AMERSFOORT FAHRİ KONSOLOSLUĞU BİRAZ ZORLU BAŞLADI AMA ARTIK RAYINA OTURDU.
*Yapılanma ve uyum sürecinin ardından, Amersfoort’taki Fahri Konsolosluğun artık kendi ritmini bulduğu görülüyor.
*Başlangıç aşamasında bazı zorluklarla karşılaşılmış olsa da, konsolosluk çalışmaları şu anda yapılandırılmış ve hedef odaklı bir şekilde sürüyor.
*Konsolosluk, hizmetlerini genişletmeye ve yerel toplumla olan bağlarını güçlendirmeye hazır.
*İş dünyasının tanınmış isimlerinden Titus Kramer, Amersfoort Fahri Konsolosluğu’nda yaşanan aksaklıkları birer birer çözüme kavuşturuyor.
*Konsolosluk yönetimi, toplumun her kesimiyle yapıcı diyaloglar kurmaya kararlı.
*İş dünyasından akademisyenlere, insan hakları savunucularından sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya kadar uzanan geniş bir çevreyle ilişkiler düzenli olarak ele alınacak.
(Roportajın Hollandacası en altta.
Nederlandse versie is onderaan)
Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Röportaj:İlhan KARAÇAY
Bugün sizlerle, daha önce çeşitli vesilelerle ele aldığım ve zaman zaman yapıcı eleştirilerde bulunduğum Amersfoort Fahri Konsolosluğu’na dair son derece önemli gelişmeleri paylaşmak istiyorum.
Hatırlayacağınız üzere, bu yeni konsolosluk bir süredir hem Türkiye kökenli toplumun hem de Hollanda’daki bazı paydaşların gündeminde yer alıyordu. Kuruluş aşamasında yaşanan bazı aksaklıklar ve iletişimdeki kopukluklar dikkatlerden kaçmamış, ben de bu süreci yakından takip ederek sizlere aktarmıştım.
Ancak bugün bambaşka bir tabloyla karşınızdayım.
Geçtiğimiz günlerde, Hollanda’da iş dünyasının saygın isimlerinden biri olan ve aynı zamanda Amersfoort Fahri Konsolosu olarak görev alan Titus Kramer ile çok kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdim. Daha önceki yazılarımda da kendisinden övgüyle bahsetmiş, özellikle iş dünyasındaki başarılarına dikkat çekmiştim. Bu kez, doğrudan kendisiyle yaptığım görüşmede konsoloslukla ilgili birçok konuyu tüm açıklığıyla masaya yatırdık.
Fahri Konsolosumuz Titus Kramer (solda) ile, beraberinde sekreteri Mehmet Keskin (ortada) olduğu halde, Hilversum otobaanı kenarında bulunan Witte Bergen Hotel-Restoranında buluştuk.
Bu yazıda sadece görüşmenin detaylarını değil, aynı zamanda size hitaben kaleme aldığım bir mektubu da paylaşacağım. Biraz uzun olabilir ama hem içerik hem de yaklaşım bakımından oldukça önemli bir metin olduğunu düşünüyorum. Okumanızı özellikle rica ediyorum.
Mektubun ardından ise Titus Kramer’in sorulara ve eleştirilere nasıl yanıt verdiğini, hangi adımları atmayı planladığını ve konsoloslukta ne gibi değişimlerin yaşandığını ayrıntılı olarak aktaracağım.
Değerli Okurlarım ve Kıymetli Dostlarım,
Kimi, onu “Allah’ın lütfu”, kimi de “tabiatın eseri” olarak adlandırsa da; insan dediğimiz varlık, bu dünyada eşit olmayan koşulların ortasında çırpınan, bazen kaderine, bazen kendi tercihlerine mahkûm bir canlıdır. Aklıyla övünen, ancak çoğu zaman aklının kıymetini bilmeyen biz insanlar; yaşam denen büyük sahnede, çoğu kez bulunduğumuz yere ve şartlara göre şekil ve pozisyon alıyoruz.
Kimimiz refah içinde yaşarken, kimimiz yoklukla boğuşuyoruz. Sağlıklı olanlarımız kadar hastalıkla pençeleşenler de var. Bazılarımız zenginlik içinde, bazılarımız yoksulluğun gölgesinde bir ömür sürdürüyoruz. Rütbeli olanlarımız da var, rütbesiz olanlarımız da…
Cumhurbaşkanı’ndan mahalle bekçisine, profesörden öğretmene, avukattan polise, subaydan mühendise kadar toplumun çeşitli kademelerinde görev yapan birçok “rütbeli” insan mevcut. Ve tabii ki bu rütbeler arasında, bir de ‘gazeteci’ sıfatını taşıyan bizler varız.
