Politika

AZMİ KARAMAHMUTOĞLU’NDAN MHP’YE: PKK SİYASET YAPICILARINDAN AFERİN VE TEŞEKKÜR ALMAKTAN YANA MI TERCİH KULLANACAKSINIZ DİYE BUGÜN BEKLEDİK

“AZMİ KARAMAHMUTOĞLU’NDAN MHP’YE: PKK SİYASET YAPICILARINDAN AFERİN VE TEŞEKKÜR ALMAKTAN YANA MI TERCİH KULLANACAKSINIZ DİYE BUGÜN BEKLEDİK.”

“İDDİANAMENİN GECİKTİRİLDİĞİ HER GÜN, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN ALIKOYMAK DEMEKTİR.”

Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, Türkiye gündemini değerlendirdiği basın toplantısı düzenledi.

Azmi Karamahmutoğlu: Yarın 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü. Tam 110 yıl önce İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünde İtilaf Devletleri, ağır kayıplar vererek Çanakkale’yi geçemedi ve savaşın seyrini değiştiren bir yenilgi yaşadı. Çanakkale Deniz Savaşı, aslında tam olarak Türk milletinin—başka hiç kimsenin değil—azmi, cesareti ve bağımsızlık kararlılığının kahramanca göstergesidir.

“Çanakkale Geçilmez” sözünü tarihe kazıyan şehitlerimizi, kahraman askerlerimizi ve onların Anafartalar’da, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda askeri dehasıyla parıldayan komutanı Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyoruz.

Ümit Özdağ’ın tutukluluğu ve hukuki süreç

Değerli Türk kamuoyu, artık ikinci ayını doldurmak üzere. Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ, bir vatansever, bir Atatürkçü ve bir Türk milliyetçisi olduğu için Cumhur İttifakı iktidarı tarafından tutuklatıldı. Yargı marifetiyle siyasetten alıkonuldu, el çektirildi. İki aydır hürriyetinden mahrum bırakılıyor.

İstanbul’daki 35. Asliye Ceza Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’na hakaretle ilgili iddianameyi yetkisizlik kararı vererek Antalya’ya göndermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı, mahkemenin bu kararına itiraz etti ve güya Cumhurbaşkanı, Genel Başkanımız Ümit Özdağ’ın bu açıklamasını İstanbul Şişli’deyken öğrenmiş de davanın İstanbul’da görülmesi gerekiyormuş gibi bir istekte bulundu. Halbuki anılan tarihte Cumhurbaşkanı İstanbul’da değildi.

Ayrıca, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç daha önce katıldığı bir televizyon programında, Cumhurbaşkanına hakaret davasının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılmasını, Sayın Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki ikametgâh adresinin burada bulunmasına dayandırmıştı. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki ikametgâh adresi Anadolu Yakası’nda, Üsküdar ilçesinde bulunmaktadır. Bu durumda, davaya bakması gereken savcılık Anadolu Adliyesi olmalıydı, Çağlayan Adliyesi değil. Yani hiçbir yanıyla hukuken tutarlı bir tarafı bulunmamaktadır.

Fakat buna rağmen, bu siyasi davayı sürdürmekte ısrar ediyorlar. Tüm bunlara rağmen, Ağır Ceza Mahkemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatının itirazını haklı gördü ve şimdi mahkeme İstanbul’da görülecek. Bu bahsedilen konu, Antalya’da yapılan konuşmayla ilgilidir. Genel Başkanımızın tutuklanmasına gerekçe gösterilen Kayseri’deki protestolarla ilgili soruşturma ve iddianame ise hâlâ hazırlanabilmiş değil.

Sayın Genel Başkan’ın tutukluluğu ikinci ayını dolduruyor. Ancak ortada bir iddianame yok. İki aydır hapiste tutulan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın neden hapsedildiğini ortaya koyacak bir iddianame hâlâ hazırlanabilmiş değil.

Genel Başkanımız Ümit Özdağ’ı mahkemeye sevk edecek iddianameyi bekliyoruz. Genel Başkanımızı yargılamanızı bekliyoruz. Bunu geciktirmeyin. İddianamenin geciktirildiği her gün, kişiyi hürriyetinden alıkoymak demektir. Tutuklamanın cezalandırmaya dönüşmesi demektir. Türk yargısının siyasallaşmadığına ve bağımsız olduğuna olan inancın yitirilmesini istemiyoruz. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan siyaset yapabilsin diye, Ümit Özdağ’ı hapsederek siyasetten uzak tutuyorsunuz.

