Kültür-Turizm

Tek parti dönemi yönetim krizleri (Köşe yazısı)

TARİHTEN DERSLER- TEK PARTİ DÖNEMİ YÖNETİM KRİZLERİ

1946’DA “DEMOKRASİYE GEÇİŞ” LE GELEN CHP’NİN  7. KURULTAYINDA   KENDİSİNİ  OTOKRİTİĞİ

Süleyman KOCABAŞ

 Tarihçi Yazar

kocabassuleyman@gmail.com 

I.BÖLÜM

CHP 7. Olağan Büyük  Kurultayının Tarihi Önemi

       Cumhurbaşkanı ve Milli Şef İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945 Gençlik ve Spor Bayramı konuşmasında, “Demokrasiye Geçilecek” vurgusu yapmış, ardından bunun esası olan  yeni partiler kurulmaya  başlanmış, bunların içinde en güçlüsü olarak Demokrat Parti  Celal  Bayar –Adnan Menderes ikilisi  ve arkadaşları tarafından 6 Ocak 1946’da kurulmuş,    21 Temmuz 1946’da “Baskın Seçimler” e gidilerek, “hakim denetiminde olmayan hileli seçimlerle” denilerek CHP iktidarını korumaya devam  etmiştir. Ardından da adı geçen partinin  olağan kurultay günü geldiği için 17  Kasım – 4 Aralık 1947’de 7. Olağan Büyük Kurultayı  782 delegenin katılımıyla Ankara’da yapılmıştı.

     CHP Genel Başkanı İnönü ve Kurultay Başkanı Sivas Milletvekili Şemsettin Günaltay yaptıkları  açış konuşmalarında, bu kurultayın önceki kurultaylardan farklı olarak tam anlamıyla “Demokratik  bir kurultay” olacağından bahisle, Kurultay  delegelerine  hiçbir tesir altında kalmaksızın “sansürsüz”  konuşma hakkına sahip olduklarını  ilan etmişlerdi.

     Delegeler, bu konuşmalardan aldıkları cesaretle, “yumdum gözümü, açtım ağzımı” kabilinden , CHP’nin 1923 – 1946 zaman dilimini kapsayan “Tek Partili  Cumhuriyet Dönemi” ni alabildiğine eleştirmişler, yapılan hataları bir bir sıralayarak, partinin ve ülkenin selameti için nelerin yapılması gerektiğini  açık açık söylemişler ve Kurultayın sonunda “CHP’yi  Demokratikleştirmek” e yönelik 7 maddelik yeni kararlar alınmıştır.

   “Demokrasiye Geçiş” ile birlikte CHP adeta “yeniden kuruldu”. Önceden ismi var fakat cismi yoktu. Hele, 1935’de  Faşist İtalya ve Nazist Almanya’dan taklitçilikle “Parti Devlet Bütünleşmesi” ile neredeyse tamamen ortadan kalktı. Çünkü, Devlet  tam anlamıyla partinin, parti de Devletin içine girmiş, genel başkanları “Şeflik” sıfatlarıyla “Değişmez Genel Başkan” ilan edilmişlerdi.  1938’da Atatürk ölünce Cumhurbaşkanı olarak İnönü seçildi. Bu süreçte  Atatürk’e  “Ebedi Şef” sıfatı verilirken, , Cumhurbaşkanı İnönü’ye de  yine “Değişmez Genel Başkanı” olarak “Milli Şef Sıfatı” verildi.

     CHP’lilerin kendi itiraflarıyla “Partide  Şef ne derse o olur” deniliyordu. Bu tam anlamışla, demokrasiden  uzak ve “faşist” görünümlü bir rejimdi. CHP’nin da tam bir parti haline gelmesi “Demokrasiye  Geçiş” ile birlikte oldu.  Bu “faşist rejim” de  yaşanan “yönetim krizleri” nden bahisle, CHP’’nin âdeta yeniden kurulması  ve tam parti haline gelmesi  7. Büyük Kurultay’ın toplanmasıyla kendisini göstermeye başladı.   Bu sebepten, adı geçen Kurultay’ın   diğer kurultaylardan farklılığı ve tarihi önemi bundan kaynaklanmaktadır.

            Şimdi, Kurultay tutanağından  aldığımız iller delegelerinin partilerini otokritiğe  yönelik  yaşanan “yönetim krizleri” ni dile getirmeleri ve partilerini yeniden  kurmalarına  yönelik olarak   konuşmalarından parçalar aktaracağız.

