Ayrıntı Yayınları, dünyanın dört bir yanından farklı ülkelerin en güçlü yazarlarını ve en etkileyici eserleri Türkiye’deki edebiyatseverlerle buluşturuyor! Ayrıntı Yayınları’nın yaz ayları için farklı kıtalardan gelen yapıtlarla hazırladığı sürükleyici seçkide Suriye’den çıkan en önemli yazarlardan Rafik Schami’nin Kardinalin Gizli Misyonu; Hırvat asıllı yazar Sara Nović’in ilk romanı Savaştaki Kız; Ali Muhammed-i Efgani imzalı İran edebiyat klasiği Ahu Hanım’ın Kocası ve Japonya’nın ünlü kalemi Natsuki Ikezawa’nın Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız adlı romanları yer alıyor. Ayrıntı Yayınları’nın tüm kitapları, raflarda ve internet satış sitelerinde!
Kardinalin Gizli Misyonu Rafik Schami
Suriye’de henüz barış hâkim. İtalya’nın Şam Büyükelçiliği’ne zeytinyağıyla dolu bir fıçı getiriliyor, fıçının içinde bir kardinalin cesedi var. Vaka komiser Barudi’ye veriliyor; Roma’dan ona yardım etmesi için gönderilen meslektaşı Mancini arkadaşı oluyor. Kardinal hangi gizli misyondaydı? Kardinal, kendisini İsa’ya dayandıran Müslüman Dağ Azizi ile nasıl bir ilişki içerisindeydi? İki komiser soruşturmalar sırasında silahlı İslamcıların eline düşüyor. Rafik Schami’nin yeni romanı inanış, aşk, batıl inanç ve cinayeti anlatırken bizi Suriye toplumunun derin çatışmalarına ve dürüst bir komiserin mesleki akıbetinin ve aşkının içine sürüklüyor.
Savaştaki Kız Sara Nović
Zagreb’deki savaş bir paket sigara yüzünden başladı. Önceden de gerginlikler yaşanmış, başka kasabalarda huzursuzluklar olduğuna dair söylentiler üstü kapalı şekilde fısıldanmıştı ama patlama gibi açık bir şey olmamıştı. İki dağın arasına sıkışmış Zagreb, yazın cehenneme dönerdi; insanların çoğu da en sıcak ayları kıyıda geçirmek üzere şehri terk ederdi. Ailem, kendimi bildim bileli tatillerini vaftiz ebeveynimle güneydeki bir balıkçı köyünde geçirirdi ama Sırplar denize giden yolları kesmişti; en azından herkes öyle söylüyordu, böylece hayatımda ilk kez yazı kıyıdan uzakta geçirdik.
1991 yılının yazında Zagreb’de büyümekte olan Ana, kaygısız bir kızdır. En iyi arkadaşıyla sokaklarda koşar, küçük kız kardeşinin bakımına yardım eder ve babasına tapar. Ama İç Savaş patlak verdiğinde, futbol maçları ve okul derslerinin yerine, keskin nişancıların açtığı ateşler ve hava saldırısı tatbikatları geçer…
Boşnak-Hırvat çatışmalarının tüm o barbarlığı içinde Ana, soykırım ve çocuk askerler dünyasında kaybolur. Hayatta kalmak için tek şansı, cesaret isteyen Amerika’ya kaçma planıdır. On yıl sonra, iki ülkeye de ait olmakta zorlanan genç bir kadın olarak Hırvatistan’a döner, geçmişinin travmalarıyla yüzleşmek ve bir zamanlar evi olan bu yeri yeniden keşfetmek zorundadır…
Ahu Hanım’ın Kocası Ali Muhammed-i Efgânî
İran edebiyatının klasiklerindendir. Ali Muhammed-i Efgânî’nin cezaevinde yazdığı Ahu Hanım’ın Kocası kısa sürede geniş okur kitlelerinde ilgi gördü ve eleştirmenler tarafından, İran edebiyatının en iyi eserleri arasında sayıldı.
“Saadet bizim için yaşanılan andadır; gerisi bir hiçten ibaret. Kocam yaşadıkça, ben onunla birlikte oldukça ve nefesimiz sıcak bir yerden geldikçe, kendisinin icat ettiği, benim de taraftarı olduğum bu felsefe veya arifane meslek, gücü kadar baki kalacaktır. Bundan ilerisini de öngöremeyiz. Bizim bir başka sırrımız da kesinlikle birbirimize olan aşkımızı istememiz. Aşkımızı karartmamak için hayatın sıradan ayrıntılarından, hatta onunla ilgili dedikodulardan yüz çevirdik. Bu arada uymakta zorunlu olduğumuz bazı kurallar koyduk, kararlar aldık. Örnek veriyorum; ikimizden biri veya ikimiz birden hayatın gelip geçici tatsızlıkları karşısında kaldığımızda kendimizi diğer anlardan daha gamsız, daha mutlu göstereceğiz. Tarihimizin on asırlık geçmişinde ariflerin meyhane köşelerinde arayıp da bulamadığı unutma ilacını biz karşılıklı aşkımızda bulduk. Gerçekten de adına yaşam denilen, doğumla ölüm arasındaki bu fasılada insan kuğu olmak varken, neden butimar olsun ki? Kocamla yaşantım karşısındaki görev sorumluluğum bundan başka bir şey değil.”
Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız Natsuki Ikezawa
Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız, 1980’lerin başında, Paris’te çevirmen ve koordinatör olarak çalışan Kaoru adlı genç kızın, Endonezya’daki Bali Adası’nda, uydurma suçlamalarla uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanan ve idamla yargılanan ressam ağabeyi Tetsuro’yu kurtarma çabalarını anlatır. Roman, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza (1866), Franz Kafka’nın Dava (1925) ve Albert Camus’nün Yabancı (1942) eserlerinde olduğu gibi içsel ve dışsal mahkemelerin iç içe geçtiği çok katmanlı bir kurguya dayanır. Tetsuro’nun yargılandığı mahkeme sürecine koşut olarak ilerleyen diğer iki “içsel mahkeme”de Tetsuro ve Kaoru kendi geçmişleri, sanat anlayışları ve dünya görüşleriyle keskin bir hesaplaşmaya girişirler.
Birçok Batı dilini bilen, ağabeyinin aksine “Üçüncü Dünya”yı sevmeyen, ne var ki, özellikle mesleğinden ötürü, Filistin gibi dünya siyasetinin odağındaki “Doğu” ülkelerine sık sık gitmek zorunda kalan Kaoru “Batıcı” bir karakter olarak karşımıza çıkar. Diğer yandan, Batı ülkelerini sevmeyen, her yılın altı ayını resim yapmak için gittiği, çoğu eski Japon sömürgesi Güneydoğu Asya ülkelerinde geçiren Tetsuro ise “Şarkiyatçı” bir karakterdir. İkezawa bu iki anlatıcının içsel ve birbirleriyle olan diyalogları aracılığıyla “emperyal siyaset”, “medeniyet”, “modernite” ve “ulusal kimlik” gibi kategorileri sorgular.
Gerek yaşam tarzı gerekse eserleriyle son yılların en özgün ve üretken yazarlarından olan İkezawa Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız’da felsefi dinamizmle sürükleyiciliği başarıyla kaynaştırmakta. Yazar her karaktere kendi mizaçlarına özgü “ses”ler atfederek metne zenginlik ve derinlik katıyor. Bu “ses”ler aracılığıyla Doğu’yla Batı’nın bakış açılarındaki farklılıkları, uyuşmazlıkları, çatışmaları ve örtüşmeleri fevkalade kozmopolit bir atmosfer içinde betimliyor. İkezawa’nın romanı okurunu 21. yüzyıl Japon edebiyatının cazibelerini deneyimlemeye çağırıyor…