CHP’li Aşkın Genç, Siber Güvenlik Kanun Teklifi’nden 16. maddenin çıkarılmasını talep etti: “Basın özgürlüğüne ‘dijital sansür kılıcı’ indirme riski taşıyor”
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Siber Güvenlik Kanun Teklifi görüşmelerinde 16. Maddenin düzenlemeden çıkarılması gerektiğini belirterek, “16. madde, demokratik toplumun temel taşı olan basın özgürlüğüne ‘dijital sansür kılıcı’ indirme riski taşımaktadır. Bir yetkilinin basit bir açıklamasıyla ‘veri sızıntısı olmadığı’ beyan edildiğinde, bu durumu sorgulayan ya da haberleştiren gazetecilerin hapis cezasıyla yüz yüze kalabileceği bir ortam yaratılmaktadır. Böylesi bir atmosferde, sadece gazeteciler değil, aynı zamanda halkın haber alma hakkı da ağır bir darbe alacaktır” dedi.
Siber Güvenlik Başkanlığı, 8 Ocak 2025 tarihinde Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kuruldu. Başkanlığın kuruluş esaslarının ve yönetim şeklinin belirlenmesi için 10 Ocak’ta Meclis’e sunulan Siber Güvenlik Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri bugün başladı.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, şunları söyledi:
“16. madde kapsamında yer alan cezai yaptırımların öngörülebilirlik ve hukuki belirlilik ilkelerine uygun olmadığı yönünde ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Özellikle, “veri sızıntısı olmadığı halde bu yönde algı oluşturma” gibi soyut bir kavramın suç kapsamına alınması, uygulamada keyfi yorumlara ve hukuki belirsizliklere yol açma riski taşımaktadır. Suçun ispatı, bağımsız denetim mekanizmalarının ve bilirkişi raporlarının desteği olmadan mümkün değildir. Bunun yanı sıra, suç unsurlarının belirlenmesinde keyfi uygulamalara açık bir düzenlemenin kabul edilmesi, yargı süreçlerinde karmaşıklığa neden olacaktır. Bu düzenlemenin Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri koruma altına alan hükümlerine aykırılık teşkil etmesi de muhtemeldir.
“16. madde, demokratik toplumun temel taşı olan basın özgürlüğüne ‘dijital sansür kılıcı’ indirme riski taşıyor”
Bu noktada temel bir soruyu sormak durumundayız. Siber güvenlik önlemleri alınırken birey hakları, basın özgürlüğü ve haber alma hakkı nasıl bir dengeye oturtulacaktır? Bir yandan, toplumun ve devletin dijital güvenliğini sağlama yükümlülüğümüz var; diğer yandan da Anayasa’nın 26. maddesiyle korunan ifade özgürlüğünü güvence altına almak zorundayız. Ancak, Siber Güvenlik Kanunu Teklifi’nin 16. maddesi, bu dengeyi bozacak ve gazetecilik mesleğini ciddi bir tehdit altına sokacak düzenlemeler içermektedir. Bu haliyle 16. madde, demokratik toplumun temel taşı olan basın özgürlüğüne ‘dijital sansür kılıcı’ indirme riski taşımaktadır.
“Sadece gazeteciler değil, halkın haber alma hakkı da ağır bir darbe alacak”
Özellikle devlet kurumlarındaki yolsuzluk, usulsüzlük veya güvenlik açıkları gibi kamu yararına olan bilgileri araştıran ve yayınlayan gazeteciler, bu düzenleme kapsamında kolayca suçlanabilir. Bir yetkilinin basit bir açıklamasıyla ‘veri sızıntısı olmadığı’ beyan edildiğinde, bu durumu sorgulayan ya da haberleştiren gazetecilerin hapis cezasıyla yüz yüze kalabileceği bir ortam yaratılmaktadır. Böylesi bir atmosferde, sadece gazeteciler değil, aynı zamanda halkın haber alma hakkı da ağır bir darbe alacaktır.
“Düzenleme, otosansür dalgası yaratabilir”
Bu düzenleme, gazetecilerin özgür bir şekilde çalışmasını engelleyecek bir otosansür dalgası yaratabilir. Bu maddeyle, gazetecilerin, gerçekleri ortaya çıkarmak yerine, olası cezai yaptırımlardan korunmak için suskun kalmak zorunda olacağı bir düzenin kapıları aralanmaktadır. Bu yalnızca gazetecileri değil, aynı zamanda demokrasiyi de tehlikeye atan bir durumdur. Unutulmamalıdır ki, ifade özgürlüğü olmadan güvenlik tedbirleri sadece baskı mekanizmaları haline gelir. Bu nedenle, madde mutlaka yeniden düzenlenmeli, kamu yararına çalışan gazetecilerin özgürlüklerini koruyacak net sınırlar çizilmelidir. Demokratik bir toplum, ancak özgür bir basınla ayakta kalabilir. Bu düzenleme, gazetecileri değil, gerçekleri susturmanın bir aracı olmamalıdır.
“Düzenleme, bireylerin haklarının ihlal edilmesi riskini barındırıyor”
Bu madde kapsamında yetkililerin herhangi bir inceleme ya da bağımsız denetim olmaksızın ‘veri sızıntısı olmadığı’ şeklindeki bir açıklaması, bu durumu sorgulayan ya da eleştiren bireylerin cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Bu durum hem hukuki güvenlik ilkesine hem de ifade özgürlüğüne ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Hukukun temel prensiplerinden biri olan masumiyet karinesi, bireylerin suçluluğunun bağımsız bir mahkeme kararıyla kanıtlanmasını şart koşar. Ancak, bu düzenlemenin mevcut haliyle bireylerin haklarının ihlal edilmesi riskini barındırdığı açıktır. Bu düzenlemenin getirdiği belirsizlikler, adalet duygusunun zedelenmesine ve toplumsal güvenin sarsılmasına yol açabilir. Ayrıca, düzenlemenin bireyleri suçluluklarını ispatlama yükümlülüğü altına soktuğu bir durumda, masumiyet karinesinin ihlal edilmesi riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle, suçun tanımının ve kapsamının netleştirilmesi, bağımsız denetim mekanizmalarının devreye sokulması elzemdir.
“Bireylerin ifade özgürlüğünü ve demokratik haklarını ihlal edebilecek düzenlemelerden kaçınılmalı, şeffaf bir denetim sistemi kurulmalı”
Önerimiz, öncelikle hukuki belirlilik sağlanmalıdır. Maddede yer alan ‘algı oluşturma’ gibi soyut ifadeler yerine somut tanımlar getirilmelidir. Suç unsurlarının tespiti için bağımsız bilirkişi raporları ve yargı kararlarının gerekliliği açıkça belirtilmelidir. Ayrıca, bireylerin ifade özgürlüğünü ve demokratik haklarını ihlal edebilecek düzenlemelerden kaçınılmalı, şeffaf bir denetim sistemi kurulmalıdır. Eğitim ve farkındalık çalışmaları artırılarak, siber güvenlik alanında yanlış bilgilendirme ile mücadele daha etkin bir şekilde yürütülebilir. Bugün burada alınan kararlar, yalnızca bugünü değil, gelecekteki nesillerin haklarını ve güvenliğini de doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, teklifin mevcut haliyle kabul edilmesinin yaratacağı olumsuzlukları önlemek adına, gerekli değişikliklerin yapılması hayati bir öneme sahiptir. Siber güvenlik mücadelemizin, hukuk devleti ilkelerine uygun, şeffaf ve demokratik bir zeminde yürütülmesi gerektiğine inanıyor, önerilerimizin dikkate alınmasını talep ediyoruz.”
CHP’li Aşkın Genç: Kendi verilerini koruyamayan bir sistemin, vatandaşın mahremiyetine bu kadar kolay müdahale etmeye yetkili kılınması, güvenliğin değil keyfiyetin kapısını aralar
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Siber Güvenlik Kanun Teklifi görüşmelerinde; verilere sahip çıkamayan bir sistemin, vatandaşın özgürlüğünü kısıtlayabilecek yetkilere sahip olmasının güven sorunu yaratacağını belirterek, “Kendi verilerini koruyamayan bir sistemin, vatandaşın mahremiyetine bu kadar kolay müdahale etmeye yetkili kılınması, güvenliğin değil keyfiyetin kapısını aralar” dedi.
Siber Güvenlik Başkanlığı, 8 Ocak 2025 tarihinde Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kuruldu. Başkanlığın kuruluş esaslarının ve yönetim şeklinin belirlenmesi için 10 Ocak’ta Meclis’e sunulan Siber Güvenlik Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri bugün başladı.
CHP Kayseri Milletvekili ve Milli Savunma Komisyonu üyesi Aşkın Genç, teklifin görüşmelerinde yaptığı konuşmada, 8. maddede Siber Güvenlik Başkanlığı’na geniş yetkiler verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Genç, konuşmasında şunları kaydetti:
“Siber güvenlik, artık milli güvenliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kavram, yalnızca bilişim sistemlerinin korunmasını değil, aynı zamanda ekonomik istikrarın, toplumsal düzenin ve bireylerin temel haklarının korunmasını da kapsamaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında devletler, siber saldırılara karşı savunma hatlarını güçlendirmek için kapsamlı yasal düzenlemeler yapmaktadır. Türkiye olarak biz de bu alanda hızla adım atmalı ve dijital çağın getirdiği risklere karşı hazırlıklı olmalıyız. Bu teklifin temel amacı, ülkemizin siber uzaydaki savunma mekanizmalarını güçlendirmek ve milli gücümüzü bu alanda da tahkim etmektir. Ancak, bu hedefe ulaşırken, bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. Teklifin 8. maddesi, Siber Güvenlik Başkanlığı’na geniş yetkiler tanımaktadır. Bu yetkilerin nasıl kullanılacağı, hangi sınırlar içinde kalacağı ve bireylerin mahremiyetine nasıl saygı gösterileceği açıkça belirlenmelidir.
“Geniş bir yetki tanımlanması, yargısal denetimi devre dışı bırakmakta”
Madde, anayasal düzlemde ciddi soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Özellikle madde metninde, Başkanlık yetkililerinin hâkim kararı olmaksızın konut ve işyerlerinde arama, elkoyma ve kopya çıkarma işlemleri gerçekleştirebileceği düzenlenmektedir. Bu hüküm, Anayasa’nın 21. maddesinde düzenlenen ‘konut dokunulmazlığı’ ve 20. maddesinde güvence altına alınan ‘özel hayatın gizliliği’ ilkeleriyle doğrudan çelişmektedir. Anayasa’ya göre, konut dokunulmazlığı yalnızca hâkim kararıyla ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunun açıkça yetkilendirdiği bir merci tarafından, usulüne uygun bir şekilde sınırlandırılabilir. Ancak, teklif edilen düzenleme, Başkanlık yetkililerinin ‘gecikmesinde sakınca bulunan haller’ gerekçesiyle kendi yazılı emirleriyle bu işlemleri gerçekleştirebilmesine olanak tanımaktadır. Böylesi geniş bir yetki tanımlaması, yargısal denetimi devre dışı bırakmakta ve idari tasarruflara keyfiyet riskini yüklemektedir.
“Bireylerin özel hayatına yönelik potansiyel müdahaleleri keyfiyete açık bir şekilde düzenleniyor”
Dahası, Anayasa Mahkemesi’nin geçmiş içtihatlarında vurguladığı gibi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik her türlü müdahale, ‘ölçülülük ilkesi’ ile değerlendirilmelidir. Bu ilke, alınan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması, bu ihtiyacı karşılamaya elverişli olması ve orantılı bir sınırlama öngörmesi gerektiğini ifade eder. Ancak, teklifin bu maddesi, ölçülülük ilkesini tamamen göz ardı etmekte; bireylerin özel hayatına yönelik potansiyel müdahaleleri keyfiyete açık bir şekilde düzenlemektedir. Örneğin, hâkim kararı olmaksızın yapılan arama ve el koyma işlemlerinin kapsamı, uygulayıcıların yorumuna bırakılmıştır ve herhangi bir denetim mekanizması öngörülmemiştir. Bu durum, bireylerin hak arama özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratabilir ve uygulamada ciddi mağduriyetlere yol açabilir.
“Bu teklifin mevcut haliyle kabul edilmesi Anayasa’ya aykırı”
Güvenlik kaygısıyla hukukun üstünlüğünü feda etmek, devleti zayıflatır; çünkü hukuk hem güvenliğin hem de özgürlüğün sigortasıdır. Bu teklifin mevcut haliyle kabul edilmesi, Anayasa’ya aykırılık oluşturacağı gibi, uluslararası insan hakları normlarıyla da çelişecektir. Türkiye’nin siber güvenlik alanındaki meşru hedeflerine ulaşabilmesi için, bu düzenlemelerin hukuka uygun, şeffaf ve hesap verebilir bir çerçevede yeniden ele alınması elzemdir. Aksi halde, güvenlik adına atılan bu adım, toplumun devlete olan güvenini ciddi şekilde zedeleyecek sonuçlar doğurabilir.
“Verilerimize sahip çıkamayan bir sistemin, vatandaşın özgürlüğünü kısıtlayabilecek yetkilere sahip bir otorite oluşturması, güven bunalımına yol açar”
Geçtiğimiz aylarda Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun 108 milyon vatandaşın kişisel bilgilerinin çalındığını doğrulaması, ülkemizin siber güvenlik konusundaki gerçeklikten ne kadar uzak bir yönetim anlayışına sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Daha verilerimize sahip çıkamayan bir sistemin, vatandaşın özgürlüğünü ve mahremiyetini kısıtlayabilecek geniş yetkilere sahip bir otorite oluşturması, toplum nezdinde ciddi bir güven bunalımına yol açmaktadır.
“Kişisel verilerin korunması yerine denetim adı altında keyfi müdahalelere kapı aralaması kabul edilemez”
Bir yandan vatandaşın kimlik bilgileri çalınırken, diğer yandan bu teklifin, kişisel verilerin korunması yerine denetim adı altında keyfi müdahalelere kapı aralaması kabul edilemez. Kendi verilerini koruyamayan bir sistemin, vatandaşın mahremiyetine bu kadar kolay müdahale etmeye yetkili kılınması, güvenliğin değil keyfiyetin kapısını aralar. Bu bağlamda teklifin yeniden ele alınması ve vatandaşların güvenliğini gerçekten sağlamak için bireylerin temel haklarını ihlal etmeden, kamu kurumlarının güvenlik açıklarını kapatmaya odaklanması elzemdir. Aksi halde, bu yasa, siber güvenlik sorunlarını çözmek yerine, halkın devlete olan güvenini daha da sarsan bir düzenlemeye dönüşecektir.”