                               “Halka Önem Verilmedi. Merkezin Diktası Hâkim Oldu”

        Rahmi Erdem (Manisa Delegesi): “Partimiz millete dayandığı ve Ocaklardan başlayarak Kurultay’a gelen millet delegelerinin öz kaynağı olduğu halde, şimdiye kadar bucak, ilçe ve il delegelerine önem verilmemiş, her biri birer köşede saklanmış bulunmaktadır.

       İşte bu acı hakikat karşısında bir acı olaydan bahsetmek istiyorum: Bir köye gittiğim zaman orada topladığım arkadaşların bize söylediği şu oldu: ‘Şimdiye kadar ne yaptınız, bizim hangi dileklerimizi yerine getirdiniz ki, size şikayetlerimizi söyleyelim… Bu bizim için bir acı hakikat değil midir?” (CHP Yedinci Büyük Kurultayı Tutanakları, Kasım –Aralık 1947, Ulus Basımevi, Ankara, 1948, s.  125)

       Cevdet Baykan (Kocaeli Delegesi): “Muhterem arkadaşlar, bizim burada göreceğimiz dava yalnız Parti’nin tüzük ve programı ile Sayın Genel Sekreterin raporu davası değildir. Dava, memleket davasıdır. Parti davası ve Halk Partisi’nde şahıs ve zihniyet değiştirme davasıdır.

       Arkadaşlar, yirmi yılda CHP’nin Ocak teşkilatından başlayarak yüksek kademelerine kadar aynı ve değişmez şahısların işbaşında kaldıkları, gedikli (imtiyazlı hizmetli sınıfı) olarak hısım ve akrabalarıyla Parti’yi tasarruf ettikleri, halkın düşünce ve ruhunu duymadıkları, anlamadıkları içindir ki, Halk Partisi karşısına muhalif bir parti çıkınca, saklanamaz, inkar edilemez bir buhranla baş başa kalmıştır.

       Arkadaşlar, biz artık merkezin diktası altında, yüzlerini görmediğimiz, tanımadığımız birtakım sayın zevatın Büyük Meclis’te bizi temsil etmelerini istemiyoruz. Biz, bizden olan, bizi anlayan, dinleyen, bizimle gülüp ağlayan, sayemizde milletvekili olduğu zaman bir Tanrı selamını bizden esirgemeyen, Parti kongrelerinde tren saatini dört gözle bekleyip, kongre ortada iken kalkıp gitmeyen, dinamik, enerjik ve vefalı vatandaşların Büyük Millet Meclisi’nde daha çok yer almalarını gönülden istiyoruz.

       Bu itibarladır ki, artık CHP kademe ve saflarında nöbet değiştirme ve bu nöbeti layık olanlara verme zamanı gelmiştir. Bu nöbeti teslim etmemiz mukadderdir.” (s. 124)

       Dr. Fahri Ecevit (Kastamonu Milletvekili): “Ben Parti teşkilatına girdiğim zamandan beri devlet mekanizmasının, halkın müracaatı karşısında bu müracaatın dikkate alındığını ve kendisine ikna edici cevap verdiğini söylemedim. Bu, partinin nazarında sevgisini azaltmaktadır. Ve bu itibarla bu nokta çok önemlidir.

       Şimdi, bu hamleyi yaptıktan sonra (çok partili hayata geçtikten) esas amaca varmak için iki esaslı şart vardır: Birisi, Partimizin hareketlerini düzenlemek, diğeri halkı kendisini ısındırmak için ona doğru gitmektir. Bu da halkın ihtiyaçlarını dinlemek ve onu tetkik etmekle olur…

       Arkadaşlar, muhakkak ki, halkımız Parti’ye karşı küskünlük göstermektedir. Halka hiç kıymet vermediği ileri sürülmektedir. Halk, Parti’nin evladıdır. Bir anne çocuğuna meme vermediği zaman çocuk nasıl ölürse, Partimiz de evladı ile meşgul olmadığı takdirde o evlat ölür. Bu itibarla esaslı davamız bu olmalıdır.” (s. 1312)

       Muhterem Evimay (Ankara Delegesi): “Şükranla görüyoruz ki, bilfiil hürriyet ve demokrasi hayatına girmiş bulunuyoruz. Bir zamanlar ayırma ve tayin usulleri ile seçilen milletvekillerimiz ile halk arasında geniş mesafeler vardı ve bunun neticesi, kendilerini yüksek sandalyelerde görenler halkın sözünü ve dileğini işitmez olmuşlardı.” (s. 405)

                      “Parti – Devlet Bütünleşmesi İyi Olmadı. Vatandaşa Kötü Muamele Yapıldı”

        Kemal Kefeli (Trabzon Delegesi): “Arkadaşlar, gözlerimizi geçmiş yılların olaylarına çevirirsek, orada hayret verici levhalar arasında önemle üzerinde durulacak noktalardan biri de Parti teşkilatının Devlet teşkilatının eline verilmiş olmasıdır. Bu oluş, Parti’yi Devlet otoritesinin tesiri altında bırakmış ve sonuç olarak Partimiz parti hüviyetini kaybetmek tehlikesini göstermiştir.

