Süleyman KOCABAŞ
1876’dan 2023’e Tarihin Tekerrürü
“Kendisinden dersler alınmayan tarih tekerrür eder” denilir. Bunun tıpatıp birbirine benzer iki yapılanması bizde Osmanlı Devleti – Türkiye Cumhuriyeti Devleti bileşkesi 147 yıllık (1876 – 2023) zaman diliminde yaşanmıştır. Ana hatlarıyla şöyledir:
1-Osmanlı’da yaşanan halleriyle, “Sultan II. Abdülhamit gitsin de kim gelirse gelsin.” “Abdülhamit’in tek adam, “İstibdat rejimi” yıkılsın ve herkesin emellerini gerçekleştirmek uğrunda rahat çalışabileceği “hürriyet ve serbesti rejimi” olan Meşrutiyet ilan edilsin ve gelsin. “
2-Günümüz Türkiye’sinde yaşanan halleriyle; “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin”. “Erdoğan’ın tek adam ‘güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı rejimi’ yıkılsın ve herkesin emellerini gerçekleştirmek için daha rahat çalışabileceği ‘Güçlendirilmiş parlamento – başbakanlık yapılanması’ na yeniden dönülsün.”
Burada, birinci olarak, makale yazmak tekniğinin dar kalıpları içinde belgelere dayalı bunun tarihini yazacak durumda değiliz. Zaten bunu, her biri ortalama 550’şer sayfalık “Süleyman Kocabaş, Sultan II. Abdülhamit Şahsiyeti ve Politikası 1876 – 1908, Vatan Yayınları, İstanbul, 1995) “Süleyman Kocabaş, Kendi İtiraflarıyla Jön Türkler Nerede Yanıldı? 1896 – 1908, Vatan Yayınları, İstanbul, 1991) isimli kitaplarımızda, Osmanlı ve günümüz Türkçesi kaynakları yanında İngilizce kaynaklarıyla belgelere dayalı olarak genişçe anlattık.
İkinci olarak, bu yazımız, merhum Sultan Abdülhamit’in “hatalarını görmemek” saplantısı içine girerek onu “salt” olarak savunma yazısı, “göklere çıkarmak” veya “yerin dibine batırmak” hali değildir. Her insan gibi “sevapları” yanında “hataları” yla da yüklü bir devlet başkanıdır. Aynı durumlar, aşağıda anlatacağımız haliyle Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan için de “varit” tir. Mustafa Kemal Atatürk’ ü de yazsak, aynı bir kısım halleri onda da görmek mümkündür. Zaten bunları da onun tarihini konu alan 4 ciltlik kitaplarımızda belgeleriyle anlattık.
Bizim burada anlatmak istediklerimiz, figüranları zaman içinde değişen ama, “olayların mantığı” ndan olarak misyonları sürükle davam eden, memleketimiz, milletimiz üzerinde oynanan oyunları “ibra” ederek tarihi gerçekleri dile getirip, “selametimiz” için bunlardan dersler almaktır.
Biz, bu yazımızda bir “genelleme ve özetleme” yaparak konuları anlatacağız. Belgelere dayalı olarak daha geniş bilgi sahip olmak isteyenler, Sultan Abdülhamit için yukarıdaki iki kitabım yanında, Sayın Erdoğan için de 486 sayfalık (Süleyman Kocabaş, 29 Mayıs 1876 Darbesinden 15 Temmuz 2016 Darbesine Darbeler Tarihimiz ve Darbelerin Zararları, Vatan Yayanları, İstanbul, 2016) ve 480 sayfalık “Süleyman Kocabaş, Amerika-Batı-İsrail “Şer Ekseni” nde Hedef Ülke Türkiye, Vatan Yayınları, İstanbul, 2018) kitaplarıma müracaat edebilirler.
“Neden Abdülhamit Gitsin de Kim Gelirse Gelsin”di?
3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı, 5 Şubat 1856 Islahat Fermanı ve 29 Mayıs 1876 Askeri Darbesi, bunları yapanlar tarafından “Memleket ve Devletin kurtuluşu için yönümüzü Doğu’dan çevirip, Batı’ya (Modern Avrupa Medeniyetini taklitçilik) yönelttik” denilen yapılanmalar olmuşlardı.
“Sultan II Abdülhamit’in Tarihi” denilen tarih, 29 Mayıs 1876 Askeri Darbesi’yle başlar. Bunun “motor” u, “Dünya’nın Birinci Süper Gücü” denilen İngiltere’dir. Yayılmacılığı ve sömürgeciliği için gözüne kestirdiği devletlere (1876 – 1908 zaman diliminde bunlar, Rusya, İran ve Osmanlı devletleriydi) “kendi rejimi” denilen, Meşrutiyet’i (adına “Taçlı Demokrasi” de denilir) ihraçla bu yoldan hareketle de buralar üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istiyordu.
“İngiliz taraftarlığı” nın başını çeken Mithat Paşa ve avenesi, Sultan Abdülaziz’den Meşrutiyet’in ilanını yazılı ve sözlü istediği halde, Sultan bunu kabul etmeyince, 29 Mayıs 1876 Darbesi yapılarak, “Meşrutiyet’in ilanına darbecilerle anlaşarak söz verdi” denilen Veliaht Murat Efendi getirilecekti. Darbe sırasında bir “yanlış algılama” sonucu sinir krizi geçirip “ruh hastası” olunca, yerine kardeşi Veliaht Abdülhamit Efendi 30 Ağustos 1876’da padişah oldu. Kendisi, adı geçen darbenin “baskıcı havası” içinde Meşrutiyet’in ilanını kabul gösterisi olarak 23 Arallık 1876 bir “Kanun-u Esasi” (Anayasa) ilan etmiş, 11 Mart 1877’de bir “Meclis-i Mebusan” toplamıştı ama, buları 1877- 78 Osmanlı – Rus Harbi içinde 10 Şubat 1878’de “tatil” ile yürürlükten kaldırdı. Sultan’ın bunları “askı” ya almak mantığı, hatıralarında dili getirdiği üzere, “Meşrutiyet ancak ‘Millet –i Vahide’ den (tek milliyetlilik) ibaret memleketlerde uygulanabilir” mantığı idi. Osmanlı memleketi, “çok milliyetli ve çok dinli” bir yapılanma gösterdiği için uygulanamazdı. Uygulanırsa, bu onun sonunu getirirdi.
Sultan Abdülhamit, Meşrutiyet uygulamasını bırakınca, kendisine özgü, Meşrutiyetçi muhaliflerinin, “BASKI VE TEK ADAM YÖNETİMİ VEYA DİKTATÖRLÜĞÜ” nitelendirmesinde bulundukları “İSTİBDAT” yönetimini uygulamaya başladı. Sultan’ın bu yönetimi tam 30 yıl (1878 – 1908) yıl sürdü. Sultan, kendisinin bu rejimini savunurken, hatıraları ve muhtıralarında anlattığı üzere, “Ne yaptımsa her şeyi, memleket ve devletimi yaşatmak için ben yaptım. Bunu bir ben bilirim. Bunları yapmazsa idim, İmparatorluğum 20’inci asrın girişinde gün yüzü görmez batardı” görüşlerine yer verir.
Sultan’ın bu “yaşatma politikası” na, içte ve dışta birçok muhalif unsurlar vardı. Bunların, bütününe “Abdülhamit’e Karşı İç ve Dış Muhalifler Koalisyonu” demek mümkündür. Unsurları veya ortakları şunlardı:
1-Dış ortakları:
a-Büyük Devletler: Bunlar, Osmanlı üzerinde yayılmacılık ve sömürgecilik emelleri olan ve “BÜYÜK DEVLETLER” adıyla anılan Avrupa’nın emperyalist devletleri şunlardı: İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya – Macaristan ve Rusya. Bunlar, bu emellerini gerçekleştirmek uğrunda Sultan’dan mutlak surette kurtulmak istiyorlardı.
b-Küçük ve komşu devletler-prenslikler: Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ. 1830’da bağımsız olan Yunanistan’ın ve 1878 Berlin Antlaşmasıyla birer özerk prenslikler haline gelen geri kalanlarının emeli, hem bağımsız olmak ve hem de sınırlarını Osmanlı toprakları üzerinde genişletmeye devam etmekti. Bulara, “Meşrutiyet’in hürriyet ortamında” daha rahat sahip olacakları için bu rejim yeniden getirilmeli, Abdülhamit tasfiye edilmeliydi.
2-İç ortakları:
a-1878’den beri sürekli olarak, “Kurtuluş” için denilerek, Meşrutiyet’in yeniden ilanını isteyen “JÖN TÜRKLER.”
b-Etnik esasa dayalı olarak “VATAN BÖLÜCÜ” unsurlardan olarak, Hıristiyan Ermeniler, Siyonist Yahudiler, Hıristiyan –Müslüman Araplar, Müslüman Arnavutlar ve komşu küçük devletlerin içimizdeki türevleri- kalıntıları Hıristiyan Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Romenler ve Karadağlılar.
Bütün bu “DIŞ VE İÇ MUHALİFLER KOALİSYONU” nun tek “ORTAK EMELLERİ”, kendi emellerini gerçekleştirmek uğranda Sultan Abdülhamit’in yönetimi, iç ve dış politikalarını kendileri için zararlı bulmaları idi. Sultan, işbaşında kaldığı sürece Osmanlı için oldukça tehlikeli ve yıkıcı emellerini gerçekleştiremezlerdi.
Bu koalisyon ortakları, 1890’lı yılların ortalarına gelindiğinde, kendilerinin imal ettikleri “TEK ADAM, DİKTATÖR VE KIZIL SULTAN ABDÜLHAMİT GİTMELİDİR” ana sloganına, “ABDÜLHAMİD GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN”, “MEŞRUTİYET İSTERİZ” tali sloganlarını da ekleyerek onu yıkmaya yönelik, “İHTİLALCİ ÖRGÜTLERİ” ni ve ardından “ORTAKLIK MASALARI” kurmaya başladılar.
Abdülhamit’i Devirmek İçin Kurulan Partiler ve “8’li Masa Toplantısı”
“Yeni Osmanlılar” ın devamı olan ve genelde “Müslüman –Türk kimlikli JÖN TÜRKLER’e inhisar eden” denilen Sultan’a ilk muhalif teşkilatlar (sonra partiler) olarak liderliğini genelde yurt dışına kaçıp Paris’e yerleşen Ahmet Rıza’nın yaptığı “İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ” ve bunu takiben ikinci olarak, Abdülhamit’in yeğeni olması sebebiyle “Prens” lakabıyla anılan Prens Sabahattin’in kurduğu “TEŞEBBÜS –İ ŞAHSİ VE ADEM-İ MERKEZİYET CEMİYETİ” oldu.
1890’lı yıllarda “ERMENİ BAĞIMSIZLIĞI TERÖR ÖRGÜTLERİ” olarak (bugünün PKK, YPG’sine benzer) “TAŞNAK”, “HINCAK” ve “RAMZAVAR”, Siyonist Yahudilerin “VATAN BÖLÜCÜ” örgütü “DÜNYA SİYONİST TEŞKİLATI”, Balkanlı Hıristiyan terör örgütlerinden, Bulgarların “RAZMİK”, “SANDANİSKY PARTİSİ”, “MAKEDONYA DAHİLİ VE HARİCİ İHTİLAL TEŞKİLATLARI”, “MAKEDONYA YÜKSEK KOMİTESİ”, Rumların “ETNİKİ ETERYA” sı, Sırpların “SAİNT SAVA CEMİYETİ” Arapların “AHD-İ OSMANİ CEMİYETİ”, “ARAP HİLAFETİ” hareketi. Yine Mısır’da kurulan Dünya Siyonist Teşkilatı’nın bir “yan kolu” “MISIRLI İSRAİLLİLER CEMİYETİ” kuruluşlarını tamamladılar.
Kurulan bütün bu örgütlerin, “Tek Adam Abdülhamit gitsin de kim gelirse gelsin” emellerini tek başlarına gerçekleştirecek güçleri yoktu. Bunun için güçlerini birleştirerek “TEK ORTAK EMELLERİ ABDÜLHAMİD’İ DEVİRMEK” için, erkenden daha 1902’de “JÖN TÜRK KONGRESİ” altında bir “ORTAK MASA TOPLANTISI” nı Paris’te gerçekleştirdiler. Bunun en sonuncusu ve sonuç alıcısı 15 Ekim 1907’de Ahmet Rıza’nın başkanlığında Paris’te yapıldı. Bu kongreye katılım, yukarıda adları geçen kuruluşlardan 8’i katıldığı için daha büyük oldu ve bu 8 rakamına izafeten “8’Lİ MASA TOPLANTISI VEYA OSMANLI LİBERALLERİ İTTİFAKI” da denilebilecek bu toplantıda, Sultan Abdülhamit’i devirip, Meşrutiyet’in ilanına yönelik bir düzine “İHTİLAL KARARLARI” alındı. Kararların çoğu “gayri kanuni ve gayri nizami” idi. Bir kaçı şöyleydi: Baskıya karşı silahlı direnme, politik ve ekonomik grevlerle silahsız direnme, halkı isyana teşvik etme, vergi vermeme, orduyu ihtilale hazırlamak için içinde propaganda yapma, gerekirse toptan ayaklanma ve şartlara göre diğer hareket biçimlerini başvurma vb. (E.E Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, Sander Yayınları, İstanbul, 1972, s. 156)
Sonunda olan oldu ve halkın ve sivil yönetimin büyük bir kısmı Sultan Abdülhamit’e bağlı olduğu için bunlara ihtilal yaptırılamayacağından Balkanlardaki III. Ordu kullanılarak darbe yapıldı. Bu ordunun isyanını bastıramayan Abdülhamit, 24 Temmuz 1908’de II’inci Meşrutiyet’i yeniden ilan etmek zorunda kaldı. I’nci Meşrutiyet’in ilanı da 29 Mayıs 1876’da askeri darbeyle olmuştu.
II’inci Meşrutiyet ilan edildi de ne oldu? Memleket ve devlet kurtuldu mu? Hayır! Bunun bütün tafsilatını belgelerle, yukarıda adı geçen üç kitabımızda anlattık. Abdülhamit’in kendi 33 yıllık yönetiminde ayakta kalmayı başaran İmparatorluk, 1908 – 1918 gibi 10 yıllık kısa bir zaman diliminde battı gitti. Yönetim için emel edinilen Meşrutiyet uygulaması bile doğru dürüst yapılamadı. “TEK ADAM İSTİBDADI” yıkıldı ama, yerini dönemin sürekli iktidar partisi olan “İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ’NİN ZÜMRE –AYDIN DİKTATÖRLÜĞÜ” aldı. Bunu, İttihatçıların son Başbakanı Talat Paşa açık açık itiraf etti. “TRİUMVİRATE (ÜÇLÜ DİKTATÖRLÜK). Yani, “Talat, Enver ve Cemal Paşalar İstibdadı.” Bu üçlünün başını ise, Şevket Süreyya Aydemir, asıl Osmanlı sultanı Sultan Mehmet Reşit olduğu halde, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın yönetimdeki “büyük nüfuzu ve hakimiyeti” sebebiyle, Sultan onun hakimiyetine girdiği için ona “GÖLGE SULTAN” yakıştırmasını yapmıştı. Adı geçen üçlü, 33 avenesiyle birlikte 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesini müteakip, “halkın lincinden ve kendilerine muhalif kurulacak hükümetin cezalandırması”” dan korktukları için 2 Kasım 1918’de bir Alman denizaltısına binerek kendisine hizmet ettikleri Almanya’ya kaçtılar. “Kuruluş Devri” sınırlarına çekilen ülke tam bir “yangın yeri” idi. Böyle çok kötü ortamda, yönetimi ne kadar kötü de olsa eski Sultan Abdülhamit’in “sulh ve sükun dönemi” ne duyulan özlem dile getirilmeye ve hakkında ünlü şairler tarafından “istimdatnameler” yazılmaya başlandı. Bunları da ilgili kitaplarımızda belgeleri ve itiraflarıyla anlattık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Karşı Kurulan “6 – 7’li Yuvarlak Masa Toplantıları ”
Adı geçen masanın 7’incisi “masa altı gizli ortak” olarak tanımlanan ve “TBMM’de PKK’nın siyasal uzantısı” olarak nitelendirilen Halkların Demokrat Partisidir (HDP). Diğer 6’lıyı ise, liderliğini CHP’nin yaptığı halde, İyi Parti, Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat partileri meydana getirmektedir. Bu, Osmanlı’da “LİBERALLER İTTİFAKI” nın karşılığı olarak günümüze “ MİLLET İTTİFAKI” olarak nüksetti izlenimini de doğurdu.
Tarihimizden dersler almadığımız için hep üzerimizde uğursuz tekerrürünü daima göstermiştir. 1876 – 2023 zaman dilimi içinde bu haliyle, günümüz Türkiye’sinde Sultan Abdülhamit’in “İZ DÜŞÜMÜ” olarak, yine devletin başında birisi olarak Sayın Erdoğan’ın varlığı bir çeşit kendisini göstermektedir görüş ve yorumlarının yapıldığına şahit oluyoruz. Olup bitenler, herkesin gözü önünde gün gibi ortadadır. Bu sebepten bu konuda fazla tafsilata girmemize gerek yoktur.
Tarihe baktığımızda, “ROLLER HİÇ DEĞİŞMİYOR, AMA FİGÜRANLAR SÜREKLİ DEĞİŞİYOR”. Osmanlıda bunun figüranları, başını İttihat ve Terakki Partisi çektiği halde, “masa ortakları” idi. Bugün ise, “T.C. döneminde İ. Ve T. Partisinin bir çeşit devamıdır” görüş ve yorumlarına sahne olan CHP’nin, İttihatçıların “8’li Masası”na nazire olarak “6-7’li Yuvarlak Masası” nın naziresi olup olmadığının takdirini, daha geniş olarak siz okuyucularımızın yorumlarına bırakıyoruz.
Dünkü “8’li Masa”nın “en büyük problemi” denilenler, “VATAN BÖLÜCÜ” Ermeni terör örgütleri “Taşnak=Hıncak=Ramzavar”dı. İttihatçıların bunlarla “MASA ORTAKLIĞI – İTTİFAKI”, tam anlamıyla, kendi itiraflarıyla da bir “at ortaklığı, şantaj ve kumar masası ortaklığı” na benziyordu. Çünkü, emeller farklı farklı idi. Tek birleştikleri nokta, “TEK ADAM” dedikleri Abdülhamit’ten kurtulmak ve daha rahat çalışabilecekleri “hürriyet ve serbesti rejimi” denilen Meşrutiyet’i getirmekti. İttihatçıların hesabı, “Hele bir, “TEK ADAM’DAN KURTULMAK VE MEŞRUTİYET’İ İLAN ETMEK İÇİN Ermeni örgütlerinin para gücü ve nüfuzlarından faydalanalım, sonrasında biz kendimiz istediğimiz gibi hareket ederiz” hesapları yapmaları idi. Ermeni Partileri, İttihatçı Sait Halim Paşa’nın başbakanlığındaki İttihatçı hükümete, istedikleri gibi davranma izni vermediler. “Abdülhamit’i birlikte devirdik ve Meşrutiyet’in ilanı bizim yardımlarımız sayesinde oldu” diyerek bunların “diyeti” ni istediler. Bu, Ermenilere Doğu Anadolu’da “BAĞIMSIZ ERMENİSTAN” ın yolunu açacak olan “ÖZERK ERMENİSTAN” program ve ıslahatının uygulanmasıydı. Abdülhamit bunu, 1890’lı yıllarda “ölümü tercih ederim uygulamam” diyerek ret etmiş, uygulamamıştı. İttihatçı Meşrutiyet Hükümet ise, Rusya’nın da bastırmasıyla uygulanmasına “evet” diyordu. Ermeni Özerklik Anlaşması 1914 başında imzalanmış, atanacak iki Hıristiyan valinin, birisi Erzurum ve diğeri ise Van’da oturduğu halde, bunların nezaretinde Temmuz 1914’de yürürlüğe konulacaktı. Adı geçen ayın içinde başlayan I. Dünya Harbi, bu “BÖLÜCÜ UYGULAMA” yı akim bıraktı. Zaten, Osmanlı’nın Balkan Vilayetleri toprakları, Lübnan ve Girit adası vb. hep bu muhtariyet veya özerklik uygulamaları sayesinde kaybedilmişti.
Bugün itibariyle ise, bu anlattıklarımızın bir çeşit “İZDÜŞÜMÜ” sayılabilecek “ 6 – 7’li Yuvarlak Masa” da “HDP=PKK=YPG” gereceği, büyük ölçüde CHP’ye inhisar ettiği halde gün gibi kendisini göstermektedir.
Dünün dünyasındaki Büyük Devletler’ e, bugün itibariyle bunlara ABD de eklendiği halde, aynı emperyalist emelleri takip eden devletler oldukları üzerinde de durulması apayrı bir konu olup, bunlar da “ERDOĞAN GİTSİN” orkestrasının “ortakları” olarak değerlendirilmekte, kendi hesaplarından olarak, bir “İKTİDAR VE REJİM DEĞİŞİKLİĞİ” atmosferinde, Türkiye’yi emelleri uğrunda kendilerine “YENİDEN DİZAYN” ın projelerini yapmaktadırlar.
Dün Abdülhamit’e yapıldığı gibi, “TEK ADAM ABDÜLHAMİT GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN” in yerini ise, tarihin tekerrürü açısından bugün, “TEK ADAM ERDOĞAN GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN” in de tarihte adı geçen örneği gibi birbirinin neredeyse tıpatıp aynısı olduğu gerçeği günümüz itibariyle herkesin seyrettiği sahne olarak gözlerimizin önünde duruyor sanki…