Ancak bu rütbe de, tıpkı diğerleri gibi; kimi zaman onurla, kimi zaman da ne yazık ki sorumsuzca taşınıyor. Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen, kalemini vicdanına danışarak kullanan gazeteciler olduğu gibi; gerçeği eğip büken, kendi menfaatine göre haber yazanlar da var. İşte ben, bugün sizlerle, ‘gazeteci’ rütbesinin hakkını vermeye çalışan biri olarak, içimi dökmek istiyorum.
Geçmişte de defalarca belirttiğim gibi, ben bu mesleği altmış yıla yaklaşan bir süredir dürüstlük, tarafsızlık ve korkusuzlukla icra ettiğime inanıyorum. Hayatım boyunca hiçbir mahalleye, siyasete, kimliğe ya da renge yaslanmadım. CHP kökenli bir ailede büyümüş olmama rağmen, hiçbir siyasi partinin derneğine veya yapılanmasına katılmadım. Çünkü gazeteciliğin ancak mesafesini koruyarak topluma gerçek anlamda hizmet edebileceğine yürekten inandım.
Beşiktaş sevgim çocukluk yıllarımdan beri kalbimde olsa da, spor yazılarımda her zaman objektif olmaya gayret ettim. Hollanda’da kurulan Beşiktaş Derneği’ni takip ettim ama hiçbir zaman üye olmadım. Alevi kimliğimle gurur duydum, inancımı her zaman içimde saygıyla taşıdım ama hiçbir Alevi derneğine katılmadım. Çünkü tarafsızlığın, kişinin kendi aidiyetlerini gizlemesi değil; o aidiyetleri kimseye dayatmadan, herkese eşit mesafede durarak yazabilmesi olduğuna inandım.
Bir başka örnek: Hollanda’da Türk Seyahat Acentaları Birliği’ni kuran kişi olmama rağmen, seyahat bürosu işlettiğim halde oraya dahi üye olmadım. Çünkü bir gazetecinin gerçek kimliği, hangi yapının parçası olduğundan değil, ilkelerine olan bağlılığından kaynaklanır. Kurucu olmak başka, bağımsız kalmak başka bir şeydir.
Bugün kaleme aldığım bu yazıda da aynı hassasiyetle hareket ediyorum. Kalemim hiçbir zaman ne sağa kayar, ne sola. Onun yönü sadece hakikatin peşindedir. Bir zamanların o meşhur deyişiyle ifade edeyim:
“Ne sağcıyım, ne solcu… futbolcuyum futbolcu.”
Bu noktada şunu da açık yüreklilikle ifade etmek isterim: Tarafsızlık ilkemi sürdürürken, elbette sempati duyduğum kişi ve kuruluşlara dair yazılarımda hoşgörülü bir üslup benimsedim. Ancak antipati beslediğim kişi ve kurumlara dair yazılarımda bile hiçbir zaman art niyetli olmadım. Eleştiri gerekiyorsa, ölçüsünü aşmadan ama gereken sertlikle yazdım. Ne dost için güzelleme yaptım, ne de mesafeli olduğum biri hakkında karalama peşinde oldum.
Tıpkı, geçtiğimiz aylarda Hollanda’da hizmet vermeye başlayan Türkiye’nin Fahri Konsolosluğu ile ilgili kaleme aldığım yazılarda olduğu gibi…
Amersfoort kentinin Woudenberg ilçesinde açılan bu yeni temsilcilik, ilk günlerinden itibaren toplumun dikkatini çeken bir oluşum oldu. Türkiye adına diplomatik temsil görevini yürütecek olan Fahri Konsolos Titus Kramer’in ve ekibinin davranış ve yaklaşımları ise doğal olarak yakından takip edilmekteydi. Ben de bir gazeteci olarak, kamuoyunun merak ettiği bu yeni yapı hakkında gözlemlerimi ve değerlendirmelerimi paylaşma sorumluluğu hissettim.