     O günlerden kalma bir alışkanlıktır ki, Partimiz Devlet murakabesini tam ve doğru bir şekilde yapmak şansını kaybetmiştir. Bu kaybediş, memuru, amiri, yani kendini millet hizmetine vermiş vatandaşları, herhangi bir kayıttan âzâde (serbest) telakki etmek hissini yaratmıştır.

       Devlet murakabesi, müfettiş murakabesi yanında en kuvvetli murakıbın vatandaş murakabesi olduğu unutulmuştur. Devlet kapılarına giden vatandaşlar fena muamele görmek korkusu ile tir tir titremişlerdir. Fenalığı, köktü hali görülen memurlar yerlerinden alınarak fenalığı daha çok yapabilecek, hakikatte iyiye, doğruya, medeniyete, refaha, tatlı söz ve tatlı işlere hasret çeken Doğu bölgelerine atılmışlardır. Bütün devlet kusuru olan bu oluşlar Partimize maledilmiştir…

       Arkadaşlar, Partimizin içinde şahsi menfaatten başka bir şey düşünmeyen bazı insanların fena hareketlerine hoşgörülü bakmak hususu gerçek particileri rahatsız etmektedir. Partimiz icabında adam feda etmenin lüzumuna kani olarak hareket etmemiştir. İdare – i maslahat siyaseti, Partimizin şiddetle, nefretle ret edeceği bir siyaset olmaktan çıkarılmamıştır.

       Partinin alt kademelerinden gelen önemi küçümsenmek suretiyle vatandaş önünde Parti sorumluluğunu omuzlarına almış kimseler dikkate alınmamıştır. Daha çok milletvekillerinden seçilen Parti Müfettişleri tek Parti sisteminin durgun, hareketsiz tiplerine örnek olacak çalışmalarla etrafındaki enerjik elemanların çalışma arzularını kırmıştır.” (s.123 – 124)

                                               “Parti ve Hükümet Millete Ters Düştü”

       Mahmut Teker (Samsun Delegesi): “Parti idaremiz şu veya bu zihniyet ve düşünce ile kış uykusuna yatmış; hükümet de kendisini her şeyin üstünde addederek, Millet ile Hükümet arasında bir uçurum, hatta büyük bir girdap husule getirmiştir. Böylelikle de, bütün şikayetlere kulaklarını tıkamış, müştekilere (şikayetçi), mücrimden (suçlu)  aldığı cevabı vermek suretiyle, idare-i maslahat siyasetine sapmıştır.

       Bu suretle kanunların hükmünü ve kutsiyetini vatandaş nazarında sıfıra indirmiştir. Bu durum karşısında vatandaş kendi medeni haklarının gerçekleşmesi için bir melce (sığınak), bir kurtarıcı aramıştır.

       Arkadaşlarım, bu durum içindir ki, muhalefet partisinin bir çığ gibi büyümesi, vatandaşların bilerek bilmeyerek muhalefet partisi safında yer almasına sebep olmuştur.” (s. 174)

                                                         “CHP’de Askerce İdare Var”

      Şükrü Nayman (Kayseri Delegesi): “Arkadaşlar, Parti olarak irtikap (günah işleme) edilen hatalarımız var. Hükümet olarak yapılan hatalarımız var. Bunları açıklamaya mecburuz. Parti olarak yapılan hatalarımız, Parti’nin askerce merkezden verilen emirlerle idare edilmiş olması keyfiyetidir. Artık buna son vereceğiz. Merkezden idare edilen, yukarıdan gelen bir tazyikle Parti idare edilemez.” (s. 93)

                        “TBMM Hükümetleri Denetleyemedi, Bakanlar Kendine Buyruk”

         Sinan Tekelioğlu (Kahramanmaraş Delegesi): “Arkadaşlar, hastalık idaresizliktir.  Arkadaşlar, hastalık kanuna uymamaktır. Arkadaşlar, elimizdeki Anayasa’nın hükmüne uyarak bir hükümet kuramadık… Bir tarafta parti, bir tarafta da partiye hâkim olmak isteyen hükümet var… Bu hükümet esaslı olarak BMM’nin murakabesi altındadır. Ancak BMM, hükümeti murakabe hakkına sahip iken, bu hakkını şimdiye kadar kullanmadığından dolayı iş bu vaziyete düşmüştür…

       Bakanların görev ve sorumluluklarına dair bir kanun yapılmamıştır. Onun için Bakanlar istedikleri gibi iş yapmışlardır. Hakikat budur arkadaşlar, bunda darılacak, gücenecek bir şey yoktur.” (s. 105 – 106)

                                   “Hükümetin Murakabesi, Parti’nin Otoritesi Yok”

        Yakup Güler (Kırklareli Delegesi): “Bir arkadaşımızın dediği gibi irtikap (rüşvet), iltimas (adam kayırma), ihtikar (karaborsa)  almış yürümüştür. Cumhuriyet Hükümetleri murakabeyi (kontrolü) kaybetmişlerdir, murakabe yapılamamıştır. Bunun sebebi Parti otoritesinin olmayışındandır.  Parti otoritesini Hükümete gösterememiştir, hatta kaptırmıştır. Bu suretle elbette ki, program yürümez.” (s. 151)

        “Mahkeme Kararları Uygulanmıyor. Kanunlar Acizler İçin Var. Devletin Kanunsuzluğu”

        Mahmut Teker (Samsun Delegesi): “ Arkadaşlar, mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olarak verdiği ilamlar (bildirme) asla yerine getirilmemektedir. İcra işlerimiz tamamen terkedilmiş bulunmaktadır.

       Devlet, Tahsili Emval (mallar) Kanunu çıkarmıştır. Bu kanun devlet alacağı için ferdin, fakir fukarının yatağını, yorganını satarak aldığı halde kendi borcunu, çeşitli zorluklara ve formalite içinde boğmak suretiyle ödememektedir.

       Bu sebepten soruyorum: ‘Kanunu ceza acizler için mi vardır?” Bu eski bir sözdür. Kanun yalnız fakir fukaraya değil, devlete de tatbik edilmelidir.” (s. 175)

                    “Partisiz İdareden Partili İdareye Geçtik. CHP Şimdi Parti Kimliğini Kazandı”

         Enver Balkan (Kocaeli Delegesi):  “Tek Parti dediğimiz CHP 24 yıl ülkeyi idare etti sanıyoruz. Ne münasebet?  Cumhuriyet Halk Partisi şöyle etti, böyle eyledi, şunu yaptı, bunu başaramadı gibi tenkitlere koyuluyoruz; kuru iftira.

       CHP diye bir zümre vardı. Fakat hiçbir şeye karışmazdı. Atatürk ne dilerse, İnönü ne dilerse o olurdu. Esasen CHP özleseydi de işe karışamazdı. Çünkü ismi var, cismi yoktu. Parti, her bakımdan birbirine zıt insanları, içtihatları başka başka insanları bir Şef idaresi altında bir araya toplamıştı…

       Bunun içindir ki, ‘Tek Partili sistemden çok partili sisteme geçtik’ sözü ve düşüncesi hiçbir realite ifade etmez. İşin doğrusu su şudur ki, sadece parti hayatına, hakiki partiler hayatına giriştik. Demokrat Partisi kadar,  Cumhuriyet Halk Partisi de kendini kurmak, programını yapmak, teşkilatını başarmak yolundadır… Her iki parti de henüz kurulmak yoluna girdikleri içindir ki, sürtüşmeler sert, mücadele çetin oluyor. Eğer daha önce tam anlamıyla bir CHP işbaşına gelmiş bulunsaydı, daha doğrusu CHP kendini bulduktan sonra bu işe girişilseydi bugünkü buhranı bu derece şiddetli hissetmezdik. Tek parti idaresini bırakıp çift partili sisteme girmedik, partisiz idare şeklini terk ederek partiler kurmaya çalışıyoruz. Vazifemiz bundan dolayı ağırdır, sarsıntı bunun için uzun sürüyor.” (s. 97 – 98)

       Delegeler, “yönetim krizinden” olarak” daha başka,   “Köylü milletin  efendisidir” denildiği halde ona “efendi muamelesi yapılmadığı”, “gençliğin hiçbir sonunun halledilmediği” ,  “Hatır ve gönül sayarak iş yapıldığı”, “ülkeyi kırtasiyecilik belasının sardığı”, “Halkevlerinin başarısız olduğu”, “Komünizmle  yetersiz  mücadele yapılmadığı” vb.  konularını dili getirdiler. BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu