MEME KORUYUCU CERRAHİ İLE MEME KAYBI OLMADAN TEDAVİ MÜMKÜN
Dünyada yılda bir milyon hasta meme kanseri tanısı alıyor. Bunların da maalesef 400 bini meme kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu nedenle her kanserde olduğu gibi meme kanserinde de erken tanı hayat kurtarıyor.
Meme kanserinin günümüzde en sık görülen kanser türü olduğuna dikkat çeken Türkiye İş Bankası grup şirketlerinden Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ebru Ayvazoğlu Soy, meme kanseri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Dünyada genellikle 50-60 yaş üzerindeki kadınlarda daha çok görülen meme kanserinin ülkemizde görülme yaşı 40’lara kadar düşüyor. 20 yaşın üstündeki her kadın, meme kanseri riski taşıyor.
MENOPOZA GEÇ GİRİLMESİ MEME KANSERİ RİSKİNİ ARTIRABİLİYOR
Ailede meme kanseri öyküsü olmasının meme kanseri riskini önemli ölçüde yükselttiğini ifade eden Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ebru Ayvazoğlu Soy, meme kanserinin risk faktörleri hakkında şunları söyledi: “Ailede yumurtalık kanseri gibi kalıtsal geçişli kanserlerin varlığı, herhangi bir nedenden dolayı daha önce göğüs bölgesine ışın tedavisi alınması, erken adet görmek, geç menopoza girmek meme kanseri riskini artıran faktörler arasında yer alıyor. Memenin en çok etkilendiği faktörlerden biri de östrojen dediğimiz kadınlık hormonu olarak gösteriliyor. Östrojen ve progestronun dağılımı, bu hormonların zaman zaman yükselmesi, azalması, östrojen ve progestrona maruziyetin uzaması meme kanseri riskini artırıyor. İlk adet görme yaşının küçük olması ve geç menopaza girilmesi meme kanseri riskini artırabiliyor. Yapılan çalışmalarda 12 yaşından önce adet olan kadınlarda meme kanseri gelişme riskinin 1,7 ila 3,1 oranında daha fazla olduğu bildiriliyor. Ayrıca, tam tersi geç adet görülmesi ve menopoza erken girilmesi meme kanseri riskini azaltabiliyor. Aynı mantıkla düşünecek olursak östrojen ve progesteron içeren doğum kontrol hapları, erken menopoz nedeniyle menopozun belirtilerini baskılamak için verilen hormon replasman tedavileri ve bunların uzun süre kullanılması meme kanseri riskini artırabiliyor. Meme kanserinde en önemli faktörlerden biri de hastanın kendi hikayesi oluyor. Daha öncesinde memelere girişim yapılmış olması ve bu girişimlerde kanser öncesi lezyonların saptanması hastanın kanser riskini yükseltiyor. Ayrıca diğer memede kanser hikayesi, hastanın normal olan ve takip edilen memesinde de kanser riski normal popülasyona göre daha fazla oluyor” dedi.
BU BELİRTİLERDE ZAMAN KAYBEDİLMEDEN UZMANA BAŞVURULMALI
Kadınların genellikle memede ele gelen kitle nedeniyle hekime başvurduklarını belirten Doç. Dr. Ebru Ayvazoğlu Soy, “Memedeki her kitle kanser kitlesi olmuyor. Kitlelerin solid mi kistik mi olduğu bizim için önem taşıyor. Kistik kiltleler içi sıvı dolu kitleler, solid kitleler ise meme dokusu dışında başka bir dokuyla dolu olan kitleler oluyor. Bizim için sert, yerinden kımıldamayan meme derisinde ve meme başında çekinti olan kitleler ciddi önem taşıyor ve derhal doktora başvurulması gerekiyor. Meme başındaki değişiklikler, pulsu döküntüler ve egzama, meme derisinde gamzeleşmeler, çekilmeler, memede asimetri, meme başında kendi kendine gelen ve özellikle tek taraflı olan koyu renkli akıntılar kanser belirtisi olabiliyor. Bu belirtilerin varlığında zaman kaybedilmeden hekime başvurulmalıdır” ifadelerinde bulundu.
