İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin hukuk mücadelemiz de sonuna kadar devam edecek!
Bağımsız kadın hareketi olarak İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de onaylanması ve uygulanması süreçlerinde ortaya koyduğumuz mücadelenin kat kat fazlasını Sözleşme’den hukuksuz şekilde çekilme kararına karşı da sürdürüyoruz. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) olarak, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının açıklandığı 20 Mart 2021’den bu yana her fırsatta dile getirdiğimiz gibi; Karar hukuksuz ve hükümsüzdür. Bu görüşte buluşan pek çok kadın, kadın örgütü, baro, pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi partiler karara karşı verdikleri politik mücadelenin yanı sıra hukuki mücadeleye de başvurmuş, yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle Danıştay’da dava açmışlardı.
20 Mart itibariyle başlayan ve aşağıda kısa bir özetini yaptığımız hukuki mücadelede umudumuzu artıran gelişmeler oluyor.
19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece Cumhurbaşkanı’nın tek başına aldığı bir Karar’la (19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı) Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağı açıklandı. 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan bu Karar’ın ardından, 30 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan ikinci bir Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’nin 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla Sözleşme’nin tarafı olmaktan çıkacağı ilan edildi. Söz konusu Karar metninde Karar’ın “9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince” alındığı belirtildi. 19 Mart 2020 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı’nda dayanak gösterilen bu hüküm; bu Karar’ın duyurulmasıyla İstanbul Sözleşmesi özelinde başlayan hukuk mücadelesi için de ayrıca kritik bir önem taşıyor.
Karar sonrası; başta kadın ve LGBTİ örgütleri olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, baroların, yerel yönetimlerin, muhalefet partilerinin, hatta özel sektörün ve sanatçıların da dahil olduğu çok çeşitli eylemler gerçekleştirildi. Pandemiye rağmen milyonlarca insan hem sokaklarda hem sosyal medya üzerinden “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” dedi. Bu direngen tavrı İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde çekilmeyi öngören Karar’a karşı sergilenen hukuki mücadelede de görecektik.
Hukuki mücadele öncelikle söz konusu Karar’ın yürütülmesinin durdurulması için verildi. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme talebini 22 Mart 2021 de, yani Resmi Gazetede Cumhurbaşkanı Kararı’nın duyurulmasından iki gün sonra Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirmişti. Bu bildirimin ertesi günü EŞİK Platformu olarak, Avrupa Konseyi’ne, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişiminin iç hukuk sistemine aykırı olduğunu belirterek, yapılan bildiriminin yasallığını ve uluslararası hukuk açısından etkilerini incelemesi için çağrıda bulunduk. Takip eden günlerde tek tek kadınlar, kadın örgütleri, barolar ve muhalefet partileri temsilcileri tarafından Danıştay’a 200’e yakın dava açıldı. Açılan davalarda iki talep bir arada yer almaktaydı; Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali ve bu Karar’ın yürütülmesinin durdurulması.
Türkiye’nin Sözleşmeden çekilmesinin kesinleşeceği 1 Temmuz 2021 tarihine kadar tüm Türkiye’de eylemler ve protestolar sürdü. 19 Haziran 2021’de EŞİK’in çağrıcısı olduğu mitinge, Türkiye’nin pek çok kentinden kadınlar ve LGBTİ+lar gelip “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” dediler. Bu eylemler sürerken açılan davalardan 1 Temmuz tarihine yaklaşılmış olmasına rağmen henüz bir sonuç çıkmamış olması üzerine, 24 Haziran 2021 tarihinde Danıştay’ın sessizliğini protesto etmek için Danıştay binasının önünde buluştuk. Basın açıklaması yapmamız polis tarafından engellendi ancak yürütmenin durdurulması ve kararın iptal edilmesi için Danıştay 10. Dairesi’ne ek bir dilekçe vermeyi başardık.
Danıştay’a açılan davalarda Danıştay 10. Dairesi’nden ilk karar 29 Haziran 2021 tarihinde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener tarafından yapılan başvuru hakkında verildi. Yürütmeyi durdurma talebi Danıştay 10’uncu Dairesi tarafından üçe iki oyla reddedildi. Bu karardan bir gün sonra yani 1 Temmuz 2021 tarihinde; son güne kadar süren geniş katılımlı eylem ve protestolara rağmen Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş oldu. Takip eden günlerde yürütmenin durdurulması talepleri Danıştay 10. Dairesi tarafından aynı gerekçelerle ve yine üçe iki oyla reddedilmeye devam edildi. Talepleri reddedilen başvuruculardan red kararına itiraz edenler oldu. Ancak bu itirazı değerlendiren İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) da itirazları 5’e karşı 8 oyla reddetti.
Çekilme Kararı Hukuksuzdur
Yürütmeyi durdurma taleplerinin reddi sonrasında Karar’ın iptali taleplerinin değerlendirilmesine yani davaların esasına geçildi ve Danıştay savcılarından ilk mütalaalar gelmeye başladı. Aydın Kuşadası’nda yaşayan avukat Lalezar Nergiz ve 12 kadın adına açılan davada, Danıştay Savcısı Elmas Mucukgil Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeden çekilme Kararı’nın hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği yönünde bir görüş bildirdi. Elmas Mucukgil verdiği görüşte 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın, metninde tam da bu karara dayanak olarak verilen 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 üncü maddesi gereğince hukuka aykırı olduğunu ifade etti. Bahsedilen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesinin ilgili hükmü şu şekildeydi: “Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı Kararı ile olur.” Savcı Mucukgil, “Uygulamasını durdurma ve sona erdirme” kısmından önce kullanılan “bunların” sözcüğü ile “uygulama alanının değiştiği tespit edilen anlaşmaların kastedildiğini” vurgulayarak, cumhurbaşkanına belli durumlarda, kısıtlı yetki verildiğine işaret etti.
Cumhurbaşkanı Kararı’nda “hukuka uyarlık bulunmamaktadır” şeklinde mütalaa veren Danıştay savcılarından bir diğeri de Aytaç Kurt oldu. Kurt ilk olarak Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından açılan dava için daha sonra Ankara Barosu, Diyarbakır Barosu ve son olarak da EŞİK gönüllülerinden Avukat Selin Nakıpoğlu tarafından açılan davada aynı görüşü verdi. Anayasa’ya işaret eden Kurt, “TBMM’nin onayına bağlı uluslararası sözleşmenin kaldırılması, yine TBMM’nin tasarrufuyla mümkündür. Anayasaya göre, İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanması ve tatbikinin durdurulması veya sonlandırılması, TBMM kararıyla mümkündür” dedi.
Aynı yöndeki görüşlerden bir diğeri de Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir tarafından verildi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından açılan davada Savcı Yanıkdemir, kamu hukukunun genel ilkelerinden olan yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereğince, bir işlemin hangi usule uyularak tesis edilmişse aynı usule uyularak geri alınması, kaldırılması veya feshedilmesi gerektiğini belirtti. Mütalaasında, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine ilişkin bir kanun çıkarılmadıkça, sadece Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemeyeceğini ifade etti.
Birbiri ardına gelen ve Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptal edilmesi gerektiğini belirten savcılık görüşleri; ilk günden bugüne yaptığımız, “feshin” hukuksuz olduğuna dair açıklamalarımızı teyit etmiş oldu. Mütalaalar verilemeye devam ederken; 29 Ekim Kadınları Derneği’nden de açmış oldukları davada savcılık mütalaasının Karar’ın iptali yönünde olduğu, aynı zamanda 28 Nisan 2022 günü için kendilerine duruşma tarihi verildiği haberi geldi.
Şimdi ne olacak?
Tüm davalar gerekçeleri ile ayrı ayrı değerlendirilecek. Bu değerlendirme yapılırken, Karar’ın iptali yönündeki savcı görüşleri de dava dosyalarına eklenecek. Sonrasında dosyalar, Danıştay 10. Dairesi yargıçları tarafından değerlendirilecek ve esastan kararlar verilecek. Bu görevi yerine getirirken Danıştay’ın hukukun üstünlüğü ilkesini korumasının çok kritik ve aynı zamanda tarihi bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
İstanbul Sözleşmesi’nden tek kişinin, hiçbir gerekçe belirtmeyen tek cümlelik bir kararı ile çıkılabileceğini kabul etmek, Anayasa’nın fiilen ve toptan yürürlükten kaldırıldığını ilan etmek olacaktır. Bu aynı zamanda Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devleti ilkesinin tamamen terk edildiği anlamına gelecektir. Danıştay yargıçları, tüm bu gerçekler ışığında, Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138/1 hükmü gereğince, siyasi otoritenin her türlü etkisinden bağımsız olarak “Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre” karar vermelidir. Anayasa’nın emredici hükmü gereği Danıştay yargıçlarını, önlerindeki iptal davalarında hukuka ve vicdan özgürlüklerine sahip çıkarak karar vermeye çağırıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
Çünkü;
İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam haklarının teminatıdır.
İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetin önlenmesinin yol haritasıdır.
İstanbul Sözleşmesi yaşatır.