Suriye politikası ve sığınmacı sorunu

AKP hükümeti, güney komşumuz Suriye’de gerçekleşen rejim ve yönetim değişikliğini kendilerinin, yani Cumhur İttifakı iktidarının bir fethi gibi göstermişti. Şimdi bir fetih yaptıklarını, Suriye’de bir fetih yaptıklarını iddia eden bu fatihleri o günden beri takip ediyor, izliyoruz. Görüyoruz ki en son gelişmede, yani Suriye Demokratik Güçleri ile Şam’daki yönetimi elde tutan Ahmet Şara arasında imzalanan mutabakatın ardından fatihler bir heyet göndermişler Şam’a. Suriye’de olan biteni izliyor, imzalar atıldıktan sonra Şam’a gidiyor bizim fatihler ve ardından açıklamalar yapıyorlar.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamasını dikkatinize getirmek istiyorum. Sözleri şöyle: “Normal hayata dönülmeden mültecilerin dönmesi mümkün değil.” Dileriz takke düşmüş, kel görülmüştür. Beşar Esad, Suriye’yi terk ettiğinin ertesi günü Zafer Partisi’ne dönük olarak “Artık Suriyeliler ülkelerine geri dönüyor ve Zafer Partisi’nin elinde siyaset yapmadaki tek malzemesi elinden alınmıştır.” dendi.

Oysa tabii ki Zafer Partisi’nin tek politikası düzensiz göçmenlere ilişkin olan itirazı değildi. Fakat buna rağmen yine de hemen ertesi gün, birinci gün bu iddia getirilmişti: Suriyeliler ülkelerine dönüyordu. Şimdi AKP hükümetinin Dışişleri Bakanlığı’nın ağzından tekrar ediyorum. Neymiş gerçek?

“Normal hayata dönülmeden mültecilerin ülkelerine, yani Suriye’ye dönmesi mümkün değil.”

Peki, normal hayata ne zaman dönülecek? Bunu da yine Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzından dinleyelim ve hatta Ahmet Şara’nın ağzından yapılan mutabakatlar, yapılan açıklamalardan dinleyelim. Şu normal hayat:

Beş yıllık bir süre içerisinde yeni bir anayasa çalışması hazırlanacak. Bu yeni anayasa hazırlanıp bittikten sonra da seçimlere gidilecek. En iyi ihtimalle beş yıl sonra. Yani önümüzdeki beş yıldan daha uzun bir sürede Türkiye’deki geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri hayal.

Bu beklenmiyor. En az on yıla yayılan bir zaman dilimi içerisinde, çünkü malum bir de dönecekleri yerlerin, şehirlerin, viran olmuş kentlerin imar edilmesi, inşa edilmesi, yapılandırılması gerekiyor. Böylece en az on yıla yayılan bir zaman dilimi içerisinde ülkemizdeki Suriyelilerin buradaki kalıcılığı artarak devam edecek ve Suriyeli nüfus yüksek doğum oranıyla sayısını artırmaya devam edecek. Ülkemizdeki ve Türk ekonomisine getirmiş olduğu yük artarak devam edecek. Türk vatandaşları ödedikleri vergilerle Suriyelileri ve diğer yasa dışı kaçak nüfusu bakmaya devam edecek.

40 milyonu açlık sınırının altı olan, 22 bin liralık gelirin altında yaşayan, açlık sınırının altında yaşayan 40 milyonluk nüfus, bu Suriyeli ve diğer yasa dışı kaçak nüfusu bakmaya devam edecek. Zafer Partisi’nin düzensiz göç karşıtı politikalarının haklılığı ortadadır ve her geçen gün bu haklılık daha da doğrulanmaktadır. Demek ki biz Türk seçmeni, yani 23 yıldır hükümette bulunan bu ensarı başımızdan göndermezsek, muhacirin kalıcı olması kaçınılmazdır. Ensar kaldığı müddetçe bunların getirdiği muhacirler de kalacaktır. Bu külfet, yıkıcı bir mesele olarak önümüzde duruyor, çözüm bekliyor. Çözüm, mülteci politikasını sahiplenen, besleyen siyasi partilerle değil, düzensiz göç politikasına karşı çıkan Zafer Partisi gibi partilere destek vermekle olur.

Suriye’deki Türklerin durumu

Değerli Türk kamuoyu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir diğer sözünü daha dikkatinize getirmek istiyorum. Şöyle söylemiş Sayın Fidan: Demiş ki, “Suriye’deki yeni yönetime telkinimiz, Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi. Bu, Cumhurbaşkanımız için de Türkiye için de önemli,” demiş Sayın Hakan Fidan. Şüphesiz, elbette biz de böyle bakıyoruz. Oradaki Kürtlerin haklarının verilmesi, yeni kurulacak olan rejim içerisinde Suriye’deki bütün etnik unsurların, tüm vatandaşların, bireylerin, Suriyelilerin tamamının haklarının alınmasından yanayız.

Fakat Dışişleri Bakanı, AKP hükümetinin Dışişleri Bakanı Sayın Fidan’ın yalnızca Suriyeli Kürtler vurgusu yapmasından Zafer Partisi’nden başka hiç kimse bir rahatsızlık duymuyor mu? Yani neden yalnızca sanki Suriye’deki Kürtleri temsile memurmuş gibi görüyor kendisini Hakan Fidan, Şam hükümeti nezdinde? Oysa Arap nüfustan sonra Suriye’deki en büyük etnik grup, en kalabalık etnik grup Türklerdir. Suriye’deki Türklerdir. Türkmen diye adlandırılan Türklerdir.

Fakat Cumhur İttifakı iktidarını AKP’li Dışişleri Bakanı madem bunları söylüyor, öyleyse biz de soruyoruz: Suriyeli Kürtlerden başka Suriye’deki en kalabalık topluluk olan Türklerin haklarının verilmesi bir önem taşımıyor mu Türkiye için, Cumhurbaşkanı için, hükümetiniz için ve hükümeti kuran ittifakınız için? Suriye’deki Türklerin haklarının edilmesi bir önem taşımıyor mu ki bunu dile getirmiyor, ifade etmiyorsunuz? Tek başına yalnızca bir Kürt vurgusuyla niçin cümleyi kuruyor ve bitiriyorsunuz?

Bunun yanına Türkleri, Türkmenleri, bunun yanına Nusayrileri, bunun yanına Dürzîleri eklemek çok mu zor? Ya da insanlığın, hukukun, insan haklarının bir gereği değil midir? Komşuluk hakkı için bu da bir gereklilik değil midir?

Tam da bu açılan pencereden bakarak bir seslenişte bulunmak istiyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümet devlet yönetiminde görevde bulunanların kendi etnik kimliklerine hizmet edeceği bir aparat, bir araç değildir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Şovenist duygularınızı tatmin etmek istiyorsanız, DEM Parti gibi yahut HÜDA PAR gibi siyasal partilerde politika yapabilirsiniz. Gerçi görünüyor ki AKP bile bunun için, yani etnik tatminler için yeterince uygun bir politik ortam sunuyor size.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve ittifaklar

Değerli Türk kamuoyu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi geldikten sonra, biz bu referandumda aslında konferanslar düzenleyerek halkı bilgilendirmeye çalışırken sürekli vurguladığım bir cümlem vardı.

Diyordum ki, eğer bu model gelirse, Cumhurbaşkanı Hükümet Modeli gelirse, artık bundan sonra her seçim ittifaklar seçimi olacak ve çıkacak olan her sonuç da koalisyon hükümeti olacaktır, diye söylemiştim. Oysa onlar bu rejimi pazarlarken seçmene oy isterken, referandumda ülkede istikrarsızlığa yol açan koalisyonlar döneminin kapanacağını söylüyorlardı. Fakat görüyoruz ki geldiği günden bu yana seçimlere ittifaklar modeliyle gidiliyor.

Bunlardan en kalıcı olanı da – çünkü diğerleri dağılıyor, bitiyor – şu an hükümette olan Cumhur İttifakı. Peki, sevgili Türk seçmeni, kimdir bu Cumhur İttifakı?

