Enflasyon muhasebesi uygulansa dahi işe yaramıyor. Kriz dönemlerinde işletmelere tavsiyeler
Türkiye’nin önde gelen ticaret, vergi ve uluslararası hukuk alanındaki akademisyenleri ile iş insanları Başaran Hukuk Bürosu & İşletme Danışmanlığı’nın İstanbul Ofisi’nin açılış konferansında bir araya geldi. Konferansta kriz dönemlerinde şirketlerin nasıl ayakta kalacağı masaya yatılırken özellikle yüksek enflasyonun kurumlar üzerindeki olumsuz etkileri ile mücadele yöntemleri değerlendirildi. Başaran Hukuk Bürosu & İşletme Danışmanlığı Kurucusu Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, enflasyon nedeniyle şirketlerin yüksek karlar açıkladığını, ancak bunun da yüksek vergi anlamına geldiği belirterek ‘Enflasyonist ortam, döviz kurları ve makro-ekonomik belirsizlikler işletmeleri zorluyor. Enflasyon düzeltmesi yapılsa dahi işe yaramıyor. Şirketler enflasyona karşı tedbir almalı.’ dedi
Başaran Hukuk Bürosu & İşletme Danışmanlığı İstanbul Ofisi iş ve akademi dünyasının bir araya geldiği ‘Kriz dönemlerinde işletmelere tavsiyeler’ konferansıyla faaliyete başladı.
Konferansa Başaran Hukuk Bürosu & İşletme Danışmanlığı bünyesinde bulunan Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, Prof. Dr. Murat Topuz, Prof. Dr. Veliye Yanlı, Prof. Dr. Hatice Özdemir Kocasakal, Prof. Dr. Timur Demirbaş Dr. Aytaç Özelçi, Dr. Sedef Koç, Erhan Coşkun, Turgut Candan, Ahmet Özgan ve çok sayıda iş insanı katıldı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, birbiri ardına gelen pandemi, savaş, enflasyon, deprem gibi gelişmelerin işletmeleri birçok sorunla karşı karşıya bıraktığını, mali yapılarını zayıflattığını belirterek bu süreçte ayakta kalmak için yöneticilerin her türlü tedbiri alması gerektiğini ifade etti. Şirketlerin enflasyon düzeltmesi yapabilseler dahi bunun işe yarayamayabileceğini ifade eden Yavaşlar şöyle konuştu: ‘’ Eğer son 3 hesap döneminde enflasyon (ÜFE) yüzde 100’ü ve içinde bulunulan yıl yüzde 10 aşarsa enflasyon düzeltmesi uygulanmalı. 2022 yılında aslında bu şartlar gerçekleşti. Ancak tam bu uygulanacakken 2022 yılında bir düzenleme çıkarıldı ve enflasyon düzeltmesi engellendi, dedi. Bu yıl yapabileceğiniz tek şey yeniden değerlemedir, enflasyon düzeltmesini ancak 2023 sonunda yapabilirsiniz. Diğer yandan, enflasyon düzeltmesi yapılsa dahi bizim sistemimiz açısından bu çok büyük anlam ifade etmiyor. Çünkü bizdeki enflasyon düzeltmesi enflasyonun tamamen arındırılmasına hizmet etmiyor. Sadece biraz makyajlamaya yarıyor. Yeniden değerleme onun biraz daha mikro boyutu. Bu ise gerçek olmayan fiktif karın vergilendirilmesine yol açıyor. Aslında siz enflasyondan arındırdığınızda kar elde etmemişken, bu yapılmadığı için karlar yüksek gözüküyor ve daha yüksek vergi veriyorsunuz’’
İş yapmanın en zor olduğu 7. ülke Türkiye
Yaşanan ekonomik krizin şirketler üzerindeki baskısının gün geçtikçe arttığını ifade eden Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, mevzuatlarda sık sık yaşanan değişikliklerin de şirketleri zorladığını ifade etti. Yavaşlar ‘’ TMF Grup’unvergiyi de esas alarak hazırladığı 2022 Küresel İş Karmaşıklığı Endeksi’ne göre 77 ülke arasında Türkiye’nin iş yapılması en zor yedinci ülke. Gerekçe olarak; ‘mevzuatın sürekli değiştirilmesi, değişikliklere uyum sağlamak için mükelleflere verilen sürenin kısa olması, değişikliklerin asgari bilgi ve rehberlik ile uygulamaya konması’ gösteriliyor. Türkiye’nin yedinciliği hak edip etmediği ayrı bir konu, ancak bu eleştirilere katılmayacak mükellef şirket sayısının az olmayacağı düşüncesindeyim’’ dedi.
