Giethoorn kâbusundan sonra, Yılmaz ailesi için devreye giren hayırsever yurttaşlar, evi dayayıp döşediler ve eşya yardımı da yaptılar.
Yeni mobilyalar, yatak takımları ve mutfak eşyalarından başka boya ve badana işleri de cabası…
Bu konuda yayınlanan tüm haberleri altta bulacaksınız.
ROTTERDAM,-Düyanın dört bir yanından gelen turistleri ile ünlü olan Hollanda’nın Giethoorn köyünde yaşanan bir ırkçılık olayı, aynı dünyada hayretle izlenmişti.
Türk medyası tarafından geçtiğimiz eylül ayında duyurulmuş olan bu ırkçı eylemler, resmi merciler tarafından gözardı edilmişti. Taaaaa ki, Zembla isimli televizyon programının geçtiğimiz şubat ayı başındaki yayınına kadar…
Neydi Türk medyasının ve Zembla programının duyurduğu olay?
Bu yazının sonunda o günlerdeki haberi sizlere yeniden sunacağız.
Ama önce kısa bir özet sunalım:
Hollanda’nın Overijsel bölgesindeki tanınmış turistik köyü Giethoorn‘da bir skandal yaşanmıştı.
10 yıl önce güzel hayallerle bu köye taşınan Hatice Yılmaz, hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Hesapta başka güzel şeyler vardı. Ama karşılaştığı çirkin olaylar karşısında şaşkına dönmüştü. Hatice hanımın biricik oğlu Yusuf 15 yaşındaydı. Köyün gençleri, Hatice Yılmaz’ın oğulunu da hedef alarak gece yarısı evin penceresine gelerek ve taş atarak ‘Defolun buradan Kanser Türkler’ diye bağırıp yıldırmaya çalışıyorlardı. Bu olaylar karşısında kâbusu yaşayan Hatice Yılmaz, sonunda evinin penceresine ‘Biz bu köyde ayrımcılığa uğruyoruz’ yazılı pankart astı.
Zembla televizyonunun yayınından sonra adeta çalkalanan Hollanda’da, resmi mercilerin duyarsızlığına çok üzülen Türk toplumu, Yılmaz ailesine destek ve yardım için harekete geçti.
Belediye başkanının, bırakın güvenlik önlemi almasını, “Başka bir yere taşınmaları gerekecektir” şeklindeki sözleri, Türkleri daha çok üzmüştü.
Yılmaz ailesi de bu köyde artık yaşamak istemediğini açıklamıştı. Ama taşınılacak yerin de yakınlarda olmamasını istiyordu.
Tam 180 km. uzakta olan Rotterdam belediyesi, Türkler’in gayreti ile, aileye bir ev vermeyi kabul etti. Yapmış olduğumuz kısa bir duyuru ile harekete geçen Türk toplumu, Yılmaz ailesi için seferber oldu. İşadamlarımız evin ihtiyacı olan tüm eşyaları hibe ederlerken, evin bakımı, boya ve badana işlerini de komşular üstlendi.
Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un yeni hayatta güzel başlayabilmeleri için, başta Amsterdam Esnaflar Birliği, Hollanda Türk Federasyon, Hollanda BMW Club üyeleri, Selçuk Dağ, Meltem Dağ-Kuru, Ergüneş Başkan, Fatih Karaağaç, Rotterdam Mevlana Camii yönetim kurulu ve cemaati adına Ceylan Kürk büyük gayret gösterdiler.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir yardımsever ile birlikte, Yılmaz ailesine yardımda bulunan isimler şöyle:
Decor wonen Den Haag: Yıldırım Ekinci, Cihat Ekinci, Hacı Mert Ekinci,
Öz Selam Woonpaleis Amsterdam: Ramazan Şahin,
Nazarım Kadoshop Rotterdam:Mehmet Tan,
Selin Market Zaandam: Bilal Özçelik,
Ensar Yufka Ermelo, Osman Avcı, Tarık Avcı,
Vision Telecommunicatie & TV Dordrecht, Alp Hasan,
Kaan Express Den Haag, Fırat Özgen ve Furkan
Rotterdam’daki evine taşındıktan sonra ziyaretine gittiğimiz Hatice Yılmaz’ın hiç de yalnız olmadığını gördük. Türk aileleri, cehennemden kaçan Hatice Yılmaz’ı cennette yaşatmak için sıraya girmişlerdi.
Hollanda BMW Club üyeleri, Selçuk Dağ ve Ergüneş Başkan’dan başka, Fatih Karaağaç, Meltem Dağ-Kuru ve diğer kulüp üyeleri, Rotterdam Mevlana Camii yönetim kurulu ve cemaati adına Ceylan Kürk, Yılmaz ailelesine “hoşgeldiniz” ziyaretinde bulunarak bu güzel dostluğu daha da pekiştirdiler.
Hatice Yılmaz’a, taşınma sonrasındaki ziyaretimizde, “Kendinizi şimdi nasıl hissediyorsunuz?” diye sorduk ve şu cevabı aldık:
“Ne varsa bizim insanımızda varmış. İnsanlarımıza, hayırsever iş sahiplerine şükranlarını sunuyorum. Yeni evimizin hemen hemen bütün eşyalarını yenilediler. Bu samimi dostane ziyaretten son derece mutlu ve onore oldum. Daha düne kadar evimizde uyuyamaz iken, can güvenliğimizden endişe edip bir başımıza o kâbus dolu köyde devamlılık arz eden toplu bir ırkçı saldırı ile izole edilerek çaresiz ve kimsesiz kaldığımızı hissediyorduk. Yaşantımız alt üst edilmiş, cehennem gibi gelen zorlu günler ve gecelere maruz kalmıştık 1,5 yıl boyunca…
Hollanda yerel yönetim ve kurumları da bu ırkçı ayırımcılığa eşlik etmiş, görevlerini kötüye kullanmış ve bize gereken insani, hukuki yardımı yapmamışlardı. Bu da içinde bulunduğumuz durumu haddinden fazla zor ve endişe verici hâle getirmişti.
Fakat sabrın neticesinde ve inandığımız değerler uğruna bu haklı kimlik mücadelemizin sonunda, Türk- Hollanda toplumumuzun gerçek kahramanlarını ve bu asil insanların o kalpleri yakınlaştıran samimi iyiliğine şahit olduk, bu büyülü millî şefkatle tanıştık!
Bu güzel ve özel insanlar bize sadece insana dair kaybettiğimiz güveni değil aynı zamanda tekrar hayata bağlanmak gücünü de verdiler doğrusu…
İnsandan, insanlıktan, bu müstesna necip milletten asla ümid kesmemeyi de…
Elbette hukuki süreç devam etmektedir. 6 tutanak tek bir dosya olarak ele alınmak üzere yüksek mahkemeye verildi. Zembla ekibi de davamızın takipçsidir. Tek temennim çektiğimiz bu acılar ve zulüm en nihayetinde boşuna değildir ve gerek kendi Türk kökenli siyasilerimiz ve bürokratik temsilcilerimiz gerekse hukuk devletinin işlemesini engelleyen Hollanda resmî kurumlarının bu davadan ve hikâyemizden gereken dersi çıkarmaları ve ciddi bir öz eleştiri yaparak kendilerini doğru konumlandırmalarıdır.
Özellikle OM, Polis ve belediyeler toplumu ayıran, polarize eden tutumlar yerine bilakis çok kültürlülüğün Hollanda için bir fırsat ve bir şans olduğunu idrak etmeleridir.
Bazen bir müsibet bin hayra vesile olabiliyormuş. Bizim için de umuyorum böyle olur. Şimdi yeni evimize, yeni şehrimize ve hayatımıza adapte oluyoruz, bu çok muhteşem bir his. Kâbusdan uyanmak gibi. Artık bundan sonra önceliğimiz, bu güvenli ve huzurlu ortamda geçmiş korku ve kaygılarımıza gereken zamanı ve ilgiyi verip travmalarımızı iyileştirmek ve daha normal bir hayat yaşamaktır inşallah. Çok şükür, yavrumun başına bir iş gelmeden onu o cehennemden kurtardığım için çok mutluyum. Bu süreçte bizi destekleyen herkese muhabbet ve minnet duyuyorum hergün.”
EYLÜL AYINDA TÜRK MEDYASININ ORTAYA ÇIKARDIĞI IRKÇILIK OLAYI, DÜN AKŞAM HOLLANDA TELEVİZYONUNDA YAYINLANINCA BÜYÜK YANKI YARATTI!
Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’un tek Türk ailesinin ırkçı saldırılara uğramasına seyirci kalan polise tepkiler yağıyor.
Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’da yaşanmakta olan ve Türk medyasının geçen eylül ayında yayınladığı bir olay, dün akşam Zembla adlı bir programda yayınlandı.
Arkadaşımız Sedat Tapan’ın, köye giderek Türk ailesi ile yaptığı ve Platform Dergisi’nde yayınladığı röportajı aşağıda sizlere sunacağım.
Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un başından geçenleri uzun uzun gösteren Zembla, ‘Giethoorn’dan defolun’ adını koyduğu programda, çeşitli uzmanları konuşturarak, polisin vurdumduymazlığının suç olduğunu ortaya koydu.
Yılmaz ailesinin başından geçenlerin hâlâ devam etmekte olmasının bir skandal olduğunu belirten uzmanlar, polis teşkilatının bu konuda cezalandırlacağı fikrinde birleşiyorlar.
Hollanda Parlamentosu’nda 3koltukla yer alan DENK Partisi milletvekili Stephan van Baarle, yayın sonrasında yaptığı açıklamada, yaşananların Hollanda için utanç verici olduğununu ve kabul edilemez olduğunu belirterek, konuyu Salı günü meclise taşıyacağını belirtti.
Şimdi, Hollanda’da dün geceki yayını göremeyenler için, eylül ayında yayınlanan acı röportajı sizere sunuyorum. Arkadaşımız Sedat Tapan’ın yazısını, noktası ve virgülüne kadar değiştirmeden aktarıyorum:
Hollanda’da ırkçılar turistik masal köyü Giethoorn’da Türk aileye kabusu yaşattılar
Tanınmış turistik köyü Giethoorn’da bir skandal yaşanıyor…
Hollanda’nın Overijsel bölgesindeki tanınmış turistik köyü Giethoorn‘da bir skandal yaşanıyor.
10 yıl önce güzel hayallerle bu köye taşınan Hatice Yılmaz, hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Hesapta başka güzel şeyler vardı. Ama karşılaştığı çirkin olay karşısında şaşkına döndü. Hatice hanımın biricik oğlu Yusuf 15 yaşında ve sorunlar halen devam ediyor. Köyün gençleri, Hatice Yılmaz’ın oğulunu da hedef alarak gece yarısı evin penceresine gelerek, taş atarak ‘Defolun buradan Kanser Türkler’ diye bağırıp yıldırmaya çalışıyorlar. Bu olaylar karşısında kabusu yaşayan Hatice Yılmaz, sonunda evinin penceresine ‘Biz bu köyde ayrımcılığa uğruyoruz’ yazılı pankart astı.
MASAL KÖYÜNDE KABUS!
Hollanda’nın dünyaca bilinen bu turistik köyünde ikamet eden sanırım tek Türk ailesiyiz ‘evladımla.
On aydır birdenbire tekrar hortlayan ve geçen Ekim’den beri başlayıp devam eden bir ayırımcı- ırkçı saldırılara maruz kalmaktayız evimizde! Yıllar evvel, henüz oğlum bu köyde ilkokula giderken, okul koridorlarında duvarları kaplayan siyah çarşaflı, burkalı kadınlarla, üzerinde Arapça yazılar olan bayraklar tutan silahlı İŞİD elemanlarının fotoğraflarını hatırlıyorum: Okul güya minicik yavrulara ” İslamı tanıtmak!” istiyordu bu duvar sergisiyle. Hayret ve hayal kırıklığımı inanın dün gibi hatırlarım. Çok rahatsız ediciydi tabi bu ”mind-setting”; duyarsız kalamazdık.
Yavrumla güzel bir sunum hazırlamıştık, görsellerle zenginleştirilmiş ve çocukların anlayabilleceği sadelikte. Cihad’ın ne olduğunu, güzel ve içten bir selamın da bir cihad olduğunu, islamın şiddet yanlısı bir din olmadığını, diğer birçok din gibi temelde güzeli ve doğruyu öğütlediğini dilimiz döndüğünce paylaşmıştık. Terör gruplarının bir dini temsil edemeyeceğini ifade edip okulu bilinçli ve barışçıl bir tutuma davet etmiştik. O vakitler çocuğum ”hoogbegaafd en multi-getalenteerde’ bir öğrenciydi ancak okul, yavrumun yeteneklerini ve potansiyelini baltalayan ”sistemli bir problematize etme” tutumuna girişmişti her nasılsa.
Hatice Yılmaz: Yavrum ve ben ırkçılığın çirkin yüzüyle ilk defa bu kadar yakından tanışmıştık, Noorderschool denen köy ilkokulunda. Aradan yıllar geçti vee şimdi sanırım o minik yavrular bugün büyüdüler ve islam düşmanı, Türk düşmanı, yabancı düşmanı olarak bizim bu köyden gitmemizi istiyorlar! Tabi yalnız gençler değil büyükler de buna eşlik etmekte maalesef!
Özellikle son 10 aydır bir grup genç insan ve bazı köylüler tarafından kimliğimize yönelik devam eden çirkin bir etnik ayırımcılık sebebiyle kendimizi tehdit ve tehlike altında hissediyoruz. Sadece Türk’lüğümüze, kimliğimize değil aynı zamanda evimize, arabamıza da kastedilmiş olup gerek çocuğum ve gerek şahsım son derece zor bir durumdayız, can ve mal güvenliğimizden her gün endişe ederek geçiriyoruz. Söz konusu saldırılarla ilgili 4 ayrı şikayet ( aangifte) yapmış bulunuyoruz.
POLİS- IRKÇI VE AYIRIMCILIĞI
Hatice Yılmaz: Anlamsız bir nefretle size bakan gözler gördünüz mü hiç? Korkunç bir gecenin ve ırkçı saldırının ardından polis bürosuna gittiğimde beklemediğim bir şeyle karşılaştım! : Tarif edemeyeceğim böylesi küstah bir üslupla çok sık rastlaşmadım doğrusu; benim tasavvur dahi etmediğim bir kabalık ve medeniyetsizlikle tanıştıran bir polisle ilk defa karşılaşıyordum; üstelik bu bir hanımefendiydi! Polis tarafından da ayırımcılıkla muamele edildik maalesef: evvela yasal hakkımız olan ” olaylarla ilgili şikayet tutanağı tutturma” hakkımız engellendi, akabinde polis memurlarının sözlü taciz ve korkutma, aşağılayıcı muamelesiyle karşılaştım polis bürosunda. Bu bizim için ikinci bir travma etkisi yarattı; polise olan güvenimiz bir hayli zedelenmiş durumda. Bu ise içinde bulunduğumuz zor şartları daha da zorlaştırdı.
Süreç boyunca polisin taraflı tutumu, kasıtlı yanıltıcı bilgilendirme ve yasal haklarımla ilgili bizi defalarca yanlış yönlendirmeleri Vizier kontak kısmı de dikkatinden kaçmadı; durumu savcılığa bildirdi sağ olsun. Polis şefi, ” intern onderzoeker komiseri ve polisler bana bu süreçte uzun süre “şikayet/aangifte” yapmamam için baskı uygulayıp manipüle ettiler! Soruşturma sürecini yavaşlatarak bizi aylardır bir bilinmezle ve kaygıyla oyaladılar. Haliyle bu tehdit ortamında köyde kendimizi mütemadiyen bir güvenlik endişesi içinde bulduk.
Psikolojik destek alıyoruz bu sebepten
Hatice Yılmaz: Psikoloğun olayların bizim ruhumuzda yarattığı olumsuz etkilerini dile getirdiği ve bu köyden taşınmamıza dair tavsiye mektubu mevcuttur. Ayrıca, suçluların bir akşam saldırılarından biri de bizim güvenlik kameramıza kaydolmuştur delil olarak. Maddi ve manevi zarar gördük yavrumla.
Bu ırkçı-ayrımcı saldırılar elbette ki bana Hatice olduğum için yapılmadı…
Yahut buna sebep olacak herhangi bir ön münakaşa vb olmadı…
Geceleri evimizi toplu halde ” Hatice” diye değil bilakis ”Kanserli Türk !” diyerek taşladılar : ” Kanker Turk, weg van deze dorp, buitenlanders!” diye bağırdılar… Üzerime araba sürüldü, bayrağıma, kimliğime saldırıldı, geceleri kapımız zorlandı, tekmelendi, zilim durmaksızın geceleri çalınarak korkutulduk! Çocuğum Gymnasium 4. sınıfta şu an ve güvenlik kaygısıyla okula şehre bisikletle gidemiyor, ben götürüyorum; yolda ırkçı grup tarafından saldırıya uğrayabilir diye endişe ediyor yavrum. Yıllardır inzivai ve münzevi bir yaşam sürdüğüm bu küçük köyde maalesef her gün tehdit altında ve can güvenliği endişesi içindeyiz!
Büyü bozuldu… Sessizlik, huzur bozuldu!
Masal Köyünde biz artık evladımla kabus görüyoruz geceler… Masal bitti! Gitmek zamanı şimdi. Fakat bürokrasinin, kurumsal ayırımcılığın mengenesinden de tünelin ucundaki çıkışı göremez olduk. Bu sebepledir ki değerli PLATFORM Dergisi’ni aradık bizi arkadaşları Sedat Tapan beye yönlendirdiler. Sedat Tapan beyefendiye durumumuzu bildirdik ve kendisi bizzat bizi evimizde ziyaret etti kendisine ”imdat” çağrısı yaptık. Sağ olsunlar, Türk-Islam kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı, Ömer Altay beyefendi ve Başkonsolosluğumuz gibi, onlar da samimi alakalarını esirgemediler bizden. Ümit var olduk milletimizden… Temennimiz ivedilikle güvenli bir bölgeye taşınabilmek ve hukuki süreçte sizlerin de desteğiyle tatmin eden bir neticeye ulaşmaktır. Henüz resmi bir avukatımız yoktur, Başkonsolosluğumuzun ve gönüllü hukukçularımızın değerli desteğine muhakkak ki ihtiyacımız var.
Hatice Yılmaz: Gözleri önünde cereyan eden bu korkunç olaylara sessiz seyirci olan köylülerin dikkatini ve duyarlılığını talep etmek adına evimizin penceresine hem Türk hem Hollanda bayrağını aştık ve “Samen sterk tegen racısme/Ayırımcılığa karşı beraber güçlüyüz!” yazımızı koyduk camımıza. Ne acı ki onlar elemimize seyirci kalarak sessizce dışlanmamıza iştirak ettiler, etmekteler.
CENNETTEKİ IRKÇI OLAYIN HESABI SORULUYOR…
Hollanda’nın turist akınına uğrayan cennet köyü Giethoorn’da bir Türk aileye yapılan ırkçı saldırılara göz yuman polisten hesap soruluyor.
Türkler İçin Danışma Kurulu İOT, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’ü göreve davet etti. İOT, Bakan’a sunulacak rapor için yurttaşlara çağrıda bulundu (Altta)
Irkçılıkla Mücadele Koordinatörlüğü, polisin vurdumduymaz davranışlarından örnekler vererek, ‘Bu konuda bekçi köpeği olmak istiyoruz ama henüz plan yok’ dedi.
Hollanda’nın turistik cenneti Githoorn köyünde bir Türk ailenin başından geçen ırkçı olayların TV’de yayınlanmasından sonra yaptığı yankı, giderek artıyor. Özellikle, şikâyetler karşısında vurdumduyma davranan polis ile, hâlâ sesi çıkmayan Belediye Başkanı topa tutuluyor. Irkçı gençler, Yılmaz ailesinin evinin önünde toplanıp ‘Defolup gidin’ naraları atarken, komşulardan hiçbir itiraz sesi çıkmıyordu.
Pek çok ünlü eleştirmenin dile getirdiği Giethoorn’daki olay ile ilgili olarak, Türkler İçin Danışma Kurulu (Inspraak Orgaan Turken IOT) da harekete geçti ve yayınlanan bir deklarasyonda, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz göreve davet edildi.
Hatırlanacağı gibi, Hollanda’nın kanalları ve evleri ile milyonlarca turist çeken köyü Giethoorn’da ikamet eden Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf, uzun bir zamandır ırkçılığa maruz kalıyordu. Özellikle köy gençlerinin, Yılmaz ailesinin evlerini taşlamaları, evin önündeki otomobillerine saldırmaları ve sürekli olarak ‘Defolun gidin pis Türkler’ diye bağırmaları, defalarca şikâyet edildiği halde polis tarafından ciddiye alınmadı.
Geçtiğimiz eylül ayında olayın Türk medyası tarafından ele alınması da fayda etmedi.
Konu, geçtiğimiz Perşembe akşamı Zembla adlı TV programında yayınlanınca durum değişti ve medya da dahil olmak üzere Hollanda kamuoyu ayağa kalktı. Bizim de yeniden devreye girmemiz üzerine Türk kuruluşları da hareketlendi ve bildiri arkasına bildiri yayınlanmaya başlandı.Bildirilerin en etkilisi, Hollanda İçişleri Bakanlığı himayesinde olan Türkler İçin Danışma Kurulu’ndan çıktı. Kurul’un Başkanı Zeki Baran imzası ile yayınlanan bildiride, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’ün devreye girmesi ve ihmal suçu işleyenlerin cezalandırılması istendi.
Polisin, Savcılığın ve Belediye’nin seyirci kaldıkları son bir yıldaki saldırılarda, maddi ve manevi zarara uğrayan Yılmaz ailesinin haklarını sonuna kadar takip edeceklerini belirten Zeki Baran, polis teşkilatındaki vurdumduymaz olayların kabardığını söylerken, Rotterdam’da öldürülen 16 yaşındaki Türk kızı Hümeyra’nın ardından, ‘Bir Türk eksildi’ diyen polisi örnek olarak gösterdi.
Yılmaz ailesine hiçbir makamın sahip çıkmaması ve tek çözümün ‘başka yere taşınmak’ olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Rob Bat’ın tutumunun kabul edilemez olduğunu belirten Baran, Irkçılıkla Mücadele Koordinatörlüğünü de göreve çağırdı.
Görevi yeni devralan Irkçılıkla Mücade Koordinatörü Rabin Baldewsingh yaptığı açıklamada, görevde henüz çok yeni olduğunu, eski ihmalkârlıkları düzeltmek için üç aya ihtiyacı olduğunu belirtirken, ‘Bu konuda bekçi köpeği olmak istiyoruz ama henüz plan yok’ dedi.
Lahey Belediyesi Başkan Yardımcılığı görevini bırakarak yeni görevine başlayan Baldewsingh,
ırkçılıkla mücadele için, aralarında Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz ve Kültür Bakanı Günay Uslu olmak üzere, beş Bakanlık ile iç içe çalışacaklarını ve 10 kişilik ekibiyle başarılı olacaklarını söylerken, ‘Giethoorn konusu da bizim için bir imtihan olacaktır’ dedi.
Son gelişme
TÜRKLER İÇİN DANIŞMA KURULU BAKANA SUNMAK İÇİN DOSYA HAZIRLIYOR: YAŞADIĞINIZ AYRIMCI OLAYLARI IOT’YE BİLDİRİN!
Türkler İçin Danışma Kurulu İOT’den son anda gelen bildiriyi aşağıda sunuyorum:
Geçen hafta Giethoorn’da oturan bir Türk ailenin maruz kaldığı insanlık dışı ayrımcı ve ırkçı nitelikli saldırılar sonunda nasıl evlerini terk etmeye zorlandıklarıyla ilgili gelişmeleri büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla izledik. Ailenin yardım için başvurduğu polis görevlileri hiç bir girişimde bulunmadığı gibi, saldırıları ırkçılık olarak tanımlamamak için nasıl çaba sarfettiklerine televizyon ekranlarında şahit olduk. Polis ve diğer adli makamların ırkçı saldırı ve olayları görmezden gelmeleri ve hatta haklı göstermeye çalışmaları maalesef sıkça görülmeye başlandı. Geçen sene basına yansıyan, Rotterdam Polis teşkilatında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki whatsapp konuşmalarındaki ırkçı görüşleri hepimiz biliyoruz. Yine Rotterdam’da 16 yaşındaki Hümeyra’nın öldürülmesinden sonra aynı polis memurları arasındaki mesajlarda “Bir Türk daha azaldı” şeklinde görüşler dile getiriliyordu. Olayın ortaya çıkmasından sonra adı geçen polis memurlarına sadece kınama cezası verildi.
Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) olarak, konuyu Adalet ve Güvenlik Bakanlığı ile görüşerek bu tür olayların son bulması için etkin önlemler alınmasını isteyeceğiz. Bu görüşme öncesinde bir dosya hazırlamak istiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak polisin, ayrımcı ve ırkçı saldırılarına duyarsız kaldığı veya bizzat kendilerinin bu davranışları sergilediği olayları bize bildirmenizi rica ediyoruz.
Bu konudada yaşadığınız olayları, deneyimlerinizi mail ([email protected] )
veya telefonla da (030-2343625) bize bildirebilirsiniz.
BUGÜN MECLİSTE TARTIŞILACAK
Giethoorn’daki ırkçı olaylar, DENK Partisi Milletvekili Stephan van Baarle tarafından millet meclisine taşınacak. Bakalım Stephan van Baarle, seçildiği günlerde yaptığı açıklamada verdiği ırkçılıkla mücadele sözünü nasıl yerine getirecek.
Aşağıda Van baarle’nin tanıtım yazısını bulacaksınız.
IRKÇILIĞA UĞRAYAN GİETHOORN KURBANLARINA ANLAMLI ZİYARET…
Milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle, önce sorunu mecliste dile getirdiler, sonra da aileyi ziyarete gittiler.
Milletvekilleri, mağdur aileyi teselli ederken, olaylara seyirci kalan polis ve ‘Başka yere taşınsınlar’ diyen Belediye Başkanından hesap sorma sözü verdiler.
Turist akınına uğrayan masallar köyünü ‘kâbus köyü’ne çeviren serseri gençler için de önlemler alınması gerektiğini belirten milletvekilleri, ırkçılığın devlet dairelerinden uzak tutulmasını istediler.
15 yaşındaki oğlu Yusuf ile yalnız yaşayan Hatice Yılmaz’a yapılan ırkçı saldırılar ile ününe ün katan Hollanda’nın Giethoorn köyü, Hollanda parlamentosunun DENK Partili iki milletvekili Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle’nin ziyareti ile daha da ünlendi.
Türk ailenin bir yıl boyunca ırkçı gençler tarafından saldırıya uğramasına seyirci kalan polis ile, çareyi ‘başka yere taşınsınlar’ sözünde bulan Belediye Başkanı hakkında soruşturma açılmasını isteyen iki milletvekili, başlattıklarını mücadelenin peşini bırakmayacaklarını belirttiler.
Geçtiğimiz Salı günü parlamentoda söz alan Stephan van Baarle, konuyu meclis gündemine getirdikten sonra, partidaşı Tunahan Kuzu ile birlikte Giethoorn köyüne gittiler.
Saldırıların etkisinden hâlâ kurtulamamış olan Yılmaz ailesi tarafından kucaklanarak karşılanan iki milletvekili, sıkıntılı günler yaşayan aileyi teselli etmeye çalışırlarken, ‘Merak etmeyin, sizi hiçbir güç yerinizden kıpırdatamaz. Saldırılara çare olarak buradan taşınmanızı isteyen Belediye Başkanı’nın da peşini bırakmayacağız.’ dediler.
Hollanda’da yaşayan Türkler, Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle’nin, Giethoorn köyüne yaptıkları ziyaretin duyulması sonrasında memnuniyetlerini dile getirdiler ve yaşanacak olan acı olaylarda sahipsiz kalmayacaklarına inandıklarını belirttiler.
GİETHOORN GÖSTERİSİ ZAMANINDA YAPILSAYDI MUTEŞEM OLURDU AMA, ŞİMDİ ‘KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMA’YA BENZETİLDİ
Irkçı saldırılara uğrayan Giethoorn’daki Türk ailesine destek olmak amacıyla yapılan otomobilli protesto, Türkler tarafından beğenildi, Hollandalılar ise ‘tahrik edici’ bulundu.
Giethoorn halkı, protesto gösterisine izin veren Belediye ve polise ateş püskürüyor.
Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’da, bir Türk ailesinin başına gelen ırkçı saldırılar hakkındaki haberler, ülkede olduğu gibi, dünyada da şaşkınlık yaşatmıştı.
Bırakın şaşkınlık yaşatmayı, olaylara aylardır seyirci kalan resmi merciler de, çeşitli kuruluşlar tarafından protesto edilmişti.
Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un başına gelen ırkçı saldırıları protesto etmek için, milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Stefan van Baarle’den sonra, Hollanda Türk Platformu PTN adına Ömer Altay, Sadettin Şimşek ve Durmuş Doğan da ziyarette bulunmuşlardı. Ne var ki Yılmaz ailesi, konuyu Hollanda parlamentosuna taşıyan Stefan van Baarle’nin bu girişimine rağmen, köyü terk etme fikrinden caymamıştı. Bu ayın sonunda Giethoorn’u terkedecek olan Yılmaz ailesi, uğradıkları ırkçı saldırıların etkisinden kurtulamayacaklarını belirterek karardan vazgeçmemişti.
Giethoorn’daki aileye destek olma amacıyla harekete geçen, Türkler tarafından kurulmuş olan BMW Club Hollanda (BCH) adlı bir otomobil kulübü, aradan geçen zamana ve ailenin göç kararına rağmen, bu eylemi dün gerçekleştirdi.
Gerçekten ‘muhteşem bir davranış’ olarak niteleyebileceğimiz bir protesto şekli uygulayan, Ömer Bayram, Ergüneş Güngör, Selçuk Dağ ve Fatih Karaağaç yönetimindeki kulübe bağlı otomobilliler, Giethoorn’un bağlı olduğu Steenwijkerland sokaklarında tur attıktan sonra, Yılmaz ailesinin bulunduğu evin önüne geldiler ve aile ilebirlikte grup fotoğrafı çektirdiler.
Bu davranıştan çok memnun olduklarını belirten Hatice Yılmaz, otomobil kulübünün bu protesto gösterisine katılan diğer yurttaşlarımıza da teşekkür ettiler.
Buna karşı Giethoorn halkı da gösteriye izin veren Belediye ve Polise ateş püskürdü.
Dün Giethoorn’da yaşananlar, bizim açımızdan gerçekten ‘muhteşem’ bir davranıştı.
Ne var ki, hem ailenin pes ederek köyü terkedecek olması ve hem de aradan uzun bir zaman geçmesi, bu protesto gösterisi için, ‘Kaş yapayım derken göz çıkardı’ diyenler de oldu.
Aşağıda açıklamasını yapacağım bu deyim, sonuca pek oturmadı. Zira kaş yapılırken göz çıkarılmadı. Bu kez kaş yaparken, sadece gözün etrafına kalem sürülmüştür.
Sonuçta gösteri, Türkler tarafından ‘muhteşem’ olarak gösterildi ama, Hollandalılar tarafından ‘tahrik edici’ olarak nitelendi.
Bu yaşananlar için benim görüşümün ne olduğunu sorarsanız şu cevabı verebilirim:
Tabii ki muhteşem bir davranış. Ama, yaşananlardan pes etmiş ve köyü terketme kararı almış bir aile için destekte geç kalınmıştır. Protesto şeklinin ‘tahrik edici’ olduğunu ileri süren Hollandalılar haklı olabilirler ama, kendi ırkçılarının yaptıkları insanlık dışı saldırılar için, hiç de tahrik edici değil. Protesto gösterisinin şekli, bırakın tahrik ediciliği, ırkçı gençlere karşı saldırı olmadığı için takdir edilmelidir.
KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMA
Eskiden “kalemkar” denilen kadınlar, gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken, düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış. Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem, gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş. Herkes, “Bu kaş yaparken göz çıkaran kadını istemeyiz.” demiş.
DOĞA HAYRANLARI BU GÜZEL KÖYÜ ZEVKLE İZLİYOR AMA,
KÖY HALKI SALDIRGAN IRKÇI
Dün yayınladığım haberde, Hollanda’nın turistik köyü Giethoorn’da yaşanan ırkçı olayları yansıtmıştım.
Özellikle köy gençlerinin bir Türk anne ve 15 yaşındaki oğluna uyguladıkları zorbalığı dile getirmiştim.
Uzmanların, olaylarda vurdumduymaz davranan polislerin cezalandırılması gerektiğine dikkat çekmelerinden söz etmiştim.
DENK Partisi’nin, bu acı olayı Salı günü parlamentoya taşıyacağını da yazmıştım.
Her şeye rağmen, halkı çirkin ama kanallar boyunca dizili evleriyle görünümü muhteşem olan bu köyü sizlere tanıtmak da, o köylüler için bir lütuf olmalıdır.
Geçimlerini yabancılardan sağlayan bir köy halkının, yabancılara düşmanca davranışlarına rağmen, ben düşmanlığı değil, güzelliği öne çıkarıyorum.
TURGAY’DAN TUĞÇE’YE EVLİLİK DİLEĞİ
O kadar romantik ki Hollanda’nın Giethoorn köyü, Turgay ile Tuğçe taaaa İstanbullar’dan kalkıp geliyorlar ve özel bir organizasyon ile evliliklerinin yolunu bu romantik köyde açıyorlar.
Bu yılın başında, bölgenin en büyük gazetesi SEENWİJKER COURANT, manşetten verdiği bir haberinde üstteki fotoğrafı kullanarak ‘Giethoorn’da Yılın ilk evlenme teklifi’ başlığı ile bir haber yayınlamıştı. Haberin kahramanları Turgay ile Tuğçe idi. Yılbaşını kutlamak için Amsterdam’a gelmişlerdi. Bir tekne turu için de Giethoorn’a gideceklerdi. Ama Tuğçe, Turgay’ın planından haberdar değildi. Turgay bir organize bürosuyla anlaşmıştı. Giethoorn’daki kanallardan birindeki köprü üzerine, ‘Tuğçe, will you marry me?’ (Tuğçe, benimle evlenir misin?) pankartı asılacaktı.
Bu pankart asıldı ve büronun iki fotoğrafçısı Joyce Rode ve Gabriëlla de Jonge fotoğraf kameraları ile nöbet tutmuşlardı. Çok kötü bir havaya rağmen, Turgay Tuğçe’ye teklifini yapmış ve bu fotoğraf çekilmişti.
İşte, tüm dünyada ünlü olan ve ziyaretçi akınına uğrayan böylesine romantik bir bir köyün halkının, nasıl da ırkçı olabileceği sorusunu bir kenara atarak, bu köyü sizlere tanıtayımisterseniz.
Burası yeryüzünün cenneti gibi.
Masalsı bir köy olan Giethoorn’da yol yok, otomobil yok, sadece kanallar ve sessizlik var.
Giethoorn köyü Amsterdam’a 120 km. mesafade, Steenwijk kasabasına bağlı bir köy. Amsterdam’dan bu köye tur paketleri yapılmaktadır.
Köyün taihi 1300’lü yıllara dayanıyor. Köyün sakinleri çiftçilerdi. Köylüler bir gün yer altında yüklü miktarda keçi boynuzu bulmuşlar. Sözünü ettiğim keçi boynuzu yediğimiz keçi boynuzu değil, hakiki keçi boynuzlarıydı. 1170 yılında gerçekleşen sel tufanında boğulan yaban keçilerinin boynuzları yani. Keçi boynuzunun Hollandaca adı ‘Geytenhoren’dur. Bu nedenle de bu köye bu isim verilmiş ama daha sonra isim Gietenhoon haline gelmiş.
Bu köyün popülaritesi, Hollandalı ünlü yönetmen Bert Haanstra’nın 1958 yılında yaptığı Fanfare komedisi ile başlamış. Zira bu komedi bu köyde çekilmişti. Ondan sonra köye önce yerli, sonra da yabancı turistler akmaya başlamıştı.
Giethoorn’a şimdilerde en çok turist Çin ve Japonya’dan geliyor. Nisan ayında başlayan yoğun ziyaretler ekim ayına kadar devam ediyor ama, ağustos ayında buraya gelenler kendilerini Çin’de sanabilirler.
Giethoorn, ‘İtalya’nın Venedik’i olarak da anılıyor. Ama hangisinin daha güzel olduğuna bir trülü karar verilemiyor. Yeşili sevenler için tabii ki Giethoorn tercih ediliyor.
200 kadar tahta köprü bulunan Giethoorn’da taşıma işi teknelerle yapılıyor.
3000 kişinin yaşadığı köy, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Çeşitli adları olan değişik tekneleri kiralayarak bu köyde özel turlar atabileceğiniz gibi, toplu taşıma yapan tekneler ile de gezebilirsiniz.
Giethoorn’daev fiyatları cep yakıyor. En ucuz ev 700 bin euro. 5 milyon euroya da ev var.
1969 yılında açılan ‘Museum De Oude Aarda’ adlı müzeyi gezmeniz tavsiye edilir. Zira müzenin kurucusu Rene Boissevain, dünyanın çeşitli yerlerinden getirdiği değerli taşlar, fosiller ve mineralleri bu müzede sergiliyor.
Bir de ‘Museum Giethoorn ‘t Olde Maat Uus’ müzesi var. Bu müzede de, 100 yıl önceki tipik bir çiftlik evindeki yaşam canlandırılıyor.
Giethoorn’da yemek konusunda zorluk çekebilirsiniz. Zira burada genellikle yörenin yemekleri yapılıyor ve satılıyor. Yine de birkaç kafe restoran bulabilirsiniz.
Otel konusunda da fazla seçenek yok. Yine de yatabileceğiniz birkaç yer var.