*Ukrayna, kendilerinden olmayanların ülkeden kaçışını önlüyor…
*Avrupa ülkeleri, sarı saçlı, mavi gözlü mülteci tercihi yapıyor…
*Holland hükümeti ve medyası ayrımcılığı sergiliyor…
Dün yayınladığım haberimde, bir Hollanda gazetesinin, İstanbul’daki muhabirine dayanarak yazdığı Türk gazeteleri ile ilgili bir haberi değerlendirmiştim.
Hollandalı muhabir, Türk medyasının, Ukrayna’daki savaşı neredeyse görmezden gelen tutumunu ve açık saçık magazin haberlerine daha çok yer verdiğini yazmıştı.
Doğru tespitler olduğu gibi, abartılı vurgulamalar da vardı. Abartının en büyüğü, Türk gazetelerinin toplamda 20 milyon tirajı olduğuydu.
Türk medyasının tutumunu, ‘Okur veya seyirci ne istiyorsa onu veriyorlar’ diye değerlendirebilirim. Peki ya Hollanda medyasına ne demeli? Hollanda medyası okur ve seyirci ne isterse değil, kendileri ne sunmak istiyorlarsa onu veriyorlar. Yani halkın uyur gezer kalmasını sağlamak için ısmarlama haberleri sunuyorlar. Bunu ben değil, Hollanda’daki akil insanlar dile getiriyor.
Bunun en son örneğini de Rusya-Ukrayna savaşında görüyoruz.
Hollanda medyası, Rus saldırısının birinci gününden bu yana, hep Batı yanlısı tutumu ile göze çarpıyor. Yorumlar olduğu gibi, haberler de kasıtlı ve abartılı yayınlanıyor.
Her sabah Hollandalı eşim ile birlikte değerlendirdiğim TV görüntüleri ve gazete yayınlarının, ne kadar da taraflı olduğu fikrinde birleşiyoruz.
Tabii ki istisnalar hariç.
Hollanda medyasında sağduyulu davranan yorumcular da var.
Örneğin, sığınmacılar konusunda çifte standartlı davranan Hollandalıları eleştiren yazarlar olduğu gibi, Ukrayna’da, ülkeyi terketmek isteyen yabancılara engel olunduğunu belirten yazarlar da var.
Örneğin, sarı saçlı, mavi gözlü mülteciyi tercih ettiklerini söyleyen ve ‘Ukraynalılar bizdendir’ diyerek evlerinde konuk etmek isteyen Hollandalılar için iki laf eden yazarlar da var.
Suriyeli ve Afgan mültecilere ‘zehir’ diyen ve ülkeye sokmayan Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve bir mülteciye çelme takan Macar gazeteci kadının çirkin davranışını hatırlatanlar da oluyor.
İsterseniz, son gelişmeler hakkında Hollandalılar’ın neler yazdığına ve neler okuduğuna bakma yerine, gelin sizlere, ‘Sığınmacılıkta çifte standart’ konusunu anlatayım.
Ukrayna’daki savaşın çıkmasından sonra, bugüne kadar bir milyonu aşkın insanın komşu ülkelere sığındıkları belirtiliyor. Batılı ülkelerin de mülteciler arasında ayrımcılık yaptığı bildiriliyor.
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Bombardımandan kaçan, Ukraynalı olsun veya yabancı olsun, herkesin AB ülkelerinde kabul göreceğini ve ülkelerine gitmek isteyenlere de yardım edeceklerini belirtiyor.
Sığınmacılara kolaylık yapılacağının açıklanması elbette ki sevindirici bir karardır. Zor durumlarda ülkelerini terketmek mecburiyetinde olan insanları böylesine kucaklamak da sevindiricidir.
Hollanda hükümetinin, 25 bölgeye 2’şer bin Ukraynalıyı yerleştirmek için 2 haftaya ihtiyaç olduğunu belirtmesi de sevindiricidir. Ama tüm bu sevindirici gelişmeler karşısında insan ister istemez soruyor: Suriyeli sığınmacılar konu olduğu zaman, bir köye yerleştirilecek 100 kişi için büyük yaygaralar koparan Hollandalılara ne oldu? Şimdi bırakın 25 köye 50 bin Ukraynalı’nın yerleştirilmesini, ‘Bunlar bizdendir, evimizde de ağırlarız’ diyen Hollandalılar neyi ispat etmek istiyorlar? Bu açıklamalardan, haçlı ruhunun canlanması hissiyatına kapılmak yanlış olur mu?
Empati, tabii ki davranışların en güzelidir. Ama, Ukraynalı Hıristiyan sığınmacıya empati, Müslüman sığınmacıya nefret belirtisi ne kadar insancıldır?
Bakınız Joke Kaviaar adlı Hollandalı bir bayan gazeteci bu konuya nasıl girmiş: “Ukrayna’dan göç etmeye çalışanların durumuna baktığımız zaman, Avrupa’nın ve haliyle Hollanda’nın ‘iltica rejimi’ ırkçılık üzerine kurulmuş olduğunu görürüz.
Başlangıçta şunu söyleyebilirim: Sığınmacıları önlemek için, Polonya ile Belarus arasında 180 km. uzunluğunda ve 5 metre yükseklikte bir duvar örülmektedir. Demek oluyor ki, sığınmacılara karşı şiddet de kullanılacaktır.”
Kaviaar bu konudaki inanılmaz iddialarını sürdürüyor.
Bu konularda açıklamalar yapan pek çok Avrupa üst düzey yöneticisi var. AA’nın yayınlarına göre, bu konudaki görüşler şöyledir:
Avrupa Birliği Komisyonu sözcülerinden Anitta Hipper, Ukrayna’daki savaştan kaçarak AB ülkelerine girmek isteyen mültecilerin ayrımcılığa uğradıklarına yönelik haberlere ilişkin bir soru üzerine, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bombalarından kaçan herkes AB ülkelerine gelebilir. Barınmak isteyen herkesi koruyacağız ve ülkelerine gitmek isteyenlere yardım edeceğiz.” dediğini belirtti.
“AB üyesi ülkeler, Ukrayna’daki savaştan kaçıp sınırlarına gelen herkese eşit muamele sağlanması taahhüdüne bağlıdır.” ifadesini kullanan Anitta Hipper, bunun uluslararası yükümlülüklerle uyumlu olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Ukrayna’daki şiddetten kaçan herkesin uyruğuna, etnik kökenine veya derisinin rengine bakılmaksızın AB’ye erişimine izin verilmelidir. Üçüncü ülke vatandaşlarının güvenli şekilde gelmelerinin sağlanması için tüm seviyelerde AB üyesi ülkeler, Ukrayna ve Moldova ile temastayız. AB, Ukrayna’daki savaştan kaçan herkese erişim imkanı verilmesine inanmaktadır.”
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitri Kuleba’nın sosyal medyada yaptığı, “Tahliye arayışında olan Afrikalılar dostlarımızdır ve evlerine güven içinde dönmek için eşit fırsatlara sahip olmalıdır.” açıklamasını alıntılayarak kendi hesabından paylaşımda bulundu.
Borrell, Twitter mesajında, “Kuleba’nın mesajı çok açıktır: Ukrayna’dan tahliye arayışındaki Afrikalılara, evlerine güvenle dönmeleri için eşit fırsat sunulmaktadır. Ukrayna hükûmetinin bu konudaki çabalarına müteşekkiriz.” ifadesini kullandı.
Birleşmiş Milletler’in Cenevre Ofisi’nde düzenlenen basın toplantısında, konuyla ilgili soruları cevaplayan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sözcüsü Shabia Mantoo ise, “Kimse mülteci olmak istemez. Hiç kimse evinden zorla ayrılmak ve güvenlik arayışı içinde kaçmak zorunda kalmak istemez. Bu gerçekten yıkıcı bir durum.” dedi.
Sözcü Mantoo, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu durum, Ukrayna’dan gelen mülteciler, Afganistan’dan gelen, Suriye’den gelen ve diğer ülkelerden gelen mülteciler için de gerçekten trajik bir durumdur. Yani asıl mesele, günün sonunda hatırlamamız gereken, hepsinin insan olduğudur.”
Nefret söylemlerinin mültecilerin yaşamını tehlikeye sokabileceğini vurgulayan Mantoo, “(Mültecilerin) Kimliklerinin ne olduğu, nereden geldikleri önemli değil. Biraz daha insancıl ve merhametli olalım.” çağrısı yaptı.
ALMANYA DA RAHATSIZ
Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Andrea Sasse ise, Berlin’de düzenlenen basın toplantısında, “Ukrayna’dan gelenlerin AB sınırlarında ayrıldığı ve Avrupalı görünümünde olmayanların AB’ye alınmadığı” yönünde haberler bulunduğunu hatırlatıp, Alman hükümetinin bu konudan bilgisi olup olmadığı yönündeki soruya cevap verdi.
Bu haberleri bildiklerini anlatan Sasse, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada buna işaret ettiğini belirtti.
Sasse, “Bu haberler doğruysa elbette korkutucudur ve bu tür davranışlar bizim için kesinlikle kabul edilemez. Aynı kurallar ayrım gözetmeksizin mülteciler için geçerlidir.” dedi.
Bu tür olayların gerçekleşmemesi için ne şekilde kontroller yapıldığına ilişkin soruyu Sasse, “Biz haberleri biliyoruz. Bu konudaki tutumumuzu burada açıkça ifade ettik. Somut olaylar olursa bunları kaydederiz. Ancak bunun ötesinde genel olarak kontroller konusunda bir şey söyleyemem. Böyle haberler var, bunlara uygun tepki veriyoruz ve sert bir şekilde kınıyoruz.” diye yanıtladı.
Almanya İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Maximilian Kall ise, AB üyesi ülkelerin İçişleri Bakanları kapsamında yapılan görüşmelerde, diğer üye devletlerin de Ukrayna’dan kaçan tüm insanların sınırı geçmelerine izin verileceği taahhüdünde bulunduğunu ifade etti.
Knall, Ukrayna’dan şimdiye kadar 6 bin kişinin Almanya’ya ulaştığının kayıt altına alındığını, ancak AB içinde düzenli sınır kontrolleri olmaması nedeniyle daha fazla insanın ülkeye geldiğinin varsayılabileceğini söyledi.
İnsanların Ukrayna’dan AB ülkelerine vizesiz girebileceğini ve iltica sürecinden geçmelerinin gerekli olmadığını ifade eden Knall, AB’ye üye ülkelerin İçişleri Bakanlarının bir araya gelerek bu sürecin hızlı işlemesine ilişkin karar almasının beklendiğini bildirdi.
European Stability Initiative (ESI) Başkanı Gerald Knaus, dünyanın Suriye Savaşı’nın yol açtığı göç dalgasından da büyük bir göç kriziyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Knaus ayrıca Avrupa’da yaşanan göç krizlerinde çifte standart izlendiği yönündeki iddialara da cevap verdi. Knaus, Ukraynalı mültecilere yönelik empatinin, “onların daha iyi tanınmalarından” ve “yakın komşuluk ilişkilerinden” ileri geldiğini öne sürdü.
Rusya-Ukrayna savaşı 1 milyon Ukraynalının Avrupa’ya göç etmesine neden oldu. Bu süreçte Ukrayna’dan kaçan farklı ırklara mensup mültecilere yönelik ayrımcı uygulamalar gündem olmaya devam ediyor. Ukrayna’dan ayrılmaya çalışan Afrika kökenlilerin Polonya sınırında ırkçı muameleye maruz kaldığı iddiaları basına yansımıştı. Avrupalı medya mensupları ve akademisyenlerin Ukraynalı göçmenleri “sarışın, mavi gözlü ve Avrupalı” olmalarından ötürü iltica hakkına sahip oldukları söylemleri kamuoyunda tepki yaratmıştı.
Ukrayna’dan yaşanan kaçışlar Suriye Savaşı’nın neden olduğu göç dalgasını hatırlatırken bu yeni göçmen krizine yönelik sadece Avrupa medyasının değil kurumlarının da yaklaşımındaki farklılık mültecilere “çifte standart” uygulandığı yönünde iddialara neden oluyor.
Dün Avrupa Komisyonu Yugoslavya Savaşı’nın akabinde alınan ve savaş sonrası Avrupa’ya göçmen kabulünü kolaylaştıran kararı yıllar sonra ilk kez Ukraynalı göçmenler için yürürlüğe koydu. Buna göre Ukraynalı göçmenler özel koruma statüsüyle iltica statüsü almaya gerek kalmadan ilgili ülkelerce kabul edilecek. Önce 1 yıl için geçerli olan “koruma statüsü” 3 yıla kadar uzatılabilecek. Koruma statüsü Ukraynalı göçmenlerin sosyal yardıma erişimi ve çalışma iznini verilmesini de kapsıyor.
Söz konusu tartışmalar bağlamında Türkiye-AB arasındaki 18 Mart Mutabakatı’nın mimarı olarak da bilinen ESI Başkanı Gerald Knaus, gündemdeki soruları yanıtladı.
-Yeni bir mülteci krizi kapıda mı?
“Hâlihazırda İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük mülteci krizine şahit oluyoruz. Bir hafta içinde 1 milyon kişi AB’ye ve Moldova gibi Ukrayna’nın komşu ülkelerine giriş yaptı. Bu durum devam ederse birkaç hafta içinde, dünyadaki en büyük mülteci krizi yaşanabilir. Hatta Suriye krizindekinden bile büyük olabilir.
Suriye’de savaş başladığında Türkiye nasıl çok sayıda mülteciyi kabul ettiyse Avrupa da şu anda benzer tepkiyi veriyor. AB Ukraynalılar için sınırlarını açmış durumda. AB Ukrayna’da mukim -Ukraynalı olmasa bile- herkesin AB’ye giriş yapabileceğine karar verdi. AB halklarında oldukça büyük bir mobilizasyon ve empati var. UNHCR’ın son verilerine göre şu anda 1 milyon, ekseriyeti kadın ve çocuklardan oluşan mülteci var. AB bu mültecilere sahip çıkacak. Mültecilere sığınmacı statüsü için başvurmak zorunda kalmadan tüm AB içinde bir yıllık oturum izni verilecek.”
-Avrupa neden Ukraynalı mültecilere özel muamele gösteriyor?
“Buna katılmıyorum. Şu anda insanların tanıdıkları, bildikleri komşularına yardım etmek istemeleri oldukça normal bir durum. Avrupalı insanlar Ukrayna’yı daha iyi tanıyorlar, Afganistan’la ilgili çok bir bilgileri yok. Tıpkı Türkler gibi. Türkler Suriyelileri daha iyi tanıyorlar, öte yandan Yemen’deki insanlara dair çok bir şey bilmiyorlar. Kolombiya’da da aynı şekilde. Onlar da Venezuelalıları tanıyorlar ancak Orta Doğu hakkında pek bilgileri yok. Yani bu üç örnekte olduğu gibi, Avrupalılar, Kolombiyalılar ve Türkler başka gidecek yeri olmayan bu komşuları ile kendilerini daha çok özdeşleştirebiliyorlar. Tanıdığınız insanla tanımadığınız insan arasında sizin için fark vardır. Yine de herkesin insan haklarına saygı duymak zorundasınız. Mülteci Konvansiyonu herkes için geçerlidir. Ancak tanıdığınız komşularınıza dokunulduğunda ve bunun bir saldırı olduğunu bildiğinizde onlar için empati beslersiniz ve bu normal bir insan davranışıdır.”
-Suriyeli mültecileri bir tehlike olarak gören Avrupa kamuoyu neden Ukraynalıları kolayca kabullendi?
“Suriyeli mülteci krizini hatırlarsak Almanya bir yılda 1 milyon mülteciyi kabul etti. O zaman da toplumda benzer bir harekete geçme ve empati mevcuttu; İsveç’te, Almanya’da Avusturya’da. Sanırım ikisi arasındaki fark şu: İnsanlar ülkelerine gelen mültecilerin hikayelerini bilmeye ihtiyaç duyuyorlar. Alman medyasında Esed’in gaddarlığı ile ilgili çok haber bulursunuz. Bu haberlere Polonya ya da Macaristan’da rastlamazsınız. İnsanları korkutmak kolaydı, popülistler çok tanımadıkları Müslüman mültecilerle ilgili korku atmosferi yaratıyorlardı. Bu bir bahane değildir ancak durumu açıklar ve ne yapılabileceğine dair bir yol sunar.
İnsani iletişiminiz olmadığında korku atmosferi ve ön yargılar oluşturmak kolaydır. Türkiye’nin dünyada bu zamana kadar en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olduğunu unutmayalım. Ama Almanya da ilk 5’teydi ve Almanya daha çok Müslüman mülteciye kapılarını açtı. Yani Almanya, İsveç ya da çok sayıda mülteci kabul eden ülkeler söz konusu olduğunda bir çifte standart olduğunu kabul etmiyorum. İnsanlar her yerde aynıdır. Güçlü bir dayanışma hissiyatı için ortak bir hikâyeye ihtiyacınız vardır, kimle dayanıştığınızı tanıdığınız. Bu hikaye de hem medya da hem kişisel iletişimimiz ile gördüğümüz, duyduğumuz algıların bir sonucunda oluşur.”
-Ukrayna’dan kaçan mültecilere muamelede çifte standart iddialarına ne diyorsunuz?
“Ukrayna’dan kaçan ve AB tarafından koruma altına alınan kişilerin seçilmesinde ırkçı bir tutum söz konusuysa burada tabii ki endişelenmek gerekir. Ancak kurallar ve Avrupa Komisyonunun önerileri oldukça açıktır. ‘Ukrayna’da olan herkes AB’ye girme hakkına sahiptir’ der. Kiev’deki Afrikalı öğrenciler, Azerbaycanlı işçiler, Afganistanlı sığınmacılar… Ukrayna’da olan herkes AB’ye girme hakkına sahip şu an. Kural budur. İlginç bir şekilde Ukrayna Dışişleri Bakanı bir tweet attı. Şu anda gözetmesi gereken birçok sorunu olmasına rağmen AB’ye ‘Ukrayna’da yaşayan Afrikalı misafirlerimiz dahil lütfen herkesi kabul edin.’ dedi. Bu da kesinlikle AB’nin yapması gereken şeydir.”
-Yunanistan Başbakanı Miçotakis bugün Ukraynalı mültecileri kabul etmeye hazır olduğunu söyledi. Geçmişte Suriyelilere yönelik böyle bir tutum yoktu.
“Burada iki mesele var. Ukrayna ve diğer örnekler için zamanlara baktığımızda farklı uygulamalar görürüz. Ukraynalılar Avrupa’da vizesiz seyahat hakkına sahipler. Avrupa’da kimse onları içeri kabul etmek için bir karar vermek zorunda değil. Hepsinin 3 ay boyunca turist olarak gelmeye zaten hakkı var. Şu an tek soru: Avrupa’daki tek sorun vizesiz seyahat iptal mi edilmeli? Bunu kimse yapmak istemez, doğru olan da bu. Yani Ukraynalılar için böyle bir karar verme gibi bir durum söz konusu değil. AB 2017’de Ukrayna vatandaşları için vize serbestisi kararı vermişti. Bu da Ukrayna krizinin neden farklı olduğunu açıklıyor.”
ISMARLAMA GÖRÜNTÜLER
Savaşlarda tarafların yaptıkları açıklamalar hiç güvenli değildir. Her iki taraf da yalan bilgilerle halkına ve ordusuna moral vermeye çalışır. Bir taraf şu kadar kişi öldürdük derken, diğer taraf bunu yalanlar. Bazen de ısmarlama görüntüler ortaya serilir.
Örneğin, Rus bombardımanının başladığı ilk günün akabinde, Ukrayna tarafından dünyaya bir fotoğraf gösterilmiştir. Bu fotoğrafta, atılan Rus bombasından yaralanmış olan bir kadın görülmektedir. Kadının başı sarılı ve yüzü de kan revan içindedir.
Bu fotoğrafın dağıtılmasındaki amaç, ‘Bakın sivil halk ne durumda’ mesajı vermektir.
İşte, Ruslara göre bu fotoğraf ısmarlama olarak çekilmiştir.
Zira aynı kadının, birgün sonra da elinde silah ile Ruslar’a karşı savaşmak için yola çıkışı fotoğraflanmış. Ruslara göre, kadının yaralı fotoğrafındaki kan, nar suyu imiş. Kadın aynı zamanda tiyatrocuymuş.
Fotoğrafı inceleyen uzmanlar da, bomba ile yaralanan bir başın görüntüsünün böyle olmayacağını ve kan diye yutturulmaya çalışılan maddenin kan olmadığını belirtmişler.
Eeee, işte bir tarafın iddiası, diğer tarafça böyle yalanlanmaktadır.
Savaşlarda olur böyle şeyler.