu?
Vatanın işgal yıllarında, Kurtuluş Savaşı Türk milleti için ölüm kalım meselesi idi. Milli Mücadele şarttı. Bugün devletin işgali söz konusu. Her alan verilecek demokratik ve meşru bir milli mücadele Türk milleti için ölüm kalım meselesidir. Vatanın işgalinde milli mücadele şarttı. Devletin işgalinde de her alanda milli mücadele şarttır
Vatanı işgal edemeyenlerin kendilerinden icazetli politikacılarla devleti işgal ettiğini gören rahmetli bilge lider Aykut Edibali ve Millet Partisi kadroları yarım asır önce bu işgali haber verdi. “Milletim Uyan! çağrısıyla milletimizi ve yetkilileri uyardı. Milletimizi her alanda demokratik, meşru “Yeniden Milli Mücadele” ye davet etti. Ve etmeye devam ediyor.
Edibali’nin ve Millet Partisinin davası parti davası değildir. “Millet Davası” dır. Türk milletinin varlık ve beka davasıdır. Medeniyet davasıdır. Türk İslam Barış medeniyetini yeniden inşa etme davasıdır. Rahmetli Edibali ”İştirak etmediğimiz, çilesine katlanmadığımız bir kurtuluş mümkün değildir.” diyor?… Yeniden Milli Mücadeleci Millet Partisi kadrolarının rehberliğinde yeni bir Milli Mücadele şarttır.
Millet Partisi’nin “Her zaman ADALET, her yerde ADALET herkes için ADALET anlayışı ile “İnsan hak ve hürriyetlerine dayalı HUKUK DEVLETİ. Millî iradenin önündeki engellerin kalktığı DEMOKRASİ. Din düşmanlığı gibi din istismarının da bittiği LAİKLİK. Fakirlik ve çaresizliğin tarihe gömüldüğü herkesin sosyal adalet şemsiyesine alındığı KERİM DEVLET. Bilim, hikmet ve erdemle donatılan, sorun üretmeyen, çözüm üreten BİLGE DEVLET ve BİLİM TOPLUMU. Büyüyen, gelişen, zengin, mutlu, muktedir ve insanlığın yeni barış medeniyeti İslam Rönesansı’nı (İslam’ın yeniden dirilişi) yöneten MUHTEŞEM TÜRKİYE projesini Milli Mücadele ruhuyla gerçekleştirerek devletimizi işgalden kurtarmak zorundayız.
Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması, iştirak edilmeyen çilesine katlanılmayan bir kurtuluşun mümkün olmayacağı anlayışı ile hareket etmesi, yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması dilek temenni ve duasıyla…