Kriz dönemlerinde işletmelere 10 tavsiye
1. Borçlu işletme, sözleşmenin günün koşullarına uyarlanması, bu da mümkün değilse sonlandırılmasını talep edebilirler.
2.Sermaye kaybı ve borca batıklık varsa, yönetim kurulu, tedbir alınmak üzere genel kurulu toplantıya çağırmalıdır.
3. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde alacaklı olan işletmeler, alacaklarının gecikerek ödenmesi halinde yasal temerrüt faizini aşan (munzam) aşkın zararlarının tazminini isteyebilirler.
4. Uluslararası ticarete ilişkin sözleşme yapılırken, uyuşmazlıklarının çözüm şeklinin ve uyuşmazlığa uygulanacak hukuk sözleşmede muhakkak belirlenmelidir.
5. Krizden etkilenen ve iş ilişkisine devam etme imkanı kalmayan işverenler, işletme gerekleriyle fesih yoluna gitme imkanına sahiptirler.
6. Türkiye’nin Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda eksiklikleri olduğu için gri listeye alınması, Türk işletmelerinin yurt dışı para hareketlerinde daha dikkatli olmasına yol açmaktadır.
7. İşletmeler, yeniden değerleme uygulamalarından yararlanarak, ilave amortisman gideri yazabilir, iktisadi kıymetin satışında yüksek maliyet bedelini dikkate alabilir, finansman gider kısıtlaması ve örtülü sermaye uygulamalarında dikkate alınan özkaynak (özsermaye) tutarının artırılması yoluyla kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) tutarını azaltabilir, Sermaye Kaybı ve Borca Batıklık hesaplamalarında avantaj sağlayabilir, bilançoların gerçek değere yakınlaştırılması yoluyla finans kurumları nezdinde kredibilitelerini artırabilir, üçüncü kişiler nezdinde finansal yeterliliklerinin muteberliğine katkı sağlayabilirler.
8.Enflasyon nedeniyle bir yandan grup içi işlev ve risk dağılımı gözden geçirilirken, diğer yandan kullanılan transfer fiyatlandırması yönteminde ortaya çıkan sapmalar belirlenmeli ve vergi idaresine güncelleme için başvurulmalıdır.
9. Gümrükte alınan vergilerde eşyanın gümrük kıymeti, dahilde alınan vergiler için matrahın önemine sahip olduğundan, doğru belirlenip beyan edilmelidir. Aksi halde , ithalatçının yansıtma olanağından mahrum olacağı, ek bir mali külfet ve yaptırımla karşılaşması kaçınılmaz olabilir.”.
10. Yatırım teşvik belgelerinde “yatırım yeri tahsisi” destek unsuru olan işletmeler, böylece maliyetlerini düşürme, kârlılığını arttırma, mali kaynakları yetersizse yatırım konusunda olası riskleri azaltma imkanlarına sahip olacaklardır.
ENERJİDEKİ KRİZİN TEK ÇÖZÜMÜ YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR
KGF’NİN BİR AN ÖNCE KULLANDIRILMASI YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARI İÇİN OLDUKÇA ÖNEMLİ
Yenilenebilir enerjide potansiyelimizi doğru kullanıp, bu alandaki yatırımlara hız kesmeden önümüzdeki süreçte de devam edersek yenilenebilir enerji üretimi ile hem cari açığın kapanacağını hem de enerji alanında kendi kendine yetebilen bir ülke olarak dünyada yükselen yıldız konumuna geleceğimizi belirten, Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği – (YENADER) Başkan Yardımcısı Ali Karaduman; Türkiye’nin gelecek dönem yenilenebilir enerji hamlelerinin neler olması gerektiği hakkında açıklamalarda bulundu.
2023 yılı değerlendirildiğinde bazı tehditlerin ön plana çıktığını belirten Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği – (YENADER) Başkan Yardımcısı Ali Karaduman açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Bu tehditlerden biri Rusya–Ukrayna Savaşı ve neticesinde yaşanılan küresel enerji tedarik zincirine bağlı oluşan operasyonel riskler. Tüm dünya genelinde yaşanılan mevcut krizlere ilave olarak geçtiğimiz günlerde ülkemizde yaşadığımız deprem felaketi de ekonomimizi olumsuz olarak etkileyeceği öngörülüyor. Yaşanılan her felakette kesintisiz enerji üretiminin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Gerçekleştirilecek yenilenebilir enerji yatırımlarını tüm bu şartlar altında değerlendirip çalışmaları hızlandırmamız gerekiyor.”