ERKEN TANI İÇİN TARAMA PROGRAMLARI ÖNEMLİ
Kanser tedavisinin etkili olabilmesi için erken tanının oldukça önemli olduğunu dile getiren Doç. Dr. Ebru Ayvazoğlu Soy, “Erken tanı için tarama programları oldukça önem taşıyor. 40 yaşından sonra her kadının mutlaka bir kez mamografi kontrolünden geçmesi ve mümkünse mamografi kontrolünü her sene düzenli yaptırması gerekiyor. Mamografi ve ultrasonografi ile tanının yetersiz olması durumunda daha ayrıntılı bir tetkik olan meme MR’ına başvuruluyor. Ayrıca 20 yaşından sonra her kadının kendi kendine meme muayenesi ile memede kitle, asimetri, meme başında çekilme gibi kendisinde meme kanseri belirtilerinin olup olmadığını düzenli olarak kontrol etmesi gerekiyor” diye konuştu.
MEME KORUYUCU CERRAHİ İLE MEME KAYBI OLMADAN TEDAVİ MÜMKÜN
Meme kanserinde tedavi seçeneğine ve planına medikal onkoloğun ve genel cerrahi uzmanının birlikte karar vermesi erektiğini vurgulayan Doç. Dr. Ebru Ayvazoğlu Soy, meme kanseri tedavisinde cerrahi yöntemler hakkında şunları söyledi: “Meme kanseri cerrahisinde en çok bilinen ve uygulanan ‘mastektomi’ yöntemidir. Mastektomide meme başı, meme derisi ve meme dokusu ameliyat ile çıkarılıyor. Ancak son yıllarda tedavi alternatifleri ve tümörün biyolojisini detaylı inceleyebilmemiz sayesinde hastaların memesini koruyabiliyoruz. Bu nedenle günümüzde en çok ‘meme koruyucu cerrahi’ yöntemi tercih ediliyor. Meme koruyucu cerrahide sadece tümörün olduğu doku, cerrahi ve onkolojik prensipler çerçevesinde çıkarılıyor. Hasta için memesinin olmaması daha sonraki dönemlerde psikolojik olarak hastayı olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle meme koruyu cerrahi ile hastalar, bu zorlu süreci daha kolay atlatabiliyor. Fakat tedavide meme koruyucu cerrahisine mi yoksa mastoktomiye mi başvurulacağı tümörün büyüklüğü, sayısı, tek ya da çift taraflı olup olmaması, yayılım durumu gibi faktörlerin değerlendirilmesi sonucu belirleniyor.
Büyüme hormonu eksikliği tedavi edilebilir bir hastalıktır
Toplumda görülme oranı düşük olan nadir hastalıkların, Türkiye’de görülme sıklığı ile ilgili yapılmış kapsamlı bir çalışma bulunmamakla birlikte Avrupa Konseyi tarafından varsayılan hastaların istatistiksel çalışmasına göre, Türkiye’de 5 milyon kişide nadir hastalık olabileceği öngörülmektedir. Ülkemizde akraba evliliği oranı (%23,2) Avrupa ülkelerindeki oranın (%5) çok üzerindedir. Bu nedenle ülkemizde nadir hastalıkların görülme oranının Avrupa ülkelerinden çok daha fazla olduğu düşünülmektedir. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu, Şubat Nadir Hastalıklar Farkındalık Ayı ve 29 Şubat Nadir Hastalıklar Günü vesilesiyle nadir hastalıklardan biri olan büyüme hormonu eksikliği hakkında önemli bilgiler paylaştı. Nadir hastalıklar, toplumda görülme oranı düşük olan hastalıklar grubuna girer. Görülme sıklığı 2000 kişide 1 ve altında olan hastalıklar ‘nadir hastalıklar’ olarak kabul edilir. Türkiye’de nadir hastalıkların görülme sıklığı ile ilgili yapılmış kapsamlı bir çalışma bulunmadığı için hasta sayısı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Avrupa Konseyi tarafından varsayılan hastaların istatistiksel çalışmasına göre, Türkiye’de 5 milyon kişide nadir hastalık olabileceği öngörülmüştür. Nadir hastalıkların tanısı ve tedavisi konusunda karşılaşılan zorluklar bulunmaktadır Nadir hastalıklara tanı konması için hekimlerin bu konuda farkındalık sahibi olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu: “Nadir hastalıklara öncelikle tanı konulması gerekir. Klinik bulgular ile ön tanı oluşturulmalı ve sonrasında gerekli biyokimyasal ve genetik incelemeler yapılarak tanı konulmalıdır. Bu hastalıkların tanısı için hekimlerin bu konuda farkındalık sahibi olması birinci şarttır. Özellikle birincil merkezlerde, hekim eğitimleri ile farkındalığın artırılması büyük önem taşır. Hastaya tanı konulduktan sonra kesin tanı için sağlık kurumlarında gerekli laboratuvar imkanlarının bulunması gerekir. Çoğunlukla genetik varyasyonlar nedeni ile oluşan nadir hastalıkların kesin tanısı için çok iyi çalışan genetik merkezlere ihtiyaç vardır. Bu saydığım etmenlerin yetersizlikleri de nadir hastalıkların tanısı ve tedavisi konularında yaşanan zorluklardır” dedi. Büyüme hormonunun yetersiz salınması büyüme hormonu eksikliği olarak tanımlanır Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu: “Büyüme hormonu, ön hipofizden salınan ve uzunlamasına büyümeden başlıca sorumlu olan hormondur. Büyüme hormonunun yetersiz salınması büyüme hormonu eksikliği olarak tanımlanır. Büyüme hormonu eksikliği yaklaşık olarak 1/4000 – 1/10.000 sıklıkta görülür. Hipofizi etkileyecek herhangi bir sorun (edinsel veya doğumsal) büyüme hormonunun yetersiz salınmasına neden olabilir. Bazı durumlarda belirleyebildiğimiz bir sorun olamasa da büyüme hormonu yetersiz salınabilir. Büyüme hormonu eksikliğinin tanısı da iki büyüme hormonu uyarıcı testine yetersiz yanıt alınması ile konulur” dedi. Büyüme hormonu eksikliği erişkin dönemde de görülebilir Büyüme hormonu eksikliğinin sadece çocuklukta değil erişkin dönemde de görülebileceğini belirten Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu: “Büyüme hormonu eksikliği, yeni doğan döneminde kan şekeri düşüklüğü ve sarılık gibi belirtiler ile ortaya çıkabilirken, çocukluk döneminde en önemli belirtisi boy uzamasının durması ve boy kısalığıdır. Ağırlık artışı etkilenmediği için gövdesel yağlanma olabilir ve hastanın yüz görüntüsü yaşıtlarına göre daha az gelişmiş, alın çıkık ve burun kökü basık olabilir. Erişkin dönemde ise enerji düşüklüğü, kemik mineral yoğunluğunda azalma, yağlanmada artış ve kan yağlarında yükselme görülebilen belirtiler arasındadır” dedi. Büyüme hormonu eksikliği tedavi edilebilir Büyüme hormonu eksikliğinin ‘büyüme hormonu’ ile tedavi edildiğini söyleyen Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu, sözlerine şunları ekledi: “Büyüme hormonu günlük ve haftalık uygulanan kalem enjeksiyonlar ile yapılır. Hastaların ilacı daha rahat kullanmaları ve doz atlamamaları için uzun süre etkili büyüme hormonları geliştirilmiştir. Böylece her gece değil haftada bir kez uygulamak yeterli olmaktadır. Kullanım süresi her çocuğa göre değişebilir. Tedavi süresini, tedaviye verilen büyüme cevabı ve olabilecek yan etkiler belirler. Genellikle epifizler kapanana kadar tedaviye devam edilir. Genel olarak büyüme hormonu eksikliği olanlarda tedaviye yanıt çok iyidir ve çocuklar genetik potansiyellerini yakalar. Her tedavide olduğu gibi yan etkiler görülebilir, bu nedenle tedavi başlanan çocukların düzenli olarak izlenmesi gerekir.” Anne ve babalar çocuklarının büyümesini takip etmeli Hasta ve ailelerinin doğru bilgiye hekimleri aracılığı ile ulaşabileceğini belirten Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu: “Anne ve babalar çocuklarının büyümesini takip etmelidir. Bu takibin bir hekim tarafından yapılması önemlidir. Ancak, aileler de çocuklarının büyümelerini kendileri izleyebilir” diye ekledi. Akraba evliliklerinin önlenmesi nadir hastalıklardan korunmada en önemli yol Ülkemizde akraba evliliği oranı (%23,2) Avrupa ülkelerindeki oranın (%5) çok üzerinde olması sebebiyle, nadir hastalıkların Türkiye’de görülme oranının Avrupa ülkelerinden çok daha fazla olduğu düşünülmektedir. Akraba evliliklerinin önlenmesinin nadir hastalıklardan korunmada en önemli yol olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Saadet Olcay Evliyaoğlu: “Nadir hastalıklar toplumda nadir görülse de kişileri etkilediklerinde nadir olmalarının bir önemi kalmaz. Etkilenen kişilerin doğru tanınması ve tedavi görmesi gerekir. Bu sebeple hekimlerin bu konuda farkındalık sahibi olması ve tanı için gerekli laboratuvar imkanlarının bulunması gerekir. Böylece tedavi imkanı bulunan hastalıkların tedavisi gerçekleşebilir” dedi.Pfizer Türkiye Onkoloji’den Hematoloji TV YouTube kanalı
“KML ile Yaşam” Youtube kanalı kapsamını genişleterek “Hematoloji TV” oldu Pfizer Türkiye Onkoloji tarafından açılan ve kronik miyeloid lösemi tanısı olan hasta ve hasta yakınlarının merak ettiği sorulara yanıt veren “KML ile Yaşam” Youtube kanalının kapsamı genişledi ve kanal “Hematoloji TV”ye dönüştü. Alanında öncü hekimlerin verdiği bilgilerle lösemi, akut lenfoblastik lösemi, kronik miyeloid lösemi ve multipl miyelom gibi hematolojik hastalıklar hakkında merak edilenlere www.youtube.com/@hematolojitv adresinden ulaşılabiliyor. Genişleyen kapsamıyla hematolojik hastalıklar hakkında merak edilenler, hastalıkların günlük yaşama olan etkileri, tedavileri ve daha birçok konuyla ilgili sorulara cevap vermeyi hedefleyen kanalın, alanında öncü hekimlerin konuşmalarıyla hasta ve hasta yakınları için pratik ve güvenilir bir bilgi kaynağı olması da amaçlanıyor. Pfizer Türkiye Ülke Medikal Direktörü Dr. Kemal Kendir, Hematoloji TV YouTube kanalına ilişkin şunları söyledi: “Pfizer’de amacımız bilimi ve global kaynaklarımızı kullanarak insanların yaşamlarına pozitif etki etmek ve hastaların hayatını değiştiren çığır açan yenilikler geliştirmek. Hematoloji alanında bilimin yeniliklerini, hastaların daha sağlıklı yaşayabilmeleri için etkili tedavilere ve bütünsel çözümlere dönüştürmek üzere çalışıyoruz. Kanserle mücadele eden herkesle el ele anlayışımız çerçevesinde birçok proje de yürütüyoruz. Hematoloji TV YouTube kanalı da bu projelerden biri oldu. Kanal sayesinde hematolojik kanserlere ilişkin hasta ve hasta yakınlarının merak ettikleri birçok konuyla ilgili bilgiye aynı adresten ulaşılabilecek.”İstanbul’dan yadigâr kalanlar Meşher’de
Panoramik fotoğraf albümleri, tepsiler, tabaklar, bir dokuma ve hayali manzaraların yer aldığı izleme kutuları… Meşher’inİstanbul’un 500 yılını seyir imkânı sunan Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar isimli sergisinde, 19. yüzyıldan ve 20. yüzyılın başlarından çeşitli boyutlardaki Yadigâr-ı İstanbul objeleri ilgi gören eserler arasında yer alıyor.
İstanbul’un önde gelen disiplinlerarası sergi mekânı Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisini ziyaretçileriyle buluşturmaya devam ediyor. Küratörlüğünü Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı’nın, proje danışmanlığını Bahattin Öztuncay’ın üstlendiği, Ömer Koç Koleksiyonu’nda yer alan çeşitli nadide eserlerden oluşan sergi, İstanbul’un Osmanlı payitahtı olduğu 15. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan bir zaman dilimini kapsıyor.
Şehrin zengin bir görsel kaydı niteliğindeki sergide geniş açılı İstanbul manzaralarını gösteren tablolardan gravürlere, nadir kitaplardan albümlere, panoramik fotoğraflara kadar 100’ün üzerinde eser yer alıyor. Sergide, 1800’lü yıllara ve 1900’lerin başına ait çeşitli boyutlardaki Yadigâr-ı İstanbul objeleri de ilgi gören eserler arasında yer alıyor.
Hayali manzaralardan panoramik fotoğraflara…
İstanbul’un görsel kayıtlarını oluşturan tasvirlerde bazı ortaklıklar dikkat çekiyor: Aynı açıdan farklı tekniklerle manzara yeniden üretiliyor, hayali unsunlar tekrar ediliyor. Şehrin görüntüleri gitgide yaygınlaşırken Yadigâr-ı İstanbul objeleri de büyük ilgi görüyor. Panoramik fotoğraflar parça parça çekiliyor, albümler hünerli ustalar tarafından ciltlenip çoğaltılıyor ve satışa sunuluyor.
İstanbul’un simge yapılarının, çeşitli bölgelerinin ve kentle özdeşleşen figürlerin yer aldığı eserler arasında İstanbul fotoğraflarından oluşan Yadigâr-ı İstanbul albümleri öne çıkıyor. Albümlerdeki manzaralar tarihi yarımadanın dışına çıkarak Boğaz’ın iki yakasından görüntüleri de kapsıyor.
Haliç’in üzerindeki hayali köprüden bir sahne
Yadigâr-ı İstanbul objelerinden üç boyutlu kitaplar veya diğer bir ifadeyle izleme kutuları (peepshow) da izleyiciyi bambaşka bir pencereden hayali manzaralara davet ediyor. Dar kenarlarından akordeon şeklinde birleştirilen, açıldığında izleme kutusu hâlini alan elle renklendirilmiş bu taşbaskı resimlerde, İstanbul panoramalarına çeşitli figürler eşlik ediyor. Yaklaşık 1835 yılında Almanya’da basılmış Constantinopel isimli izleme kutusunda, Galata’dan İstanbul yönünde bakıldığında Haliç’in üzerinde uzanan hayali bir taş köprüdeki sahne yansıtılıyor. Uzakta Topkapı Sarayı tepeleri ve Ayasofya ile Aya İrini’nin kubbeleri stilize edilmiş hâlde görülüyor; ana bakış açısının yanındaki daha küçük gözlerden, her iki tarafta da gemi direkleri seçiliyor.
Tabaklardan tepsilere, çeşitli objelerde İstanbul manzaraları
Topografik İstanbul görünümü içeren vitrin tabakları da serginin öne çıkan Yadigâr-ı İstanbul objeleri arasında… Yaklaşık 1850 yılında Paris’te üretilen tabaklardaki çizimlerin çoğunun Antoine Ignace Melling’den (1763-1831) esinlendiği anlaşılıyor. Her tabak, arkasında neresi olduğu yazılı farklı bir İstanbul görünümü taşıyor.
Topkapı ve Sarayburnu panoramik görünümlü yaklaşık 200 parçalık anonim yapboz, 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başına tarihlenen bir dokuma, 19. yüzyıl sonu üretilen çeşitli boyutlardaki İstanbul tasvirli pulat tepsiler de sergide görülebiliyor.
Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi 26 Mayıs’a kadar Meşher’de ziyaret edilebilecek.