İlk yazılarımda, konsolosluk görevine atanan iş insanı Titus Kramer’in ve çalışma arkadaşlarının, diplomatik teamüllerle örtüşmeyen bazı tavırlarını ve iletişim eksikliklerini dile getirdim. Zira bu makam, yalnızca bir ofis değil; Türkiye’yi temsil eden, vatandaşlarımızın başvuracağı ve yönlendirme bekleyeceği ciddi bir sorumluluğu da beraberinde taşıyor. Haliyle ilk izlenimlerin özenli ve ölçülü olması beklenirdi. Ben de kalemimi bu hassasiyetle kullandım.
Doğrusu, bu eleştirilerime karşı sert ya da kırıcı tepkiler bekliyordum. Ancak tam tersine, Titus Kramer ve ekibinden oldukça nazik, olgun ve yapıcı bir yaklaşım geldi. Bu tavır beni hem şaşırttı hem de memnun etti. Eleştiriye açık, diyaloga değer veren bir duruş, bir gazeteci için takdir edilecek bir durumdur.
Bu olumlu yaklaşım sonrasında, ben de bu kez Titus Kramer’in Hollanda’daki iş dünyasında elde ettiği başarıları, kurduğu ilişkileri ve taşıdığı itibarı ön plana çıkaran bir yazı kaleme aldım. Çünkü objektiflik sadece eleştiriyle değil, hakkı teslim etmekle de mümkündür. Ancak bu yapıcı yazının ardından bir teşekkür mesajı beklerken, uzunca bir sessizlik dönemi başladı. Gönderdiğim röportaj sorularına da yanıt gelmedi.
Bu mesafenin nedeni, ne kırgınlıktı, ne de kibir…
Zamanla anladım ki, yaşanan ilk temasların yarattığı tereddütler tam olarak ortadan kalkmamıştı. Bu noktada, araya giren ortak dostlarımızın çabaları sayesinde, buzlar çözülmeye başladı. Sağduyunun hâkim olduğu bir ortamda, karşılıklı anlayışla bir araya geldik. Yüz yüze yapılan bu görüşme, ön yargıların yerini açık iletişime bıraktığı, yapıcı bir buluşma oldu.
Görüşmemiz sırasında bir kez daha hissettim ki, Titus Kramer’in bu önemli görevi ciddiyetle, sorumlulukla ve zamanla gelişecek bir olgunlukla sürdürebileceğine dair güçlü işaretler var. Kendisinde bu misyonu hakkıyla taşıyacak irade ve birikimi gördüm.
Görüşmenin sonunda birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirdik. Ben de röportaj sorularımı yeniden ve bu kez daha sıcak bir ortamda kendisine sundum. Sayın Kramer, bu kez tüm samimiyetiyle, içten ve açıklayıcı cevaplar verdi.
İŞTE O RÖPORTAJ
Sorular ve yanıtlar:
Karaçay: Sayın Kramer, oldukça olumlu bir ilk tanışmamızın ardından daha az hoş bir yazışma süreci yaşadık. Yine de sizin de tıpkı benim gibi toplumun refahı için çaba gösteren bir kişi olduğunuzu biliyorum. Bu yüzden size önce bir soru değil, geçmişteki etkileşimimizi kendi bakış açınızdan değerlendirmeniz için bir fırsat sunmak istiyorum.
Kramer: “Benim için bir durumu değerlendirmeden önce kişileri daha iyi tanımak ve anlamak çok önemlidir. Bu nedenle bazı mesajlara cevap veremedim ve sürece dahil olmadan önce sakin kalmaya çalıştım, bu da konuya dahil olan herkese saygımdan kaynaklanıyor. Onursal konsolosluk görevine başladığımda toplumdan yoğun bir ilgiyle karşılaştık, bu da Onursal Başkonsolosluk kurumuna büyük bir ihtiyaç olduğunu gösterdi. Hedeflerimize ulaşmak için hemen profesyonel bir şekilde çalışmaya başladık; bu süreçte Mehmet Keskin ve Seyit Seme’den destek aldım.”
Karaçay: Konsolosluğunuzun, özel şirketinizle aynı binada bulunması bazı çevreler tarafından eleştiriliyor. Ticari ve diplomatik çıkarlar arasında karışıklık yaşanabileceği öne sürülüyor. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Kramer: “Bir Fahri Konsolosluk, devletin resmi konsolosluğu değildir. Onursal Konsolos, kendi çalışma alanından ülkesini temsil eder. Pek çok Onursal Konsolos, kendi iş yerinde konumlanır; böylece konsolosluk faaliyetlerinde iç lojistikten faydalanabilir. Onursal Konsoloslar maaş almaz, tam tersine bu görev maliyetlidir. Ben de paramı başka bir yer kiralamaya değil, topluma fayda sağlayacak hedeflerimize harcamayı tercih ederim.”
Karaçay: Konsolosluk bünyesinde Türk kadınlarının haklarını korumak adına kurduğunuz yapıya, Hollanda’daki Türk kadın örgütlerinden bazı tepkiler geldi. Bu yapıyı değiştirmeyi düşünür müsünüz?
Örneğin böyle bir iç yapı kurmak yerine, var olan kadın kuruluşlarını aktif şekilde desteklemek daha akılcı olmaz mı? Bu konudaki görüşünüz nedir?
Kramer: “Onursal Konsolosluk olarak biz projeleri koordine ediyoruz; temelde herhangi bir yapı kurmuyoruz. Bu durumda da yardımımıza ihtiyaç duyan kadın örgütleri için bir iletişim noktasıyız. Kadın örgütlerinin kadınlar tarafından daha iyi yönlendirilebileceğine inandığımızdan Özlem Kaymaz, bu konuda konsolosluk adına koordinasyonu sağlamak üzere görev aldı. Diğer kadın hareketleriyle birlikte programların uygulanmasını üstlenebilir. Konsolosluk bu çalışmalar için bir merkez noktası olarak kullanılabilir.”
Karaçay: Sanıyorum bu açıklamanız birçok kişi tarafından olumlu karşılanacaktır.
Eğer Türk kadın kuruluşları size başvurursa, nasıl destek projeleri geliştirilebilir?
Kramer: “Şu ana kadar bazı kadın kuruluşlarıyla temas kurduk ve bu yönde çalışmaya devam ediyoruz. Sağlayacağımız destek sayesinde kadın hareketlerinin hedeflerine daha etkin şekilde ulaşmasını umuyoruz.”
Karaçay: Hollanda’daki Türk iş insanları dernekleriyle ilişkiniz nasıl gelişiyor? Konsolosluk çatısı altında bir iş birliği mi hedefliyorsunuz, yoksa farklı bir yol mu izliyorsunuz?
Kramer: “Türk iş dünyası dernekleriyle iş birliği yapıyoruz ve üyelerini ziyaret ediyoruz. Onları, sorun yaşayan firmalar için 155 Vakfı ve KOBİ Enstitüsü (IMK) gibi kuruluşlarla tanıştırıyoruz. Amacımız Türk girişimcileri desteklemek. Hollandalı girişimcilere ise Türkiye’de iş yapma konusunda danışmanlık veriyoruz. Bu konuda da Türk hükümeti adına danışmanlık ve takip yapan Ethem Tokgözlü ile yakın çalışıyoruz.”
Karaçay: Hollanda’da büyüyen genç Türk nesille ilgili özel hedefleriniz var mı? Onlarla köprü kuracak ya da Türkiye ile bağlarını güçlendirecek projeler düşünüyor musunuz?
Kramer: “Genç nesil için NL/TR Business Network ile çalışıyoruz. Bu ağa üye olunabiliyor ve iki ayda bir toplantılar düzenleniyor. Toplantılarda çalışma hayatı, Türkiye gibi konular ele alınıyor. Ayrıca okul/üniversite programları üzerinde çalışıyoruz. Amacımız yaz değişim programları gibi projeleri hayata geçirmek.”
Karaçay: Sizce onursal konsolosluğun önceliği diplomatik temsil mi olmalı, yoksa daha çok sosyo-kültürel iş birliği mi?
Kramer: “Ben kendimi bir ‘diplomat’ olarak görmüyorum ve bu şekilde çalışmak da istemem. Ben bağ kuran bir girişimciyim. Görevimi daha çok iş dünyası ve sosyo-kültürel iş birliği kapsamında görüyorum. Bu da diplomatik dünyaya güzel bir katkıdır.”
Karaçay: Türk toplumu çok çeşitli bir yapıdan oluşuyor. Sadece iş insanları değil, sanat-kültür dünyasından kişiler ve çeşitli sorunlar yaşayan göçmenler de buna dahil. Konsolosluk bu çeşitliliğe nasıl yaklaşıyor?
Kramer: “Konsolosluk olarak dört ana alan belirledik:
*Türkiye ve Hollanda arasında iş dünyası bağlantıları
*Sanat ve kültür
*Hollanda-Türkiye arası öğrenci değişimi
*Kadın güçlendirme (Türk kadın hareketleriyle iş birliği)”
Karaçay: Medyayla olan ilişkinizi nasıl şekillendirmeyi planlıyorsunuz? Topluma düzenli olarak bilgi vermeyi düşünüyor musunuz?
Kramer: “Bağımsız medya bizim için çok önemli ve iş birliğine açığız. Onursal Konsolosluk olarak Türk toplumuna yardımcı olmak istiyoruz. Toplum içindeki bölünmeler, hedeflere ulaşmayı zorlaştırıyor. Konsolosluk, sosyal medya ve internet sitesi üzerinden aktif olarak faaliyetlerini duyuruyor. Ne yaptığımızı ve neyi önemsediğimizi (çevrim içi olarak da) göstermeyi önemsiyoruz.”
Karaçay: Konsolosluk faaliyetlerinde toplumdan gönüllü destek almayı planlıyor musunuz? Komisyonlar ya da danışma kurulları oluşturmayı düşünüyor musunuz?
Kramer: “Onursal Başkonsolosluk bir kamu görevi değil, bir onur görevdir. Bu yüzden toplumdan gelecek yardımlar her zaman memnuniyetle karşılanır. Komisyon ya da danışma kurulu kurmak gibi bir planımız yok; ancak işimizi daha iyi yapmak için bazı alanlarda kurum ve kuruluşlardan danışmanlık alıyoruz.”
Karaçay: Hollanda’daki iş dünyasındaki başarılarınız biliniyor. Diplomasi alanında da benzer bir başarı hedefliyor musunuz?
Kramer: “Daha önce de belirttiğim gibi ben bir diplomat değilim, ama işimde diplomasiye yer veriyorum. Genelde Onursal Konsoloslar yılda birkaç faaliyetle yetinir. Ben ise bir girişimci olarak aktif bir konsolosluk yürütmek istiyorum. Türk ve Hollanda kurumları, hükümetleri ve iş dünyaları arasında bağ kurmak istiyorum. Tecrübelerime göre yapılacak çok iş var. Herkesi memnun etmek mümkün olmasa da iyi bir Onursal Konsolos olmak için elimden geleni yapmaya kararlıyım.”
Karaçay: Bahsetmediğimiz ama paylaşmak istediğiniz başka projeler var mı?
Kramer: “Şu anda Türk-Hollanda Haring Partisi’nin ilkini düzenlemek için çalışıyoruz. Bu etkinlikte Türk ve Hollandalı iş insanları bir araya gelecek. Ayrıca öğrenci değişimi gündemimizde ve Türkçeye daha fazla dikkat çekmek istiyoruz. Kadın programımızda kadın güçlenmesi ve entegrasyon konularını öne çıkarıyoruz. Türk sanat ve kültürüne odaklanıyoruz. Yakın zamanda Utrechtli sanatçı Semiramis Öner’in İstanbul’daki sergisine dikkat çekmek için oradaydım. Ayrıca Emin Batman’ın House of All Vakfı’nın projesine de destek veriyoruz.”
Karaçay: Çok teşekkür ederim. Okurlarımla ve vatandaşlarımızla paylaşmak istediğiniz başka bir konu var mı?
Kramer: “Web sitemiz – www.hcgturkije.nl – üzerinden okurlar, yaptığımız faaliyetleri çevrim içi olarak takip edebilir.”
Karaçay: Son olarak okurlarıma ne söylemek istersiniz?
Kramer: “Birlikte çalıştıkça toplum olarak daha ileri gideriz. Kutuplaşmanın arttığı bu dönemde, birbirimize her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Umarım ben de Onursal Konsolosluk aracılığıyla bu sürece katkı sunabilirim.”
Karaçay: Çok teşekkür ederim.
Kramer: “Ben de bu keyifli röportaj için size çok teşekkür ederim. Başlangıçta zorluklar yaşamış olsak da, hem siz hem ben iyi bir ilişki kurmanın önemini gördük. Sizi daha iyi tanımaktan dolayı minnettarım.”
Titus Kramer, Vatikan’daki tüm çiçek düzenlemelerinden sorumlu müteahhit olarak görev yapmaktadır. Yaptığı titiz ve estetik çalışmalardan son derece memnun kalan merhum Papa, bir ziyareti esnasında Kramer’e özel bir teşekkür sunma arzusuyla onu huzuruna davet etti. Bu anlamlı buluşmada, ikili bir araya gelerek samimi bir şekilde el sıkıştı.