HOLLANDA’NIN İSTANBUL BAŞKONSOLOSLUĞU’NDA TANITIMI YAPILAN, “CUMHURİYET TÜRKİYESİNİN YÜZ YILI:YÜZ PARÇADAN OLUŞAN BİR TARİH” BAŞLIKLI KİTABIN YAZARININ BİLİNMEYEN YÖNLERİ…
İlhan KARAÇAY derledi:
Kitabın yazarlarından biri olan Erik Jan Zürcher, Atatürk karşıtı olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden nişan aldı. Daha sonra nişanı protesto amaçlı geri veren yazar, Amsterdam’daki işinden kovulmuştu.
Bir Dışişleri yetkilisinin de hazır bulunduğu kitap tanıtım toplantısında Hollandaca baskı sunulurken, Türkçe baskının yakında çıkacağı belirtildi.
Kitabın kapağında Erdoğan’ın fotoğrafının bulunmaması tenkitlerine verilen cevaplar…
Dün, Türkiye’de yayınlanan Turizmin Sesi adlı haber portalından bir meslektaşım, Hollanda’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda yapılan bir kitap tanıtımı ile ilgili olarak yayınladıkları haberi bana da ayrıca göndermiş.
Sanıyorum, haberi gönderen meslektaşım, kitabı yazanlardan birinin, Atatürk karşıtı olduğu halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden nişan alışına ve daha sonra da bu nişanı geri vermesine kızdığımı ve bu konuda birkaç yayın yaptığımı bilen bir meslaktaş.
Benim ağır eleştirime maruz kalan Hollandalı tarihçi adamın adı Erik Jan Zürcher. Bu adam için daha önce yazılanları, derlememin sonunda sizlere sunacağım.
Şimdi, Turizmin Sesi haber portalında yayınlanan kitap tanıtım haberini ve kitap hakkındaki diğer bilgileri sizlere sunuyorum.
EGEM KURT: İSTANBUL- Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu, 2024 yılının ilk kültür etkinliğinde Leiden Üniversitesi Yayınlarından çıkan A Hundred Years Of Republican Turkey : History In A Hundred Fragments (Edited by Erik Jan Zürcher & Alp Yenen ) Kitabı’nın lansmanına ev sahipliği yaptı.
Hollanda İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde ve Hollanda Enstitüsü Direktörü Fokke Gerritsen ‘in açılış konuşmalarıyla başlayan lansmana ünlü akademisyen Erik- Jan Zücher online olarak katıldı. Kitabın editörü Alp Yenen ve akademik çalışmada yer alan Umut Azak ve Çimen Günay Erkol da birer sunum ile kitabı tanıttılar. Kitap, Türkiye Cumhuriyeti hakkında ekonomi,kültür,siyaset,sanat,toplum ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda uzman yazarlar tarafından oluşturulan yüz yılı içeren bir mozaik olarak ele alınmış.
Ancak davetli akademisyenlerin hatta TC Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin de dikkatini çekerek soru sordukları konu ise kitabın kapağı oldu. Kitabın iddiası, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılından bir çok konuda kesitler vermek. Cumhuriyet tarihimizin en önemli politik kişilerinden biri olan Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan kapakta yer almıyor. Ayrıca cumhuriyetin önemli bir kadın kişiliği de kapakta yer almıyor. Sorulara yanıt veren Alp Yenen, kadın konusunda kitabın içeriğinde konu olarak yer almadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan konusunda ise sebebini bilmediğini ve kapağa karar veren fotoğrafçının Ankara’da çarşıda kilim koleksiyonundan çektikleri içinden seçildiğini söyleyerek, belki cumhurbaşkanının olduğu kilim yok sattı, bulunmuyordu ve bu nedenle fotoğraflarda yoktu dedi. Davetlileri , açıklama gülümsetti.
Afbeelding met kleding, overdekt, meubels, muur Automatisch gegenereerde beschrijving
Tourismexclusive ekibi olarak belirtelim ki lansmanda kitabın satışı yoktu sadece Başkonsolos Uijterlinde kitabın bir kısmını okuduğunu ve beğendiğini söyledi. Kitap ,İletişim Yayınlarından Türkçe olarak basılacak . Hatta Başkonsolos, Türkçe versiyonunda Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın olacağını da ekledi. Kitabı merak eden Turizmisesi takipçileri yabancı yayınları satan online platformlardan ve İstanbul ‘da yabancı yayınları satan kitabevlerinden bilgi edinebilir. Kitaplar kapaklarına göre yargılanmaz ; bu nedenle okuduktan sonra daha iyi karar verilebilir; ne var ki iddialı bir çalışma olarak kadına ve en önemli politik isimlerden birine kapakta yer vermemesi eleştiri konusu oldu. Kapakta Nazım Hikmet,Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney ,Muhsin Yazıcıoğlu ,Adnan Menderes, Turgut Özal, Mustafa Kemal Atatürk ve Hz. Ali yer alıyor ; ayrıca üç hilal ve Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı’na yer verilmiş.
Yukarıda okuduklarınız Turizmin Sesi-Tourism Exclusive haber portalına aittir.
KİTAP
Daha önce, geçtiğimiz ekim aynında Amsterdam’da tanıtımı yapılan kitabı tam olarak okumadım ama, olumlu gerçeklerin yanında, özellikle Erik Jan Zürcher tarafından yazılmış bölümlerde, Atatürk karşıtlığı ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı sözleri vardır sanıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, A Hundred Years Of Republican Turkey kitabı kapağında yer alan kişiler arasında olmadığına şaşırdık.
Amsterdam’da yapılan ilk tanıtım toplantısı için gönderilen duyuruda şunlar yazılıydı:
29 Ekim 2023, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümünü kutluyor. Leiden Üniversitesi’nin dünyaca ünlü Türkiye Araştırmaları programından Alp Yenen ve Erik-Jan Zürcher’in editörlüğünü yaptığı Cumhuriyet Türkiye’sinin Yüz Yılı: Yüz Parçadan Bir Tarih kitabının yayımlanmasının vesilesi bu . Bu kitap, Türkiye’nin siyasi değişimler, kültürel değişimler ve toplumsal dönüşümlerle dolu geçen yüzyılına ilişkin yenilikçi bir incelemedir. Kitabın mozaik benzeri yapısı, Türkiye insanının bu büyüleyici gidişatındaki yüzlerce önemli ana ışık tutuyor. Hem akademisyenler hem de genel okuyucular için özel olarak hazırlanan bu kitap, her biri 70’in üzerinde uzmandan biri tarafından tanıtılan ve analiz edilen tarihi kaynaklardan yüz parçayı bir araya getirerek Türk Çalışmaları alanındaki araştırmaların durumuna dair bir anlık görüntü sunuyor. Türkiye’nin radikal siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde bu kitap, Türkiye’nin tarihini eleştirel bir gözle yeniden inceliyor. Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi , alışılmış anlatıları yapısöküme uğratırken, Türkiye’nin siyasetini, toplumunu ve kültürünü bugüne kadar şekillendiren başarıları ve mücadeleleri kabul ederek taze ve incelikli yorumlar sunuyor.
Kitabın tanıtımını Alp Yenen ve Erik-Jan Zürcher yapacak. Noa Schonmann yazarlarla röportaj yapacak ve ardından Soru-Cevap oturumunu yönetecek.
Daha sonra Fakülte Kulübü’nde içecek servisi yapılacaktır.
Konuşmacılar:
Alp Yenen, Leiden Üniversitesi Bölge Araştırmaları Enstitüsü’nde Türkiye’nin modern tarihi ve kültürü üzerine öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Esas olarak yirminci yüzyılda modern Türkiye ve Ortadoğu’nun siyasi tarihi üzerine çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu ve Soğuk Savaş’ın sonu gibi geçiş dönemlerindeki ulusötesi ve transgresif politikaları inceliyor.
Erik-Jan Zürcher, Leiden Üniversitesi’nde Türkiye Çalışmaları alanında emekli profesördür. Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş süreci ve Jön Türk kuşağının/hareketinin bu süreçteki rolüyle ilgilenmektedir. Zorunlu göç, savaş, imparatorluk mirası ve ulus inşası süreçlerini birbirine bağlayarak modern Türkiye’nin ortaya çıkışını inceliyor.
Noa Schonmann, Leiden Üniversitesi Bölge Araştırmaları Enstitüsü’nde üniversite öğretim görevlisidir. Bölgenin siyaseti ve uluslararası ilişkileri (tarih ve teori), dış politika analizi ve diplomatik tarih konularına yoğunlaşarak modern Orta Doğu çalışmaları alanında uzmanlaşmıştır. Uluslararası ilişkiler tarihçisi olarak Arap-İsrail Çatışması ve otoriter rejimler altındaki devlet-toplum ilişkileri üzerine özel araştırma ilgi alanları geliştirmiştir.
Kitabın diğer yazarı Alp Yenen, o tanıtım toplantısında şunları söylemişti:
“Editörlüğünü Erik-Jan Zürcher’le birlikte yaptığım, Cumhuriyet Türkiyesi’nin Yüz Yılı: Yüz Parçadan Bir Tarih kitabının yayınını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Bu kitap, Türkiye’nin siyasi değişimler, kültürel değişimler ve toplumsal dönüşümlerle dolu geçen yüzyılına ilişkin yenilikçi ve çok yönlü bir incelemedir. Kitabın mozaik benzeri yapısı, Türkiye insanının bu büyüleyici gidişatındaki yüzlerce önemli ana ışık tutuyor. Hem akademisyenler hem de genel okuyucular için özel olarak hazırlanan bu kitap, her biri 70’in üzerinde uzmandan biri tarafından tanıtılan ve analiz edilen tarihi kaynaklardan yüz parçayı bir araya getirerek Türk Çalışmaları alanındaki araştırmaların durumuna dair bir anlık görüntü sunuyor. Türkiye’nin radikal siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde bu kitap, Türkiye’nin geçmişini ve bugününü eleştirel bir gözle yeniden inceliyor. Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi , alışılagelmiş anlatıları eleştirel bir biçimde yapısöküme uğratırken, Türkiye’nin siyasetini, toplumunu ve kültürünü bugüne kadar şekillendiren başarıları ve mücadeleleri kabul ederek taze ve incelikli yorumlar sunuyor.”
Kitabın satışını sunan, yayıncı kuruluşun reklam metninde yazılanla da şöyleydi:
Alp Yenen, Erik-Jan Zürcher
Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi:Yüzlerce Parçadan Oluşan Bir Tarih
29 Ekim 2023’te Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümü kutlanacak. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, mağlup ve bölünmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olarak yeni bir ulus devletin felaketle dolu ama muzaffer kuruluşuna işaret ediyor. Türkiye, bugüne kadar devam eden kriz durumu ve Avrupa ile Orta Doğu arasındaki konumu nedeniyle ilgi odağı olmaya devam ediyor. Türkiye 100 yıllık tarihinde birçok siyasi ve toplumsal dönüşüm yaşadı. İki Savaş Arası yıllardaki Kemalist kökenler, yeni bir ulusal kimlik ve laik bir ahlak sistemini kökten inşa eden kültürel reformlar ve modernizasyon projeleri ile imparatorluk sonrası toplumda otoriter bir ulus devlet inşasıyla damgasını vuruyordu. Soğuk Savaş sırasındaki çalkantılı onyıllar daha demokratik ve kültürel açıdan çeşitlilik içeren bir alan açtı, ancak hızlı sosyo-ekonomik gelişmeler ve ideolojik radikalleşme siyasi istikrarsızlığa katkıda bulundu ve bu da Türkiye’nin sivil-demokratik meseleler üzerindeki yaygın askeri vesayetini meşrulaştırdı. Soğuk Savaş sonrası Türkiye, yolsuzluk ve yoğunlaşan kimlik siyasetinin acısını çekerken, 2000’li yıllarda ulaşılan kısa süreli siyasi istikrar ve açılımın yanı sıra ekonomik büyümenin de Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde yalan bir vaat olduğu ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan altındaki çağdaş Türkiye, hükümetin otoriter politikalarından, Müslüman-Muhafazakar kaba popülizmden ve evde Müslüman-Türk milliyetçiliğine beslenen agresif bir dış politikadan kaynaklanan birçok sorundan muzdariptir. Bu cilt, siyaset, ekonomi, toplum, kültür, toplumsal cinsiyet ve sanat gibi çeşitli temalara ilişkin 100 kaynağın uzman tanıtımlarıyla yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin tarihini sunan türünün ilk örneği olma özelliği taşıyor. Bunu yaparken bu proje, Türkiye Araştırmaları alanında önde gelen ve gelecek vaat eden akademisyenlerin rehberliğinde gerçekten çok yönlü bir tarihi anlatmakla kalmayacak, aynı zamanda okuyucularına büyüleyici bir Cumhuriyet geçmişinin seslerini duymalarına ve görüntülerini görmelerine olanak tanıyacaktır. € 69,95
Değerli Okurlarım,
Türkçesi pek yakında Türkiye’de de yayınlanması beklenen kitap hakkındaki bilgiler bu kadar.
Şimdi, kitabın yazarlarından biri olan Erik Jan Zürcher hakkında yazdıklarım ve O’nun yazdıklarından pasajlar sunuyorum. Kitabın diğer yazarını pek tanımadığım için, kendisini tenzih ederim.
Türkiye’den aldığı şeref madalyasını iade eden tarihçi Erik Jan Zürcher’in gerçek yüzü…
İlhan KARAÇAY yazdı:
Türkiye tarihi üzerine çalışmalarıyla bilinen tarihçi Erik Jan Zürcher, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den aldığı ‘Şeref Madalyası’nı Türkiye’deki ‘diktatöryal yönetim’i gerekçe göstererek iade etti.
Zürcher, Türkiye tarihi üzerine yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle 2005 yılında ‘Yüksek Şeref Madalyası’na layık görülmüştü. Dönemin Türkiye büyükelçisi Tacan İldem’in elinden madalyayı alan Zürcher, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) giderek daha çok yaklaştığını söylemişti.
C:\Users\Ilhan\Desktop\Mayis bulteni\zurcher.jpg
Erik Jan Zürcher ‘Yüksek Şeref Madalyası’nı, 2005’tek Lahey Büyükelçimiz Tacan
İldem’den almıştı
Ne var ki, aynı Erik Jan Zürcher, Türkiye’nin kendisine cömertçe vermiş olduğu o madalyayı geri iade ettiğini açıklayarak ortalığı karıştırdı.
Hollanda’nın önde gelen gazetelerinden NRC’nin internet sitesinde bir yazı kaleme alarak iade gerekçelerini açıklayan Zürcher şöyle yazdı: “Siyasetin, yargının, medyanın, üniversitelerin ve yurttaşların – her ne kadar Avrupa’da yaşıyor olsalar da – fiili bir diktatörün oyuncağı haline geldiler ve onun çevresindeki zümreler haline geldiler. Temel özgürlüklerin ve yasaların gerçekte var olmadığı bir noktada, böyle bir ülke artık Avrupalı değildir”.
‘AB’YE ÜYELİK MÜMKÜN OLMAYABİLİR
12 yıl önce üyelik sürecinin Türkiye’yi AB’ye yakınlaştıracağı öngörüsünde yanıldığını ve Türkiye’deki seküler yurttaşların uyarılarına kulak asmadığını belirten Hollandalı tarihçi, “Türkiye Avrupa’ya doğru ilerlemedi, Avrupa’nın çok uzağında. Üyelik mümkün olmayabilir” dedi.
‘AKP 10 SEÇİMLE DİKTATORYAL YÖNETİME
Yazısında ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza attıkları için haklarında ‘cadı avı’ başlatılan akademisyenleri ve çözüm sürecinin ‘buzdolabına kaldırılmasını’ hatırlatan Zürcher, AKP’nin kazandığı 10 seçimle gelinen noktayı ‘diktatoryal yönetim’ diye niteledi.
‘İMAM BULMAK DAHA KOLAY
Zürcher, Türkiye’de İslami değerlerin yükselişine de değindi ve “AKP, gücünü toplumda giderek belirleyici olan İslami norm ve değerlerin yayılması için kullanmıştı. Şimdi birçok yerde imam bulmak, alkol satan bir yer bulmaktan daha kolay.” diye yazdı.
Zürcher’in konuyla ilgili Hollandaca yazısını altta bulacaksınız.
Erik Jan Zürcher’e Türk devleti tarafından ödül verilmesini ilk kınayanlardan biri bendim. Hollanda medyasında dikkatle izlediğim Zürcher’in, Türkler ile birlikteyken Türk hayranı gibi konuştuğunu, Hollandalılar ile birlikteyken ise düşmanca konuştuğunu fark etmiştim.
Bu konuda kısa bir anımı anlatacağım: Mersin’de Soli Tesisleri’nde tatildeydim. Orada bir çift ile tanışmıştım. Çift ile sohbet ederken, “Kızımız Hollanda’ya gidecek. Orada Atatürk hayranı bir Hollandalı dostumuz var” demişlerdi. Ben de, ‘Kimdir bu Atatürk hayranı Hollandalı?’ diye sorduğum zaman, Erik Jan Zürcher adını zikrettiler. Bunun üzerine, ‘O adam kesinlikle Atatürk hayranı değildir. Sizi aldatmış’ demiştim.
