Depremin doğasını anlayan sismik teknolojilere ihtiyaç var, Bankacılıkta sadece dijital olmak yetmiyor

Depremin doğasını anlayan sismik teknolojilere ihtiyaç var

Büyük ölçekli depremlerle defalarca ağır yıkımlar yaşayan Türkiye’de binaların dayanıklılık performansını artıran teknolojiler ve yapısal analizlerle bina dayanımını belirleyen çözümler depremin yaratacağı etkilerin minimize edilmesinde kritik rol oynuyor. Aynı zamanda toplumsal bilincin artması ve deprem karşısında izlenecek yol haritasının önceden çizilmiş olması en az dayanıklı binalar kadar hayati. Bu noktada depreme hazırlık, müdahale, kurtarma ve bilinçlendirme çalışmalarına katkıda bulunmak için proaktif adımlar attıklarını ifade eden Hilti Türkiye Genel Müdürü Banu Deniz Çetinkol, yapıları güçlendirecek yöntemleri ve uygulanması gereken stratejileri anlatırken şirket olarak bu konuda üstlendikleri rol hakkında da bilgi aktardı.

Yerkürenin en kırılgan bölgelerinden birinde konumlanan ülkemizde, deprem gerçeğini değiştirmek mümkün olmasa da depremin yaratacağı maddi ve manevi kayıpların önüne geçmek mümkün. Bunun yolu ise yapı stoğunun güçlendirilmesinden ve hayata geçirilecek yeni yapıların sürdürülebilir şehir dinamiklerine uygun şekilde inşa edilmesinden geçiyor. Tam da bu noktada kritik çalışmalara imza atan Hilti, sismik dayanıklı inşaat teknolojilerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi adına sunduğu çözümlerle depreme dayanıklı bina inşaatına önemli bir katkı sağlıyor. Şirket, deprem riskinde yer alan bölgelerdeki binaların yapısal bütünlüğünü artıran ileri teknolojiler ve ürünler geliştirmek için araştırma ve geliştirmeye ciddi yatırımlar yapıyor. Yapılan araştırmalar ve geliştirilen çözümler yalnızca endüstri standartlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda güvenlik ve dayanıklılık açısından da yeni ölçütler belirliyor. Geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ilimizi birden etkileyerek toplumumuzda derin yaralar açan depremlerin birinci yıl dönümünde açıklamalarda bulunan Hilti Türkiye Genel Müdürü Banu Deniz Çetinkol, binaların deprem karşısındaki dayanıklılık performansının artırılması gerektiğini vurgulayarak izlenmesi gereken yol haritasını paylaştı.

Geliştirdiği sismik çözümlerle yapıların güvenlik karnesini güçlendiriyor

Depreme karşı en büyük gücün mukavemet karnesi yüksek binalar olduğunu ve bu noktada devreye sismik çözümlerin girdiğini söyleyen Banu Deniz Çetinkol; “Yüzyılın felaketi olarak addedilen 6 Şubat tarihli depremlerde gördük ki, eski ya da yeni olması fark etmeksizin doğru matematik ve doğru teknolojilerle yapılmayan tüm binalar yerle bir oldu. Yapıyı meydana getiren elemanların doğru bir şekilde sabitlenmemesi halinde binaların cephe kaplamaları, asansör rayları, mekanik-elektrik bağlantıları veya taşıyıcı betonarme elemanları hayati risk oluşturabiliyor. Bu noktada devreye giren C2 sismik onaylı dübeller, yapı elemanlarının sağlıklı bir şekilde binaya sabitlenmesi yoluyla deprem anında yerinden oynamalarını önlemeye yardımcı oluyor. Böylelikle can ve mal kayıpları en aza indirilebiliyor. Ayrıca sismik hareketlere uygun olmayan yapısal elemanlar da kayıpları beraberinde getiriyor. Cepheler, iç dekorasyon, boru tesisatı ve dağıtım hatları gibi elemanlar sadece statik olarak tasarlandıklarında, nispeten düşük yoğunlukta olsalar bile bir sismik olaydan kaynaklanan ilave yatay kuvvetleri genellikle destekleyemiyor. Bu noktada, sismik dalgaların binalardaki yapısal elemanlara verebileceği zararı önlemek için geliştirdiğimiz modüler askılama ve destek sistemleri önem kazanıyor. Bir diğer önemli konu ise deprem sırasında doğalgaz ve elektrik kaçağı gibi sebeplerle gerçekleşebilecek yangınlar. Bu noktada da pasif yangın durdurucu ürünlerimizin kullanımı olası riskleri minimize etmede önemli bir rol üstleniyor” dedi.

“Binaların dayanıklılıkları ölçülerek güçlendirme projelerine hız verilmeli”

“Deprem her an olabilir. Dolayısıyla mevcut yapıların durumunun değerlendirilmesi ve depreme dayanıklı olup olmadığının acilen tespit edilmesi gerekir” diyen Çetinkol,sözlerine şöyle devam etti; “Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün raporuna göre; İstanbul’da yapım yılı deprem yönetmeliğinin yayınlandığı 2000 yılı ve öncesine ait bina sayısı 817 bin, konut sayısı ise yaklaşık 4 milyon. Bu rakamlar bize kentsel dönüşüm ve kentsel dönüşüme göre maliyet avantajı olan güçlendirme projelerine hız vermemiz gerektiğini söylüyor. Hilti Türkiye olarak mevcut yapıların durumunun değerlendirilmesi ve depreme dayanıklılığının analiz edilmesi adına PS 300 donatı tarama sistemini sunuyoruz. Bu ürünümüz yapısal analizde inşaat demirlerinin yerinin belirlenmesi, derinlik ölçümü ve boyut kesiti için beton detektörü özellikleriyle öne çıkarak binanın dayanıklılık testlerinde büyük kolaylık sağlıyor.”

“Sismik zorluklara dayanabilecek daha sağlam bir dünya inşa edebiliriz”

Deprem riskleri ve hazırlık önlemleri konusunda farkındalığı artırmak amacıyla toplumsal yardım programlarına aktif olarak katıldıklarını ve ortaklıklar kurduklarını da ekleyen Çetinkol; “Ülkemizde deprem yönetmeliğinden önce yapılmış bina stoğunun en kısa zamanda ve optimum maliyetle dönüştürülebilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi ile bina güçlendirme konusunda bir proje yürütüyoruz. Ayrıca AFAD, AKUT ve Deprem Güçlendirme Derneği (DEGÜDER) ile de farklı projeler kapsamında çalışıyoruz. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ilk gününden itibaren de bölgedeki yerimizi aldık. Hilti Group desteğiyle Avusturya ve İsviçre’den gelen arama kurtarma ekiplerini bölgeye yönlendirirken Ahbap Derneği ve Sınır Tanımayan Doktorlar ekibine de destek verdik. Deprem bölgesinde YUVA Project ve Ahbap Derneği ile ortaklık kurarak genç kadın mühendisleri desteklediğimiz ‘Kariyer Köprülerini Hilti ile Güçlendir’ projemizle sektörümüzde kadın yöneticilerin yetişmesine katkı sağladık. Umuyoruz ki, ülkemiz bir daha böyle felaketler yaşamaz ve bunun için yaşadıklarımızdan ders alırız. Biz Hilti olarak yenilikçi çözümlerimiz, eğitim girişimlerimiz ve iş birlikçi ortaklıklarımız sayesinde, doğanın sunduğu sismik zorluklara dayanabilecek ve bunların üstesinden gelebilecek, daha dayanıklı bir dünya inşa etmek için hiç durmadan çalışmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Bankacılıkta sadece dijital olmak yetmiyor Bankacılık geleneksel tanımından çoktan uzaklaşmışken kullanıcılar bankacılığın bürokrasi ve prosedür içeren birçok aşamasından kopmak istediklerini belirtiyorlar. Günümüzde gençler, bankalardan yaşamlarına uygun, kişiselleştirilmiş hizmetler sunmalarını bekliyor. Yapılan araştırmalara göre, 30 yaşın altında olan geleneksel bankaların müşterilerinin yüzde 62’si bankalarının kendi taleplerine ve yaşamlarına yeterince eşlik etmediğini düşünüyor.   Genç kuşağın beklenti ve talepleri bankacılık sektöründe dijital dönüşümü de beraberinde getiriyor. Bankalardan sadece mobil çözümler sunmaktan çok daha fazlasını bekleyen gençler, tüm finansal ihtiyaçlarını kişiselleştirilmiş bir şekilde çözmek istiyor. Günümüzde mali durumu, gelir seviyesi, harcama alışkanlıkları, tasarruf eğilimleri ve finansal hedefleri farklı olan bireyler, özel koşullarına göre tasarlanıp sunulan finansal hizmetleri tercih ediyor.Araştırmalara göre, kullanıcıların yüzde 70’i bankaların kendilerine kişiselleştirilmiş hizmetler sunmasını, bütçe yönetimi, tasarruf fırsatları gibi kritik konularda danışmanlık vermesini istiyor. Kullanıcıların üçte birinden fazlası (yüzde 36) banka hesaplarını günlük olarak kontrol ettiklerini ve bankacılık deneyimlerinin daha kişisel olmasını beklediklerini   belirtirken, yalnızca yüzde 26’sı bankalarının dijital araçlarından aldıkları kişiselleştirmiş hizmet düzeyinden memnun olduklarını ifade ediyor*.Y ve Z Kuşağından kitleleri kazanmak için sadece dijital olmak ve bilgileri dijital dünyaya aktarmak bir kurum için yeterli olmuyor. Müşteriyi merkeze koymak ve en yüksek kalitede tasarımla güvenilir, kişiselleştirilmiş, kolay ve hızlı bir kullanıcı deneyimi sağlamak için mevcut çabaların artırılması gerekiyor.Finteklerle gelen dönüşümKullanıcıların akıllı telefonlarıyla birkaç saniyede tüm ihtiyaçlarını karşılayabildiği bir evrende, bankaların hizmet seviyesinin bir adım ilerisine geçmeleri gerekiyor. Bu noktada hızlı üyelikle, hesap açma, kredi çekme, para transferi, yatırım danışmanlığına kadar çeşitli hizmetler sunan çok sayıda yeni nesil girişim mevcut.Geleceğin finans deneyimi ve Türkiye’de neobank kavramının bir temsilcisi olarak yola çıkan MARS’ın yakın zamanda yaptığı bir fokus grup çalışması** da bunu doğruluyor. “Bankacılık” geleneksel tanımından çoktan uzaklaşmışken kullanıcılar bankacılığın bürokrasi ve prosedür içeren birçok aşamasından kopmak istediklerini belirtiyorlar. Dijitalleşmenin sadece erişimi kolaylaştırmakla kalmayıp aynı zamanda kişiselleştirilmiş hizmetler ve tavsiyeler sunma imkânı da sağlaması gerektiğini belirten MARS Kurucu Ortağı Burcu Bekdaş, MARS olarak gençlere kişisel ve özelleştirilmiş hizmetler sunduklarını anlatıyor: “Dünyada olmaz denebilecek birçok teknoloji yeniliğini kullanıcılarımızla buluşturuyor; MARS ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz. Sadece MARS ile kullanıcılar tüm kartlarını tek kartta birleştirebiliyor ve kaydettikleri kartları arasında para transferi yapabiliyor, hatta tüm ATM’lerde istediği hesabından ücretsiz para çekebiliyor, artık IBAN ezberlemek zorunda kalmadan kullanıcılar rehberlerindeki MARSlı kişilere kolayca para gönderebiliyor. Özetle, kullanıcılarımız için her şey akıllı ve kolay olsun istiyoruz; bu sebeple tüm özelliklerimiz birbiriyle bağlantılı. Artık başka bir banka uygulaması veya kartı kullanmadan ödeme, para gönderme/çekme hepsini tek yerde sunuyoruz, yani MARS’la yaşa diyoruz.” Sadece dijital olarak çağı yakalamak mümkün değil Öte yandan MARS fokus grup araştırmasının** da gösterdiği gibi sadece mobil olmakla çağ yakalanmıyor. Burcu Bekdaş ekliyor; “Dijitalde ya da mobilde her türlü bankacılık işleminin gerçekleştirilmesinin yanında EFT, havale saatleri ve ücretleri, kart aidatları, müşteri temsilcisine ulaşma sorunları, asistan hizmetlerinin yetersizliği, tüketici nezdinde bankacılık kategorisinin çağı yakalamakta zorlandığının bir kanıtı. Yaptığımız fokus grup araştırmaları** gösteriyor ki avantaj demek artık tüketici için yeni bir bilgi değil, sunulan avantajın niteliği ve minimum efor gerektirmesi çok daha kıymetli. Biz ise MARS ile kullanıcılara hayatı kolaylaştıran ve kapsamlı bir yeni deneyim evreni sunuyoruz. MARS deneyiminin içerisinde lezzet, moda, kahve, teknoloji, seyahat, gurme, abonelik, keyif ve ulaşım olmak üzere dokuz farklı koloni ve kategorize edilmiş kampanyalar yer alıyor. Kullanıcılar, tamamen kendi zevklerine göre seçip, özelleştirebildikleri bir hayatın kapılarını açan finans deneyimine sahip oluyorlar. Kısacası ihtiyaçları ve lüksleriyle buluşuyorlar, üstelik alışverişlerinde yüzde 50’ye varan indirimler ve MARS Miles kazanma avantajına sahip oluyorlar”

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

Ekonomi-teknoloji, spor, eğitim, magazin-yaşam haberleri, TUİK verileri

Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri Araştırması, 2023 Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) harcaması 2023 yılında 377 milyar 542 milyon TL’ye yükseldi …