BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU?
13 yıl önce ‘Köle ticareti ve sömürgecilik’ için özür dilemeyen Hollanda, şimdi özür diliyor. Ama bir şartla: Sorumluluk ve tazminat yok.
13 yıl önceki Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen, Endonezya’da yaşananlar için , ”Ben o zaman doğmamıştım. Sadece üzüntümü dile getiririm. Özürü 1947’deki hükümet dilesin” demişti.
13 yıl sonra şimdiki Başbakan Mark Rutte, Hollanda’nın kölelikte oynadığı rol için hükümet adına özür diledi.
13 yıl önce ‘de Volkskrant’ adlı gazetede, ara sayfalarda tek kolonluk bir haber yakalamıştım. Hollanda Dışişleri Bakanı Maxima Verhagen, bir Endonezya gezisi sonrasında, sömürgecilik ve kölelik konusunda özür dilemesini bekleyen halka, “Çok duygulandım. Ama ben o zamanlar çocuktum. Şimdi hükümetim adına sadece üzüntülerimi belirtirim. Özürü 1947’deki hükümet dilesin” şeklinde ilginç bir yanıt vermişti.
13 yıl sonra bugün, ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ dedirtecek bir gelişme yaşandı ve Hollanda hükümeti sadece Endonezya’dan değil, sömürge ve köle olarak kullandığı tüm ülkelerden özür dileme kararı aldı.
İsterseniz önce, bu son gelişme hakkında Veyis Güngör’ün yazdığı yorumu okuyalım, sonra da 13 yıl önceki durumu anlatan haberimi…
Köle ticareti, sömürgecilik ve özür dilemek
2022 yılının sayılı günlerinde, “köle ticareti, sömürgecilik ve tarihsel geçmişle yüzleşme” tartışmaları, Hollanda gündeminin ana konularından birisi oldu.
19 Aralık’ta Başbakan Mark Rutte’nin Lahey’deki Ulusal Arşiv binasında özel davetlilere yaptığı yirmi dakikalık konuşma, tartışmaların ana fikrini oluşturdu.
Rutte konuşmasında, köleliği insanlık suçu olarak tanımlayıp, Hollanda’nın kölelikte oynadığı rol için hükümet adına özür diledi.
Ancak, Başbakan Rutte’nin dilediği özür, bazı kesimler tarafından, özellikle ülkedeki Surinamlı kuruluşlar başta olmak üzere, Hollanda’nın eski sömürgeleri Surinam, Sint Maarten ve Curaçao tarafından eleştirildi.
1 Temmuz 2023 tarihine dikkat çekilerek, -ki bu tarih Hollanda sömürgelerinde köleliğin sonlanmasının 150. Yıldönümü-, özür açıklamasının erken olduğu ve ertelenmesi dillendirildi.
Başbakan Rutte’nin özür dilemesiyle başlayan tartışmalara ve daha önceki özür dileme girişimlerine girmeden önce, bir iki cümleyle Hollanda sömürgeciliğini hatırlayalım.
Bilindiği üzere, Hollanda’nın ‘Altın Çağı’ olarak anılan 17. yüzyıldan itibaren, Hollandalı tüccarlar Afrika ve Asya’dan 600 binden fazla insanı kaçırıp, köleleştirmişlerdi. Bu yüzyılda, Hollanda’da refah olağanüstü artmıştı. Hollanda ekonomisi büyümüştü. Söz konusu refah artışında ve ekonominin iyileşmesinde köle ticareti önemli rol oynamıştı. Bazı araştırmacılar, bu rolün asla unutturulmamasını salık veriyorlar.
Hollanda’nın köle ticareti ve sömürge geçmişinden özür dileme girişimi yeni olmayıp, uzun süredir devam eden bir hareket. En son, geçtiğimiz Kasım ayında, Lahey Belediye Başkanı Jan van Zanen, siyasi başkent olarak, ülkenin köle ticareti ve sömürü geçmişinde oynadıkları rol için özür dilemişti.
Daha önce, 1 Temmuz 2021’de Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema da, Amsterdam’ın, kölelik tarihinde oynadığı rolden dolayı özür dilemişti.
Rotterdam Belediyesi ve Hollanda Merkez Bankası da kölelik geçmişinde oynadıkları rol için özür dilemişlerdi. O zaman akil adamlar soruyorlardı: Özür dileme sırası hükümete gelmedi mi?
Peki, Hollanda’nın kölelik ticareti ve sömürge geçmişinden özür dilemek, geçmişle yüzleşmek nereden icap etti böyle?
Bu sorunun cevabını ararken iki sebeple karşılaşıyoruz.
Bu sebeplerden birincisi, geçen yıl Hollanda hükümetinin isteğiyle kurulan ‘Bağımsız Uzmanlar Kurulu’nun yayınladığı raporda, “köle ticaretinin insanlık suçu teşkil ettiği” vurgusunun yapılması ve Hollanda halkının köle ticaretiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması, bunun giderilmesi için okullarda eğitim verilmesi.
İkincisi sebep ise, Hollanda Kralı Willem-Alexander’ın, Kraliyet Ailesi’nin de ülkenin kölelik tarihindeki rolünün araştırılması için talimat vermiş olması.
Köle ticareti ve sömürgecilikle ilgili özür dilemeler ve son olarak Başbakan Rutte’nin özür dilemesi, Uzmanlar Kurulu’nun raporu ve Kral’ın talimatı, köle ticareti ve sömürgecilikte kilisenin rolünün de tartışmasını beraberinde getirdi. Özellikle, Protestanlar, kölelik sürecinde kilisenin oynadığı rolün araştırılmasını istiyorlar.
Hatırlanacağı üzere, Hollanda’da özür dileme furyası, bunlarla sınırlı değil.
Hollanda, II. Dünya Savaşı’nda hayatta kalıp Hollanda’ya geri dönen Yahudilere karşı davranışlardan dolayı 2000 yılında, özür dilemişti.
2011 yılında da, 1947’de Hollandalı askerlerin Java’nın Rawagede köyünde yaptıkları kanlı katliam için özür dilerken, 2020 yılında da Holokost 1933-1945 döneminde, Hollanda hükümetinin tutumundan dolayı özür dilemişti. En son 2022 yılında, 1945-1949 yılları arasında Endonezya bağımsızlık savaşında kullanılan aşırı şiddet ve Hollanda’nın 1995’te Srebrenitsa‘daki başarısızlığı için özür dilenmişti.
Köle ticaretini ‘bir insanlık suçu’ olarak kabul etmek, ilan etmek, özür dilemek ve bunun gereğini yapmak elbette insani, vicdani ve bir o kadar da erdemli bir davranıştır. Özür dilemek, acıları ortadan kaldırmaz. Ancak, Uzmanlar Kurulu sözcüsü Dagmar Oudshoorn’un dediği gibi, “Tarihi geri döndüremeyiz. Ancak, bugün de kötü sonuçları hissedilen bu tarihi adaletsizliğin, mümkün olduğu kadar düzeltilmesi için irade beyanında bulunmak ve bunu bir politika için çıkış noktası yapmak mümkün”dür.
2009’DA ÖZÜR DİLEMEMEKTE DİRENİYORLARDI
Yukarıdaki yorumda, ’Peki, Hollanda’nın kölelik ticareti ve sömürge geçmişinden özür dilemek, geçmişle yüzleşmek nereden icap etti böyle?’ diye sormuştu dostum.
2009 yılına kadar, özür dilememekte direnen Hollanda için, bakınız ben o zaman ne yazmıştım.VERHAGEN, ASKERLERİNİN YAPTIĞI KİTLE KATLİAMI İÇİN ÖZÜR BEKLEYEN EndOnEzyalilar’a, ”Ben o zaman doĞmamIŞtIm. Sadece ÜZÜNTÜMÜ DİLE GETİRİRİM. ÖZÜRÜ 1947’Dekİ hÜKÜMET DİLESİN” dedİ.
AMSTERDAM,- DÜNYA’nın Hollanda temsilcisi İlhan Karaçay, Ermeniler’in soykırım iddialarına boyun eğen ‘özürcüler’e ve Batılılara ders niteliğinde olan bir haberi yakaladı.
15 Ocak 2009 tarihinde, Hollanda’nın ciddi gazetelerinden De Volkskrant’ta yayınlanan bir haberi yakalayan İlhan Karaçay, Hollanda Dişişleri Bakanı Maxime Verhagen’in, Ermeniler’den özür dileme lüksüne düşenler ile Batılılara ders olacak nitelikteki sözlerini süzgeçten geçirdi.
Konu, Hollandalı askerlerin 1947 yılında Endoneya’nın Rawa Gede köyünde işledikleri bir kitle katliamı için özür dilenmesinin istenmesiydi. Hollanda Dışişleri Bakanı Vergahen’in Endonezya’ya yaptığı ziyeret sırasında, Rawa Gedeli yaşlı kadınlar ile buluştuğu sırada özür dilemesi istendiği zaman söylediği, “Ben o zaman doğmamıştım. Sadece üzuntümü dile getiririm. Özrü 1947’deki hükümet dilesin” dediği haber, De Volkskrant gazetesinde aynen şöyle yayınlandı:
ÖZÜR DİLEMEM, ÜZÜNTÜMÜ BELİRTİRİM
Bir otobüs dolusu Endonezyalı çok yaşlı kadın, Hollanda Dışişleri Bakanı
ile konuşmak için, Rawa Gede köyünden Jakarta’ya bir yolculuk yaptı. Bakan Maxime Verhagen onları üç çeyrek saat dinledi. Bakan, kadınların anlattıklarının etkisi
altında kaldığını ve duygulandığını belirtti. “Sizi can kulağı ile dinledim”
dediği 80 yaşın üzerindeki kadıları köylerine uğurladı.
Kadınlar, bu kez de “özür” kelimesini duyamadılar. Hollanda, Bakan
Verhagen’in ağzından, 1947 yılında, kendi askerlerinin bu köyde işlediği
kitle katliamı için,“üzüntü” hatta “derin üzüntü” duyduğunu bir kez daha açıkladı. Aynı üzüntü, 2005 yılında da daha önceki Bakan Bot tarafından dile getirilmişti.
Geçen aralık ayında Hollanda’nın Jakarta Büyükleçisi Van Dam da bu kadarla yetinmişti.
Verhagen, tüm zorlamalara rağmen duygu dolu bu “özür” kelimesini kesinlikle ağzına almadı. Bir çok kez, ”İki kelime arasında farklılık var” diyen Verhagen, ‘özür’ ile geçmişte yaşananların sorumluluğunun üstelenilmiş olunacağını ve Hollanda hükümetinin bunu kabul etmediğini belirtiyor ve ekliyor. “Bu, ancak 1947’deki Hollanda hükümetinin sorumluluğudur” diyor.
“Ben 1956’da doğdum. Bu tarihi olay Ben doğmadan yaşanmış. O zaman yaşananlardan biz sorumlu değiliz.” diyen Bakan, burada sadece politik bir mirastan söz edilebileceğini belirtiyor ve hiç bir şeyi kabullenemeyeceğini amaölenler için üzüntü duyduğunu ekliyor.
Kılı kırk yarmak gibi olacak ama, ‘özür’ yerine ‘üzüntü’ denmesinin ikinci bir nedeni de, daha sonra doğacak olan tazminata bağlanıyor. Peki Bakan tazminattan korkuyor mu? Bakan bu konuya yeniden girmek istemediğini belirtiyor. Kendisinden önceki Bakan’ın Endonezya ile, geçmişin üstüne bir çizgi çekilmesi konusunda anlaştığını, iki tarafın da tazminat talebinde bulunmayacaklarını belirten Verhagen, Hollanda ile Endonezya arasında bir finansal anlaşma olduğunu söyledi.
Hollanda tarihinde bir yüz karası daha…
BU DA SREBRENiCA’NIN SIRRI…
Hollanda halkı, Srebrenitsa katliamı konusunda bugüne kadar belirsiz kalan gerçekleri, Milli Arşiv’in gizliliğinin kaldırdığı birkaç günden bu yana öğrenmeye başladı. Mavi Bereli Hollandalı askerlerin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük katliam olan Srebrenitsa’daki yanlışı, ‘Devlet Sırrı’nın açıklanmasından sonra daha açık bir şekilde ortaya çıktı.
Açıklanan arşiv notlarında, Hollanda’nın o günlerdeki hükümetinin akibeti sezdiği ama lakayd kaldığı anlaşılıyor.
Şimdi size arşivdeki notlardan bazı paragraflar sunuyorum:
Srebrenica ismi, Hollanda Bakanlar Kurulu toplantısında, ilk kez 2 Nisan 1993 tarihinde duyulmuştu.
Hıristiyan Demokrat (CDA) partili Dışişleri Bakanı Peter Kooijmans, İslam halkına gitmekte olan yiyecek ve ilaçlara, Bosna-Sırp kuvvetlerinin el koyduğunu belirtmişti. İşçi Partili (PvdA) İçişleri Bakanı Ien Dales ise, ‘Hollanda bunun gerçekleşmesine seyirci kalırsa, tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında olduğu gibi, gelişmelere karşı gözlerini kaparsa elleri kirlenir’ şeklinde çok duygusal bir yanıt vermişti.
Dales, ‘Etnik temizlikten’ de söz etti.
Hollanda 1993’te, eski Yugoslavya’daki çatışmalarda bir transport birimi ile katkıda bulunuyordu. Bu birim, birbirleriyle savaşan tarafların zorluklarına karşı direnemiyordu. Hollanda parlamentosu, buraya vuruşmaya katılabilecek askerler ile F-16 savaş uçakları gönderilmesini onaylamak istiyordu.
Lubbers III kabinesi de bunu gerçekleştirdi.
Dışişleri Bakanı Kooijmans, kabine toplantısında yapılan tartışmalar sırasında, barışın diplomatik yolla gerçekleşmesinin imkâsızlaştığını, Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği’nin, ‘Güvenlik Bölgesi’ için anlaştığını belirtti. Aradan bir gün geçmeden İşçi Partili Kalkınma ve İşbirliği Bakanı Jan Pronk, Srebrenitsa’da, Bosnalı Sırplar’ın çok güçlendiğini ve Müslüman halkı katledeceğini söyledi. Pronk’un söylediği hemen gerçekleşmedi ama iki yıl sonra gerçekleşti.
Hollanda, Srebrenitsa’ya henüz asker göndermemişti. İşçi Partili Savunma Bakanı Relus ter Beek, oraya 150 Kanadalı Mavi Bereli’nin gideceğini belirtiyor. Dışişleri Bakanı Kooijmans, meslektaşı Ter Beek’e, oraya bir tabur hava kuvveti gönderirlip gönderilemeyeceğini soruyor.
Bakan Ter Beek, bunun 1993 sonunda gerçekleşebileceğini, ancak ortada bir sorunun bulunduğunu, paralı askerler ile mükellef askerlerin bu görevi gönüllü olarak kabul etmeleri gerektiğini söylüyor. Başbakan Yardımcıs İşçi Partili Wim Kok ile Dışişleri Bakanı Kooijmans, Savunma Bakanı’nın bu konuda kolları sıvamasını bekliyorlar.
Yıl sonuna doğru karar süreci güçleniyor. Zira, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Hollanda’nın Birleşmiş Milletler gücüne katkı vermesi için Kooijmans’tan dilekte bulunmuş. Kooijmans bu istek için, ‘En kötü çözüm yolu’ demiş.
Savaş bölgesine askeri güç göndermek, Hollanda için çok kolay görünmüyordu. Kooijmans ve Ter Beek, kasım ayında bir tabur hava kuvveti gönderilmesi için Bakanlar Kurulu’nu zorluyorlar.Ter Beek, Birleşmiş Milletler Şefi Boutros-Ghali’in, kemdisinden bir zırlhlı araç taburu istediğini de söylüyor.
Ter Beek, Srebrenitsa’da bulunan 150-180 kişilik Kanadalı Mavi Bereli’nin yerini dolduracak bir paralı asker taburunun hazır olduğunu belirterek, Bakanlar Kurulu’ndan onay istiyor.
Başbakan Lubbers, başlangıçta sevkiyatı kabul ettiklerini, ancak görev dağılımı için, müttefikler ile yapılacak görüşmeleri bekleyeceklerini belirtiyor.
Bakanlar Kurulu, bu sevkiyatın finansal çözümünün de konuşulması gerektiği belirttikdikten sonra onay verdi.
Ama bu sırada ilginç bir haber geliyor. Savunma Bakanı Ter Beek, daha önce Bosna’ya göndermiş olduğu General Ruurd Reirtma’dan bir fax mesajı alıyor. Bu faks mesajında, Hollanda’dan gelecek olan askerlerin Srebrenica’daki ‘safe area’ya yerleştirileceği belirtiliyor. Ter Beek bunu kabul ediyor ve gelen mektubu Bakanlar Kurulu’na sunuyor.
Bakanlar Kurulu, bu mektubu sadece bilgi olarak kabul ediyor. Zira Kasım ayında verdikleri şartlar henüz yerine getirilmemiştir.
Hollanda Millet Meclisi, 1994’dün başında ‘Dutchbat I’ diye adlandırılan birliğin gitmesini onaylıyor. (Bu konudaki gizli notlar 2020 yılında açıklanacak.)
Hollanda, İçişleri Bakanı Ien Dales’in korktuğu gibi, bu konuya duyarsız kalınmamıştı. Ne yazık ki aynı Ien Dales, 1995’te meydana gelen katliamdan önce vefat etmiş ve o kahredici olayı yaşamamıştı.
Srebrenica’da Sırplar, 11 Temmuz 1995 günü 9 bine yakın Bosnalı Müslüman’ı hunharca katletmişti. Bu katliama göz yuman Hollandalı askerler, 15 temmuz günü Müslüman halkın isyanını da böyle seyretmişti.
HOLLANDA BARIŞ GÜCÜ’NÜN GÖZ YUMDUĞU SREBRENİTSA
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa soykırımı, aradan geçen 24 yıla rağmen Boşnakların kapanmayan yarası olmaya devam ediyor.
Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenitsa’da 11 Temmuz 1995’te başlayan, 8 bin 372 Boşnak sivilin Ratko Mladic komutasındaki Sırp askerler tarafından hunharca öldürüldüğü soykırım, sadece Bosna Hersek’te değil, tüm dünyada acının ve adalet arayışının sembolü haline gelmişti.
NASIL BAŞLADI?
Ratko Mladic komutasındaki Sırp birlikler, 11 Temmuz 1995’te Hollandalı Birleşmiş Milletler (BM) askerlerinin koruması altındaki “güvenli bölge” Srebrenitsa’ya girdi.
Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICTY), aralarında Srebrenitsa soykırımının da bulunduğu birçok suçtan müebbet hapse mahkum ettiği Mladic’in,
11 Temmuz 1995’te yaptığı açıklama, sonraki birkaç günde olacakların habercisiydi.
Mladic, Sırp Bayramı arifesinde, şehri Sırp milletine hediye ettiklerini kaydederek, “Nihayet bu topraklarda Türkler’den (bölge Müslümanları için kullanılan ifade) intikam alma zamanı geldi.” ifadelerini kullanmıştı.
Sırplar, Srebrenitsa düştükten sonra 8 bin 372 Boşnak sivili katletti, çok sayıda kadın ve çocuk evlerinden sürüldü.“ÖLÜM YOLU”
Srebrenitsa’nın düşmesinin ardından, bu şehirde yaşayan Müslüman halkın bir kısmı, bugünkü şehitliğin tam karşısında bulunan eski akümülatör fabrikasında konuşlanan Hollanda askerlerine sığınırken, bir kısmı da orman yolundan Boşnak askerlerin kontrolündeki bölgeye ulaşmayı denedi. Orman yolunu seçenlerin de, Hollandalı askerlere sığınanların da kaderi aynı oldu.
Yaşanan büyük katliamlar nedeniyle halk arasında “ölüm yolu” olarak da anılan orman yolunu tercih eden binlerce Boşnak, Sırp askerlerin kurduğu pusularda yaşamını yitirdi.
Hollandalı askerlere sığınanlar da eski akümülatör fabrikasındaki ilk gecenin ardından başlarına gelecekleri anladı. İlk gece fabrikaya giren Sırp askerler, Boşnakların kimlik kontrolünü yapıp keyiflerine göre bazılarını götürürken, eşlerinden ya da oğullarından ayrılan kadınların çığlıkları olacakların habercisiydi.
Ertesi gün Hollandalı askerlerin birkaç metre ilerisinde, kampın hemen dışında bekleyen Sırp askerler, kadın ve çocukları otobüslere bindirirken, erkekleri hemen orada ailelerinden ayırdı. Ailelerinden ayrılan erkekler, daha sonra katledilip farklı toplu mezarlara gömüldü. Kadın ve çocuklar ise yıllardır yaşadıkları evlerinden sürgün edildi.
HOLLANDA’NIN ROLÜ
Srebrenitsalı Boşnak sivillerin o dönem “tutunacak dal” olarak gördüğü Hollandalı BM askerlerinin rolü, aradan 24 yıl geçmesine rağmen bugün de tartışılıyor.
Şehrin Sırp güçlerince işgal edilmesinin ardından çekilen ve kamuoyunun da aşina olduğu görüntülerde, Hollandalı BM askerlerinin komutanı Thom Karremans’ın, 11 Temmuz 1995’te görüştüğü Mladic karşısında el pençe durması gözden kaçmıyor. Şehre giren Sırp askerlerine ateş açılması nedeniyle Karremans’ın adeta ifadesini alan Mladic’in, görüntülerin sonunda ise Karremans’a içki ısmarlaması ve ikilinin birlikte kadeh kaldırması dikkati çekiyor. Hollandalı askerlerin Srebrenitsa’dan uğurlanması öncesinde de Sırp komutanın, Karremans ve ailesine çeşitli hediyeler vermesi de bir başka detay olarak göze çarpıyor.
HOLLANDA MAHKEMESİNİN KARARI
Hollanda’da bir mahkeme ise 3 yıl önce, kasabada 300 Boşnak’ın öldürülmesinden Hollandalı BM askerlerinin doğrudan sorumlu olduğuna hükmetti.
Lahey kentinde görülen davada kararı okuyan Yargıç Larissa Alwin, Hollandalı BM barışgücü askerlerinin kontrolleri altındaki kamptan götürülen erkeklerin öldürüleceğini bilmesi gerektiğini, çünkü o dönemde de Sırpların savaş suçları işlediğine dair kanıtlar bulunduğunu vurgulamıştı.
Alwin, “Hollandalı BM barışgücü askerleri bu erkeklerin karargahtan götürülmesinde işbirliği yaparak yasalara aykırı davranmışlardır” demişti.Mahkeme Hollanda’nın 300 erkeğin yakınlarına tazminat ödemesi gerektiğine karar vermişti. Ancak mahkemeye göre, Hollandalı askerlerin Srebrenitsa’nın düşmesinden ve karargaha değil etraftaki orman arazisine sığınan diğer kurbanların ölümlerinden sorumlu tutulamazlardı.
Hollandalı Bakan: Srebrenitsa katliamı önlenebillirdi
Bosna Hersek’te 8 binden fazla Boşnağın öldürüldüğü Srebrenitsa katliamı sırasında, koalisyon ülkeleri arasındaki gizli anlaşma nedeniyle hava operasyonu yapılmadığı ortaya çıktı. Eski Hollanda savunma Bakanı Joris Voorhoeve, “Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa’da hava desteğine izin vermiş olsaydı, kitlesel katliamların önüne geçilebilecekti.” diyor.
Hollanda 2 kanalında yayınlanan “Srebrenitsa Neden Düşmeliydi?” adlı programda, BM’nin, “Bosna’daki katliama seyirci kaldığı”iddialarına ilişkin belgelere yer verildi.
ABD kaynaklı gizli belgeler Hollandalı eski Bakan tarafından da doğrulandı.
Bosna iç savaşı sırasında “güvenli bölge” ilan edilen Srebrenitsa kenti, BM adına görev yapan Hollanda taburunun (Dutchbat) kontrolündeydi.
Bu nedenle Hollanda, Srebrenitsa katliamı nedeniyle en fazla eleştirilen ülkelerden bir oldu.
GİZLİ ANLAŞMA
Savunma eski Bakanı Voorhoeve, Fransa, İngiltere ve ABD arasında, 1995 yılı Mayıs ayında imzalanan gizli anlaşma nedeniyle, Srebrenitsa’ya hava desteği verilmediğini açıkladı.
Hollandalı Bakana göre bu gizli anlaşma, İngiliz ve Fransız barış gücü askerlerinin Sırplar tarafından kaçırılmasının ardından yapıldı.
Londra ve Paris, Washington yönetimi ile NATO hava gücünün Bosnalı Sırplara karşı kullanılmaması konusunda anlaşmaya vardı. Anlaşma, kamuoyundan gizli tutuldu.
Joriz Voorhoeve, 1 Temmuz’da yayımlanacak “Güvenli Bölgeler” adlı kitabında da bu konuya değiniyor.
Srebrenitsa’ya yönelik Sırp saldırısı 6 Temmuz 1995 tarihinde başladı. Dutchbat Komutanı Ton Karremans’ın hava desteği talebi, BM tarafından her seferinde geri çevrildi.
‘SIRP SALDIRGANLIĞININ SONUCU’
Hollandalı eski Bakan, BM’nin hava desteği vermemesinin mantıklı bir açıklaması bulunmadığını düşünüyor. “Bunun gerekçesini kendime bile açıklayamıyorum” diyor.
Voorhoeve, BM’nin o bölgedeki başarısızlığı nedeniyle Hollanda taburunun haksız yere “günah keçisi” olarak gösterildiğini söylüyor.
Savunma eski Bakanı, “BM önemli bir hava desteği vermiş olsaydı, büyük sayıda kurban ölümden kurtarılabilirdi” diyor ve Gorajde’de hava desteği nedeniyle kitlesel ölümlerin önlendiğine dikkati çekiyor.
Joris Voorhoeve, buna rağmen gizli anlaşma yapan üç ülke ile BM’nin katliamlardan sorumlu tutulamayacağını savunuyor ve “Srebrenitsa’nın düşmesi, Sırp saldırganlığının sonucuydu” görüşünü dile getiriyor.
Hollandalı eski Bakan’a göre, Bosna Hersek’teki katliamların çok sayıda nedeni var. BM gücü UNPROFOR’un eksikliği, Hollanda hükümetinin toplu katliamlara yol açan gelişmeleri doğru yorumlayamaması, bunlardan bazıları.
ASKERLER AÇIKLAMA İSTİYOR
Ortaya çıkan yeni gelişme, Srebrenitsa katliamının tanığı olan Hollandalı askerlerde “şok etkisi” yarattı.
Dutchbat’ta görev alan askerler, bu konuda kapsamlı açıklama istiyorlar. Askerler, “NATO’nun Sırp saldırılarından haberdar olduğu, ancak bunu Hollanda’dan sakladığı iddiaları, artık açıklığa kavuşturulmalı”. dediler.
Askerlerin bağlı olduğu kuruluş, “devlet sırrı dahi olsa, bu konudaki bütün bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasını” istiyor.
Dutchbat Komutanı Ton Karremans ise, “Bu gerçeği biliyordum ama ispat edemiyordum” diyor. Karremans, Srebrenitsa katliamı sırasında karşısına çıkan “politik çıkarlarlarla mücadele ettiğini” vurguluyor.
Ton Karremans, Hollanda hükümetinden, ABD’nin elindeki gizli belgeleri istemesini de talep ediyor.
Eğer bu gerçekleşmezse, ABD mahkemelerine şahsen başvurarak, konunun aydınlatılması için çaba harcayacağını söylüyor.