Şimdi o saptamamda ne kadar haklı olduğumu öğrenmiş oldum.
Erik Jan Zürcher’in ödülü geri verirken yaptığı açıklama.
“On yılı aşkın bir süre önce, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den Türkiye Cumhuriyeti Yüksek İmtiyaz Madalyası aldım. Bir diploma ve dev bir altın madalyadan oluşan bu ödül bana Lahey’deki büyükelçilikte törenle takdim edildi. Madalyayı, önceki yıllarda Hollandalı siyasetçileri ve Hollanda kamuoyunu Türkiye konusunda eğitmek için gösterdiğim çabalara borçluydum.
2002-2004 yılları arasında Türkiye’nin AB’ye katılma çabaları hız kazanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın yeni Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi haline getirecek demokratik reformlar konusunda ciddiydi. İktidarının ilk iki yılında Türk parlamentosu, büyük çoğunluğu 1980 askeri darbesinin mirası olan otoriter, ordu ağırlıklı devleti ortadan kaldırmayı amaçlayan 300’den fazla yasa geçirdi. Ödül olarak AB, Aralık 2004’te birkaç nihai talebin karşılanması halinde katılım müzakerelerine başlamayı kabul etti. Ekim 2005’te nihayet müzakerelere başlandı.
O yıllarda benim katkım – diğerlerinin yanı sıra Hükümet Politikaları Bilim Konseyi için hazırladığım bir raporda – Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olabileceğini çünkü Avrupa ile ortak bir tarihi paylaştığını (ne de olsa eski Osmanlı İmparatorluğu’nun ağırlık merkezi yüzlerce yıldır güneydoğu Avrupa’daydı); Türklerin yüzde 98’inin Müslüman olmasının bir engel teşkil etmemesi gerektiğini çünkü İslam’ın da Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu ve dahası laik devletin Türkiye’de kök saldığını savunmaktan ibaretti. Türkiye’nin AB üyeliğini savundum çünkü Avrupa’nın Orta Doğu ve Kafkasya’daki çıkarlarını ancak Türkiye ile birlikte etkin bir şekilde savunabileceğini düşünüyordum.
On yıl sonra bile bu argümanlarda yanlış bir şey yok. Ancak tamamen yanıldığım nokta, katılım sürecinin Türkiye’nin demokratik güçlerini güçlendireceği ve hukukun üstünlüğünün gelişimini geri döndürülemez hale getireceği yönündeki beklentimdi. Laik Türklerin, Erdoğan’ın AB’yi ve katılım sürecini iç düşmanlarını bertaraf etmek ve İslam’ın toplumdaki rolünü giderek aşındırmak için kullandığı yönündeki uyarılarını dar görüşlü korkutmalar olarak değerlendirdim. Ama ben yanıldım ve onlar haklıydı. Erdoğan ve partisinin kazandığı 10’dan fazla seçimin ardından geldiğimiz noktaya bakın.”
CEZMİ DOĞANER’İN TEPKİSİ
Hollanda’da sosyal, kültürel ve siyasi çalışmaları ile ön safhada yer alan Cezmi Doğaner, Erik Zürcher’e ödül verilmesinden sonra yaptığı açıklamada ve Zürcher’e yazdığı mektuplarda şunları belirtmişti:
Doğaner: YTB’yi ciddiye almıyoruz!
Cezmi Doğaner
Sayın Zürcher,
Hollanda Yazılı ve sözlü basın yayın organlarında, “Türkiye etnik temizlik üzerine kurulumuş, ırkçı bir devlettir” diyorsunuz.
Türkiye’nin etnik temel üzerine kurulmadığını siz herkesden daha iyi biliryorsunuz.
Birçok ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de bazı etnik sorunlar bulunabilir. Bunlara demokratik ve insani yollardan çözümler aranması doğaldır ve çok yerindedir.
Ancak, böyle çözümler aranırken, Türkiye’nin ve Türk ulusunun din, mezhep ve etnik esaslara göre bölünmesi eğilimini yansıtan, veya Türk ulusunun birliğine gölge düşüren görüşlere katılamayız. CDA’lı Avrupa Parlementosu üyesi Camile Eurlings “Türkiye’ de 26 etnik grup var ve 26 bölgeye ayrılmalı”, diyor.
Osmanlı Devleti sona ererken, Türkiye ve Türk ulusu, emperyalist güçlerce yapay biçimde bölünmek istenmiştir ve bu istek, işgal devletlerinin baskısı altında padişah adına imzalanan Sevr Antlaşmasının temel unsurlarından birini oluşturmuştur. Fakat Türk ulusunun, etnik ayırım gözetmeksizin, birlik içinde başarıya ulaştırdığı Kurtuluş Savaşı sonunda, bu Antlaşma feshedilmiş ve onun yerini, Türk ulusunun birliği ve Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı temeline dayanan Lozan Antlaşması almıştır.
Bu antlaşmanın ruhuna uygun olarak Atatürk Devriminin Türkiye’de oluşturduğu çağdaş ve anti-ırkçı ulus kavramına göre, “Türk” deyimi, bir ırkın veya etnik grubun değil, tümüyle bir ulusun, Türkiye’de yaşayan ulusun adıdır. Bunun açık kanıtı:Atatürk “Türk Cumhuriyeti” yerine ; “Türkiye Cumhuriyeti” demiş.
Halkımız bağımsızlık, ulusal birlik ve ülke bütünlüğü üzerine çok duyarlıdır. Ülkemizin tarihsel süreç içinde bütünleşmiş halkını, ırk, dil, din veya mezhep ayrılıklarına göre bölünmüş veya bölünebilinir sayamayız veya bölme çabası içinde bulunanlarla, ya da böyle bir çaba içinde bulunanları onaylayıp destekleyenlerle, bir arada olamayız.
Türkiye, bazı emperyalist güçlerin, “böl ve yönet” veya “böl ve sömür” stratejisini uyguladıkları bir bölgenin en duyarlı noktasındadır. Bilmeden veya herhangi bir kötü niyet beslemeden de olsa, bu emperyalist oyunlarına kapılanlarla işbirliği yapamayız. Bundan, en çok, Türk ulusundan ayrı bir unsurmuş gibi gösterilmek istenen yurttaşlarımız tedirgin olmaktadırlar.
Türk Sosyal demokratları olarak, bizler, sağcı ırkçılığa olduğu kadar, solcu veya sol görünümlü ırkçılığa da karşıyız.
Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi (1908-1928) adlı kitabınızda , o döneme ait Hollanda devlet arşivlerini çok iyi incelemişsiniz.
Özellikle arşivlerde “Ermeni iddiaları” ve “Sözde Soykırımı” üzerine yazılanları yazmamışsınız.
Tarihe , kendinize karşı dürüst olmak ve kalmak istiyorsanız o belgelerde neler yazılı olduğunu lütfen yazınız.
Bizde biliyoruz ki; sizin iddalarınız tarihle çelişecektir.
Osmanlı döneminde (1915) Ermeni tehcir inde hatalı ve görevini yapmayanlar yargılandılar; bazıları idam edildi, bazıları hapis cezası aldı.
1919-1921 de, Malta da İngiltere’nin istediği üzerine, Ermeni iddiaları için Uluslararası Mahkeme yapıldı. O dönemin sorumluları yargılandılar ve beraat ettiler.
Ülke işgal edilmiş, devlet yok.
Lozan da yeni Türkiye devleti kuruldu.
Bir dönem böylece kapandı. Siz bir dönemi önyargılı ve sömürgeci anlayışınızla yargılamak istemenizi anlamıyorum. Hangi bilgi ve belgeyle “Soykırımı olmuştur”, “Türkler bunu kabul etmeli”, diyorsunuz?
Buyurun arşivlerinizi kendiniz açıklayınız.
Başarı dileklerimle selam ve saygılar sunarım.
Cezmi Doğaner.
İŞİNDEN KOVULARAK SABIKALI DURUMA DÜŞMÜŞTÜ
Erik Jan Zürcher’in ‘sabıkalılığı’ sadece benim nezdimde değil.
Amsterdam’daki Uluslararası Tarih Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaparken yapmış olduğu usulsüzlükler nedeniyle kovulmak ile de sabıkalı oldu.
28 Şubat 2008’de müdürlüğe başlayan ve 11 Temmuz 2013’te kovulan Zürcher’in, işe başlayışını bildiren ve daha sonra da kovuluşunu anlatan Hollanda gazetelerinde yayınlananları sizlere sunuyorum.
Erik-Jan Zürcher Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün yeni direktörü oldu.
28 Şubat 2008
Erik-Jan Zürcher 1 Nisan’dan itibaren Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün (IISG) yeni direktörü olacak. Zürcher, haftada bir gün Leiden Üniversitesi’nde Türk dilleri ve kültürleri profesörü olarak çalışmaya devam edecek.
Zürcher 1993 yılından bu yana Amsterdam Üniversitesi’nde olağanüstü profesör olarak görev yapmaktadır. Leiden’de Türkçe, Arapça, Farsça ve modern tarih eğitimi almıştır. Zürcher 1990’larda IISH’de uluslararası bir Türk arşivleri ve süreli yayınlar koleksiyonu oluşturdu ve burada bir dizi araştırma projesi başlattı.
Zürcher IISG’den kovuldu
11 Temmuz 2013
Profesör Erik-Jan Zürcher, 1 Nisan 2008’den bu yana direktörlüğünü yürüttüğü Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nden (IISG) kovuldu. Bundan önce enstitünün Türk koleksiyonunu kurmuş ve koleksiyon parçalarını toplamıştı. Bunu yaparken, Türkiye’den siyasi olarak aktif sendikacıları kullanarak parçaları topladığı için çok eleştirildi. Zürcher’in liderliğinde, siyasi olarak aktif Türk sendika yetkililerinden oluşan bu grup IISH için materyal topladı.
Anlaşıldığı üzere, siyasi olarak aktif olan bu sendika üyelerinin hepsi (aşırı) solcuydu ve bu da IISH’in Türkiye koleksiyonunu siyasi olarak çok renkli hale getirdi. Bu da koleksiyonun Türkiye’deki siyasi durumun gerçekçi bir yansıması olmaktan ziyade sola vurgu yapan bir koleksiyon olmasını sağladı. Bu durum diğer koleksiyonlar için de geçerlidir, örneğin Marx ve Engels’in orijinal el yazması eserleri Amsterdam’daki IISH’de bulunmaktadır. Yurtdışında ise IISH sosyalist akademisyenlerin kalesi olarak biliniyor.
Bu arada Zürcher, Vakıf Yönetimi Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün 2 Mayıs 1994’te Amsterdam Üniversitesi’nde ‘Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin modern tarihi’ alanında bir kürsü kurduğu aynı IISG tarafından profesör yapıldı. Kendisine bu görev, IISH’deki Türk koleksiyonunu oluşturduktan sonra verildi.
Eleştirmenlere göre bu atama IISG’nin bir lütfuydu. Sonuç olarak Zürcher zaman zaman kayırmacılıkla suçlanmıştır.
Daha sonra Zürcher ile IISG arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkmış ve IISG “IISG’nin önümüzdeki dönemde Zürcher’den farklı yetkinlikler gerektiren çeşitli alanlarda önemli sorunları çözmesi gerektiğini” bildirmiştir. Bu da IISG’nin Zürcher döneminde kötü yönetildiği şüphesini uyandırmaktadır. Bir başka eleştiri de genç araştırmacıların azlığıydı; eleştirmenler bunun Zürcher’in çok katı ve esnek olmamasından ve yeni ortaya çıkan araştırmacılar tarafından tehdit edildiğini hissetmesinden kaynaklandığını söylüyor. Zürcher’in, öğrencilerinin farklı görüşlere sahip olmaları ya da Zürcher’i eleştirmeleri halinde diğer öğrencilerle etkileşime girmelerini yasakladığı bilinmektedir.
Bu durum, Sovyetler Birliği gibi eski komünist partilerin parti liderlerinin yaş ortalamasının 60’ın üzerinde (hatta çoğunlukla 70 civarında) olduğu ve aynı zamanda sert bir el ile yönetildikleri parti liderliklerini anımsatmaktadır. Zürcher’in kendisi de IISG’nin koleksiyonuna yaptığı vurgu nedeniyle IISG tarafından uzaklaştırıldığını hissediyor ve IISG’yi artık bir “araştırma enstitüsü” olarak sunmuyor çünkü araştırma yapmıyor. Eleştirmenlere göre Zürcher hala kibir ve gevşeklik nedeniyle araştırma yapmayı reddediyordu.
Zürcher beş yıllığına atanmasına rağmen, görev süresini tamamlamasına fırsat verilmedi ve derhal istifa etmek zorunda bırakıldı. Böylece görev süresini tamamlamadı ve Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün direktörlüğünden planlanandan altı ay önce ayrıldı.