Mustafa TEMİZER
(İlahi Kelimetullah ve millet davasının mevki ve makam davasına dönüşmeye başlaması neticesi yaşanan) 1683 Viyana bozgunundan beri milletimizin devam eden mücadelesi ne yazık ki mağlubiyetlerle neticelenmiştir. Bu tarihten itibaren en azından Türkiye’nin on misli toprak parçası, ata yadigarı camilerini, mescitlerini, medreselerini, her türlü zenginliğini ve milyonlarca şehidin mirasını bıraka bıraka, Türkiye topraklarını sığınmıştır.
Vatanımızın üzerinden kavurucu bir alev dalgası halinde geçen ve yaraları hala kapanmayan emperyalizmin zulmü; vicdanları ürperten birer milli matem hikayesi olarak anlatılır durur. Beynelminel Yahudiliğin zehrini alan İngilizlerin, milletimizin nimetleri ile beslenen kavimler üzerinden sergiledikleri ihanetler anlatıla anlatıla bitirilemez.
Milletimizin unutamadığı ıstırabını ve hissen tespit ettiği sebeplerini ne yazık ki, bugün bu milletin rehberi durumunda olanlar hissetmemektedir.
Bugün milletimizin korkunç bir buhran içine düştüğünü herkes söylemektedir. Ne yazık ki milletin içinde yüzdüğü buhran son derece basit sebeplere bağlanmaktadır. Şurası şaşmaz bir gerçektir ki hiçbir şey kendiliğinden doğmadığı gibi buhranlarımız da sebepsiz değildir.
Milletimiz ve koruyucusu olan devletimiz, bütün millet düşmanlarının hain işbirliği neticesi ve içimizdeki bozguncuların suikastleriyle yıkılmıştır. İstiklal Harbinde dökülen şehit kanları karşılığında kurulan devletimiz ise bugün, beynelminel kuvvetlerin kullanmaya hazırlandıkları bir kuvvet halindedir.
Devletimizi gayri milliliğe sürüklemek ve beynelminel Yahudiliğin emir erliğine düşürmek için girişilen tertipler hala devam ediyor. (Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı gibi)
İçinde yüzdüğümüz buhran ne sebepsizdir ne de küçüktür. Milletimizin buhranı, milletimizin asırlardan beri yaptığı mücadeleyi kaybetmesinden doğmaktadır. Ve kelimenin tam manasıyla, yuvarlandığımız buhran korkunçtur.
Millet düşmanlarının milletimizi köleleştirmek için sürdürdükleri sınırsız harp, önce imanını, ahlakını ve kültürünü kemirirken; diğer taraftan zenginliğimizi çalarak tam bir esaretin içine yuvarlamak istemektedir. Millete hayat veren ideallerin alçakça darbelenmesi neticesi siyasi, askeri, ahlaki ve kültürel alanda hıyanet tomurcuklandı. Milletimizin zafer ve şeref tacı düştü.
Bu gün Türkiye’de milli ekonomi; Beynelminel Yahudiliğin tezgahladığı kapitalist sistem vasıtasıyla tahrip edilmektedir. Ekonomimiz Milli Mücadelenin zaruretleriyle taban tabana zıt olarak sadece tüketim ekonomisi haline getirilmiştir. Faiz milletin meşru servetini gayri meşruluğa düşürmenin iğrenç vasıtası olarak kanlı saltanatına devam ediyor.
Bu hain mekanizma köylünün, işçinin, esnafın ve bütün milletin rızkından hisse ayırmakla meşgul. Faiz, lüks, fuuş ve tüketimin kamçılanması zaten zayıf olan milli ekonomimizi yıkmakta. Milli servet üzerinde Beynelminel Yahudiliğin bekçileri tam manasıyla bir hakimiyet kurmuş vaziyettedir.
(1970 Yıllarda milli gelirin % 50’si yurt dışına kaçmış, sadece İstanbul’da Beynelminel Yahudiliğin temsilcileri % 65 nispetinde iğrenç bir hakimiyet kurmuştu. Son yıllarda özelleştirme adı altında fabrikaların yabancı firmaların eline geçmesi ve kapatılması, yerli firmaların yurt dışında şirket kurup içerdeki şirketlerini yurt dışındaki şirketlere satmalarının manası nedir?)
Türkiye’de milli servet yok edilir, ekonomimiz gayesinden uzaklaştırılırken ahlakımız, tarihimiz darbelenmeye devam etmektedir. Milletimizin hayat idealleri soysuzca yıpratılmakta. Mideleri bulandıran bir seks edebiyatı gençlerimizi çürütmektedir. Cephede düşmana karşı tüfek tutan elin iradesi şimdiden sarsılmaktadır. Sokaklar, sinemalar, tiyatrolar, sözde bu milletin radyosu her gün milli ahlaka sövmekte, milletin gençliğini zinaya, fuhşa hayasızca teşvik etmektedir. Bir mesut aile kurmak imkanından mahrum hale getirilen bu milletin evlatları kanuni (!), resmi (!) fuhuş yuvalarında milletine ihanet çukuruna itilmektedir. Bu da milletimize karşı sürdürülen harbin ahlaki vechesidir. Yani ahlaki buhran…
Türkiye’de milletin yarınının emanet edileceği millet evlatlarına doğru bir kainat, hayat anlayışı vermesi gereken kültür yuvaları; ilk okuldan başlayarak gayesiz, manasız ve olumlu her şeyden mahrum, gayri milli kültürlerin propaganda vasıtasından ibaret bulunmaktadır.
İki yüz seneden beri bize taklit ettirilen her devletin bütün sistemi gibi, eğitim sitemini de kopya ettiklerinden, kültür yuvaları ilk okuldan başlayarak Fransız, Alman, ve İngiliz sistemlerinin gayri milli tesirine vasıtalık etmektedir. Bunun haricinde basın, kültür ve haberleşme vasıtaları üzerindeki emperyalizm; doğruyu, haklıyı, ortaya çıkarmaya imkan bırakmamaktadır.
(27 Aralık 1949’da yapılan “Fulbright Eğitim Antlaşması” ile geleceğimiz olan çocuklarımızın eğitimi ABD’ye bırakılmıştır. Bu anlaşma halen yürürlüktedir.)
Eğitim yuvalarının; hedefsiz, millet ıstırabından habersiz, millet düşmanlarından gafil, düşmanlarına gizli bir hayranlıkla dolu, sığ fakat geniş malumatlı, zihnen tembel fertler imal etmesi yetmiyormuş gibi düşman halkın büyük çoğunluğunun uyanmasından korktuğu için oyunlarla, eğlencelerle ve ezikliğin ıstırabı ile meşgul etmektedir. İşte bu da harbin psikolojik yönüdür. Bu aynı zamanda buhranımızın kültürel yönünü teşkil eder. Ancak içinde yüzdüğümüz buhran sebepsiz ve basit olmaktan başka; gayesiz de değildir. Zira içine yuvarlandığımız buhran şuurlu bir kadronun rehberliğinde bütün milletin teşkilatlanması ve mücadeleye katılması ile yok edilmezse; Türkiye’mizi, milletimizi, dinimizi bekleyen bir tek akibet vardır. “Yok olmak”
Bu savaşın kolay olmadığını biliyoruz. Dünyanın en güçlü sermayeleri ve tekniği karşısında; milletimize hazırlanan ihanetleri duyurmak, onu teşkilatlamak ve mücadeleye sevk etmek elbette kolay olmayacaktır.
(Yeniden Milli Mücadeleci, Millet Partisi Kadroları Niçin Var? Yeniden Milli Mücadeleci, Millet Partisi kadroları, milletin muhteşem mazisine uygun bir hayat kurmak isteyen bütün vatanseverlere, gerçek müminlere rehberlik etmek için vardır.)
Elbette bu kolay değildir. Düşmanlardan yılmayan, mahrumiyetlerden korkmayan, düşman vaatlerine kanmayan, dünyanın zevkine aldırış etmeyen, eyyamcılığı mahkum eden, ferdi menfaat kaygısını yok eden bir mücadelenin sancağı olmak elbette kolay değil! İstismar yolunu kapayarak mü’mini şuurlandırmak elbette kolay değil.
Kalabalık toplamayı marifet zannederek hisleri gıcıklayan parsa toplamak kolay. Milletin buhrandan kurtuluş mücadelesinde sağlam rehber, teşkilatlayıcı, öğretici, uyandırıcı olmak kolay değil. Bütün bu zorluklara rağmen Biz zor olanı seçeceğiz. Kuvvetimizin büyüklüğünden değil milletimizin yaşayabilmesi için zor olanı seçeceğiz.
Bu zor fakat şerefli mücadelemizde yardımcımız yalnız Allah, dayanağımız tahkir edilen (Aşağılanan, horlanan, hakaret edilen) büyük millettir. Allah’tan hatamızda ısrar etmememizi, kararlılığımızı bize daima lutfetmesini, milletimizi korumasını niyaz ederiz. (YMM 3 Şubat 1970 Sayı:1 Başyazı – Aykut Edibali)