Demokrat Parti Sözcüsü Dr. Neslihan Çevik, yaptığı haftalık basın açıklamasında gündemi değerlendirirken “Ekonomi iflas noktasında. Çözüm; üretim ve tasarruf. Birincil önceliğimiz tarım olacak. Çünkü biliyoruz ki üretemezsek tükeniriz! Sayın Nebati’nin açıklamalarınızın neresinden tutsak elimizde kalıyor. Kin ve nefret siyaseti mirasını reddediyoruz”dedi.
Demokrat Parti Sözcüsü Dr. Neslihan Çevik,yaptığı haftalık basın açıklamasında gündemi değerlendirdi.
Çevik’in yaptığı haftalık basın açıklaması şöyle:
“Tarım ürünlerine olan talep daha da artacak”
OECD tarafından yayınlanan “Tarımsal Görünüm Raporu”na göre; önümüzdeki 5 sene, nüfus baskısı sebebiyle dünyada tarım ürünlerine olan talebin yüzde 15 artacağı öngörülüyor.
Küresel olarak; ekilen arazilerin artmadığı, Türkiye de dahil olmak üzere azaldığı bir dünyada, öngörülen o “yüzde 15’lik talep artışı” ancak “verim artışı” ile sağlanabilir.
“Tarım sektöründe AR-GE payı çok düşük”
Verim artışı için en önemli enstrüman kuşkusuz ki AR-GE’dir. Peki, Türkiye AR-GE’dene durumda?
Üzülerek söylüyoruz ki, Türkiye OECD ülkeleri arasında AR-GE’nin, GSYH’ya
oranında en düşük değere sahip ülkeler içinde; bu oran yüzde 1’in bile altında, yüzde 0,96! Sektörel olarak ise tarım sektöründe AR-GE payı çok daha düşüktür.
Bu veriler ve çok daha fazlası muhakkak ki iktidarın elinde de var. O zaman soralım:
Neden? Neden tek derdiniz daha fazla inşaat ve beton?
Avrupa bize kıskanıyor diye seçmeni manipüle ediyorlar ama bir zahmet Konya kadar yüzölçümüne sahip Hollanda’nın tarım alanlarında yaptıklarını bir incelesinler lütfen.
Öylesine bir sistem neden ülkemize de uyarlanmasın?
“Üretemezsek tükeniriz!”
Tabii, mevcut iktidarın tarım alanında katma değerli adımlar atmasını beklemiyoruz.
Bu görevi biz üstleneceğiz. Demokrat Parti olarak geçmişte tarım alanında
yaptıklarımız bizim referansımızdır, iktidara geldiğimizde de birincil önceliğimiz tarım olacak. Çünkü biliyoruz ki üretemezsek tükeniriz!
“Ekonomi iflas noktasında; çözüm üretim ve tasarruf”
Ülkemizin ilk dört ayda verdiği açık 30 milyar doları geçmiş durumda. Bir taraftan Amerikan Merkez Bankası faizleri arttırıyor ve salgında bastığı parayı geri çekecek adımları atıyor. Sadece Amerika değil dünyada birçok ülke, faiz artırımı yoluyla ülkelerine para çekme gayretinde.
Ülkemizde ise ekonomi alanında derin bilgiye sahip AKP iktidarı tam tersini yapıyor.
FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ mantığı ile atılan her adım ülkeye büyük
zararlar veriyor.
60 milyar dolar rezerv, yüklü kısa vadeli borçlarla ve artan cari açıkla ülkemizin bu batıl ekonomiyi sürdürebilmesi mümkün değil. Nitekim iktidarın çare diye ortaya attığı kur korumalı mevduat sistemi ile ekonomik enkaz artıyor da artıyor.
Sayın Bakan Nebati “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar
gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor, çarklar dönüyor. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik.
Bundan sonraki süreçte de yatırım, üretim, ihracat ve istihdam odaklı Sürdürülebilir büyümeye bakacağız!” diyor.
“Vatandaş nezdinde bütün krediniz tükenmiştir”
Sayın Bakan; Bu açıklamalarınızın neresinden tutsak elimizde kalıyor. Gözümüzün içine baka baka enflasyonla mücadele etmemeyi tercih ettiğinizi ve bunu da 84 milyon vatandaşımızı
hiçe sayarak, sadece belli bir zümreyi zengin etmek için tercih ettiğinizi söylüyorsunuz. Bunu da bir ekonomi stratejisi olarak pazarlıyorsunuz.
Sözlerinizde şu ana kadar üretim ve istihdama hiç önem vermediğinizi itiraf
ediyorsunuz.
Bu saatten sonra her cümlenizde üretim veya istidam olsa ne yazar? İstediğiniz sözü verin; vatandaş nezdinde hiçbir krediniz, hiçbir ciddiyetiniz kalmamıştır.
Demokrat Parti olarak ivedilikle üretim ekonomisine geçilmesini ve tasarrufa dayalı adımların atılmasının zaruri olduğuna inanıyoruz.
“Kin ve nefret siyaseti mirasını reddediyoruz!”
Askeri darbe zihniyetinin anne ve babalarımıza yaptıklarını, Y ve Z kuşağı olarak sivil darbe zihniyetinin bize yapmasına izin vermeyeceğiz! Kin ve nefret siyaseti mirasını reddediyoruz!
Sevgili gençler;
AKP iktidarı yarattığı ekonomik enkazın altından kalkmadıkça kin ve nefret diline
sarılıyor. Üstelik bunun için her fırsatta geçmişi sömürüyor. Bizlerin kolektif hafızasını kirletiyor.
Bir gün bakıyoruz “kimin yazdığı belli olmayan anlamsız zülüm 1453’te başladı” yazısının arkasına sığınıyorlar; bir bakıyoruz Abdülhamit Han’a gidiyor; bir bakıyoruzyıllar öncesinde doları birkaç kuruş artıran geziye gidip, gezi olaylarının arkasına sığınıyorlar.
Halbuki geçmişe, ders çıkarmak için bakılmalıdır. Uzun seneler bu ülkede nefret siyasetinin suni olarak yarattığı “bizim mahalle” ve “öteki mahalle” üzerinden siyaset yapıldı. 70’lerde ideolojik siyaset anne ve babalarımızı kavgadan kavgaya itmiş, otobüsler ve sokaklar çatışma alanı olmuştu.
“Ülkeye bağlılık ve aidiyet duygumuzu yok etmelerine müsaade etmeyeceğiz”
“Bugün bir kez daha, yeniden aynı hatalarla, mahalle siyasetinin tonunu
koyulaştırmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Bu bir siyasi hamledir. Bu hamlenin ülkeye bağlılık ve aidiyet duygumuzu yok etmesine asla izin vermemeliyiz. Çünkü seçimin ikinci günü bu ülke düşünen, kafası çalışan, sorumluk sahibi gençlere ihtiyaç duyacak, unutmayınız.
“Hep beraber yaşanabilir Türkiye inşa edelim”
Bir önceki nesilden farklı olarak bizler, tek bir mahallenin değil, Türkiye’nin peşinde olmalıyız. Enerji ve kaynaklarımızı kin ve nefreti büyüterek, kerli ferli beylerin rantlarına yağ sümek için değil, “hayat kalitemizi nasıl artıracağız, demokrasimizi nasıl
iyileştireceğiz, ülke olarak yaralarımızı nasıl saracağız?” sorularını cevaplamak için kullanmalıyız. Hep beraber yaşanabilir bir Türkiye inşa etmek için kullanmalıyız.