Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) 28 Nisan 2022, Türkiye kadın hareketi mücadelesinde tarihi günlerden biriydi: İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmeyeceklerini şöyle açıkladı.
Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmenin hukuksuzluğuna dair açılmış olan 200’den fazla davanın bir kısmını esastan görüşmeye başladı. 28 Nisan Perşembe günü duruşma öncesi Danıştay önünde EŞİK olarak yaptığımız basın açıklamasında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuka aykırılığı vurgulandı ve “Türkiye’de hiçbir kadının kaybedecek bir dakikası yok” denilerek, sürecin uzatılmaması gerektiğinin altı çizildi.
Basın açıklamasına çok sayıda kadın ve LGBTİ+ örgütü, baro, sendika ve siyasi parti temsilcisi kadınlar katıldı. Basın açıklamasında, Sözleşme’den çıkış işleminin hukuksuzluğu vurgulandı. Basın açıklamasında konuşan Şenal Sarıhan, “Kadınlar olarak bu mücadelenin, adalet mücadelesinin bütüncül bir mücadele olduğunun farkındayız, bu mücadele için hazırız. Bu mücadele çerçevesinde açtığımız davalarda, hukukun yanında duran önemli raporlar ve görüşlerle de karşılaştık. Yürütmenin durdurulmasını istemiş, Danıştay’ın hemen iptal kararı vermesini talep etmiştik. Ne yazık ki üç oy çoğunlukla bu talebimiz reddedildi, ancak iki değerli karşı oy vardı. Daha sonra Danıştay Savcılığının hazırladığı görüşlerde, talebimizin hukuka uygun olduğu ve hukuktan yana bir karar verilmesi gerektiği belirtildi. Bu, kadın mücadelesinin sonucudur” dedi. Açıklamada söz alan Hülya Gülbahar da konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “Cumhurbaşkanı tek kişilik işlemi ile spor müsabakaları anlaşmaları, ekonomik anlaşmalar yapabilir, bunlardan çıkabilir. Ama bizim hayatımız; ithal edilen patates, ihraç edilen domates değil. Temel haklarla ilgili, hayatımızla ilgili sözleşmelerden bir kişinin kararı ile çıkılamaz. Temel haklar ile ilgili sözleşmeler yasa ile yürürlüğe girer, Meclis karar verir. O sözleşmeden ancak Meclis kararı ile çıkılır. Tek kişinin kararı ile değil.”
Açıklamanın ardından, kadınlar Danıştay Konferans Salonu’na alındı. Danıştay, tarihindeki en kalabalık duruşmaya ev sahipliği yaptı. Duruşma için bazı dosyalara 1000’in üzerinde kadın avukatın yetki belgesi sunuldu. 650 kişilik konferans salonundakilerin sayısı 800’ü aştı; avukatlar, kadın örgütleri ve kadınlar salonu dolduruldu. Duruşma salonunda bulunamayan milyonlarca kadının ve LGBTİ+’nın kalbi ve aklı da oradaydı. Mahkeme Başkanı’nın, “Danıştay tarihinde bir ilk, bu kadar kalabalıkla ilk kez duruşma yapacağız” dediği tarihi bir duruşma yaşandı.
Duruşma salonuna giremeyen kadınların dışarıda polis müdahalesi ile karşılaşması üzerine EŞİK’li avukatlar olarak mahkeme heyetini bilgilendirdik, tek bir kadının dışarıda kalmaması gerektiğini ifade ettik. Mahkeme Başkanı, dışarıdaki kadınların da içeri alınması taraftarı olduğunu ancak bu kalabalık karşısında salonun çökmesinden endişe ettiğini belirtti. Alkışlı protestolar ile duruşma kesildi. Avukatların tümünün salonu terk etmek ve dışarıdaki kadınlarla buluşmak için ayağa kalkmaları üzerine Başkan, kadınların içeri alınması haberini gönderdi. Ancak dışarıdaki kadınlara keyfi şiddet uygulayan kolluk bu karara rağmen kadınların içeri girmesine hemen izin vermedi. Kadın avukatların mücadelesi, oluşturduğu etten duvar sayesinde dışarıdaki kadınlar duruşmanın yapılacağı salona alındılar.
28 Nisan günü Danıştay’da, 29 Ekim Kadınları Derneği ve kendi adına dava açan Şenal Sarıhan asaleten söz aldı; İstanbul Sözleşmesi’nin önemini anlatarak başladığı konuşmasında, “Bu tarihi bir davadır. Biz adım adım hakların geliştirilmesi, kadınların kendilerini eşit ve özgür biçimde ifade etmesi konusunda yıllardır mücadele ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi kadının, çocuğun onurunu koruyor. Bu Sözleşme imzalandığı zaman hem iktidar hem kadınlar bayram etti. Çünkü bu kadın hareketinin kazanımıydı. Biz fesih girişimini kabul etmiyoruz. Bu davayı açtık. Bizim koruduğumuz, yaşam hakkımız bunu koruyamadığımız sürece hiçbirinin değeri yok. Kadınlar ölüyor. Onların yaşama sıkı sıkı sarılmalarının bir dayanağı İstanbul Sözleşmesi. Cumhurbaşkanı’nın işlemi yoklukla sakattır, yok hükmündedir. Kadınlara ve Türkiye’ye daha fazla zarar vermeyin, zaman kaybettirmeyin. Kadınların hayatları ile daha fazla oynamayın. Hukukun ve adaletin gereğini yapın” dedi.
Duruşmada Ankara, Diyarbakır, Tekirdağ, Erzurum, Gaziantep Barolarını temsil eden avukatlar da Sözleşme’den çıkış kararının hukuksuzluğuna vurgu yaptı. Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi adına yapılan konuşmada; fesih kararından sonraki süreçte “Sözleşme eşcinselliği meşrulaştırıyor” denilerek LGBTİ+ların nasıl hedef gösterildiği, can güvenliklerinin ne derece tehlikeye atıldığı anlatırken salondan alkış sesleri yükseldi. Bu sırada Mahkeme Başkanı salona dönüp, “Konuşmalarınıza ve alkışlarınıza bir şey demiyorum ama tekrara düşmeyin zaman kaybı oluyor” diyerek konuşan avukatın sözünü kesti.
Ardından Sözleşme’nin mülteci kadınların hayatlarına etkisi gündeme getirildi. “Sözleşme göçmen ve mültecilerin haklarını da güvence altına alır. Mülteci kadınlar gördükleri ayrımcılık haricinde yaşadıkları getto mahallelerinden çıkıp hayatlarını da kurtaramıyorlar. Sözleşme’nin 60’ıncı maddesi, toplumsal cinsiyete dayalı sığınmacı başvurularına ilişkin ilkeleri saptıyor. 61’inci madde kadına yönelik şiddet mağdurlarının insanlık dışı muameleye maruz kalabilecekleri ülkelere hiçbir koşullarda geri gönderilmeyeceğini teminat altına alıyor. Sözleşme, göç yollarında sistematik tecavüze maruz kalan kadınların ülkeye kabul edilirken gebeliği sonlandıracak ilaçlara ya da tedavilere ulaşmalarına dair teminat içeriyor. Bu kadınlar binlerce kilometre yürüyerek ülkeye sığınıyorlar, ancak biz onlara bu teminatları veren Sözleşme’den usulsüz bir şekilde bir gecede çıkıyoruz. İstanbul Sözleşmesi bu topraklarda yaşayan her ferdi vatandaşlık bağına bakmaksızın koruyan bir sözleşme. Tüm haklarımızın elimizden alındığını sabah uyandığımızda öğrendiğimiz bir ülkede yaşamak istemiyoruz.” dendi.
Duruşmada kendi adına dava açan Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı da Sözleşme’den çıkış işleminin Anayasa’ya aykırı olduğunun ve yok hükmünde olduğunun altını çizdi. Duruşmada Gelecek Partisi adına Kadın Kolları Başkanı ve parti avukatı da söz aldı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) avukatları da hem sağlık çalışanlarının yaşadığı şiddet açısından, hem de kendilerinin tedavi ettiği şiddete maruz kalan bireyler adına Sözleşme’nin önemine dikkat çektiler.
Duruşmada söz alan avukatlar, o gün duruşması yapılan çok çeşitli kesimlerden kişi ve kurumların, Tekirdağ’dan Diyarbakır’a dek baroların, kamu emekçileri sendikalarının, partilerin, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış işleminin iptali için dava açmış olmasının, toplumun tüm kesimlerinin, her siyasi görüşten insanın ortak itirazını gösterdiğini, küçük bir azınlık dışında tüm toplumun Sözleşme’ye sahip çıktığını vurguladılar. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik toplumsal desteği araştırma şirketleri verileri ile ortaya koydular.
Duruşmada, İstanbul Sözleşmesi’nin tüm siyasi partilerin oybirliğiyle kabul edildiği hatırlatıldı. Kadınların bu Sözleşme’yi dünya sözleşmesi yapmak için çalışacakları, yeryüzünden şiddet silininceye kadar bu Sözleşme’nin kalacağı ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılacağı, Türkiye’nin adı İstanbul Sözleşmesi olan bir sözleşmeden çıkmış olmasının garipliğinin tarih boyunca konuşulacağı vurgulandı.
Avukatlar, “İstanbul Sözleşmesi; kadınlar, çocuklar, erkekler, yaşlılar, engelliler için, cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği nedeniyle durmadan, her gün şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan, nefret suçlarının öznesi haline getirilen LGBTİ+’lar için… Sözleşme, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan herkesin hem bugünkü hayatı hem geleceği anlamına geliyor. Türkiye’de de Avrupa’da da dünyada da bu anlama geliyor. Türkiye kadın hareketi olarak gece yürüyüşleri, mitingler, sokak eylemleri, yüzlerce binlerce toplantı, konferans ile davamızın peşinde koşarak İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çalıştık. Türkiye’nin hukuk devleti olabilmesi için, insan hak ve özgürlüklerine bağlı bir devlet olabilmesi için uğraşıyoruz. Çıkış işlemi, iktidar partisinin yaptığı anayasa değişikliklerine bile aykırı” dediler.
Cumhurbaşkanı adına söz alan ve çıkış işlemini savunan avukatlar ise İstanbul Sözleşmesi’nin sona erdirilmesinin kadınlara yönelik şiddetin önlenmesinde herhangi bir aksamaya yol açmadığını iddia ettiler. “Dünyada eşi benzeri olmamış bir durum varmış izlenimi yaratılmaya çalışılıyor” diyerek, Cumhurbaşkanlığı kararının iptaline ilişkin talepleri, “özensiz ve vasat, birbirinin aynı dilekçeler” olarak nitelendirdiler. Bu değerlendirmeler tüm salonda tepkiyle karşılandı. Yanıt hakkını kullanan avukatlar tarafından Cumhurbaşkanlığı kararını savunan Milletlerarası Sözleşmeler Daire Başkanı’na, dilekçelere laf edeceklerine, İstanbul Sözleşmesi’nin adındaki “domestic violence” kavramının ev içi şiddet yerine aile içi şiddet olarak ve 80. maddedeki çekilme kavramını fesih olarak çevrilmesi gibi kendi dairelerinin yaptığı yanlış çevriler hatırlatıldı ve öncelikle bunları düzeltmeleri gerektiği dile getirildi. Bir avukat, “Allah kimseye inanmadığı kağıtları okumayı nasip etmesin” dedi.
Yanıt hakkını kullanan Anayasa hukukçusu Serap Yazıcı ise, “Anayasa’nın tanımadığı bir yetki kararname ile Cumhurbaşkanına tanınabilir mi? Biz eğer bu soruya evet yanıtını verirsek hukuk diplomalarımızı yırtıp atmamız gerekiyor. Eğer benim bir öğrencim, bu soruya ‘evet’ yanıtını verirse o kâğıda sıfır veririm” dedi.
Duruşmada hazır bulunan ve daha önce de iptal yönünde olumlu görüş belirtmiş olan Danıştay Savcısı, duruşmada tüm tarafları dinledikten sonra da aynı görüşünü yineledi; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi.
Süreç henüz sona ermiş değil. Danıştay açılan davalara ilişkin kararını ilerleyen zamanda gerekçeleriyle yazılı şekilde açıklayacak. EŞİK, “Bu hukuk dışı durum daha fazla sürdürülmesin, kadınlara daha fazla zarar verilmesin, hukukun ve adaletin gereği yapılarak iptal kararı verilsin” diyerek açılan davaların takipçisi olmaya devam edecek. Duruşma salonunu dolduran avukatlar ve kadınlar, duruşma salonu dışında, evde, sokakta, iş yerinde kalbi bizlerle birlikte atan milyonlarca kadın hep birlikte “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” dedi. Duruşma salonundaki yan yana mücadele için dayanışan kadınların varlığı, kadınların bir arada olması hepimize güç ve mücadelenin devamlılığı için ilham verdi.
Ülke çapındaki çağrısıyla 28 Nisan’daki duruşmalara ülkenin her tarafından katılım sağlanması ve yetki belgelerinin toplanması için göstermiş olduğu çaba ile görüldüğü üzere; EŞİK, sadece toplumsal ve siyasal alanda değil, bu mücadeleyi hukuk alanında da sürdürmektedir. 28 Nisan’daki duruşmalar da bunun bir etabı. EŞİK, Danıştay’dan çıkacak karar ne olursa olsun İstanbul Sözleşmesi tartışmasız şekilde tekrar yürürlüğe girene kadar bu hukuk mücadelesine devam edecektir. Bu hak arayışı, Türkiye’de kendini üstün görenlerin hukukunun mu, hukukun üstünlüğünün mü hâkim olacağına dair bir arayıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, eşit yurttaşlık, şiddetsiz bir yaşam için tüm toplum adına verilen bir mücadeledir. Sadece İstanbul Sözleşmesi’ne değil, şu anda tümü risk altında olan tüm insan hakları sözleşmelerine, Anayasa’ya ve hukuka sahip çıkma mücadelesidir.
EŞİK olarak 20 Mart 2021 Cumartesi günü yayımladığımız bildiride, kararın “hukuksuz ve hükümsüz” olduğunu ilan ettiğimiz gibi yine aynı sözü söylüyoruz. “Milletin iradesiyle Meclis’te oybirliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılamaz. Meclis’in iradesi tek kişiye devredilemez. Meclis’te yasa ile kabul edilen ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca yasaları bile yürürlükten kaldırma özelliği olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerden tek kişilik kararlar ile çıkılamaz”. On yıllardır, kadın hakları savunucularının emekleriyle kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla yapılmış olan “Yasalara, Sözleşmelere Dokunma, Uygula” diyoruz.
Danıştay’daki duruşmalar sürecek, 7 Haziran’da yine Danıştay’dayız
Sözümüz, talebimiz aynı: Kadınlara karşı her türlü şiddetin ve başta kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’ların maruz kaldığı ev içi şiddetin insan hakları ihlali olduğunu belirten; devlete, şiddeti önleme ve şiddete maruz kalanı koruma yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz.
7 Haziran’da hep birlikte kadın dayanışmasını yine, yeniden öreceğiz.
Yaşasın kadın dayanışması!