ERÜ’de”30 Mart Sıfır Atık Günü” Kutlandı
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Çevre Sorunları ve Temiz Üretim Araştırma ve Uygulama Merkezi (ERÇEVREM) ile Çevre ve Sıfır Atık Kulübü tarafından düzenlenen “30 Mart Sıfır Atık Günü” adlı etkinlik, Sabancı Kültür Sitesi’nde gerçekleşti.
Etkinlik, “Ben Anadolu’yum” adlı kısa film gösterimi ile başladı.
Dünyada kaynakların sınırsız olmadığına işaret eden Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun, bu kaynakların ekonomik kullanımının ve israf edilmemesinin esas olduğunu belirterek, “Bu programlar vesilesiyle çocuklarda sıfır atık bilincinin oluşturulması çok önemli. Çünkü çocuklarımızın bundan sonraki süreçlerde maruz kalacağı şartları hafifletebilmemiz için bu bilinç içerisinde yetişmeleri, bu süreçlerin tanımlanması açısından çok kıymetli olacaktır” dedi.
Programın oluşturulmasında emeği geçenlere teşekkür eden Rektör Prof. Dr. Altun, “Ülkemizde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ortaya koymuş olduğu bu konudaki etkin projeler bu alana çok ciddi dikkati çekmektedir. Biz Erciyes Üniversitesi olarak özellikle GreenMetric değerlendirmesinde gerek dünyada gerekse Ülkemizde ciddi seviyelerde yer alıyoruz. Bu alanda dünyada 85. sırada ve Ülkemizde 3. sırada olmamız, bunun önemli bir göstergesi. Sürdürülebilir olmak, yeşil olmak, atıkların değerlendirilerek yeniden kullanıma kazandırılması bence çok kıymetli detaylardır. Ben bu süreçte dikkat çekici programların daha da artırılmasından yanayım” şeklinde konuştu.
Program, plastik atıklarla ilgili hazırlanan kısa film gösterimi ile devam etti.
Kayseri Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Sibel Livdumlu, 2017 yılında Emine Erdoğan himayelerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından başlatılan bu anlamlı günün Ülkemizin doğasına ve ekonomisine önemli katkı sağladığına dikkati çekerek, sıfır atığın; israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesini veya minimize edilmesini, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını kapsayan atık yönetim felsefesi olarak tanımlandığını ifade etti.
ERÇEVREM Müdürü Doç. Dr. Hamdi Mıhçıokur, Dünya Sıfır Atık Günü etkinliğine katılımları için misafirlere teşekkür ederek, Erciyes Üniversitesi olarak sıfır atık yolculuğuna 2018 yılında Prof. Dr. Oktay Özkan ile başladıklarını ve bu kapsamda ciddi çalışmalar yaptıklarını söyledi.
Yolculuğa başladıktan sonra bunun meyvelerini şimdilerde almaya başladıklarını belirten Doç. Dr. Hamdi Mıhçıokur, “Kendimizi bu yolda sürekli geliştiriyoruz. Kaynakların etkin kullanımı ve israfın önüne geçilmesi açısından sıfır atık felsefesi oldukça önemli. Dünya Sıfır Atık Günü’nün bu yıl 2.’sinin kutlanmasının en büyük etkenlerinden biri de Ülkemizin Birleşmiş Milletler ile yaptığı yoğun faaliyetler sonucudur. 30 Mart Sıfır Atık Günü’nün ilan edilmesinde Ülkemizin çok büyük katkıları var. Bu bağlamda bizim için daha kıymetli bir gün” dedi.
Daha sonra Üniversitemiz Turizm Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Ülker “Mutfakta Sıfır Atık”, Üniversitemiz Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Öğretim Üyesi Selman Sevindik “Mimarlıkta Döngüsel Ekonomisi”, ERÇEVREM Öğr. Gör. Berna Akın ise “Üniversitemizin Sıfır Atık Yolculuğu” konulu sunum yaptı.
Kadriye San Çocuk Eğitim Merkezi öğrencilerinin atık malzemelerden hazırladığı defile ise katılımcılardan büyük alkış aldı.
Etkinlik; Rektör Prof. Dr. Altun ve Rektör Yardımcısı Oktay Özkan’ın davetlilerle birlikte atıklardan geri dönüşüm temalı sergiyi gezmesinin ardından sona erdi.
KAYÜ Rektörü, Çok Kitap Okuyan Öğrencileri Ödüllendirdi
Kayseri Üniversitesi’nde “25 Mart – 31 Mart Kütüphaneler Haftası” dolayısıyla düzenlenen etkinlikte Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Üniversite Kütüphanesinde en fazla kitap okuyan öğrencileri kitapla ödüllendirdi.
Üniversitesi’nin 15 Temmuz Yerleşkesindeki Mehmet Akif Ersoy Kütüphanesinde gerçekleştirilen programda Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Eylül 2023 – Mart 2024 tarihleri arasında 19’ar adet kitap okuyan öğrenciler Uygulamalı Bilimler Fakültesi İnsan Kaynakları Yönetimi Bölümünden Ümre Fazile Çelik ve Ayşegül Tüylü ile 16 adet kitap okuyan Develi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümünden Neziha Pala’ya kitap hediye etti.
Düzenli kitap okumanın önemine değinen Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, “Üniversitemizde okuma alışkanlığını teşvik etmek amacıyla hediye olarak verdiğimiz bu kitaplar öğrencilerimizin kişisel gelişimlerine katkıda bulunmanın yanı sıra, akademik başarılarına da destek olacaktır. Bu tip etkinlikleri, öğrencilerin daha fazla kitap okumaları ve bilgi birikimlerini geliştirmeleri adına teşvik edici olarak görmekteyiz. Ben bugün hediye verdiğimiz öğrencilerimize kitap okumaya olan ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum” diye konuştu.
Kapadokya Üniversitesi’nden Tarihi Başarı
Kapadokya Üniversitesi İnsansız Hava Aracı Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, havacılık alanında önemli bir başarıya imza attı.
Üretilen İnsansız Hava Aracı (İHA), İHA-2 kategorisinde ve +25kg kompozit gövde yapısıyla Türkiye’de ilk kez Kapadokya Üniversitesi tarafından üretilerek tescil sertifikası alan ilk İHA-2 olarak tarihe geçti. Tescil sertifikasını Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden (SHGM) alan Kapadokya Üniversitesi İnsansız Hava Aracı Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından “İnsansız Hava Aracı Üreticisi” resmiyeti kazanarak Sanayi Sicil Belgesi de aldı.
Türkiye’de Bir İlk
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Havacılık Programları Koordinatörü M. Samet Gençağ, “İnsansız Hava Aracı Uygulama ve Araştırma Merkezimiz tarafından üretilen insansız hava aracı İHA-2 kategorisinde yer alan, 27 kg maksimum kalkış ağırlığına sahip. Bu hava aracımız tamamen üniversitemiz bünyesinde bulunan araştırma ve uygulama merkezimiz tarafından geliştirilmiştir. Tasarımı, üretimi ve tescillenmesi tamamen üniversitemiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Üretmiş olduğumuz bu hava aracı, Türkiye’de bir üniversite tarafından üretilmiş ve tescili alınmış ilk İHA-2 sınıfı hava aracı olma özelliğine sahiptir. Üniversitemizin kabiliyetleri ve mevcut imkanları doğrultusunda ürettiğimiz bu hava aracıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından üretici belgesi almış bulunmaktayız. İlerleyen süreçlerde, seri üretime geçmeyi hedeflemekteyiz. Bu aracımız şu an eğitim amaçlı üretilmiştir, çeşitli varyasyonları bulunmaktadır. Bu varyasyonlar tarımsal alanlarda ilaçlama, görüntü alma ve hava trafik yönetimi gibi eğitim dışında farklı uygulamaları da bulunmaktadır.
Sırada Hava Taksi Projesi Var
Şu an İHA-2 sınıfında olan hava aracımızı ilerleterek 150 kilogram ve üstü olan İHA-3 sınıfı bir hava aracı üretmek ve ilerleyen aşamalarda içerisinde kontrol eden bir insanın olmadığı ancak insan taşıyan hava taksi projemiz de bulunmaktadır.” dedi.
Öğr. Gör. Emin Tugay Kekeç ise şunları kaydetti; “İHA-2 kategorisinde geliştirdiğimiz insansız hava aracında tasarım, üretim ve montaj kısımlarını da tamamen üniversitemiz uygulama, araştırma merkezimiz imkanları dahilinde öğrencilerimizle birlikte gerçekleştirdik. Dokümantasyon tarafı da tamamen bize ait. İHA’da kullandığımız ekipmanlar, özellikle hafifliği ve dayanma açısından kompozit yani karbonfiber ve alışımı, türevleri, malzemeler kullandık. Bunların tasarımını ve üretimini de tamamen üniversitemiz bünyesinde gerçekleştirdik.
Farklı Alanlarda Kullanılabilecek
İnsansız hava aracımız değişken faydalı yük sistemiyle birlikte farklı uygulama alanlarında kullanımı mümkündür. Ek olarak ilerleyen dönemlerde kargo taşımacılığı gibi alanlarda da değiştirilebilir bir mekanizmayla bu sistemi aktif hale getirebileceğiz.” diyerek sözlerini tamamladı.
Yaşanan bu gelişmelerin ardından Kapadokya Üniversitesi İnsansız Hava Aracı Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, öğretim elemanlarının özverili çalışmalarıyla havacılık teknolojileri alanında, ulusal ve uluslararası arenada adından söz ettirecek bir konuma ulaştı.
Van Turizm Master Planı (2024-2028) Tanıtımı Bakan Mehmet Nuri Ersoy’un Katılımıyla Gerçekleştirildi
“Van Turizm Master Planı” lansman programı, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımıyla gerçekleştirildi.
Kapadokya Üniversitesi ile Van Büyükşehir Belediyesi iş birliğinde hazırlanan Van Turizm Master Planı’nın (2024-2028) lansman programı bugün Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un iştirakinde düzenlendi. Düzenlenen programda konuşan Bakan Mehmet Nuri Ersoy; “Turizm noktasında ciddi bir potansiyeli beraberinde getiren Van’ın bu kadim geçmişini en doğru şekilde değerlendirerek şehrimize ve insanımıza en yüksek faydayı sunmanın gayreti içerisindeyiz. Van Turizm Master Planı ile şehrimiz için artık detaylı bir turizm rotası çizilmiş durumdadır. Gastronomisinden kültür varlıklarına, doğal güzelliklerinden tarihî mirasına Van’ı Türkiye’nin en büyük kültür, sanat ve turizm markasının bir parçası olarak dünya vitrinine çıkaracağız. Türkiye Yüzyılı’nda Turizm Master Planları’mızın ilk örneklerini ortaya koyduğumuz Samsun ve Van gibi il il ülkemizin potansiyelini esere, hizmete, faydaya dönüştürmeyi sürdüreceğiz.” İfadelerini kullandı.
Lansmanı yapılan Van Turizm Master Planı, Van’ın ulaşabileceği noktayı, gerçekleştirebileceği hedefleri gösterdiğini de belirten Bakan Mehmet Nuri Ersoy; “Konuşmamı bu düşüncelerle noktalarken, başta Sayın Valimiz Ozan Balcı ve Kapadokya Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Hasan Ali Karasar hocamız olmak üzere Van Turizm Master Planı’nın hazırlanmasında yoğun mesai ve emek harcayan bütün akademisyenlerimize ve Van’daki sektör paydaşlarımıza teşekkür ediyorum.” dedi.
Gerçekleştirilen lansman programına, Kapadokya Üniversitesi Sosyal ve Stratejik Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Halil Burak Sakal’ın yanı sıra akademisyenler, turizm sektörü temsilcileri, medya mensupları ve davetliler katıldı.
Bilindiği üzere Kapadokya Üniversitesi, Van ilinin turizm sektöründe 2028 hedeflerine ulaşması için izlenecek yol haritasını belirlemek ve Van Büyükşehir Belediyesi’nin 2028 yılına dek uygulayacağı politikalara esas teşkil edecek stratejik amaç ve hedefleri ortaya koymak amacıyla Van Turizm Master Planı’nı hazırladı. Proje ayrıca, Van turizminin 2028 hedeflerini belirlemek ve bu hedeflere ulaşmak için politika belirlenmesine yönelik bir master hazırlanmasını da içeriyor.
Ağ güvenliğindeki yeni saldırılar “Şirinler aşkına!” dedirtiyor
Şirinler (Smurf) saldırısı, ağ katmanında meydana gelen bir tür dağıtılmış hizmet reddi (DDoS) saldırısı anlamına geliyor. Smurfing saldırıları, adını bilgisayar korsanlarının bu saldırıları gerçekleştirmesini sağlayan DDoS.Smurf adlı kötü amaçlı yazılımdan alıyor. Daha yaygın olarak, saldırılar, birlikte çalışarak daha büyük düşmanları alt etme yetenekleri nedeniyle çizgi film karakterleri Şirinler’in adını almış.
DDoS smurf saldırıları, bir tür hizmet reddi (DoS) saldırısı olan ping flood’lara benziyor. Bir bilgisayar korsanı, bilgisayarları ping olarak da bilinen İnternet Kontrol Mesajı Protokolü (ICMP) yankı istekleri ile aşırı yüklüyor. ICMP, verilerin amaçlanan hedefe doğru zamanda ulaşıp ulaşmadığını belirliyor ve bir ağın verileri ne kadar iyi ilettiğini izliyor. Smurf saldırısı da ICMP pingleri gönderiyor ancak İnternet Protokolü (IP) ve ICMP’deki güvenlik açıklarından yararlanabildiği için potansiyel olarak daha tehlikeli.
Şirinler (Smurf) saldırılarının tarihçesi
Smurf saldırısı aslında TFreak olarak da bilinen tanınmış hacker Dan Moschuk tarafından yazılmış bir kod. Bu yaklaşımı kullanan ilk saldırılardan biri 1998 yılında gerçekleşti ve başlangıçta Minnesota Üniversitesi’ni hedef aldı. Saldırı, eyalet çapında bir internet servis sağlayıcısı (ISP) olan Minnesota Bölgesel Ağını da etkileyen bir siber trafik sıkışıklığına neden oldu. Eyalet genelinde bilgisayarların kapanmasına, ağların yavaşlamasına ve veri kaybına yol açtı.
Şirinler saldırısı nasıl çalışıyor?
İnternet Kontrol Mesajı Protokolü (ICMP), ağdaki cihazlara ICMP yankı istekleri yayınlayarak ağ kaynaklarını aşırı yükleyen bir DDoS saldırısı biçimi. İsteği alan cihazlar yankı yanıtlarıyla karşılık verir, bu da yüksek bir ICMP trafik oranı oluşturan bir botnet durumu yaratıyor.
Sonuç olarak, sunucu veri istekleri ve ICMP paketleri ile dolup taşar, bu da bilgisayar ağını bunaltır ve çalışamaz hale getiriyor. Bu durum özellikle cihazların bilgi işlem ortamları olarak hareket etmesine ve kullanıcıların kaynaklara uzaktan erişmesine olanak tanıyan dağıtılmış bilgi işlem sistemleri için sorun teşkil edebiliyor.
Bir smurf saldırısı aşağıdaki üç adımlı süreçle çalışıyor:
- DDoS Smurf kötü amaçlı yazılımı, sahte bir IP adresine bağlanan bir ağ veri paketi oluşturuyor. Bu spoofing olarak biliniyor.
- Paket, ağ düğümlerine bir yanıt gönderme komutu veren bir ICMP ping mesajı içeriyor.
- ICMP yankıları olarak bilinen bu süreç, bir ağı sürekli taleplerle boğan sonsuz bir döngü yaratıyor.
Şirin saldırı türleri neler?
Temel Smurf Saldırısı: Temel bir smurf saldırısı, saldırgan hedef ağı sonsuz ICMP istek paketleriyle doldurduğunda meydana geliyor. Paketler, ağın yayın adresine gönderilen sahte bir kaynak adresi içeriyor, bu da ağdaki isteği alan her cihazı sahte kaynağa yönlendiriyor. Bu, sonunda hedef sistemi çökertecek büyük miktarda trafiğe neden oluyor.
Gelişmiş Smurf Saldırısı: Gelişmiş bir smurf saldırısı temel bir saldırı olarak başlıyor. Ancak, yankı istekleri kaynakları yapılandırabiliyor, böylece ek üçüncü taraf kurbanlara yanıt verebiliyorlar. Bu, saldırganların aynı anda birden fazla kurbanı hedef almasını sağlar, bu da daha kapsamlı ağları yavaşlatabilecekleri ve daha büyük kurban gruplarını ve web’in daha büyük bölümlerini hedefleyebilecekleri anlamına geliyor.
Smurf saldırı etkileri
Smurf saldırısı Truva atı veya kötü amaçlı yazılım, doğrulanmamış web sitelerinden yazılım veya uygulama indirerek ya da virüslü veya sahte e-posta bağlantıları aracılığıyla yanlışlıkla bulaşabiliyor. Smurf saldırıları, bilgisayar korsanlarının veri ve sistemlere kolayca yetkisiz erişim sağlamalarına yardımcı olan arka kapılar oluşturmalarını sağlayan rootkit’lerde de paketlenebiliyor.
Smurf programı genellikle saldırgan tarafından etkinleştirilene kadar bilgisayarda gizli kalıyor ve ağları ve sunucuları günlerce sakat bırakmalarını sağlıyor. Ayrıca, bir DoS smurf saldırısı genellikle veri hırsızlığı gibi daha önemli bir siber saldırının ilk adımı olabilir.
FortiDDoS ile Smurf saldırılarına karşı kapsamlı savunma
Smurf saldırıları, tüm ağ yönlendiricilerinde IP yayın adreslemesini kapatarak önlenebiliyor. Smurf saldırılarına karşı savunma, kurumların ağ trafiğini izlemesini, anormal, şüpheli veya kötü niyetli davranışları tespit etmesini, kötü amaçlı yazılımları engellemesini ve saldırıları başlamadan durdurmasını sağlayan bir tehdit önleme stratejisi gerektiriyor.
Fortinet FortiDDoS çözümü, kurumların ağlarını smurf saldırılarına ve ICMP’nin kötüye kullanımına karşı güvende tutmalarına yardımcı oluyor. FortiDDoS, cihaz davranışlarını inceleyen ve potansiyel saldırıları başlamadan önlemek için olağandışı etkinlikleri işaretleyen dinamik, çok katmanlı bir çözüm. İşletmeleri bilinen ve sıfırıncı gün tehditlerine karşı korur, kurulumu ve yönetimi kolaydır ve kapsamlı analiz ve raporlama sağlar. Aynı anda yüz binlerce veri yönünü inceleyebiliyor, bu da DDoS saldırılarına karşı kapsamlı bir savunma sağlıyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 31 Mart yerel seçimleri öncesi doğayla uyumlu bir yaşama kavuşmak için tüm belediye başkan adaylarına yönelik taleplerini açıkladı. İklim krizi ve doğal afetlere dirençli, sürdürülebilir kentler oluşturmada belediyelerin önemli rol oynadığını belirten WWF-Türkiye, seçimi kazanacak adayları “iklim dostu kent” kavramını tam anlamıyla hayata geçirmeye davet ediyor.
Yerel yönetimlerin iklim dostu kentler oluşturmada önemli bir role sahip olduğunun altını çizen WWF-Türkiye, doğayla uyumlu, sürdürülebilir ve dayanıklı kentler için yerel seçimlerin ardından yönetime gelecek karar alıcılara yönelik, iklim kriziyle mücadele alanında hayata geçirilmesi gereken talepleri şu şekilde sıraladı:
İklim kriziyle mücadele ulaştırmadan altyapıya, kent planlamasından sosyal desteklere bütün çalışma alanlarının merkezine oturtulmalı
Türkiye nüfusunun yüzde 77’si kentlerde yaşıyor. Bu durum özellikle ülkemizde kentleri iklim krizine karşı en hassas yaşam alanları haline getiriyor. İklim krizine neden olan emisyonların azaltılması ve bunun için fosil yakıt kullanımından uzaklaşılması, yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasından enerjiyi verimli kullanan binalara, raylı sistemlerden kent planlamasına bir dizi alanda dönüşümü gerektiriyor. Bununla birlikte, iklim krizinin etkilerine karşı hassas konumda olan kişilerin (örn. düşük gelirli gruplar, ileri yaştaki bireyler, çocuklar vb.) sağlık, enerji, su vb. ihtiyaçları gözetilmeli.
İklim riskleri haritalandırılarak kırılgan gruplar belirlenmeli
Türkiye’de iklim krizinin etkilerinin şiddeti ve sıklığı her geçen yıl daha da artıyor. Sıcaklık rekorları kıran yaz ayları ileri yaştaki bireyler ve çocuklar için giderek artan sağlık riskleri oluşturuyor. Azalan yağışlarla birlikte suya erişim güçleşiyor. Ani ve aşırı yağışlar sel ve taşkınlara yol açıyor. Kentin bu gibi risklere hangi bölgelerde ne ölçüde maruz kalabileceğine ve bu risklerin en fazla kimleri etkileyebileceğine yönelik bilimsel verilerle desteklenmiş öngörü çalışmaları yapılmalı.
Doğa temelli çözümler önceliklendirilmeli
Yeşil çatılar, kent çevresindeki doğal alanları birbirine bağlayan yeşil koridorlar, kent ormanları, yağmur bahçeleri, kent içindeki akarsuların beton kanallardan kurtarılıp doğal dokusuna kavuşturulması gibi çözümler kentin serinletilmesi, suyun depolanması, taşkın riskinin azaltılması gibi bir dizi fayda sayesinde iklim krizine uyumu kolaylaştırır; direnci artırır. Bunların yanında hava kalitesinin artması, kent sakinleri için çekim alanları oluşturulması gibi sosyal kazanımlar sağlar. Son olarak, doğal alanlar yutak işlevleriyle karbondioksit emisyonlarını da engeller.
Kentin karbon ayak izi hesaplanmalı ve azaltmaya yönelik bilim temelli hedefler belirlenmeli; hedefler somut ve sayısallaştırılmış eylemlerle desteklenmeli
Enerji dönüşümü önceliklendirilmeli
- Başta kamu binalarının çatılarına yapılacak güneş paneli uygulamaları olmak üzere ekolojik denge ve yerel halkın ihtiyaçları açısından çatışma yaratmayacak alanlarda yenilenebilir enerji üretim kapasitesi güçlendirilmeli.
- Yeni binalar ve tadilat gerektiren binaların çatılarına güneş paneli uygulanması teşvik edilmeli ve kademeli olarak zorunlu hale getirilmeli.
- Enerji çözüm masaları kurularak, vatandaşlara ve yerel işletmelere enerji tasarrufu konusunda rehberlik sağlanmalı.
- Enerji yoksulluğuyla mücadele edilmeli: Düşük gelirli grupların enerjiye erişimini güvence altına alacak destekler geliştirilmeli.
- Yenilenebilir enerji projelerine yönelik izin süreçleri kolaylaştırılmalı.
- Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği uygulamalarına yönelik eğitim programları geliştirilerek istihdama ve teknik kapasite gelişimine katkı sağlanmalı. (Ayrıntılı bilgi için “Enerji dönüşümünde belediyelerin rolü: 6 fayda, 6 adım” başlıklı bilgi notundan yararlanılabilir)
Yukarıdaki 5 maddede anlatılan konularda somut eylemler içeren planlar takip edilmeli, hedefler gözden geçirilmeli ve uygulama durumu halka açık şekilde raporlanmalı.
Vaillant Türkiye 2023 yılında Euro bazında gerçekleştirdiği yüzde 15 büyüme ile yine rekor tazeledi.
İklimlendirme sektörünün mucit ve öncü markası Vaillant, istikrarlı büyümeye 2023 yılında da devam etti. Yılı rekor satışlarla tamamlayan Vaillant Türkiye, 2022 yılına göre euro bazında yüzde 15 büyümeye imza alttı. Lokomotif ürün grubu olan kombide pazarın üzerinde bir büyüme gerçekleştiren firma, pazarda hızlı bir yükseliş trendinde olan ısı pompasında da satışlarını ikiye katladı.
Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, 2023 yılı iklimlendirme sektörüne global olarak bakıldığında; soğutma, klima, tesisat malzemeleri gibi ürünlerin pazarında bir önceki yıla göre büyüme olduğunu ancak ısıtma ürünleri kategorisinde pazarların daraldığını gözlemlendiklerini belirterek “Avrupa ülkelerindeki enflasyon ve yüksek faiz politikası nedeniyle yeni inşaat işlerinde yavaşlama gibi başlıklar var. İç pazara baktığımızda ise ısıtma pazarı, inşaat sektörünün toparlanmaya başlaması, doğal gaz yayılımının devam etmesi ve değişim pazarının gelişmesi nedenleriyle 2023 yılını büyümeyle kapattı. Vaillant Group Türkiye olarak 2023 yılını Euro bazında yüzde 15’e ulaşan büyüme ve birçok kategoride rekor satış adetleri ile kapattık. 2024 yılında da bu büyüme ivmesini artırarak devam ettirmeyi hedefliyoruz” dedi.
“Isı pompası pazarı büyüyecek”
Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, sektörün gelişimi ve pazarın büyümesinde çevre dostu yenilikçi ürünlerdeki artışın önemli unsurlardan biri olacağını da kaydederek şunları söyledi: “Isıtma sektörünün lokomotifi geçen yıllarda olduğu gibi yüksek verimli ve akıllı kontrol imkanına sahip kombi ürün grubu olacak. Bunun yanında ısı pompaları, çevre dostu ve tasarruf sağlayan teknolojisi ile gittikçe ön plana çıkmaya ve pazarda önemli bir yer edinmeye başladı. Isı pompaları, kullanıcıların ısıtma, soğutma ve sıcak su ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda enerji maliyetlerini, enerji tüketimini ve karbon ayak izini de azaltıyor. Isı pompaları çevre dostu bir ürün ve bu açıdan büyük gelecek vadediyor. Vaillant Türkiye olarak, geleceğin teknolojisi olarak gösterilen ısı pompaları konusunda tüketicilerin farkındalığını artırmayı amaçlıyor ve bu konuda sektöre önderlik ediyoruz. Sektördeki benzerlerine göre 700 kat daha çevreci bir soğutucu akışkana sahip olan ısı pompamız aroTHERM plus ile bu kategoride teknolojik anlamda ön plana çıkıyoruz. Bunun yanında mucit kimliğimizden aldığımız güçle, Ar-Ge’ye ve ısı pompası gibi yeni nesil teknolojilere ciddi yatırımlar yapıyoruz. Hem sektörümüzün hem de dünyamızın geleceğini düşünerek sürdürülebilir çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz. Ayrıca satış sonrası hizmetlerimizle de sektörde ayrıcalıklı bir yerde duruyoruz. Vaillant olarak her zaman en iyi müşteri deneyimini yaşatmayı hedefliyor ve yönümüzü bu doğrultuda çizmeye devam ediyoruz.”
DÜŞBAZ KİTAPLAR’DAN MART AYINDA BENİM HİÇ SUÇUM YOK VE TEK BAŞINA!
Düşbaz Kitaplar, mart ayında Sabâ Altınsay’ın, kadın karakterlerin belirleyici olduğu bir aile ve aşk hikâyesini kaleme aldığı Benim Hiç Suçum Yok adlı ödüllü romanının yeni baskısı ile Rebecca Seal’in, kendi işinin patronu olanlara ve uzaktan çalışanlara benzersiz bir rehber sunan Tek Başına adlı kitabını okurlarla buluşturdu. Ayrıntı Yayınları’nın edebiyattayeni yollar keşfetme heyecanı ve arzusuyla yola çıkan markası DüşbazKitaplar’ın tüm eserleri, raflarda ve internet satış sitelerinde!
Benim Hiç Suçum Yok
Yazar: Sabâ Altınsay
“Dünya kurulalı beri düşmanlık, öç, kin, kötülük, savaş ve kıyım, anneler çocuklarını yeterince sevmediğinden oluyordu; neden olmasın?
Aynı kadına, Behice Hanım’a, “Ne yazık ki beni doğurdunuz anneciğim,” diyen hovarda Cihan Nedim’in, “Unutmayasın ki oğlunu çoktan doğurdun, rahmini kapat artık,” diyen hayat kadını Mercan’ın, “Çekeceğim bütün acıları nefretinize tercih ederim,” diyen bir evin bir kızı Kadriye’nin ve “Yazısında varsa mani olamazsın,” diye cevap veren sağır ve sessiz Hikmet Efendi’nin hikâyesi bu. Onları ve daha fazlasını bir araya getirense Tanrı’nın yazgısı değil, Behice Hanım’ın kaderi değiştirmeye ant içmiş eli. Belki de kefareti.
Yazar Sabâ Altınsay, İkinci Dünya Savaşı’nın yoklukla, zorlukla, hastalıkla yoğrulmuş atmosferinin tüm gerçekleriyle karşılıyor okuru. Bunu, karakterlerin farklı sesleriyle, anıların yardımıyla bize ulaştırıyor ve sözcüklerle imgeler yaratma becerisini eşşiz bir üslupla birleştiriyor. Dönemin dilini ustaca yansıtırken okurla beraber acının, nefretin, cezanın, iyiliğin, kötülüğün, adaletin, doğrunun, yanlışın ve suçun anlamlarını sorguluyor.
Benim Hiç Suçum Yok, dağılan bir ailenin ve değiştirilen yazgının trajedisi.
Tek Başına
Yazar: Rebecca Seal /Çevirmen: Gökçe Çalışkan
“Kendi işinin patronu olanların dörtte üçü, geleneksel çalışma şartlarına dönmek istemiyor. Pandemi süresince evden çalışanların çoğu da yine aynı düşünceleri taşıyor. Haliyle bu kitap yıllar içinde daha da kıymetlenecek bilgilerle dolu.”
Alastair Mabbott
Koronavirüs pandemisinin kökten değiştirdiği dünyamızda iş arayanların ilanlarda belki de maaştan bile daha çok odaklandığı bir madde var artık: uzaktan çalışma. Patronların hoşuna gitsin ya da gitmesin, haftanın beş(çoğu işyerinde altı!) günü ofise gitmek istememek çalışma hayatının yeni normallerinden biri. Siz de tercihini bu yönde kullanan hatta kendi kendinin CEO’su olup ofis ortamına elveda diyenlerdenseniz tam kitabına geldiniz.
Ancak baştan söyleyelim; bu kitapta “Nasıl sıfırdan iş kurarım?”, “Nasıl oturduğum yerden döviz kazanırım?” ya da “Hobimi nasıl işe dönüştürürüm?” gibi soruların yanıtı yok.Yıllar önce geleneksel tam zamanlı çalışma hayatına son verip kendi kendinin patronu olan gazeteci ve editör Rebecca Seal, bu kitapta çok daha insana dair meselelerin peşine düşüyor: Düzenli gelirden vazgeçip kurduğumuz iş, hayalimizdeki iş olmak zorunda mı?, Anlamlı iş diye bir şey var mı?, Evden çalışırken yalnızlık duygusuyla nasıl başa çıkılır?, Bizi denetleyen kimse yokken mesai saatlerimizi, yemek aralarımızı neye göre belirleyeceğiz?, Gece gündüz e-posta kutusunu kontrol etmek normal mi?, Her an ulaşılabilir olmak zorunda mıyız?, Erteleme sorunuyla nasıl başa çıkarız?, Çok çalışmak maharet mi? Evden çalışırken tek başına olabilirsiniz ama yalnız değilsiniz!