KURULU GÜCÜN 56 BİN MEGAVATI YENİLENEBİLİR ENERJİ TESİSLERİNDEN
Enerji sektöründeki gelecek planlarında bizlerde ülke olarak kendi kendine yetebilme noktasında pek çok hamleyi hayata geçirmeyi planlıyoruz diyen Ali Karaduman sözlerine şu şekilde devam etti:
“2018’den beri, çıkarılan onca zorluğa rağmen, yenilenebilir enerji ve yeşil dönüşüm teknolojilerinde planlar geliştirmeye çalışıyoruz. Bu doğrultuda ana gündemimizi yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji sağlamak üzerinde tutmaya çalışacağız. Türkiye, artan enerji ihtiyacını karşılayabilmek için 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda yenilenebilir enerji alanlarına yönelik yatırımlarına devam edecektir. Türkiye’nin 104 bin megavatı aşan kurulu gücünün yaklaşık 56 bin megavatını yenilenebilir enerji tesisleri oluşturuyor. 2023’de yenilenebilir enerjide en az 2 bin megavat kapasite artışı bekleniyor. Bu artış güneş ve rüzgâr enerji santralleri ile karşılanacağını öngörüyoruz.”
KGF’NİN BİR AN ÖNCE KULLANDIRILMASI YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARI İÇİN OLDUKÇA ÖNEMLİ
Yenilenebilir enerji çalışmalarının aksamaması ve yatırımların kesintiye uğramadan devam etmesi için izlenmesi gereken yollara dikkat çeken Ali Karaduman; “Kredi Garanti Fonu (KGF)’nin 350 milyar TL’ye çıkarılması çok güzel bir gelişme ancak KGF’nin biran evvel kullandırılması yatırımları daha da hızlandıracaktır. Öte yandan İletim ve Dağıtım Hatlarına yapılan %250’lik zamlar ile elektrik fiyatları düşmeyeceği gibi enflasyonda düşmeyecektir. Bu şartlar altında Azami Uzlaştırma Fiyatı (AUF)’dan ödeme yapılıp, Piyasa Takas Fiyatı (PTF)’den dengeleme hesaplarının yapılması adil olmamaktadır. Ayrıca YEKDEM dışındaki HES’lerden Kaynak Bazında Destekleme Primi kesilmesi halihazırda zararda olan HES’lerin zararını artırmaktadır. Bu uygulamaya son verilmesi gerekmektedir” dedi.
YATIRIMLARI HIZLANDIRACAK ÇÖZÜMLER BİR AN ÖNCE HAYATA GEÇİRİLMELİ
Sektörde yaşanılan en temel sorunlardan birisinin de iletim ve trafo merkezi yatırımlarında yaşanan gecikmeler olduğundan bahseden Ali Karaduman Türkiye’nin yenilenebilir enerji hamlesi için gerçekleştirilmesi gereken çözümler hakkında açıklamalarına devam etti:
“İletim ve trafo merkezi yatırımlarını hızlandıracak çözümler bir an önce hayata geçirilmelidir. Yeni YEKDEM fiyatlarını, artan hammadde fiyatları ile karşılaştırdığımızda yatırımların durduğunu görüyoruz. Yeni bir enerji santralın oluşumu izinler dahil minimum 36 aydır. Bu nedenle duran enerji yatırımlarının tekrardan canlandırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin enerji yatırımlarının tekrardan atağa geçmesi için elzem. Yeni YEKDEM mekanizması belirlenip yatırım maliyetleri göz önüne alınıp, finansın yurtdışından temin edileceği düşünülerek döviz bazında destek sağlanması gerekiyor. Biz özel sektör olarak lokomotifiz, ufak bir teşvik kıvılcım almamıza ve doğru yatırımları yapmamıza neden olacak. Sayın devletimizden istediğimiz YEKDEM mekanizmasının düzenlenerek yerli yatırımcılara teşvikin artırılmasıdır.”
Mükemmellik kültürü rekabet avantajı getiriyor
Kurumların benimsediği kalite yönetim anlayışı, sürdürülebilir ve küresel rekabette belirleyici bir rol üstleniyor. Küreselleşmenin sınırları ortadan kaldırması sonucunda şirketlerin küresel rekabete uyum sağlamak için mükemmellik kültürünü kalite yönetiminin vazgeçilmez bir unsuru olarak konumlandırması önem taşıyor. Tam da bu noktada mükemmellik kültürünü yaşam biçimine dönüştürerek ülkemizin rekabet gücünün ve refah düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmak adına çalışan Türkiye Kalite Derneği’nin (KalDer) Başkanı Yılmaz Bayraktar, kurumlar için mükemmellik kavramının bir kuruluşun başarıyı elde edebilmesi için gerekli temeli oluşturduğuna dikkat çekti.
Çağdaş kalite felsefesinin ülkemizde etkinlik kazanması ve yaygınlaştırılması için 32 yıldır faaliyetlerini sürdüren Türkiye Kalite Derneği (KalDer), mükemmellik kültürünü yaşam biçimine dönüştürerek ülkemizin rekabet gücünün ve refah düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmak amacıyla çalışıyor. Rekabetin özünde mükemmelliğin, mükemmelliğin özünde ise kalitenin olduğunu belirten KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Bayraktar, küresel rekabette ayakta kalmanın yolunun mükemmelliğin özüne ulaşmaktan geçtiğine vurgu yaptı.
Mükemmellik anlayışının kalite yönetimini kullanarak organizasyonların nasıl değişip gelişeceği konusunda yönetime katkı sağladığına dikkat çeken Yılmaz Bayraktar; “Tüm paydaşları, kaynakları, süreçleri ve ürünleri dengeli biçimde yöneterek başarılı sonuçlara ulaşmak bizi kaliteye götürür. Mükemmellik ise tüm bu değer zincirini oluşturan halkaların bütününü temsil eder. Buradaki temel mesele, doğru kalite yönetimi ile bir kültür yaratmak ve bu kültür ile sürdürülebilir başarıya ulaşmaktır. Biz bu noktada Avrupa Kalite Yönetim Vakfı’nın ulusal iş ortağı olarak Ulusal Kalite Yönetim Anlayışı olan EFQM modelini benimsiyor ve yaygınlaşmasını hedefliyoruz” şeklinde konuştu.
Sürdürülebilir performansa giden yola ışık tutuyor
Rekabette öne çıkmanın şirketlerin değişimi kucaklamasına, performansı arttırmasına ve geleceğe ayak uydurmasına bağlı olduğunu belirten Yılmaz Bayraktar; “Mükemmellik kaliteyi, kalite kültürü doğuruyor. Bu noktada bizi bu kültüre ulaştıracak olansa EFQM modelinden başkası değil. Çünkü bu model şirketlere ortak inançlar ve ortak hedefler aşılayarak vizyonlarına bağlı kalmalarını ve kararlılıklarının devam etmesini sağlayan bir kültür yaratıcısı görevi görüyor. Sürdürülebilir değer yaratma, performansı iyileştirme ve paydaş memnuniyeti aşılamak için organizasyon kültürüne ışık tutan EFQM modeli; çevik, kuralcı olmayan ve güçlü liderlik esasına dayalı bir yol çiziyor. Hızla değişen koşullara karşılık vermek için uygulanabilecek esnekliği sunarak işletmelerin mükemmellik yolculuklarına aksaklık olmadan devam edebilmesine yardımcı oluyor. Gelecek eğilimleri öngörecek, modellerin haritasını çıkaracak ve ilerlemeleri gösterecek şekilde şirketlerin mükemmele ulaşmadaki hedeflerini en iyi hale getirmek için rehberlik ediyor. Her geçen gün kendini güncelleyen EFQM modeli, büyüklüğü ve sektörü ne olursa olsun tüm işletmelere uyarlanabilecek esnekliğiyle sürdürülebilir performansa giden yola ışık tutuyor, rekabetin anahtarını sunuyor” dedi.
Mükemmellik yolunda kurumlara rehberlik ediyor
Mükemmellik kültürünün benimsenmesinin rekabet için kilit rol olduğunu ifade eden Bayraktar; “Kâğıt üzerinde kolay gibi görünse de değindiğimiz konuların hayata geçmesi ve kurumların bu konuları bir kültür haline getirmesi zaman ve emek isteyen bir süreçtir. Biz KalDer olarak tam da bu aşamada devreye giriyor ve mükemmellik kültürü yolunda kurumlara rehberlik ediyoruz. Ülkemizde kalite bilincinin yerleştirilmesi, kaliteli çalışmanın teşviki, dış piyasada rekabet olanaklarımızın artırılması, sanayi ve hizmet sektörüne ise bu konuda teknik yardım ve koordinasyonun sağlanması için çalışıyoruz” şeklinde konuştu.