Şu bilinsin istiyoruz ki farklı parti tabelaları altında ortak bir siyasal söylem tutturan siyasetçiler topluluğudur Cumhur İttifakı. Evet, içinde bulundukları partilerin tabelaları farklı fakat kullandıkları söylem ortaktır. Aynı ortak politik kavramlarla konuşan bir siyasetçiler topluluğudur Cumhur İttifakı. Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasetçiler aynı politik kavramları kullanırlar.

Günümüzde yöneticilerinin, bugünkü yöneticilerinin aynı ortak dili kullandığı ve adeta tek parti haline geldiği bir ittifakın adıdır Cumhur İttifakı. Tıpkı bir tek parti gibi davranmaktadır ve oradaki başat genel başkan da AKP hükümetinin başı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Örneğin, bebek katili terörist elebaşı için saygı dolu hitapları, unvanları ortak bir dille Cumhur İttifakı kullanabiliyor. Türk vatandaşlarının bu hitaptan, bu hak edilmeyen saygılı dilden duyduğu acıyı, üzüntüyü umursamadan, eli kanlı teröriste “sayın” diyerek, “kurucu önder” diyerek Mehmetçik katilini taltif edebiliyorlar.

Cumhur İttifakı iktidarının tek bir parti gibi hareket ettiği bir diğer konu ise, değerli basın mensupları, anayasa değişikliği meselesidir. Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler, söz konusu şey anayasa değişikliği ve oradaki Türk milletinin varlığını hedef almak olunca tek bir parti gibi davranabiliyorlar.

Türkiye’mizin nüfusunun yarısı, 40 milyonu, açlık sınırının altındaki bir standartta yaşarken, vatandaşın en öncelikli sorunu, can yakıcı meselesi, yaşadığı ekonomik buhran iken, Cumhur İttifakı’nın derdi yeni bir anayasa yapmak veya var olan mevcut anayasanın bazı maddelerini değiştirmek. Laik, üniter ulus devleti aşındıracak, dönüştürecek her değişiklik teklifinin Zafer Partisi olarak karşısındayız.

Anayasa değişikliği ve Türk kimliği

Zafer Partisi olarak, anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesinin yanı sıra, başlangıç metniyle oynanmak istenirse, bu doğrudan doğruya Türk milletinin Türk yurdundaki egemenliğine saldırı olarak kabul edilecektir. Vatandaşlık tanımını yapan 66. madde bizim kim olduğumuzu anlatır. Bize kim olduğumuzu unutturacak yahut kimliğimizi sulandıracak her türlü değişiklik teklifinin karşısındayız.

Zafer Partisi olarak, birliğimizin temel taşı olan Türk dilinin eğitimdeki birliği ve tekliğini bozacak, anayasamızın 42. maddesini hedef alan her türlü değişiklik teklifinin karşısındayız ve tamamını reddedeceğiz. Bu reddiyeyi toplum tabanına yaymak için de elimizden gelen çalışmayı, çabayı göstereceğiz.

Anayasanın başlangıç metnini ve vatandaşlık tanımını yapan 66. maddeyi değiştirmek için yapılacak olan her teklif, her girişim, Türk milletinin Türkiye’deki varlığına yönelik ihanet dolu bir saldırı olarak Zafer Partisi tarafından Türk milletine şikâyet edilecek ve anlatılacaktır.

Değil ki yalnızca genel başkanını, Zafer Partililerin tümünü hapse tıksanız bile, Türk milli varlığına yönelik ihanet girişimlerini en yüksek perdeden, bütün vasıtalarla Türk seçmenine anlatmaya devam edeceğiz.

Cumhur İttifakı’ndan, Dışişleri Bakanı’nın söylediklerinden başka gelen bir başka seslenişi yine dikkatinize sunmak istiyorum. Bu da Cumhur İttifakı’nın yeni üyesi, yeni bileşeni DEM Parti’den geliyor.

DEM Parti ve terörle mücadele

DEM Parti’nin Eş Başkanı Tuncer Bakırhan demiş ki: “Öcalan’ın özgürce çalışacağı müzakere ve yaşam koşullarını ne zaman yaratacaksınız?” diye ittifak ortaklarına sormuş, iktidardaki partilere sormuş. Hangi koşullar? Müzakere koşulları ve yaşam koşulları.

Demek ki ortada bir müzakere varmış. Demek ki ortada kendiliğinden, tek taraflı bir silah bırakma, terör yapmaktan vazgeçme yokmuş. Bunu nereden anlıyoruz? Taraflardan birinin, en üst düzeydeki görevlerde bulunan, bir parti yarı başkanında bulunan şahsın açıklamalarından anlıyoruz.

MHP – DEM görüşmesi

Orada mısınız, Cumhur İttifakı? Duyuyor musunuz söyleneni? İmralı’ya gönderdiğiniz müttefik genel başkan Bakırhan’ı duyuyor musunuz? Duymadıysanız, bugün genel merkezinize kadar geldi, orada da söyledi bunu. Bakırhan bugün Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi’ndeydi. AKP’dekiler, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi’ndekiler, DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’a bir yanıtınız olmayacak mı? Yoksa müzakereler çoktan yapılmış, bağlanmış, bitirilmiş, üzerinde anlaşılmış mı? Türk vatandaşlarının uyutulması, uyuşturulması ve kabullenmesi mi bekleniyor?

Bakın, yetmiyor, Tuncer Bakırhan devam ediyor: “Cezaevindeki binlerce yoldaşımızın bizimle birlikte mücadele etmesinin altyapısı hazırlanmalıdır.”

Yani cezaevlerindeki binlerce PKK’lının serbest bırakılıp siyasete atılmaları talep ediliyor. Evet, Cumhur İttifakı’nın başat partileri olan AKP ve MHP’nin genel merkezini elinde bulunduran bugünkü yöneticileri, ne dersiniz?

Terör suçlarını kapsayacak, adına af denmeyen bir af isteği mi dile getiriliyor? Adına af denmeyecek olan bir af mı söz konusu? Terör suçlarını da kapsayacak… Sizdeki bu mahcup, utangaç suskunluğun altında yatan sebep nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seslenerek “Bir an önce yasal düzenlemeler yapılmalıdır” diyen Bakırhan, bu özgüveni neye borçludur? Evet, Bakırhan’ın beklentisi, “Bir an önce yasal düzenlemeler yapılmalıdır” diyor. Terör örgütü ve onun elebaşı, bebek katili Abdullah Öcalan ile üzerinde mutabık kaldığınız fakat Türk kamuoyuna açıklamaktan çekindiğiniz ve geciktirdiğiniz verilmiş tavizler mi vardır, diye sorma gereği duyuyoruz.

Şayet yoksa – ki biz olmadığını ummak istiyoruz – eğer yoksa, bu küstahlığa karşı başınızı öne eğmeyin ve çıkın DEM Parti Genel Başkanı’nı yalanlayın. Çok da uzağınızda değil, o DEM Parti Genel Başkanı bugün Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel merkezindeydi. Bugün yeni ittifak ortağı DEM Parti ve İmralı heyeti, parti genel merkezini ziyaret etti.

Evet, çok ilginç. Bu partiyi kapatmadığı için Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, verdiği talimatla gelen heyeti, İmralı heyetini, DEM Parti heyetini verdiği talimatla izleyenleri utandıracak bir misafirperverlikle ağırlamış. Böyle bir misafirperverlik göstermiş. Gelen heyet, İmralı heyeti, PKK siyasetinin temsilcileri, terörist Öcalan için, terörist başı Öcalan için taltif edici saygı hitapları kullanmış.Bu taltif edici saygı hitapları, MHP Genel Merkez binası içinde DEM Partililere söylettirilirken, MHP tarafı da bu utandıran tablo için “Çok yararlı bir görüşme oldu.” demekle yetinerek başka bir açıklama yapılmayacağını söylemiş.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın ifadeleri: “Çok yararlı bir görüşme oldu.”

Bu yararın ne olduğunu merak ediyoruz. Fakat ardından, “Başka bir açıklama MHP tarafından yapılmayacak.” demiş. Şehit ve gazilerimizin ailelerinin acılarından yana mı, yoksa PKK siyaset yapıcılarından aferin ve teşekkür almaktan yana mı tercih kullanacaksınız diye bugün bekledik.

Ve gördük ki utancınızdan konuşamaz hale getirilmişsiniz. Görüşmeye ilişkin bir açıklama yapamaz, konuşamaz hale getirilmişsiniz. Ve bunu yaparken bizi de utandırdınız.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu