TUNÇ BAŞARAN’IN HAYATI BELGESEL FİLM OLUYOR
Türk Sineması’nın kült filmleri arasında yer alan “Uçurtmayı Vurmasınlar” ve “Piano Piano Bacaksız” gibi yapımların yönetmeni ve senaristi Tunç Başaran’ın hayatı, Bandırma Belediyesi’nin katkılarıyla belgesel film haline getiriliyor.
Altın Koza, Altın Portakal ve Sadri Alışık Sinema Onur Ödüllerinin sahibi, Yeşilçam’ın unutulmaz Yönetmeni Tunç Başaran’ın hayatı belgesel film oluyor. Tunç Başaran’ın filmlerinde vurguladığı sevgi temasına uygun olarak, “Ölümsüz Olan Sevgidir,” adını taşıyacak olan belgesel, ünlü yönetmenin özel hayatına ve kariyerine odaklanacak.
Belgesel ağırlıklı olarak Tunç Başaran’ın arkadaşları, dostları ve ailesiyle yapılan röportajlardan oluşacak. Bandırma Belediyesi’nin en büyük paydaşlarından biri olduğu belgeselin çekimlerine Bandırma Belediye Başkanı Av. Tolga Tosun da konuk oldu. Tunç Başaran Kültür Merkezi’nde devam eden çekimlere katılan Belediye Başkanı Av. Tolga Tosun, burada ünlü yönetmenin kardeşi Meriç Başaran, belgeselin yönetmenleri Zeynep Bayraktutan ve Gökhan Kasapoğlu ile bir araya geldi. Belediye Başkanı Av. Tolga Tosun, kameraların önünde Tunç Başaran ile olan tanışma hikayesini ve anılarını anlatırken ünlü yönetmenin hatırasını yaşatacak olmaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade etti.
Belgesel, Bandırma’da ve İstanbul’da yapılması planlanan ilk gösterimlerin ardından TRT tarafından TRT Belgesel’de de yayınlanacak.
İSTANBUL’UN KALBİNDEKİ EJDER Kaybolan çocukluğumu arıyorum…
Yazar Güneş Altunkaş, İstanbul’ un Kalbindeki Ejder adlı dördüncü kitabıyla yine alışılmış kalıplarının dışına çıkıyor. Farklı tarzıyla yeni bir anlatım dili kullanarak yazdığı romanı “İstanbul’ un Kalbindeki Ejder” dram türünde olup ilk defa yapay zeka kullanılarak yapılan kitap kapağı özelliğine sahip, gerçek bir değişim hikayesidir.
Güneş Altunkaş’ ın Destek Yayınlarından çıkan yeni romanı İstanbul’ un Kalbindeki Ejder’in tanıtım lansmanı The ORGANICS by Red Bull’un % 100 doğal içerikli lezzetleri ve muhteşem boğaz manzarası eşliğinde CVK Park Bosphorus Hotel İstanbul’ da yapıldı. Katılımın oldukça yüksek olduğu davette iş ve sanat dünyasından Varol Yaşaroğlu, Ufuk Altunkaş, Bestemsu Özdemir, Zehra Öney, Gökhan Alacahanlı, Buse İskenderoğlu , Dilara Acar gibi birçok isim yer aldı.
Gecede açılış konuşması yapan yazar, öncelikle üretmek ve paylaşmanın mutluluğa katkısına vurgu yaptı. Kitaplarını yazarken sonunu bilmediği bir yolculuğa cesaretle çıktığını, kitapları okurlara ulaştığında ise adeta ekmeğini bölüştüğünü hissettiğini belirtti. Sevmek, düşünmek ve anlamanın sadece duvar yazısı olarak kalmamasını, insanın anlamlarını ezbere bildiği bu kelimeleri gerçek hayata da yansıtması gerektiğini söyledi.
Konuşmasında İstanbul’un Kalbindeki Ejder adlı yeni romanının hikayesine değinen Altunkaş, doğduğu günden beri puslu bir pencereden bakan, hayata karşı soruları olan ancak cevapları olmayan yirmi yaşında obezite hastası İstanbul adlı genç bir kadının daha çok küçük yaştayken elinden alınan çocukluğunu arayışına tanıklık edileceğini söyledi. Tüm dünyada herşeyin fazlasının zehir olduğu bilindiği halde fark edilme arzusu için genç bir kadının dünyadaki kütlesini daha da büyütmek adına gösterdiği büyük çabaya tanıklık edecek okurların, yaşam ve ölüm arasında geçen çatışması bol bu hikayenin sonunda fazlasıyla şaşıracaklarını dile getirdi. Hikayenin baş kahramanı İstanbul’ un ağzından yazılan hüzün, haksızlık, mutluluk gözyaşlarıyla yuğrulan İstanbul’ un Kalbindeki Ejder romanının yazar telifi ise yüzyılın felaketi olan depremi yaşamış acı kayıplar vermiş Hatay’ ın dağ köylerinde ekonomik zorluk nedeniyle eğitimlerine ara vermek zorunda kalan çocuklara yeniden başlayabilmeleri için burs olarak verilecek.
VİCDANININ SESİNİ DUYMAYANLAR ÖLMEK İSTEYENİ PEŞİN PEŞİN DELİ SANIYORLAR…
Beraber karanlığa doğru giderken yönlerini şaşırıp kaybolan gerdanlığını arayan bir güvercinin peşine takılıp güneşe doğru yol aldılar. Bu yolculukta birbirlerinin en derin yaralarından öptüler. Anladılar ki kuşlar gibi özgürce uçmak için iki kanada ihtiyaçları yoktu. Sadece bir miktar umudun olması yeterliydi. Göğüskafeslerindeki dermansız sandıkları kökleşmiş ağrı, boğazlarındaki onları terk etmeyen o acı yumru meğerse susturulmalarından, susmalarından kaynaklıymış. Yolculuklarını tamamladıklarında zihinlerindeki ölçüyle önce birbirlerini okumaya başladılar, sonrası zaten tüm hikayelerini baştan doğrusuyla yazmaya…
O günden sonra onlar peri masallarını rafa kaldırdılar, şimdi ise geçmişte mezar olmuş kalplerini yeniden yaşatmakla meşguller.
Kahramankazan Belediyesi’nin kurduğu Anka Radyo’dan bir ilke
Kahramankazan Belediyesi’nin bünyesinde kurduğu ve kısa zamanda büyük bir kitleye ulaşan markası Anka Radyo, bir ilke imza atarak Hamdiye Ünlü İlkokulu’nda düzenlenen ses yarışmasını yerinden canlı olarak yayınladı.
Kahramankazan Hamdiye Ünlü İlkokulu’nda çocuklar için ses yarışması düzenlendi. Bir Kahramankazan Belediyesi markası olan Anka Radyo, miniklerin heyecanına ortak olarak düzenlenen ses yarışmasını canlı olarak yayınladı. “Kahramankazan’ın sesi sloganıyla” hizmet veren ve yoğun bir talep gören Anka Radyo, yarışma boyunca da yoğun bir ilgiyle karşılaştı. Oldukça dikkat çeken yarışmada çocukların tatlı heyecanları kameralara yansırken radyo dinleyicisi de bu heyecana ortak oldu. Çocuklar şarkılarını söylerken veliler ve katılımcılar da eğlenceye eşlik ederek programa renk kattı.
Miniklerin heyecanlarına ortak olduğunu söyleyen Kahramankazan Belediye Başkanı Serhat Oğuz; “Okullarımızda düzenlenen bu tür etkinlikler, çocuklarımızın hem eğitim hem kültürel alanda kendilerini geliştirmelerini ve özgüven kazanmalarını sağlıyor. Bizler de her zaman eğitime sonsuz destek vereceğiz. Düzenlenen bu etkinlikte de Kahramankazan Belediyesi olarak bir ilke imza attık ve yavrularımızın katıldığı ses yarışmasını bünyemizde kurduğumuz Anka Radyo üzerinden canlı olarak yayınladık. Anka Radyo dinleyicileri de miniklerin heyecanlarına dinledikleri yerlerden ortak oldular. O güzel seslerini ve heyecanlarını çok daha geniş kitlelere duyurmuş oldular. Hepsini kutluyorum. Bu yarışma vesile olsun, tüm öğrencilerimizi radyomuzu gezmeye, ziyarete bekliyoruz” diye konuştu.
Program sonunda veliler ve öğrenciler, canlı yayını yarışma salonundan gerçekleştiren Anka Radyo ekibine ve ekipmanlarına yoğun ilgi gösterdi.
Mandıra Filozofu Müfit Can Saçıntı yeni filminin adını Bitlis’te açıkladı
2. BETAV Bitlis Kitap Fuarı’nda katıldığı söyleşide konuşan Müfit Can Saçıntı, yeni filminin adını ilk kez Bitlis’te açıkladı. ‘Mandıra Filozofu’ adıyla da tanınan Saçıntı, “Parasız Yaşamanın Sırrı” isimli bir film çekmek istediğini duyurdu.
Kapılarını 5 Haziran’da açan 2. BETAV Bitlis Kitap Fuarı, üçüncü gününde devam etti. 11 Haziran’a kadar sürecek olan fuara 50’yi aşkın yazar, gazeteci, akademisyen ve sanatçı katılacak. Fuarda söyleşiler, imza günleri, konserler, çocuk tiyatrosu ve açık hava sineması etkinlikleri yer alacak.
Sahneye son konuşmacı olarak çıkan Müfit Can Saçıntı, “Sinema, edebiyat ve yaşam felsefesi” hakkında konuştu.
“Sosyal içerik mizah içerikleri üretmeye devam edeceğiz”
Mandıra Filozofu olarak tanınan ünlü oyuncu Müfit Can Saçıntı, katılımcıların sorularına yanıt vererek söyleşi yaptı. Bitlis Kitap Fuarı’nın üçüncü gününde konuşan Saçıntı, “Mandıra Filozofu’nun devamını getirmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Mandıra Filozofu’nu tadında bırakmak istiyoruz çünkü seyircinin ilgisini suistimal etmek istemiyoruz ancak aynı çizgide devam etmek istiyoruz. Geleneksel, sosyal içerik mizah içerikleri üretmeye devam edeceğiz.
“Keloğlan yoksuldur, yetimdir, padişahın kızına gönül verir”
Biz Nasrettin Hoca’nın torunlarıyız. Keloğlan’da mesele halkın derdi vardı yabancıların masalına bakıyorsun iğne patmış prenses uyuyakalmış prens öpmüş uyanmış. Ama bizim Keloğlan öyle mi? Yoksuldur, yetimdir, padişahın kızına gönül verir. Keloğlan bütün engelleri zekasıyla aşar. Hiçbir batı toplumunun masalında böyle bir şey yok. Bir tek bizim mizahımızda ve masalımızda böyle bu.”
“İnşallah parayı bulacağız filmi çekeceğiz”
Son projesinden de bahseden Saçıntı, yeni filmi için şu ifadeleri kullandı:
“Son bir projem vardı, “Parasız Yaşamanın Sırrı” isimli bir film çekmek istiyorum. Ne zaman çekeceksin diyorlar? Parayı bulunca. E malum parayı bulamadık filmi çekemedik. Roman yazdım parasıyla filmi çekeyim diye ama romandan gelen gelirle de film çekilmiyor inşallah parayı bulacağız filmi çekeceğiz.
“Seksenler 10 yıl sürdü dizisi 11 yıl sürdü”
Hayatındaki dönüm noktasının “1996’daki Olacak O Kadar ekibine giriş” olduğunu söyleyen Saçıntı, “Seksenler’den neden ayrıldınız?” sorusunu ise şu ifadelerle yanıtladı:
“Seksenler 10 yıl sürdü dizisi 11 yıl sürdü. 5 yıl çektik 193 bölüm yönetmenliğini yaptım 50 yaşındaydım ömrümde 4 tane 5 yıl kaldı. Ardından 3 film çektik. Şimdi 55 yaşındayım 3 tane 5 yılım kaldı. Başka projelere de yer vermek istedim.”
Üçüncü günde neler yaşandı?
BETAV tarafından düzenlenen; Bitlis Valiliği, Bitlis Belediyesi ve Bitlis Eren Üniversitesi tarafından desteklenen fuarın üçüncü günü çocuk tiyatrosuyla ardından yüz boyama etkinliğiyle başladı. Ressam Şahika Çağlar ile “Çocuklar Bitlisi Çiziyor” etkinliğini ardından fuarda sıra söyleşilere geçti. Ali Sefunç ve Mehmet Emin Korkmaz, “Yazma arzusu ve eğitim” üzerine söyleşi yaptı. Törehan Serdar ile Ergin güven ise “Bitlis ve eğitim” üzerine söyleşi gerçekleştirdi.Bitlis Kitap Fuarı’nın üçüncü günü TRT sanatçısı Sabahat Aslan’ın konseriyle sona erdi.
Bitlis Kitap Fuarı yarın dördüncü günüyle devam edecek. Hasan Özgün ve Mihriban Renda’nın “Her yer çocuk” tiyatrosuyla başlayacak fuar, Raci Uğurlu ve Birsen İnal’ın “Bitlis ve edebiyat” söyleşisiyle devam edecek.
Ardından Mahsenem Yazal ve Nezahat Yeniçeri, “Edebiyat, Kadın ve Bitlis” konulu söyleşi ile katılımcılarla sohbet gerçekleştirecek. Günün son şöylesi ise Doç. Mete Kazaz ve Hacı Mehmet Duranoğlu ile sona erecek. İkili, “Belgesel filmlerin önemi ve iletişim” konulu söyleşide katılımcılara hitap edecek.
Kitap sayısı %14,5 arttı
Milli Kütüphaneden yararlanan kişi sayısı %125,7 arttı
Milli Kütüphaneden yararlanan kişi sayısı bir önceki yıla göre %125,7 artarak 405 bin 584 olurken kitap dışı materyal sayısı bir önceki yıla göre %2,5 artarak 200 bin 453 oldu.Üniversite kütüphaneleri sayısı 625 oldu
Halk kütüphanelerinden yararlanan kişi sayısı %70,8 arttı
Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında kütüphane sayısı %45,8 arttı
“ZAMANSIZ”A DAVETLİSİNİZ…10 Haziran, Cumartesi
Ünlü oyuncu Engin Akyürek, “Zamansız” isimli ikinci öykü kitabının tanıtımı kapsamında 10 Haziran Cumartesi günü D&R Suadiye mağazasında okurları için kitabını imzalayacak.
Yer: D&R Suadiye Mağazası Suadiye Mh. Bağdat Cd. No:410
Tarih: 10 Haziran 2023, Cumartesi
Saat: 14:00
LCV: Duygu Özün / FM İletişim Danışmanlığı – 0505 979 85 51
Türk – Avrupa Arkeoloji Günleri 16 – 17 Haziran 2023
Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü ve Düzce Üniversitesi Arkeoloji Bölümü sizleri Türk-Avrupa Arkeoloji Günleri’ne davet ediyor.
Etkinlik 16 Haziran’da İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde gerçekleşecek ‘Türkiye ve Fransa’da Kent Arkeolojisi: Yasalar ve Uygulamalar’ adlı yuvarlak masa toplantısı ile başlayacak ve 17 Haziran’da İstanbul’da ki iki kazı alanına yapılacak gezi ile son bulacaktır.
Türk-Avrupa Arkeoloji Günleri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü himayelerinde ve IPLI Vakfı ve Institut français Türkiye’nin destekleri ile düzenlenmektedir.Yuvarlak Masa toplantısında Türkçe-Fransızca Simültane çeviri yapılacaktır. Her iki etkinlik te herkese açıktır. Ancak sınırlı sayıda yer olması nedeniyle, kayıt zorunludur.
Fransız Kültür Bakanlığı’nın 2010 yılından bu yana Inrap’a (Ulusal Koruyucu Arkeolojik Araştırma Enstitüsü) emanet ettiği Ulusal Arkeoloji Günleri organizasyonu 2019 yılından beri Avrupa Arkeoloji Günleri adıyla düzenleniyor.
2022 yılında 26 Avrupa ülkesinde toplam 1400 etkinlik organize edilmiş ve toplum, 3 gün boyunca arkeoloji dünyasının önde gelen aktörleri tarafından sunulan zengin bir programa katılma şansını bulmuştu. Tüm Avrupa ve Türkiye’deki etkinliklerin listesi için Journées européennes de l’Archéologie
Türk – Avrupa Arkeoloji Günleri, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Arkeoloji Bölümü Sorumlusu Anaïs LAMESA ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Rahmi ASAL tarafından koordine edilmektedir. Etkinlikte Fransızca ve Türkçe simültane çeviri yapılacaktır.
Program
16 Haziran 2023 Cuma
Açılış Konuşmaları
1.Oturum
Türkiye’de Kent Arkeolojisi: Yasa ve Yönetmelikleri Dr. Umut Görgülü (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Daire Başkanı)Fransa’da Koruyucu Arkeoloji: Yasa ve Yönetmelikleri Prof. Dr. Frédérique BLAIZOT (Lille Üniversitesi)
2.Oturum
Moderatör Dr. Anaïs LAMESA (IFEA)1) Türkiye ve Fransa’da Kent Arkeolojisi Kazı Sistemi ve Bulgular
İstanbul Kent Kazılarının Sistemi ve Bulgular Ramhi ASAL (İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü)Paris Kent Kazılarının Sistemi ve Bulgular Dr. Ivan LAFARGE (Département de Seine-Saint-Denis)
2) Türkiye’de ve Fransa’da Kent Kazılarında Mezarların Kazılması ve Belgelenmesi
Türkiye’de Kent Kazılarında Mezarların Kazılması ve Belgelenmesi Doç. Dr. Yasemin YILMAZ (Düzce Üniversitesi)Fransa’da Koruyucu Arkeolojik Çalışmalarda Mezarların Kazılması ve Belgelenmesi Prof. Dr. Frédérique BLAIZOT (Lille Üniversitesi)
17 Haziran 2023 Cumartesi
İstanbul Kent Kazılarına ZiyaretBahçe davetlerinde her ayrıntı bir armoni oluşturmalı
Açıkhavada bahçe daveti organize etmek oldukça dikkat isteyen bir süreç. Üstelikher şeyin yolunda gitmesi adına bu sürecin planlı ve programlı bir şekildekurgulanması, her senaryonun en ince ayrıntısına kadar detaylandırılmasıgerekiyor. Hem çifti hem de davetlileri tatmin edecek bir bahçe davetininyaratıcı ve kişisel olması gerektiğine dikkat çeken Ginger İstanbul’un KurucusuYasemin Önal, benzersiz bir atmosfer yaratarak unutulmaz bir güne imzaatılabileceğini ifade etti.
Yaz aylarının olmazsaolmazları arasında gelen bahçe davetleri, keyifle geçirilecek özel bir gün içinoldukça ideal olsa da bazı standartları da beraberinde getiriyor. Bahçeninbüyüklüğünden sahip olduğu toprak özelliklerine, seçilecek ikramlıklardangörsel ögelerin uyumuna kadar her detay, titizlikle hazırlanarak bu özel günüdaha da değerli kılmalı. Bu noktada bahçe davetlerinde çiftlerin yaratmakistedikleri atmosfere uygun planlama olmasının şart olduğunu belirten Ginger İstanbul’un Kurucusu Yasemin Önal, her bahçenin kendine özgü olduğunu vurgulayarak dikkat edilmesi gerekennoktaları açıkladı.
Her bahçeyedetaylı planlamalar yapılmalı
Yaz aylarındagerçekleştirilen bahçe davetlerinin ev içerisinde veya iç mekândaki davetleregöre çok daha detaylı bir içeriğe sahip olduğunu belirten Yasemin Önal; “Herbahçe birbirinden çok farklı büyüklüklerde, farklı şekillerde olabildiği içintamamen bu detaylara göre çalışmalarımızı ve planlamamızı yapıyoruz. Davetdüzenlediğimiz bazı bahçeler katmanlı, bazıları engebeli, bazıları bol ağaçlıolabiliyor. Biz her bahçe davetini, sıfırdan bir yaklaşımla projelendiriyoruz.Kimi bahçelerde zemin engebeli veya mobilya yerleştirmeye uygun olmayan yumuşakbir zemine sahip olduğu için halı kaplı podyum ile zemini kaplayarakdüzleştirme işlemi yapıyoruz. Kimi zaman bahçelerin çok büyük bir kısmını havuzkapladığı için havuzun üzerini kapama podyumuyla kapatıp, davete misafirleriağırlamak için alan kazandırıyoruz. Tüm bu detaylı planlamaya karar verebilmekiçin ilk etapta alanın bir videosunu görmeyi tercih ediyoruz, ardından organizasyonkonfirme olduktan sonra mutlaka mekân keşfi yapıyoruz. Bahçe davetinin birçokönemli unsuru var, örneğin uygun oturma grubu düzeneği, masa düzeneği seçmek veyaalanı doğru kullanmak çok önemli. Bize göre bir bahçe davetinde arzu ettiğimizambiyansı bize verebilecek en önemli unsur ışık. Bu noktada Ginger İstanbulolarak gerçek mum ışığı ve ortama benzersiz bir atmosfer kazandıracak aydınlatmalarkullanıyoruz” dedi.
Bahçedavetlerinde menüden aksesuarlara kadar her detay bütünlük yakalamalı
Herçifte, her bahçeye, her alana özel yaklaşmayı tercih ettiklerinin altını çizen YaseminÖnal; “Her davet, kendine özeldir ve farklı bir hikayesi vardır. Bu noktadakişiselleşmeye çok önem veriyoruz. Ev içi davetlerde de bahçe davetlerinde deen önem verdiğimiz unsur ise her şeyin birbiriyle uyum içinde olması. Renklerinuyumu, aksesuarların uyumu, menünün uyumu ve tüm bunların çiftimizi doğruyansıtması çok önemli. İstisnasız herdavette önemsediğimiz bir konu ki var ki, bahçe davetlerinde daha büyük önemkazanıyor. O da hiç kuşkusuz fotoğraf çekimi. Biz her ne kadar menünüz,ikramlarımız, dekorumuz, yarattığımız ambiyansla davete imzamızı atmak istesekde bunu ölümsüzleştirmek ancak o geceden kalan mükemmel fotoğraflar ile mümkünolabilir. Bu nedenle bahçe davetlerinde çiftlerimizin fotoğraf çekimi içindoğru ekiple çalışmasını öneriyoruz” diye belirtti.
Bahçedavetlerinde ev, pasta ve konsept uyumu dikkat çekiyor
Açıkhavanın büyüsünü yakalamak için uyumda ev, pasta ve konseptin çok belirleyiciolduğunu dile getiren Önal, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Bu üçlününuyumunu belirleyebilmek için öncelikle çiçek tonlarımıza karar vermekgerekiyor. Ardından bu renklerle bir örnek olacak şekilde pastanınçiçeklendirmesi yapılıyor; ikram tepsilerindeki mini buketler, nişan tepsisiveya bir nikah ise nikah kürsüsünün çiçek aranjmanları hazırlanıyor. Zamanzaman tedarik ettiğimiz bahçe mobilyalarımızı konsepte uygun renklereboyattığımız gibi sıfırdan o davete uygun olan yeni mobilya/dekor pano vb.ekipman ürettirdiğimiz de oluyor. Bu noktada ikramlıklarımız da bu uyumun birparçası olarak kompozisyondaki yerini alıyor. Biz genellikle bahçe davetlerindefingerfood yani kokteyl usulü servis şeklini ön plana çıkarmayı tercih ediyoruz.Menü içerikleri de servis şekline göre değişiklik gösterebiliyor. Fingerfoodserviste ev davetleri & bahçe davetlerindeki menülerimiz birbirinden çokfarklı olmasa bile, bahçede davetler kimi zaman parti havasında geçebileceğiiçin menüye mini shot çorbalar ve mini sucuk ekmekler gibi after partyikramları eklenebiliyor.”
Tümsürprizlere hazırlıklı olunmalı
Sözkonusu açık hava davetleri olduğunda hava muhalefeti dahil tüm sürprizlerehazırlıklı olunması gerektiğini söyleyen Yasemin Önal, “Örneğin havanın yağışlıolması durumunda şeffaf çadır opsiyonunu, B planı olarak mutlaka aileye sunuyoruz.Elektriklerin kesilebilme ihtimali veya evin trafosunun tüm aydınlatma ve müziksisteminin yükünü kaldıramama olasılığına karşı mobil jeneratörü bahçedavetlerimizde hazır bulunduruyoruz. Böylece tüm olası riskleri minimize edereko özel güne gölge düşmesine izin vermemeye gayret ediyoruz” diyerekaçıklamalarını tamamladı.
REGL TABULARINA MEYDAN OKUYAN BİR KİTAP,HADİ KONUŞALIM!
Türkiye’nin, regl yoksulluğu ve tabusuyla mücadele eden tek derneği Konuşmamız Gerek Derneği’nin kurucuları İlayda Eskitaşçıoğlu ve Bahar Aldanmaz Fidan’ın birlikte kaleme aldıkları Hadi Konuşalım, regl tabularına meydan okuyor. Ayrıntı Yayınları’nın ilk gençlik kitapları markası Dinozor Genç’ten çıkan Hadi Konuşalım, anlattığı hikâyeyle bu doğal gelişim evresinde hem ailelerin bilinçlenmesine hem de çocukların bilgilendirilmesine rehberlik ediyor.
Konuşmamız Gerek Derneği’nin kurucuları İlayda Eskitaşçıoğlu ve Bahar Aldanmaz Fidan’ın regl olmaya hazırlanan ve regl olan kişilerle yaşayan herkes için yazdığı Hadi Konuşalım, kitap okumayı “havalı” bulan ve ne okuyacağını kendi seçen ilk gençliğin kitaplığı Dinozor Genç etiketiyle okurlarla buluşmaya devam ediyor. Kitap, regl olmakla ilgili soruları olan ya da veya bakım verdiği, iletişimde olduğu çocuklarla regl hakkında nasıl konuşacağı konusunda yönlendirmeye ihtiyaç duyan herkes için hem yalnız olmadıklarını hissettirecek hem de kaynak olacak keyifli bir öykü anlatıyor. Hadi Konuşalım, başkahramanı Elif’in ilk regl deneyimini anlatırken bir yandan da kadınlara ve erkeklere biçilen toplumsal rolleri de sorguluyor ve evdeki işbölümüne dair eleştirel bir yaklaşım sunuyor.
Kız ve oğlan çocuklara rehber olan Hadi Konuşalım, konuya nereden ve nasıl yaklaşacağını bilmeyen ebeveynler için de yol gösterici bir eser.
Elif’in sıradan bir okul gününe ne heyecan katabilir? Hoşlandığı kişi Deniz’in de katılacağı Uzay Müzesi gezisi tabii ki! Arkadaşlar ve derslerle dolu yeni bir hafta başlarken okul gezisine dair heyecanlı bekleyişinin yanında hayatına yepyeni bir deneyim daha girer Elif’in: İlk kez regl olur! Elif’in ilk regl deneyimini ve arkadaşlarıyla okuldaki maceralarını günlüğünden sayfalarla takip ettiğimiz bu kitap, regl olmak hakkında soruları olan bütün gençler için yazıldı. Hadi Konuşalım, Dinozor Genç logosuyla raflarda ve internet satış sitelerinde!
FESTİVALDEN FESTİVALE KOŞUYOR ÇOCUK ÇEVRE KOROSU KURULDU
Geçtiğimiz aylarda yeniden seslendirdiği “Sev Dünyayı” şarkısıyla en çok dinlenen sanatçılar arasında yerini alan, çevreye duyarlılığı, dikkat çeken tasarımları ve gerçekleştirdiği defilerle adından söz ettiren ünlü sanatçı Zeliha Sunal, yaz sezonuna hızlı giriş yaptı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen, ünlü solist Zeliha Sunal öncülüğünde ve Aydemir Tuncer şefliğinde bir araya gelerek hayata geçirdiği “Çocuk Çevre Korosu” kuruldu. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve çok sesli çocuk koroları, 80 çocuğun bir araya gelmesiyle oluşan koro çok ilgi gördü. Yakın zamanda koroyu daha da büyütmek isteyen Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhitin Böcek’in Çevre Başdanışmanı Lokman Atasoy, “Türkiye’nin en büyük çocuk çevre korosunu kuracağız” dedi.
İÇEÇECEK KUTULARINDAN RİTM ADAM HEYKELİ PET ŞİŞELERDEN BALIK HEYKELİ
Festivalden festivale koşan sanatçı Zeliha Sunal, 7 Haziran Çarşamba günü Alanya’da “Çevre Festivali”ne yerini alarak, atıların geri dönüşümü konusunda neler yapılabileceğini ve bu konuyu çeşitli aktivitlerle anlatacak. Alüminyum kutularından oluşturduğu kıyafet ile ritm adam yapan sanatçı, çocuklarla eğlenceli atölyeler düzenleyecek.
8 Haziran da da İstanbul Büyükçekmece Belediyesi’nin gerçekleştireceği Marmara Denizi Günü’nde sahilde 3770 şişeden oluşan, 1.80 m boyunda ve 3,5 m. eninde pet şişelerden balık heykeli yapacak olan Zeliha Sunal’ın güneş enerjisi ile aydınlatılan balık heykeli daha sonra sahilde sergilenecek.
Zeliha Sunal Atıksal Yaşam platformuyla düzenlediği etkinliklerde “Dünyamızı kirleten pek çok materyali göz önüne koyarak eğlenceli bir şekilde çevre kirliliğini göz önüne sermek istedim. Gideceğimiz Başka gezegen yok. Dünyamızı korumalıyız. Çocuklarımıza yaşanabilecek temiz bir dünya bırakalım” dedi.
Babalar Günü’nde hem babalara hem de otizmli çocuklara anlamlı hediye
20 yıldır Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı olan çocuklar, gençler ve ailelerine umut olmak için çalışan Tohum Otizm Vakfı’na Babalar Günü için yapılacak her bağış otizmli çocukların eğitimine destek oluyor. Otizm Spektrum Bozukluğu yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan gelişimsel bir farklılık. Bugün son yapılan araştırma verilerine göre her 36 çocuktan 1’inin otizm riski ile doğduğu tahmin ediliyor. Toplumda görülme sıklığı gittikçe artan otizmin tek çaresi erken tanı ve nitelikli yoğun özel eğitim. 20 yılda gerek Tohum Otizm Eğitim Kurumları’nda okuyan öğrencileri gerekse yurt çapında yaptığı projeler ile 760.987 otizmli çocuğun ve ailesinin hayatına dokunan Tohum Otizm Vakfı, Babalar Günü’nü daha anlamlı hale getirerek otizmli çocukların geleceğine umut olmaya devam ediyor. Türkiye’de otizm spektrum bozukluğu olan çocukları erken tanı ve eğitim ile topluma kazandırmayı, otizmli çocuklar ve ailelerinin eğitim ve sağlık hizmetlerinden eşit şartlarda yararlanabilmelerini amaçlayan Vakfın web sitesinde (www.tohumotizm.org.tr) Tohum Otizm Vakfı sertifika bağışları bölümünden bağışta bulunarak babanız adına özel bir sertifika oluşturabilirsiniz. Tohum Dükkan sitesini ziyaret ederek (www.tohumdukkan.com) babanıza özel bir hediye alabilir, Tohum Otizm Vakfı’nın eğitim çalışmalarını destekleyebilirsiniz.AYRINTI YAYINLARI, İNGİLİZ FİLOZOF ve YAZAR IRIS MURDOCH’UN TÜM KÜLLİYATINI BASIYOR!
Ayrıntı Yayınları, geçtiğimiz yüzyılın en zeki kadını olarak kabul edilen İngiliz filozof ve yazar Iris Murdoch’un tüm kitaplarını basıyor! Murdoch’un 1973 James Tait Black Anma Ödülü kazanan Kara Prens ve 1978 Booker Ödülü kazanan Deniz Deniz romanlarını Türkiye’deki okurlarla buluşturan Ayrıntı Yayınları, ayrıca yazarın Ağ, Kesik Bir Baş, Rüya Sakinleri, Melekler Zamanı romanlarıyla İyiliğin Egemenliği, Sartre: Romantik Rasyonalist, Varoluşçular ve Mistikler, Ateş ve Güneş adlı çalışmalarını da yayımladı. 1970’de İrlanda Akademisi’nin, 1975’te Amerikan Beşeri Bilimler ve Sanat Akademisi’nin onursal üyeliğine seçilen; eserleri filmlere ve dizilere de uyarlanan Iris Murdoch’un The Good Apprentice, The Nice and The Good, The Bell, The Unicorn, A Fairly Honourable Defeat adlı eserleri de önümüzdeki dönemde Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanacak.
Kara Prens Edebiyat Dizisi
Yirminci yüzyıl romanının en önemli temsilcilerinden biri olan Iris Murdoch, Kara Prens’te modern bireyin yaşadığı kimi temel sorunları dramatik bir kurguyla sorguluyor. Bir aşk öyküsünün karmaşık örgüsü içinde, sanatın ve aşkın doğasını önyargılardan arınmış, gözüpek bir bakış açısıyla irdeliyor. Yaşam-sanat, aşk-özgürlük ekseninde, değişik karakterlerin yaşadığı karmaşık ruhsal çatışmalar yer yer ironik bir dille, yer yer de entelektüel bir içerikle yansıtılıyor. Romanın kahramanı ve anlatıcısı Bradley Pearson yaşını başını almış bir yazardır. Yalnız yaşamaktadır; ama eski karısı, kayınbiraderi, kendinden daha genç bir yazar olan Arnold Baffin ve onun huzursuz karısı tarafından kuşatılmıştır; birtakım genç kızlarla girdiği yıpratıcı ilişkiler de bir çember gibi sıkmaya başlamıştır kendisini. Bradley her şeyden kaçmaya çabalar. Yazarlık yaşamı içinde gerçeği ve sağduyuyu ararken, aşk yoluyla kurtarıcı bir bunalım yaratmanın da peşindedir. Başarısızlığı ve bu başarısızlığın yol açtığı sorunlar yaşamına trajik bir boyut getirir. Şöyle seslenir romanın bir yerinde okura: Yaşamın sanata benzemediğini gösteren şeylerden biri de aziz dostum, sanattaki karakterlerde tecavüz edilemez bir vakar olması. Oysa yaşamdaki karakterlerin böyle bir özelliği yok. Ama yaşam, acıklı ve sürekli bir biçimde sanatın bu özelliğine de öykünür; tıpkı diğer özelliklerine öykündüğü gibi. Umutsuzluğun büyüleyici bir öyküsüdür Kara Prens. Yazarın platonik aşk kavramını, psikolojiyi ve dolaylı olarak dini sorguladığı yapıtın kurgusu, arka arkaya gelen beklenmedik olaylarla okura sürprizler sunar. Düşündürürken sürükleyen bir yapıttır Kara Prens. Kendisiyle yüzleşmekten korkmayanlar için…
Deniz Deniz Edebiyat Dizisi
Deniz Deniz’in ana karakteri Charles Arrowby, günün birinde deniz kıyısında bir evde inzivaya çekilmeye karar vermiş, yaşlanmakta olan ünlü bir tiyatrocudur. Prospero Sendromu denen bir dertten mustariptir: Aktör olarak ilgi uyandıran bir karakterdir; yalnızca seyirci açısından değil, meslektaşları açısından da. Artık, diye düşünür Arrowby, güçlerine teslim olmanın; inzivada kâmilce, doğayla uyum içinde yaşamanın, yüzerek ve yürüyerek, basit ama eksantrik yemekler hazırlayarak, hayat ve geçmiş üzerine düşünerek bir günlük/anı/roman yazmanın (yazdıklarının ne olacağına bir türlü karar veremez) sırasıdır. Kalkıştığı işi değerlendirirken utangaçça edebi ve teatraldir: Fakat hayatımın asıl olayları geçmişte kaldı ve “sükûnet içinde hatırlamak” dışında yapacak bir şey yok artık. Egoizmle geçmiş bir hayattan pişmanlık duymak mı? Tam olarak öyle değil ama onun gibi bir şey. Elbette tiyatronun hanımları ve beylerine asla böyle söylemedim; gülmekten ölürlerdi.
Deniz Deniz, bizi başlıca ifritlerimizle yüzleştiren çok güzel, karmaşık ve ironik bir roman: Korku, kıskançlık, kibir, haset, yanlış kişiye duyulan aşkın acısı ve hayhuyu; ister savaş alanında olsun ister evimizin mahremiyeti içinde, şiddet kullanma içgüdüsü. Böyle bir eserde tek bir izleği çekip çıkarmaya olanak yoktur…
Ağ Edebiyat Dizisi
Iris Murdoch’ın ilk romanı olmasına karşın en başarılı yapıtlarından biri olarak değerlendirilen Ağ, hayatını ucuz romanlar çevirerek kazanan bir yazarın, geçmişiyle ve kendisiyle hesaplaşması üzerinde odaklanıyor; Murdoch, bu yazar özelinde insanın, rastlantıları ve öteki insanları dikkate almadan, hayatını kendi tasarılarına göre ne ölçüde yaşayabileceğini sorguluyor. Yazarımız geçmişinde çok önemli bir yer tutmuş olan dostları ve daha önemlisi aşklarıyla tekrar yüz yüze geldiğinde peş peşe, çok eğlenceli bir sürü bocalama anı yaşar; her şeyi yanlış anlamış, kimseyi doğru dürüst tanımayı becerememiştir. En sonunda kendini, kendi hayal ve düşüncelerinden oluşan bir ağın içine kapattığını anlar. Bu yakıcı bir aydınlanma anıdır, ama yıkıcı olmaz. Diğer insanları kendi tasarımlarına indirgenemez tekillikleri içinde gördüğü, her şeyi bilme ve denetleme tutkusundan vazgeçip sadece sevmeyi, Öteki’ne açılmayı denediği anda Sanat’a da ilk kez gerçekten açılabileceğini kavrar. Meslekten felsefeci olmasına karşın edebiyatın, ahlak meselelerinin ve insan ilişkilerinin olağanüstü karmaşıklığını daha iyi ilettiğini düşünen Murdoch, sanat/hayat, zorunluluk/rastlantısallık, genellik/tikellik, hakikate ulaşmak için benliğin ötesine geçme gibi temaları müthiş sürükleyici bir olay örgüsü içinde ve son derece incelikli bir mizah duygusunu besleyerek işliyor.
“Çok meraklanacak, çok eğlenecek, çok düşüneceksiniz. Bu arada Ağ‘ı Türkçeye kazandıran Nihal Yeğinobalı’yı da övmeden geçmemek gerekiyor. Yeğinobalı’nın çevirisini başarısı, ‘Ağ’ı okurken sanki dilimizde yazılmış bir romanı okuyormuşuz gibi zevk almamızdan açıkça belli oluyor. Uzun sözün kısası, Iris Murdoch’la daha önce tanışmamış olan okura Ağ‘ı tarafımdan şiddetle tavsiye edilir.” Ayfer Tunç / Milliyet Sanat
Kesik Bir Baş Edebiyat Dizisi
“Özgürlük, insanın yalnızca kendi irade gücünü ortaya koyması, onu gerçekleştirmesi değildir. Özgürlük daha çok bizim başkalarının varlığını tasarlayabilme gücümüz, başkasını başkası olarak kabul edebilme yeteneğimizdir” diyen Murdoch, dünya edebiyatının önde gelen yazarlarından kabul ediliyor.
Romanlarında daha çok polisiye romanlarda görülen gerilimi başarıyla kurgulamasının yanı sıra, felsefi öğeleri de kullanan Murdoch Kesik Bir Baş’ta “evlilik kurumu”nu merkez alarak “ahlak” kavramını sorguluyor. Okuru, hemen her şeyin olabileceği bir beklenti içine sokarak, üç kadın ve üç erkeğin birbirleriyle girdikleri “çok eşli” ilişkiler çerçevesinde sadakat, yalan, ensest, dürüstlük vb kavramları mizahi bir dille tartışıyor. Roman okumanın kimi zaman “keyif ülkesinde gezinmek” anlamına geldiğini kanıtlayan bir metin.
“Felsefe ile hikâyeyi çok özgül bir biçimde buluşturması onun sanatının özelliği ve başarısı. Kesik Bir Baş ise Murdoch’un belki de en tipik romanı.” Nazan Aksoy / Milliyet Sanat
“Murdoch bir detay ve atmosfer yazarıdır. Bütün romanlarında her bir sahne, bir polis romanı gibi düzenlenmiş, konumlanmış ve anlatılmıştır.” Güven Turan / Çerçeve
“Son aylarda yayımlanan çeviri romanlar içinde en ilginçlerinden biri, belki de birincisi Kesik Bir Baş.” Nokta
“Iris Murdoch’un yapıtı, çağdaş ahlaki seçimleri yansıtma açısından, ‘iyinin’ olmaktan çok ‘kötünün’, eşitsizliğin olmaktan çok kulluk ve tapınmanın, düzenin olmaktan çok kaosun, tanrısal adaletin olmaktan çok pagan acımasızlığının romanı.” Pelin Başçı / Birikim
Rüya Sakinleri Edebiyat Dizisi
Irish Murdoch yine felsefeci yazar kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Romanda ele aldığı aşk, rastlantı, gerçeklik gibi temel konular kimi zaman kurmacanın dokusu içinde erimiş olarak, kimi zaman da üstünde yüzen bir çiçek demeti gibi yoğun bir halde sunuluyor. Ölüm döşeğindeki ihtiyar Bruno büyük bir kaygıyla geçmişini ve bugününü düşünürken hayatı yeniden yorumlama noktasına gelir. Sürekli gerçekliği sorgular. Yaşamış olduğu pek çok şeyin bir rüya olduğunu, aslında hayata hiç dokunmamış olduğunu keşfeder. Her şey bir rüyadır ve herkes bir başkasının rüyasında var olmaktadır. Bruno düşüncelerini geliştirirken çevresindeki insanlar da kur yapmaktan aşka kadar çeşitli ilişkiler içine girerler. Bazen beklenmedik bir biçimde bir uçtan bir uca savrulup yer değiştirirler. Yazar, benmerkezci yapıları yüzünden ötekini “ıskalayan” ve bunun için de sık sık yanılan; sözde aşkı ararken başkalarını nesne olarak gören karakterler aracılığıyla insanın iç ve dış dünyasındaki bocalamalarına ve buradaki ahlak anlayışı eksikliğine dikkat çeker.
Sözgelimi bir aşk ilişkisinde insanın işleyebileceği en büyük suçun belki de karşısındakinin daha fazla sevmesine izin vermesi olabileceği söylenirken tartışmaya açılan yarı örtülü soru-cevaplar da var: Yürümeyen ilişkilerdeki sorun “doğru kişi” sorunu mudur, yoksa “tekeşlilik” sorunu mu? İnsanların anlayışlarına göre kılıktan kılığa giren bir tanrı hangi durumlarda yararlı olabilir? Aşk amaç mıdır, yoksa?..
Roman yer yer sinematografik atmosferlerle, yer yer de felsefi diyaloglarla örülmüş. Bazen bir dramın ya da gülmecenin, bazen de bir fikrin peşinden sürükleniyoruz. Her iki durumda da sürükleyici ve canlı bir roman.
Melekler Zamanı Edebiyat Dizisi
Iris Murdoch romanlarında ahlaki, dini ve etik sorunları işlemesinin yanı sıra, fantastik dünyalar ve karizmatik tipler yaratmada çok usta bir yazar. Melekler Zamanı’nda hem bu ustalığını sergiliyor hem de tanrı ve inanç kavramlarını bir filozof cüretiyle sorguluyor… Gündelik hayatı bir arada tutan şey, herkesin benimsediği bir değerler düzeni ve tanrı kavramında yoğunlaşan metafizik bir anlam arayışıdır. İnsanlar üzerinde durdukları zeminin ayakları altından kaymaması uğruna, o günün geçerli değerlerine ve tek bir tanrıya olan inançlarına sımsıkı sarılırlar. Oysa bir çözülmenin yaşanması çoğu zaman kaçınılmazdır. Melekler Zamanı böylesi bir çözülmenin romanıdır… Baş kişisi Peder Carel varolan ahlak düzenini ve tanrıyı tartışan biridir. Sıradan insanları baştan çıkaran güçlü bir karizmaya sahiptir; Mefisto gibi… Kızı, hizmetçisi ve yeğeni üzerindeki etkisi bir büyüden farksızdır. Dışardakilerin sızma çabalarına başarıyla göğüs gerdikleri, her şeyin sislerin arasına gizlendiği rahip konutunda beraberce yaşarlar. Ta ki “çözülme anı”na kadar… “Tut ki gerçek korkunçtur, kapkara bir uçurumdan ibarettir ya da izbe bir dolabın tozları arasında birbirine sokulan kuşları andırır…” Peder Carel’in bu sözleri metafizik bir boşluğun açıldığı ve gerçeğin ürkütücülüğü karşısında insanların acizliğine işaret eden “an”ı betimler. Oysa genellikle insanlığın bütün çabası böyle bir boşluğun açılmaması, inançların desteklediği kurulu düzenin bozulmaması yönündedir. Melekler Zamanı bu çabanın ne kadar işe yarayacağı ya da yaradığı konusunda bir soru ortaya atıyor. Böyle bir soruya cevap verecek cesareti olanlar için…
İyiliğin Egemenliği İdea Dizisi
İster klasik ister çağdaş olsun, felsefenin sorunları çoğu zaman karışık bir düzlemde tartışılır ve felsefe, bu tartışmaya her zaman açıktır. Iris Murdoch, insanın talepleri ve istekleri üzerinden, felsefenin temel sorunlarını tartıştığı bu makalelerde, kavramların altını adeta bir maden işçisi gibi kazarak, kendi gerçeğini, “iyi”sini aramaktadır. Bunu yaparken de varoluşçuluktan davranışçılığa, psikoloji ve psikanalizden Marksizme, sonra en başa, Platon’un Devlet’ine atıfta bulunur.
Ahlakın kavramlara, özellikle “iyi”ye yaklaşımını değerlendirmeye, yeniden adlandırmaya ve korkusuzca tartışmaya çalışır Murdoch; buna Tanrı da dahildir. Hatta bazen kendi teorilerini tartışmaya açarak, yeni bir yön, yeni bir çıkış yolu arar. İyinin Egemenliği, bahsi geçen çıkış yolunun felsefeyle birlikte olacağını anlatan, Murdoch’ın belki de en değerli tartışmalarını barındıran, zihin açıcı bir eser.
Sartre: Romantik Rasyonalist Felsefe Dizisi
Jean-Paul Sartre’ı anlamak, içinde yaşadığımız çağa ilişkin önemli bir şeyi anlamak demektir. Filozof, politikacı, roman yazarı olarak Sartre, derinden derine çağdaş bir kimsedir ve çağdaş olduğunun da farkındadır; çağımızın üslûbu vardır onda. Çalışmalarının tümüne göz attığımızda, bu üslûbun Avrupa ahlak felsefesinin, metafiziğinin ve politikasının doğal bir ürünü ve sonucu olduğunu kavrarız. Başka bir yazarda gizli kalabilen bağlantılar, Sartre’ın eserinin açık-seçikliğinde kendilerini oldukları gibi gösterirler.
Sartre, Hegel-sonrası üç düşünce akımının kavşak noktasında bulunan bir düşünürdür. Bu üç düşünce akımı şunlardır: Marksizm, Varoluşçuluk ve Fenomenoloji. Sartre, bu üç akımın her birinin etkisini duymuş ve üç akımı da etkilemiştir.
Iris Murdoch
Düşüncesiyle eylemini durmadan yenilenen ama belirli bir yönde ilerleyen bir sentez içinde kaynaştırmak ister Sartre. Uyandırdığı büyük ilginin kaynağını, kavranması hayli güç felsefi düşüncelerinden çok bu düşüncelerden kaynak alan edebiyat ürünlerinde ve eyleminde gerçekleştirdiği külyutmaz ve eleştirici tutumda, yürekli ve içten davranışta aramak gerekir.
Selahattin Hilav Sartre’ın romanları ve felsefesi üzerine derinlikli bir analiz.
Varoluşçular ve Mistikler Sanat ve Kuram Dizisi
“…Düşünür ile şair, ‘gerçek’ ile ‘kurgu’ arasında süregiden, Platon’un başlatarak yeni bir ufuk açtığı arketipik tartışmada taraf tutmak mıdır bu? Platon’un, insanların kentinde İyi’nin ahlaki ve siyasal otoritesini bozmasınlar diye, ‘yalancılar’ı ve pandomimcileri sürgün etme kararını geçersiz kılmak mıdır? Iris Murdoch’ın yapıtlarının ve sanki onun kişiliğinin de merkezinde, Platon’un sürgüncülüğü ve bunun epistemolojik olarak ima ettiği şeyler vardır hep. Bunlar onun romanlarını ve felsefesini zindeleştirir……Iris Murdoch dar anlamda bir İngiliz düşünür değil, Avrupalı ve daha doğrusu uluslararası bir düşünürdür; örneğin Fransa, Rusya ve Japonya’da önemli miktarda hayranı vardır. Edebi modelleri İngiliz olduğu kadar Rus’tur da. Shakespeare, Henry James ve Proust kadar Tolstoy ve Dostoyevski de onu derinden ilgilendirir…
…Iris Murdoch’ın Sartre’ı ciddiye almasının nedeni, gerek ‘bilinç’ gerek ‘ahlaksal değer’ hakkında çok verimli bir tartışmanın büyük ölçüde bırakılmış olduğu Anglosakson felsefesine karşı duyduğu derin hoşnutsuzluğudur. Varoluşçuluk bunların ikisi için bir yer vaat ediyordu. Ne var ki yine bu seçkide görüleceği gibi bu vaat de biraz kuşkulu çıkmıştır…”
Elinizdeki seçki Iris Murdoch’ın en etkili edebi ve felsefi makalelerinin ilk defa tek bir kitapta toplanmasıyla oluşmuştur. Yazılarında etik ve estetik konularında dikkate değer bir tartışma yürütüyor. Varoluşçular ve Mistikler, sadece Iris Murdoch’ın romanlarındaki mistisizmi ve entelektüel temelleri aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda onun yirminci yüzyıl düşüncesine sağladığı büyük katkıyı da teyit ediyor.
Ateş ve Güneş Sanat ve Kuram Dizisi
Tanınmış İngiliz romancısı ve felsefecisi Iris Murdoch, Ateş ve Güneş adlı incelemesinde, antikçağın büyük filozoflarından Platon’un sanata karşı almış olduğu olumsuz ve kuşkucu tavrın bir yandan düşünsel temellerini araştırırken, bir yandan da “sanat” ve “sanatçılık” kavramlarının filozofun yapıtlarında çeşitli ortaya çıkış biçimlerini, “gerçek” kavramı ile sanat olgusu arasındaki karmaşık ilişkiyi, sanatçıların “gerçeği” çarpıtan kişiler oldukları yolundaki Platoncu savın geçerliliğini sıkı bir eleştirel süzgeçten geçirir. Kant, Kierkegaard, Wittgenstein gibi modern ve çağdaş düşünürlerin bu konuya ilişkin yaklaşım ve görüşlerini de aktararak sanat olgusunun günümüz insanının yaşamında tutması gereken yeri; zengin yorumlarla dolu, derinlikli ve ustalıklı bir üslupla dile getirir.
Iris Murdoch’un Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitapları, raflarda ve internet satış sitelerinde!
Nurullah Genç, Sinan Yağmur ve Serdar Tuncer Bitlisli kitapseverlerle 2. BETAV Bitlis Kitap Fuarı’nda buluştu
Bitlis’te 5 asırda ne değişti?
2. BETAV Bitlis Kitap Fuarı, ikinci gününde çocukların yoğun ilgisiyle devam ederken Nurullah Genç’e büyük ilgi gösterildi. Bitlis Ziya Eren Güzel Sanatlar Lisesi Korusu konseri şarkı ve türküleriyle dinleyiciyi büyüledi.
Çocuklar yeni güne, drama eğitmenleri İlayda Şallı ve Ceren Nazlı Karamacıoğlu ile oyunlar oynayarak başladı. Ressam Şahika Çağlar, “Çocuklar Bitlis’i Çiziyor” etkinliğinde katılımcı çocuklarla resimler çizildi.
Şair Nurullah Genç ise “Harflerin Simyası”nı anlatarak katılımcılara şiir okudu. Etkinliğe gelen katılımcılara şiir yazmaya ne zaman başladığı hakkında konuşma yapan Genç, üniversite yıllarında yaşadığı bir anıyı anlattı. Genç, “Şiir cebimde, ezberimde ama kimse dinlemiyor. Aynı odada kaldığım arkadaşımın yanına gittim, Ömer bir şiir yazdım, dinler misin dedim. Sabahtan akşama kadar seni dinliyorum bir de şiir mi dinleyeceğim dedi. Ömer Yılmaz Tokat’ta bana vefa gecesi düzenledi“ ifadelerini kullandı.
“Hatır için geldiniz”
Daha sonra sahneye gelen Sinan Yağmur ise “Yunus Emre’den Neşet Ertaş’a Aşkın Gözyaşları” üzerine söyleşi yaptı. Konuklara hitap eden Yağmur şu ifadeleri kullandı:
“Bakalım hatır ne kadar önemli. Bu meydana bu sıcakta evinizden sizi buraya getiren nedir, siz hatır için geldiniz. Serdar Tuncel’in, kitaplarını okuduğunuz yazarların hatırına geldiniz. Sizi buraya getiren okuduğunuz kitapların hatırıdır. Dinlediğiniz şiirlerin hatırıdır. Bizim kara kaşımıza kara gözümüze gelmediniz. Hatır için geldiniz.”
“Bitlis’te 5 asırda ne değişti?”
Etkinlik, söyleşilerle sürdü. Serdar Tuncer, “Satır arası hikayeler ve şiir” söyleşisinde katılımcılara hitap ettiği konuşmasında şunları söyledi:
“5 asır evvel Bitlis’te bir delikanlı, bir hacı amcayı görüyor camide abdest alan. Gideyim de bir dua alayım diyerek yaklaşsa, bir dua istese, amcanın edeceği dua şu olacaktı; ‘evladım Allah derdini artırsın’, çocuk da ‘amin’ diyecekti.
5 asırda ne değişti? ‘Allah derdini artırsın’ o gün duaydı, bugün neden beddua. Hemen arz edeyim; dertten ne anladığımız değişti. Dert deyince o günkü delikanlı başka bir şey anlıyordu biz bugün başka bir şey anlıyoruz. O gün akıllı insanlar bu dünyaya tek bir şey için geldim diyordu.
Dert deyince Abdurrahman Tahi hazretleri neyi anlıyorsa, Muhammed Küfrevi dert deyince neyi anlıyorsa, Allah bize de onu dert etmeyi nasip etsin. O zaman dünya da ahiret de güzel olur.”
Bitlis Kitap Fuarı’nın ikinci günü Ziya Eren Müzik Lisesi Korosu’nun konseriyle sona erdi.
Üçüncü gün programı da dopdolu
BETAV tarafından düzenlenen kitap fuarı Bitlis Valiliği, Bitlis Belediyesi ve Bitlis Eren Üniversitesi tarafından destekleniyor.
11 Haziran Pazar günü Grup Arafane konseri ile sona erecek fuarın üçüncü günü, Gizemli Orman Çocuk Tiyatrosu ve “Nasıl bir Bitlis hayal ediyorsunuz?” çocuklararası kompozisyon yapışması ile başlayacak. 2. BETAV Bitlis Kitap Fuarı’nda gün, Ali Sefunç ve Mehmet Emin Korkmaz “Yazma arzusu ve eğitim”;Törehan Serdar, Server Zülfikar ve Ergin Güven Bitlis ve Eğitim” söyleşileriyle devam edecek. Günün son söyleşisi sinema, edebiyat ve yaşam felsefesi üzerine konuşacak Müfit Saçındı ile olacak. Fuarın üçüncü günü TRT sanatçısı Sabahat Aslan konseri kapanacak.
2. Bitlis Kitap Fuarı kapılarını kitapseverlere açtı!
Bu yıl ikincisi düzenlenen Bitlis Kitap Fuarı başladı. 11 Haziran’a kadar sürecek olan fuara 50’yi aşkın yazar, gazeteci, akademisyen ve sanatçı katılacak. Fuarda söyleşiler, imza günleri, konserler, çocuk tiyatrosu ve açık hava sineması etkinlikleri yer alacak. Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (BETAV) İstanbul Şube Başkanı Hasan Dalkıran fuarda yaptığı konuşmada, “Yazar ve sanatçı olmak aykırılık ve ayrıcalık gerektirir. Onlar herkese hitap eder; isteyen istediğini alır. Okumak, öğrenmek dünyayı, toplum düzenini, toplum yapısını, insanlığı, bilimi, tekniği algılamak demektir.” ifadelerini kullandı.
Söyleşilerin, dinletilerin, Bitlis’in tarihi ve kültürünün konuşulacağı fuar kapılarını kitapseverlere açtı. Fuar, BETAV İstanbul Şube Başkanı Başkanı Hasan Dalkıran, Bitlis Vali Yardımcısı İzzet Cem Eser, Bitlis Belediye Başkanı Nesrullah Tanğlay, Eren Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ferit İzci ve İl Milli Eğitim Müdürü M. Emin Korkmaz, ilçe belediye başkanları, kurum amirleri ve öğrencilerin katılımıyla başladı.
Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, Bitlis’in tarihini “Dünden bugüne Bitlis Tarihi ya da Diyar-ı Şehir Bitlis“ başlığında anlattı. Ressam Şahika Çağlar ile Sanat Atölyesi’nde çocuklar resim çizdi.
“Çocukların ve gençlerin kitaba ilgilerinin artmasını istiyoruz”
11 Haziran Pazar gününü sona erecek fuarın açılışında konuşan BETAV İstanbul Şube Başkanı Hasan Dalkıran, “6 bin yıllık tarihe sahip kentimizde ilkini geçtiğimiz yıl düzenlediğimiz ve büyük ilgi gören kitap fuarının ikincisini gelenekselleşme hedefi ile bu yıl düzenliyoruz.” İfadelerini kullandı.
BETAV’ın 35. yılını tamamladığını hatırlatan Dalkıran, “BETAV, halkıyla, valiliği, belediyesi ve üniversitesiyle bir araya gelmiş büyük bir güç olan BETAV 35 yıldır ticareti ve siyaseti bünyesine sokmayan bir kuruluştur. Bu yaklaşıma uygun olarak düzenlediğimiz kitap fuarımızın Bitlis’e katkı sunmasını, özellikle çocukların ve gençlerin kitaba ilgilerinin artmasını istiyoruz” diye konuştu.
“Bu haftamızı süsleyecek”
Dalkıran, “Yazar ve sanatçı olmak aykırılık ve ayrıcalık gerektirir. Onlar herkese hitap eder; isteyen istediğini alır. Okumak, öğrenmek dünyayı, toplum düzenini, toplum yapısını, insanlığı, bilimi, tekniği algılamak demektir.” dedi.
“Hayata sımsıkı sarılmak adına sanata ve edebiyata sahip çıkmak zorundayız”
Bitlis Vali Yardımcısı İzzet Cem Eser ise, Bitlis’in zengin tarihi geçmişini vurguladı, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından bir kopmuş demektir. Hayata sımsıkı sarılmak adına sanata ve edebiyata sahip çıkmak zorundayız” ifadelerini kullandı.
“Restorasyonlarımızla Bitlis’i hak ettiği yere getireceğiz”
Bitlis Belediye Başkanı Nesrullah Tanğlay da, kentin her alanda kabuk değiştirdiğini kaydererek,” Dere üzerindeki yapıların yıkılması ve tarihi eserlerin ortaya çıkarılması için önemli bir çalışma yürütüyoruz. Paşa Hamamı, Hazo Hanı restorasyonları, yine köprülerimizin restorasyonu ve Alemdar sokaktaki restorasyonlarımızla inşallah Bitlis’i hak ettiği yere getireceğiz”dedi.
“Yürütülen proje sayesinde tarihi dokusu ortaya çıkmaya başladı”
Prof. Dr. Mehmet Demirtaş Bitlis tarihini anlattı ve Bitlis Deresi Islah Projesinin şehre kattıklarının altını çizdi. Demirtaş, şunları söyledi:
Bitlis tarihinin ve öneminin vurgulanması gerekiyor. Bitlis bulunduğu coğrafya açısından alternatifi olmayan bir yol güzergahında kurulmuş önemi buradan geliyor. Böyle olduğu için de tarih boyunca bütün medeniyetlere ev sahipliği yapmış çok önemli medeniyetler gelmiş burada. Kalesi var çok önemli tarihi dokusu var kiliselerinden camisine medreselerinden hamamına köprülerine… Bitlis son yıllarda özellikle Bitlis deresi ıslah projesi adı altında yürütülen proje sayesinde tarihi dokusu ortaya çıkmaya başladı.
“Bitlis evleri de restore edilerek turizme kazandırılması gerekiyor”
Bu sayede derenin üzeri açıldı tarihi köprüler ortaya çıktı derenin üzerinde toplam 10 tane köprü var 8 tanesi bu proje sayesinde ortaya çıktı. Bunun yanı sıra Paşahamamı adı altında 500 yıl civarında tarihi olan bir 16. yüzyılda inşa edilmiş bir hamam ortaya çıktı zaten vardı ama derenin üzeri binalarla örtüldüğü için tarihi doku görünmüyordu kale bile doğru dürüst görünmüyordu. Şimdi derenin üzeri açıldıktan sonra şehir içindeki tarihi mekanların hepsi daha güzel bir biçimde görünür hale geldi. Bu açıdan baktığımız zaman Bitlis deresi ıslah projesi çok önemli bunun yanı sıra bu projenin devamının olması gerekiyor, tarihi Bitlis evleri var onların da restore edilerek turizme kazandırılması gerekiyor.
Fuar 11 Haziran’da sona erecek
BETAV tarafından düzenlenen kitap fuarı Bitlis Valiliği, Bitlis Belediyesi ve Bitlis Eren Üniversitesi tarafından destekleniyor. Açılış konuşmalarıyla başlayan fuarın ilk günü, Ahmet Selçuk İlkan konseri sona erdi.
2. Betav Bitlis Kitap Fuarı’nda 6 Haziran Salı çocuk tiyatrosuyla başlayacak fuar söyleşilerle devam edecek. Yazar Nurullah Genç, Ali Sefunç, Mehmet Emin Korkmaz, Sinan Yağmur ve Serdar Tuncer söyleşileriyle devam edip Ziya Eren Müzik Lisesi Korusu konseri ile son erecek.
“ELİM KALEM DE TUTAR KADEH DE” PODCAST’İNDE İKİ YENİ BÖLÜMÜ DAHA YAYINDA: KONUKLAR IRMAK ZİLELİ ve PELİN BUZLUK!
Deneyimli yayıncı Deniz Yüce Başarır’ın, edebiyatımızın genç kadın yazarlarını ağırladığı “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” adlı podcast serisi, ödüllü yazar ve editör Irmak Zileli ile ülkemizin önemli öykücülerinden, ödüllü yazar Pelin Buzluk’un konuk olduğu iki yeni bölümüyle dinleyicilerle buluştu! Neşenin isyanla, hüznün kahkahayla iç içe geçtiği şıkır şıkır sohbetleri içeren serinin dördüncü bölümüne konuk olan Irmak Zileli, “Ben, yazarın sesinin kısılmasından yana bir yazarım. Yazar olarak ben kendi varoluşumu olabildiğince geri çekmeliyim ki, karakterin sesi öne çıksın. Çünkü edebiyat benim açımdan bir başka karakterin yerine geçme deneyimi olarak zenginleştirici. Okur olarak da böyle bakıyorum,” diyor. Beşinci bölüm konuğu Pelin Buzluk ise “Sadece hikâyenin ilginçliğine dayanan öykü bence zayıf bir öyküdür. Çünkü herkesin ilginç bir hikâyesi var. O yüzden iyi öykü başka bir şey yapmalı, düş gördürmeli okura,” diye anlatıyor. Mey|Diageo’nun destekleriyle hazırlanan “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” serisinin bölümleri başta Spotify, Apple Podcasts, Google Podcasts ve CastBox olmak üzere podcast dinlenebilen tüm kanallarda!
Yayıncılık dünyasının deneyimli ismi Deniz Yüce Başarır, yeni podcast serisi “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” ile 21. yüzyılın sesini sayfalarına taşıyan üretken ve önemli yazarlarımızı daha yakından tanıtmayı amaçlıyor. Başarır’ın, “80 kuşağı” kadın yazarlarımızı tatlı bir edebiyat muhabbeti için masasında ağırladığı seriyi dinlerken Türkiye’deki kadınların kalemlerinin sesi kadar, kahkaha, topuk ve kadeh sesleri de duyuluyor.
“Beni, yalnız hissedenler okusun isterim”
Deniz Yüce Başarır, “Elim Kalem de Tutar Kadeh de”nin dördüncü bölümünde, edebiyat dünyasına kitap dergilerindeki yazıları ve editörlükle giren, 2011’de yayımlanan ilk romanı Eşik’le Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Irmak Zileli’yi ağırlıyor. Gözlerini Kaçırma, Gölgesinde, Bende Ölen Sensin ve 2019 Duygu Asena Roman Ödülü’ne layık görülen Son Bakış adlı romanların da sahibi olan Zileli, Başarır’la sohbetinde, eserlerinde yazarın sesini mümkün olduğunca kısmaktan yana olduğunu anlatırken ne yapmak istediğini çok net bilen bir yazar portresi çiziyor. Yazdıklarının kendilerini yalnız hissedenlere ulaşmasını arzu eden, bu ülkede kadın olmak dendiğinde aklına ilk “suskunluk” kelimesi gelen Irmak Zileli’nin, edebiyattaki arayışını açık yüreklilikle anlattığı bölümde 2022 yılında yayımlanan son romanı Bende Ölen Sensin’den çarpıcı bir bölüm de Başarır’ın sesinden dinleyicilere ulaşıyor.
“Beni, yalnız hissedenler okusun isterim. İnsanların yalnız olmadıklarını hissetmelerini sağlıyorsa yazdığım bir metin, ‘ya bir tek ben yaşamıyorum’ dedirtiyorsa, o bağ güç veriyor demektir. Buna merhem oluyorsa çok mutlu olurum,” diyen Irmak Zileli sözlerini “Bir de kendiyle yüzleşmeye açık olanlar, yazdıklarım sayesinde kendilerini sorgulamaya açık olanlar okusun isterim çünkü o zaman bir değişme ihtimali var. Ben yazarken değişip dönüştüğümü hissediyorum. Ben bunu yapıyorsam, okurun da yapması mutlu eder beni,” şeklinde sürdürüyor.
“Yazmak ve düş kurdurmak dışında hiçbir görevim yok”
“Elim Kalem de Tutar Kadeh de”nin beşinci bölüm konuğu ise, ilk kitabı Deli Bal’ı 2010’da çıkaran, Yaşar Nabi Nayır ve Selçuk Baran Öykü Ödülleri ile Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi olan, Türkiye’nin önemli öykücülerinden Pelin Buzluk oluyor. Buzluk’un bir yazar, bir kadın, bir anne olarak kendini bütün açık yürekliliğiyle ortaya koyduğu bölüm, öykünün düşsel sularında dolaşıyor ama hayatın gerçekleri de sohbetin arasında kendini tüm acımasızlığıyla gösteriyor. Öykü yazanların asla kaçırmaması gereken bölümde, yazarın son ve ödüllü kitabı En Eski Yüz’den Gemisiz adlı öykünün bir bölümü de Başarır tarafından seslendiriliyor.
Çok zaman almasına rağmen, bunun yazma sürecinin bir parçası olduğuna inandığı için öykülerini hâlâ kalemle yazdığını söyleyen Pelin Buzluk, yazma motivasyonunu “Eninde sonunda okuru bulacak gibi yazıyorum öyküleri, bazen yayımlamayı düşünmesem de. Oradaki en büyük heyecan, ‘burada ne düşleyecekler acaba?’ sorusu oluyor,” sözleriyle anlatıyor. Genellikle bir öyküye başlamadan önce hayal gücüyle görüntü biriktirdiğini söyleyen Buzluk, iyi bir öykünün okuyucuya düş gördürmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Yazmak ve düş kurdurmak dışında hiçbir görevim yok.”
Deniz Yüce Başarır’ın, kültür-sanatın büyük destekçisi Mey|Diageo’nun katkılarıyla hazırladığı “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” serisinin kapak görseli ödüllü illüstratör Huban Korman’ın imzasını taşıyor. Serinin tüm bölümlerine başta Spotify, Apple Podcasts, Google Podcasts ve CastBox olmak üzere podcast dinlenebilen tüm kanallardan ulaşılabilir.
DİNOZOR GENÇ’TE KÜLLÜ ve TÜYLÜ’NÜN MACERALARI, SERİNİN YENİ KİTABI ORMANDAKİ PERİLER ile DEVAM EDİYOR!
Kitap okumayı “havalı” bulan ve ne okuyacağını kendi seçen ilk gençliğin kitaplığı Dinozor Genç’in, alternatif bir Külkedisi hikâyesi anlatan eğlenceli serisi Küllü ve Tüylü’nün ikinci kitabı Ormandaki Periler çıktı! Çoksatan İngiliz yazar Lindsey Kelk’in kaleme aldığı, Pippa Curnick’in karakteristik çizimleriyle hayat verdiği Küllü ve Tüylü serisi, bir peri kızı hikâyesi olarak başlasa da büyülerini kontrol edemediği için saraydan kovulan Küllü’nün eğlenceli maceralarıyla git gide “zıpır” bir hâl alıyor.
Ayrıntı Yayınları’nın ilk gençlik kitapları markası Dinozor Genç, gençlerin okuma sevgisini artıracak kitapları yayımlamaya devam ediyor. Dinozor Genç, anlattığı alternatif ve eğlenceli Külkedisi hikâyesiyle tüm dünyada büyük ilgi gören Küllü ve Tüylü serisinin ilk kitabı Gece Yarısı Sihri’nden sonra serinin ikinci kitabı Ormandaki Periler’i de Türkiye’deki okurlarla buluşturdu.
Küllü ve Tüylü / Gece Yarısı Sihri
SİHİRLİ BİR KIZ. KONUŞAN BİR KÖPEK. PARTİ BAŞLASIN…
Küllü, bencil üvey kız kardeşleri ve kaba üvey annesiyle SIKICI bir hayat yaşarken dilekleri sihirli bir şekilde gerçekleşir. Ancak bunun bir sürpriz olduğunu söylemek son derece hafif kalır. Çok geçmeden Küllü kendini kralın sarayındaki BÜYÜLEYİCİ baloya giderken bulur. Fakat onun iyilik perisi Brian, pek güvenilir DEĞİL gibidir ve Küllü de sihir konusunda pek iyi DEĞİLDİR. Artık Küllü’nün hayatında sıkıcılıktan eser yok, her şey TAMAMEN KARGAŞA!
Küllü ve Tüylü / Ormandaki Periler
SİHİRLİ BİR KIZ. KONUŞAN BİR KÖPEK. HANSEL İLE FİRARDA…
Küllü birazcık sihir yaptığı için herkes onun bir CADI olduğunu düşünür. Bu macerada Küllü ve KONUŞAN köpeği Tüylü’nün FİŞEK GİBİ kaçtığına şahit oluyoruz. Bu kaçışa GERÇEK bir cadının zencefilli çörek evinden biraz YEDİĞİ için cadıdan KAÇMAK zorunda kalan Hansel de katılıyor. PERİLER ÜLKESİNE ulaşıp Küllü’nün annesini bulabilirlerse, belki de hepsi güvende olacaktır ya da sonları TAMAMEN HAYAL KIRIKLIĞI!
Lindsey Kelk’in yazdığı, Pippa Curnick’in resimlediği Küllü ve Tüylü serisinin kitapları, raflarda ve internet satış sitelerinde!